Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm: Talihsiz Karşılaşma

@nureda5

Media: Kızlarımız 💅🏻💅🏻

Amcam 12 milyar dolarlık servetini ardında bırakarak ölmeseydi büyük ihtimalle ben onu öldürürdüm. Nasıl yapacağımı bile düşündüm. Ne yediği konusunda fazla seçici olmadığı için yemeğine koyacağım herhangi bir maddeyi de sorgulamadan yalayıp yutardı. Neyse ki bunu gerçekleştirmeme gerek kalmadan banyoda ayağı kayarak düştü ve hakkı rahmetine kavuştu. Şimdi de taziyesi ve vasiyetinin açıklanması için uzun süredir hiç görmediğim akbabalarla bir araya gelmek üzere İstanbul'a gidiyorum. Ancak navigasyon beni pek de tekin olmayan orman yollarına saptırmaya başladı.Kısa yollardan götürdüğünü düşünerek kendimi rahatlatmaya çalışsam da gerçekten kışın, fırtınalı bir günde hiç bilmediğim yollarda olduğum için artık huzursuz olmaya başladım. Bir şarkı açıp düşünmemeye çalıştım.

 

Yaklaşık 15 dakika geçmesine rağmen hala çevrede herhangi bir yaşam belirtisine dair bir işaret göremedim. Telaşla etrafa bakarken arabanın benzin göstergesinin yanıp sönmeye başladığını fark ettim. Arabanın daha fazla gitmeyeceğini bildiğim için arabanın tamamiyle işe yaramaz hale gelmesini beklemeden dışarı yardım bulma umuduyla çıktım. İzleniyor olduğum hissine kapılsam da önceliklerim farklı olduğu için hızla yürüyerek gördüğüm ilk evin kapısını çaldım. Bakımlı ama metruk gibi duran bu evin kapısını açan olmayınca kapı önündeki paspasın altını yokladım. Ve bingo! Aradığım şeyi bulunca gülümseyerek kapıyı açtım. İçerisi karanlıktı ama dışarının aksine daha güvenli olduğunu hissettiriyordu. Topuklu ayakkabılarımla boş evde tok sesler çıkararak mutfak olduğunu tahmin ettiğim yere doğru ilerledim. Tahminimin aksine buzdolabı doluydu ama sadece alkollü içecekler vardı.

 

Birini aramak ve yardım istemek için telefonumu elime aldım ve şarjımın bittiğini gördüm. Zaten bendeki bu şansla ben bugün kaçırılırım da. Saatlerdir yolda olduğum için gerçekten acıkmıştım ve dağ evinde yiyecek olarak bir şey bulmayı umarak hata ettim. En iyisi uyumaktı ve fırtına dindikten sonra sabah yardım bulmaya çalışmaktı. Evi biraz ihlal ediyor gibi olsam da evi dolaşıp uyuyabileceğim bir yer aradım. Üst katta güzel döşenmiş bir yatak odası buldum ve içeri girdim. Biraz bakındığımda şifonyerin üstünde iki çocuğun çerçevelenmiş fotoğrafını gördüm. Elime alıp inceledim. Kız çocuğu muhtemelen kardeşi olan erkek çocuğun omzuna kolunu atmış kameraya kocaman gülümsüyordu. Aklıma kendi kardeşim geldi. Keşke şuan da beraber olabilseydik. Ne yazık ki artık kardeşim yoktu ama kardeşim gibi olan arkadaşlarım vardı. Buruk bir tebessüm ile sonunda yorganın altına girerek ısınmaya çalıştım. Ev, taş ev olduğu için içerisi gerçekten dışarısı kadar soğuktu.İçimdeki huzursuzluk dinmiyordu ve içten içe korkuyordum. Çünkü yabancı bir evdeydim ve o kazadan sonra İstanbul'a bir kez bile yolumun düşmesine izin vermedim. Gözlerimi kapattım ve uykunun kollarına bıraktım kendimi.

 

Saatler geçmiş gibi hissettiren bir süreden sonra bağırış seslerine benzeyen bir gürültüyle aniden gözlerimi açtım. İçim korkuyla dolarken kapıya doğru yaklaşarak olayın ne olduğunu anlamlandırmaya çalıştım. Bağırış sesleri acı dolu bir hale bürünmüştü. O acı sesin yanında, ona eşlik eden başka erkek sesleri de vardı.

 

"Abi ,abi ben sana ihanet etmedim." dedi ağlayarak yalvaran erkek sesi. Biraz daha dinledikten sonra olayı anlamaya başlamıştım. Aşağıdaki kişiler bu zavallı adama zarar veriyorlardı. Benim acilen buradan kaçarak yardım çağırmam ve hem bu adamı hem de kendi canımı kurtarmam gerekiyordu. Aşağıda oldukları için ana çıkışı kullanmam imkansızdı. Başka çıkış yolu düşünürken yatağın kenarındaki pencereyi fark ettim. Olabildiğince sessiz bir şekilde şifonyerin yanındaki eşyalarımı alarak pencerenin yanına gittim ve süngüsünü çekerek açtım. Bir kulağım aşağıdaki seslerde olduğu için konuşmaların kesildiğini tam fark etmişken o sağır edici silah sesini duydum. Kalbim hızla çarparken bedenimi hareket ettiremeyecek kadar şoka uğramış ve paniklemiştim.Birkaç el daha ateş edildiğinde elimin ayağımın boşalmasıyla kendi ağırlığımı taşıyamayacak hale gelerek yere kapaklandım.

 

Çıkardığım sesle aşağıda bir sessizlik oluştu. Acilen kaçmam gerektiği için hızla ayağa kalktım ve o sırada merdivenlerden gelen adım seslerini duydum. Direkt olarak pencerenin dışına ayağımı attım. Kendimi aşağıya bıraktığım sırada belimde iki güçlü kol beni kendi göğsüne yapıştırdı. Elinden kurtulmak için çırpınırken kulağımda keskin bir ses duydum. "Sen de kimsin?" dedi ürpertici bir şekilde.

" 12 milyarı almadan asla ölemem kendini Polat Alemdar zanneden aptal mafya bozuntusu!" diyerek arkamdaki kişiye hızla kafa attım. "Siktir, deli!" dediğinde acıdan kolları gevşedi ve son çarem bu olduğu için direkt aşağı atladım.

 

Düşüş tahmin ettiğimden daha acısız oldu. Sebebini ise altımdaki bedene baktığımda anladım. Altımdaki kişi çığlıklar içinde üstündeki ezici baskımdan kurtulmaya çalışıyordu. Üstünden kalkarken "Alt tarafı 50 kiloyum. Abartma istersen Prenses." dedim ve düşüşün etkisini hızla atlatarak koşmaya başladım. Eve giderken kullandığım yolun aksine ağaçların kalabalıklaştığı ve izimi kolayca kaybettirebileceğim karanlık ormana daldım. Arkamı kontrol ettiğimde uzakta beni yukarıda atlamadan önce yakalamaya çalışan küçük Polat Alemdar'ın peşimde olduğunu gördüm.

 

Sık ağaçların arasından nereye gittiğimi göremeden kör bir şekilde ilerledim. Ormanda karşıma çıkabilecek en kötü tehdidin bile peşimdekilerden daha güvenli olduğunu o ağlayan zavallı adamın seslerinden anlamıştım. Benim bahtıma, beni ölerek buralara kadar getiren salak amcama, akbaba akrabalarıma, büyük ihtimalle alamayacağım 12 milyara ve amcamın taziyesine gitmem için beni baskılayan aşırı vicdanlı arkadaşlarıma küfür ede ede koşmaya devam ettim.

 

Sanki her şey yolundaymış gibi bir de topuğumun kırılmasıyla öne doğru sendeledim. Ölen amcamın hediyesi pahalı dizaynır ayakkabımı peşimdekine fırlatma amacıyla elime alıp koşmaya devam ettim. Daha fazla koşmaya takatim kalmadığında yakınımdaki ağaca çıktım ve beklemeye başladım. Siyahlar içindeki adam beni bulma amacıyla çıktığım ağacın yanından geçtiğinde izimi kaybettirmiştim bile. Tek sıkıntı benim fırtınanın ortasında ağaca sığınmış olmamdı. Umarım sabaha kadar dayanabilirdim.

 

...

 

Yaklaşık yarım saat sonra beni arayan adamın tekrar bu tarafa doğru yavaş yavaş koştuğunu gördüm. Tırmandığım ağacın dibine geldiğinde nefesimi tuttum ancak kalp atışlarımın sesini duymasından korktum. O kadar şiddetli atıyordu ki kalbim o bir şey yapamadan kalp krizinden ölecekmiş gibi hissettim. Elini ağaca yasladı ve muhtemelen nefesini düzenlemek için biraz bekledi. Belki bir dakika bile sürmeyen ama bana yıllarca gibi gelen o süre de sonunda onun gitmesiyle bitmişti.

 

...

 

Günün ilk ışıkları gözümü kamaştırdığında kısa uykumdan uyandım. Düşmemeye dikkat ederek ağaçtan indim. Geri dönemeyeceğimi bildiğim için dümdüz ilerlemeye devam ettim. Yaklaşık kırk, kırk beş dakika yürüdükten sonra bir yol güzergahına ulaşmıştım. Biraz ileride görünen eve doğru yaklaştığımda buranın bir dinlenme tesisi olduğunu gördüm. Bir an önce bir şeyler atıştırıp o adamlar beni bulmadan buradan hemen gitmeliydim. Yüzümü görmedikleri için şanslıydım ancak kıyafetlerimi acilen değiştirmem gerekiyordu. Titreyerek ısınmak için kıyafet bölümünden bulabildiğim şeyleri satın alıp tuvalette üstümü değiştirdim. Eski kıyafetlerimden kurtulmak için çöpe attım.

 

Restorant kısmından adamın tuhaf bakışları eşliğinde kendime sıcak bir şeyler söyledim. Yemeğimi yerken,

"İstanbul otobüsünün kalkmasına son 5 dakika!" diye bağırdı muavin olduğunu düşündüğüm kişi. Muavin ile anlaşmayı umarak hızlıca kalktım ve yanına gittim

 

"Merhaba, siz İstanbul yönüne gidiyorsunuz di mi?"

 

"Evet hanımefendi."

 

"Benim arabam arızalandı ve yolda kaldım. Eğer boş koltuk varsa size bilet parasını versem sizinle yolculuk edebilir miyim?"

 

"Aslında mümkün değil değil ancak bu devirde kimseyi özellikle kadınları tabiki zorda bırakamam. Şanslısınız ki üç koltuğumuz boş."

 

"Çok teşekkür ederim."

 

Minnetle teşekkür edip biletin parasını verdikten sonra muavinin gösterdiği boş koltuğa oturdum. İnsanların da gelmesiyle otobüs yolculuğa devam etti. Yolculuk da bittiğinde gördüğüm ilk taksiye atladım. Adresi verdim ve olan her şeyi sindirmeye çalıştım. Ben ne yaşamıştım böyle? Bundan sonra ağzımdan çıkan her cümleye dikkat edeceğim ve asla manifest yapmayacağım. Şakasına söylediğim kaçıralacağım lafının son derece gerçek olabileceğini asla tahmin etmezdim. Rahmetli annemin zamanında dediği "Eşref saati var,eşek saati var kızım." cümlesi aklıma geldi. Haklıymışsın annecim,yine.

 

🌸🌸🌸🌸

 

Öncelikle merhaba Wattpad alemi. Burada tek eksiğin biz olduğunu fark ettiğimiz için vize haftasına ve tonlarca ödevimize rağmen biz iki arkadaş kendimizi koşarak buraya attık. Herkese iyi okumalaaar 🤍🤍🌸

 

 

Loading...
0%