@nurita
|
Lütfen yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın❤️🥰✨
Belimdeki silahı elime almama gerek yoktu. Çünkü şu an bahçede olan tek şey bir vardı. Bu da kutlamaydı! Doğum günü kutlaması… Benim doğum günüm! Komadayken yirmi sekizinci yaşımı aldığım doğum günüm! Büyük patlama sesinin kaynağına… Elinde patlamış konfetiyi dünyanın en mutlu insanıymış gibi sallıyordu. Bakışlarım etrafa kaydı. Toplulukun ana üyelerinin hepsi buradaydı. Bana nefretle bakıyorlardı ama Toplulukun liderinin doğum gününe gelmekten başka şansları da olmadığı için burada durup magazine biz bir aileyiz imajı çizmek zorundalardı. Şahsen kendi ailemle bile çizemediğim bu imajı başkalarıyla çizmeyi umursamıyordum bile… “Sakin ol Aslanım! Sadece konfeti… ILGAZLAR malikânesi Şehrin en güvenli yeri!” dedi Ayaz kahkahalarının arasında. Ayazın konuşmasına gözlerimi devirdim. En güvenli yer dediği bu malikânenin sahibi olan öz babam tarafından silahla vurdurulmuştum. Açıkçası güvenli kelimesi benim için çok uzak bir kavramdı. Ben bu hayatta öz babama bile güvenmiyordum! “İyi ki doğdun canım!” diye gereksiz ve büyük bir gülümsemeyle yanıma gelen Yağmura baktım. Üstündeki hardal sarısı leopar desenli mini elbisesiyle alımlı alımlı yanıma gelmesine sağ kaşım havalandı. Daha sabah abisinin yaptığı pislikleri ortaya çıkarmıştım. Şu an abisiyle burada olmaması gerekirken üstelik bir de ev sahibi gibi davranması yüzsüzlükten başka bir şey değildi. Ben bunu bile yüzsüzlük olarak görürken bir de sol koluma girip başını sol omzuma yasladı. Bu hareketi dikişlerimi sızlatınca yüzüm istemsizce buruştu. Sağ elimle Yağmuru hafifçe ittim. Yağmur şaşkın bir şekilde bana baktı. “Yarasına denk geldi galiba tatlım!” diye benim yerime açıklama yapan anneme bu sefer ben şaşkınca baktım. Ama annem bunu umursamadı bile. Aynı yağmur gibi yanıma geldi. Bana sarıldı daha sonra da öptü. “İyi ki doğdun ilk göz ağrım!” dedi gözleri dolu dolu. Sonra da Yağmurla benim arama girip ikimizi de bahçenin ortasına sürükledi ve öndeki herkesin odak noktası olan boş masanın önünde durdu. Mert ve Hakan da yan masadalardı. Bahçede saydığım kadarıyla yirmi iki tane masa vardı. Masalardaki insanlar bizim üniversite ve iş hayatındaki arkadaşlarımızdı. Bir de en arka masada babam, Mert’in babası Murat Özdoğan ve Ayazın babası Yusuf Türkmen vardı. Bir zamanlar babam gibi gördüğüm adamlara baktım! Her şeyden haberleri vardı ama sanki hiçbir şey yokmuş gibi yüzüme bakmaya devam ediyorlardı. Hatta Mert’in babası elinde tuttuğu şampanya bardağını bana kaldırdı. Başıyla bana selam verdi. Dik başlılığıyla bana meydan okumasıyla tepeden tırnağa elinden geleni ardına koyma diyordu! Sol dudağım kıvrıldı. Bakışlarım bu sefer Ayazın babasına kaydı. Göz göze gelmemizle bakışları mahcupça önüne döndü. En azından içlerinden biri utanabiliyordu… En sonunda babamla bakıştık. Kaşlarım direk çatıldı. Babamla aramıza yıllar önce mesafeler girmişti ama şimdi bakıyorum da bakışlarımıza da duvarlar örülmüştü. Asıl kötü olansa mesafeyi yaratan da bakışlarımızın arasına duvarları örende kendisiydi! Bakışlarımdaki imalı ifade babamın başını meydan okur gibi kaldırmasına neden oldu! Bu kadar gururlu olması çok güzel bir şey! Keşke eylemleri de gurur dolu olsa ama neyse… “Bu kötü günler çok şükür ki geçti. O olay yüzünden biricik oğlumun her sene yapılan doğum günü organizasyonu maalesef ki sekteye uğradı. Bu sene yaşadığımız olay yüzünden sadece en yakınlarımızı çağırarak küçük bir doğum günü partisi organize ettik. Kötü günlerin bittiği ve daha iyi günlerimiz olması dileğiyle!” deyip masadan aldığı şampanya bardağını havaya kaldırdı. Bunu yapmasıyla herkesin önündeki bardağını havaya kaldırması bir oldu. Her sene büyük bir doğum günü organizasyonu yapılırdı. Bütün üst düzey Topluluk üyeleri çağrılırdı. Özel davetiyelerle haftalar öncesinden bu doğum günü için insanlar özel program yaparlardı. Şahsen vurulmamın en güzel yanı her sene olan sözde bu sürpriz doğum günü partisinin ama sürprizlikle alakası olmayan, sadece Topluluk üyelerinin birbiriyle yarıştığı sıkıcı bir davetin gerçekten de sürpriz bir doğum gününe dönüşmüş olmasıydı. Hayatımda ilk defa sürpriz doğum günü partim olmuştu! Bakışlarım etrafa kaydı. Beyaz ve lacivert desenlerinin ağırlıklı olduğu süslemeler ve masa örtüleri vardı. Aslında ilk defa bir doğum günüm benim istediğim gibiydi. Öncekiler şatafat ve gösterişle bezeliydi. “Asu anneciğim, biz bizim çocukların yanına kaçıyoruzzz!” deyip Yağmur sağ kolumdan tutup beni çekiştirmeye başladı. Bezgin bakışlarım anneme dönünce gözlerini büyüttü bana. Gözlerimi devirdim. Yağmur resmen beni zorla Mert, Hakan ve Ayazın olduğu masaya götürdü. Benim gelmemle birlikte Melis ve Demir de geldi. Kaşlarım direk çatık bir şekilde Mert ve Hakana bakıyordum. Ayaz tedirgin bir şekilde bir bana bir onlara bakıyordu. Birkaç dakika bu şekilde Mertle bakıştık. Bana tavır mı yapıyor? Hiç mi utanması yok? “Aynen öyle. Aranızda küçük bir anlaşmazlık olmuş!” deyip gülmeye çalıştı Yağmur. Bakışlarım Yağmura döndü. Ona baktığım anda gülmesini kesti. “Abinin beni öldürmeye çalışması pek de küçük bir anlaşmazlık değil!” dedim. Bunu dememle Yağmurun gözleri doldu ve abisine baktı. Benim de bakışlarım Hakana döndü. Hakan sıkıntıyla nefesini verip bakışlarını kaçırdı. Tek kaşım havalanmış bir şekilde Yağmura tekrar döndüm. “Alparslan bak! Şu an çok kızgın…” Yağmurun lafını bölerek “Kızgınlık mı? Farkında mısınız bilmiyorum ama öldürmek istediğiniz adamın doğum gününe geldiniz?” diye soru sordum ama tabii ki de cevap beklemediğim bir soruydu. Üstümdeki ceketin üstüme ağırlık yaptığını hissettim. Sanki üstümde tonlarca ağırlık vardı. Sinirle üstümdeki ceketi çıkarıp masaya sertçe koydum. Hakan “Gelmemin iyi bir fikir olmadığını söylemiştim!” dedi. “Bence de!” diye Melisin yüksek sesle çıkışması Hakanın anladım der gibi kafasını sallamasına neden oldu! “Size iyi eğlenceler!” deyip tam gidecekken Mert, Hakanın kolunu tuttu. “Hiçbir yere gitmiyorsun!” dedi. Melise işaret parmağını sallayarak “Eğer Hakan giderse ben de giderim!” dedi. Melisin sağ kaşı havalandı. Ellerini beline yerleştirerek “Kapı orada! Görüyorsun!” hodri meydan der gibi konuştu. Bu Merti şoka uğrattı. Hakanı tuttuğu eli bile yanına düştü. İşaret parmağı bu sefer büyük bir şok ifadesiyle kendine döndü. “Benim gitmemi mi istiyorsun?” dedi. Melis belinde olan sağ elini saçına götürüp saçlarını omuzunun arkasına atarak “Gitmek isteyene dur, diyecek değiliz! Hele ki o kişi abimi, kanımı, canımı öldürmeye çalışmışsa!” diye konuşmasını bitirdi. Mertin yüzünde derin bir kırgınlık oluştu. “Peki…” dedi. Bu kaşlarımı çatmama neden oldu. Bakışlarım Demire döndü. Demir de şoka girmiş bir şekilde Melise bakıyordu. “Sana peki!” deyip kollarını önünde birleştirdi Melis. Bir dakika! Ne oluyor lan?! Tam konuşacakken Yağmur sinirle konuşmaya başladı. “Keşke bu tepkini Fırat amcaya da gösterseydin. Çünkü öz babanın liderlik yaptığı bu suikasta abimle Mertin suçu ne?” diye Melise gözlerini dikti. Melis derince yutkunup bana baktı. Bakışlarından geçen şey utanma mı? Neden? “Doğru konuş!” dedi dişlerinin arasından Demir. Yağmurun meydan okuyan tavrı aniden değişip mahcupmuş gibi bana döndü. “Alparslan… Iıı… Şey… Ben öyle demek istemedim!” diye konuştu. Kolumu tutunca aniden çektim. Bu ani hareketim yüzünden kalbimin üstüne şiddetli bir ağrı saplanmasına neden oldu. Tam gidecekken Ayazın babası Yusuf amca geldi. Yüzündeki sahte gülümsemeyle “ Gençler ne yapıyorsunuz? Herkes sizlere bakıyor!” dedi ve gülümsemeye devam etti. Ayaz da babasını desteklercesine “Ne yeri ne zamanı! Bu gece bari bir şey olmadan sakince geçirelim!” dedi. Güldüm dalga geçercesine “Ne sakinliği ya!” sesim istemsizce yüksek çıktı. Etraftaki masalardan bazı kişiler bize döndü. “Benim daha yaram kapanmadı! Neyin sakinliği bu?” deyip sakinleşmeye çalıştım ama karşımda katillerimi görmek bunu mümkün kılmıyordu. Arkamı dönüp tam gidecekken elindeki siyah tepsiyle bahçeye giren Berfuyla görmemle donup kaldım. Siyah mini etek üstüne giydiği beyaz gömlekle garsonluk yapıyordu. Biz çok nadir evimizde davet verirdik ama bu davetlerde de Toplulukun ajanslarından garson kızlar çağırıldı. Safiye teyze ya da Gülsüm evin bir hizmetçisi gibi değildi. Daha çok aileden biriydi. Bu yüzden annem onları bu davetlerde kullanmazdı. Berfu ise şu an masaları dolaşıp bardakları topluyordu. Bakışları anlık bana dönüp hemen başını yere eğdi. Saçlarını sıkı bir topuz yapmıştı. Böylelikle yüzünün bütün güzelliği ortaya çıkmıştı. Yanaklarının anbean kızarması utandığını gösteriyordu. Benden mi utanmıştı? “Bu kızın ismini acil öğrenmem lazım bro!” yan masadan duyduğum sesle bakışlarım aniden o tarafa döndü. Konuşan Mertin takımında olan Cemdi. “Ben de ilk defa böyle bir şey görüyorum!” diye konuştu yanındaki kumral adam. Siması tanıdıktı ama ismini bilmiyordum. “Ay! Cidden bir hizmetçiye mi düştünüz? Kezban be bu? Hem ufak tefek bir şey!” diye konuşan sarışın kıza baktım. Yağmurun arkadaşı Selendi. “Kezban candır can!” deyip kahkaha attı Cem. Nefesimin hızlanmasıyla göğsüm hızla yükselip inmeye başladı! Cemin yanındaki kumral adam “Selenciğim sen böyle ufak tefekleri bir de yatakta göreceksin!” deyip Cemle kahkaha atmaya başladılar. “İğrençsiniz!” dedi Selen. “Aslan? İyi misin kardeşim?” diye korkuyla konuştu Ayaz. Kıpkırmızı olmuş gibi hissediyordum. Mert, Hakan, Yusuf amca, Ayaz, Demir, Melis ve Yağmur bana dehşetle bakmaya başladı. Onlar da konuşulanları duymuştu. Bakışlarım tekrar onlara döndüğünde Berfu onların masasına gelmişti. Bana yandan bir bakış atıp hemen onlara döndü. Titrek bir sesle “Ne istersiniz efendim?” diye sordu. Cem Berfuya doğru eğilerek “Numaranı fıstık?” deyip göz kırptı. Berfu birkaç adım geri gidip “Anlamadım efendim?!” dedi. “Naz yapıyorsun bir de öyle mi?” deyip çapkınca sırıttı Cem. Berfunun dolmuş gözleri beni buldu. Kumral olan adam “Mavinin bu tonunu ilk defa görüyorum. Tonunu daha iyi anlamam gerek! Gel bakayım sen yanıma!” deyip Berfunun kolunu tuttu. Her şeyin berbat olmaması için sabrettim ama ben de insandım! Ona benden başka kimse dokunamazdı! Benden başka kimse o gözleri izleyemezdi! Dişlerimin arasından hırıltılı bir sesle “SANA MAVİNİN HER TONUNU YAŞATACAĞIM LAN!” diye bağırdım. Hızla onların yanına gidip Cemi saçlarını tepesinden tutup bana dönmeye fırsatı olmadan Kumral adamın gözlerinin içine bakarak defalarca kafasını masaya vurdum. En sonunda kolları iki yana düşünce bıraktım. Herkes şoka girmiş bir şekilde dehşetle bana bakıyordu! Kumral adamla aramızdaki masayı ittim. Masanın devrilmesiyle Selen çığlık atarak geriye gitmişti. Karşımda bana korkuyla bakan kumral adama nasıl bakıyordum bilmiyordum ama adamın rengi bembeyaz olmuştu! Etraftan kadınların çığlık sesleri geliyordu ama umurumda bile değildi. Dikişlerimin patlamasıyla birlikte sol tarafımdan sızan kan adamın kan revan içinde kalmış yüzündeki kana karışıyordu! Gözüm ne sol tarafımdaki dayanılmaz acıyı görüyordu ne de etrafımda olan şeyleri. Sadece ama sadece gözümün önüne Berfunun kolunu tutan o siktiğimin eli geliyordu. Mavinin tonuymuş! “BUZ MAVİSİ LAN! ÖĞRENDİN Mİ? ONUN GÖZLERİNİN RENGİ BUZ MAVİSİ!” diye delicesine bağırarak altımdaki leşi yumruklamaya devam ettim. Kemiklerinin kırılma sesi kulağıma geliyordu ama bu beni tatmin etmiyordu! En sonunda iki koluma da Mert, Ayaz, Demir ve Süleyman girmişti. Beni bu piçin üstünden almaya çalışıyorlardı ama başaramıyorlardı. Bir süre resmen küçük bir savaşa girdik! En sonunda beni o piçin üstünden almayı başarmışlardı! Ama hala o iki piçten birisine ulaşmaya çalışıyordum. Sonunda “KENDİNE GEL LAN! KENDİNE GEL!” diye bağırıp iki eliyle kafamı tutup benimle göz teması kurmaya çalışan Merte baktım. Mertin göz bebeğinin içindeki siyah noktada yansımamı gördüm! Canavarı gördüm! Kendimi gördüm! Bana sinsice bakıp pençesini gösteriyordu! “Onları öldüreceğim!” dedim hırıltılı bir sesle. Mertin kaşları derinden çatıldı. “Onları öldüreceğim!” dedim tekrardan. Bakışlarım anlık etrafa kaydı. Ayaz ve Yusuf amca hemen o iki piçe yardım etmeye koştu. “BİZİM HASTANENİN AMBULANSLARINI ÇAĞIRIN HEMEN!” diye bağırdı Yusuf amca. Demir hemen telefonuna sarıldı. Melis ve Berfu ağlıyordu. Yağmur ise yüzünde nefret ve tiksinmeyle karışık Berfuya bakıyordu. Hakan ise şokla bana bakıyordu. “ÇABUK ABİNİN DE DOKTORUNU ÇAĞIRIN! ABİNİN DE DİKİŞLERİ PATLAMIŞ!” diye Süleyman bağırdı. Ayaz hemen bana kısa bir bakış atıp Süleymana doğru “Çabuk tampon yapın yarasına!” dedi. Süleyman bana geleceği sırada ona baktım. Süleyman yutkundu. Tam bu sırada bir kahkaha sesi duyuldu. Bu şu an ki ortam için saçmaydı. Bakışlarım direk gülen kişiye döndü. Merttin elleri de başımdan ayrılmıştı. Kahkaha sesi iyice arttı. Arka masalardan biri bizim olduğumuz tarafa geldi. Bu gelen Çetin Kılıçtı! Mankenlik, oyunculuk sektörünün Topluluk ayağına bakan kişiydi. O sektörün bir nevi kralıydı. Yüzünde şakağından başlayıp çenesine inen bir yara vardı. Bu yüzden lakabı yaralı kraldı. “Tabii ya! Ben de diyorum ki bu küçük hanımı birine benzetiyorum ama kime?” diye konuşup tekrar kahkaha atmaya başladı. “Annenin kopyasısın!” deyip Berfuya bakarak inanamıyormuşçasına tekrardan gülmeye başladı. Aniden anneme dönüp “Tarih tekerrür mü edecek dersin ha Asucuğum?” deyip tekrardan gülmeye başladı. Annem dudaklarını sinirle ısırırken iki eli yanında yumruk olmuştu! Şaşırdığı yüzünden belliydi. Ellerini havaya kaldırıp beni alkışlamaya başladı! Babama yandan bir bakış atıp tekrardan bana dönerek “En azından baban gibi korkak değilsin! Kuytu köşelerde racon kesmiyorsun!” dedi sonra dilini sinsi bir edayla dudağının üst tarafında gezdirdi. “Ama bakalım babanın başarmadığını sen başarabilecek misin?” deyip tekrardan gülmeye başladı. “DEFOL GİT EVİMDEN!” diye babam bağırıp Çetinin üstüne yürüdü. Murat amca araya girip babamı tuttu. Çetine dönerek dişlerinin arasından “Git buradan Çetin!” dedi. Çetin yaşına rağmen yüzündeki haylaz ifadeyle Murat amcaya “Peki Murat!” dedi. Sonra aniden Berfuya dönüp “Kılıç Güzellik Ajansının kapısı sana ardına kadar açık! Yıllar önce annenin yaptığı aptallığı yapma! Sonra alkolik bir adamla evlenmiş olarak bulursun kendini!” dedi. Berfu ağlamaklı bir sesle “Ne?!” dedi. Böylelikle Çetin asıl bomba buymuş gibi daha büyük bir kahkaha attı. “Sen hiçbir şey bilmiyorsun!” dedi inanamaz gibi. Bu sefer bana bakışları döndü ve tekrardan Berfuya bakarak “Gerçekleri öğrenmek istiyorsan da kapım sana sonsuza kadar açık! Tekrar diyorum annenin yaptığı aptallığı sen yapma!” bakışları babama dönüp kınarcasına baktıktan sonra Berfuya bakarak “Hayatını mahvetmene değmeyecek korkak bir adam için asla bu aptallığı yapma!” dedi. Babam “LAN!” diye bağırmasıyla ileri atılmaya çalıştı ama Murat amca tekrardan babamı tuttu. Çetin iki elini havaya kaldırıp geri geri birkaç adım atıp aniden arkasını dönüp gitti. Tam bahçeden çıkacakken bana baktı! Yüzündeki ifadede meydan okuma, zafer ve adını koyamadığım bir şey daha vardı… Başıyla bana selam verip tamamen gözden kayboldu. Ortama derin bir sessizlik çökmüştü. Bu sessizliği tek bir şey bozmuştu. Ambulans sesi… |
0% |