Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@nurita

Lütfen bölüme oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın. Fikirleriniz ve görüşleriniz benim için çok önemli ❤️❤️❤️

 


Bana öyle umutla bakıyordu ki! İnanmıyordu dediklerime.


Sol omzumun izin verdiğince sol kolumla saçlarını kulağının arkasına koydum.

Hafifçe eğilerek yanağına bir buse kondurdum.
Teni o kadar sıcak ve yumuşak ki!


“Çok güzelsin!” dedim boğukça. O da kafasını biraz bana taraf döndürdü.

Yüzü tamamen önüme serilmişti. Dudağını öptüm. Gözlerim kapanmıştı istemsizce.


Burnumu saçlarında gezdirmeye başladım.


Ferah kokusu o kadar güzel ve özel ki!


Bu koku bana özel, sadece ama sadece benim ve bana özel!


“Çok güzel kokuyorsun!” dedim iç çekerek. Kıkırdadı.


Bu gülüşler de benim!


Her şeyiyle tüm benliğiyle benim!
“Ne oldu?” dedim. Gülerek “Bazen karşımda anneannem varmış gibi hissediyorum.” dedi.

Bu ona gülümserken kaşlarımın çatılmasına neden oldu. “Ne demek bu?” dedim. Beni anneannesine mi benzetiyor?


“Anneannem bana hep ferah kokulum derdi!” dedi omuzunu silkerken. Güldüm “Öyle mi?” dedim daha sonra da bütün yüzüne öpücükler kondurmaya başladım.


Kıkırdamaları kahkahalara dönüştü. Sol kolumu zorlamadan hafifçe gıdıklamaya başladım.

Kahkahalarının arasından “Omuzunu zorlama!”… “Dikişlerin zarar görecek!” dedi.

Nefes nefese konuşuyordu hatta sağ gözünden gülmekten yaş gelmişti.


Ben de hem tekrardan yeni dikişlerle uğraşmamak hem de Berfunun nefes alışverişlerinin düzene girmesi için onu gıdıklamayı kestim.


O nefeslerini düzene sokmaya çalışırken ben onu izledim.


Camdan odaya sızan ay ışığı göz rengiyle birleşiyordu.


O ruhumun tuvaliydi.


İç çektim. Ona her baktığımda göğsümde bir sızı beliriyordu. Bu sızıyla yeni tanışıyordum. Hastalık arada beni yokluyordu.

Gitmemişti…


Ben buradayım ve asla gitmeyeceğim diyordu.

 

Bu beni korkutuyordu ama bu korku garip bir şekilde bana cesaret veriyordu.


Berfunun sol avucu yanağımı kavradıktan son başparmağıyla yanağımı okşamaya başladı.

 


Yanaklarımda uzun zamandır kesmediğim için uzayan sakallarım eline batıyordu. Huylanıyordu. Yüzündeki gülümse bu yüzdendi galiba.

 


Güzelliği bütün duygularımı uyandırıyor. Minik kırmızı dudakları beni günaha davet ediyor.

 


Bir anda dudaklarına kapandım. Bu onu şaşırttı. Ani hareketim yüzünden dikişlerim acıyordu ama umurumda değildi.

 


Kokusuyla beni büyülüyordu. Kokusu, yüzü her şeyiyle beni büyülüyordu.

 


Birkaç saniye sonra o da şaşkınlığını attı ve bana karşılık vermeye başladı.

 


O kadar sert öpüyordum ki onu, en sonunda dudağını ısırdığım için acıyla inledi. Bu beni daha da ona karşı yükseltti. Ona olan tutkum bedenimden ona taşıyordu.

 


Dudaklarından çenesine doğru öpmeye başladım. Boynunu öperken elim sol göğsüne değdi. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki bu beni durdurdu.

 


Ne yapıyorum ben amına koyayım?

 


Boynunda soluklanırken altımda kuş gibi titrediğini fark ettim.

 


Kız daha küçük ve bir şey bilmiyor. Biraz daha boynunda soluklandım. Boynunu öpüp derin bir nefes aldım.

 

Bakışlarım bakışlarına tutundu. Bana sorgulayan bakışlar atıyor.


Ne yaptığım belli değil ki!


Kız sonuna kadar haklı bana böyle bakmaktan. Alnına bir buse kondurdum. “Uyuyalım mı?” dedim boğukça. Hemen kafasını salladı.

 

Bu sol dudağımın kıvrılmasına neden oldu. O kadar hızlı sallamıştı ki kafasını karşımda küçük bir kız çocuğa var sanmıştım bir an!

 


Geri yastığıma kafamı koydum. Onu da sağ omuzuma yasladım. Berfu da iyice başını sağ tarafıma koydu.

 

Uyumadan önce başını kaldırıp o buz mavisi gözlerini koyu kahve gözlerimle buluşturdu.

 

“İyi geceler!” dedi tatlı tatlı. Gülümseyerek “İyi geceler güzelim!” dedim.

 


Onu sabaha kadar izlemek isterdim ama ilaçlar uyku yapıyordu.

 


Buna rağmen ruhunun bir başka ruhla mühürlenmesi ve o mühürlenen ruhla bedenlerinizin de yan yana olması bir insana verilebilecek en güzel hediyeydi…

 

🩵…

 


Berfuyla huzurlu bir uyku geçirirken Süleymanın “Abi!” diye bağırışları her şeyi mahvetmişti.

Sabahın sekizinde sıçrayarak uyanmıştık.


Berfu yataktan kalkmaya çalışırken bacaklarına pike dolanmıştı.

 

Pikeyle küçük bir savaş vermişti ama pike onu bırakmadığı için seke seke giyinme odama kaçmıştı.

 

Bu kaçış iki defa yere düşmeyle sonuçlandıktan sonra zor bela amacına ulaşmıştı ama düşerken dizleri acımış olmalı ki inlemişti.

 


Bu beni o kadar sinirlendirmişti ki Süleymana bağırmıştım. O kadar yüksek sesle bağırmıştım ki boğazım acımıştı.

 

O ise annemin onu yolladığını, kahvaltıya çağırdığını, Yağmurun da geleceğini söylemişti. Bana ne ya? Ba-na- ne? Ben de bir hışımla yataktan kalkmıştım.

 

Bu dikişlerimi patlama noktasına getirmişti ama umursamadım. Yatak odamın kapısına ilerleyip tam kapını önünde durdum.

 

“Eğer ben sana bir şey demeden bu eve biri bile gelirse bu evden giderim! İzimi de kimse bulamaz! Ben bu eve dinlenmeye geldim. Ben sana demeden kimse ama kimse benle iletişim kurmayacak! Sizi on gün, aramasam bile kimse bu eve girmeyecek tamam mı?” dedim dişlerimin arasından.

 


Süleymanın ruhu çekilmiş gibi bembeyazdı. Hızlıca kafasını salladı. Başımla dışarıyı işaret ettim. O da hemen koşar adım aşağıya indi. Derin bir nefes alıp sinirle kapıyı çarptım. Sonra aklıma Berfunun düştüğü geldi ve hızlıca giyinme odasına gittim.

 

Kafamı uzatmamla dolabın köşesinde oturan mavi gözlü kızla göz göze geldik. Eliyle içeriyi işaret ederek “Gitti mi?” dedi sessizce.

 

Bu benim kahkaha atmama neden oldu. Berfunun tedirgin bakışlarının yerini şaşkın bakışları aldı.

 

Gözlerini şaşkın şaşkın kırpıyordu. Bu kahkahalarımı güçlendirdi. Sol tarafıma acı girince yüzümü buruşturdum.

 


Kahkahalarımın yerini hafif gülmeler aldı. Kafamı iki yana salladım. “İnanılmazsın!” dedim.

 

Gülerek odama geçip geri yatağıma uzandım. Ben kesik kesik gülmeye devam ederken Berfu geldi.
Bir bacağına tamamen dolanmış pikeyle birlikte tökezleye tökezleye gelmişti. Bana hala şaşırarak bakıyordu. Ben ise ona gülerek…

 


“Sevdin herhalde?” dedim imayla. Mavi gözlerinin üstünde ince siyah kaşları çatıldı ama bu sinirden değil şaşkınlıkla olan bir tepkiydi. “Neyi?” dedi saf saf.

 

Bakışlarımla bacağına dolanan pikeyi işaret ederek “Pike yakışmış. Sana ayrı bir hava katmış ama yine de yürürken zorlanabilirsin! Naçizane fikrim bu!” dedim muzip bir tavırla.

 


Şaşkın bakışları bacağına değince her şeyi anladı. Bana bezgin bir bakış atıp gözlerini devirdi.

 

Birkaç dakika daha pikeyle uğraştıktan-bana göre büyük bir savaş verdikten-sonra yanıma gelip uzandı. “Ay! Bu neydi ya?” dedi nefes nefese. Ben de bu masum tepkisine gülümsedim.

 

Sağ omuzuma uzandım. “Uykumuz mahvoldu. Gel biraz daha uyuyalım!” dedim. O da gülümsedi.

 

“Bana uyar da ya biri gelirse?” diye çekine çekine sordu. İç çektim.


Onunla herkese göstere göstere her şeyi yaşamak isterdim.


Korkmadan!


Bu korkum bir daha onu görememekten geliyordu.

Topluluk’un ne kadar ileri gidebileceğini tahmin bile edemezdim.

Bu muamma elimi kolumu bağlıyordu.


“Kimse daha gelmez, merak etme!” dedim gülümserken. Sonra aklıma gelen düşünceyle gülümsemem sendeledi. “Senin burada fazla kalman dikkat çeker! Değil mi?” dedim üzgün bir tonla. Bana baktı.

 

Aniden gözlerinde haylaz bir parıltı geçti. “Asu Hanım dün mutfağa geldi. Yağmur Hanım gelecekmiş diye özel yemekler istedi.” Bana yandan imalı bir bakış atıp “Sonra Asu Hanımın gözleri bana kaydı. Beni görünce sinirlendi. Yarın değil göz önünde bulunmak evde bile olmamı istemediğini söyledi!” dedi. Bu yutkunmama neden oldu.

 

“Annem adına özür di…” lafımı aniden kesti. “Ne özrü ya!” dedi şaşırarak. “Bu sayede istediğim kadar burada kalabileceğim. Asu Hanım bilmeden de olsa bana hediye vermiş, oldu!” dedi. O kadar mutlu ki bu beni de güldürdü.

 

“Demek tatil ha!” dedim. Gamzelerini göstere göstere kafasını salladı. “Hadi gel, uyuyalım!” dedim.

 

Yatağa yerleşip gözlerini kapattı. Ben de pikeyi üstüne serip uzandım. Gözleri kapalı bir şekilde bacaklarıyla pikeyi attı.

 

Ben üstünü örttüm o geri attı. Bu birkaç defa daha oldu. En sonunda bütün itirazlarına rağmen pike savaşını ben kazandım.

 

“Klima açık! Üşütmemelisin, güzelim!” dedim. En sonunda bu onu ikna etmiş olmalı ki daha uysal bir şekilde uyumaya başladı.

 


Onu izlerken ben de mayıştım. Onun olduğu her yerde huzuru iliklerime kadar hissediyordum.


Birkaç dakika sonra göz kapaklarım kendiliğinden kapandı.


 

Berfunun kolunun yüzüme gelmesiyle aniden uyandım. Dirseği sağ gözümün tam üstündeydi.

 


Tokat yemiş gibi hissettim. Hatta resmen tokat yemiştim. Sıçrayarak uyandığım için de Berfunun anlamsızca mırıldanmasına neden olmuştum.


Ne olduğunu anlayamadım!


Birkaç dakika etrafı algılamaya çalıştım. Kendime geldiğimde Berfu kolunu çekip sağ omuzumdan beni itmeye çalıştı.

 


Bunla baya bir uğraştı ama ben bir santim bile yana kaymayınca kolunu çekti.

 

Aramızda geçen, onun bilinçdışı bana açtığı minik savaşı ben kazanmıştım. Birkaç saniye içinde erken bir galibiyet kutlaması yaptığımı anladım.

 

Berfunun sol bacağını bir hızla üstüme atmasına kadar bu galibiyet sürdü.


Bacağının hızını sağ kolumla azaltmaya çalıştım ama Berfunun ani taarruz hareketi beni baya afallatmıştı.


Cepheme yapılan bu ani hamle beni savunmasız yakalamıştı.
Bu sessizce gülmeme neden oldu.

 

Sağ kolumu Berfunun sol bacağına koydum. Elimle hafifçe bacağını okşamaya başladım.

 

Küçük hanım resmen sağ gösterip sol vurmuştu. Fark etmeden beni yine yenmişti.

 


Aniden beynimde şimşekler çaktı. Berfu istemeden bana bunu yapan Meksika Kartellerine yapacağım planı vermişti. İşte bunun için bile Berfunun her zaman yanımda olması gerekiyordu.

 

Onun sayesinde aklıma gelen bu planla yıllarca Topluluk’a yapılan hatanın geri dönüşü olmayacağı ve bunun bedelini en ağır şekilde ödendiğini konuşacaklardı. Sinsice sırıttım.

 

Bütün neşem yerine geldiği gibi muzurluk yapasım tutmuştu. Sağ tarafa döndüm. Bu Berfunun bacağının yana düşmesine neden oldu. Kımıldadı ama derin uykusundan uyanmadı.

 


İşaret parmağımla o minik burnunu dürttüm. Başı kımıldayınca geri çektim.

 

Bu döngü birkaç defa daha tekrarlandı. En sonunda burnunu kaşıdım. Bu minik burnunu kırıştırmasına neden oldu.

 


O kadar tatlı ve komik gözüktü ki kahkaha attım. Kahkaham minik olsa da etkiliydi. Bu Berfunun aniden gözlerini açmasına neden oldu.

 


Buz mavisi gözleri çok güzel.
Bu iç çekmeme neden oldu. Gözleri ben durgunlaştırdı.

 


Annesini anlayamıyorum. Bu gözleri nasıl sevmez ya!

 


Üstelik bu gözler Berfunun annesinde de var. Bu gözler mi onun hayatını mahvetmişti?

 


Biraz onu anlayabilirim. Annelik içgüdüsüyle kızını korumak için saklamasını çünkü Berfunun güzelliği saklanacak cinsten ama bunu, bu eşsiz gözleri lanetmiş gibi görmesi anlayamayacağım hatta Berfunun annesi olmasa saçmaladığını söyleyeceğim türden.


Bu gözler Allah’ın onlara verdiği bir lütuf!


“Neden uyandırıyorsun beni?” dedi uyandığına hiç mutlu olmadığını belirten bir tonda. Güldüm. “Uykucu güzel! Uyanmalısın artık!”.

 

Gözüm komodinin üstündeki saate kaydı. “Saat bir buçuk!” dedim yanağını öpmeden önce.

 


Bu, ben konuşurken gözlerini kapatan Berfunun aniden gözlerini açmasına ve hızlı kalkmasına neden oldu.

 

Bunu yaparken ben hafifçe üstüne taraf eğilmiş bir pozisyonda durduğum için bana çarpmasına neden oldu. Bu çarpma ne yazık ki basit bir çarpma değildi.

 


Berfunun minik burnu gözüme girdi. Ben aniden kafamı çekince omuzumda aniden hareket etti. “Ah!” diye istemsizce bağırdım.

 


Burnu gözüm girdiği için refleksle sağ elim gözüme gitmişti. Sağ omuzumdan destek aldığım için geriye düşmüştüm kafamı yatak başlığına çarpmıştım. Sol tarafımdaki acıyı saymıyorum bile.

 


Sol tarafımdaki ılıklık da dikişlerimin patladığını gösteriyordu.

 


Tek gözümle Berfuya baktım. O da burnunu tutuyordu kafası önüne eğik bir şekilde. En sonunda kafasını kaldırdı. “Burnum koptu san…” cümlesini tamamlayamadı.

 

Bakışları sol dirseğime doğru akan kana kaydı. Gözleri kocaman oldu.

 

Sağ işaret parmağı kolumu işaret ederken sol eli ağzına gitmişti.

 


Şu an çok komikti! Tek gözümle gördüğüm bu görüntü çok komikti. Burnu kıpkırmızıydı.

 

Süt beyazı tenindeki bu kızarıklık palyaçoların burunlarına taktıkları kırmızı burunlar gibi gözüküyordu.

 


Bu görüntü ben güldürdü ama Berfuyla aynı fikirde olmadığımızı aniden ayağa kalktığı için düştüğünde anlamıştım. Pike yine bacaklarına dolanmıştı.


Pikenin Berfuyla alıp veremediği neydi?


Debelene debelene odadan çıktı ve asla ama asla yapmaması gereken şeyi yaptı. “Süleyman abi yetiş!” diye bağırdı. Bu beni o kadar şaşırttı ki donup kaldım.

 


Merdivenlerden inerken büyük bir patırtı koptu. “AHH!” Berfunun çığlığı beni şaşkınlığımdan çıkardı. Bir hışımla kalktım.

 

Tam merdivenlerin başında dururken aşağıda ağlayarak olayı anlatmaya çalışan ama ağladığı için anlatamayan Berfuyu gördüm.

 

Süleyman telaşla ona bakıyordu. Koşarak merdivenlere geldiğinde beni gördü. “Sakin olun! Sadece dikişlerim patladı.” dedim. “NEĞ?!” diye bağırdı Süleyman.

 

“Bir şey yok dedim Süleyman! Sen git doktoru çağır ama sakın kimseye belli etme! Senden başka kimse bunu bilmeyecek! Sen ve doktordan başka kimse bu eve girmeyecek! Hadi!” dedim dişlerimin arasından.

 

Süleyman tişörtümün kan olmuş tarafına bakıp hemen evden çıktı. Hızla aşağı indim.


Berfu yerde ağlayarak oturuyordu. Yanına gidip hemen diz çöktüm.


Dikişlerim çok acıyor ama umurumda değil!


“Berfu neden böyle ağlıyorsun?” dedim. “Ben-im… yüzümden… oldu… Nasıl… kanıyor… görmüyor musun?” dedi. O kadar içli ağlıyor ki nefes alamıyor bu yüzden kesik kesik konuşuyor.


“Saçmalama! İyiyim! Hadi gel, gidelim odamıza!” dedim şefkatle.
Berfunun yaşlarla dolu mavileri sol tarafıma kaydı. Tişörtümün sol tarafı kıpkırmızı olmuştu.


Dudaklarını ısırıp aniden boynuma atladı. “Ne olur tekrar komaya girme! Zarar görme! ÖLME!” sonda öyle bir çığlık atmıştı ki…

 


Çığlığında üzüntü, endişe, korku vardı ama en çok korku!

 


“Lütfen sevdiklerim ölmesin artık! Ne olur sana bir şey olmasın! Yalvarırım!” diye hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti.

 


Şu an canım acıyor hem ruhsal hem fiziksel. Hayatımda görmediğim vahşet kalmadı.

 


Artık hepsine tepkisizim ama onun ağlama sesinde kalbime kızgın şiş batırılmış gibi hissediyorum!

 


“Şşş! Bak buradayım! Hadi gel Süleyman gelmeden odaya çıkalım! Çeki düzen ver kendine!” dedim.

 

Kafasını salladı. Kendini geri çekerken mavi gözleri beni buldu.

 


Bana öyle bir bakıyor ki ruhumun ona taraf çekildiğini hissediyorum….

 


Berfu aniden dudaklarıma yapıştı. Aniden nabzımın hızlandığını hissettim.

 


Kalbimin atışları göğüs kafesimi zorluyor!

 


İlk defa beni o öpüyordu. Sanki dikişlerim patlamamış gibi tutkuyla onu öpmeye başladım. Sağ elim saçlarını kavradı ve hafifçe başını arkaya çekti. Bu dudaklarını daha kolay öpmemi sağladı.

 


Bedenimden yayılan kan kokusuna rağmen onun ferah kokusu her şeyi unutturuyordu.

 


Onu ilk defa böyle görüyordum. Sanki kendini inandırmaya çalışıyordu.

 


Bak o burada! Karşında! İyi!
Berfuyla kaç dakika öpüştük bilmiyorum ama birbirimizden nefes nefese ayrıldık.


Derin nefeslerinin arasında “Bana söz ver!” dedi. Kafamı salladım “Söyle!” der gibi. “Beni ne olursa olsun bırakmayacaksın!” dedi. Bu muydu benden istediği? Ben istesem de bundan sonra onu bırakamazdım.

 


“Şerefim üzerine yemin ederim! Eğer bir gün seni bırakırsam anla ki o gün öldüğüm gündür!” dedim. Buz mavisi gözlerine umut parıltılarının yanına bana olan güven parıltıları da eklendi.

 


Ne olursa olsun onu bırakmayacağım!

Loading...
0%