@nureda5
|
Medya: Bölümden estetik 🕊️🕊️ Herkese iyi okumalar ve iyi eğlenceler!( Yazarlardan Not: Malum sahneye gelince Gangsta's Paradise açıp dalga geçerek okumayı ihmal etmeyin.) 💦💦💦 "Kavgayı neden biz başlatmıyoruz ki diyorum yani." "İlk olarak onların kavga etmesi bizim ne işimize yarayacak? İkincisi ise bunu nasıl yapmayı düşünüyorsun benim zeki arkadaşım?" dedi sorgulayıcı bir şekilde Nur. "Kalabalık birbirine girerken biz aradan sıvışırız. Hem o yılışık adamlardan kurtuluruz hem de Polatlardan. Bir taşla iki kuş yani! Aslında Polat’a yumruğu çaksam hem içim soğur hem de kavga başlardı da, benim de çok geçmeden mezarım çıkardı buradan herhalde." dedim bir solukta ancak ben de pek emin olamıyordum. "Ay bir avuç dolusu sarhoşun birbirine girmesini sağlamak ne kadar zor olabilir ki?" dedim henüz tilkilerimi çalıştırıp oluşturmadığım planıma sadık kalarak. " Bu şeytani planlarımızı böyle ulu orta yerde konuşmayalım istersen. Sadece düşünce gücüyle bile dibimizde bittiklerine göre her an her yerden fırlayabilirler. " dedi Nur ve etrafına bakındı. “Bizi nerede bulamazlar?" "Ben mafyaların umumi tuvalet kullandığını sanmıyorum. Kızlar tuvaletine makyaj tazelemeye de gelmezler herhalde." dedim ilerideki WC tabelasını göstererek. O an şüphe ile ikimiz de kızlar tuvaleti kapısının girişine doğru baktık. Aradan en fazla 2-3 saniyenin geçmesi ile kapı açıldı ve içeriden takım elbiseli, orta yaşlarda bir adam pantolonunu düzelterek çıktı. Yüzünü ilk başta tam göremediğimiz için Nur ile ikinci şokumuza girmiş ve yüzünü görmemizle derin bir nefes bırakıp kendimize gelmiştik. "Bir an cidden oradan da çıkacak zannettim. Adam başlı başına bir navigasyon!" "Navigasyon kelimesini hayatımızdan çıkarttığımızı sanıyordum Nur." dedim sinirli bir şekilde. "Yalnız bu adam kızlar tuvaletinden çıktı, farkında mısın? Prens dizisini yeni bitirdim, fesat düşüncelere çok açığım şuan.” "İsterse bebek emzirme odasından çıksın, şu an en büyük problemimiz bu değil!" "İyi de geldiğimiz kapıdan girdiğimiz gibi kimsenin dikkatini çekmeden de çıkabiliriz. Biz niye böyle aksiyonlar yaratıyoruz ki şuan?" "Mantıklı mantıklı konuşup canımı sıkma Nur. Böylesi daha heyecanlı." "Sanki hayatımız çok sakinmiş de ufak bir atraksiyon yaratmak istiyormuşsun gibi konuşmanı es geçerek söylüyorum ki, aslında dediğin gibi yapmak işimize yarayabilir. Kolayca sıvışmak yerine kavgaya biz de dahil olup bir şekilde onlara yaklaşabilirsek onların dikkatini çekebiliriz. Bu sayede onlar hakkında işimize yarayacak bilgiler toplayıp ileride kanıt olarak kullanabiliriz." " Kanıt toplayıp dizi mi çekeceğiz sanki derdim de, senin bu adalet aşkını biliyorum. İleride olur da yine bu mafyalarla denk gelirsek en azından avantajlı olan taraf biz oluruz." Bunu söyledikten sonra daha fazla ortada dikilmek istemediğim için şu anlık tek seçeneğimiz olan kızlar tuvaletine doğru Nur'u sürükledim. Aslında farklı bir nedenden dolayı buraya sığınmış olsak da burası bize çok fazla içki içişimizin bedeli olan ortak ihtiyacımızı hatırlattığından ikimiz de geliş amacımızı erteleyip ilk iş olarak kabinlere doğru yöneldik. Gittiğim her yerin benimle birlikte dönmesinden dolayı bastıramadığım mide bulantımı derin nefesler alarak gidermeye çalıştım. İşimi halledip üzerimi düzeltirken dışarıdan gelen seslerden anlaşıldığı üzere içeriye hararetli bir kız grubu girdi. Mide bulantım dışında başka bir şeye odaklanmak isteyen ben için şu an en iyi seçenek bu kızlardı. Kendi aralarında konuştukları biraz da olsa ilgimi çekmişti. Nur'u az çok tanıyorsam onun da işini gücünü bırakıp kızları fark ettiği anda onlara dikkat kesildiğini biliyordum. Beraber dedikoduya bayıldığımız ve böyle şeyleri asla kaçırmadığımız için hızlıca ona bir mesaj çektim. "Nur, sen de benim düşündüğümü düşünüyorsun di mi?" "Tabii ki insanların özel hayatına saygı duymayıp konuşmalarını dinlemek için burada bekleyeceğiz di mi?" " Bu kadar sterillikten uzak, üzerindeki tuhaf sıvılarla nefes alan herhangi bir homo saphiense biyolojik tehlike saçan bir lavaboda gerektiğinden fazla dikilmemi sadece dedikodunun gücü sağlar." "Mantıklı." Mesajlaşmayı bırakıp seslere kulak kabarttık. Anladığımız kadarıyla seslerden ayırt edebildiğimiz üzere dört kız vardı. Hepsi ortak bir konudan şikayet ediyordu ama henüz ne olduğunu anlamamıştık. İnce sesli bir kız sinirli ve kibirli bir edayla diğerlerine dert yanmaya devam etti. "Gördünüz di mi? Yanında gezdirdiği adam gözlerini benden alamıyordu. Kız da hala farkında değilim ayaklarına yatıp dibinden ayrılmıyor çocuğun. Ne kadar gurursuzca!" Söylediği cümleler karşısında öğürme refleksimi tutmuştum. Kadın kadının yuvası olmalıydı, bir erkek yüzünden bu iğrenç lafları nasıl bir hemcinsine yakıştırabilirdi ki? Hemen gözlerimi pörtleterek olayın saçmalığına, yan yana umumi tuvaletlerde tanık olduğum Nur’la paylaşmak için telefonumu tekrar elime aldım. Olay, orman evindeki o ikonik fotoğrafa dönmesin diye flaşımı kapatıp fotoğraf çekildim ve ona attım. Yandan gülmesini zor tutmaya çalışan Nur'un domuz sesi çıkartması ile ben de gülme isteğimi bastırıp ona eşlik ettim ve ağzımdan tuhaf sesler kaçtı. Nur kahkahalarını içinde zor tuttuğunun kanıtı olan fotoğrafını bana atarak karşılık vermişti. Kapağı kapalı klozetin üstüne GOP kekosu pozu eşliğinde -sıçma pozisyonu- topuklusuna inat mükemmel bir dengeyle duruyordu ve gülmemek için bir yandan eli ile ağzını tutarak domuz sesleri çıkartmaya devam ediyordu. Neyse ki bağrışan kızlar "dişisini etkilemeye çalışan Arizona kertenkelesi" seslerimizi duymadılar. Ben de kahkahalarımı yuttuktan sonra tekrar dışarıya dikkatimi verdim. Dedikodularının ateşiyle bizi duymamışlardı ama tam gaz devam ediyorlardı. Diğer bir deyişle kızlar, birbirleriyle diyalog halinde çirkefleşmeye devam ediyorlardı. "Kızım görmedin mi diğerlerinin suratını da? Yüzlerinden düşen beşkarıştı resmen. Kız olarak kendine bakmazsan tabii ki yanındaki adam başkalarına da bakar. Sonra neden aldatıldık?" "Gecenin sonuna kadar biz onları elde etmiş oluruz bile. O varoşlar da elleri boş döner artık. Başka kapıya yaltaklansınlar." "Ben onların yanındaki kızlardan birini tanıyorum. Üniversitemde görmüştüm bu kızı. İsmi Merve idi galiba. Her gün başka biri ile. Yani adam değil kız boynuzluyor muhtemelen." "Neyse Derya bana şu rujunu versene. Rujum bozulmuş." "Al aşkımsu." "Kızlar iddiasına varım, bu gece o sarışın kızın yanındaki adamı tavlarım ben." "Aşkım o adam sevgilisine baya sadık duruyor, onu tavlayamazsın. Ama onun yanındaki Göktuğ var ya, senindir." "Tamam, sarışının manitası üzerine iddiaya var mısın?" "Varım, neyine giriyoruz?" "Babanın sana şu yeni aldığı az sayıda üretim olan tasarım çanta vardı ya hani, kazanırsam o artık benimdir." "Tamamdır. Eğer ben kazanırsam da sen de o İtalya tatili biletine elveda edersin." Muhtemelen makyaj tazeleme ve dedikodu seansları biten kızlar deccal planlarını gerçekleştirmek adına kıkırdayarak ortamı terk etmiş, bizi kendi başımıza bırakmışlardı. Onların gitmesiyle bir saniye dahi beklemeden ikimiz de aynı anda tuvaletin kapısını çarparak açıp birbirimize şok içinde baktık. "Bu kızlar şaka mıydı?" "Hayatımda bu kadar Ebu Cehil tavrında birisi görmemiştim." Ellerimizi yıkarken yanımızda pahalı bir markanın rujunu fark ettim. Bunu az önceki gruptan biri unutmuş olmalıydı ama pek takılmadım. Onca danstan sonra dağılan makyajımızı düzeltme ihtiyacı duymuş, olabildiğince çabuk bir şekilde kendimize çeki düzen vererek makyajımızı yenilemek istemiştik. Son rötuşlarımızı da yapıp çıkacakken içeri bir kız girdi. Az önceki gruptan bir kız olabileceğini düşündüm. Muhtemelen rujunu sürdükten sonra geri almayı unutmuştu. Ondan kafamı çektim ve aynada kendime bakıp saçımın bozulan buklesini düzelttim. Görüş açıma giren kız, ruja doğru uzanıp "İşte burada." dedi kendi kendine ve o sırada aradığı makyaj malzemesini yanımdan alırken yanlışlıkla yere düşürdü. Pat sesi ile yere döndüm ve refleks ile ruju alıp kıza doğru uzattım. Böyle birine o an neden yardım ettim ben de bilmiyordum, refleksten ibaretti tamamen. Ancak daha bunu yapar yapmaz pişman olmuştum. Kız bana vaktini harcamaya bile değmeyen bir mikrop parçası gibi bakarak kaşlarını çatmıştı. “Çek ellerini çabuk! Biraz daha dokunsaydın sanırım üstüne salyaların akacaktı. Keşke bu büyülü anı sonsuza kadar hatırlamak için fotoğrafını çekseydin. Sonuçta bu kadar lüks bir markaya ilk ve son dokunuşun." dedi ve bana yüzünü buruşturup elimden hızla ruju çekti. Tavrı karşısında ilk başta şok olsam da böyle üstten bakan, sınıf ayrımı yapan insanlara haddini bildirmesini her zaman iyi bilmiştim. "Senin hayalini kuramayacağın o lafı geçen lüks markalar bana sponsor olmak için can atıyor. Elindeki de banal bir marka bu arada." Omzumu silktim ve iki elimi birbirine kovuşturdum. Onun gibi ona üstten, dalga geçercesine bakarak konuşmama devam ettim. "Ama senin gibi karakteri ortalama altı, kendilerini zengin hissetmek isteyen alt sınıf fifi kızların şımarık beklentilerini yerine getirmeye yeter." Karşımdaki kızın yüzünde az önceki ifadesinden eser bile kalmamıştı. Sınıf tabusu üzerinde duran insanlardan her zaman nefret etmiştim. Kimsenin maddi durumu hakkında konuşmak, kimsenin haddi olamazdı. Normalde karşımdaki insan böyle iğrenç bir insan olsa bile bu şekilde karşılık vermeyi kendime yakıştıramazdım. Ancak bazen de herkese hak ettiği gibi davranmak gerekirdi. Nur'un sesi ile ona döndüm. "Ayrıca, o kadar basit ve ucuz bir kız olduğun sadece üslubundan bile anlaşılıyor. Seninle aynı havayı soluduğum için bile her an kusabilirim." Nur bu sözlerini kızın yüzüne bile bakmadan, aynada kendine bakıp yanaklarındaki bozulan allığı tazelerken söylemişti. Ancak şuan karşımızdaki tek olduğu için daha fazla ikimiz de uzatmak istemedik. Zaten kız da iyice bozulup hiçbir şey diyemeden sinirle kapıyı hızlıca çekip çıkmıştı. "IQ seviyesi ayakkabımın numarası kadar bile olmayan insanlarla muhatap olmaktan sıkılıyorum. Planımızı konuşup buradan gidelim bence bir an önce." " Hemen gitmiyoruz Nur. Bu kızlar bir dayağı hak etti artık. Düşmanlık kontenjanları da gayet dolu gözüküyor. Elimizi bile kıpırdatmamıza gerek kalmadan bu gecenin sonuna kadar bu kızlar aradıkları belayı bulurlar ama benim o kadar bekleyecek sabırım yok." "Ne demek istiyorsun? Bu kızları diğer gruba mı ispiyonlayacağız yoksa biz mi döveceğiz?" "İkisini de aynı anda yapacağız Nur, ikisini de aynı anda." dedim tehlikeli olduğuna inandığım bir yüz ifadesi ile. Şuan kendimi Klaus Mikaelson gibi hissediyordum ve enerji olarak aşırı yüksekteydim. "İyi de bizim mafyalar bunca curcunanın ardından mekandan erkenden ayrılırsa biz haklarında bilgi toplayamadan gece son bulmuş olacak. Onları burada tutmak için ne yapacağız?" "Hislerime güvenerek söylüyorum ki Nur, o güvenlikçi kılıklı ama mafyanın sol kolu olma ihtimali olan Abdülhey, senden etkileniyor. Dans ettiğin adam ve sana,o kadar dikkatli bakmasının nedeni de budur muhtemelen. Diğerlerinin de bu adamla bir musibeti olduğu belli. Orijinal planımız bu iki tarafı kavga ettirmekti ama kendi içerisinde olmasa bile olası bir kavga durumunda zarar görmemen için Abdülhey’ in yine de seni kurtarmaya çalışacağını düşünüyorum." "Ay saçmalama, ilk görüşte aşkından kahrolan Mecnun mu bu adam? Ben ona istediği şeyi verip birinin ağzını yüzünü dağıttığı için, "Ah! Beni kurtarmaya mı geldin kahramanım! "diyerek kollarına atlamadığımdan egosunu tatmin edemedi, o kadar." "Evet, bu da olabilir. Ama sen az önce siz dans ederken ne kadar kıskanç bir şekilde size baktığına tanık olmadın. Öyle ya da böyle, o adamın dikkatini çektiğin bir gerçek. Bilmiyorum, ben böyle hissediyorum." "Spotify listemde Britney Spears- Criminal (Slow) dinleyecek biri gibi mi duruyorum Eda? Öyle olsa bile, ki değildir umarım, polise şikayet ederim onu. Tacizden içeri attırırım." "Sadece bana güven. Planda aksilik olursa da eğer camdan atlarız. Unuttun mu?” diyip göz kırptım. "İyi de Eda, buranın camlarını sadece personeller açabiliyor. Her gün kaç tane farklı farklı insan geliyor kim bilir, içip içip atlamasınlar diye kilit var görmüyor musun?" "Tamam boşver camı, zaten bu hamle biraz eskidi artık. Bu iş bir şekilde bize patlarsa en son çare olarak, polisi arayıp uyuşturucu ihbarı yaparız. Zaten eminim vardır birilerinde, böylece paçayı yine yırtarız." dedim omuz silkerek. Ey gidi ey, ben neleri atlatmadım. Yerim kendimi ben. "Tamam, hadi seni dinliyorum. Planın ne tam olarak?" Nur'a hızlıca planımı anlattım. Plana biraz tehlikeli dese de, göze almaya değerdi bence. Alkol eşiğimizin yüksek olmasına şükrediyordum, bu sayede zihnimiz bulanmamıştı ve aklımız yerindeydi. Sonra neye şükrettiğimi düşününce "Tövbe!" dedim ve ana geri döndüm. Planımı anlattıktan sonra sonunda tuvaletten çıkıp bar taburelerinin olduğu tarafa gitmiştik. Çok zamanımız olmadığının, az önce takıldığımız çocukların bizi yakında aramaya çıkacağının farkındaydık. Oturduktan sonra barmenden bir şeyler isteyip alanı gözlemlemeye başladık. O kız grubunun kimler hakkında konuştuğunu bilmiyorduk. Ancak konuşanların kim olduğunu biliyorduk. Dedikoducuları bulup kime baktıklarını takip ederek dedikodunun kaynağını bulmamız lazımdı. Bahsettiğimiz kız grubundan sadece birinin yüzünü görmüştük. Hakkında konuştukları kişiler en az iki erkeğin ve bir kaç kızın bulunduğu bir gruptu, diğer grubun betimlemelerinin doğrultusunda. Nur sanki çok az alkol almışız gibi sipariş vermeye devam ediyor, aynı zamanda tarife uyan birkaç grubu göz hapsine alıyordu. Ortamı inceleyip kızları bulmaya çalışırken telefonumun durmadan titreşmesi ile gelen bildirimlere bakmaya karar verdim. "Köylü Eda" grubundan gelen onlarca mesaj bana asıl yapmam gereken dikizleme işini unutturmuştu. Köylü Eda Burcu: Bu yanıkların derdini anlamadım da gece gece neden 10 dakikalık bir aşkı memnu bölümü tadındaki sarhoş dedikodusunu sesli mesajla bize attınız? Buse: Ay milletin kocasını çalıyorlar, yetişin! Buse: Böyle bir diyalog içerisinde Yusuf'un adı dahi geçse Yusuf da dahil olmak üzere hepsini parçalardım ben. Kızlardaki basitliğe bak ya. Burcu: Zaten Yusuf'a kimse bakmaz merak etme, Suriyeli dilenci tipiyle kimi etkileyecek? Buse: Aaa neden öyle diyorsun, sen seversin sınır dışı edilen Suriyelileri. Burcu: Ya, o bi kereydi! Sürekli hatırlatmasana. Buse: Polislerle beraber çalışsan resmen işlerini kolaylaştırırsın. Operasyon çekilerek alındı be o çocuk. Burcu: Ben ihbar etmiştim zaten onu. Kalbime yaptığı illegal operasyonlara saysın. Eda: Öncelikle Bismillahirrahmanirrahim, neler oluyor burada? Eda: Ben ne dedikodusu attım ki kız size? Buse: Ses kaydı attın ya kuzum. Anlamayarak gruptaki mesajlarda gezinmeye başladığımda yukarıdaki neredeyse 5 dakikalık olan sesli mesajı buldum. Benim telefonumdan atılmıştı ama böyle bir şey yaptığımı hatırlamıyordum. Nur ile olan fotoğraf alışverişimizden hemen sonra gerçekleşmişti. Yanlışlıkla basmış olmalıydım. Çantamdan aradığım şeyi bulup bana bakan Nur'a da aldığım kulaklığı uzattım ve birlikte ses kaydını dinlemeye başladık. Ses kaydında, tanık olduğumuz dedikodular ve çıkardığımız hayvani sesler de dahil olmak üzere her şey net olarak çıkmış, dinleyicimizin kulaklarının pasını silmeye and içmişti. Bu kayıt, o çıkartmaya çalıştığımız büyük kavganın başlangıcını tetikleyecek domino taşlarının devrilmesinde ilk adımı sağlayabilirdi. Gerisi bir zincir reaksiyon misali gelirdi zaten. "Bu mükemmel ses kaydını sadece arkadaşlarımıza mı saklayacağız? Bence bu şaheseri dinlemek buradaki herkesin de hakkı." "Saçmalama istersen. Bu bir suç Eda. Buradan ters kelepçeyle direkt savcılığa mı götürülmek istiyorsun?" Ses kaydını kullanma fikrinin idealist bir avukat olan Nur'un hoşuna gitmeyeceğini tahmin etmiştim. Ancak bu yol, onlarca kişi arasından bahsedilen grubu bir şekilde bulup onlar hakkında duyduğumuz dedikoduları onlara açıklamaya çalışmaktan daha kolay görünüyordu. "Biz bu ses kaydını farkında olmadan çektik. Ayrıca kimse bu kaydın bizden çıktığını bilmeyecek. Olası bir durumda bizi suçlu konumuna getirecek bir kanıtları yok." " He, öyle desene aşkım. O zaman ben hemen birinden hoparlör ödünç alıp bir masanın üstüne çıkayım. Radyo istasyonu muyuz kızım biz, nasıl herkese dinletmeyi planlıyorsun?" " Bir masanın üstüne çıkması gerekmeden vasat altı rezil şeyler dinleterek para kazanan insanlara ne denir biliyor musun? Sosyal medya DJ'i. Mekandaki adam izdivaç programından çıkma sonrası meslek kayması yaşamış bir dj. Eminim makul bir teşvikle onu bizimle anlaşmaya ikna edebiliriz." İlk başta hiç de ikna olmuş gibi durmasa da benim ısrarcı ve yalvaran yavru köpek bakışlarımın karşısında Nur pes etmiş bir şekilde ellerini kaldırmış, ayağa kalkmıştı. "Tamam gel, deneyelim şansımızı." Ben önden, Nur arkamdan yavaş yavaş kalabalığı yararak DJ'in yanına ilerledik. Neden yanına geldiğimizi sorgulayan bakışlar atan ve programdan hatırladığım kadarıyla ismi Ozan olan adama iyice yaklaştım. Bir şey konuşabilir miyiz anlamında el işareti yaptım ve "Birazdan." diyip ben ve Nur'u arkasına yönlendirdi. Elimde patlamış mısırım ile beraber izlediğim Kısmetse Kaos programından biri ile karşılaşıp ondan böyle bir konuda yardım isteyeceğimi düşünmek aklımın ucundan dahi geçmezdi. Yanındaki arkadaşlarına bir şeyler söyleyip, ses sistemini ayarlayıp, bazı tuşlara dokunduktan sonra bize doğru yöneldi. "Efendim kızlar, şarkı isteği mi vardı?" " Bir istek var da, bu şarkı ile ilgili değil." "Acele edersek güzel olur ama. Gördüğünüz gibi bekleyenler var." Sabırsızca direkt konuya girdi Nur. "Sana bir ses kaydı versek bunu bütün bara dinletebilir misin?" Dj anlamsız bir şekilde bakmaya başladı. "Neyden bahsediyorsunuz?" "Bazı arkadaşların öğrenmesi gereken şeyler var özet geçersek. Bunu bir yardım gibi düşünebilirsin. Eğer böyle bir şeyi yapmayı kabul edersen birilerine çok büyük bir iyilik yapmış olacaksın.” diyerek ısrarına devam etti Nur. "Ben burada sanat icra ediyorum. Sizin gibi küçük kızların rezilliklerine vaktim yok, anladınız mı? Ses kaydında kim bilir ne var? Ayrıca meslek hayatımı neden tehlikeye atayım?" "Ya playlistler karışmış, biri gizlice sokmuş bu gece planlanmış şarkıların içine falan dersin, başın belaya girmez. Ayrıca karşılığını da fazlasıyla alacaksın. Buradaki işini kaybedersen sana yeni iş de ayarlarım." diyerek göz kırptım. " Nasıl bir karşılıktan söz ediyorsun?" "Girift adında bir mekan duydun mu hiç?" "Orayı duymayan mı var? Gece hayatının en hızlı geçtiği popüler mekanlardan bir tanesi. Peki konuyla ilgisi ne?" "Sana yeni sezonda orada sahne ayarlayabilirim, bir arkadaşımın abisinin mekanı." Önce bana hiç inanmamış gibi baksa da ciddiyetimi görünce yüzündeki ifade silindi, gözleri parladı. "Madem öyle, anlaştık. Ancak ters bir durum olursa benim buradaki kaşemin ücretini senden alırım." "Anlaştık, aynı şey senin için de geçerli.Bir şeyler ters giderse ne sen bizi tanıyorsun, ne biz seni tanıyoruz." "Yalnız beni tanımamanız imkansız canım, tanıdığın için geldin zaten." dedi böbürlenerek. "Abartmayalım istersen. Sen bu işi bir hallet, sonra sana açılan kariyer kapılarını ve önüne atılacak kırmızı halıları seyret sadece." Hala şüphe ile bakan Ozan'ı görünce göz devirdim ve "Hadi ama anlaştık ya." diyip Nur ile beraber sessizce oradan ayrıldık. Ozan'a bizim onun yanından ayrılmamızın üzerinden yaklaşık yirmi dakika sonra ses kaydını başlatmasını söylemiştim. Birazdan bu barın tanık olacağı karmaşaya, kenarda kimseye karışmadan ve mümkünse klasik müzik eşliğinde martinimi yudumlarken eşlik etmek ve anın tadını çıkartmak istiyordum. "Ay birazdan herkes bizim domuz seslerimizi de dinleyecek yalnız." dedi Nur. "Kurtuluş için küçük bir bedel." diyerek omuz silktim. Gözlerimizle ortamı radar ettikten sonra Mertler'in oturduğu yeri gördük ve onların yanına gittik. Tabii ki bundan önce Nur'un yeniden sipariş verdiği içkilerimizi almayı unutmamıştık. Mert ve arkadaşı hem mafyaların hem de dedikodu tayfanın görüş açısında olan, kavgayı rahatça izleyebileceğimiz çıkışa yakın bir konumda oturmuş önlerinde içkilerle bizi bekliyordu. "Kayıp prenseslerimiz sonunda yolunu bulmuş bakıyorum. " dedi Mert yanlarına oturunca. İçimden suratına yumruk çakma isteğimi ve gerçekten kusma isteğimi bir kenara bıraktım. Sadece yirmi dakika içinde artık ikisinin de yüzüne bakmak zorunda kalmayacaktık.Nur'un da suratından anlaşılıyordu ki o da rahatsız olmaya başlamıştı. Normalde rahatsızlık verici değillerdi sadece ağızlarını açmamaları gerekiyordu. Yani ağızları olmasa çok da kötü değillerdi. Buradan görebildiğimiz kadarıyla mafyaların dikkati arada bizim olduğumuz alana kayıyor, yanımızdakiler yüzünden düşmanlık dolu bakışlarının hedefi oluyorduk. Aralarındaki husumetin ne olduğunu merak etmiştim. Normalde karşımızdakiler insanlarla olan anlaşmazlıklarını, önce onları dağ evlerinde tartaklayıp sonra araba bagajında çözmeye başvurduğu için şu an sadece kötü bakışlar atmakla yetinmeleri medeniyet adına büyük bir gelişme olmalıydı. Abdülhey'in odağı arada Nur'a kayıyordu ancak diğer ikisi ısrarla yanımızdaki adamlara odaklanıyorlardı. Polat'ın gözü yanlışlıkla bana değdiğinde göze göze geldik. Koyu gözler dikkatle izliyordu. Keskin bakışlarının ağırlığı mesafeler arasından bile etkisini yitirmemişti, soğukluğu ürpermeme yol açtı. Zar zor da olsa bakışlarının etkisinden kurtulup göz temasını bozan taraf ben oldum. Zaman geçmek bilmiyordu. Neredeyse on dakika geçmişti ve sabırsızlandığım için Ozan'a bakmaya başladım. Ozan ile göz göze geldiğimizde kafamla işaret verdim ve müzik bir anda durdu. Herkes müziğin neden durduğunu sorgulayıp bir yandan şikayetçi olurken aradan 5 saniye geçmişti ki asıl tiyatro başlamıştı. “Gördünüz di mi? Yanında gezdirdiği adam gözlerini benden alamıyordu. Kız da hala farkında değilim ayaklarına yatıp dibinden ayrılmıyor çocuğun. Ne kadar gurursuzca!” “Kızım görmedin mi diğerlerinin suratını da? Yüzlerinden düşen beş karıştı resmen. Kız olarak kendine bakmazsan tabii ki yanındaki adam başkalarına da bakar. Sonra neden aldatıldık?” “Gecenin sonuna kadar biz onları elde etmiş oluruz bile. O varoşlar da elleri boş döner artık. Başka kapıya yaltaklansınlar.” ... Ses kaydı devam ettikçe etraftaki insanların tepkileri de artmaya başladı. Özellikle bir grup, ses kaydında isimlerin bahsedildiği kısma gelindiğinde diğerlerinin arasından sıyrılacak kadar fazla tepki vererek aynı anda ayağa kalktı. "Bu da ne demek oluyor ya?" Fark ettiğim gruptan bir kız sinirden gözü dönmüş bir şekilde bağırmaya başladı. "Kim bu arkamızdan konuşanlar , hemen ortaya çıkın! Bu ne iğrençlik!" Yanındaki çocuk kızı sakinleştirmeye çalışıyordu. Ancak gruptaki diğer kızlar da oldukça öfkelenmiş görünüyordu. "Hayatım birisi de seni benden alacakmış, duydun mu? İddiya girmişler bir de, şaka gibi." dedi sinirden gülerek yanındaki çocuğun yanağını avcuna alan sarışın kız. Aldatma kelimesini duyduktan sonra, kızlardan biri tekrar konuşmaya başladı. "Merve, sakin ol. Birinin saçmalaması yüzünden kendini üzmesene." "Göktuğ, nasıl sinirlenmeyeyim? Çirkef kızın biri sevgilisi olan birine göz koyuyor, üstüne de bana iftira atıyor bir de." "Ben seni biliyorum di mi, sen de beni biliyorsun. Bırak ya!" “Peki bu kızlar herkimse senin adını nereden biliyor Göktuğ?” “Ben nereden bileyim Merve? Saçmalama istersen.” "Orada burada milletin dedikodusunu yapıyorsanız en azından kim olduğunuzu itiraf edecek kadar cesaretiniz olsun!" Sarışın olan kız bütün bara hitabet ederek konuştu, gözleri kalabalığı tarıyor, suçluların açığa çıkması için herkese meydan okuyordu. Bu son sözler birilerinin zoruna gitmiş olmalıydı ki sonunda istenen reaksiyon karşı taraftan geldi. Kayıttaki kızlar aralarında anlaşmış gibi sonunda saklandıkları yerden ortaya çıktılar. Dans pistinin orada bağırıp suçluyu arayan grubun karşısına hiçbir korkuları yokmuşçasına tek tek dizildiler ama arkalarına ne olur olmaz diye erkek arkadaşlarını almışlardı. "Ben dedim de zaten ortada olan bir gerçeği söylemedim mi? Senin üç maymunu oynaman bu durumu değiştirmeyecek bebeğim. Buralarda bağırarak daha fazla rezil etme kendini.” dedi asıl dedikoduyu başlatan ince sesli kız. Arkadan ses kaydı hala çalıyor, bütün barda yankılanıyordu. " Bu ses kaydını kim aldı, niye herkese çalınıyor konser gibi! Bu ne rezillik! Kapat artık sen de şunu! Avukatıma açıklarsınız bu durumu." diyerek dj’i kapatması için tehdit etti, makyaj malzemesini unutan kız. Ozan önce benimle göz teması kurdu, benim de başımla onaylayışımla ses kaydını kapattığında her yere sessizlik hakim olmuş, herkes nefesini tutmuş sonraki yaşanacak olayı bekliyordu. Fazla beklememize gerek kalmadı. "Kimin rezil olduğu gayet ortada da dur ben sana göstereyim üç maymunu!" Bu cümleleri söyleyen kız ışık hızı ile karşı gruptan kızın saçına dalmıştı. Onların birbirine girmesi ile beraber her iki grubun da tahmin ettiğim üzere yakın arkadaşları birbirine dalmaya başlamıştı. Saliseler içinde şiddet dozunu o kadar arttırmıştı ki havada şişeler patlıyor, yerlerde bardaklar kırılıyor, kendini bir anda kavganın arasında bulan insanlar mekanı terk etmeye çalışıyordu. Kızlar birbirinin saçını başını yolarken karşı gruptaki erkekler birbirlerini yumrukluyordu. Araya girip kavgayı ayırmaya çalışan insanlar sadece kavga dozunu daha da artırmaya yarıyor, kısa süre içerisinde kavgaya farklı nedenlerden de olsa onlar da dahil oluyordu. O sırada sadece Nurla beraber gülerek içkimizi içip birbirimize bakıp gülüyorduk. İçtiğimiz bütün her şeyin etkisi sonunda bizi vurmaya başlamıştı. İyice başım dönmeye ve midem bulanmaya başlasa da suratımdaki sırıtışı silemiyor, mantıklı düşünemiyordum. Mafya tayfası önlerinde ilginç bir tiyatro varmış gibi sadece olanları izlemekle yetiniyor, korktuğumuzun aksine gitmek için bir hamlede bulunmuyorlardı. Bu kavganın bir şekilde bizim aleyhimize işlemesi ve onların hakkında önemli bilgiler edinmemizi sağlaması gerekiyordu. Bunun için önce bizi kurtarma kompleksine girmeleri gerekiyordu. Bu oyundaki en önemli piyonumuz Abdulhey’di. Onun, Nur'u korumaya çalışması lazımdı. Kavgayı olduğum yerden tırnağıma bile zarar gelmeden izlemek gayet keyifliydi ama bizim de artık aksiyona geçmemizin zamanı gelmişti. " Nur biz de girelim mi?' "O kızın saçlarını yolmayı sesini duyduğum ilk andan beri istiyordum zaten." Mertler kavganın çıkması üzerine bizimle birlikte mekandan ayrılmak isteyince onları yanımızdan bir şekilde postalayıp olaya geri dönmüştük.Piste geldiğimizde göz gözü görmeyecek şekilde ortalık birbirine girmişti. Birinin çığlığını duymamla yönümü oraya çevirdim ve yere düşmüş bir kızın üzerinde, iki kişinin olduğunu gördüm. Yerdeki kız,güç dengesizliği dolayısıyla kendini savunmak için herhangi bir şey yapamıyordu. Üzerindeki iki kişi kızın çaresizliğinden zevk alıyor gibiydi. Bu manzara karşısında sinirlerim daha çok gerilmişti. Nur da aynı şeyi fark etmiş, kızlardan birini yerdekinin üzerinden alarak tokat atmıştı.. Diğerini de ben saçından tutarak havaya kaldırdım. Üzerindekilerden kurtulan, isminin Merve olduğunu hatırladığım kız nefesini düzene sokmaya çalışarak bize bakıyordu. “Anladık zaten korkaksınız, insanların arkasından konuşuyorsunuz.” Konuşurken bir elimle saçını iyice kavramıştım. Kız önümde sırtı bana dönük durumdaydı, elleriyle beni tırmıklamaya çalışıyordu. “Bir de iki kişi olup birinin üzerine mi yürüyorsunuz siz?” “Bırak saçımı, seni mahvedeceğim.” “Edersin güzelim, edersin. Ama seni dayağı hak ettiğin kişinin eline devrediyorum.” Merve yerden kalkarak kendini toparladığında yanımıza geldi. “Teşekkür ederim.” Dedi nefes nefese. Kafamla cevap verip kızı Merve’ye doğru ittirdim ve onları kendi haline bırakarak Nur’u görmeye çalıştım. Nur galiba Gökhan’ın hıncını almak için olayla alakasız erkeklere salça olup onları dövmeye çalışıyordu. “Şerefsizler! Bıktım be sizden! Hepinizi kapatacağım hepinizi!” Nur bir adamın sırtına atlamış onu boğmaya çalışırken bu tarz cümleler sayıklıyordu. İyice kafası gitmiş olduğu için çocuğu Gökhan sanıyor olabilirdi. Bir anda omzuma yediğim tekme ile gözüm seyirdi ve adrenalin duygusundan acısını o an değil sonra hissettim. Tekme yediğim yere döndüğümde orada kimsenin olmaması ile kaza kurşununa kurban gittiğimi,darbenin hedefinin ben olmadığını anladım. Bardaki herkes kavganın ana nedeninden kopmuştu. Etrafımda 180 derece döndüğümde olay, sadece kızlar ve kızların yanındaki çocukların kavgası olmaktan çoktan çıkmış kaos arayan herkesin ilacı olmuştu. Barmen ve çalışanlar dışında buradaki bütün insanlar birbirini yumrukluyor, zarar veriyor ve bu sebeple kavga kontrol edilemez bir şekilde büyümeye devam ediyordu. Hem mafyalar ortalıkta yoktu, hem de onlar dışında herkes zarar görmüştü.O an bu planı kurarken yanlış mı yaptım diye düşündüm. Ozan’ı görmeye çalıştığımda sadece bulunduğu yerden mekanı gülerek izlediğini fark ettim. Eğer şerefsizlik para ile olsaydı Ozan yine de paraya kıyar, şerefsiz olurdu. Şerefsiz Ozan. Nur kavga ettiği iki adamı mekandan kaçırmış ,yanıma doğru gelmişti ve bu esnada masada gördüğü shotu boğazına dikmişti. Aramızdan birinin bilincinin daha yerinde olması gerekiyordu. Mekanda duyulan müzik ile tekrar Ozan’a döndüm. Şerefsiz Ozan, Gangsta’s Paradise açmış, müzikle birlikte kendini bir editte zannederek gittikçe daha da gaza gelip her yeri yıkmaya başlayan insanları videoya çekiyordu. Gerçekten beyninin ortaokul çocuğu seviyesinde kaldığını anladıktan sonra Nur’a döndüm. “Nur, önce bir dur artık. Salak mısın kızım sen? Plana sadık kalmamız lazım. Kızları darp etmeye değil sadece biraz dahil olmaya geldik.” Nefes nefese kalmış olan Nur beni susturdu. “Konuşma Eda, neden biliyor musun?” Arkasında sakladığı şey her ne ise benden hala gizli tutuyordu. “Ağzına içkiyi sokarım.” Bir eliyle kafamı arkamdan tutup başımı eğdi ve diğer eliyle ağzıma artık tadı alışıldık gelen viskiyi dökmeye başladı. Nur şişeyi geri çektiğinde yarısını üstüme dökmüş, artık beynimin son hücresini de kaybetmiştim. Allah bize bu gecenin sonunu görmemizi nasip etsin. Amin. “Zaten sarhoştum da şimdi sayende alkol zehirlenmesiyle hakkın rahmetine kavuşacağım. Diğerleri arkadaşlarına zemzem suyu, okunmuş su falan içirir. Sen benim boğazımdan viski döküyorsun kızım.” Tam bana biraz daha içirmek için üzerime gelecekken kavgaya karışan erkeklerden birinin sertçe ittirmesiyle Nur kendini yerde buldu. Onu kaldırmak için yanına gitmek istesem de insan selinden dolayı ilerleyemedim. Nur zaten incittiği kolunu tutuyor, kendisini ittiren adama yerdeyken laf yetiştirmeye çalışıyordu. Ne dediklerini duyamayacak kadar uzağa ittirildiğimde paniklemeye ve Nur’a ulaşmaya çalıştım. Ben yanına ulaşamadan biri önümdeki bütün insanları ittirip kendine bir yol açarak yanımdan geçip Nur’a doğru ilerledi. İttirdikleri insanlar ona ters bir bakış atarak bağırmak için ona dönüyor, adamın yüzündeki öfkeyi görünce onun gazabına uğramaktan korkarak hemen yolundan çekiliyorlardı. Sonunda insan selinden kurtulup Nur’un yanına varmıştı Abdülhey. Onu sargılı kolundan kaldırmaya çalıştığında Nur acıyla yüzünü buruşturdu. “Ne yapıyorsun ya sen? Böyle kol mu çekilir?” “Seninle birazdan ilgileneceğim zaten. Sıranı bekle. Ama önce sus.” Nur ve beni ittiren erkekler görüş açımıza girince onlara doğru konuştu. “Ştt, baksana sen.” Çocuk bize doğru dönünce Memati gömleğine yapışıp ona hızla kafa attı. Çocuk anında yere yapışmıştı. Fırsat bu fırsat iken ben de çocuğun yanındaki diğer adama, şu çok bahsettiğim sol kroşemi geçirdim. Onlar kim oluyor da benim Nurumu itiyor? Beni saçımdan tutunca ikimiz de yere düştük. Arkada hala Gangsta’s Paradise çalarken adamın üstüne çıktım ve yüzünü tırmalamaya başladım. O da elinde tuttuğu saç tutamını, saç köklerimi sızlatacak kadar güçle çekmeye başladı. Bıraksın diye sol kroşemi tekrar geçirecek iken biri yumruğumu havada yakaladı. Diğer kolu beni belimden tutup kendine çektiğinde adamın üstünden alınıp bir anda havalanmıştım. İçimden başladı benim ikinci mesai diye geçirirken sırtımı kendi gövdesine yaslayarak ayaklarımı yerden kesen kişiye bağırdım. “Çek ellerini üzerimden, sen de kimsin?” Soruma herhangi bir cevap verilmedi. Beni serbest bıraksın diye çırpınmaya başladım. Beni zapt etmeye çalışan kişinin ellerinin iki saniyeliğine boşalması ile birlikte o anı fırsata çevirip dirseğimi karın boşluğuna geçirdim. Arkamdaki adam karın boşluğuna vurmamla iki büklüm olmuş, nefes almaya çalışırken bütün yüzü kapanmıştı. Fırsattan istifade eğilmiş olan adamın arkasından dolaşarak üstüne atladım ve kollarımla boynunu sardım. Alkol ve adrenalin birleşmiş, sanki beni Superman yapmış gibiydi. Ancak ne diyordu Hadise ablam, “Superman olsa durduramaz.” Öyle bir haldeydim şuan. “Sen kimsin de bana dokunuyorsun hıyar!” Adamın kulağına doğru bağırdığımda durakladı.Şu ana kadar cüssesine bakılırsa çoktan yer değiştirmiş olmamız gerekiyordu ama onun yerine karşımdaki kaskatı kesilmiş, bir an tepki veremeyerek şok içinde bocalayarak onu neredeyse boğazlamama izin vermişti. Bilerek mi bir tepki vermiyordu? Bir süre böyle boğuştuğumuzda artık nefes alamaması ciddi bir dereceye gelmiş, boynu oksijensizlikten kızarmaya başlamıştı.Adam benden ve ona yapışmış kollarımdan kurtulmaya çalıştı. Bense kollarımı daha da sıkılaştırıp hıncımı alamayarak omzunu ısırdım. Acıyla bağırıp beni tek bir hamleyle üzerinden attığında sarhoş halimle dengemi kuramayarak aynı Nur gibi kendimi yerde, boğduğum adamın ayaklarının dibinde buldum. Birilerinin bu karmaşada beni ezmesinden korkarak başımı kaldırdığımda bir kedi fare misali bütün gece hem kaçtığım hem de kovaladığım o yüzle göz göze geldim. Zaten büyük olan cüssesi bana tepeden bakarken daha tehditkar görünüyordu. Onun korkunç bakışları karşısında ayağa kalkacak gücü kendimde bulamadim. En ufak bir hareketim bile benim sonumu getirecekmişcesine donmuş kalmış, bütün planı unutmuştum. Karşımdaki ise beni tanıdığına dair bir işaret göstermeden sanki ayağının altındaki bir böcekmişim gibi beni es geçerek şu an Nur’un yanında olan arkadaşına seslendi. “Yeter artık Özgür, sıkıldım ben saçmalıktan. Al şu kızı başımdan.” Kesik kesik elinden geldiği kadar yüksek sesle konuşmaya çalıştı. Plan saçmalığa doğru uzanmaya başlamıştı. Böyle olmayacaktı. Dostuna yakın ol, düşmanına daha yakın stratejisini uygulayacaktım ben ancak kendi ellerimle düşmanımı yaratmıştım. Nur’a baktığımda artık dengesini koruyamıyordu. Bu kadar içerek yanlış yaptık. Ah anam ah, sen “Alkol, kötülüklerin anasıdır.” dediğinde, “Ne yani, Pamuk Prenses’teki cadıyı alkol mu doğurdu?” dememden anlamalıydın. Anlamamıştım ben seni. Şuan gözüm bile doğru düzgün görmediği için iki saattir röntgenini çektiğim adamı tanıyamamıştım. “Şunları bir dışarı çıkaralım da Uygar, sonrasını kendileri hallederler.” diyerek boğduğum adamın Özgür diye seslendiği kişi Nur’u kaldırmaya çalıştı. Pek başarılı olamadı. “Ayaklarının üstünde durursan kaldıracağım.”dedi Özgür. “Kalkabilsem kalkarım herhalde. Sana mı kaldım? Ayağımı burktum, ayakkabılarım canımı acıtıyor.” “ O adamla dans pistinde kendinden geçerken ayakkabın hiç rahatsız etmiyordu hatırladığım kadarıyla?” “Demek ki o varlığıyla bana tüm acılarımı unutturuyormuş. Senin aksine.” diyerek kendini kaldıramayacağını anlayan Nur ayakkabılarını çıkartarak Özgür’den yardım alıp ayağa kalktı. Özgür, Nur’u yine bir olaya kurban gitmesin diye kavga edenlerin arasından uzaklaştırmaya çalışarak ilerletmeye başladı. İkisi de mafyayla bizi unutmuş gibiydi. Nur dans pistini yarıladıklarında aniden durdu. Sonunda beni hatırlayıp, beni bu mafyanın elinden kurtaracak diye düşünerek içimi rahatlattım. Nur ise bunun yerine elindeki topuklulara yüzünü buruşturarak tek tek olanca gücüyle uzağa fırlattı. Havada bir kaç takla atan topuklular kavga edenlerden birinin tam kafasına denk geldi. Kafasına uçan topukluyu yiyen adam ne olduğunu anlamamış bir halde arkasını döndüğünde yerdeki ayakkabıyı gördü. Suç aletini eline alarak kırmızı görmüş boğa gibi olayın failini aramaya başlayınca Nur onu ilerletmeye çalışan Özgür’ün arkasına saklanarak kıkırdadı. “ O adamın bu tiple sana unutturmak isteyeceği tek şey evrim teorisidir.” Nur’un durdurulamaz bir güç olduğunu çoktan anlamış gibi karşısındaki olayı sadece izlemekle yetinmişti. “O maymundan geldiğini iddia ettiğin adam senden kat kat yakışıklıydı bu arada.” “Ben diyorum etil alkol vermeyin diye şu insanlara. Şimdiden körlük yapmaya başlamış bile.” diyerek Nur’u yürütmeye çalışmaya devam etti. “ Sen şiddetle yeşermeye başlamıyor muydun? Tam senin dallanıp budaklanacağın sulak alandayız.” Nur tökezlediğinde hemen yanında olan saksıdaki sahte ağaca sarılarak dengesini kazanmaya çalıştı. “Gidip birine sataşıp beni rahat bıraksana.”diyerek sarıldığı ağacı bırakmadan yere çökerek eliyle kış kış yaptı. Bir anda kolumdan tutulup dans pistinden ve kavgadan uzak bir yere çekildiğimde dikkatim ilerideki ikiliden beni sürükleyen manyağa çevrilmişti. Tam bunun için de kavga çıkaracakken karşımdaki ne yapacağımı tahmin ederek tek parmağını dudağına doğru doğrultup beni anında susturdu. Boğazını temizleyip önce barın çıkışına yakın bir yerdeki saksının önünde didişen ikiliye baktı. Sonra bakışları beni bulduğunda ne kadar sarhoş olduğumu anlamış gibi sıkıntıyla iç çekti. “Sen de bana kaldın herhalde” dedi yüzünden okunan memnuniyetsizlikle. “Kalkıp senin bebek bakıcılığını yapacak havamda değilim. Taksi çağırırım oradan gidersin kendin.” “Senin yardımına mı ihtiyacım var benim?” Bunu dedikten sonra fark ettim ki amacima ulaşana kadar susmam gerekiyordu. Sarhoş beynim, yapacağım görevi fazla ciddiye alarak kendimi gizli görevde olan bir istihbarat ajanı olduğuma ikna etmişti. Olabildiğince bilgi toplayıp üst mercilere -şu anda sarhoş bir şekilde sarıldığı ağacı bırakmamak için karşısındakiyle didişen Nur’a- rapor vermeliydim. Benden hemen kurtulmaması için aklıma gelen ilk şeyi ağzımdan kaçırdım. “Nerede oturduğumu bilmiyorum.” “Nerede oturduğunu bilmiyor musun?” Bana inanamaz gözlerle bakıyordu. “Evsizim ben.”dedim durumu kurtarmak için son bir çabayla. İçten içe kendime yüzümü buruşturdum. Aslında yalan da sayılmazdı, şu anda kendime ait bir evim yoktu, sadece bana ait olan bir adet şirketciğim vardı o kadar. Ama bu küçük detayı atlasak da olurdu bence. “Beni boğmaya çalıştığın yetmedi bir de delirtmeye mi karar verdin?” “Ne alakası var?” “ Öyle bir amacın varmış gibi görünüyor. Ayrıca bunlar neden geri dönüyor şimdi?” diyerek çenesiyle barın çıkışından bulunduğumuz köşeye doğru gelen ikiliyi gösterdi.Nur çıplak ayakla kendi boyu kadar olan bir saksı bitkisini kendisiyle birlikte sürüklüyor, sargılı kolu yüzünden adam belinden tutup onu yönlendiriyordu. Yanımıza vardıklarında Özgür konuştu. “Ben arkadaşım olmadan hiçbir yere gitmem diyerek ortalığı velveye vermeye başladı. Kapının oradaki güvenliğe beni kaçırıyorlar diye bağırdı, masaları devirip kendini yere attı. Şu salak saksıyı bırakmak istemedi, duygusal bağ kurmuşlar, evinize götürecekmiş.” “Evinizin olmadığını söylemiştin?” Karşımdaki kurulan bunca tuhaf cümleden sadece bu kısmı yadırgamıştı. Kaşlarını çatmış, bir açıklama bekler gibi bize bakıyordu. Nur az önce yanındaki saksıyı ayakkabısız bir şekilde buraya kadar taşımamış gibi büyük bir ciddiyetle kendini ezdirmemek için hemen araya girdi. “Sen bana evsiz mi demek istiyorsun! Benim evim var bir kere. Bu saksıyla da dekore edeceğim işte!” Uygar burun kemiği ile elini sıvazlayıp tekrar bize döndüğünde cinnet geçirmenin eşiğinde gibi duruyordu. “Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?” “Bu bitki benim en zor zamanımda yanımda oldu. Ona tutundum ben. Neden dalga geçeyim?” “Bitkiyle birlikte beni de alır mısın, bana da tutunmuştun,benim de evim yok ya han?” dedim rol keserek. “Alırım tabii ki, bu bitki kadar önemlisin sen benim için.” Anlamadığım bir şekilde duygulanarak gözleri dolmuş, akan rimelini bitkinin yaprağına silmişti. “Yol üzerindeki ilk akıl hastanesinin kapısının önüne bırakıp gidelim ikisini de.” diyerek ikimizin duygusal anını böldü Uygar. “Bırakın bırakın, beni ev sahibim de yarı yolda bıraktı, siz de bırakın. Ben evsiz olabilirim, ama siz de kalpsizsiniz.” Daha inandırıcı olması için kendimi ağlamaya zorladım. Allah’tan kork, daha üç gün önce milyon dolarlık şirketin başına geçtin. Sana konuş dedim mi ben? İç sesimin kafasına kürekle vurup bayılttıktan sonra âna geri döndüm. Benim kafam mı var, deli! Sus dedim sana Pakize! “Sizi taksiyle göndermeye kalksak taksiciyi de gasp edersiniz.” “Oradan bakınca nitelikli suç işleyebilecek bir hayduta mı benziyorum?” daha çok viski kokan dağılmış bir disko topuna benziyordum, orası ayrı. “Beni az önce boğmaya çalışan bir insan için fazla iddialı laflar bunlar.” “Abartma istersen prenses.” “Uygar hadi abi ya, kızların kafası gitmiş görmüyor musun? İkisiyle bir olup ilkokullular gibi kavga etmek yerine bana yardım et de bir an önce çıkalım şuradan.” Uygar Özgür’ün onu medeniyete davet edişini pek takmamış gibi devam etti. “Kasten adam yaralama, kişinin huzur ve sükunetini bozma,suç işlemeye tahrik...” Eliyle saymaya ara vererek Nur’un yanındaki saksıyı işaret edip devam etti. “Hırsızlık. Bugün minimum 4 tane suç işlediniz bile. Sence abartan ben miyim?” Özgür de medeniyetten vazgeçip Uygar’ın yönettiği “Düşmüşe vur bir tekme!” kervanına katılmış olmalı ki o da suçlarımıza ekleme yapmaktan geri kalmadı. “Ne hikmetse siz yanına gittikten sonra DJ’in eline bütün olayları başlatan gizemli bir ses kaydı geçti. Listeye özel hayatın gizliliğini ihlal da ekleyebiliriz.” O sırada bizi mi izliyorlardı? Gerçi dj’in yanında ne kadar uzun kaldığımızı gören herhangi biri bu çıkarımı yapabilirdi. “Ceza infaz hesaplama makinesi misiniz siz? Avukatımı istiyorum.” “Ay burdayım ben.” Nur hemen yaptığı işe ara verip elini kaldırdı. “Avukatım da geldi. Artık mahkemeyi başlatabiliriz hakim bey.” diye seslendim ortaya doğru. “Mahkeme falan yok. Senin kafan nerede?” Uygar ilk defa mantıklı bir şey sormuştu.Gerçekten benim kafam neredeydi? “Ay benim kafam nerede? Kafam yok! Nur benim kafam gitmiş, gördün mü hiç?” “Ne! Dur,gel bakalım.Bulalım hemen.” “En son nereye koyduysan ordadır.” Uygar her zamanki gibi önemli tavsiyelerini bizden esirgemedi. “Ya bilmiyorum bilmiyorum nereye koyduğumu. Bana haber vermeden gitmiş. Polat dedi az önce duymadın mi?” “Polat burada mı?” “Orada bak.” Parmağımla Uygar’ı gösterdim. Uygar ona taktığımız takma isim karşısında bir tepki vermedi. “Polat buradaysa Abdülhey de yakındadır. Hemen buradan kaçmamız lazım.” Tam Abdülheyin de zaten burada olduğunu söyleyecektim ki huysuz şirin lafımı keserek bizi azarlamaya başladı. “Artık yeter bu çıkardığınız tantana. Gidiyoruz.” İyi de kafamı daha bulamamıştık ki. Neyse, artık sonra gelip alırdım. “Evinin yolunu hatırlıyor musun bari?” Yüzünden anladığım kadarıyla Özgür’ün Nur’dan bu konuda çok beklentisi yoktu. “İstanbulda oturduğumu biliyorum. Gerisini de sonra şey yaparım ya herhalde.” “Şey yaparım, aynen sen şey yaparsın yolda.” İkisinin de bizimle dalga geçen tavırlarını pek beğenmemiştim. Sanki dalga geçilecek bir şey mi yapıyorduk? “Özgür beni bu işe zorla dahil ettiğin için senin kafanı... Ben hepinizi şey yapmadan siz şey yapsaniz iyi olur.” “Eda bir el at hadi de sevgilimi taşıyalım.” “Yettim.” “Ya Allah Bismillah” diyip hemen yanına gittim. “Alkolden komaya girmek üzereler kurdukları cümlelere bak.” İkimiz de altından tutup götürmeye çalıştığımızda saksı kolayca kalktı. Onu taşımaya çalışırken ikimiz de sağa sola sallanıyor, merdivenleri inerken dengemizi korumakta zorlanıyorduk. “Gökhan’ı gerçekten buraya mı gömsek acaba. K9 köpeği gelse bulamaz.” “Buraya sadece Gökhan’ın kafası sığar. Başını kuma gömmüş deve kuşuna mı dönsün?” “Yok be, Gökhan o kadar uzun değil.” “ Gökhan geçen ağzını burnunu birbirine kattığım eleman mı?”dedi parmaklarını kıtlatarak Özgür. Huysuz şirin konunun dışında kalmaktan hoşlanmayarak sorgulamaya katıldı. “Gökhan kim?” “Ben de onu sordum işte.” “Evet o dövdüğün kişi Gökhan’dı. İleride o elemanı imha etmemiz gerekirse sana danışırız artık.” “Niye ben pezevenk imha uzmanı mıyım?” diye cevap verdi Özgür Nur’a ciddi bir şekilde. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi yandan gülerek “Aslında evet, öyle sayılırım.” dedi. Nur ile beraber saksıyı iki yandan tutup çıkışa doğru ilerledik. Arkamızdan gelen Özgür ve Uygar ise bize söylenmeyi ihmal etmiyordu.Merdivenlerin son basamağına geldiğimizde bir anda polis sirenleri duymamız ile yüksek ses yüzünden irkildik. Saksı düzgün tutamadığımız için elimizden kaydı ve daha yakalayamadan yuvarlanarak ileriye fırladı. Kaldırıma sertçe çarpınca tamamiyle parçalandı, bitki yana devrilirken bir dalı kırılmıştı. İkimizin de ağzından bir çığlık koptu. “Hayır! Abdülrezzak! Sevdiğime kıydık Eda! Nasıl yaptık bunu!”
Nur hemen çıplak ayağıyla kırıklara basmadan bitkinin yanına uçtu, gözleri dolmuş,titreyerek kırılan dalı yerine takmaya çalışıyordu.Onu öyle görmeye dayanamayıp ben de yanına oturdum ve ona eşlik ettim. “Affet, koruyamadık” diyerek ağacın kabuğunu okşadım ve ondan af diledim. Barın olduğu tarafa bakan kaldırıma oturmuş hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk ikimiz de. Nur zaten sargılı kolunu iyice mahvetmiş, kolu kızarmıştı. Ben allak bullak olmuştum. “Nur hani bir şarkı vardı ya! Öldürdüm çiçeğimi, yaşatamadım.” Hayatımda ilk defa birini öldürdüğüm için midem bulandı. Şurada azıcık kussam merhuma ayıp olur mu acaba diye düşündüm.Çiçeğin toprağının bir kısmı yere dökülmüş, cinayet mahallini kahverengiye boyamıştı. Kanını yerde bırakmayacaktık. Bu yüzden toprağı elimle toplamaya çalıştım.Polis sirenleri artık daha yakınımızda duyulmaya başlamıştı. “ Bu işlediğiniz cinayet yanınıza kalmaz. Herhalde sizi almaya geldi polisler. Sen de daha fazla kanıtları yok etmeye çalışma.” Arkamızdan gelen Uygar tepemizden bakarak bizimle dalga geçti. Uygar’ı gece başladığından beri ilk defa bu kadar keyifli görüyordum. “ Suçu sana atarım o zaman. İlk vukuatın değildir zaten.” Yanlışlıkla pot kırmış olsam da karşımdaki bunu sarhoşluğuma vermiş olsa gerek ki üstünde durmadı. “Nur sen benim avukatım olursun değil mi? “Normalde olurdum ama iftira atarsan olamam. Yemin etmiştim mezun olurken.” “Güvendiğim dağlara kar yağdı, ben nerelere gideyim ha dostlar.” “Evine gitmeye ne dersin?” diye öneride bulundu Özgür. “Çok mantıklı konuştun.” “Burada mantığa yer olmadığını fark ettim de araba geldi gördüğünüz gibi. Hadi Uygar.” O sırada önüme döndüğümde siyah bir Bugatti görüş açıma girdi.Kaldırımdan bizi kaldırmak için yardım ederlerken saksıyı arkamızda bıraktığımızı fark ettim. Galiba Nur da fark etti ki direnmeye başladı. Nur, Özgür’e döndü ve konuşmaya başladı. “Arkamızda adam bırakamayız!” dedi üzgün bir şekilde. “Saksı kırıldı, öldü çoktan o. Ölenle ölünmez, bin artık şu arabaya lütfen.” Sesi şefkatli çıkmıştı ancak altta bastırdığı sinir duygusu da alevlenmeye başlamış gibiydi. “Kökü hala duruyor, ölmedi.” Nur’a destek çıkıp ben de araya girdim. “Evet, şuan sadece yaralı. Ölmedi, suni teneffuse ihtiyacı var. Bize yaklaşan arabanın sürücü koltuğunda o gün üstüne düştüğüm adam oturmuş, sırıtarak önünde olan saçmalığı izliyordu. Memati de katılmıştı artık olaya. “Özgür hadi gel al şu kökü de buradan gidelim artık.” Özgür elimizden artık saksısı olmayan bitkiyi sinirle alarak arka koltuğa koydu. Nur hemen arkasından bitkiye güvenlik kemerini takarak onu olası bir trafik kazasından korumak istedi. Hepimiz arabaya yerleştiğimizde arka koltukta cam kenarında Nur, Nur’un yanında ben, benim yanımda Abdülrezzak ve Abdülrezzak’ın yanında Uygar oturuyordu. Özgür bizimle daha fazla uğraşmak istemediği için öne geçmişti. Uygar zaten cüssesiyle bütün alanı kapladığı için Nurla neredeyse üst üste gidiyorduk. Abdurrezzak da az önce ona yaşattıklarımızın intikamını almak istercesine yapraklarını gözümüze gözümüze sokuyordu.Nur’un üzüntüsünü görünce ehliyet sınavına çalışırken öğrendiğim bütün bilgileri hatırladım ve yardım için harekete geçtim. “Nur merak etme, ben şimdi hemen ilk yardıma başlıyorum. Neydi o, evet ilk yardımın ABC’si.” Önce solunum açıklığını kontrol etmek için eğildim ve nefesini kontrol ettim. Albulrezzak ne kadar beklesem de bir yaşam belirtisi göstermedi. “Nur sana kötü bir haberim var. Solunumu durmuş, bilinci yerinde değil. Üzgünüm ama, hastayı kaybettik.” Bu üzücü haberi verirken kafamı öne eğdim ve sabır çeken Uygar’ı görmezden gelip gözyaşımı sildim. “Doktor hanım bana dürüst olun, hiç mi umut yok? Fotosentez de mi yapamaz?” “Maalesef.” “Gece yarısı nasıl fotosentez yapacak?” diyerek araya girdi sürücü koltuğundaki adam. “Sen doktor hanıma karşı mı geliyorsun? Utan be utan! Bu dünyanın çivisi çıkmış.” “Demir çocukla çocuk olma da çalıştır şu arabayı artık.” “Tamam ben susuyorum ve şuan yaşananları sorgulamadan arabayı çalıştırıyorum. Nereye gidiyoruz? diyerek elini teslim olurcasına kaldırdı Demir. “İstanbul’a.” dedi kendinden emin bir şekilde konuşan Nur. “İstanbul’a” diye tekrarladı şaşkınca Uygar. “Yani tabi daha açık bir adres verirsen evinize bırakmam daha kolay olur gibi.” Ben bu demiri sevmiştim.Diğerleri gibi bize kızmıyordu sürekli. “Karaköydeydi, çok eminim.” “Aa evet Karaköy’de. Hatta evin numarası da 16’ydı di mi?” dedi Nur. Bütün beyin gücümü toplayarak hatırlamaya çalışsam da kafamı bulamadan gelmemiz işimi kolaylaştırmadı. “Ay yoksa Kadıköy müydü? Evet, evet. Kadıköydeydi Nur senin evin.” Bir anda herkesin bön bön bakışları üzerimde toplandı. Uzayan sessizliğe eşlik eden sinirli bakışlar beni rahatsız ettiği için açıklama yapma ihtiyacı hissettim. “ Sefa Bakkal’ın yanı.” diyerek daha net bir yol tarifi verdim yardımcı olması için. “Sefa abi devretmedi mi orayı ya?” dedi Nur. “Geçen gün gittik ya, sen uyuyordun yine o sırada. İçeri bir girdim, devredeceğini söyledi.” “O şirret amcası elinden almıştır kesin.” “Yani siz evinizin adresini hatırlayamayıp milletin miras kavgasını mı hatırlıyorsunuz?” dedi baygınlık geçirecek gibi duran Uygar “Dedim ya Kadıköy’de diye.” dedim ve suni teneffüs yapmayı bırakıp Uygar’a döndüm. “Ayrıca Sefa abiyi tanımaman senin kültürsüzlüğün.” “Hayır, Karaköy dediniz.” dedi kültürsüz göndermeme değinmeden. “Demir bu böyle olmayacak. En iyisi sen bir otele sür. Ayılınca zaten sabah kendileri evlerine giderler.” “Öyle diyorsan.” Demir arabayı çalıştırıp bilmediğim bir yere sürmeye başladı.Otel diye bizi bir dağ evine getirip kıyma yapabilirlerdi. Eve gitmek istiyordum. “Ama ben hatırlıyorum işte Karaköy’de ev.” “2 saniye önce Kadıköy dedin.” Bu da bozulmuş plak gibi sürekli aynı şeyi tekrar edip duruyordu. “Nereye götürüyorsunuz bizi? Ben nereden bileyim senin organ mafyası olup olmadığını?” Tamam mafya olduklarına kendi gözümüzle tanık olmuştum zaten ama organlara özel bir ilgileri olup olmadıklarindan emin değildim. “Sen bu kafa ile mantıklı cümleler hala nasıl kuruyorsun? Emin ol işini bitirmek istesem çoktan o saksının dibinde yatıyor olurdun.” Nur’a baktığımda Nur çoktan horlamaya başlamıştı bile. Kafasını cama yaslamış bir yandan sargılı olmayan kolu ile adını unuttuğum bitkiye sarılıyordu. Telefonumu çantamdan çıkarıp kızlarla olan gruba güncel konum attım ve kızlara bilgilendirme yaptım. KÖYLÜ EDA EDA: Kzlr egr 8 ssat icmde bize ulasmazsiniz konma bkn. Eda: Bzm zatem utgulamz vardo di miiiiuuyyyytttrrr Ne olur ne olmaz diye ekran parlaklığını kısıp Nur’a yaslanır gibi yaptım ve kızlara sadece bir kere açmalık şekilde adamların yanlışlıkla çektiğimiz fotoğrafını attım. Hiçbir yere gitmeyen anlamsız tartışmalar yapmaktan yorulmuştum. Durumu kabullenip arkama yaslandım ve sustum. İlerideki kırmızı ışıklarda durduğumuzda herkes kendi kafasına göre takılmaya başlamıştı.Uygar arabanın dikiz aynasından odaklanmış bir şekilde arkadaki bir şeye bakıyordu. Gecenin karanlığında ilgisini bu kadar çekecek aynada ne görmüş olabilirdi pek anlamamıştım. Zaman geçtikçe yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başlıyordu. Dışarıda çiselemeye başlayan yağmurun arabanın ön camına düşen sesleri ise bir ninni gibi gelmeye başlamıştı. Duyduğum sesleri zar zor idrak edebiliyordum. En son duyduğum ses ise Uygar’a aitti. “Takip ediliyoruz.” 💫💫🧚🏻♀️🧚🏻♀️🌠🌠 Herkese tekrardan merhabaa!🌸 Arkadaşlar biz hala iki arkadaş ayrı şehirlerde olduğumuz için Zoom üzerinden bir şeyler yapmaya çalıştık.🥲 Ayrıca şunu söylemem gerekiyor ki, siz siz olun asla bizim kitabımızdaki karakterlerimiz gibi bilmediğiniz insanların arabasına binmeyin. Malum biz ataerkil sistemi deviremediğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Karakterlerin artık bir araya gelmesi gerektiği ve akışın devam etmesi gerektiği için böyle bir şey yaptık. Ayrıca isim karışıklığı yaşayan varsa diye şöyle bir özet yapalım. Polat denilen kişi -Uygar Memati denilen kişi- İlk bölümde üstüne düşülen kişi (Demir) Abdülhey- Özgür Kendinize çok iyi bakınnn! Umarım eğlenmişsinizdir. Bu bölüm bizim içimize sinmedi (çok fazla suç işlendiği ve şiddeti öne çıkardığı için) Diğer bölümde görüşmek üzeree!🌷 Oy vermeyi ve düşüncelerinizi yorumlarda paylaşmayı unutmayınnn! 🤍🤍🤍
|
0% |