7. Bölüm

5.Bölüm: Hızlı ve Öfkeli

Nur Eda
nureda5

Bölüm Şarkısı : Tokyo Drift (şakalar komikliklikler 😃😃) ( Şarkıyı bölüm ortalarına doğru açabilirsiniz.)

Bölümden Estetik 🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️

Hepinize iyi okumalar!

🌸🌸🌸

Takip ediliyoruz..."

Özgür’ün bu cümlesiyle irkilip kendime gelsem de zihnim , uyku ile uyanıklık arasındaki o ince çizgide giderken işittiklerimi tam olarak algılayıp tepki veremiyordu.

“ Nasıl yani?” dedi sert bir tonla Uygar.

Kaşıyla dikiz aynasını işaret ederek “ Şuradaki siyah Audi mekana gelene kadar bizimleydi, mekandan çıkana kadar beklemişler. Demir nereye saparsa sapsın, peşimizden ayrılmadılar. Sen hiç bu kadar tesadüfü üst üste gördün mü?”

Yorgunluğun getirdiği ağırlıkla gözümü bile açmadan yan dönerek mırıldandım.

“ Ben gördüm. Kocaman İstanbul’da karşılaşmamak için çırpındığımız üç insanı şu an şöfor olarak kullanıyoruz mesela.”

Son cümlem yanımdaki bitkiye iyice yapıştığımdan boğuk çıkmış, anlaşılmaz bir hale gelmişti. Sanki peşimizde adamlar yokmuş gibi iyice rahatlayıp doğa dostu bitkisel yastığıma karşı gülümsedim.

“ Sen hala sızmadın mı? Bakıyorum bizi gizli gizli dinleyecek kadar enerjin kalmış.” Uygar her ortamda olduğu gibi bana laf sokma şansını kaçırmamıştı. Rahatımı bozmayarak cevap verdim.

“ Sence senin bu dazlak sesinle benden gizli iş çevirebilme olasılığın var mı? Kulağımın dibinde konuşuyorsun.”

“Şansını daha fazla zorlarsan ilk plana sadık kalıp seni en yakın akıl hastanesinin önünde indiririm.”

“Sen önce kendi götünü kurtar. Kim bilir kime tefecilik yaptın da bizim topuğumuza sıkacaklar şim-“

 

Cümlemi tamamlayamadan patlayan kurşunların sesiyle çığlık attım. Kurşunlar aracı sıyırarak geçtiğinde metalin çizilme sesi araçta yankılandı.

 

Kurşunlardan kaçınmak için Demir iyice gazı kökledi.

“Şu şom ağzını bir kere de kapatsan şaşıracağım.” diyerek sırtını yaslandığı koltuktan doğrultup belindeki kılıftan bir silah çıkarttı. Elindeki silahı görünce gözlerim Behlül ile Bihter’i terasta basan Beşir gibi pörtlese bile elinde silah olan adama karşı söyleyeceklerimi susturamadım.

“ O zaman bu değerli düşüncelerimi nasıl duyacaktın?”

Beni görmezden gelerek yanındaki camdan gövdesini uzatıp bir kaç el ateş etti. Kurşunlardan biri arkamızdaki araçlardan birinin ön camına isabet etti. Cam saniyeler içinde tuzla buz oldu, sürücü patlayan camlara karşı kendini korumak için ellerini önüne siper ettiğinde araç yoldan çıkıp otokorkuluğa çarptı. Kaza yapan aracı geride bırakıp daha da hızlandık.

 

Sanki her gün yaşanan rutin bir olaymışcasına önümdeki silahlı çatışma manzarası beni hiç şaşırtmadı. İnsanin bünyesi bir yerden sonra alışıyordu demek ki .

 

Yanımdaki ruh hastası ne zaman dibimde bitse kendimizi bir sorunun içinde buluyorduk. Uygar’ın davranışları ve silah kullanma becerisiyle içimden “Hele şu yan sanayi Polat Alemdar’ın şovları kes sen!” diye dalgamı geçmeyi de ihmal etmedim. Söz konusu olan Uygar olunca iç sesim Pakize ile iyi anlaşıyorduk. Oluşan sessizlikten kısa bir süre sonra tekrar kurşun sesleri çok yakınımızdan gelmeye kaldığı yerden devam etti.

 

Aksiyon ve andrenalin sayesinde alkol etkisini yitirmiş , bilincim yerine gelmeye başlamıştı ve bu durum endişelenmeme neden oluyordu. Sonuçta bu hayata bir kere geliyorduk ve ben tanımadığım bir mafya ve kendimi nasıl ortasında bulduğumu bile bilmediğim olaylar silsilesi yüzünden bok yoluna gitmek istemiyordum. Özellikle yanımda sevdiğim, değer verdiğim bir insan da bulunurken.

İleride viraj gözüktüğünde kurşunlardan kaçmak için Demir gazı kökleyerek keskin bir dönüş yaptı. Tekerlekler ani dönüşle asfalta sürtündüğünde acı bir ses çıkarttı.

Bu sert hareketlerden Nur’u korumak için ona döndüğümde yine arabanın sağa kırmasıyla Nur aniden savrularak kafasını yandaki cama geçirdi. Sert bir şekilde başını cama vuran Nur çarpma etkisiyle uyandı. Onun çığlığı ile camdan gelen tok ses birbirine karıştı.

 

Burnunu tutarak eğildiğinde olayı gören Demir önden seslendi.

“Kızım sen cenabet misin? Elin kolun zaten sakattı, iyice Medine dilencisine döndün.”

“İyi misin?” diye sordum endişeyle Nur’un çenesinden tutarak.

Nur gözleri dolu dudaklarını büzmüs bir şekilde bana döndüğünde istemsizce sesim yükseldi.

“Nur! Burnun kanıyor!” dedim arkadaşımın şelale gibi akan burnuna bakarak. Adrenalinle sürücü kursunda öğrendiğim bütün ilk yardım bilgilerini unutup kızın burnuna yapışarak kanın gelmesini engellemeye çalıştım. Karşımdaki anında çırpınarak çığlık attı.

“Eda bırak, nefes alamıyorum” diyerek kendini ellerimden kurtardı yanlışlıkla ölümüne teşebbüs ettiğim arkadaşım. Ellerimi yenilgiyle indirdiğimde elime Nur’un kanı bulaşmıştı. Bugün ikinci kez elimi kana buluyordum. Tuhaf bir şekilde maktüllerin ikisi de yanımda oturuyordu, biri her ne kadar sesini çıkartamayan yeşil bir canlı olsa da. İkisi de benim ilk yardım denemelerimin kurbanı olmuştu ama en azından ikisini de yaşatmayı başarmıştım.

“Bu arabada kan dökmek yasak, bir de polisle uğraştırmayın bizi.” dedi önden konuya dahil olan Özgür.

“ Bagaj da dahil mi bu yasağa?” dedik Nur ile tek bir ağızla. Bunu fark edince göz göze gelip birbirimize kıkırdayarak çak yaptık.

“Dilek tut hemen, aynı anda söyledik.”

“Dur dur, diliyorum hemen.”

Ben de dileğimi diledikten sonra amin diyip önüme geri döndüm.

Arabadaki herkes bir iki saniyeliğine şüpheyle bize odaklansa da kurşun sesleri dikkati üzerimizden çekti.

Demir direksiyonu başka bir dönüş için tekrar çevirdiğinde önce aracın arkası sağa doğru kaydı, yol kenarındaki otokorkuluğa sürtündü.

Korkulukların ötesinde aşağıda uçsuz bucaksız bir uçurum bizi bekliyordu. Neredeyse aşağı uçacağımızdan emindim.

“ Pilotluk için yanlış araç seçimi yaptın. Bizi karada tut. Aşağı uçacağız!”

Uygarın sesiyle Demir refleksle direksiyonu sert bir şekilde kırdığında uçurumdan ve korkuluktan uzaklaştık. Arka kısım önce kayıp sonra düz bir şekilde konumlandığında bu sefer ön kısmın lastikleri asfaltta kaydı.

 

Kontrol dışındaki araç ters tarafa savruldu, yolda dengesiz bir şekilde titredi. Payımı yanımdaki yeşil canlı kaptığı için emniyet kemerini bir tek ben takamamıştım. Hızla giden arabanın dönüşlerinde beni tutacak herhangi bir şey yoktu. İvmeyle yana doğru uçarak Uygar’ın olduğu tarafa savruldum.

 

Çarpıştığımızda arabanın ön tarafına doğru uçmamak için tutanabilecegim tek yer kollarıydı.Ona yapışarak tırnaklarımı korkuyla koluna geçirdiğimde aramızdaki mesafe tehlikeli bir şekilde azalmış, Abdurrezzak olmasa neredeyse sıfıra inmişti.

 

Ben, yanımdaki bitki ve Uygar biz kocaman bir aileydik. Şu an içinde bulunduğum durum hiç hoşuma gitmese de Uygar’ı bırakırsam arabanın ön camından uçmaktan korkuyordum.

 

“ Benim tehlikeli olduğumu her fırsatta ima edip sonra tehlike anında direkt bana sokuluyorsun, neredeyse iltifat olarak algılayacağım.”

“Denize düşen yılana sarılır. Çok üstüne alınıp şımarma.” diyerek gururumun zedelenmesini biraz da olsa engellemeye çalışırken yeni dönüşle iyice tırnaklarımı geçirip utanmadan koluna tekrar sarıldım.

 

Önce bu halime haince gülümsese de arkadan gelen araçların gittikçe yaklaşmasıyla tek koluyla beni belimden tutarak arkadakilere ateş açmak için döndü.

 

Bir kaç el ateş ettiğinde hızla gözlerimi kapattım ve çok yakınımdan gelen kurşun seslerinin sağır edici etkisinden kendimi korumaya çalıştım. Son kurşunları da sıktıktan sonra silahı artık işe yaramaz hale gelmişti. Elindeki silahı gelişi güzel fırlatarak sinirle Özgür’e doğru konuştu.

“Kurşun bitti, şimdi ne halt edeceğiz?”

“Bilmiyorum ama arabalar gittikçe çoğalıyor, onları atlatmamız gerek.”

Nur kafa travmasını atlatarak burnundan yüzüne akan kurumuş kanı elinin tersiyle sildi ve araya girdi.

“Bekle, ben hallediyorum.” diyerek elbisesini sıyırıp bacağındaki anafarta silah kılıfından bir tabanca çıkardı.

Nur’a şaşkınlıkla bakakaldım. Bununla bara nasıl yakalanmadan girmeyi başarmıştı? Evden beraber hazırlanıp çıkmıştık, hangi ara mini elbisesine askeri teçhizat saklayıp Deniz Çakır gibi evden çıkmış ve neden bana bunu haber vermemişti? Haber verse ben de kendi zulamdan bir şeyler getirirdim yani.

 

Zulamın içeriği de biber gazı ve ucuz diye aldığım parmak boyunda çakımdan oluşuyordu. Ama önemli olan boy değil işlev olduğu için hiç sorun etmedim. Ana geri dönüp olayları anlamlandırmaya çalıştım.

 

Sabahtan beri üst üste kırdığımız potlar yetmezmiş gibi yer altı mafyasından hallice bir enerjiyle Nur’un çıkartıp gururla baktığı tabancaya bakakaldı üç silahşörler.

“ Vukuatlerinize ruhsatsız ateşli silah taşımayı da eklemeli miyim?”

“Güvenlik şirketi olan birinin silahının ruhsatsız olabileceğini düşündüren nedir sana?” dedi Nur silahı elinde profesyonelce çevirip.

Uygar’ın mala dönmüş suratına bakarak bir kahkaha attım. Konuşma yetisini yitirdiği anlarda daha çekilebilir bir insana dönüşüyordu.

Nur elindeki tabancayı eli hala tetikteyken arabadaki herkesin üzerinde gezdirip kocaman gülümseyerek.

“Hangimiz sıkmak ister?” diyip sağa sola döndü.

Sarhoş olan bir Nurdan daha kötü bir şey varsa, o da kafa travması geçiren sarhoş ve silahlı bir Nur’dur diye düşündüğüm sırada Nur, namluyu hepimizin üzerine çevirmeye devam ediyor, hevesle silahın yeni sahibini arıyordu.

Herkes tıpkı benim gibi kendi can güvenliğinden korkarak koltuklara sinmiş, namlunun hedef açısından çıkmaya çalışmaktaydı. Arkadaki araçlardan daha büyük bir tehditti artık bizim için. İyice koltuğa yapışarak Uygar’ı canlı kalkanım haline getirmek için kolunu çekiştirdim ve onu önüme siper ettim.

“Elin tetikteyken bu kadar samimi olmasak mı acaba Nur? Allah korusun, şeytan doldurur.” Kendi kalkanım haline getirdiğim Uygar’a ve onun fırlattığı yerdeki boş silahla göz göze geldim. “Aa pardon, gerçi şeytanın da mermisi bitmişti.”

“Az önce güvenli limanındım hani, koluma yapışırken hiç öyle şeytan falan demiyordun. “

“ Ben bağnaz biri değilim, fikirlerimi güncelleyen bir insanım. Şimdi de canlı kalkanım olabileceğini düşünüyorum. Ya da kahramanım falan olmak istiyorsan benim için kurşunun önüne de atlayabilirsin.”

Özgür Nur’un elindeki silahı bir kaza yaşanmadan hızla alıp arkaya nişan aldı. Kurşunlardan ilki araçlardan birinin tekerleğine saplandığında araç yoldan saparak gerimizde kaldı.

Bu kadar silahlı çatışmadan sonra gittiğimiz her ortamdaki gibi polislerin yine başımıza toplanmamasinin tek nedeni tenha bir güzergah üzerinde olmamızdı. Takip etmeye çalıştığım kadarıyla da şuan İstanbul’dan uzaklaşıyorduk.

Bizi takip eden çoğu aracı ya çatışma esnasında ya da dolambaçlı yollarda kaybetmiştik. Artık görebildiğim kadarıyla takipte olan sadece bir araba kalmıştı. Özgür’ün silahla diğer tekeri de deforme etmesiyle beraber araç hızını pürüzlü yolda olmamız yüzünden azaltmak zorunda kalmıştı.

 

Peşimizdeki son araçtan da kurtulduğumuzda erkekler kendi aralarında konuşmaya başladı.

“Hala bir yerlerde adamları olabilir, güvenli bir yere geçelim.”

“Bilerek farklı farklı yollara gir, peşimizde birileri var mı bakalım. En son emin olursak güvenli bir yere geçeriz.” dedi Özgür, Demir’e.

Artık kendisiyle bir işim kalmadığı için tiksinerek Uygar’ı serbest bırakıp Nur’a yaklaştım.

Nur’un yüzünü tekrar kontrol edip iyi olduğundan emin oldum. Nur ile beraber ısınmaya çalışan yavru kediler misali birbirimize sarıldık.

Uygarlar artık bir sorun kalmadığına emin olunca yakınlarda bir pansiyon olduğundan bahsedip arabayı o istikamete sürmeye başladılar.

 

Araba yolculuğunun kalanı gergin geçti, herkes tedirgin bir şekilde etrafına bakarak takip edilmediğimizden emin olmak istiyordu.

 

Araç bir süre sonra sağa çekip park ettiğinde etrafımıza baktım. Deniz kenarının yanında küçük 3 katlı bir pansiyonun önüne park etmişlerdi. Çevresinde çok fazla şey yoktu, daha çok tatildeki insanların tercih edebilecegi bir yere benziyordu.

 

Birazdan araçtan çıkacağımızı tahmin ederek vücuduma gelen yorgunlukla savaştım. Nur çoktan omzumda tekrardan uyuyakalmıştı. Ben de uyuyarak sorunlarımdan kaçabilir miydim acaba? Gözlerim yavaş yavaş ağırlaşmaya başladı. Gözümü tamamiyle kapattığımda aracın arka kapısının açıldığını duydum. Özgür söylenerek bizim olduğumuz tarafa eğildiğinde omzumda uyuyan yük kalkmıştı. Nur bir şeyler mırıldanıp benden uzaklaştığında Özgür’ün onu kucağına aldığını tahmin ettim. Kafam Nur’un yokluğuyla boşlukta kalınca en korktuğum tarafa doğru düştü. Birinin sert omzuna çarptığımda iyice mayışarak yastık gibi omzun sahibine sarıldım. Altımdaki kasların gerildiğini ve birinin nefesini tuttuğunu hissettim.

Herkes arabadan indiyse yanımdaki kişi büyük ihtimalle Uygar’dı. Uygar giderek bana yaklaştığında içten içe amacını sorguladım. Burnu saçlarıma değdi, derin bir nefes aldı. Saçımın koklandığını hissettim.

Vücuduma iyice yaklaşmış beden, hoş bir sıcaklık yayıyordu. Burnu hala saçımdayken dudakları şakağıma değdiğinde sonunda kendine gelmiş gibi küfür ederek hızla çekildi.

 

Her şeyin farkında olduğum ama tepkisizlikle boğuştuğum bir andı bu an. Uyku bana tatlı geliyordu. Önce havalandığımı, sonra taşındığımı hissettim. Birisinin oda sayıları hakkındaki tartışma sesleri geliyordu kulağıma.

Ancak her şey bulanıktı.

Merdivenlerden çıktığımızı hissederken yanımdaki koku daha çok sarhoş olmama neden oluyordu. Neden bu koku bu kadar çok hoşuma gidiyordu?

“Parfümün çok güzel.”

“Ne?” dedi fısıltıyla kokunun sahibi.

“Bu kadar huzurlu bir kokunun senin gibi birinden gelmesi çok ironik değil mi?” dedim kendi kendime gülümseyerek.

“Kendinde değilsin, galiba sarhoşluk kafana yeni vurdu.”

“Benden sadece kendimde değilken böyle cümleler duyabilirsin ne yazık ki. Zaten sabah olduğunda hatırlamayacağım bile.” Kıkırdayarak iyice yüzümü göğsüne gömdüm ve o sıcaklığa sığındım.

“Yarın sana bu tatlı cümlelerini hatırlatmamı ister misin?”

“Camdan atlarım, yapma öyle şeyler. Sonra yine sen tutmak zorunda kalırsın.”

“Garip fantezilerin varmış. Zor durumda kalınca camdan mi atlarsın?”

“Genelde işe yarayan bir yöntem olduğunu keşfettim şu son günlerde. Ağzımdan laf mı almaya çalışıyorsun?”

“Fırsattan yararlanıyorum diyelim, madem bu kadar konuşkansın, kaç gündür aklımdan çıkmayan bazı sorulara cevap verebilirsin.” Duraksadığında gerginlikle nefesimi tuttum. Kapıyı açtığında muhtemelen otel odamızın içine girmiştik.

“Kimsin sen?”

“ Bu repliği daha önce söylemiştin. Hep aynı şeyleri mi yaşayacağız seninle?”

“Bardan önce karşılaştığımızı hatırlamıyorum. Sana böyle bir cümleyi daha önce kurdum mu? “

Başta kurduğumuz plana sadık kalarak sarhoşmuşçasına davrandım ve karşımdaki hakkında bilgi toplamaya devam ettim .

Elimi karşımdakinin yanağına koyarak sevgiyle okşadım.

Beni taşıyan adam ani hareketimle bocalayıp beni az daha düşürüyordu.

“ Nerede tanıştığımızı da mı unuttun Gökberk?”

Bedeninin kasıldığını hissetmemle zaferi iliklerime kadar hissetmiştim. Bütün konuştuklarımızı benim onu başka bir insan sanmama bağlayacak, sadece saçmaladığımı düşünecekti. Onu kandırmayı becermiştim.

Sırtımın yumuşak bir dokuya değmesi ile sırtımı sarmalayan eller de yok olmuştu.

Ona dönük şekilde yatakta uzanırken kendime rahat bir uyku pozisyonu arıyordum. En sonunda cenin şeklinde kıvrılarak dizlerime sarıldım. O sırada saçımda bir hareket hissettim. Tüy gibi olan dokunuş birkaç saniye sonra kesilmişti.

Beni yatağa bıraktığı anda az önceki cümlemi sorgulamaya başladı.

“Gökberk kim?”

Bilerek karşımdakinin sinirle sorduğu soruyu cevapsız bırakarak kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Üşüdüğümün bile farkında olmadan titreyen vücudumu onlar fark etmiş olmalı ki üzerime kalın bir yorganın örtünmesi bir oldu.

“Gökberk kim lan?” diyerek benim cevap vermememin hırsıyla sanki bir yanıt alabilecekmiş gibi bu sefer arkadaşına döndü.

“Gökhan, gökberk... İslamiyet öncesi Türk Devletleri’nde bile bunlardaki kadar gök sevdası yok. Biri bitiyor, biri başlıyor.”

“Tengri dinindendirler belki.” dedi Uygar söylenerek.

O hassas ismi duyduğunda yanımdan tanıdık bir ses anında tepkisini göstermeyi ihmal etmedi.

“Gökhan mı? Gökhannn, Gökhan.... Gökler şahidim olsun ki Allah belanı verecek Gökhan.” diyerek sayıkladı yanımda yatan Nur.

Nur mu?

Nur yanımda mi uzanıyordu?

Sese doğru dönerek Nur’a yaklaştım.Nur gözleri kapalı uyuklarken bile tetikleyici kelimeyi duyunca ağzının kilidi açılıveriyordu.

“Hay Gökhan’ına sokayım senin ya!” diyerek ofladı Özgür.

“Abi biz nerede yatacağız şimdi? Tek oda mı var yani?”

“Yok, normalde saray suitine yerleşmiştik de ben sizden saklıyorum. Çok meraklıysan uzan Nur’un yanına, biricik Gökhan’ının yerini tutarsın belki.” diye dalga geçti arkadaşıyla Uygar.

“Uyurken niye kızın yanına uzanayım ,Gökhan gibi piç miyim lan ben?”

“Takıldığın yerin burası olması bile sanki bir şeyleri gösteriyor ha?”

“Boş yapıyorsun kardeşim.” dedi sinirle Özgür.

Daha sonra ise eğlenceli bir ses tonu ile konuşmaya devam etti.

“ Gökberkciğim, nasıl tanıştığımızı hatırlamıyor musun yoksa?” diye karşılık verdi sesini inceltip benim taklidimi yapan Özgür , Uygar’ın yanağını okşayarak. Özgür’ün elini vurarak hızla yanağından çeken Uygar homurdanmaya devam etti.

“ Nerede yatacağız gerçekten? Pansiyonda da sadece tek oda kalmış?”

“Demir görevliden yorgan rica edecek. Bulursa eğer yere yorgan atarız.

“Karşımıza rastgele çıkan iki kızın bizi getirdiği hali görüyor musun? Bir dolu işim varken üçümüz dandik bir pansiyondaki küçücük bir odada, parkenin üstünde kardeş kardeş yatacağız.”

“Kızların önümüze rastgele çıktığına emin misin? Bunun altında bir şey olduğunu düşündüğünü biliyorum. Çözebildin mi bardayken bana bahsettiğin o soru işaretlerini?”

Devamını da dinlemek istiyordum ama anlamıyordum. Duyduklarım bir kulağımdan giriyor diğer kulağımdan çıkıyordu sanki. Sesler çok uzak bir diyardan geliyormuş gibi boğuk çıkıyordu. Kapının açılıp kapanması ile Demir’in de odaya girdiğini tahmin ettim.

Ancak artık gözlerimden sonra kulaklarım da ortamı terk etmiş, kendimi uykunun elli tonuna da teslim etmiştim.

“Dağ evinde Demir ile yaşadığımız şeyi anlatmıştık ya sana...”

“Evet, hatırlıyorum.”

“O kız, bu kız.”

“Hassiktir oradan” diye tepkisini koydu Özgür.

“Nasıl bu kadar eminsin?”

“İlk başta seslerinin aynı olmasından şüphelenmiştim . Ayrıca o dağ evinde camdan atlayan kızla saçlarının kokusu ... aynı.” dedi bunu fark ettiğini itiraf ettiği için utanırcasına duraksayarak. Ardından devam etti.

“Sadece, benim sözüme güvenin.Eminim. Saçları, hareketleri,kokusu, konuşma tarzı. O başka biri olamaz.”

“K9 köpeği gibi kızı mı kokladın? Saçları, hareketleri,kokusu... Ah be Romeo, senin içinde de ne cevherler varmış. Bunca zaman Juliet’ini bulmayı mı bekliyordun?” dedi kahkahasını tutamayan Demir.

Özgür bile artık şaka yapacak halde değildi, söylenenlerden sonra ciddileşmişti. Demir’in kafasına vurup onu da susturdu ve Uygar’ı dinlemeye devam etti.

“Bildiğimizi bilselerdi bugün buraya bizimle gelmezlerdi. Bilerek ses kaydını verip olay çıkarttılar ki bizimle yakınlaşabilsinler. Biz onlara dikkat etmeden önce bile gözleri bizim masadan ayrılmıyordu. Amaçları hakkımızda kanıt ve bilgi toplamaktı muhtemelen. İçkiyi fazla kaçırınca da amaçları havada kaldı.”

" Kızın güvenlik şirketi varmış, ya başımıza bir şey açarsa?" diye araya girdi Demir.

"Bunu bildiğimizi öğrenemezler. Bırakın bizimle oyun oynamaya çalışırlarken bizim oyunumuzun tam ortasına düştüğünü fark etmesinler. Biz de onlar hakkında olabildiğince bilgi öğrenmeliyiz. Tehdit olup olmadıklarına o zaman karar veririz."

Aynı karara varan üçlü başını sallayarak bu sözleri onayladı. Bu yaşananlardan habersiz mışıl mışıl uyuyan kızlara , onların gizemlerini çözmek istermişcesine baktılar. Bu oyunda kim piyon, kim oyun kurucu henüz belli değildi. Ama şartlar eşitlenmişti. Çözülecek binlerce sırla beraber taşlar sonunda yerinden oynamaya başlamış, iki takım da en iyi stratejilerini ortaya koyarak kazanan olmaya ant içmişti.

"E beyler,bu içe dokunan duygusal itirafların ardından ağzınız çalışacağına biraz da elleriniz çalışmaya başlasın. Şu yorganları yere serin de yatalım artık."

Bunu dedikten sonra Nur'un olduğu tarafa eğilerek burnunu kontrol etti Özgür. Kırık olmadığını teyit ettikten sonra kızın yüzündeki kuruyan kanı temizledi.

Pek de rahat bir uyku vaadetmeyen yataklarını hazırladıklarında herkes aklındaki sorularla beraber yarının ne getireceğini bilmeyerek uykuya teslim olmuştu.

🛵🏍️🚙🚗🛻

 

Öncelikle herkese merhaba! Biz iki arkadaş bir türlü kitaba yeni bölüm yazamamıştık. Çünkü birimizin stajları devam ederken diğerinin de okuduğu bölüm iç mimarlık... Yani vaktimiz gerçekten hiç olmadı. Tesadüfen ikimizin de okula gitmediği bir günü denk getirip yazmaya çalıştık. Bu bölüm evet, biraz kısa oldu. Umarız ki tatil zamanlarında güzel, uzun bir bölüm yazalım.

Artık üç silahşörlerimiz Demir, Özgür, Uygar da gerçekleri öğrendiğine göre bence gelecekteki bölümlerde oldukça eğleneceğiz. Uygar’ın aşk adam olmasını inanın biz de beklemiyorduk. Her şey o kadar doğaçlama ilerliyor ki inanın, gelecekte ne olacak biz de bilmiyoruz. Yazarken öğreniyoruz. Ancak bu süreçte sizin de neler düşündüğünüzü merak ediyoruz.

İlk başta her ne kadar dalga amaçlı başlamış olsak da gittikçe kanımız kaynamaya başladı Eda ve Nur karakterlerine. 🥹

Hepinizi öpüyoruz. Hala pes etmeyip yeni bölüm gelecek diye bekleyen okuyucu kesim kaldıysa iyi okumalar size! Yeni bölümde görüşmek üzere!

🤍🤍🤍🤍

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 14.12.2024 18:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...