Yeni Üyelik
32.
Bölüm

32. Bölüm

@nurita

İki bin okumayı geçtik. Az olabilir ama benimle beraber bu yolculukta olan herkese teşekkür ederim.

Yorumlarınız, oylarınız benim için çok değerli bunu bilin.❤️

İyi okumalar dilerim🩵

 

 

“Ne saçmalıyorsun sen? Gül Hanımla bu olanların ne alakası var?” diye şaşkınlıkla sordum.


Fırat Ilgaz başını üzgün bir şekilde öne eğdi. “Eğer gerçekleri öğrenmek istiyorsan benimle birlikte çalışma odama gelirsin!” deyip arkasını döndü ve evine yürümeye başladı.


Sinirle gözlerimi devirdim. Her zaman şart koşuyordu. Şunu yaparsan bu olur, şunu yapmazsan bu olur falan filan…


Sinirle arkasından yürümeye başladım. Benim de geri geldiğimi gören Süleyman koşar adım yanımıza geldi.


“Bir şey mi oldu abi?” diye sordu. Onu hiç umursamadan içeri girdim. Merdivenleri çıkıp ilk katta olan çalışma odasına girdim ve masanın karşısındaki ofis koltuğuna oturdum.
Benden birkaç dakika sonra Fırat Ilgaz geldi. Kapıyı kapatıp masasına geçti.


“Bir şey içmek ister misin?” diye sordu. “Buraya yemeye içmeye gelmedim. Hızlıca konuyu anlat da evime gideyim!” dedim.


“Benden nefret ediyorsun, değil mi?” diye alakasızca sordu.


Bezgince nefesimi verip “Bende hata ki sana inanıp buraya geldim!” deyip ayağa kalktım.


Ben ayağa kalkar kalkmaz Fırat Ilgaz “Ben Gülle sevgiliydim!” dedi.

“Ne?” diye şoka girdim. Şoka girmiş bir şekilde geri oturdum.


“Ben bir gün sizin bunları öğreneceğinizi asla düşünmüyordum. Nasıl anlatacağımı ya da nereden başlayacağımı inan bilmiyorum!” dedi sessizce.


Aniden aklıma gelen şeyle dehşete düştüm. “Bana Berfuyla kardeşsiniz demeyeceksin, değil mi?” diye tedirgince sordum.


Bunu sormamla Fırat Ilgaz telaşla “Hayır, saçmalama! Berfu doğmadan iki yıl önce Gülle ilişkimiz bitmişti.” dedi.


Sırtımdan akan soğuk terle birlikte derin bir nefes aldım.


“Sakin ol! Öyle bir şey olamaz. Dediğim gibi her şey iki yıl önce bitmişti.” demesiyle kaşlarım çatıldı.
Dediği tarihlerde babamla annemin nişanlı olduğunu anlatmışlardı bana. Sorgulayıcı bakışlarım Fırat Ilgaz’ı buldu.


Burukça bana bakarak “Ben sana her şeyi anlatana kadar lafımı kesme ya da araya girme, lütfen! En sonunda sorularını sorarsın ama ben konuşmamı bitirene kadar dinle!” deyip birkaç saniye bana baktı.


Onu kesintisiz dinleyeceğimi anlamış olmalı ki yüzünde memnun bir ifade oluştu. Ben ise sadece şaşkınlıktan konuşamıyordum. O dedi diye değil.

 

“Babam buraları yaptırırken ki hizmetlileri Cemile Hanımmış. Kadın genç yaşta eşini kaybetmiş. Tek bir kızı vardı. Babam kızını okutup evlendirdi. Zaten Cemile Hanım da yaşlıydı bir de kızı evlenince onunla gitmek istedi. Babam da kabul etti ama tek bir şartla. Bana senin gibi güvenilir yardımcılar bulacaksın diyerek. Cemile Hanım da bunu kabul etmiş ve köyünden bir aileyi önermiş. Buraların inşaatı bitince de o aile geldi.” deyip durdu.


Derin bir nefes alıp devam etti. “O aile yeni evlenmiş Safiye ve Hasandı. Gelirlerken Safiye’nin annesini ve kız kardeşini de getirmişlerdi.”


Fırat Ilgaz ayağa kalktı ve sağ arka çaprazındaki mini barından viski aldı. “Sen de ister misin?” diye sordu. Başımı iki yana “Hayır!” anlamında salladım.


Viski bardağına viskisini doldurup şişeyi yanına aldı ve geri masasına oturdu. Bir yudum içtikten sonra konuşmaya devam etti.


“Gül ilk başta ortada yoktu. Çünkü Ayşe Hanım buraya gelmeden düşünce ayak bileğini kırmış. Bu nedenle de bütün ihtiyaçlarını Gül karşılıyormuş. Onlar müştemilattalardı ilk zamanlar.” deyip viskisini bitirip kendine yeniden doldurdu.


“Bir gün bizim buradaki gölde mavi çiçeklerle bezeli elbise giymiş koyu saçlı bir kız gördüm. O zamanlarda da Asuyla nişan hazırlığı yapıyorduk. Ben bu kızı, o gün organizasyon şirketinden gelecek bir çalışan sanıyordum ama değildi. Güldü o…” deyip acı bir şekilde güldü. Tekrardan viskisini bitirdi ve yeniden doldurdu.


“Onu ilk gördüğümde yaşadığım şey ilk görüşte aşktı. Herkesi her şeyi unutmuştum onu görünce. Berfuyla çok benziyorlar. Fotoğrafını gördüysen eğer tıpatıp aynılar. O yüzden Berfuyu ilk gördüğümde çok şaşırdım. Annesinin kopyası.” deyip dudağını ısırdı.


“Gel zaman git zaman Gül’ün burada çalıştığını öğrendim ve her gün onu gördüm. Bu arada annenle olan nişanımızı da erteletmiştim saçma sapan bahanelerle.” Gözlerindeki yorgun ifadeyi ilk defa görüyordum.

 

“Eşsiz ve paha biçilemez bir güzelliği vardı. Burada çalıştığı içinde bizim cemiyette de ismi duyulmaya başladı. Onun için kaç kişiyle kavga ettiğimi bilemezsin…”


“Çetin Kılıç… Bu aşağılık adam da Gül’ü radarına almıştı. Gerçi Gül gibi bir kadını kim almazdı ki… Birgün onu kendi güzellik ajansına davet etti. Onu ülkenin en ünlü oyuncusu yapmak istiyordu. İşin kötü tarafı olurdu da. Bunu duymamla çılgına döndüm. Üstelik Gül kabul de etmişti teklifi doğal olarak. Böyle bir teklifi reddetmek için aptal olmak gerekirdi.” deyip tekrardan viskisini bitirdi.

Tekrardan bir tane daha doldurdu.
“Çok hızlı gidiyorsun. Biraz yavaş iç!” dedim. Dudağının sol tarafı yukarı doğru kibirle kıvrıldı.


“Berfu ve Gül’ü ayıran en büyük özellik karakterleri. Berfu çok saf bir kıza benziyor belli ama Gül öyle değildi. Hırslıydı, akıllıydı ve kendine çeken tehlikeli bir tarafı vardı. Bunu da kullanırdı doğal olarak.”


Kaşlarım çatıldı. “Berfu ve annesini mi karşılaştıracaksın gerçekten de?” diye sordum.


Fırat Ilgaz gülüp “Bilmem!” der gibi dudağını büzdü.

 

“Güzellik ajansını öğrenince kıyameti kopardım ve Gül’e… Gül’e olan aşkımı itiraf ettim. O günü hiç unutamıyorum. Gül buna şaşırmamıştı bile. Ona âşık olduğumu çoktan anladığını söylemişti bana ve bu aşkın hiçbir anlamı olmadığını çünkü benim bir ilişkim vardı. Gül ikinci kadın olamazdı.” Gülerek ofis sandalyesine yaslandı.

 


“Hayatımda ilk defa bir kadın tarafından reddedilmiştim. Bozguna uğramıştım o zaman Alparslan. Birgün Gül’ün ayaklarına kapandım!” demesiyle gözlerimin şaşkınlıktan büyümesi bir olmuştu.


Fırat Ilgaz kimseye boyun eğmezdi ve bu boyun eğmeyen adam şu an bana bir kadının ayaklarına kapandığını söylemişti.


Şaşırmam onu eğlendirmişti. “Evet, ben birinin ayaklarına kapandım…”


“Gül her gün ajansa gidiyordu. Ona eğitim veriyorlardı. Bir gün bir dergi çekimi yapmışlar prova anlamında. O fotoğrafları bana göndermelerini istedim ve biz Gülle bu yüzden çok büyük bir kavga ettik. Gül beni istemiyordu ilişkim olduğu için ama ben her şeyine karışıyordum hadsizce.” İç çekip birkaç dakika şakaklarını ovdu.


“O kavga sonunda garip bir şekilde ilişkimiz başladı. Hala nasıl böyle olduğunu anlayamıyorum ama o zaman Gül benden iki şey istemişti. Birinci Asuyla hemen ayrılmam, ikincisi de hemen evlenmekti. Kabul ettim. Zaten Gül’ü gördüğüm andan itibaren Asuyla yan yana bile gelmek istemiyordum. Gelince de sadece ama sadece benim yüzümden kavga ediyorduk. İkincisi sadece beni tedirgin ediyordu ama bir şekilde bunu da halledeceğimi düşünüyordum.”

 


Aniden sessizleşti ve elindeki viski bardağıyla oynamaya başladı.
“Hiçbir şeyi halledemedim ben. Her şeyi daha da batırdım. İlişkimiz ortaya çıktığında babam kıyameti kopardı. Bir anda kendimi Asuyla nişanlı buldum. Bu tabii ki de Gül’ü çıldırttı. Sen beni metresin yapamazsın deyip gitti. Çetin’e gitmiş ve bu beni delirtme noktasına getirdi.”
Ceketinin cebinden sigarasını çıkarıp yaktı bir tane. Fırat Ilgaz geçmişe gitmişti ve o geçmiş sadece ona acı ve keşkeler veriyordu.

 


“Bir gün şirketten çıkıp eve gelirken reklam panolarında Gül’ü gördüm. Bizim ortaklarımızdan birinin mücevher markasının reklamında oynamıştı. O panoları gördükten sonra doğruca Çetin’in ajansına gittim. Çetinle çok büyük kavga ettik!”

 


“Çetin’in lakabını biliyorsun. Yaralı Kral… Çetin’in yüzünü yaralayan bendim. Şakağından başlayıp çenesine kadar inen yarayı açan bendim!” deyip viskisinden bir yudum aldı. Ağzım şaşkınlıkla açıldı.

 


“Zaten babam Gül gibi bir kadına âşık olmamı kabul edemiyordu. Ona göre Gül benim gibi bir adamın dengi değildi bu yüzden de ağırına gidiyordu. Üstelik yıllarca büyük bir emekle kurduğu bu örgütün üst üyelerinden birine bunu yaptığımı öğrenince de her şey bitti. Çetin’e yaptığım bardağı taşıran son damla oldu."


İki elini alnına götürüp başını eğdi. Yüzündeki ifade iflas etmiş bir adamınkiyle eş değerdi.

 

“Babam, senin iyilik meleği sandığın Mehmet Ilgaz, Gül’ü öldürmeye karar verdi. Emir çıkmıştı ve ben bu yüzden ilk defa babamın ayaklarına kapandım. Yalvardım, yakardım. Yeter ki Gül’ü öldürmesin diye bunu yaptım. Babam kabul etti ama tek bir şartı vardı. Asuyla evlenip ona hemen torun vermemi istedi.”

 


Babamın neden bizden nefret ettiğini şimdi anlıyordum. Ona göre biz sevdiği kadınla arasındaki engeldik ve yine biz sevdiği kadının yaşaması için ödemesi gereken bedeldik.
“Asuyla evlendim. Benim ödediğim bedel buydu ama Gül’ün ödediği bedel çok ağırdı.” Dedi ve kafası önüne düştü.


Berfu’nun yaşadığı zulmün nedeni benim ailem miydi? Zar zor yutkundum.


“Ne yaptınız Gül Hanıma?” diye sordum umutsuzca.


“Gül’ü apar topar köyüne gönderdiler. Bütün herkesle ilişkisi kesilmişti. Buradaki bir markette bile su alması yasaklandı ama yaptığımız tek bu değildi.” sesi titredi. Ağladı ağlayacaktı.


“Mehmet Ilgaz onu dünyanın en iğrenç adamıyla evlendirdi. Benle birlikte olduğu için de ceza olarak evlendirdiği adamı alkoliğin, başıboş adamın birini seçti. Gül yıllarca öyle bir adamla evli kaldı. Öyle bir adamdan çocuk yaptı. İt gibi çalıştı ve en sonunda öldü! Ülkede ünlü ve zengin bir kadın olmak varken benim yüzümden sefalet içinde yaşayıp öldü...” deyip bana baktı.

 

Gözleri dolmuştu. Fırat Ilgaz’ın da gözlerinin dolabildiğini görmek beni normalde şaşırtırdı ta ki az önce öğrendiklerime kadar.


“Gül benden nefret ede ede öldü. Benden iğreniyordu. Ben de kendimden…” sol gözünden bir damla gözyaşı süzüldü. Utançla bana bakıp gözyaşını hızlıca sildi.

 


Bana bir şey söylememi beklercesine bakıyordu ama ben duyduklarıma inanamıyordum.

Sindiremiyordum!


Berfu’nun yıllarca çektiği acıların nedeni de mi Fırat Ilgazdı?


Bir kişi yüzünden kaç hayat mahvolmuştu. Bu haksızlık değil de ne?


Annemin tek hatası böyle iğrenç bir adama âşık olmasıydı. Gül Hanımın tek hatası böyle bir adamla karşılaşmasıydı. Benim ise tek hatam dedemin sunduğu şarttı!


Dedem nasıl böyle bir adamın çocuk sahibi olmasını isterdi ki? Merak ettiğim binlerce soru vardı ama kimse ne bugün ne de yarın cevabını verebilirdi…


“Bir şey söylemeyecek misin?” diye sessizce sordu. Yüzündeki ifadeyi başka biri görse Fırat Ilgaz’a acıyıp teselli edebilirdi ama benim sadece midemi bulandırıyordu. Ben onun şeytanın ta kendisi olduğunu biliyordum.


Fırat Ilgazdan düne kadar nefret ediyordum ama şimdi ondan iğreniyordum. Yüzümdeki iğrenme ifadesiyle ona bakıyordum. O da bunun farkındaydı. Yüzü acıyla gölgelendi.


“Bana böyle bakma! Bana aynı Gül’ün baktığı gibi bakıyorsun!” dedi acıyla.


“Kaç kişinin hayatını mahvetmişsin! Kaç hayata zarar vermişsin…” dedim.

“Öyle deme! Ben de böyle olsun istemezdim!” dedi itiraz eden bir tonda. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Ya aşırı alkolden ya da ağlamamak için kendisini tutmaktan.


“Öyle mi?” der gibi kaşlarım havalandı. “Lan hayatlarımızın amına koymuşsun! Daha ne yapacaksın? Hadi ilk başta istemedin, gençtin falan filan peki yetişkinlik zamanında çocuklarına niye bok gibi davrandın o zaman?” diye dehşetle sordum.

 


“Ben de gençtim. Bunların olacağını ben de bilemezdim. İnan hiçbir zaman kimsenin kötülüğünü istemedim! Hele ki sizin yani çocuklarımın asla! Sizi çok seviyorum! Seni çok seviyorum oğlum!” dedi. Yüzündeki samimiyet ifadesi kahkaha atmama neden oldu.

 


“Sen bu dediğine inanıyor musun gerçekten?” diye sordum. Cevabını gerçekten merak ediyordum.


“Evet, Alparslan! Ben de bir insanım! Ben de bir babayım! Yemin ederim doğruyu söylüyorum!” dedi. Bunu demesiyle kaşlarım şaşkınla havaya kalktı. O kadar ciddi ve kesin bir ifadeyle bunu söylemişti ki bu kendimi sorgulamama neden olmuştu.

 


“Beni öldürüyordun. Beni!” derken işaret parmağımla kendimi gösterdim. “Bir de karşıma geçmiş ben de insandım, ben de babaydım falan diye zırvalıyorsun! Lan bir hayvan bile çocuğunu korumaya odaklı, sen bir hayvanın yapabildiğini yapamadın! Şimdi karşıma geçmiş mağdur edebiyatı yapamazsın!” diye sinirle ayağa kalktım.

 


“Ben şimdi Berfu’nun yüzüne nasıl bakacağım? Nasıl ona babam senin hayatını sikmiş diyeceğim? Sen o kadar iğrenç bir adamsın ki geçmişimi benden çaldın. Şimdi de geleceğimi benden çalmaya çalışıyorsun ama ben buna izin vermeyeceğim! Duydun mu? Asla ama asla izin vermeyeceğim? Artık hayatımı mahvetmene izin vermeyeceğim! Gerçi sen sevdiğin kadını koruyamamışsın. Ben kime ne anlatıyorum!” dememle Fırat Ilgaz’ın üzgün yüz ifadesi aniden dondu kaldı.

 


Bocalamıştı! Başımı iki yana sallayıp sinirle odadan çıktım ve hırsla kapıyı sertçe çarptım. Evin içinde kapıyı çarpmamın sesi yankılandı ama umursamadım.

 


Bir de utanmadan ben de insandım ben de babaydım diyor ya ben buna katlanamıyordum. Ne aşkına sahip çıkabilmiş zamanında ne de ailesine! Bir de hala utanmadan kendini savunuyordu!

 


İnsanın böyle iğrenç ve karaktersiz bir babasının olması kadar zarar veren bir şey yok bu hayatta!
Kendi yapmadığın, başkasının yaptığı hataların bedelini sen ödüyorsun!

 

Üstelik ona hiçbir şey olmuyor! Bu hayatımda duyduğum en saçma şey! Sinirle boynumu ovdum ve hızlıca merdivenlerden inip dışarı çıktım.

 


Beni görür görmez yanıma gelen Süleyman’ı tekrardan görmezden gelerek yürümeye başladım. “Abi!” diye seslenip koşar adım bana yetişti.
“Abi, sana bir şey sorabilir miyim?” dedi. Yürürken “Sor!” dedim. “Ben tekrardan senin yanına mı gelsem abi?” dedi. Aniden durdum. Çatık kaşlarımla ona döndüm. “Neden?” diye sordum büyük bir sabırla.

 


“Ee… Şey… Abi…” diye ağzından bir şeyler gevelemesiyle sinirle “Süleyman!” demem bir oldu. Süleyman irkildi ilk başta ama sonrasında yüzümde ne gördüyse doğrudan, lafı dolandırmadan konuşmaya başladı.

 


“Abi, biliyorsun bugün yaşananları. Yani Ahmet çok iyi bir koruma ama işte gördün bugün yaşananları. Yani… Demem o ki… Ben eski görevime yani senin yanına geri mi dönsem abi!” diye yüzüme umutla bakmaya başladı.

 


“Her şeyi anladım da bunu istemenin amacını anlamadım?” diye sordum yine çatık kaşlarımın altında.
Süleyman şaşırdı. Birkaç saniye etrafa bakıp şaşkınla ensesini kaşıdı.

 

“Abi amaç… İşte sizin, senin güvenliğin, güvenliğiniz için!” dedi beklentiyle.


Başımı anladım der gibi aşağı yukarı salladım. “Süleyman anladım ne demek istediğini ama anlamadığım bir şey var?” dedim ben de büyük bir ciddiyetle.

 


Süleyman merakla “Ne abi?” diye sordu. “Sen madem güvenlikte bu kadar iyiydin de ben niye vuruldum? Neden Süleyman?” diye sordum sanki çok merak ediyormuşum gibi.

 


Süleyman şokla bana baktı. Bozguna uğramıştı. Birkaç saniye mal mal yüzüme bakmaya devam etti. Konuşmayacağını anlayınca “Herkes dediğim yerde kalacak! Gece gece zaten sinirlerim tepemde! Bir de senle uğraşamam!” deyip yürümeye devam ettim.

 


Yaklaşık yirmi dakika yürüdükten sonra evimin önüne gelmiştim. Korumalarım bana bakıyordu ama onları umursayacak ne yeriydi ne de zamanı.

 


Berfu’nun yanında olmalıydım sadece. Derin bir nefes alıp evime girdim! Bu gece uzun olacak gibi duruyordu.

 

 

Loading...
0%