@nurilayda06
|
23.09.2006 Sevgili Dert Ortağım ; Artık içimde daha fazla tutamayacağım yüzlerce acıma dert ortağı olarak hayatıma hoş geldin. Ben hayattan soğutulmuş , cennet ile cehennem arasında kalmış ufak kız çocuğuyum. Bir yanında yükselen ateşin sıcaklığını ,bir yanda esen rüzgarın serinliğini hisseden incecik çizgide kalmış altı yaşındaki o küçük kızım. Canım çok yanıyor ve buna büyümek diyorlar. Bir insanı en çokta yaşadığı acıları büyütüyormuş. Benim çok büyük bir sırrım var . Küçük çocuklara korktukları için söylenmeyen öyle bir şey yok diye geçiştirilen canavarlar tam 6 yıldır benimle yaşıyorlar. Kime söylediysem bana inanmadı . Dışarı çıkmaktan nefret ediyorum. Her dışarı çıktığımda insanların üstümde gezdirdiği acıma yüklü bakışlardan da nefret ediyorum. Hiçbir zaman normal olamayacağıma kendimi çoktan alıştırdım. En çok üzüldüğüm an ise hiçbir oyuna dahil edilmemem. Oysa ben de küçük bir çocuk değil miydim ? Tek bir farkımızın bile olmadığını biliyordum. Tanrı katında eşit seviyede yaratılmış , günahsız , temiz ve yalandan uzak o küçük yaratıklar değil miydik ? Ben diğerlerinden tek farkımı iyi niyetim olarak görüyorum. Kendi kafamdaki küçük dünyamda tüm çocuklar bir arada oynuyor. Neden kimse beni sevmiyor ? Altı yaşındaki küçük bir kız ne yapmış olabilirdi ki ? Belki de çok şey yapmıştım mesela benim kafama top atan bir kız ile kavga ettiğimi hatırlıyorum. Kavga dediğime bakmayın küçük çocukların ettiği kavga en fazla ne olabilir ? O bana bağırmaya başlayınca ben de kendimi savundum tabi kıza karşı bir cümle söylemek savunma kabul ediliyorsa. Altı üstü onun saydığı sözcüklere karşı, "Seninle uğraşamam gereksiz " diye bir sözcük söylemiştim. Söylediğim sözcük ile kız bana bakakalmış , hemen ardından da ağlayarak annesinin yanına gitmiş ve beni şikayet etmişti. O günden sonra benimle konuşan hiç kimse kalmamıştı. Her gün aynı saate dışarı çıkıp binanın önündeki alçak duvara oturur ve oyun oynayan çocukları izlerim. Bunu söylerken dışarı çıkma saat geldi bile ama benim sana anlatacak daha çok acım ve kırgınlıklarım olduğu için senide yanıma alacağım. ❤️❤️❤️ Soğuk hava küçük kızı hiçbir zaman etkilemezdi. Üstüne en sevdiği beyaz hırkasını , ayağına ise beyaz spor ayakkabılarını giydi ve elindeki siyah kapaklı defter ile aşağıya inmek için basamakları yavaş adımlar ile indi. Küçük bir çocuk ne kadar güzel olabilir ise bu kızda o kadar güzeldi. Beyaz renkli teni, kumral saçları ve yeşil gözleri ile çok güzel küçük bir kızdı. Hiçbir zaman gülmezdi hatta gülümsemezdi bile oysa küçük kız gülümsese yanaklarının iki yanında çıkan çukurlar bir çok kişinin kendine hayranlıkla bakmasını sağlayacak kadar güzeldi. Dışarı vardığında elinde tutuğu defterine yazdığı yazıyı okumaya başladı. O sırada yanına birisi oturdu küçük kızın . Kız hemen defteri kapattı ve defterine sımsıkı sarıldı. " Özür dilerim seni korkuttum mu ? " Küçük kız sesizliğini korudu ve yanına oturan çocuğa baktı. Çocuk kızın bakışlarının kendisini bulmasıyla ufak bir gülümseme armağan etti . Küçük kız çok şaşırmıştı oysa bu çocuğun ondan uzak durması gerekmez miydi? " Neden burada tek başına oturuyorsun ? " Küçük kız bakışlarını bir anda oyun oynayan çocuklara çevirdi ve istemsizce tekrar o ifade belirdi. Hüzün... Çocuğun bakışları kısa bir süreliğine genç kızın izlediği yere kaydı ve bakışları birden derinleşti. " Anladım. Peki adın ne ? Benim adım Yamaç. " Küçük hafifçe dudaklarını araladı ve , " Asena " diye fısıldadı. Küçük çocuk gülümserken , küçük kız ilk defa gerçekten gülümseyerek karşılık verdi. Sonra ise aklına gelen bir soru ile yüzündeki gülümsemesi soldu . " Yamaç neden diğerleri ile oyun oynamıyorsun ? Onlar beni sevmezler. Benim yüzümden seninle konuşmazlarsa çok üzülürüm. " Küçük kız yanında oturan çocuğun yanında gideceğini beklerken aralarında inanılmaz bir bağlantı vardı. Aralarında yelkovanın akrebi defalarca devirdiği kadar sesizlik oluşmuştu. Küçük kız yanında oturan bu çocuğun oraya asla gitmeyeceğini anladığında ise derin bir nefes aldı ve sakince nefesini dışarı verdi. Küçük kız gözleri dolarken ayağa kalktı ve karşındaki çocuğa bunu asla yapmayacağını kendisine hatırlatarak eve dönmek için adım atmaya başladı. "Asena... Asena , dur lütfen gitme. Kimsenin senin hakkında ne düşündüğü umurumda bile değil. " Küçük kız duyduğu bu sözler ile arkasına döndü ve peşinden koşarak gelen çocuğa kollarını açtı. Küçük bir çocuk birini nasıl kandırabilirdi ? Oysa şu an küçük kızı bir yalana inandırıyordu. Şu anda kollarının arasında durduğu küçük bir çocuk bir çocuğu ne kadar kırabilirdi ? Bir bardak yere atıldığında kaç parçaya ayrılabilirdi ? Peki parçalara ayrıldığında o parçalar ile tekrar birleşebilir miydi ? " İki gün sonra tam burada , aynı saate seni gün batımını izlemeye davet ediyorum. Var mısın benimle gün batımını izlemeye Yamaç ? " Küçük çocuk gülümseyerek cevap verdi . Aynı anda küçük kızda gülümsüyordu. Küçük kız hafifçe elini kaldırdı ve belki de son arkadaşı olan bu çocuğa el salladı. Sonra yavaşça arkasına döndü ve koşarak eve vardı . ❤️❤️❤️ -Akşam - Merhaba Dert Ortağım , Sana anlatacağım pek fazla bir şey kalmadı. Sadece sana birinden bahsetmek istiyorum. Benim için sıradan günlerden farksız bir gündü bu günde. Tek fark yanıma gelen ve bana gülümsemeyi öğreten yeni bir arkadaşımın olması. Aslında benim arkadaşım olması olayları çok nadirdir. Gelen bu küçük inatçı çocuk ise benimle arkadaş olmak konusunda çok ısrarcıydı. Ben de ona beni tanıması için ufak bir fırsat verdim ve iki gün sonra gün batımını izleme bahanesi ile onu tanımaya karar verdim. Bu kararım ne kadar doğru hiçbir fikrim yok. Zaten en fazla kaybedeceğim göz yaşlarım olabilirdi. Bir aileye sahip olduğumu düşünmüyorum. Orta durumlu bir çiftin bakmak zorunda olduğu o ufak kız çocuğuydum. Anne veya baba sözcüklerinden nefret ederim. Çünkü onlar beni asla kızları olarak görmediler ve görmeyecekler. Annem benim dışarı çıktığım saate dışarı çıkar ve benden yarım saat sonra evde olurdu. Babam ise bir süper kahramandı. Akşama kadar insanların sürekli yardımına koşardı. Benimle asla vakit geçirmezdi çünkü dedim ya o bir süper kahramandı. Sadece her akşam eve geri döndüğünde en sevdiğim çikolatalardan almış olarak dönerdi. Çoğunlukla yorgunluktan uyuyakalırdı . Bende onun yanağına ufak bir öpücük kondurur ve uyumaya giderdim. Çok güzel bir evimiz yoktu ama benim sarayımdı, burası ve bende küçük bir prensestim. Her gece gökyüzündeki yıldızlara bakar bir dilek tutar ve uyurdum. Karanlık , korkunç gölgeler ile dans ederken ben korkudan her zaman yorganımı kafama kadar çekerdim. Bu günde yıldızlara bakıp dileğimi tutmak üzereyken içeriden gelen ağlama sesi ile irkildim. Bu gün babaannemin ölüm yıl dönümü olduğu için babam onu son kez gördüğü amcamın evine gider ve orada kalırdı. Parmak uçlarımda yürüyerek sessizce odamın kapısını açtım. Sessiz bir şekilde hareket ederek ağlama sesinin geldiği yere yöneldim. Ses mutfağın içinde açık kalmış balkondan geliyordu. Ağlayan annemdi . Peki ama neden ağlıyordu ? Mutfak masasında annemin asla boynundan çıkarmadığı kolyesini görünce sarsıldım. Balkondaki sesler yükseldiğinde annemin ayaklandığını anladım ve hemen masanın altına gizlendim. Annemin ağlayan sesini duymak canımı acıtıyordu. " NEDEN ! Nasıl yaptın bunu bana ? Hani beni çok seviyordun ? " Annem bunları söyledikten sonra mutfakta bulunan kilitli olarak tutuğu dolabı açtı ve içinden bir şişe çıkarttı . Buz beyazı renkli cam şişeyi tezgahın üstüne koydu. Şişenin ağzını açtıktan sonra bir yudum aldı. Sonra ise ağlıya ağlıya şişeyi içmeye başladı. Bir şişe... İki şişe... Üç şişe.. ve sonunda durdu. Eline geçen tüm şişeleri tek tek yere attı. Sonra ise annemin elindeki o keskin ölümü çağıran aleti gördüm. Ağlayarak cam kırıklarının üstüne oturdu ve başını kahverengi mutfak dolabına yasladı. Elindeki kesin aletle kaç tane olduğunu sayamadığım kadar çok kollarını kesti. Sonra ise ağlayarak uyuya kaldı. Koşarak yanına gittim ve kesici aleti elinden aldım. Sonra ise mutfaktan çıktım ve karşı komşunun ziline bastım. Uzun sarı saçları , kahverengi gözleri ve üstünde pijamaları ile Esra abla karşımda duruyordu. " Esra abla ne olur yardım et ! Annem yerde yatıyor ve bilekleri kanıyor. " Esra abla koşarak içeri girdi. Esra abla bir hastanede hemşirelik yaptığı için hiç düşünmeden onun yanına gitmiştim. Esra abla elinde pansuman çantası ile geri döndü. Hemen annemin başına geçti ve bana yıllar gibi gelen dakikalar boyunca kanamayı durdurmak için uğraştı. Yaklaşık beş dakika sonra ise kanamayı durdurmayı başardı. O sırada annemin sinirle fırlattığı telefonu çalmaya başladı. Arayana baktığımda teyzemin aradığını gördüm ve telefonu hızlıca açtım. " Teyze " diye fısıldadım. " Asena ? Telefonu annene verir misin ? " "Teyze annem hiç iyi değil . Lütfen buraya gelir misin ?" ❤️❤️❤️ -2 gün sonra- Tam iki gün olmuştu. İki gündür teyzem bizde kalıyordu ve iki gündür babam eve adım dahi atmamıştı. İki gün cehennem gibiydi. Teyzem annemi gene psikologa götürmek için hazırlıyordu. Annem çökmüş göz altları , iyice zayıflamış bedeni ve kolundaki yaralar ile tam anlamı ile ölülere benziyordu. Ağlamak istiyordu ama günlerdir ağlamaktan gözleri artık ağlamayı reddediyordu. Onlar hastaneye giderken ben hep dışarıda oyun oynadığım için dışarı çıkmak için üstümü giyindim. Bu gün yirmi beş eylüldü yani doğum günümdü. Ama ben doğum günümden nefret ederdim. Çünkü ben her gün yeniden doğmuş bir şekilde uyanıyordum zaten. Her zaman oturduğum duvarın üstüne oturdum ve Yamacı beklemeye başladım. ✻✻✻ Mahallede dolanan dedikodular... Asena' ya karşı artan kin ve Yamaç ... Aslında Asena Yamaca her şeyi anlatmıştı . Şu anda Yamacı bekliyordu ama Yamaç oraya asla gitmeyecekti. Asena ona güvenip gördüklerini anlatan ufak bir kağıt vermişti. Yamaç ise bunu tüm mahalleye anlatmış sonra ise o mahalleden bir daha dönmemek üzere ayrılmıştı. Küçük kız saatlerce bekledi ve yamacın gelmediğini anladı. Güvenmek , yaptığı en büyük hata olmuştu artık. O günden sonra küçük kız kimseye güvenmedi. ❤️❤️❤️ 20.03.2018 Odamdaki aynadaki yansımam, üzerimdeki siyah kot pantolon , siyah kazak ve siyah postallarım yüzüm ile inanılmaz derecede zıt bir görüntü sergiliyordu. Tabi bu görüntüdeki zıtlığa eşlik eden üç canavarı saymazsak... Elimdeki tarakla saçlarımı taradım ve sonra elime aldığım makasla belime gelen saçlarımı omzuma kadar kestim. Bu gün bir cenaze vardı aslında ... Artık o küçük kızdan ufacık bir parça bile kalmamıştı. Elimdeki bıçağa baktım ve gülümsedim. Büyümemin şerefine ... Kazağın kolunu sıyırdım ve sol koluma birkaç kesik attım. Acımış mıydı ? Hayır. Büyümüş müydüm ? Ne kadar canın acırsa o kadar büyürsün , ben sadece beden yaşımı büyüttüm. On sekiz yaşıma gireli yaklaşık on gün oldu ve on gündür uyumaktan bile korkar hale geldim. Davranışlarım iyice dengesizleşti ve kendime zarar verme eğilimim iyice arttı. Yaklaşık iki ay önce bir kardeşim olacağını öğrendim. Umarım onun benden daha iyi bir hayatı olur. Odamı toplarken ellerim titriyordu. İçimi kötü bir duygu kaplamış beni boğuyordu. Derin bir nefes alıp üstümdeki kazağı çıkarttım ve beyaz bir kazak giydim. Sanki biraz masum durmuştum böyle. Makyajımı tamamladıktan sonra odadan çıktım. Ellerim hala titrerken odanın kapısına uzandım. Banyoya yöneldim . Her gün klasik rutin , her gün aynı şeyler tek fark günden güne ölüye benzeyen bir kız olmamdı. Banyoya girdiğimde zeminin soğukluğu tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Adımlarımı tam aynanın önünde durdum. Yaşamadığım halde , yaşamak zorunda bırakılıyordum. İçimde bir kargaşa meydana gelmişti . Hemen suyu açtım ve soğuğu iyice hissettim . Arkamda duran üç yansımaya baktım ve derin bir nefes aldım. Banyonun kapısına dikilmiş yorgun gözlerle beni izleyen anneme baktım ve yutkunmaya çalıştım. Boğazımda dün gece beni boğmaya çalıştığı anların düğümü oluştuğunda sakin olmak için sürekli nefes alıp verdim. Ama bu beni sakinleştirmiyordu. Yanından geçmek için yana doğru bir adım attığımda önümü kesti. Yüzüme inen tokatla neye uğradığımı şaşırdım. Geçmem için izin verdiğinde odama girdim . Arkamda tartışan üç tane canavar vardı ve tartışma bittiğinde en büyük korkum Öfke bana doğru yaklaşmaya başladı. Bir anda içime girip tüm kontrolü ele geçirdiğinde , ben buzlu bir cam arkasından olanları seyrediyordum. Bedenimi kontrol edemiyordum. Hızla odayı terk etmiş mutfağa yönelmiştim. Çekmeceden elime en sivri bıçağı aldım. İyi ama bu ben değildim. Ne yapıyordum ben böyle ? Önce salona sonra balkona baktım. En sonunda onu yatağının önündeki küçük koltuğa oturmuş , makyajını yaparken buldum. Elim falan titremiyordu , hiçbir şekilde korkmuyordum. Onlar benim hayatımı berbat yapan kişilerdi. Yüzlerce kez beni öldürmeye çalışmışlardı. Benim onlara acımam için hiçbir neden yoktu. Bıçağı iyice kavradım ve iki kez karnına sapladım. Kanlar içinde yere yığılırken içimden çıkan öfke ile bedenim artık beni taşıyamadığı için olduğum yere çöktüm. Ellerim titriyordu , ağlamama engel olamıyordum. |
0% |