Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@nurita

Lütfen yorum yapmayı ve oy atmayı unutmayın❤️🥰🩵

 

 

Arabadaki yolculuğumuz sessizce devam ediyordu ve bu sessizlik maalesef insanı rahatlatıp teselli vereninden değildi.

İnsanı gerginlikten kaskatı kesen ve ne yapacağını bilmeyen bir hale sokan bir sessizlikti.

Benim bakışlarım sık sık kar tanesine ilişiyordu ama onun bakışları asla ama asla bana değmiyordu. Sadece camdan dışarı bakıyordu ve bu bakışlar öylesine izlenilen bir yola atılan bakışlar değildi.

Düşünüyordu.

Düşündükçe yüzü daha da mutsuz bir hal alıyordu. O eşsiz gözlerinin maviliği fırtınaya teslim olmuştu ve düşüncelerinin gemisi de batmak üzereydi.

En sonunda dayanamadım ve sordum. “Ne oldu?” diye.

Berfu sorumu cevaplamadı. Birkaç dakika hatta hiç tepki bile vermedi. İlk başta duymadığını bile zannettim.

“Çok şey oldu!” dedi iç çekerek. Kaşlarım çatıldı direk. “Ne demek bu?!” diye sordum.

Benim bakışlarım Berfuda olmasına rağmen onun bakışları hala bana dönmedi. Yine bekledi ve en sonunda bakışları bana dönerek “Evde bundan sonra ne olacak?” diye sordu.

Sorusuyla afalladım. Birkaç saniye durduktan sonra tam konuşacakken Berfu bana izin vermeden “İlk geldiğim günden beri Asu Hanım benden ayrı bir nefret ediyordu. Her seferinde bu bana garip geliyordu çünkü hiçbir şey yapmıyordum ama şimdi anlıyorum.” İç çekti. “Hissetmiş olmalı.” dedi gözleri hafiften dolarken.

Yutkunarak “Neyi?” diye sordum. “Basit bir kızın yani benim seninle olacağımı.” demesiyle tam yine bir şey diyecekken bunu görmezden gelerek “Gelir gelmez… Daha valizlerim bile kapının önündeyken bana seni yasaklamıştı. Oğullarımın etrafında seni görmeyeceğim, dedi.” Dudağını ısırdı hınçla.

“Teyzem de Demir Bey yüzünden senin evine beni hep yolladı gizlice. Çünkü işleri yetiştiremiyordu ve Gülsüm kursa gidiyordu.” , “Sonra senin evinin işlerini yapmaya başladım.

 

Teyzem beni buraya yollarken hep şöyle diyordu. Sakın Alparslan Beye görünme! Hemen işleri bitir ve eve gel! Sesin çıkmasın! Bunun gibi bir sürü uyarıyla senin evine geliyordum ama nedenini anlamıyordum. Neden hep görünmez olunması gereken bendim?”


Duyduklarıma ne tepki vereceğimi bilmiyordum ya da neden bunları anlattığını. Tek bildiğim konuşmanın gidişatının ikimizi de yaralayacağıydı.

“Sonra senin evinin işleriyle ilgilenirken bir şey oldu.” Gözleri doluyken bir gülümsedi yer yerinden oynadı.

“Sen! Koskoca Topluluk ’un lideri sen! Bu hayatta anneannemden sonra ilk defa biri benim görünmez olmamı istemedi ve bunu istemeyen kişi herkesin hayali olan biriydi. İlk başta inanamadım. Sonra sen bütün imkânsızlıklara rağmen bütün inanamamazlıklarıma rağmen oradaydın işte.”

Gözlerinden bir iki damla süzüldü. Hızlıca sildi. “Şimdi de buradasın ama artık en zor şekilde burada olacaksın!” dedi dudakları titrerken.

“Berfu ne demek istiyorsun anlamıyorum ama…” konuşmamı keserek “Korkuyorum. Bir gün olamamandan.” dedi ve dudaklarını dişlemesine rağmen ağzından bir hıçkırık firar etti. Direk kaşlarım çatıldı.

“Bizi kimse ayıramaz! Ben senden asla ayrılmam!” dedim ama bunu duyunca Berfu alayla güldü. “Ya sen?” dedi.

Şaşırdım!

Ne yani ondan ayrılacağım için mi korkuyordu?

Saçmalık!

Bizi ölümden başka bir şey ayıramaz. Bunu söylemek içim tam konuşacaktım ki yine ona bir şey söyleyeceğimi anlamasına rağmen görmezden gelerek yine konuştu. “Her yerde bizi konuşacaklar daha doğrusu beni. Nasıl Alparslan Bey ona bakmış? Ve cevap çok basit: Artık neler yaptıysa o kız!”


Sinirle araya girdim. “Saçmalıyorsun şu an!” dedim.

Yine yersiz ama benim kalbimi tekleten saf bir gülümsemeyle “Saçmalamıyorum çünkü bunun kanıtını en güvenilir yerden duyacaklar!” dedi sakince.

Dişlerimin arasından “Öyle mi? Kimmiş o güvenilir yer?!” dememle Berfunun dudaklarından “Annen!” çıkması bir oldu. Afalladım. “Ne?” dedim istemsizce.

Yutkundu. Yüzü buruştu. “Asu Hanım için sen ayrı diğer iki evladı ayrı bir yerde. Bunun herkes farkında ve ben onun en değerlisini varlığımla kirletiyorum, onun da farkında!” dedi.

“Berfu… Anlıyorum her şey üst üste geldi ve sen bazı şeyleri yanlış anlamışsın o yüzden kapatalım bu konuyu. Zaten eve varmamıza az kaldı. Güzelce dinlenirsen boşuna evham yaptığını fark edeceksin sende!” dedim ama benim konuyu kapatmak istemem konunun kapanacağını göstermiyordu. Sanki az önce ben hiç konuşmamışım gibi Berfu devam etti.

“Her yerde Asu Hanım ve Yağmur Hanımın dayanağı olduğu bu tarz cümleleri duyacaksın. Benim örnek verdiğim ise en masumu… Sonra senle benim aramızda bu yüzden kavgalar çıkacak!” demesiyle başımı “Hayır!” anlamında sağa-sola salladım. Berfu da hemen benim aksime “Evet!” anlamında aşağı yukarı başını salladı.


“Biz senle artık sadece kavga eden iki çift olarak kalacağız. Hırpalanmış... Sen annen ve herkesle ettiğin kavgalardan ben ise herkes tarafından aşağılanmış olmaktan hırpalanmış iki âşık olacağız. Sonra iki sevgili en sonunda hırpalanmış iki insan olarak sıfatlanacağız. Çünkü en sonunda ayrılmış olarak hayatlarımıza devam edeceğiz daha doğrusu sen devam edeceksin ben ise tıpkı…” sözünü keserek “Sus artık! Biz asla ayrılmayacağız! Bunları konuşmamız bile sadece saçmalık!” dedim.

Berfu dediklerime inanmayan gözlerle bakıyordu.

Beni asıl yaralayan da buydu ya!


“Sen Yağmur Hanımla evlenece…” cümlesini bitirmeden bağırdım. “SUS!”, buna karşın Berfu da sesini yükseltti “Sonra beni kimsenin bilmediği bir köye yollarsınız ve ben o köyde var ama olmayan bir adamla evlenip…”


“NE DİYORSUN LAN SEN!” diye bağırışım yüzümden arabanın hızı yavaşlamaya başladı. Arabayı süren Ahmetin çağrısı düştü. Düğmeye bastım ve “Devam et sen!” dedim. Elimi düğmeden çekerken sinirle soluyordum.


Dişlerimin arasından “Bir daha böyle bir şey söylersen yemin ederim…”

“YALAN MI?” diye aniden bağırdı. Sol gözünden bir damla yaş aktı. “Sonra ben o adamdan hamile kalırım. O çocuk doğar ama ondan nefret ederim…”

Hayatımda sinirden deliye döndüğüm çok an vardır ama bu an…

Sinirden nefesim kesiliyordu!

Asıl sorun nasıl sakinleşeceğimdi?

“Sana sus diyorum!” dedim sabrımın sonunda olduğumu belirten bir ifadeyle. Berfunun da gözyaşları şiddetlenmişti.

“En sonunda da it gibi çalışmaktan ciğerleri bitmiş bir şekilde ölmeyi bekleyece…”

Cümlesini bitirmeden aniden olduğum yerden doğrulup sağ kolumla Berfunun boynunun arkasından tutup kendime çektim. Bunu beklemediği için küçük bir çığlık attı.

Şaşkın gözlerle bana bakıyordu.


Araba hareket halinde olduğu için burunlarımızın ucu arada birbirine değiyordu.

“Sana sus diyorum, değil mi?” dedim kısık bir tonda. Arada bakışlarım Berfunun dudaklarına kayıyordu.

Şaşkınlıktan açılmış dudaklarına…

“Haksız mıyım?” diye o da kısık bir tonda sordu.

Dudaklarımı onun dudaklarını sürterek “Haksızsın!” dedim.

Alt dudağını dudaklarım kavradı ve biz sanki az önce bunlar yaşanmamış gibi tutkuyla öpüşmeye başladık. Berfuyu kucağıma aldım.

İlk öptüğüm kadın Berfu değil ama ondan önce öptüğüm bütün kadınlar sanki hiç yaşanmamış gibiydi.

Sadece bu hayatta onunla öpüşmüş gibiyim.

Dudaklarım onun dudakları arasında can buluyordu. Tıpkı ruhum sadece onun yanında yaşamaya başladığı gibi…

Arabanın yavaşlamasıyla kapının ağır gürültülü sesi geldi. Evin demir kapısı açılıyordu. Berfu hafifçe geri çekildi.

Elleri sakallarımda geziyordu. Gözleri dolu dolu. “Beni asla bırakmayacaksın değil mi?” diye sordu titreyen sesiyle.

Dudağına kısa bir öpücük kondurup sol elini alıp kalbimin üstüne koydum. “Burası atmayı kesene kadar seni bırakmayacağım!” dedim.

Bakışları hala tedirgin olmasına rağmen dudaklarında bir gülümseme oluştu. Bir eli hala yanağımda yeni çıkmaya başlayan sakallarımı seviyordu.

“Benim kalbim bir gün dursa bile bil ki seni seveceğim!” dedi aniden. Sonra o da dudaklarıma kısa bir öpücük kondurdu o da.

“Deme öyle! Sana ancak yaşamak yakışır! Ama ondan daha çok ne yakışır biliyor musun?” diye sordum.

Kafasını bilmediğini belirten bir şekilde iki yana salladı. “Benle yaşamak!” dedim muzip bir şekilde.

Ortamı yumuşatmaya çalışıyordum ve başarılı olmuştum ki Berfu kıkırdadı. Kıkırdaması ruhumu şenlendiriyor.

Birkaç saniye sonra araba evin önünde durdu. Bakışlarımın dışarıya kaymasıyla Berfu kucağımdan kalktı.

Yanımdaki kırmızı düğmeye basmamla arabanın kapısı açılmaya başladı. Önce Berfu indi arkasından ben.

Hastaneden çıkmadan önce Ahmet’i tembihlemiştim. Direk benim evimin önüne gelmesi için. O da öyle yapmıştı. Tam evimin kapısının önündeyken annemin “ALPARSLAN!” diye bağırmasıyla durduk.

Berfu iç çekip bana çekingen bir bakış attı. Sorun yok der gibi gülümsedim. Sağ elimle onu kendime çekip alnından öptüm. “Hadi, sen git duş al! Ben geleceğim şimdi güzelim!” dedim.

Berfunun kaçarcasına içeri gelmesiyle annemin sinirli sesi tekrar karanlığın içinde patladı.

“UTANMAZA BAK! HALA SENİN YANINDA OLMAKTAN KORKMUYOR BİR DE?” diye bağırdı.


Bezgin bir nefes verip arkamı döndüm. Demir, annemi tutmaya çalışan Melis, onların arkasında Mert, Ayaz ve Yağmur.

“Neden benim yanımda olmaktan korksun ki? Ben öcü müyüm?” dedim sakince.

Annemin ağzından “Hıh!” diye bir ses çıktı. Dediklerim onu daha da çıldırtmıştı. “O KIZI NASIL BU EVE TEKRARDAN GETİRİRSİN!” diye yine sinirle bağırdı annem.

Yüzümü buruşturup konuşmaya başladım. “Aramızda ortalama üç metre falan vardır. Neden bağırıyorsun?”

“Ben sana ne diyorum, sen bana ne diyorsun? Cevap ver! O kızı nasıl buraya getirirsin? Senin gibi nişanlı bir adamın…” annemin lafını bölen benim kahkahamdı. Annem, kahkaha atarak gülmeme iyice sinirlendi.

“Neyim ben? Nişanlı mı? Ben kimle nişanlıyım anne? Ya da benim niye haberim yok bundan?” diye sordum.

Annem şimdi sinirden kıpkırmızı olmuştu. “Yağmurlasın sen…” diye başlamasıyla lafını böldüm.

“Hayır, değilim!” dedim sonra aklıma bir şey gelmiş gibi “Ama eğer beni çok nişanlamak istiyorsan benim sevdiğim kadın belli. Hemen yarın hazırlıklara başlayalım!” dedim bir anda dünyanın en mutlu adamı benmişim gibi.

Konuşmamın bitiminde Yağmur hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Mertte bana kızgın bir bakış atıp Yağmura destek veriyormuşçasına ona sarılmıştı. Onlara bakıp gözlerimi devirdim.

İşleri güçleri anca şov yapmaktı!

“Alparslan…” dedi annem. Bakışlarım tekrardan anneme döndü. “Oğlum!” cümleye nasıl devam edeceğini bilmiyor gibiydi ya da kendini zor tutan biri!

“Sen neden böyle yapıyorsun? Senle Yağmur evleneceksiniz. O kız sana ne yaptı bilmiyorum ama…”

“Beni kendine sırılsıklam âşık etti!” diye sözünü kestim. Annem bozguna uğramış bir şekilde bana baktı.

“Hem de onu gördüğüm ilk an ona âşık oldum anne! Hiçbir şey yapmadı ama ben o hiçbir şey yapmamasına rağmen köpek gibi âşık oldum ona anne! Duydun mu beni? Ayrıca onun ismi o kız değil, Berfu!” dedim tane tane.

Üstümden koca bir yük kalktı. Sonunda söyledim. Herkes biliyor. İçimdeki kıyameti artık herkes biliyor…

Annem bu duydukları hayatında duyduğu en iğrenç en kötü şeymiş gibi kafasını iki yana “Hayır!” anlamında sallıyordu.

Herkes bana şaşkın bir şekilde bakıyordu. Melis o kadar şaşırmıştı ki annemin kolunu bırakmıştı ama farkında değildi.

Ayaz ise bu hayatında duyduğu en garip şeymiş gibi kaşları havalanmıştı.

Demir buruk bir şekilde gülümsemişti ama gözlerinde garip bir şekilde bana karşı bir imrenme duygusu vardı.

Mert bana manevi kız kardeşinin hayallerini yıktığım için bir abinin kız kardeşini üzen adama bakabileceği nefretle bakıyordu. Yağmur ise sadece ağlıyordu.

Suçlu ben değildim ki!

Ben ne kimseye bir söz vermiştim ne de bir umut…

Sadece âşık olmuştum. Âşık olmak mıydı benim suçum?

Buna da ben karar vermemiştim ki! Aniden olmuştu.

Bir sabah uyandığımda bana çarpan kıza o an vurulacağımı kimse bana da söylememişti ki?!

Ben de bu hikâyenin masumu değil miydim?

Annem sanki içimden söylediğim sorumu duymuş ve hemen bana masum olmadığımı kanıtlarcasına “Topluluk buna izin vermez!” dedi. Bunu o kadar büyük bir özgüvenle söyledi ki…

Bulmuştu işte bana istediğini yaptırabileceği bir gücü. Topluluk onun kurtarıcısı olmuştu.

O kadar mutluydu ki şimdi tek o da değildi mutlu olan. Yağmurun da ağlaması kesilmiş bana umutla bakıyordu.

Mert ise…

Sözde bana bu cehennemde yürürken yoldaş olan Mert ise kibirle.

Bakışları aynen şunu diyordu “Şimdi ne yapacaksın bakalım? Senin tek yolun benim manevi kız kardeşimle evlenmek!”

Dudaklarım benim de kibirle kıvrıldı. Aynı bakışı Mert’e atıp anneme döndüm.

“Topluluk demek ha!” dedim. Annem, beni büyük bir savaşı kazanmış bir kralın haklı gururuyla onayladı.

“İşte sen busun!” dedim iğrenerek. Annem yüzümdeki kendisine yapılmış bu ifadeye sertçe yutkundu.

“Oğlunu öldürmek isteyenlerin elebaşı olan bir adamın kız kardeşiyle evlenmemi isteyecek kadar anneliği gelişmemiş bir kadınsın!” dedim tükürürcesine. Bu annemi afallattı.

Bakışlarımın arkaya kaymasıyla Fırat Ilgaz ve Süleymanın da geldiğini gördüm. Bu içimi daha büyük bir nefretle kavurdu.

“Gerçi kimden ne bekliyorum ki? Kocan olacak bu adamdı bunu hazırlayan. Şampanya patlatarak ölüm günümü planlayanlardan ne bekliyorum ki?” dedim.

Annemin krallığı kısa sürmüştü. Şimdi karşımda dimdik duran kadın gitmiş yerine bakışlarıyla susmam için yalvaran bir kadın gelmişti.

“Her zaman Fırat Ilgaz önceliğin oldu. Bizi bile onun için dünyaya getirdin. Annelik yapmak için bile değil!”

“Alparslan yeter!” diye sesini hafifçe yükselten Fırat Ilgaza baktım. Hayatımı asıl mahveden adama.

“Yalan mı? Sen de bunu çok iyi biliyorsun. Bunun verdiği güçle hepimizi bir köle gibi kullandın! En çok da beni!” dedim işaret parmağımla kendimi göstererek.

Ondan nefret etmeyi geçmiştim. Ondan, öz babamdan iğreniyordum. Selçuk neyse Fırat Ilgaz da benim için aynısıydı.

Fırat Ilgaz kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. Bizi hiç tanımayan insanlar bile ondan nefret ettiğimi bakışlarımdan görürdü. O da görüyordu.

Sol eli yumruk olmuş bir şekilde “Herkes evine! Gergin bir gün oldu. Herkes sakinleşince konuşuruz. Daha sağlıklı olur böylelikle…” dedi.

Ama ben istemiyordum. Her şey bu adam yüzünden olduktan sonra herkesin hala bu adama koşmasından ve bu adamı sevmesinden, saymasından nefret ediyordum.

Melis ve Demir babalarında gelen bu emre hemen uymak için harekete geçtiler. Çünkü benim aksime onlar biricik(!) babalarını severlerdi.

Fırat Ilgaz, annemin yanına geldi. Onun koluna girdi. Annem donup kalmış bir şekilde hala bana bakıyordu.

Fırat Ilgaz annemi hafifçe çekerek gitmesi için yönlendirdi ama annem bana doğru hamle yaptı. “Alparslan ben…” diye başlamasıyla lafını kestim.

“Vurulmadan dakikalar önce kocan beni arayıp ne dedi biliyor musun!” sorumla birlikle Fırat Ilgaz’ın “Alparslan!” diye ismimi uyarıcı bir şekilde söylemesi bir oldu.

Umursamadım!

Beni de kimse umursamıyordu!

“Ben vurulmazsam eğer Melis ya da senin vurulman gerekiyormuş. O yüzden beni seçmişler!” dedim buz gibi bir tonda.

Melis “Ne!” diye sessizce soludu. Fırat Ilgaza yıkılmış ve gözleri dolu dolu bakıyordu. Demir acıyla gözlerini yumdu.

Bakışlarım anneme döndü. Titremeye başlamıştı. Bakışları kocasına döndü. Fırat Ilgaz’ın gözlerinde ne gördüyse gözlerini yumdu. Açtığında sol tarafından bir damla yaş aktı.

“Senin kendi hayatını ve kendi hayatınla birlikte çocuklarının hayatını mahvettiğin adam yani Topluluk bu anne!” dedim dudaklarımda acı dolu bir tebessümle.

“YETER!” diye bağırdı Fırat Ilgaz. Ama yetip yetmediğine o karar veremezdi çünkü acısını çeken bendim o değildi.


“Hiçbir zaman ne beni ne de Melis’i sevdi. Çünkü bizim dünyaya gelmek için hayat bulduğumuz rahim senindi. Seni sevmediği için bizi de sevemedi. Gerçi bunun gibi bir adamın sevgisini ister miydim?” kafamı iki yana sallayarak “Sanmıyorum!” dedim.

Annem sendeledi. Süleyman hemen koşup annemi diğer taraftan tuttu. Süleymana bakmamla bakışlarını yere indirmesi bir oldu.

Ne bu, utanma mı?

Tekrardan bakışlarımı anneme çevirdim. “Topluluk’un yaptırdığı evlilikler böyle oluyor anne!” diye buruk bir şekilde gülümsedim.

Bakışlarım bu sefer Yağmuru buldu. “İstediğin şey bu mu? Sırf çocuklarım senin rahminde can buldukları için ileride şampanya patlatarak ölüm emirlerini vermem mi?” diye tek kaşım havada bir şekilde sordum.

Yağmur birkaç dakika donmuş bir şekilde bana baktı. Cevap vermeyeceğini anlayınca bakışlarımı kıpkırmızı olmuş Fırat Ilgaza çevirdim.

Alaylı bir şekilde “Neyse gerginiz şu an! Yarın daha sağlıklı bir şekilde konuşuruz!” sağlıklı kelimesini özellikle vurgulayarak cümlemi bitirmiştim.

Arkamı döndüm. Kapıyı açıp içeri girmeden önce sanki az önce hiçbir şey olmamış gibi “Herkese iyi, sağlıklı geceler dilerim!” deyip kapıyı kapattım.

Hayatımı cehenneme çevirip bir de bunun üstünden bana kabadayılık taslıyorlar ya!

Ben de buna dayanamıyorum!

Madem kolaylık tanımayacaklar bana, benim sayemde kolay olan hayatlarını ben de cehenneme çeviririm.

Artık tek başıma yanma dönemi bitmişti!

Loading...
0%