Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@nurita

Lütfen yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın ❤️😢🥰


Elimdeki formamla merdivenleri iniyordum.

Ya, nasıl?


Berfu ya Berfu!


O Galatasaraylı olmak zorunda.
Ben şirketime bile Fenerbahçeli birini almıyorum.

 

Varsa da bunu saklıyorlar ama Berfu Hanım göğsünü gere gere ben Fenerbahçeliyim diyor!

 


Merdivenlerden inmiş tam mutfağa gidecekken formamı giymeye karar verdim.

 

Yarama dikkat ederek giydikten sonra mutfağa girdim.

 


Yemek hazırladığı için sırtı bana dönük olsa da geldiğimi anlamıştı. Omuzları kasılmıştı ama bir kere dönüp bakmadı.

 


Hem suçlu hem güçlü!

 


Mutfak masasına otururken sandalyeyi sertçe çektim. Otururken de ses yaptım belki bakar diye ama yok!

 


Bakmıyor…

 


Birkaç defa yalandan öksürdüm. Bu yaramı sızlattı ama Berfunun vicdanını sızlatmadı.

 


Tam ona ithafen konuşacaktım ki dış kapı açıldı. İçeri Süleyman girdi. Bana bir şey söyleyecekken gözleri üstümdeki formaya kaydı. Şaşırdı. “Abi… Sen özel formanı giymişsin!” dedi.

 


Şaşırması çok normal çünkü bu forma sadece ama sadece derbi günleri giyerdim. Bütün oyuncuların imzası var.

 

Diğer maçlarda herhangi bir formamı giyerim ama özel maçlara bunun gibi özel bir forma yakışıyordu.

 


Benim bu ince ruhuma karşılık Berfu formamı itmişti…

 


“Galatasaray gibi özel bir takımın özel bir forması bu!” çaktırmadan Berfuya baktım. Sırtı bana dönük olabilir ama dinliyor.

 


Beden dili bunu ele veriyor!

 


“Evet, abi! Sezon başlasa da maçlarımızı izlesek!” dedi Süleyman. Bakışları öylesine Berfuya değip bana geri döndü.

 


“Herkese düşmez böyle özel bir takıma üye olmak ama bazıları uyarıldığı halde bu takımı tutmuyor. Böyle bir şey olabilir mi ya!” dedim sesimi yükselterek.

 


“Evet, abi! Âlemin kralı olmak her yiğidin harcı değil!” dedi. O kadar yükselmişti ki rengi kızarmıştı.

 


Süleyman da fanatik Galatasaraylıdır.
Bakışlarım Berfuya döndü. O da en sonunda bana döndü. Kaşları çatık ve o kadar sinirli bakıyor ki!

 


Bu, beni biraz durulmam gerektiğini hatırlattı.
Berfuyla rahat konuşamıyorum Süleyman burada diye. “Sen neden geldin buraya?” dedim umursamıyormuş gibi.

 

 

“Ha abi! Asu Hanım akşam yemeğine çağırıyor. Eğer gelmezsen onlar buraya gelecekmiş. Seçim senin dedi. Ne diyeyim abi?”

 


Üff! Bir rahat vermediler. Zaten durum karışık… Berfuyla aram şu an ateş hattı!

 


“Tamam, geleceğim!” Süleyman kafasını saygıyla eğdi. Sonra masaya gelip kendine bir bardak su doldurdu. Gözleri formama kaydı sonra Berfuya.

 

Sudan bir yudum alırken “Sen hangi takımlısın Berfu?” diye sordu gülerek. Ona göre Berfu Galatasaraylıydı. Çünkü başka takımlı biri benim evimde çalışamaz. Ama ben nasıl bu sarsıcı gerçekle karşılaştıysam sıra Süleymandaydı.

 


Süleyman tekrar suyundan içerken yudum yudum, Berfu konuştu. “Ben Fenerbahçeliyim!” dedi.

 


Bu Süleymanın huşuyla içtiği suyun boğazında kalmasına neden oldu.


Öksürük krizine girmişti.


Buna rağmen bir bana bir Berfuya bakıyordu. En sonunda kendine gelerek. “Ama artık Galatasaraylısın değil mi abiciğim?” dedi.

 

Berfu ise kafasını iki yana sallayarak “Hayır! Fenerbahçeliyim ve Fenerbahçeli olmaya devam edeceğim!” dedi.

 

Süleyman ise kaş göz yaparak beni işaret ediyordu ama Berfu bunu umursamadı. “Ama burada yasak abiciğim!” dedi beni işaret ederek.

 

Sonra bana mahcupça baktı. “Pardon abi! Kuralları anlatmadık. Safiye teyzenin yeğeni olduğu için…” dedi. “Berfu, abiciğim! Eğer sen Fenerbahçeli olmaya devam edeceksen burada çalışamazsın!” dedi Süleyman.
Nazikçe uyardı onu.

 


Bence artık Berfu Fenerbahçeli olmaz! “O zaman işten çıkarım ben de abi!” dedi ne var bunda der gibi. Sonra bana dönerek “Çorbanızı sabah yapmıştım. Isıttım şimdi efendim. Eğer işten çıkarmadıysanız teyzeme yardıma gideceğim yoksa valizimi hazırlayacağım!” dedi.

 

 

Sorgulayan bakışları beni buldu. Ben ona şoka girmiş bir şekilde bakıyordum. Yani şimdi git desem gidecek miydi? “Efendim?” dedi cevap bekleyen bir şekilde.


Ne yani? Ben şimdi evet desem gidecek miydi?

 


“Yok! Yani Safiye teyzeye yardıma git sen!” dedim şaşkın şaşkın.


O da gitti…


Kafamı çevirmemle Süleymanın şaşkın bakışları hatta dehşete düşmüş bakışlarıyla karşılaştım.

 


“Yeni gelmiş. Yetim kızcağız. Öyle yani…” dedim soğuk bir ifadeyle. Süleyman da kafasını salladı. Sonra ayağa kalktı çıkmak için tam gidecekken “Bu olan burada kalacak!” dedim.

 

 

Süleyman “Tabii abi!” dedi ve çıktı.
Ben ise öylece mutfak masasını izliyordum. Ben evet deseydim gidecek miydi? Bu kadar mı değerim yoktu ona karşı.

 


Ben onun için değerlerimden vazgeçtim ama o?

 


Bana değer vermiyormuş bunu anladım ve bu anlayış vurulduğum zamandaki göğsüme saplanan acıdan daha fazla acıtmıştı şimdi sol tarafımı.

 


Ayağa kalkıp odama gitmek için mutfaktan çıktım. Merdivenleri çıkıp odama girdim.

 

Yatağıma uzandım. Bundan yarım saat önce bana gülen kadınla şimdi bana böyle davranan kadın aynı mıydı?

 


Bir bakışıyla içimi titreten Berfu bugün bir lafıyla kalbimi paramparça etmişti!
Ben özgür doğmuştum ama onu gördüğüm günden itibaren ruhum zincire vurulmuştu.

 


 


Telefonum sesi odaya doluyor. Gözlerimi açmaya çalıştım. Etraf karanlık.

 


Uyuya kalmışım!

 


Komodinin üstündeki telefonu almak için uyku sersemi bir şekilde uzandım. Bu dikişlerime ağrı saplanmasına neden oldu. İstemsizce acıyla inledim.

 


Telefonu elime aldım. “Alo?” dedim boğukça. “Abi, Asu Hanım seni soruyor. Neden gelmedi, diye!” dedi Süleyman. “Uyuyordum. Geleceğim!” dedim ve telefonu kapattım.
Yataktan kalkıp banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkadım.

 


Yüzüm ifadem o kadar üzgün ki!

 


Kafamı iki yana salladım ve odadan çıktım. Merdivenlerden indim. Dış kapıya çıkmamla Süleyman arabanın kapısını açtı.

 

Ben de birkaç adımla arabaya bindim. O kadar mutsuz gözüküyorum ki bu tabii ki de Süleymanın dikkatinden kaçmadı.

 


Dikiz aynasından sorgulayan bakışları benim üzerimdeydi. “Abi, iyi misin?” dedi. “İyiyim!” dedim kısa kesmesi için. Birkaç dakika sonra araba annemlerin evinin önünde durdu.

 

Ahmet koşarak gelip kapımı açtı. Ben de yarama dikkat ederek indim. Eve doğru ilerledim. İçeri girmemle annemin sesi salonu doldurdu. “Oğlum!” diye koşarak yanıma geldi.

 

Elleri yüzümü kavradı. Yanaklarımdan öptü.
O kadar tepkisizim ki bu elbette annem dâhil herkesi şaşırttı ama umursamadım. Yemek masasına ilerledim. Sandalyemi çekip oturdum.

 

Masadakilere başımla selam verdim. Hepsi ne oldu diye sordular. Bir şey olmadığıyla ilgili bir şeyler ağzımdan geveledim.

 


Babamın bakışları üstümde ama bir kere bile bakmadım. O sırada yemek servisi başladı. Tek tek çorbaları doldurulurken bana dolduran kişi Berfuydu.

 


Kokusu ciğerlerime hücum etti!

 


Bedenim kaskatı kesildi ama bakışlarımı ona çevirmedim. Sonra bir şey oldu. Berfu çorbamı doldururken parmaklarını elimden dirseğime kadar sürttü.

 


Bu bütün bedenime elektrik çarpmış gibi tetikledi. Nefesimi tuttum. Bakışlarım etrafı taradı.

 


Herkes önündeki çorbayı içmekle meşguldü. Hafifçe başımı kaldırdım. O da bana alttan bir bakış atıp gitti.


Neydi bu?


Berfu bana cilve mi yapmıştı?


Sabah kesin bir rest çeken o değil miydi?


Bu kızı anlayamıyorum!


Yemek boyunca gözlerim hep onu aradı ama bir daha gelmedi. Yemek sessiz sakin geçti. İçimdeki kargaşaya rağmen!

 


Yemekten sonra akşam çayına ailem çok ısrar etti ama ben kalmadım. Hatta bizim ailede bu gece bir ilk olmuştu.

 

Babam yıllar sonra akşam çayına kalacaktı ama bu benim umurumda bile olmadı. Şimdi de Süleymanın sürdüğü arabayla evime gidiyordum.

 


En sonunda eve gelmiştim. Merdivenlerden çıkıp odama girmemle yatakta oturan Berfuyu görmem bir oldu. Onu umursamadan komodinin üzerindeki bardağa sürahiden su doldurup ilaçlarımı içtim. Yatağa uzandım.

 

 

Üstüme pikeyi çekip gözlerimi kapattım.
Birkaç dakika sonra Berfunun kollarının bana sarıldığını hissettim. “Küstün mü bana?” dedi. Başını başımın üstüne koydu. “Hayır!” dedim.

 

 

“Küsmüşsün işte!” dedi. “Yoo!” dedim. “Bal gibi de küsmüşsün!” dedi bana nazlanarak.
Hayır, sen beni önemseme sonra gel küstün mü? Küsecek kalp mi bıraktın?

 


“Neden küseyim ki sana?” dedim daha sonra ağzımdan Hıh diye bir ses çıktı. “Kimim ki ben? Senin için hemen valiz toplayıp gidebileceğin biri miyim?” dedim ona laf sokarak. Güldü.

 

 

“Senin fanatik Galatasaraylı olduğunu yıllar önceden biliyordum ben!” dedi.
Bu beni şaşırttı. Hafifçe ona dönerek “Ne demek bu?” dedim.

 

 

İç çekerek “Dedem fanatik Fenerbahçeliydi. Teyzemin sizin, senin yüzünden Galatasarayı tuttuğunu öğrenince çok üzülmüştü. Sen şimdi üzülüyorsun ya! Yetmiş küsür yaşındaki adamı düşün bir de!” dedi.

 

Böyle bir şeyi beklemiyordum!

 


Berfu benim hayatıma yeni girmişti ama ben onun hayatına daha önceden girmiştim.
“Sen de şimdi intikam mı alıyorsun?” dedim.

 

Aklıma başka bir şey gelmiyordu. Kıkırdadı. “Anneannem intikamın ruhu çürüttüğünü söylerdi hep.” Dedi. Ben de güldüm ama bu gülüş mutluluk barındırmıyordu.

 

Benim hayatım intikam üzerine kuruluydu. Topluluk'a yapılan bir şeyin bedelini ödetmeden bizim hayatımızı devam ettirebileceğimizin imkânı yoktu.


“Anneannen iyi bir kadına benziyor.”, “O, bu hayatta benim en büyük şansım. Keşke seni tanıyabilseydi!” dedi.

 

 


Bu içime tatlı bir hissin yayılmasına neden oldu. Tamamen ona dönünce kafasını dirseğine yasladı. “Beni sevmezdi büyük ihtimalle!” dedim. Hatta büyük ihtimalle meleğe benzeyen torununu benden uzak tutmaya çalışırdı.

 

 

“Sanmıyorum!” dedim dürüstçe. Kaşları havalandı. “Neden?” dedi. “Sen yeryüzündeki meleksin. Ben ise yeryüzündeki şeytan!” dedim burukça. Dirseğinden doğrularak “Kendine haksızlık etme! Ben buraya geldiğimde bana iyi davranan tek kişi sendin! Kötü bir insan bunları yapmazdı.” dedi masumca.

 


O güzel yüzünü izledim. Bir canavarın yanında olduğundan habersiz bana bakıyordu.

 


Şu an canavarın inindeydi ama bunun farkında bile değildi.


“Beni böyle görmen gururumu okşadı.” Gururumu okşamakla tek kalmayan Berfu sağ eliyle sol yanağımı da okşamaya başlamıştı.
Sakallarımı kaç gündür kesmediğim için ellerine sakallarım batmıştı. Bu onu güldürdü.

 

 

“Ellerim huylandı!” dedi neşeli bir sesle. Sağ elimle ellerini tutup defalarca öptüm. Bu tekrardan şen kahkahalar atmasına neden oldu. Ben de kahkaha atmaya başladım.

 


Onun yanında sadece kahkaha atıyordum. Bu bana normal bir insanmışım gibi hissettiriyordu.

 


Dokuz yaşında çocukluğunu kaybetmemiş bir erkek çocuğu değilmişim gibi!

 


İlk cinayetini dokuz yaşında işlememiş gibi!
Bana bunları yapan biri hakkında azıcık bilgim vardı. Bu kaşlarımı çatmama neden oldu. Aklıma Berfu game geldi.

 

 

“Sen Berfu game oyunuyla hakkımdaki çoğu şeyi öğrendin ama ben bir şey bilmiyorum. Sen de bana sevdiğin şeyleri söyle!” dedim merakla. Tekrardan güldü. “En sevdiğim renk sarı. En sevdiğim çiçek papatya. En sevdiğim yemek makarna. En sevdiğim hobi, kitap okumak. En sevdiğim şarkı türü türkü. Kara Tren türküsü favorim. Ee… Bu kadar işte. Benim hayatım sıkıcı. Öyle yani…” omuz silkti bu kadar der gibi. Ayrıca hayatımda gördüğüm en eğlenceli ve beni en çok güldüren kişiydi. “Sen hayatımda gördüğüm en eğlenceli insansın!” dedim.

 


Ona karşı ruhumdan akanlar yalansız dolansız dilime dökülüyordu.

 


Bana baktı. Gözlerinden haylaz parıltılar geçti. Sesini sessizleştirerek “Sana bir sır vereyim mi?” dedi çocuksu bir tavırla.

 


Ben de muzipçe “Ver bakalım!” dedim onun gibi sesimi sessizleştirerek. Dudaklarını birbirine bastırdı. “Anneannem gil Kırşehirin bir kasabasında yaşıyorlardı. Kasaba olsa da herkesin kendine ait minimal bir kümesi falan oluyordu.” Güldü, sanki o anları yeniden yaşıyormuş gibi. “Bizim de vardı.”

 

 

Kafasını yana eğdi. Saçları da aşağı döküldü. Böylelikle saçlarının ferah kokusu ciğerlerime doldu. “Yan komşunun da! Ben de her sabah onların kümesinden yumurta çalardım. Anneannem çıldırırdı. Her gün bizim kümesten komşumuza yumurta götürürdü.

 

 

Bana “Onların yumurtaları küçük, bizim yumurtalarımız büyük! Senin yüzünden büyük yumurtalarımızı onlara veriyoruz bize küçüğü kalıyor diye. Bizi zarara uğratma mavişim! Derdi.” Bunu derken sesini kalınlaştırmıştı.
Bu kahkaha atmama neden oldu. Ben kahkaha atınca o da gülmeye başladı.

 

 

“Sen neden böyle bir şey yapardın o zaman?” dedim kahkahalarımın arasından. “Çünkü oradan yumurta çalmak çok heyecanlıydı. Tek oyunum buydu.” Dedi. Sonlara doğru sesi durgunlaşmıştı. Kaşlarım çatıldı. “Bu ne demek?” dedim. “Benim arkadaşım olmadı pek. Hayatımda tek arkadaş diyebileceğim kişi anneannemdi.” dedi.

 

 


Tam tersi olmalıydı. Onun çevresinde sırf güzelliği için bile bir sürü insan yaklaşmış olmalıydı. “Ama neden?” dedim. Sesim şaşkınlığımı yansıtıyordu. “Bizden uzak dururlardı hep. Ayrıca annem yasaklamıştı. Okuldan eve, evden okula diye kural getirmişti.” dedi.

 

 

Annesi neden böyle bir şey yasaklamıştı ki? Berfu da gözlerimdeki soruları görmüştü. “Annem istemezdi arkadaşlarımın olmasını. İnsanlar… Erkekler bana zarar verirmiş. Sen gözlerimin çok güzel olduğunu söylüyorsun ya! Annem nefret ederdi gözlerimden. İşin garip tarafı ben anneme benzerim. Bizim sülalede üç kişi mavi gözlü ve beyaz tenlidir. Ben, annem ve anneannemin annesi. Biz ona çekmişiz. Ama annemin daha da keskindi bakışları. Gözleri çekikti benim gözlerime göre. Öyle yani…” dedi.

 

 

Kafasını yastığa koydu ve bana baktı. “Annen bu gözleri mi sevmiyordu?” diye şaşkınca sordum. Kafasını salladı. “Ben de anlamazdım ama her zaman gözlerinin başına bela olduğunu söylerdi. Benim yaşadıklarımı sen yaşamayacaksın derdi. Tabii anneannemle kavga ederdi bu yüzden. Annem her zaman bu hikâyenin en masumu olduğumu söylerdi. Ben anlamazdım. Zaten ben annemi anlamayı yıllar önce bıraktım.” dedi üzgün bir tonda. Sonra o minik çenesi titredi. “Annem beni sevmezdi…” dedi.

 

 


Gözünden bir damla gözyaşı aktı. Bu canımı çok acıttı. Onu görüp de etkilenmemek elde değildi. Annesi nasıl bu gözlere kıyabilirdi ki? Bir bakışıyla içimi titretiyordu. Sadece bir bakışıyla!

 


“Annen seni çok seviyordur.” Dedim şefkatle. Kafasını iki yana salladı. “Annem çok yoğun çalışırdı. Eve geldiğinde de bakışlarında bana karşı nefret vardı. Zaten bana her zaman varlığın bana ağır geliyordu, derdi!” dedi.

 


Neğ? 

 


Onun varlığı benim şükür sebebimdi. “İlk başta babam yüzünden sanırdım ama babam bizi ben çok küçükken terk etti. Daha sonra da ölüm haberi geldi. Araba çarpmış diye.” İç çekti. “Ama sonra anladım ki sorun babam değildi. Bendim!” dedi.

 


Gözlerinden inci taneleri dökülüyor.


Bu gözlere gözyaşı hakaret!

 


İç çektim. “Sen bu hayatta gördüğüm en güzel, en masum, en nahif kadınsın! Ayrıca ben varım!” dedim baskın bir tonda. “Hadi ağlama!” dedim ona yalvarır gibi.

 


O ağladıkça göğsümdeki yara sızlıyor. Bu mümkün mü? Bir ay önce başıma böyle bir şey geleceği söylenseydi eğer bunu diyen kişinin delirdiğini düşünürdüm ama şu an bu yatakta karşımdaki kadın için öl deseler, ölürdüm. İç çektim.

 

 

Sağ kolumun üzerinden eğilip düşmek üzere olan gözyaşından öptüm. “Her boyadan yeni tonlar çıkardım ama gözlerindeki bu ton…” “Gözlerinden tut, her şeyinle sen özelsin!”

 

“Benim için özelsin!”

Loading...
0%