Ülkemizde son günlerde yaşananlar yüzünden bir kadın olarak derin üzüntü ve dehşet içindeyim!
Gelecekte gelişmiş bir ülke olmak için ülkemizdeki kadın ve çocukları korumakla başlamalıyız.
Umarım bir daha böyle olaylar yaşanmaz. Hepimiz korkmadan ve güvenli bir şekilde yaşayabileceğimiz bir toplum inşa edeceğiz hep birlikte.
Toplumdaki çürümeyi durdurabilmek bizim elimizde. Unutmayın biz birlikte çok güçlüyüz!🩵
İyi okumalar dilerim❄️
Berfu salondaki kanepede yüzü kan revan içinde oturmuştu. Ağlıyordu. Beni görünce kafasını iyice önüne eğdi.
“Ne… Ne oldu sana?” diye kekeleyerek sordum.
Başını kaldırmadı ama ağlaması daha da şiddetlendi.”Berfu… Güzelim, ne oldu sana?” diye fısıldayarak sordum. Şoka girmiştim.
İçimde bir şey kopmuştu onu böyle görünce ama ne olduğunu anlayamıyordum.
Yavaş adımlarla L koltuğa oturdum. Tam onun yanına. O kadar tedirgindi ki bu beni kahrediyordu.
Yanına yaklaşıp saçını kulağının arkasına yavaşça koydum. “Ağlama! Yalvarırım ağlama! Seni böyle görmeye dayanamıyorum!” dedim.
Berfu yavaşça bana baktı. Burnu kanamıştı. Yüzünün bazı yerleri çizilmişti ve dudağı patlamıştı. İç çektim. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Bir anda sol gözümden bir yaş firar etti.
Berfu burukça gülümsedi. Sağ elini uzatıp sol yanağımdaki gözyaşını başparmağıyla sildi. “Sen ağlama!” dedi titrekçe. Ben de onun gibi burukça gülümsedim.
“Sen ağlarsan ben de ağlarım! Sen yaralanırsan ben de yaralanırım! Senin saçının ucuna zarar gelse ben dünyaları yakarım! Unuttun mu? Sen benim kar tanemsin!” dedim gözlerim dolu dolu.
“Ağlamam o zaman!” deyip yavaşça bana sarıldı. Canını acıtmaktan korkarak sağ elimle saçlarını okşamaya başladım. Başının tepesini öpüp saçının kokusunu içime çektim. Bir süre o da ben de bu anın tadını çıkardık.
Daha doğru şu an sinirden elim ayağım titriyordu ama Berfuyu korkutmamam gerekiyordu. Böylelikle ona bunu yapanı öğrenirdim. Buna onu yapanın hayatını cehenneme çevirecektim!
Yavaşça onu omuzlarından kaldırıp yüz yüze bakacak şekilde çenesini hafifçe kaldırdım.
Yüzüme güven veren bir gülümseme yerleştirip alnından öptüm. “Nasıl bu hale geldin, anlat bana!” dedim yumuşacık bir tonda.
Alt dudağı büzüldü. Gözleri yine doldu. Bakışları arkamdaki merdivenlere kaydı. Yutkundu. “Düştüm!” dedi sessizce ve bakışlarını kaçırdı. Dudağımı ısırdım sinirimi tutabilmek için.
Yalan söylüyordu. Bana yalan söylüyordu. “Korkma! Hadi söyle bana! Hiçbir şey olmayacak!” dedim yine yüzümdeki güven veren gülümsemeyle.
Dudakları titredi ve bakışlarını yine kaçırarak “Merdivenlerden düştüm!” dedi. Gözlerimi sinirle yumdum ve aniden ayağa kalktım. Dış kapıyı işaret parmağımla işaret ederek “Kapıdaki bütün adamları öldüresiye dövüp ne olduğunu öğrenirim! Karar senin!” dedim.
Berfu’nun gözleri korkuyla büyüdü. “Sana bunu kim yaptı?” dedim dişlerimin arasından. Bir süre tekrardan başını önüne eğdi. “Berfu!” diye uyardım onu.
“Peki… Ben öğrenmesini bilirim!” deyip dış kapıya doğru yürürken “Annen ve Yağmur…” deyip iki eliyle yüzünü kapatıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Duyduğum isimle aniden durdum. Yağmurdan şüpheleniyordum ama annem?
Annem bunu nasıl yapmıştı?
Annem bunu yapmazdı!
Her şeyi geçtim bir kıza ki bu kız kendi kızından yaşça küçük biriydi, nasıl eli kalkabilirdi?
Annem bu kadar mı kötü bir insan değildi?
Kalbimin sıkıştığını ve ellerimin aniden buz gibi olduğunu hissettim. Titrekçe iç çekip birkaç saniye kendime gelmeye çalıştım.
“Karşı tarafta kim olursa olsun sana bunu yapanların cezasını vereceğim!” dememle hızlıca yürümem bir oldu.
Berfu ağlamaklı sesiyle “Alparslan!” dese de umursamadım. Kapıyı açmamla gürültüyle kapatmam bir oldu.
Adamlarımın hepsi irkilip kafalarını eğdiler. Bakışlarım yüzü kıpkırmızı olmuş Ahmet’e döndü. Ahmet’in arkasında da aynı onun gibi yüzü kıpkırmızı olmuş bir şekilde Cengiz vardı ve ikisi de bana korkuyla bakıyorlardı.
Hızlı adımlarla gidip Ahmet’i kolundan tutup kenara ittim bir hışımla. Ahmet, dengesini kaybedip yere düştü.
Onu umursamadan Cengiz’i siyah gömleğinin yakasından tutup kendime çektim. “Bura sana emanet değil miydi?” diye sordum dişlerimin arasından.
Cengin korkuyla bana bakıyordu. “KONUŞSANA LAN!” diye bağırdım. Cengiz irkildi.
Ahmet aceleyle ayağa kalkıp koluma yapıştı. “Abi, Asu Hanım adamlarıyla gelmiş. Bizim çocuklar bir şey yapamamış bu yüzden!” dedi büyük bir çaresizlik içinde.
Gözlerimi yumdum. Yumruğumu havaya kaldırdım. Bunu yapmamla Cengiz gözlerini yumdu korkuyla. “BENİ DELİRTMEK Mİ İSTİYORSUNUZ LAN?” diye bağırmamla Cengiz’i yakasından hırsla itmem bir oldu. Cengiz yere düştü. Bakışlarım Ahmet’e döndü. Bana dehşete düşmüş bir şekilde bakıyordu.
Elimi sertçe Ahmet’e uzattım. “Arabanın anahtarını ver!” dedim.
Korumalarımı taşıyan cipin anahtarını istiyordum. “Abi… Ben, seni nereye istersen götürürüm.” Dedi. Ahmet’e nasıl baktım bilmiyorum ama yutkunarak hızlı bir şekilde arabanın anahtarını verdi.
Sinirden delirmek üzereydim. Bu yüzden nasıl arabaya bindim, nasıl o arabayı sürüp annemlerin evine geldim, bilmiyordum. Her şeyi görüp aslında hiçbir şeyi göremiyordum!
Arabanın keskin fren sesi bütün korumaların irkilmesini neden oldu.
Arabadan inmemle “SİZ KİMSİNİZ LAN BENİM EVİMİ BASMAYA GELİYORSUNUZ?” diye bağırdım.
Bütün adamlar kafalarını önüne eğdi. Bağırmamın bitiminde dış kapının açılması ve içinden Süleyman’ın çıkması bir oldu.
“Abi, kurbanın olayım sakin ol!” deyip yanıma geldi. Kaşlarım derinden çatılmıştı. Süleyman’ı yakasından dibime kadar çektim. Süleyman’ın gözleri büyüdü.
“İlla hepinizi öldürmem mi gerekiyor lan!” dedim dişlerimin arasından. “Kan mı istiyorsunuz? İlla oluk oluk kan mı akıtmam gerekiyor?” diye konuşmamla arkamdan iki arabanın fren sesinin gelmesi ve içinden Ahmet ve adamlarımın inmesi bir oldu.
“Abi… Ne olursun sakin ol biraz!” diye telaşla Ahmet yanıma geldi. Delirmiştim ve bunun farkındaydım ama umurumda değildi. Onlar beni bu hale getirmişti.
“Size istediğinizi vereceğim! Öyle bir vereceğim ki… Yıllar geçse de bu konuşulacak!” dememle Süleyman’ı bir çöpmüş gibi yana itmem bir oldu. Süleyman düşecekken Ahmet onu tuttu.
Dış kapıya yürüdüm hızlıca ve eve girdim. “ASU HANIM!” diye bağırdım salona yürürken.
Melis salonun ağzında bana tedirgin bir şekilde bakıyordu. Bakışlarım berjerde oturan anneme kaydı. Hemen solundaki üçlü koltukta da Yağmur oturuyordu. Bakışlarını kaçırıyordu ikide bir.
“Siz nasıl insanlarsınız lan!” diye tam karşılarında durdum. Yağmur başını eğdi. Annem ise başını dikleştirip “Kendine gel! Karşında annen var!” dedi.
Alayla güldüm. “Sen kendine anne mi diyorsun! Senin annelikle alakan yok!” dedim. Bunu dememle annemin kaşları çatıldı ve aniden ayağa kalktı.
“Neden anlamıyorsun. Bütün yaptığım şeyler senin için!” dedi. “Köpek gibi âşık olduğum kadına nasıl bunları yapabiliyorsun o zaman anne! Yaptığın her şey benim içinse neden şu an acıdan ölmek üzereyim anne! Neden bana bunları yapıyorsun?” dedim çaresizlikle ellerimi iki yana açarak.
Annem ona küfretmişim gibi yüzü şoka girdi. Başını iki yana salladı. Sanki az önce hayatında duyduğu en kötü şeyleri duymuş gibi bana dehşetle baktı.
“Sen onu sevemezsin. Sen o kadının kızını sevemezsin. Duydun mu beni? O kızı sevemezsin! SEVEMEZSİN!” diye sonda çığlık attı.
Kaşlarım anlamadığımı belli eden bir şekilde şaşkınlıkla çatıldı. “Anne onu seviyorum! Canımı ona verecek kadar seviyorum hem de. Bana öl dese onun için ölecek kadar seviyorum! Bu yüzden artık uzak dur ondan” dedim.
“Anne neden bağırıyorsun?” diye Demir merdivenlerden indi telaşla. Sonra beni görünce kaşları çatıldı. “Ne oldu burada? Neden herkes böyle?” deyip Melis’e baktı sorarcasına.
Melis sadece omuzunu silkti. “Abi?” dedi Demir sorarcasına. “Biliyor musun Demir? Annem bugün kimsesiz, yetim bir kızı dövmüş!” dedim.
Demir şokla anneme döndü. “Ne!” dedi. “Anne neden böyle bir şey yaptın?” diye sordu Demir. “Demir, o kız bizim için bir tehditti. Ben her şeyi Alparslan için yaptım!” dedi.
“Vay be! Görüyor musun Demir? Annem benim için aşkından öldüğüm kızı, Berfuyu dövmüş. Vay be!” dedim.
Demir ikinci büyük şoku yaşadı. “Berfuyu mu dövdün anne? Neden? Kızın ağzı var, dili yok anne!” dedi.
Annem sinirle Demir’e döndü. “İkinizi de kandırmış ama ben buna asla izin vermeyeceğim! O kız, tehlikeli. Sizi o şeytandan korumam lazım. Siz onların ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyorsunuz!” dedi.
Kahkaha atmaya başladım. Delirmiş gibi kahkaha atmaya başladım. Herkes şokla bana bakmaya başlamıştı ama ben kahkahamı durduramıyordum.
En sonunda zorda olsa kahkahamı durdurup beni tehlikelerden korumaya çalışan koca yürekli anneme baktım(!)
Gözlerimin kenarından iki damla yaş süzüldü ve nedeni aşırı gülmekten değildi. Maalesef değildi. İçim cayır cayır yanıyordu.
“Bugün ne oldu biliyor musun?” diye anneme sordum. Gözlerimdeki yaşı sildim. Asu Ilgaz bana anlamadığını belli eden bir şekilde baktı.
“Hakem heyeti geldi. Hani ben vuruldum ya! Beni öldürmek istediler ya! Öz babamın önderlik ettiği bu planın yargılanması için geldiler.” Melis yanıma geldi. Ağlıyordu.
“Murat Özdoğan’a bir soru sordum. Hani her şey Topluluk içinmiş ya! Ona bunu sordum. Topluluk kendi için Mert’i öldürebilir mi diye. Mert’in arkasında nasıl durduğunu görseydin... Bir babanın ne yapması gerekirse onu yaptı oğlu için.” dedim iç çekerek.
“Burnumun direği sızladı. Çünkü beni kimse korumadı anne! Sen beni tehlikeden koruduğunu söylüyorsun ya hani… Korumadın anne! Sen beni hiçbir zaman korumadın! Senin için sadece bu hayatta bir kişi var ve o kişi zaten beni bu duruma düşürdü. Beni cehennemin içine attı!”
Gözlerim dolmuştu. Bakışlarım Demir’e kaydı. Onun da gözleri dolmuştu. Bakışlarım Yağmur’a değdi. Ağlıyordu. Aniden içimde büyük bir nefret filizlendi.
Yağmur’a iğrenerek baktım. “Bu kız mı bana uygun gördüğün gelin adayı?” diye sordum. Yağmur tedirgin bir şekilde bana baktı. “Bunun abisi de işin içindeydi anne!” dedim.
Annem donmuş bir şekilde bana bakıyordu. “Beni öldürdüler anne! Ben tehlikedeydim ama sen yoktun! Neden yoktun anne? Neden ben gerçekten tehlikedeyken yoktun?” diye sordum.
Anneme baktım. Bir şey söylesin diye. Bundan sonra seni koruyacağım desin diye ama demedi. Hiçbir zaman demedi…
Alnıma düşen birkaç tutam saçımı geriye atmak için ellimi saçımdan geçirdim ve burukça anneme gülümsedim. “Ben bu kadar tehlikenin içindeyken anne, bir gün bir şey oldu. Bir kız bana şu antrede çarptı.” Dış kapının olduğu tarafı işaret ettim. “O bana çarpmadan önce simsiyahtım. O kadar karanlıktı ki hayatım ve o kadar korunmaya ihtiyacım vardı ki anne… Ama sen o zaman da yoktun anne. Hiç var olmamış gibi yoktun.” dedim.
Berfu geldi aklıma. İstemsizce gülümsedim. “Benim karanlıkta olduğumu bilmediği halde ışığıyla gecemi gündüz etti. Bunu Berfu yaptı bana ve şimdi sen onu benden almaya çalışıyorsun. Sen yine beni karanlıkta bırakmaya çalışıyorsun anne! Yapma! Ben artık çok yoruldum! Dayanamıyorum!” dedim.
Melis yanıma gelip koluma sarıldı. “Abi…” dedi ve sustu. Abi deyişinde üzülme! Ben senin yanındayım, vardı. Minnetle gülümsedim.
“Ona benziyorsun…” diye fısıldadı annem. Benle Melis’in bakışları anneme döndü. Gözlerindeki ifade, bir yolculuğa çıktığını ve o yolculukta istenmeyen biriyle karşılaştığını gösteriyordu.
“O da ona âşık olmuştu. O da beni istememişti Alparslan! O da senin gibi artık beni sevmiyordu! Hayır… Hayır! Buna izin veremem! İZİN VEREMEM!” diye çığlık atıp kendini yere attı. Ellerini kulaklarına götürüp kapattı ve çığlık çığlığa öne arkaya sallanarak bağırmaya başladı.
Annemin ağzından tek bir şey çıkıyordu. “İZİN VEREMEM! SENİ DE ONA VEREMEM!”
Yağmur elini ağzına kapatıp anneme bakıyordu şokla. Demir hemen annemin yanına gitmişti. “ANNE KENDİNE GEL! ANNE BANA BAK!” diyordu.
Melis de ağlayarak annemin yanına gitmişti ama ben hareket edemiyordum. Annem sinir krizi geçiriyordu ama ben hareket edemiyordum. Onu ilk defa böyle görüyordum.
“Ne oluyor burada?” diye koşar adım Fırat Ilgaz girdi salona. Annemi böyle görünce koşarak yanımıza geldi. “Asu?” bana baktı. “Ne oldu burada Alparslan?” diye sordu.
Bana sormasının en büyük nedeni annemin sadece bana bakarak çığlık çığlığa bağırmasıydı. Fırat Ilgaz ona cevap vermeyeceğimi anlayınca kolumu tuttu. Hırsla çektim kolumu. Bu şaşkın olan Fırat Ilgaz’ın gözlerinin daha da şaşkınlıkla büyümesine neden oldu. Birkaç saniye bana bakıp annemin yanına gitti.
“Asu? Ne oldu sana Asu?” diye sordu anneme defalarca ama annem sadece bana bakıyordu. En sonunda Fırat Ilgaz annemi sertçe kolundan tutup kendine çekti. “KENDİNE GEL ASU!” diye bağırdı.
Annem Fırat Ilgaz’ı yeni görmüş gibi irkildi ve aniden Fırat Ilgaz’ın yakasına yapıştı. “O da senin gibi Fırat! O da senin gibi onu sevdi. Neden benim sevdiğim bütün erkekler onları seviyor…” deyip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Fırat Ilgaz donmuştu adeta. Yavaşça bana döndü. Gözlerindeki ifade beni rahatsız etti.
Neden kendine bakıyormuşçasına bakmaya başlamıştı ki bana?
Bu kaşlarımı çatmama neden oldu?
“Onu çok seviyormuş… Ona çok âşıkmış… Gözlerinde gördüm Fırat. Gördüm ben. Benden daha çok seviyor onu. Tıpkı senin gibi. Fırat… Fırat…” diye Fırat Ilgaz’a yaslanıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Demir, yorgun düşen annemin kolundan tutup onu kucağına aldı. Bana üzgünce bakıp asansörlerin olduğu tarafa yürüdü. “Safiye abla, annemin ilacını getir, çabuk!” deyip yürümeye devam etti. Melis de onun peşinden koşar adım gitti.
Yağmur tam onların arkasından gitmek için yanımdan geçecekken kolundan sertçe tuttum. Korkuyla bana baktı. “Ne yapıyorsun Alparslan?” diye sorarak Fırat Ilgaz yanımıza geldi. “Sen kimsin de Berfuya zarar veriyorsun? Sen kimsin?” diye tısladım.
Berfu’nun canı nasıl acıdıysa onun da canı yansın istedim. İki elimle kolunu sıktım. “Ah, canımı acıtıyorsun!” dedi Yağmur acıyla. “Berfuya yaptığın gibi!” dedim hırsla.
Fırat Ilgaz araya girmeye çalıştı ama onu umursamadan Yağmuru kolundan tutarak sürüklemeye başladım. Dış kapıyı açıp Yağmur’u kapının önüne attım. Süleyman ve Ahmet tedirgince birbirine baktı.
İşaret parmağımı havaya kaldırarak “Hayatımda senin kadar gurursuz, ikiyüzlü, zavallı bir kadın görmedim.” “Alparslan! Kendine gel! Karşında her şeyden önce bir kadın var!” dedi Fırat Ilgaz.
Alayla ona döndüm. “Bu kadın, bugün annemle birlikte Berfuyu dövmüşler!” dedim. “Ne?” dedi şaşırarak Fırat Ilgaz.
“Ya bari burada yalan söyleme! Bilmiyormuş gibi davranma!” deyip başımı iki yana salladım.
“Şu an yeni öğreniyorum bunu! İster inan ister inanma!” dedi. O sırada Süleyman, Yağmur’u ayağa kaldırdı. Yağmur hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Timsah gözyaşlarını görmeye tahammülüm bile yoktu.
“Çabuk bunu evine götürün! Bir daha da seni bu evde görmeyeceğim!” deyip kendi evime yürümeye başladım.
Hala inanamıyordum. Bıkmıştım, her şeyden, herkesten bıkmıştım! “Alparslan!” diye seslendi Fırat Ilgaz ama umursamadım. Bu geceden sonra en son görmek istediğim şeyler onunla konuşmak ve onun riyakâr yüzünü görmekti.
“Sana diyorum Alparslan! Dur!” dedi ama onu umursamamaya devam ettim. Asla onunla konuşmayı düşünmüyordum ta ki duyduklarıma kadar.
“Annenin neden bu kadar Berfudan nefret ettiğini öğrenmek istemiyor musun?” diye sordu.
Aniden durdum. Ne saçmalayacaktı yine? Ona döndüm. “Ne saçmalıyorsun? Topluluk’un başıma açtığı o nişan saçmalığı yüzünden nefret ediyor!” dedim.
Fırat Ilgaz’ın yüzüne manidar bir gülüş yayıldı. “Keşke nedeni bu kadar basit olsaydı ama değil!” dedi.
“Bak, gece gece senin yalanlarını dinleyemem! Çekecek halim…” “Berfu’nun annesi hakkında ne biliyorsun?” diye lafımı kesti.
Şaşırmıştım. Konunun Berfu’nun annesi Gül Hanımla ne ilgisi vardı? Kendi halinde olan bir kadındı Gül Hanım. Yıllarca çalışmış ve bu ağır tempoya narin bedeni artık dayanamayıp hastalanmış ve sonunda vefat etmişti. Olayların onunla ne alakası vardı anlayamamıştım!
Ben kendi içimde savaşırken Fırat Ilgaz konuşmaya devam etti.
“Her şey Gülle başladı ve Gülle bitti…” dedi Fırat Ilgaz burukça.