@nurita
|
Lütfen yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın🩵✨🌊
Yıllardır ne için ve kim için yaşadığımı sorguluyordum. Çoğu kişinin hayallerindeki hayata sahiptim! İstediğim şeyin olması için onlarca kişi ağzıma bakıyordu ama ben hayatım boyunca hissetmediğim huzuru, sevgiyi, heyecanı şimdi yanımda bir melek misali uyuyan kadında buluyordum. Berfu’nun düzenli nefes alışverişi bana hayata karşı inanç aşılıyor. Kafamın içinde depremler oluyor. İçimdeki küçük Alparslan enkaz altında kalalı yıllar oluyor ama yetişkin Alparslan sanki hiçbir şey yokmuş gibi umutla kurtarılmayı bekliyordu. Bakışlarım istemsizce Berfuya kaydı. Belki de kurtarılmıştır yıllarca enkaz altında bekleyen o çocuk? O çocuk yıllarca ruhu aç büyüdü. Ve şimdi o yılların bedeli olarak belki de bana hediye edilen kollarımın arasındaki küçük kadındır. Bu hediye benim için Allah’a karşı şükür sebebim. Gülümsedim. Berfunun başının tepesine bir öpücük kondurdum. Hafifçe kımıldadı. Bu kıpırdanış huzursuzlukla yapılan bir eylem değildi. Bir insan uykusunda bile bu kadar tatlı olur mu? İşte konu Kar Tanesiyse olurdu! Göz kapaklarımı kırpıştırmamla acıması bir oldu. Bununla birlikte yaşarması da. Normalde benim gibi bir operasyon geçiren biri hemen uyurdu. Ben de şu an uykusuzluktan ölüyordum ama Berfu yanımda böyle yatarken onu izlemeden nasıl uyurdum? İç çektim. Her ne kadar aklıma getirmek istemesem de dün gece Pandoranın kutusu açılmıştı. Eve döndüğümüzde kıyametin kopmasına bile razıydım ama maalesef bu olacakların yanında masum kalıyordu. Bakışlarım hastane odasının duvarına kaydı. Saat sabahın dördüydü! Berfu için savaşacaktım! Sonu ne olursa olsun! Bana verilen bu armağanı yıllarca bekledim ve kaybetmeye de niyetim yoktu! Uyumalıyım! Savaşmak için güç gerekiyor. Berfunun başının üstünü tekrardan öptüm. O ferah kokusu ciğerlerimi esir aldı. Bu eserlik bin yıl devam etsin, “Ah!” dersem namerdim! Gözlerimi kapattım. Benim ısrarla direndiğim uyku beni hemen hâkimiyetine aldı. Belki de beni fetheden Berfunun varlığıydı!?
Sessiz hatta fısıltı denilen sesler yüzünden göz kapaklarımı araladım. Berfu yanımdan kalkmıştı. Hastane odasındaki koltuğa oturmuş, ayakta olan Süleymanla konuşuyordu. Berfu kafasını iki yana salladı ve sessizce “Benim canım bir şey istemiyor.” dedi. Buz mavisi gözleri bana dönünce gözleri büyüdü ve üzüntüyle dudaklarını büzdü. “Bizim yüzümüzden mi uyandın?” dedi. Berfunun konuşmasıyla Süleymanın da bakışları bana döndü. Mahcupça kafasını eğerek “Abi kahvaltı için Berfu Hanıma soruyordum ne ister diye. O yüzden odaya girmek zorunda kaldım!” sonra aniden aklına gelmiş gibi “Tabii biz Berfu Hanımın uyandığını kapıdan çıkınca anladık. Yoksa asla odaya izinsiz girmedik abi!” dedi.
Kimse artık bu yalanı yemezse biz de gerçeği söylerdik!
Sürahiden bir bardak su doldurup bana uzattı. Süleymanın elinden aldığım su sanki ilaç gibi gelmişti. Bardağı Süleymana uzattım.
Aklına gelen şeyle Süleymana “Berfunun bütün eşyalarını benim evimdeki misafir odasına götürün ve yerleştirin. Benim odamın altındaki misafir odası olsun ama!” dedim. Manzarası en güzel oda benim odamdı. Berfunun olacak oda da benim odamdan sonraki en güzel manzaraya sahip olan odaydı.
Gönlüm isterdi ki benimle hep yatsın ama ona emrivaki yapmak istemiyordum. İstediği zaman benim yanıma gelip yatabileceğini biliyordu zaten. Süleymanın kaçamak bakışları Berfuyu buldu. “Tamam, abi!” dedi. Aklıma gelen durumla istemsizce ofladım. Eğer biraz olsun annemi tanıyorsam Berfunun eşyalarını çöpe dün geceden beri attırmıştır.
“Eğer…” dedim imayla Süleymana “Beklenmedik bir durumla karşılaşırsan yine de o odayı diz!” dedim. Süleyman tedirgince yutkundu.
Umarım Berfunun kaktüsü Ramize bir şey olmamıştır. Berfu çok üzülür. O, üzülmesin! “Abi kahvaltı olarak ne istersen? Canının çektiği bir şey var mı?” diye ilgiyle sordu Süleyman. Sanki yok desem ağlayacak gibi bir yüz ifadesi vardı. “Serpme kahvaltı getir!” dedim. Süleyman büyük bir mutlulukla kafasını salladı. Süleyman neden şirketi onun üzerine yapmışım gibi sevindi? Sadece kahvaltı yapacağım için mi? Garip biri… Süleyman “O zaman abi ben çıkayım!?” dedi. Tam odadan çıkacakken “Benim evime çevremizden kimse girmeyecek! Sadece oda için girin ve çıkın! Evime girilmesini yasaklıyorum!” dedim sertçe. Süleymanın gözleri büyürken aynı anda kaşları da havalandı. Bakışları Berfuya kaydı. Bununla birlikte Berfu hemen kafasını yere eğdi. “Anlaşıldı mı?” diye dişlerimin arasından konuştum. Süleyman, Berfuda olan bakışlarını hemen korkarak bana çevirdi. Hızla başını aşağı yukarı sallayarak “Anlaşıldı abi!” dedi telaşla. Bakışlarımla kapıyı işaret etmemle hemen odadan dışarı çıktı. “Çok farklısın!” dedi Berfunun nahif sesi. Ona şaşkınca baktım ve sol gözümü kırparak kafamı “Nasıl yani?” diye soruyormuşum gibi salladım. Koyu kahve saçlarını kulağının arkasına koymasıyla yüzünün güzelliği ortaya çıktı! “Yani benim yanımdaki adamla az önceki adamın aynı olması çok tuhaf.” dedi hafif bir tebessümle. Kaşlarım çatıldı. Bu sinirle yapılan bir eylem değildi. Kafam karışmıştı! Çok tatlı! Aniden sağ kolumla sol kolunu tutup üzerime çektim. Aniden yüzü yüze gelmemizle Berfunun izlemeye doyamadığım gözleri şaşkınlıkla büyüdü, kocaman oldu. Bununla birlikte kulaklarının arkasındaki saçları yüzüne savruldu. Bu nedenle saçlarının ferah kokusu da etrafa karıştı. Dudağım sol tarafa doğru çapkınca kıvrıldı. “Kimsede bu eşsiz gözler yok!” dedim ve biraz daha yüzümü yaklaştırdım Berfunun yüzüne. “Kimsede böyle minik bir burun yok!” dedim burnunun ucunu öperek. “Kimsede böyle bir koku yok!” dedim hafifçe başımı sağa yatırıp sağ elimle saçından aldığım bir tutamı koklayarak. “Kimsede böyle bir ten yok!” dedim ve yumuşacık ve bembeyaz tenini kast ederek hafifçe kızarmış yanağından öptüm. “Kimsede böyle minik, kırmızı dudaklar yok!” dedim daha da sesimi kısarak. İkimizin de bakışları dudaklarımıza kaydı. Dudaklarım onun dudaklarının üzerine geldi. “Suçlu ben değilim! Sensin! Her zaman sendin! Unuttun mu? Bana ilk çarpan da sendin?” dedim. Konuştukça dudaklarım onun dudaklarına değiyordu. Berfu nefesini tutmuştu. Dudağım iyice kıvrıldı. “Bence nefes almalısın Kar Tanesi!” diye yine fısıldayarak konuştum. Berfunun kızarmış yanakları iyice kızardı. Titrek bir nefes alıp tam geri çekilecekken sağ elimle onu kendime çekip büyük bir tutkuyla öpmeye başladım. Onun her şeyi beni büyülüyordu. O bir büyüydü! Bense büyülenen… Alt dudağını hafifçe ısırdım. Bununla birlikte inledi. Bu beni daha da yükseltti. Daha büyük bir iştahla onu öpmeye devam ettim. Berfuyu iyice kendime yasladım. Ellerim sırtında tatlı bir gezintiye çıkmaya başladı. Sol tarafım hafifçe sızlasa da umursamadım. Dudaklarını emerek hafifçe kendime çektim. Berfu sağ elini yanağıma sol elini de sağ omuzuma koymuştu. Ellerim sırtından kalçalarına doğru yavaşça indi. Sağ elimle kalçasını sıktım. Bununla birlikte Berfu üzerime tamamen uzandı. Yanağımda olan eli dengesini sağlamak için duvara doğru hareket etti aniden. Sol omuzum zarar görmesin diye yapmıştı bunu. Yaptığı bu hareket yüzünden başım geriye düştü ve Berfu daha da üste çıktı. Saçları tamamen dökülmüştü üzerime. Kalçasında olan sağ elimle bacaklarını kendime çekmeye çalıştım. Berfu ne yapmak istediğimi anlamıştı çünkü hafifçe geri çekilerek dizlerinin üzerinden ayağa kalktı ve bacaklarını iki yana açarak kucağıma oturdu. Yüzündeki cesur ifade daha da yükselmeme neden oldu. İkimizde nefes nefeseydik ama bu bizi durdurmadı. Dudaklarımız tekrardan büyük bir tutkuyla birleşti. Onu öpmek çölde susuz kalmaya benziyordu. Suya karşı büyük bir özlem duyuyordum ama o yoktu! Boğazımdaki yakıcı his her yutkunuşumda beni bitiriyordu! Sağ kolum Berfunun incecik belini sıkıca sardı. İstemsizce onu kendime bastırmamla inledim. Dudakları, dili… Neden bana bu kadar zevk veriyordu? Neden beni bu kadar çaresiz bırakıyordu? Artık sadece onu öpmek de beni kesmiyordu. Daha fazlasını istiyordum! Konu Berfuysa hiçbir şey bana yetmiyordu… Dudaklarımı ondan ayırmadan gamzelerinden öptüm, sonra çenesinden. Dudaklarım boynuna doğru hareket ederek ilerledi. Berfu hafifçe inledikten sonra aniden kapı çaldı. Berfu kendini öyle bir geriye attı ki düşmesin diye az kalsın yine dikişlerimi patlatacaktım. Yüzünde büyük bir korkuyla yataktan indi ve etrafına baktı. “Sakin olur musun?” dedim ben de şaşkınlık içerisinde. O sırada tekrardan kapı çaldı. Bakışları oraya kaydı ve tekrardan bana döndü. Sonra aniden kapıya yürüdü. Ben şaşkınlıkla donup kaldım. Ne yani odadan mı çıkacaktı! Odadaki lavaboya girmesiyle kafamdaki soru işaretleri cevaplarını buldu. Tekrardan kapı çaldı. Sinirle “GEL!” diye bağırdım. Kapının açılmasıyla önde Süleyman arkada da bir kadın yemek tepsisiyle odaya girdi. Kadının üstündeki hastane kıyafeti hastane çalışanı olduğunu doğruluyordu. Duvardaki televizyonun altındaki tekerlekli masaya tepsiyi koyup yanıma getirdi. “Geçmiş olsun Alparslan Bey!” deyip odadan bir baş selamıyla çıktı. Ben ise sinirden delirmiştim! Süleyman büyük bir mutlulukla “Abim, yumurtayı tam senin sevdiğin şekilde yaptırdım! Ekmek de sıcacık, yeni çıktı fırından.” dedi. Yüzündeki mutluluk bakışlarını tepsiden kaldırıp benle buluşunca dondu. “Eee… Abi… Bir şey mi oldu?” dedi şaşkınca. Evet, oldu geri zekâlı! Günümü, anımı mahvettin! Dişlerimin arasından “Sana ne!” dedim. Bu Süleymanı daha da şaşırttı. Sonra aklına aniden bir şey gelmiş gibi sağ tarafıma koşar adım geldi. “Abi! Canın mı acıyor? Doğruyu söyle! Zaten kıpkırmızı olmuşsun!” dedi büyük bir korkuyla. La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim! Allah’ım sen bana sabır, ver! “Çık dışarı!” dedim aniden. Süleymanın iyice rengi attı. “Abi… Yoksa?” dedi kuşkuyla. Kaşlarım derince çatılarak “Ne yoksa lan*?!” dedim. Süleyman üzgün bir ifadeyle “Abi! Yine mi dikişlerin patladı?” dedi. Evet, desem bayılacak gibi bir hali vardı! “Ne saçmalıyorsun sen? Neden dikişlerim patlasın? Ben sadece yatakta uzanmışım!” dedim ve saçmaladığımı fark edince büyük bir sinirle “Çık dışarı!” dedim. Süleyman derin bir “Oh!” çekip etrafa baktı. Sonra şaşkınlıkla bana dönüp “Abi! Berfu nerede? Yani Berfu Hanım nerede?” dedi. Süleymanın yüzündeki kuşkulu ifadeye amiyane tabirle bön bön baktım! Birkaç dakika bakıştık. Süleyman bakışlarını kaçırıp etrafa tekrardan bakındı. Daha sonra “Abi?” diye şaşkınca sordu. Derin bir nefes alıp gözlerimi yumdum. Dişlerimin arasından “Üçe kadar sayacağım ve eğer hala bu odadaysan sana ne yapacağımı ben bile tahmin edemiyorum!” dedim. “Bir!” dememle Süleymanın arkasını dönüp odadan çıkması bir oldu. Kapının kapanmasıyla açılması ve tekrardan Süleymanın görünmesiyle artık delirmek üzereydim. “Abi, bir şeye ihtiyacın olursa…” diye cümlesine başladı ama ben ona nasıl baktıysam tamamlayamadı. Derince yutkunup, kısık bir sesle “Anladım, abi!” dedi ve bu sefer gerçekten de odadan çıktı. Sinirden başıma ağrı atmıştı. Sağ elimle şakaklarımı ovdum. Odadaki lavabonun kapısı açıldı ve Berfu utangaç bir şekilde çıktı. Yanakları kıpkırmızıydı. Öncelikle her seferinde daha da güzel olması bana haksızlık ve ikinci olarak şu an onu tekrardan öpmek istiyorum ama Berfu nahif biri. Onu incitmekten delicesine korkuyorum! Sesimi baş ağrıma rağmen en tatlı haline getirerek “Gel, hadi! Kahvaltımızı yapalım!” dedim. Dudaklarını birbirine bastırdı. Böylelikle gamzeleri ortaya çıktı. Kahvaltı yapmak istemiyordum. Onu öpmek istiyordum! Sakin ol, Alparslan! Kızı korkutacaksın. Gülümsemeye çalışarak sağ elimi uzattım ona doğru. “Hadi bak! Yumurta soğudu.” dedim. Berfu yavaş adımlarla bana doğru geldi. Elimi tutmadı ama sol tarafıma oturdu ve eline aldığı bir ekmek parçasına çatalıyla aldığı yumurtayı koyup bana uzattı. Ne yani? Kahvaltımı Berfu mu yaptıracak? Ağzımı açtım ve ekmek parçasını yemeye başladım. Kendisine de aynısı yapıp ağzına attı. Aynısı peynir ve zeytinle de yaptı. Bir bana yediriyordu bir kendine. Hayatımda yapacağım en güzel kahvaltının bir hastane odasında olacağını söyleselerdi asla inanmazdım ama şu an bunu yaşıyordum. Demek ki bir insanın mutlu olması için mekân, yer ya da zaman etkili olmuyordu. Sevdiğin insanla olman yaptığın eylemi özel kılıyordu. Dünyanın en ünlü şeflerinden yediğim yemekler Berfunun yaptıklarının yanında lezzetsiz, yavan kalıyordu. Berfu en sonunda tereyağının üzerine kayısı reçelini sürüp bana uzattı. En son lokmam bu olmuştu. “Başka bir şey ister misin?” diye sordu. Hala yanakları kızarıktı. Utanması gerekmiyor bana karşı ama utanmak bir kadına ancak bu kadar yakışabilirdi! “Hayır! Senin?” diye sordum. Kafasını iki yana salladı. Sonra ayağa kalktı ve odanın dışına çıktı birkaç saniye sonra odaya Süleyman ve bir adamı da Berfuyla birlikte girdi. Yanlış hatırlamıyorsam ismi Mustafaydı. Mustafa tepsiyi alıp odadan çıktı. Süleyman tekerlekli masayı geri duvarda asılı olan televizyonun altına koydu. “Abi, doktorla konuştum. İstersen akşama doğru çıkabilirmişsin!” dedi. Ben de “İstemiyorum!” dedim. Süleyman “Anlamadım abi!” dedi şaşkınlıkla. “Neyini anlamadın Süleyman? Bu gece de burada kalacağız!” dedim. Bir günlük tatili hak ettiğimi düşünüyordum. “Ama abi sen hastaneden nefret edersin!” dedi tekrardan büyük bir şaşkınlıkla. “Olabilir ama bu gece de buradayım. Şimdi çık dışarı dinleneceğim. Akşam yemeğine kadar ne olursa olsun rahatsız edilmek istemiyorum!” dedim. Süleyman hala şaşkın olsa da mecburen “Peki, abi!” dedi ve odadan çıktı. Hafifçe yana kaydım. “Gel, biraz daha uyuyalım!” dedim Berfuya. Berfu şaşkın bir şekilde bir bana bir sağ yanıma baktı. “Lütfen!” dedim. Bir gün sadece her şeyi unutmak istiyordum! Yavaşça yanıma gelip sağ tarafa uzandı. Sağ kolumla belinden tutup iyice kendine yasladım. Başının tepesini öptüm ve gözlerimi kapattım. Sadece dinlenmek istiyordum! Bu da ancak Berfuyla mümkündü artık! |
0% |