Lütfen yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın ❤️😢🥰
Sevgili kızım, Kardelenim!
Annenle tanışmamızdan sonra itiraf ediyorum ki bir süre kendime gelemedim. Onunla ilk konuşmam, onun yüzü, gözümün önünden gitmiyordu. Hatta o ilk gün bile eve biraz erken gidip, onu çizmek istiyordum!
Farkındayım bu sana biraz hastalıklı gelebilir ama ilerde de anlayacaksın biz ILGAZ'lar hastalıklı severiz. Bu belki de bizim ailenin en büyük sorunuydu.
Bu sorun annenle aramızda uçurumlar girmesine neden olmasına rağmen yine de ben hep annene deli divane aşıktım. Bu aşkı aslında yirmi yedi yaşında ki Alparslan harika tanımlamıştı: Hastalık!
Öyle bir hastalıktı ki bu asla tedavi olmak istemediğim ve istemeyeceğim bir türdendi. Annenin ise bir zamandan sonra tedavi olup kurtulmak isteyeceği bir hastalıktı. Annen çok çare aradı benim hastalıklarıma. Çünkü bana o da hastalanmıştı.
Annenin bu çabası; denizin içinde boğulmadan önceki son çırpınışları gibiydi. Oradaydı işte hava, ışığı suya yansıyordu yukarı çıkmaya çalışıyordu imdat diyordu, ben de ona ulaşmaya çalışıyordum ama izin vermiyorlardı...
Buz mavisi, laciverte en sonunda teslim oldu.Ne annen ne de ben ulaşamadık son bir nefese. Oracıkta ikimiz de dibe battık...
17 Temmuz 2010
Ben hala Berfu'nun arkasından sırıtarak bakıyordum ki galiba biraz fazla bakmıştım yine ilk fark eden Demir oldu:
-Abi cidden artık korkmaya başladım. İyi değilsen söyle gidelim bir hastahaneye , bir değişik davranmaya başladın!
-Bugün çok güzel bir gün Demir! Sonra Alparslan abim demişti dersin!
-Abi uzmanlar yazın ortasındaki en yağmurlu gün bugün dedi diye biz de teslimatları bugün durdurduk ne güzelliğinden bahsediyorsun kurbanın olayım!
-Havanın güzelliği kime göre neye göre belirleniyor Demir? Bak! Şu an hava bana mis gibi geliyor.
Havada yağmur sıcağı vardı.Çok bunaltıcıydı ama neden şu an bu hava da bile mutluydum?
-Abi yemin ederim hiçbir şey anlamıyorum ya!
-Ben de anlamıyorum Demir! Neyse geç kaldık. Sabahtandır konuşuyorsun boş boş!
Benim muzip bir şekilde söylediğimden sonra Demirin yüz ifadesi iyice şekilden şekle girdi. Omuzuna hafifçe vurup, arabaya doğru yürümeye başladım, hemen arkamdan Demir de gelmeye başladı.
Arabaya binip şirkete doğru yola çıktık. Ben hala buz mavisi gözlerini düşünüyorken ve uzun zamandan sonra hiç bu kadar mutlu olduğumu hatırlamadığımı fark ederken o ara Demir'in telefonu çaldı, o anlarda bile hala aklımda o vardı. Bu mutluluk çok kısa sürdü,maalesef...
-Abi, Ruslar artık bizden mal istemiyorlarmış.
-Neden?
-Abi.... Selçuk...
-Selçuk ne Demir? Selçuk ne?
-Abi daha ucuza veriyormuş onlara, onlarda artık Selçuktan almayı düşünüyorlarmış...
Bir an da beynimde şimşekler çaktı. Biz, Ruslarla Topluluğun ilk kurulduğu yıllardan beri alışveriş yapıyorduk. Dedem her zaman Ruslara dikkat edilmesi gerektiğini çünkü ikili oynadıklarını söylerdi bunu dedesi ve babasının yemek masasında( küçükken bütün konu yemek yerken ki nadirdi o zamanlar aile yemeği, hep iş olurdu konuşulan konular) duyardı hep, o an anladı Alparslan Ruslar iki düşmanlıktan faydalanıp aslında kendilerine hem iyi mal hem de ucuz mal getirtmeye çalışıyorlardı. Bu o kadar belli ki hatta büyük ihtimalle Selçuk'a bu gazı veren ve bu kadar şuursuzca davranmasını sağlayan da yine Ruslardı.
Bunu anlamamla gülümsemeye başladım
-Abi neden gülümsüyorsun?
-Selçuk'a kimin yardım ettiğini buldum Demir!
Demir bana sabahtan beri seni anlamıyorum bakışlarını yine atmıştı ama umurumda değildi ben iki aydır aradığım sorunun cevabını bulmuştum hem de resmen bana kendi elleriyle gelmişti bu cevap!
-Şirkete gidince hemen Ayaz'ı bulup getirsinler bana! Mert şirkettedir ama Ayaz artık nerde bilinmez, hemen bulsunlar Demir!
Demir hemen telefonundan adamlarını aradı o sıra da ben de artık sorunu çözdüğüme göre artık tekrardan onu düşünebilirdim...
Şirkete geleli üç saati geçmişti ama Ayaz ortalıkta yoktu. Şirkete gelir gelmez olanları Mert'e anlattım ve hemen Ayaz'ı bulmamız gerektiğini, çünkü aklımdaki planı ancak Ayazların ilaç şirketlerinden biriyle yapabileceğimizi Mert'te ben de farkındaydık.
Kardelen! Annen hayatımın bundan sonraki her anında var. Ne zaman yorulsam onu düşünürdüm, dinlenirdim. Ne zaman sinirlensem ve sakinleşmem gereken bir ortam olsa aklıma o gözleri direkt getirirdim.
Annen bütün duygularımın kontrolünü ele geçirmişti. Beni bu hayatta hem bu kadar kontrol edebilen hem de bu kadar kontrolsüz yapabilen tek varlıktı annen...
Bunun olumlu ve olumsuz sonuçları da çok oldu elbet. Ama yine de bu yaştaki Alparslan mutlu bütün yaşananlara rağmen. Çünkü annenin aşkının bütün hücrelerime işlendiğinin en büyük kanıtı bu değilse de ne?
İnsan yaşlandıkça önceden yaşadıklarına gençken ki tepkileriyle yaş ilerledikçe olan tepkileri farklı oluyor. Benim böyle çok anım oldu. Ya da belki de ben kendimi böyle teselli ediyorumdur. Çünkü başka türlü yaşamıma devam edemezdim.Hayatımda her şeyi kaybetme nedenlerimden biri de Topluluk'tu.
Topluluk hakkında sana bilgi vermem lazım yoksa ilerde yazacaklarımı anlayamayabilirsin. Topluluk demişken isim olarak basit gözüken ama hayatın boyunca dünya üzerinde görebileceğin en değişik ve karmaşık gruptur.
Topluluk, ataerkil yapıyla kurulmuştur. Topluluk, ILGAZ ailesi, ÖZDOĞAN ailesi, TÜRKMEN ailesi ve son olarak ADAN ailesi tarafından kurulmuştur. Öncüleri dedelerimizdir. Topluluğa dışardan girmek yasaktır.
Topluluğun ana üyeleri haricinde kimsesiz çocuklar bulunup eğitilir. Her şirketin yetimhanesi vardır. Kendi kategorilerine göre çocukları eğitirler. Ayrıca çocuklar belli bir yaşa geldikten sonrada topluluğun ortak yetimhaneleri olan ( bütün yetimhaneler paravan sadece) yerlerde eğitime devam ederler.
Dedelerimizi en çok zorlayan şey isim olmuştur Kardelen. Sana ilk başta çok basit gelebilir lakin öyle değil! Öyle bir isim verilmeliyiz ki demişler dedelerimiz bir örgüt olduğu anlaşılmasın!
Topluluk demek: Nitelikleri yönünden bir bütün oluşturan bireylerin, kimselerin tümü, herhangi bir toplumsal küme demektir. Hem var olan bir isim olmalı hem de yasa dışı olarak bir örgüt olarak görünmemeli kısacası görünmez olmalı.
Ayaz'ın dedesi bulmuş bu metaforu. Ayaz da çok zekidir hatta dedesinden bile zekidir lakin hayatında gördüğün en rahat, en tembel adamdır( çapkınlıklarını söylemek bile istemiyorum). Kusura bakma kızım konudan saptım ama Ayaz beni çok çıldırtmıştır.Bunu ileride anlayacaksın zaten!
Ayazlar yani TÜRKMEN'ler sağlık sektörünü simgeler. Hastaneler, ilaç şirketleri ve diğer bütün sağlıkla ilgili her şey, bu gözüken kısım, gözükmeyen kısımsa sağlık sektörü adı altında asıl senin anlayacağın şekilde lafı dolandırmak istemiyorum kızım, mafya işlerini yürütürler.
Mertler yani ÖZDOĞAN'lar ise bir kalenin nasıl onu koruyan en önemli özellik güçlü surları ise ÖZDOĞAN'larda Topluluk için bu demektir. Avukatlık şirketleri olan, savcı, hakim, avukatlardan oluşan bir ordu düşün! İşte Mertler bundan sorumludur.
ADAN'lar ise mimari ve mühendislikten sorumludur. Topluluk için gereken binalar, araziler ve bunun gibi bir sürü şeyden de onların şirketleri sorumludur.
Gelelim ILGAZ'lara biz lojistik merkezliyiz ama Topluluğun lideri olduğumuz için diğer aile üyelerini denetleyen, birlik beraberliği sağlayan, daha ne kadar Topluluğu ileriye götürüp, geliştirilebilir bir yöntem çizen kısacası Topluluğun beyniyiz.
Topluluk kendi içinde bile sırları olan ve gizlilikleri olan bir örgüttür. Topluluğun ana üyelerinin çocukları alanları dışında sanat eğitiminde de ileri de olmak zorundadır. Sana bir sır vereyim mi Kardelen! Topluluğun üyesi olupta o kadar oyuncu, şarkıcı var ki aklın durur.
Topluluğun tabiki de hayali bir simgesi de var! Topluluk ana yapısını piramitlere benzeterek kurmuştur. Oda içinde oda. Şirket içinde şirket. Anlaşma içinde anlaşma.
Kural içinde kural. Tek değişmeyen ve asla ama asla çiğnenemeyen kural Topluluk üyesi olmayan biri için Topluluğun üyesi olan birini harcamak ya da seçmek gibi kısacası Topluluk kendi üyelerini diğer insanlardan üstün tutar.
Bu arada ilk başta dediğim yetimhane olayında her yetim ve öksüz alınmaz bir süre takip edilir o takip edilen kişi farkında olmadan bazı sınavlara sokulur ve böylece Topluluğa alınır, zaten ondan sonrada asıl eğitim başlar.
Kısacası en kısa şekilde özetleyebileceğim şekli budur Topluluk'un
Ben ve Mert en sonunda Ayaz'a ulaşmış ve en sonunda şirkete getirtebilmiştik!
-Bakmayın bana öyle sert sert! Sanki ne yaptık biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı tamam mı?
-Ayaz, kardeşim sen yirmi sekiz yıldır bir dinlenme içindesin!
-Mert öyle demiyelim de kurallara gelemiyorum diyelim! Alparslan sen de artık şu ipleri çözdürsen mi ? Kangren olmak istemiyorum sonra çatışma falan olsa ki Allah korusun bak yine seni düşünmeden de edemiyorum kim seni kurtaracak, hemen söyleyeyim bu mucizevi, olağanüstü eller! Hadi kardeşim açın şunu artık söz bir daha bu kadar içip sabahlamayacağım, eğer sabahlarsam iki, üç, dört falan olsun!
-Adama bak hala ciddi değil! Hayır adamları yolluyorum, buluyorlar diyorum durumu söyleyin adama, adam diyor ki söyledik abi, eee ne dedi diyorum( sinirlerim bozuldu burada gülüyorum) adamın yanağından makas alıp, cebine yüz lira sıkıştırıp koş git bana votka al demiş Mert! Ben böyle bir gamsızlık hayatım boyunca görmedim ya!
-Yani şimdi yüz lira değildi iki yüz liraydı sana yalan söylemiş. Topluluk yalana tahammül edemez, nerede o? Şu ellerimi bir çözün hemen cezasını vereceğim!
Ben ve Mert, Ayaz'ın sert ve sinirli bir şekilde dediklerine nasıl bir tepkiyle baktık bilmiyorum ama kahkaha atmaya başladı.
-Her seferinde şu yüz ifadeleriniz için bile bunu yapmaya değer!
Artık sinirimin sınırındaydım çünkü hemen bu işe halledip eve gitmek istiyordum!
-Bana bak Ayaz! Ya ciddi olursun ya da Yusuf amcaya artık seni idare etmeyi bırakırız!
-Aslanım benim sen niye bana hırlıyorsun?
Tamam bu çıkışlarını beni kendine daha çok bağlıyor ama sakin ol, bak bu yaşta stres hiç iyi değil! Bu kadar uzun çalışma süreleriyle stres ve sinir birleşmesi kalbine darbe lütfen yapma Aslanım benim.
Mert gözlerini devirdi. Ben ise iyice sinirlenmiştim. Çünkü Ayaz böyle yaptıkça benim onun yanında olamama sürem uzuyordu, kafamda bir sürü soru vardı. Çok merak ediyordum onun hakkındaki her şeyi en iyisi Demir'e araştırtmaktı!
-Alparslan abiciğim bırak şunu ya! Doktor gibi bir de davranıyor, doktor musun lan sen? Şirkete, hastaneye gittiğin yok!
-Niye gideyim?
-Değil mi ya niye gidesin! Hiç yani bunlar sanki senin görevin değilmiş gibi. Ben seni uyarıyım Ayaz, Alparslan haklı. Yusuf amca artık seni korumalarımızı yemiyor ayrıca Toplulukta sinirlenmeye başlamış. Dün gece babam uyardı beni, bilirsin babam seni çok sever, demedi deme gerçi Alparslan seni ne zamandır uyarıyor ama bana mısın demiyorsun!
-O yüzden neden gideyim demedim. Öncelikle şirkete CEO bakıyor. Şimdi sen demeden söyleyeyim evet CEO benden daha iyi bakıyor. Çünkü herhangi bir konuda bir proje de her neyse bir şey hazırlıyor, ne kadar güzel de olsa beğenmiyorum. Tabi böyle olunca daha da çok hırslanıyor ve mükemmel bir iş ortaya çıkarıyor.Zaten Topluluk'ta hata yaparsa bedelini ödeyeceğini bildiği için benim bu zorlamalarıma karşı da sesini de çıkaramıyor. Ayrıca kuşku insan beynini zehirleyen en güçlü silah ve ben tabikide bunu kullanıyorum, kafasına soru işaretleri yerleştiriyorum. Ya burada hata çıkarsa ya buradaki hasta tedavi yöntemleri daha ucuz bir şekilde başka bir yöntemle rakiplerimiz bulup aynı sonucu alırlarsa gibi. İkinci olarak şu an tabi doktorluk yapamıyorum! Sizin çatışmanız, baskınlarınız yaralanmalarınız mı bitiyor? Anca sizleri ameliyat ediyorum. Hayır hem bölümü birinci bitir hem özel asistan gibi doktorluk yap hem de böyle ellerin bağlansın. Ben hayatımda böyle nankörlük görmedim! Kırıldım....
Mert gülerek ayağa kalktı ve odamda ki bar kısmından kendisine şarap aldı. Şaraplara takıntısı vardı. Dünyanın dört bir yanından özel şarap getirtirdi kendisine. Şarap mahzeni nadir ve özel yapım şaraplarla doludur.
-Ayaz biz ne dersek diyelim her ne koşul da olursa olsun sen kendini haklı çıkaracaksın zaten kardeşim! Neyse konuya geleyim, ben sana anlatırken Mert'te elini çözsün!
Ruslar asıl düşman. Zaten olayı yolladığım adamlar özet geçmiştir. Ben buna iadeyi ziyaret yapalım diyorum aynı şekilde( burada dudaklarım sola doğru kıvrıldı) onlar nasıl sözde dostumun düşmanı benim dostum yaptılarsa ee aynı karşılık bizde de olmalı!