Yeni Üyelik
39.
Bölüm

37. Bölüm/ maaile

@nurdogru26

Bölüm şarkısı / Hümeyra- Kirli beyaz kedi

 

keyifli okumalar bitanelerim, bölümler geç geliyor çünkü yazma perilerim firarda, umarım en kısa zamanda geri dönerler , güzel yorumlarınız ve votelerinizi bekliyorum sevgiyle kalın.

 


 

🌺🌺🌺

 

HİCRAN

Aracın içinde süren sessizlik rahatsızca kıpırdanmama sebep olurken, bakışlarım şoför koltuğunda oturan Pamir'e döndü. Büyük bir dikkatle aracı kullanırken, yüzünde sakin huzurlu bir ifade yer etmişti.

Hızla giden aracın uğultusu kulaklarımda dolanırken sessiz bir nefesle yüzümü yeniden önümde akan yola çevirdim.

Pars beyin Pamir'e uzattığı bu el , onu tüm sıkıntılarından kurtarmış gibi görünüyor, bizim için, ben ve çocuğumuz için aldığı bu zor kararda yanında olmam gerektiğini biliyorum ama kimseye verecek gücüm yok gibi.

İçim hala kırık dökük üstelik tüm bunlar yetmezmiş gibi kanımda, canımın ta içinde hissettiğim her şeyi hisseden ve benimle birlikte sıkıntıya boğulan bir varlık taşıyordum.

İyi hissetmem gerekiyordu, mutlu olmam , böylece oda mutlu ve huzurlu bir çocuk olabilirdi ama nasıl yapacağımı bilmiyorum.

Pamir'i nasıl affedeceğimi, ailemi nasıl bağışlayacağımı bilmiyorum. Yapayalnız hissediyorum, bir başıma içimde yaşadığım karmaşayla baş etmek zorunda gibiyim.

“Nasıl hissediyorsun?”

Tamda şu an, içimde dolanan fısıltıları duymuş gibi yerinde bir soru sorması kısa bir şaşkınlığa neden olduğunda kendimi toplayarak yüzümü Pamir'e çevirdim.

Pamir'e, her gördüğümde göğüs kafesimin çıldırmış gibi atmasına neden olan o adama. Tüm güvenimi sevgimi bir çırpıda yakıp yıkan adama.

“Karışık.” diyebildim, “karmakarışık.” Diye tamamladım cümlemi.

“Çok normal, bende pek iyi sayılmam. Her şeyin nasıl olacağını biliyorum ama işte bir türlü sindiremiyorum güzelim, tek bildiğim size rahat bir hayat yaşatmak istediğim.” Araç tanıdık caddede ilerlerken bakışlarım evimin yoluna giden asfaltta tutundu.

“Pamir…” şaşkınlıkla fısıldadım.

“Tek istediğim mutlu olman sevgilim.” Dedi.

Araç eski mahalleye yavaşça girerken, yanaklarındaki sıcak gülümseme ile yeniden konuştu.

“Burada seni bekleyen biri var.”

Araç binamızın önünde durduğunda, kapıda oturmuş çekirdek çitleyen komşuların bakışlarının sessiz mahalleye ansızın giren arabaya döndüğünü gördüm.

“Ne yapıyorsun?” Tedirginlikle Pamir'e dönen yüzümle , durdurduğu motorla bedenini usulca bana çevirdi.

“Bana hoş görüyü ve affetmeyi öğreten sendin. Onlara ne kadar kırgınsın bilmiyorum ama sen babasına aşık küçük bir çocuksun. Ve baban da küçük kızının kapısını çalmasını uzun zamandır bekliyor.” Elleri yavaşça yüzüme doğru uzandığında yanağımı usulca okşayarak devam etti.

“Bir bak bize, mahalleye bile giremezdik rahat rahat ama şimdi, ikimiz birlikte el ele buradayız güzelim, sen benim karımsın ve karnında küçük bir mucize taşıyorsun, babanın bu haberle ne denli Mutlu olacağını düşünsene…”

Söyledikleri kulaklarımda boğuklaşırken gözlerim deli gibi yanıyordu. Sahiden hayat bizi bu noktaya kadar getirmişti.

Bir zamanlar penceremden içeri sızan bu adam şimdi benimle birlikte kapıdan içeri girecekti. Benimle birlikte…

“Y-yapamam…” diyebildim sadece, “yapamam…” sesim öyle çok titredi ki neredeyse ağlayacaktım. Göz pınarlarım deli gibi yanıyor ve ben küçük bir kız çocuğu gibi Pamir'e hayıflanıyordum.

“Yapabilirsin… yapabileceğini bilmesem seni buraya getirmezdim.”

İri parmakları yanaklarımdan gözüme doğru yükseldiğinde kirpiğime biriken yaşı henüz akmadan yakaladı.

“Baban için bunca zaman yaptığın tüm o fedakarlıklar sona erdi, artık saklayacak , gizleyecek hiç bir şeyin yok. “

Böyle söylerken yüzünde asılı duran o kendinden emin ifadeye baka kalıyordum, bu evden çıkarken duyduğum sözler ve gördüğüm tavır nasıl korkunçtu bilmiyor.

Babamın saçlarımdan sürükleyerek beni öldürmek istediği sıralarda, üzerimde emaneten duran çarşafa nasıl can havli ile tutunmaya çalıştığımı, üstelik tüm bunları başıma açanın kendi olduğunu bilmiyor.

“Bir şey söyle gülüm… bakma öyle puslu puslu”

Yüzündeki eminlik yerini çaresizliğe bırakırken yüzümü ellerinden geri çektim. Bakışlarım önce bizi dikkatle izleyen komşulara ardından ışıkları yanan evime döndü.

Evim… ne tuhaf, buraya evim demek neden bu kadar sahte hissettiriyor? Evim nerede onu bile bilmiyorum.

Bildiğim bir şey var, Müslüman kin tutmaz…

Ben bu gün Pamir'i affetmeyi seçtiysem , kendini bağışlatmak için yaptığı şeylere tepkisiz kalamam…

Ve eğer Pamir'i affediyorsam, ailemi de affetmem gerekiyor. Tüm bunlar , yaşanan bütün kötü anılar, Pamir'le birlikte hayat akışımın değişimi sonucunda peyda oldu. Babam gibi bir adama oldukça fazla gelen bir çok şey yaşandı, onun yetiştirildiği hayata fazlaydı, Pamir fazlaydı… ama artık değil. Artık…

Artık Pamir benim kocamdı, Babamın gözünde her şey normale döndü ve biricik kızını özleyerek ayağına kadar geldi.

Artık ben, üzerime düşen büyüklüğü göstermeliydim.

Babama karşı duyduğum hürmet ve sevginin gereksinimini yapmalıyım.

Derin bir nefes çektim içime, uzanıp emniyet kemerimi yuvasından çıkardığımda , başımı usulca sallayarak uzanıp kapının kulpunu kendime doğru çektim.

Bir kaç saniye içinde sert rüzgar yüzümü yavaşça okşarken Pamir'in araçtan inişini ve yanımda duruşunu görüyordum.

“İstediğin zaman kalkar evimize gideriz, sadece gözlerime bakman yeter…” uzanıp elimi sıcak avuç içine hapsettiğinde, adımları bizi aralıklı duran apartman kapısına doğru ilerletti.

Önünden geçtiğimiz kadınların fısıldayışlarını duyuyordum.

Açık kapıdan içeri girdiğimizde Pamir'in elimi tutan parmakları sıkılaştı ve birer birer çıktık basamakları.

İçimde bir his, ağlamaya çok yakın bir acıyla sızlarken buradan kaçar gibi çıktığım o günü anımsamadan edemiyordum.

Nihayet daire kapısının önüne geldiğimizde Pamir'in bakışları yüzüme doğru usulca döndü.

“Kapıyı çalmak ister misin? “ dudaklarında sakin bir tebessüm oluştuğunda ağırca yutkundum.

Gözlerim eski kahve rengi kapıya döndüğünde, boştaki elim titrek bir güçle usulca havalandı.

Ardından soğuk demir plaka parmaklarımın tıklatmasıyla apartmanın içine cılız bir ses yaydı.

Bir süre öylece bekledim ve elim yavaşça geri indi.

İçeriden gelen ayak seslerini duyuyordum, bu duyuş kalbimi neredeyse boğazımda attırırken babamın sesini duydum.

“Geldim…” dedi yorgunca.

Ardından kapı yavaşça açıldı ve silueti usulca dikeldi karşımda, elinde tuttuğu bastonla birlikte bakışları beni bulduğunda, yorgun yaşlı gözleri hızla dolmaya başlıyordu.

Benimse görüş alanım dolan gözlerimle buğulanırken, sessizce burnumu içeri çektim.

“Kızım…” dedi.

Sesi öyle zar zor duyulmuştu ki, ardından elindeki bastonu yere attı ve bana doğru bıraktı kendini.

Kolları bedenimi sararken benden destek aldığını anlamam güç değildi, yinede sarılmaya devam etti, elleri baş örtümün üzerinde titrekçe dolanırken yüzünü omzuma gömüp ağlamaya başladı.

Suçlu bir çocuk gibi hıçkırarak ağlıyor ve beni tutmakta zorlandığım yaşları akıtmaya mecbur bırakıyordu, elimi Pamir'in elinden çektiğimde ağırlığını taşıyabilmek adına iki kolumuda sırtına sardım fakat yine de geriye doğru yalpaladım.

“Pekala tamam…”

Pamir hızla babamın ağırlığını üzerimden almaya çalıştığında kollarından tutup onu benden geri çekti.

Bakışlarımız birbirini bulduğunda, biricik babamın ansızın kan çanağına dönen gözleri içimdeki ağlama isteğini arttırıyordu.

“İçeri girelim, hadi..” dedi Pamir yumuşak bir sesle, ardından ayakkabılarını tabanlarının desteği ile çıkararak babamı yavaşça içeriye doğru ilerletti.

Bende ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdiğimde, kapıyı yavaşça kapadım ardımdan.

Babamın ağlama sesi salona doğru ilerlerken bile kulaklarıma ulaşırken ben durduğum yerde, sırtımı arkamdaki demir kapıya yavaşça yasladım.

Titrek ve ağlama isteğimi bastıran bir nefes çektim içime. Sanki omuzlarımdan bir yük ansızın uçup gitmişti. Babamın sarılmasıyla, yada bin pişman gözleriyle ama gitmişti işte. Yüreğimdeki sisler dağılmıştı adeta.

“Hicranım…” diye seslendi salondan bana doğru.

Yanına gitmeyeceğimden korkuyordu belki de, bilmiyorum, bildiğim bir şey var ki bana Hicranım demesini özlemiştim. Babamı çok özlemiştim.. Evimi özlemiştim… buraya has o kokuyu özlemiştim.

Adımlarım salona doğru ilerlerken kendimi toparladım ve yanaklarımdaki yaşlardan kurtuldum.

İçeri girdiğimde Pamir'in babamın çaprazındaki tekli koltuğa oturmuş beni beklediğini görebiliyordum. Gözlerinin içi hüzünlü bir parıltılı ile kaplıyken sakince yumdu göz kapaklarını ve yeniden araladı. Başını usulca sallarken sanki bana ‘Sorun yok.’ Der gibi fısıldıyordu.

Bakışlarım babama döndüğünde oturduğu çekyatta bana doğru heyecanla meyl ettiğini görebiliyordum.

Yanına doğru ilerledim ve çekyatın ucuna eğreti oturdum.

“Kızım…” dedi yeniden ağlamaklı bir sesle.

“Sakin olun lütfen, bir sıkıntı yaşamanızı istemeyiz… sakin olun. Artık bol bol vaktiniz var.” Pamir'in rahatlatıcı sesi içimi yatıştırırken bu tavır ona neden aşık olduğumu hatırlattı ansızın bana.

Benim Pamir'im bu adamdı işte, sözlerini bile öğretici ve önemseyici bir araç olarak kullanabilir, en stresli anda ruhumu okşayabilirdi. Şimdi aynını babama yapıyordu.

“Affet beni Hicran, affet babanı kızım…” babam yeniden ağlamaya başladığında kendini yavaşça bana doğru kaydırdı.

“Elini ayağını öpeyim affet babacığım.” Yüzünü dizlerimde duran ellerime kapadı ansızın.

Ne yapacağımı bilemez bir halde öylece kaldım. Boğuk sesi kulaklarıma çarparken konuşmaya devam etti.

“Ben bilemedim, kızımın harama bulaşmayacağını bilmem gerekirdi, babasına leke sürmeyeceğini bilmem gerekirdi. Sen benim sağlığım için evliliğini bile gizli saklı yapmak zorunda kaldın, ben anlayamadım seni affet. “

“Baba yapma…” yüzünü yavaşça kaldırdım ellerimden.

“Mutlu ol istedim, sandım ki Hamit'le mutlu olursun, gözüm ardımda kalmaz sandım… bilemedim, sevdiğin bir adam olduğunu bilemedim. Ben bilemedim, kızımın iffetini nasıl güzel koruduğunu unuttum, gaflete düştüm babacığım, affet.” Kollarını boynuma sarıp beni göğsüne bastırdığında, baş örtümü usulca okşamaya başladı. Sanki ne yapacağını ya da nasıl yapacağını bilemiyor gibi bir haldeydi.

“Affettim baba… ağlama artık.” Diyebildim fısıltı ile ama o beni duymuştu.

Geri çekildiğinde yüzümü titrek kemikli ellerinin arasına aldı, önce gözlerime, kirpiklerime, ardından anlıma peş peşe sevinçli iniltilerle şefkatli öpücükler bırakmaya başladı.

“Evladım… Sen bana annenin emanetisin… emanetsin sen Hicranım, sen rabbimin gönlüme bıraktığı bir emanetsin…” yeniden sarıldı.

Öyle sıkı bir sarılmaydı ki bu , neredeyse bedeninde kapan son gücü kullanıyordu ve bunu yalnızca bana sarılmak için tüketiyor gibiydi.

Nefes alamadığımı hissetmeye başladığımda bakışlarım Pamir'e döndü.

“Tamam, peki tamam…” hızla koltuktan kalktı ve babamı benden zar zor ayırdı.

“Biraz sakin olalım olur mu? Öyle çok sıkmayın…” gergin bir tebessümle babama bakarken beni ansızın güldürüyordu.

“Özledim oğul, günlerdir ne yerdeyim ne gökte. Evlat özlemi ne demek bilir misin.?”

Babamın isyankar çıkan sesiyle Pamir yavaşça diğer yanına çöktü.

“Bilmem ama öğreneceğim inşallah. O yüzden çok sıkmayın etmeyin diyorum zaten.” Dedi tedirgince kıpırdaşırken.

“Kimi?” Babamın yaşlı zihni karıştığında neyi sıkmaması gerektiğini sorguluyordu.

“Hicranı efendim, Hicranı çok sıkmayın.” Pamir'in ciddi sesi beni bıyık altından gülümsemeye iterken, bir sarılmanın çocuğa zarar vereceğini düşünmesi komik gelmişti.

“Canını mı yaktım yoksa?” Dedi babam şaşkınlıkla bana bakarken.

“Ben iyiym, bir sorun yok…” dedim tebessümlü bir tonlamayla.

“Sadık bey…” dedi Pamir ve bedenini yavaşça babama döndü.

“Söyle damadım?” Dedi babam şaşkınca ona bakarken.

“Biz bir bebek bekliyoruz da o yüzden çok şey yapmayalım diyorum. Yoksa elbette siz kızınızın canını bile isteye yakmazsınız, ama farkında olmadan bir sıkıntı olursa diye korkuyorum.”

Söylediği şey beni önce güldürdü sonra utandırdı.

Babama hamile olduğumu söylemek tuhaftı. Üstelik böyle bir anın ardından.

“Nasıl…” babamın açık kalan ağzı ve kocaman olan gözleri yüzüme döndü.

Dudaklarında ki şaşkınlık sevinçli bir gülüşe dönerken “Ben dede mi oluyorum yani… dede oluyorum öyle mi? Ben dede oluyorum ?”

İnanamaz bir sevinçle cıvıldarken utanarak yüzümü yere eğdim.

“Allah nasip ederse.” Dedi Pamir gururlu bir tınıyla.

“Şükürler olsun Hicranım, bana bu sevinçli haberi aldıran rabbime şükürler olsun… “ babam uzanıp Pamir'in ve benim elimi tuttu.

Ellerimizi kendine doğru çektiğinde ikimize bakarak bilgece fısıldadı.

“Dilerim rabbim analı babalı sağlıklı uzun bir ömür versin, derler ki baba duası peygamber duası gibidir, duam şudur ki evlatlarım-“ ellerimizi birbirinin üzerine koydu “Koca bir ömür boyunca hiç ayrılmasın bu elleriniz. Yitecekseniz de birlikte yitip gidin dünyadan. Ölüm bile ayıramasın sevgiyle dolu yüreklerinizi. Evladınızda en az benim Hicranım gibi hayırlı bir evlat olsun. Amin.”

“Amin…” dedi Pamir dolan gözleri ile.

“Amin…” dedim bende bakışlarım bana aşkla bakan Pamir'in karalarına döndüğünde. “Amin…” dedi yeniden gözleri gözlerime mıhlanmışken, bu aminin içinde öyle çok şey vardı ki , affedilmeyi, yeniden sevilmeyi bekleyen bir adamın gönlündeki tüm dualaraydı bu ikinci amin. Gülümsedim ve “ Amin.” Dedim elimi yavaşça geri çekerken.

Babamda gururla bize bakıp yaşlı gözlerini bu kez sevinçle dolduruyordu.

“Çay vardı, çay koyayım size…” dedi kendini toparlamak ister gibi.

“Ben getiririm baba, oturun siz…” dedim gülümseyerek yanlarından kalkarken.

Ardından adımlarım mutfağa doğru ilerledi.

koridora girdiğimde bakışlarım odamın kapısına döndü. Giderken tuzla buz olmuş olan camı takılmış, sanki yaşanan şeylerden geriye hiç bir iz kalmamış gibiydi, sessizce gülümsedim. Ne çok isterdim benimde yüreğimin böyle ansızın tamir olmasını, ama olacaktı biliyorum. Rabbim yardım edecekti bana.

Adımlarım odama doğru dönü vermişti bir anda, kulpu yavaşça büktüm ve içeri girdim.

Yatak düzenlenmiş, tüm eşyalarım sanki ben az önce çıkmışım gibi öylece yerli yerinde duruyordu.

Genzimi yakan bir gülümseme dudaklarımda yer ederken içeriye doğru ilerledim.

Bakışlarım baş ucumda duran kitaplarıma döndü, son okuduğum yerdeki ayraç bile öylece bozulmamıştı. Ardından bir not kağıdı ilişti göz ucuma.

Yavaşça o tarafa doğru ilerlediğimde, uzanıp aldım elime küçük kağıt parçasını.

“Dünyanın en güzel kadını, Şimdi gitmek zorundayım fakat geri geldiğimde bir daha ayrılmamız gerekmeyecek. Seni çok seviyorum. - Pamir"

Şaşkınlıkla aralanan dudaklarım bu notu daha önce neden görmediğimi sorgulatıyordu bana, ardından o gün sessizce çekip gittiğinde baş ucuma bırakılmış olacağını anlıyordum. Tüm felaketlerin başladığı o gün, bu notu göremeyecek kadar meşguldüm, ama şimdi görmüştüm.
Sanki rabbim gönlümdeki şüpheleri bir bir ortadan kaldırmak için göstermişti bu notu bana, yine bir çok şeyi ince ince işliyordu hayatımın içine, Pamir'i affetmek isterken aradığım nedenleri usulca serpiştiriyordu hayatıma.

Buruk bir tebessümle Derin bir nefes çektim içime, bir iddia ile başlayan bu oyunun benim gibi onu da bu aşka düşürdüğünü anlıyordum.

Notu yavaşça katladım ve avucumun içine alarak çıktım odadan.
Adımlarım mutfağa döndüğüne babamın ve Pamir'in konuşmaları kulaklarıma çarpıyordu.

"Berat'a da söyledim, sizin içinde uygunsa en doğrusu bu olur." dedi Pamir kendinden emin bir sesle.

"Hayırlısı oğul.." dedi babam mahcup bi sesle.

Neden bahsettiklerini biliyordum ama daha fazla oyalanmadan mutfağa doğru ilerledim ve elimdeki kağıdı üzerimdeki hırkanın cebine sokuşturarak raftan iki çay bardağı alarak ocakta kendi kendine kaynayan çaydanlıktan iki bardak çay doldurdum.

Ardından duyduğum ayak sesleri ile başımı omzumun üzerinden geri çevirdim. Berat mutfak kapısına yaslanmış sakince beni izliyordu.

"Hoş geldiniz.." dedi buruk bir tebessümle.

Uzanıp musluğun arkasında duran tepsiyi aldığımda doldurduğum bardakları yavaşça yerleştirdim. Genzim yanarken, ona duyduğum kırgınlığı anımsıyordum.
Bana kardeşi gibi değil de düşmanı gibi davrandığı tüm o anları, birbirimizi ne çok kırmıştık. Hayatım boyunca varlığıyla hep bana güç veren kardeşim bir süre beni mahvetmeye yeminli gibi şeyler yapmıştı.

"Bana da bir bardak çay koysana..." içeriye doğru girdiğinde uzanıp raftan bir bardak aldı ve tezgahın üzerinde duran tepsinin içine bıraktı.

Bakışlarım yüzüne döndüğünde gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm, ama yüzünde sıcacık bir gülümseme yer etmişti.

"Koyayım.." dedim kırgın bir sesle.

Dokunsalar ağlayacaktım sanki, ona neden diye sormak isteyen tarafımla boynuna sarılmayı isteyen tarafım kapışıyordu.

Neden Berat, bana neden öyle kötü davrandın. Neden bu evin bir üyesi değil de bir fazlalıkmışım gibi hissettirdin ?

"Hicran.." sesi titrerken doldurduğum bardağı tepsiye geri bıraktım.

Yüzümüz birbirine döndüğünde ela gözleri göz yaşlarını kirpiklerinde biriktiriyordu.

"Sana çok kırgınım.." dedim, sanki oluşan sessizlikte benim bir şey demem gerekiyormuş gibi hissediyordum.

"Biliyorum..." göz pınarında biriken yaş usulca yanağına doğru süzülürken ani bir refleksle sıkıca sarıldı boynuma.

Beni kendine çekip sessiz hıçkırıklarla kendine bastırıyordu, öyle sessizdi ki ağlaması sadece titreyen bedeni ele veriyordu kendini.

"Özür dilerim.." dedi kısık ağlamalarının arasında "Özür dilerim kardeşim, ben abilik yapamadım affet..." elleri öyle sıkı sarıyordu ki omuzlarımı neredeyse kemiklerim sızlıyordu.

"Ne yapacağımı bilemedim, sandım ki yanlış yapıyorsun ve eğer ben karşında sert bir şekilde durursam vazgeçersin..." kendini açıklamaya çalışırken bu kez ben sakince fısıldadım.

"Ben sadece sevdim, sadece sevdim Berat... Yanlış hiç bir şey yapmadım, sevgime rağmen babamın başını yere eğecek sizi gücendirecek hiç bir şey yapmadım..."

"Biliyorum.. biliyorum ama göremedim.. anlayamadım..."

"Ben sadece sevdim.." diye bildim sessiz bir fısıltıyla.

"Sen yokken bu ev ev gibi değil Hicran, yokluğun babamı da beni de mahvetti kardeşim... haftalardır o kapının çalmasını ve Pamir'in seni bize getirmesini bekliyorduk.. seni bekliyorduk Hicran.. Evine hoş geldin..." yüzünü baş örtüme gömdüğünde küçük bir çocuk gibi ağladığını duyabiliyordum.

Gözlerimden aşağıya akan yaşların yanaklarımı kaşındırmasıyla yavaşça geri çektim kendimi.

yüzümdeki yaşları silerken onunda arkasını dönerek kendini toplamaya çalıştığını görebiliyordum.

"Hadi artık içeri geçelim, çay bekliyorlar..." dedim uzanıp tepsiyi ellerime aldığımda.

"Hicran." Berat hızla bana doğru döndüğünde kolumu tutup beni durdurdu.

"Pamir sizinle birlikte yaşamamızı istedi, misafir evi mi ne varmış, orada babamın daha iyi bakılacağını söyledi. Ama ben kabul etmedim... etmeyeceğimde bil istiyorum..." bakışlarını kaçırırken kolumdaki elini geri çekti yavaşça.

"Haberim yoktu.. böyle bir şey istediğinden haberim yoktu benim.." şaşkınlıkla aralanan dudaklarım Berat'ın açıklaması ile kapandı.

"O senin mutluluğun için çok daha fazlasını yapabilecek bir adam ama biz gelemeyiz, hele ben asla gelemem.. öyle gurursuz gibi, yaşanan bunca şeyden sonra senin himayene giremem kardeşim, bana gücenme olur mu?" dedi.

Söylediği şeyler boğazıma bir düğüm gibi oturdu. En azından yaptıklarının altında eziliyor olması gönlümü rahatlatıyordu ama böyle düşünmesi beni üzmüştü.

Himaye falan değil, benim yanımda olmanız sadece desteğinizi anımsatır bana, ama içinden gelmiyorsa.. yanımda olmak içinden gelmiyorsa seni buna zorlayamam..." dedim tepsiyle birlikte hızla çıktım mutfaktan, ondan bir cevap almak istemedim belki de, ne olursa olsun benimle olmalarını isterdim fakat onlar istemiyorsa, söylenecek ne olabilir...

Salona girdiğimde Pamir hızla köşede duran sehpaları alarak koltukların önüne yerleştirdi. Elimdeki tepsiyi alarak çayları servis etti ve çekyata çöktü.

"Gel otur kızım.." babam yanını gösterirken yavaşça yanına çöktüm.

"Pamir oğlum bir şeyden bahsediyor, onu konuşuyorduk." dedi bana dönerken.

Berat salona girdiğinde başıyla sessiz bir selam verdi Pamir'e.
Ardından yanına çöktüğünde bakışları babama döndü.

"Bizimle yaşayın diyor, söylediğine göre orada daha iyi olurmuşum." yüzünde mahcup bir gülümseme ile bakıyordu.

Bakışlarım Pamir'e döndüğünde yanaklarında sıcak bir gülümsemeyle bana bakıyordu. "Doğru düşünmüş, sen orada daha rahat edersin, Berat işe falan gittiğinde yalnız kalman Allah korusun bir sıkıntı çıkarabilir. Hem yanımda olman gönlümü de rahatlatır." dedim bakışlarım babama döndü.

"İyi diyorsun da Berat ağa ben gelmem diyor, yani onu nasıl yalnız koyayım ben, senin yanında eşin var ama abin yalnız." sıkıntılı bir ifade ile bakışları Berata döndü.

"Neden gelmiyorsun Berat?" dedi Pamir kırışan alnı ile.

"Ne işim var ki orada.." dedi berat bakışlarını yerdeki halıda sabitledi.

"Güvenlikle ilgilenirsin, olmaz mı?" dedi Pamir, gayet ciddi bir tonlamayla.

"Ne?" Berat şaşkınlıkla ona çevirdi yüzünü.

"Kapıdaki adamları koordine etmek için bir Güvenlik amirine ihtiyacım var, açıkçası Hicranın olduğu evi kardeşinden daha iyi koruyacak birinin de olduğunu sanmam." diye bitirdi, bakışları kaçakça bana döndüğün de hafif bir göz kırpmasıyla yeniden Berata döndü gözleri. "Maaşı konuşuruz , senin içinde uygun olursa? Evden çalışmak gibi olur senin için." dedi

Beratın gözleri parlarken heyecanını gizlemek ister gibi bakışlarını yüzüme çevirdi. "Nasıl olur ki ?é dedi beni sorgulayarak.

Sanki beni orada görmek ister misin? der gibi bakıyordu.

"Bence gayet güzel olur." dedim gülümserken. "Hem Babamın da aklı sende kalmaz." diye ekledim.

"Yani, peki madem..." yanaklarında sıcak bir gülümseme oluşurken devam etti "Senide daha fazla yalnız bırakmamış olurum, oluruz.." dedi babama da bakarak.

Gülümseyerek başımı salladığımda mutfaktaki sorumun cevabını alıyordum.

"Hadi gözün aydın Berat efendi, yakında dayı oluyorsun." dedi Babam ortamdaki neşeyi şahlandırmak ister gibi.

"Ne?" heyecanla kocaman olan gözleri dudaklarında şaşkın bir sırıtışa döndü.

"Baba oluyorum." dedi Pamir oturduğu çekyatta geriye doğru gerilirken "E sende dayı oluyorsun, yani koruman gereken tek kişi kardeşin değil artık." dedi ve sessizce gülümsedi.

"Hicran.." Berat bakışlarını bana çevirdiğinde onaylamamı ister gibiydi.

Başımı utanarak salladım, yüzümdeki gülümseme yanaklarımı kızartırken derin bir nefes çektim içime.

Dakikalar birbirini kovalarken bardaklar boşalıp doluyor ve Pamir ile Berat, bundan sonraki güvenlikle ilgili koyu bir muhabbete dalıyordu.

Babamsa beni göğsüne yaslamış ve yüzümü usul usul okşarken onları yüzündeki koca bir gülümseme ile izliyordu.
Arada sorduğu bir kaç meraklı soruyla hepimizi güldürüyor ve ortamdaki sıcaklık daha önce hayalini bile kuramayacağım bir şekilde gerçeğe dönüşüyordu.

Babam saatin gecenin ikisine gelmesiyle sık sık esnemeye başlıyordu, çaydanlıktaki çay çoktan bitmiş, Pamir ve Berat yeni şirket olayını konuşurlarken ben babama doğru usulca sokuldum ve fısıldadım. "Hadi seni yatıralım, bunların belli ki çeneleri kapanmayacak." gülümsediğimde gülerek onayladı beni başıyla.

"E sizde burada kalın o zaman, zaten gün ağarmasına şunun şurasında ne kaldı, odanda kalırsınız." dedi oturduğu koltuktan toparlanarak ayağa kalktı.

Bastonuna yaslandığında bakışları Pamir'e döndü. "Hadi Enişte bey bu yorgun adam için uyku saati geçti gidiyor, sizde gitmeyin daha kalın burada." dedi adımları odasına doğru dönerken.

Pamir sorgulayarak bana bakarken Berat ekledi. "Zaten sabah birlikte eve geçmeyecek miyiz? beraber çıkarız olmadı. Bende bir an önce işi kavrayayım. Demesinler torpille geldi geçti başımıza." gülerken Pamir'de gülerek salladı başını.

"Benlik sorun yok, Hicran kalalım derse kalırız." dedi topu bana atarak.

Gergince bir nefes vererek salladım başımı. "Peki madem, ben bir babama bakayım." babamın peşinden salondan çıkarken onları baş başa bırakıyordum.

Adımlarım babamın ışığı yanan odasına döndüğünde aralıklı kapıdan içeri girdim, bu an bana eskileri hatırlatırken ruhum çocuksu bir telaşa kapılıyordu.

Babamın pikesini yavaşça geri çekişine aceleyle yardım ettiğimde usulca çöktü yatağa, yastığına başını besmeleyle koyduğunda ayaklarını yavaşa topaldı yukarı. "Gel de üzerimi ört güzel kızım, özlemişim beni senin yatırmanı." dedi hüzünlü bir gülümsemeyle, uzanıp üzerine çektiğim pike ile alnına sıcak bir öpücük bırakarak dikeldim.

Uzanıp elimi tuttuğunda sessizce fısıldadı. "Rabbimde seni evladından yana güldürsün Hicranım. Ben senden razıyım, rabbimde senden razı olsun kızım."

Yanaklarımda ki gülümseme genişlediğinde utanarak başımı yere eğdim.

"Allah rahatlık versin baba." dedim ve ışığı kapatarak odadan çıktım. Kapıyı usulca üzerine çekerken Salondan gelen gülme sesleri ile şaşkınlıkla o tarafa doğru ilerledim.

"Beni görseydin, üniversite zamanında yanıma yaklaşılmazdı tabi. Çocuklarda öyle görünce dedim ki oğlum Pamir rezil oldun." yeniden bir kahkaha, onu ilk kez böyle görüyordum.

"Ben lisedeyken buna benzer bir anım olmuştu, ama seninki daha kötüymüş anlatırım bir ara onu. O zaman dersin ki hayatta herkesin başına gelebiliyormuş böyle şeyler demek ki." bu kez berat kahkaha atarken yanlarına doğru ilerleyip boş bardakları yavaşça tepsiye toplamaya başladım.

"Dur yardım edeyim." dedi Pamir ayağa kalkarak.

"Ben hallederim, sorun değil." gülümseyerek tepsiyi alıp mutfağa doğru ilerlediğimde peşimden çaydanlığı alıp geldiğini görüyordum, bu yardımcı halleri beni gülümsetirken mutfağa peş peşe girdik.

"Ben hallederdim." dedim tepsiyi mutfak tezgahına bırakırken.

"Olsun, çaydanlık çok ağır olmaz öyle." dedi, elindeki büyük çaydanlığı ocağın üzerine bırakırken.

Bardaklarda kalan çay diplerini lavaboya dökerek her birini yavaş yavaş sudan geçirdim.

"Ne tuhaf.." dedi boşalan tepsiyi tezgahtan alıp gördüğü ilk bezle kurularken, bakışlarım yüzüne döndüğünde tezgaha yaslanan bedeniyle bu hali beni kıkırdatıyordu.

"Neymiş tuhaf olan?" dedim gülerek.

"Yani burada sen ve ben, az önce babam Hicranın odasında kalın falan dedi, sanki her biri rüya gibi..." dedi genişçe sırıtarak.

"Öyle gerçekten.." sudan geçirdiğim bardakları makineye yerleştirirken yeniden konuştu. "Berat iyi çocukmuş ama, ben başta bir gıcık falan oldum ama tanıyınca seviyor insan." dedi elindeki tepsiyi ne yapacağını bilemez bir halde mutfağın içinde dolanmaya başladı.

"Musluğun arkasına sıkıştır onu." dedim bulaşık makinesinin kapağını kapatırken.

"Bende yeri nerede acaba diye düşünüyorum.." dedi ve gülerek musluğun arkasına yerleştirdi.

"Beratla buzları erittiğinize sevindim, bu iş teklifi de bence çok iyi oldu... öbür türlü kendini rahat hissetmezdi." dedim tezgaha yaslanarak bedenimi ona döndüm.

"Biliyorum, zaten o yüzden böyle bir teklifte bulundum. Uyuz herifin teki ama gururlu bir adam biliyorum." adımları bana doğru yaklaşırken aramızdaki mesafeyi kapattı.

"Şimdi.." dedi ve ellerini yaslandığım tezgâha yaslayarak beni kollarının arasına sıkıştırdı.

"Bu gece senin odanda mı kalacağız?" dedi fısıltı ile boynunu eğerek yüzümüzü aynı hizaya getirdi.

Sesindeki şehvet yanaklarımı kızartırken başımı usulca salladım.

Alnını alnıma yasladı ve sessizce fısıldadı "Sabah camdan kaçıp gitmem gerekmeyecek ve gece kimse baskına gelebilir korkumuzda olmayacak yani.." dedi ve tezgahtaki elini yavaşça belime sararken. Bedenlerimiz usulca birbirine yaslanırken beni çok sıkmamaya gösterdiği özen güldürüyordu.

"Hicran.." dedi hayvansı bir hırıltıyla. "Çok özledim seni güzelim, öyle çok özledim ki.." sesi yüzümü okşayıp kasıklarımda sıcak bir his yayarken duyduğumuz adım sesleri ile hızla geri ittim onu.

"Ne?" dedi şaşkınca bakarken.

"Hicran?" Beratın sesi ve sonrasında silueti mutfağa ulaştığında utanarak topladım kendimi.

"Efendim.." dedim gergince yutkunarak, yanaklarım alev alev yanıyordu.

"Senin odanda yatağın üzerine Pamir için pijama bıraktım, bende yatayım artık namaza kalkarken zorlanıyorum sonra." dedi gülerek.

"Tamam Allah rahatlık versin.." dedim Pamir de benden duyarak tekrarladı "Allah rahatlık versin kardeşim." dedi gülerek.

"Sağ olun size de hadi sabah görüşürüz." dedi ve çıktı mutfaktan.

Pamir'in imalı bakışları ve sinsice sırıtışı ile histerik bir gülüş bıraktım. "Yakalanacaktık." dedim gergin bir gülüşle.

"Vallahi öyle.." dedi sessizce gülerken.

"Hadi artık bizde yatalım, yorucu bir gündü." dedim ve adımlarım mutfağın kapısına döndü, o sırada ardımdan gelirken mutfağın ışığını kapattığını duyabiliyordum.

Odanın kapısını açıp içeri girdiğimizde arkamızdan kapattığı kapıyla adımları yatağa döndü.
Kendini güçlü bir nefesle yatağa sererken bende başımdaki örtüyü yavaşça çıkardım ve saçlarımı açarak lastiğin ağrısından kurtardım kendimi.

"Pijamalarını giy de öyle yat ." adımlarım dolabıma dönerken Pamir'in de yataktan kalktığını duyabiliyordum. Açtığım dolap kapakları ile su yeşili pijamalarımı çekip aldım raftan.

Bedenimi arakaya çevirdiğimde, Pamir'in çoktan soyunmaya başladığını görüyordum.
Ceketi çıkmış , gömleğinin düğmeleri usul usul açılırken boynunu yavaşça geri verip yorgunca esnedi.

"Ne gece ama..." dedi bakışları bana dönerken.

"O pijamalar sana biraz kısa gelebilir." dedim üzerimdeki hırkayı çıkarıp köşedeki berjere bırakırken.

"Sorun olmaz, idare ederim."

Çıkarttığı gömleği dikkatle yatak başına asarken, bakışlarım çıplak gövdesine döndü, ağırca yutkunarak bakışlarımı kaçırdım...
Ardından pantolonunun kemerini açtı ve altındaki pantolonu çıkardı.

Kasıklarımda ansızın peyda olan karıncalanma ile bana ne olduğunu anlayamıyordum.
Pamir'e kaçakça dönen bakışlarımla onun her şeyden bir haber pijamalarını giydiğini görebiliyordum, benimse bakışlarım giyinirken belirginleşen kaslarına kayıyordu.

'Ne oluyor bana ya..'

Sıcak basması ile hızla üzerimdeki elbiseyi çıkardım ve koltuğun üzerine bıraktım Pamir'e bakmamaya kararlıydım, üzerimi giyinecek yatağa kıvrılıp uyuyacaktım.

Pijamalarımı hızla üzerime geçirdiğimde saçlarımı sıkışan pijamadan kurtardım ve omuzlarımdan geriye verdim.

Bedenimi yatağa çevirdiğimde Pamir'in elinde tuttuğu tişörtle ağzı açık bir şekilde bana baktığını görüyordum, ardından dudakları kapandı ve kendini toparladı.

"Yatalım mı?" dedim utangaç bir gülümseme ile.

"Olur.." dedi hülyalı bir sesle.

Ardından yatağın kendi tarafına doğru kıvrılarak pikenin içine girdi, bende odanın ışığını kapatarak diğer tarafa dolandım.
Kendi tarafımın pikesini açarak içeri girdiğimde usulca bıraktım kafamı yastığa.

"İyi geceler.." dedim fısıltıyla.

"Hicran.." dedi sessiz bir yutkunuşla.

"Efendim..." dedim başımı ona doğru döndüğümde burun buruna gelmiştik.

Sokak lambasının içeriye vuran loş ışığıyla yüzünü seçebiliyordum ama aldığı derin nefesleri tüm yüzümde hissedebiliyordum.

"Sarılabilir miyim ?" dedi bakışları dudaklarıma kayarken...

Sorduğu soru ağırca yutkunmama sebep olurken zihnim bu odada geçirdiğimiz son geceye gidiyordu.
Bu yatakta tüm duvarlarımı indirerek onun olduğum o geceye, verdiği acıya rağmen hissettirdiği derin duyguları anımsadım.

"Sadece sarılmak istiyorum.." diye ekledi titrek bir sesle.

"Peki.." dedim sessizce.

Ardından sıcak kolları yastığımın altına doğru uzandı ve kolları beni bütünüyle kendine doğru çekti.
O an üzerine tişörtü geçirmediğini ve çıplak olduğunu hissediyordum. Teni ateş gibi yanarken temiz kokusu genzime doluyordu, istemsizce hızlanan nefeslerimle beni usulca göğsüne doğru yasladı.
Kalbi öyle hızlı atıyordu ki neredeyse nefes alışımı yutuyor diyeceğim.

Sağ eli usulca saçlarımı okşamaya başladığında gözlerim yavaşça kapandı, kendimi şu anda böyle güvende hissetmem delilik, bu adamın bana yaşattığı onca şeyden sonra onunla böyle huzurlu hissetmemde öyle.

"Seni çok seviyorum güzelim..." dedi, dudakları alnıma sıcak bir öpücük bıraktı ve odayı sessizlik sardı.
Onun aldığı derin soluklar ve çıldırmış gibi atan kalbi ile uzun bir sessizlik, ardından benliğim kendini uykuya teslim etti.

Loading...
0%