Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@nurita

Lütfen yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın❤️🥰😢


Annemin aniden odaya girmesiyle giyinme odamın tarafına bakmaya bıraktım. “Oğlum! İyi misin?” diye telaşla sordu.

 


Sen gelmeseydin anne daha iyi olabilirdim. Tam zamanıydı(!).

 


“İyiyim!” dedim ne var bunda dermiş gibi. Annem elleriyle yüzümü avuçladı ve sanki beş yaşındaki Alparslanı seviyormuş gibi sevmeye başladı. “Oy, yavrum benim! Annesinin kuzusu, kınalım benim!” diye şefkatle sevmeye başladı…

 


Yer yarılsa da içine girsem!

 


Bunları şu an Berfu duyuyor!

 


“Anne sen neden geldin?” diye sordum kısa kesmesi için. Annem sağ elini göğsünün üstüne koyarak “Ne demek bu? Yanına gelmek için neden mi lazım?” diye teessüf ederek söylendi.

 


Boğuluyormuşum da son nefesimi alıyormuşum gibi nefes aldım. Bu büyük bir hata oldu anneme karşı. “Ay, ne oldu?” diye telaşla kollarımı tuttu. “Yok, sen iyi değilsin! Ben de senle yatacağım bugün!” diye kendi kendine karar verip bana iletti.

 


Gözlerim kocaman açıldı. “Anne, ne söylüyorsun ya! Biz ne zaman beraber yattık?” diye hafif yüksek sesle konuştum. “O, senin başına böyle bir bela gelmeden önceydi! Bundan sonra sen bana kızsan da ben seni bırakamam!” dedi kesin bir dille.

 


Yemin ederim bayılacağım! Annem çok kararlı bakıyor bana.

 


Küçükken kaç defa ağlayarak odasına gidip korkudan uyuyamadığımı söylesem de asla ama asla benimle uyumayan annem yirmi sekiz yaşında mı benle uyuyacaktı?

 


Artık korkmuyordum! Artık herkes benden korkuyordu…

 


“Anne, dediğini kulağın duysun, lütfen! Eğer bu yüzden geldiysen rica ediyorum gider misin?! Dinlenmem lazım!”

 


İtiraz istemeyen bir tavırla söylediklerim annemin kaşlarının havalanmasına neden oldu?

 


Şaşırdı mı? Asıl bu beni şaşırttı! Ben yıllar önce çocuk olmaya bırakmış bir adamdım. Şu an yapmayı istediği eylem şuursuz ve anlamsızdı.

 


Beni yıllar önce korumalıydı! Ama o yapmadı…

 


Biricik kocasının emirlerine karşı gelemezdi!

 


Dilimi ısırdım. Eğer bu eylemi yapmasaydım vurulma planını yapanın kocasından başkası olmadığını söylemekten korktum.

 


Ne olursa olsun karşımdaki annemdi. Beni yıllar önce korumayı bırakan annem…

 


“Gördüğün gibi iyiyim ama dinlenmeye ihtiyacım var! Başka bir şey yoksa uyuyacağım!” dedim ve yatağıma oturdum.

 

Annem yutkundu. Gözlerinde anlamadığım bir duygu var!

 


Bize beden dilini okuma eğitimi verilmişti ama şu an annemin eylemlerini tasvir edemiyorum! Gözlerindeki hayal kırıklığı mı? Pişmanlık mı? Öfke mi? Özlem mi?

 


Derince iç çekti. Giydiği salaş elbisesinin cebinden ilaç paketlerini çıkardı.

 


Kutularında çıkarılmış dört farklı ilaçtı bunlar.
“Papatya bahçemdeydim ama sonra evinin ışıklarının yandığını gördüm. Uyuduğunu Süleyman iletmişti bizlere. Uyanmanı bekliyorduk ilaçlarını içmen için.” Bana bakarken tekrar iç çekti. “Öyle yani…” diye ağzından bir şeyler geveledi.

 


Bana baktı. Bu bakışma en az birkaç dakika sürdü. Tekrardan iç çekti. Tam odadan çıkacakken giyinme odamda bir ses geldi.

 


Hapşırmayı andıran ama onu tutmaya çalıştığı için ığk diye bir sese dönüşen bu ses tabii ki de annemin dikkatinden kaçmadı. Direkt kaşları çatıldı.

 


Giyinme odama doğru bir iki adım atmıştı ki hemen sol tarafımı tutup ah diye inledim. Ama bunu durumun heyecanıyla biraz abartmıştım. Sanki yeniden vurulmuşum gibi sol tarafımı tuttum.

 

 

“Oğlum! Oğlum… İyi misin?” annemin eli ayağı birbirine girmişti. Daha olan olmuştu. Annem zeki bir kadındı. Eğer şimdi iyiyim desem neden öyle iki büklüm olduğumu kurcalayacak ki bu yatak odamdaki giyinme odamdan ses gelmesinden sonra olması her şeyi daha da büyük bir çıkmaza sokacaktı. Battı balık yan gider hesabı “Ah! Sol tarafıma kramplar giriyor.” Diye iyice iki büklüm oldum. “Neden? İyiydin şimdi!” diye sordu annem çaresizce. Evet, Alparslan! Ayıkla pirincin taşını!

 


Annem ne yaparsam sorgusuz gider? Eğer mantıklı bir şey bulamazsam iş Süleymanı çağırıp doktoru getirmeye kadar giderdi.

 


Bir anneyi ne etkisiz hale getirirdi? Topluluk eğitimlerini anımsadım. Bir anneyi ancak vicdanına oynarsan etkisiz ve çaresiz bırakabilirdin!

 


“Siz üzülmeyin diye canım acımıyormuş gibi davranıyorum ben. Doktor bol bol dinlenmem gerektiğini söyledi ama bu kimsenin umurunda bile değil! Neredeyse kalbimden vuruldum ben!” boğukça konuştum.

 

 


Annem donup kalmıştı. En sonunda vurucu hamlemi yaptım “AH!” diye öne doğru eğildim. Beni dışardan gören biri dikişlerimin patladığını bile sanabilirdi. “Alparslan! Ne yapayım söyle! Oğlum?” diye ağlamaklı bir sesle konuştu. Öne eğildiğim için yüzümü tam göremiyordu.

 

 

Sinsice sırıttım. Sonra ağrıdan yüzüm buruşmuş gibi geri sırtımı başlığa yansıttım. “Dinlenmeye ihtiyacım var! Uyursam geçer!” tekrardan sol tarafımı tutarak yüzümü buruşturdum. Annemin gözleri doldu ama tamam anlamında kafasını salladı. “O zaman ilaçlarını iç, gideyim!” dedi.

 


Makul bir istek.

 


Kafamı salladım. Komodinin üstündeki sürahiden su bardağına su doldurdu ve bana uzattı. Suyu aldım. O da ilaçları tek tek bana uzattı. En sonunda bütün ilaçları içtikten sonra annem yatağa yerleşmeme yardım etti. Üstümü örtüp alnımı öptükten sonra ışığı kapatıp çıktı.

 


Normalde bir kişi annesine bunu yapmazdı. Biliyorum ama Topluluk eğitimde gerekirse öz annene bile acımaman gerektiğinin altını çizerken bizlere saatlerce bunu için bile işkence yaptılar.

 


Sadece ama sadece Topluluk’un hayatımızın anlamı olduğunu kafamıza vura vura öğrettiler.

 


Ayrıca bu minik kurşun yarası için iki büklüm olmam imkânsızdı. Öyle işkenceler yapmışlardı ki acı eşiğimiz yükselsin diye seni asla öldürmeyen ama karşı tarafa seni öldürmesi için yalvaracağın, bu yalvarmanın hiçbir sonuç vermediği anlardı.

 


Eğitimlerde cehennem haftası diye bazı haftalar oluyordu. Bu haftalar da tek tek tırnaklarımın sökülüp tuzlu suya batırılmışlıkları bile vardı! Güldüm keyifsizce.

 

 

Annem, babam beni götürdüğün de ben bacaklarına yapıştığım da üç maymunu oynamıştı. Görüyorum ki hala da buna devam ediyor…

 


“İyi misin?” diye tatlı bir ses odayı doldurdu. Bana tedirgin bir şekilde bakıyordu. Şimdi kıza numara yaptım desem kız benden korkup kaçar! Annesine bir insan neden böyle davranır diye şaşırıp kalır! Bu yüzden oyunumu oynamaya devam ettim. “Hala ağrım var!” yatakta huzursuzca kıpırdandım.

 

 

“İlaç içtim. Birazdan ağrılarım hafifler!” sonra şimdi yapacaklarımdan hiç pişmanlık duymadan “Uyusam iyi olacak!” hafifçe sesimi kısarak “Sen de gelsene! Tek yatmayayım! Gece bir şeye ihtiyacım olur falan! Tabii sen bilirsin yine de …” diye ömrünün son gününü yaşayan biri gibi konuştum.

 


Berfu hemen yanıma geldi. Ay ışığı yüzüne vuruyor. Buz mavisi gözlerine gümüşten parıltılar eklendi.

 


Şu an onun portresini çizmem lazım!
Berfunun sağ eli alnıma değdi. “Ateşin yok!” dedi. Bana o kadar hafif dokunuyor ki kendimi kırılgan bir porselen gibi hissettim. Benim canımın acıdığını sanıyor.

 


Bedenimde hafif bir sancı var ama o kadar ve benim için önemsiz bir ağrı. Şu an oyun yapıyorum. Bu belki düzenbazlık belki de yalancılık…

 


Yorgunca gülümsedim. Berfuya sağ omzumu gösterdim. Gel uyuyalım der gibi. O da yine uysal bir kedi gibi hemen kıvrıldı yanıma. Pikeyi üstümüze örttü.

 

 

Biraz öyle kaldık. Kaç dakika geçti bilmiyorum ama Berfunun düzenli nefes alışverişlerinden uyuduğunu anladım.

 


Berfu hayatıma girmeden kendimi duygusuz bir robota benzetirdim. Çünkü Topluluk’un amacı da buydu zaten.

 


Stratejik hamleler yapan, her şeyi mantığıyla çözen, duygusal hiçbir hareket barındırmayan bir beden!

 


Eğitimlerde öz anne-babanın bile Topluluk çerçevesinde sevgi gösterilebileceğine izin verilmişti.

 


Zamanla herkese karşı hissizleşmiştim.

 


O güne kadar…

 

17 Temmuz 2010’a kadar!

 

Bu tarih ruhumdaki son duygu kırıntılarını ortaya çıkarmıştı.

 

Bu ne Topluluk için ne de benim için beklenmedik bir durumdu.
Her şeyi hesaplayan Topluluk, bir kar tanesine vurulacağımı hesaplayamamıştı…

 

 

 

Güneş ışığı odaya dolmuştu. Bu elbette ki beni uyandırmıştı. Etrafıma baktım. Yatakta tek ben yatıyordum.

 


Berfu yoktu. Gitmişti…

 

Keşke onu biraz daha izleyebilseydim!

 


Gücüm yettiğince onu izlemiştim ama büyük ihtimalle aldığım ilaçlar uyku yapmıştı. Böylelikle birkaç saat önce ben de uyuyakalmıştım. Her şeye rağmen yine de mutluydum. Onunla uyumuştum.

 


Onunla uyumak benim için yeni bir tedavi yöntemi gibiydi. Varlığı ruhumun ilacıydı. Bu ilaç ruhumu iyileştirmekle kalmıyor, bedenimi de onarıyordu…

 


Yataktan kalkıp banyoya gittim. Dişlerimi fırçaladım.

 


Duş almam lazım ama bu halde almam yaramın iyileşme sürecini erteler. Her ne kadar acı eşiğim yüksek olsa da etten kemikten bir bedenim vardı.

 

Tek kolla da duş almam beni çok zorlardı. Dikişlerimi bile patlatabilirdi. Bu benim için problem değildi ama Topluluk için problemdi.

 


Aynadaki yansımama bakınca ruhumun derinliklerinde olan canavar bana göz kırptı. Ben buradayım, hep de burada olacağım, ne olursa olsun gitmeyeceğim der gibi…

 


“Abi! Uyandın mı?” Süleyman sesi canavarla olan bakışmamı böldü. Süleyman odamdaydı. Uyandığımı biliyordu. Beni kontrol etmeye gelmişti ve bunu kibarca yapıyordu.

 


İki metreye yakın boyu ve yüz otuz kilo kilosuyla ki bu kilolar yağ değil hepsi kastı, dışarıdan onu gören biri dev sanabilirdi. Böyle birinin kibarlık yapması biraz absürt duruyordu. Bu beni gülümsetti istemsizce.

 


Banyodan çıkmamla kapının orada Süleymanı görmem bir oldu. “Hala uyuyorum, Süleyman!” diye yatağa yerleştim.

 

Şaşkın şaşkın bana bakmaya başladı. “Anlamadım abi!” dedi. Gözlerimi devirdim. “Ne oldu?” diye sordum. “Ne olmuş abi?” diye sordu. Bakışlarım ona kaydı.

 


Sabah sabah sinirlenmeyeceğim.
“Ben de onu soruyorum ya!”, “Neyi soruyorsun abi!” dedi soruma karşılık.

 


Karşımdaki adam mı benim sağ kolum?

 


“Süleyman sen fosforlu kalem misin? Sorduğum soruların altını çizerek bana geri soruyorsun!” dedim dişlerimin arasından. Bana iyice kafası karışmış gibi bakıyordu.

 

 

“Anlamadım abi!”. Gözlerimi kapattım. Sakinleşmem lazım. Yemin ederim hepsi ömür törpüsü! “Süleymancığım! Neden buradasın?” diye sertçe sordum. Süleyman yutkundu. “Şey abi… Asu Hanım yolladı beni. Kahvaltı için seni götürmemi istiyor.” Gerçekten dinlenmek istiyorum bu yüzden “Kahvaltımı burada yapacağım! Bu yüzden dün geceki gibi kimseyi eve sokma! Dinlenmem lazım! Kim olursa olsun uyuduğumu söyle!” Süleyman hemen kafasını salladı. Sonra aklıma Berfu geldi.

 

 

“Süleyman!” diye seslendim. Hemen bana döndü. “Buyur abi!” dedi. “Hani dün gece akşam yemeğimi hazırlayan bir kız vardı. Berfin mi? Beyza mı?” diye elimi salladım çıkaramıyormuşum gibi. “Berfu abi!” diye hemen atladı Süleyman.

 

“Her neyse… O, annem gilin evinde bir iş yapmıyor zaten. Diğer herkes yoğun. Kimseye çaktırmadan onu benim evime yolla! Yemeğimi falan o yapsın! Bir işe yarasın! Dün gece çok kötü oldum bir ara. Kimseye seslenemedim! Telefon da aşağı kattaydı. Neyse işte sen onu buraya yolla! Hem evi falan da temizlesin! Geldiğim andan beri hapşırıyorum tozdan. Bu da dikişlerimi sızlatıyor!” diye sıraladım.

 

 


“Abi zaten senin evinle çoğu zaman o ilgileniyor. Gülsüm kursa mı ne yazılmış. Bu yüzden bu evin işlerini o yapıyordu. Demek ki sen yokken işleri salmış. Ben uyarırım onu!” Süleymanın dediğiyle kalakaldım. Süleyman tam gidecekken “YOK!” diye bağırdım.

 


Süleyman irkildi. “Yani şimdi kız yeni anladığım kadarıyla. Ee… Alışma süresi falan!” bir anda sinirlendim. “Sen niye böyle şiddet yanlısı oldun Süleyman?” bu Süleymanı şoka uğrattı.

 

“Abi şimdi ben ne yaptım?” diye çaresizce sordu. “Git, dediğimi yap! Fazlasını isteyen kim? Hadi… Açım ben hadi!” diye söylendim. Süleyman şaşkın şaşkın gitti.

 


Ne yapıyorum ben ya?

 

Ne saçmalıyorum?

 

Bu kız bana neler yaptırıyor ya!

 


Sağ elimi şakağıma bastırdım. Asla yapmam, etmem dediğim ne varsa bana yaptırıyor hem de mavi mavi bakarak!

 


 


Süleymanla konuşmamızdan yaklaşık yirmi dakika sonra Berfu gelmişti. Ben ona ağzım kulaklarımda bakarken o bana çatık kaşlarla bakıyordu. Bu beni şoka uğratmıştı.


Berfuya nedenini sorduğumda ilk başta cevap vermemişti ama ben o kadar çok ısrar etmiştim ki en sonunda iki eli belinde “Ben ne zaman işlerimi aksattım? diye bana sinirli sinirli sordu. Bu beni şoka uğrattı ama daha sonra ona karşı yükseltti.

 


Çatık kaşları altında o minik boyuyla bana hesap soran tavrı çok seksiydi ama bu tabii ki de şu an için önemli olan kısım değildi en azından onun için.

 


İlk başta dediklerini anlamadım ama daha sonra gerizekalı Süleymanın Berfuya işleri aksattığı için kızdığını anladım daha doğrusu sinirle bana anlattı.

 


Zoruna giden iş yapması değildi. Zoruna giden evi tertemiz yaptığı halde benim yalanım yüzünden yapmamış gibi gözükmesiydi.

 


Sinirinin yerini kırgınlık aldı birkaç dakika sonra. Bana “Sen komadayken bile hiç kimse evi temizlememi söylemeden ben her gün temizledim!” dedi. Onu üzen emeklerinin yok sayılmasıydı ve yok sayan kişinin ben gözükmesi de asıl onu yaralayandı.

 


Haklıydı da ama ben de haklıydım. Onu görmek istiyordum!



Ona neden Süleymana böyle bir şey dediğimi ve bizi öğrenirlerse bir daha yan yana gelmemize izin vermeyeceklerini anlattım. Bu onu ikna etti çünkü bizim gerçeğimiz buydu.

 


En sonunda kahvaltıyı hazırladı. Ben de azıcık yedim çünkü iştah falan kalmamıştı.

 


İlaçlarımı içtikten sonra daha fazla yemeyeceğimi söyledim. O ise yine ellerini beline koyarak “Bitir bence sonra Süleyman abi bana kızıyor!” diye laf soktu ve biz yine tartışmaya başladık.

 


Tartışmamız o kadar ileri gitti ki en sonunda o bana “ Ben sana emeklerimi yedirmem!” diye çıkıştı. Konunun bunla alakasını anlamadım ama bu beni daha da sinirlendirdi. “Ben senin emeklerini yemiyorum!” diye dişlerimin arasından konuştum.

 

 

O da kaşlarını öyle mi der gibi havalandırarak “Patronuma beni şikâyet eden kimdi o zaman?” diye sordu sertçe. “Patronunun patronu benim!” diye şaşkınca karşılık verdim ben de.

 

 

Bu onun mutfak tezgâhına yaslanmasına, yaslanırken de kollarını göğsünün altında birleştirip çatık kaşlarla yeri izlemesiyle son buldu.

 


Birkaç dakika ikimizde sustuk. Ben onu izledim o yeri.

 


Bordo bir tişört, siyah bir kot pantolon giymişti. Bembeyaz tenini bu iyice patlatmıştı.

 


Allah’ın cezası Süleyman onu uyarmama rağmen böyle bir şey yapmasaydı onu şimdi öpebilirdim. Ama biz şimdi kavga etmiştik ve benim ikna olduğunu sandığım Berfu hiç de ikna olmuşa benzemiyordu.

 


Bana küs olsa da onu öpmemim yolu yok mu?

 

Çünkü o kadar güzeldi ki onu öpme isteği bütün bedenimi tetikliyor!

 


Ben onu öpme isteğiyle dolup taşarken şimdi sadece ona uzaktan bakabiliyordum.

 


Ulan Süleyman!

 

Ben senden bunun hıncını çıkarmaz mıyım?!

 


Ne yapsam da olayı kendi lehime çevirsem?

 

Bir anda aklıma gelen fikirle ayağa kalktım. “Hadi gel!” dedim. Bana nereye der gibi kafasını salladı.

 


Hele şu bastı bacağa bak sen! Sanırsın minik mafya!

 


“Beni takip et!” dedim sertçe. Madem patronunun lafları çok önemliydi ben de buna göre davranırdım artık!

 


Bu sefer merdivenleri kullandım spor niyetine.
Odaya girip banyonun önünde durdum. Bana hala çatık kaşlarla bakıyordu. “Ne oldu?” dedi küskün bir tavırla.

 

 

Soğuk bir şekilde gülerek “Madem patronunun lafları senin için çok önemli!” imalı imalı baktım ona “Patronunun patronunu yıkayacaksın!” dedim.

 

 

Sabahtandır çatık kaşlarla bakan Berfunun mavi gözlerinin an be an büyümesini keyifle izledim!

Loading...
0%