Yeni Üyelik
37.
Bölüm

37. Bölüm

@nurita

Bu aralar biraz hastaydım o yüzden kitapla ilgilenemedim fazla 😢 ayrıca ülkemizde olan terör saldırısı da herkes gibi beni de çok etkiledi. Umarım birgün terör olaylarının bittiği bir güne gözlerimizi açarız.

 

Lütfen yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. İyi okumalar dilerim. ❄️🩵❤️

 


Deniz kabuğu şeklindeki localardan birinde oturuyorduk. Bu kulübe girdiğin an kendini denizin altında gibi hissediyordun.

 

Diego’nun arkadaşı Eva’nın yeriydi. Babasının kızına on sekizinci yaş gününe özel olarak tasarlatıp hediye ettiği bardı.

 


Sadece en üst tabakadan insanların girebildiği bu kulüp şu ana kadar gittiğim en güzel bardı. Mercan desenli duvarlar. Balık desenli masalar. Denizkızı konseptli çalışanlarla bambaşka bir evrene açılıyordu.

 


Tavanlarında deniz desenleri yansıtılmıştı. Eva’nın babası özel olarak bir dalgıç timi tutmuştu.

 

Onların yaptığı çekimler doğrultusunda bu barı tasarlamıştı. Ünlü bir mimardı. Eva da babasının izinden gitmişti ama babasının bu hediyesine de gözü gibi bakıyordu.

 


Adanlarla bir sürü projeleri vardı. Yağmurla da çok yakın arkadaşlardı. Buraya gelir gelmez yanımıza gelmişti. Hepimize selam verdikten sonra özellikle yanıma gelip beni Yağmurla olan birlikteliğim için tebrik etmişti. Bu beni sinirlendirmişti.

 

Böyle bir şey olmadığını söylediğim zamanda ondan saklamama gerek olmadığını. Onun da aileden olduğuyla ilgili bir şeyler zırvalamıştı.

 


Adanlar hakkında zaten hiçbir şeye tahammülüm yoktu. Bir de üstüne Yağmur eklenince delirecek gibi oluyordum.

 

Tam da delirdiğim zamandı o an. Evayla kavga etmek için ağzımı açtığım an Diego araya girmiş. Eva’nın saçma olan ilgisini kendisine yöneltmişti. Bir yandan da iyi olmuştu yaptığı.

 


Arnavutlarla işi bağlamadan ne kadar az dikkat çekersem o kadar iyiydi. Diego da bunun bilinciyle hareket ederek konuyu tatlıya bağlamıştı.
Şimdi ise Diego konuyu o kadar tatlıya bağlamıştı ki bizim locadan Diego ve Eva’nın flörtleşmesini izliyordum.

 


Elimdeki viski bardağındaki bir yudumluk kalan viskiyi kafaya diktikten sonra bardağı yeniden doldurdum. Aşağıda çiftler sarmaş dolaş dans ediyordu. İç çektim.

 


Biz Berfuyla hiç dans edemedik!
Onunla burada dans etmek isterdim. Eminim ki buraya bayılırdı ama ben onunla her zaman gizli saklı buluşmak zorunda kaldım.

 

Eğer Arnavutlarla gizli antlaşma yapabilirsem aklımdakini yapabilirdim. O zaman Berfuyla…

 


“Ooo… Hoş geldiniz!” diye Diego’nun Türkçe konuşması dikkatimi çekti. Bakışlarım locanın girişine döndü. Mert, Ayaz, Hakan ve Yağmur vardı.

 

Hepsi Diegoyla selamlaşıyorlardı ama bakışları bendeydi. Onlar sanki gelmemiş gibi dans eden çiftlere bakmaya devam ettim.

 


Herkesin kaçamak bakışları bende ama umursamadım. “Bir selam bile vermek yok mu artık Alparslan!” diye sordu Mert. Gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi.

 


Yağmur yanıma oturdu. Ağır parfüm kokusu midemi bulandırdı. Yüzümü buruşturmamak için büyük çaba sarf ettim. İyice dibime girdi.

 


Bakışlarımın dans eden çiftlerde olduğunu görünce “Dans edelim mi eski günlerdeki gibi?” diye sordu.

 

Viskimi içerken aniden durdum. Bakışlarım Yağmura döndü ciddi olup olmadığını anlamak için. Hem ciddiydi hem de heyecanlı.

 


“İstemiyorum!” deyip tekrardan dans eden çiftlere bakmaya başladım. “Siz hep dans…” Eva tam konuşurken Ayaz’ın konuşması lafını kesti.

 

“Eskiden burada ne kadar eğlenirdik. Sabaha kadar dans ederdik daha sonrada tekneyle açılırdık!” dedi.

 


Bakışlarım Ayaz’a kaydı. Bana gözleri dolu bir şekilde bakıyordu. Gözlerinde utanç ve özlem vardı.

 

“Sabah ne ara olurdu şaşırıp kalırdık!” dedi Mert gülerek. “Sen o zamanda elinde şarabınla bir köşede oturup bizi izlerdin! Bizim gibi eğlenmezdin!” dedi Hakan.

 


Yağmur iç çekerek “En güzeli Alparslanla danslarımızdı!” dedi. Eva gülerek “Çok güzel dans ederdiniz!” dedi. Ayaz’ın tamamlamasına izin vermediği cümlenin benim için hiçbir anlamı yoktu!

 


Eva’nın annesi Türktü. Bu yüzden bizi çok rahat anlıyordu sadece aksanı biraz kötüydü. “Ben de o zamanları özlüyorum!” deyip iç çekti Hakan.

 

Diego ortamdaki gergin havayı dağıtmak ister gibi “Arkadaşlar sakin! Sanki hepimiz ellili yaşlarımızdaymışız gibi davranıyorsunuz!” diye dalgaya vurmaya çalıştı.

 


“Ben hiç özlemedim! İyi ki şu andayız!” dememle gergin hava aniden buz kesti. Herkesin özlemle baktığı geçmiş bana şu an anlamsız ve yavan geliyordu.

 


Yağmur’un yüz ifadesi yüz seksen derece değişti. “Anılara da mı saygın yok artık Arslan!” dedi Mert kendinden emin bir tavırla. Keyifsizce güldüm.

 

“Anılara saygı göstermeyip anılarının her anında olan adama ihanet eden sensin! Ben değilim!” dedim.

 


Mert’in kendinden emin tavrı sarsılsa da bir avukata yakışır bir şekilde bunu sakladı. Babasının sırrını ortaya çıkardığım zaman da bakalım hala böyle kendinden emin olacak mı?

 


“Bizi asla affetmeyeceksin değil mi?” dedi Ayaz acı çeken bir ifadeyle.
“Anıların hepsinin bende değeri var sizin aksinize! Hepinize saygımda var! Zaten bunlar olmasaydı Topluluk’a rağmen babalarınızın bana yaptıklarına karşılık cesetlerinizi çoktan onlara yollamıştım! Biz buna diyet diyoruz! Topluluk’un en sevdiği şeydir. Hepiniz de adınız kadar bu durumu iyi biliyorsunuz!” dememle herkesin kaşları havalandı.

 


Hakan güldü keyifsizce. Sigarasını küllüğe koydu. “Bende anne baba olmadığına göre şanslı olmalıyım o zaman!” dedi. Yüzümde sinsi bir tebessüm oluştu. “Senin yanmış cesedini Yağmur’a gönderirdim Hakan! Üzülme!” dememle Hakan şokla bana baktı.

 


Kafamda belki de bin defa onu yakarak öldürüldüğümü hayal etmiştim. Garip bir şekilde bu bana mutluluk veriyordu.

 


Diego yine ortamı yumuşatmaya çalışarak “Arkadaşlar sakin olalım! Bu gece eğleneceğiz diye toplandık! Ölüm falan ne gerek var şimdi!” dedi zorla gülümseyerek.

 


“Diego biz de onu istedik ama Alparslan…” Mert cümlesini bitiremeden Yağmur konuştu. “O kız için öyle dedin!” dedi dişlerinin arasından.

 


Mert’in kaşları aniden çatıldı. “Bu ne demek şimdi?” diye sordu. Bakışlarım Yağmur’a döndü. Masanın üstündeki sol eli yumruk olmuştu.

 

 

Sağ eli ise deri koltuğu sıkıyordu. Tırnakları deriyi yırtmak üzereydi. Sinirden titremeye başladı.

 


Kafamı salladım beğeniyle. Bakışlarım Mert, Hakan ve Ayaz’ın üstünden geçip Yağmurda durdu. Onlara Yağmur’u işaret ederek “Hepinizden daha zeki. Ataerkil düzene karşı sizin yerinize onun masada oturmasını isterdim. En azından beynini kullanabiliyor!” deyip güldüm.

 


Viskimden son yudumu alıp bardağı masaya indirmemle Yağmur bardağı duvara attı. Bardak Ayazın hemen sağ kulağının yanına isabet etti. Ağzımdan alay ve beğeni karışık bir ıslık çıktı.

 


Eğlenmeye başlamıştım!
Herkes şoka girmişti ama Ayaz korkuyla yavaşça sağ tarafına dönüp duvara baktı. Sol elini masaya vurup ayağa kalktı Yağmur.

 

 

Sağ işaret parmağını bana doğrultarak “Bu kadarı da çok fazla! Sen bizim anılarımıza saygısızlık edemezsin!” İğrenerek “Bir böcek için bizimle olan anılarını hiçe sayamazsın!” dedi.

 


Gözleri dolmuştu. Sinirden titriyordu. Başımı anladım der gibi sallayıp ayağa kalktım. Yağmur’un gözlerinin içine bakarak “Ondan önce yaşadığım hiçbir şeyin anlamı yoktu. Ondan sonra hayatımı, anılarımı yaşadığımı hissettim ve senin böcek dediğin kadın değil bu dünyanın evrenin en güzel kadını!” dememle Yağmur’un sol gözünden bir damla yaş düştü ama yüzünde alaylı bir ifade oluştu.

 


Sağ işaret parmağıyla beni işaret ederek Mert ve Hakan’a baktı. “Duydunuz mu? Böcek evrenin en güzel kadınıymış!” deyip delirmiş gibi kahkaha attı. Mert ve Hakan birbirlerine endişeyle baktılar.

 


Diego da bana uyaran gözlerle bakıyordu. Haklıydı! Dikkat çekmemem lazımdı ama bu benim hayatım için geçerli değildi. Bezgin bir nefes verip locadan çıkmak için arkamı dönmemle Yağmur tüm gücüyle beni çekti.

 


Alkol alan bedenim yüzünden dengemi zar zor sağladım. “Kendine gel!” dedim dişlerimin arasından. Herkes ayağa kalktı panikle. “Yoksa ne yaparsın? Sana köpek gibi âşık olduğumu bile bile başka bir kadına âşık olduğunu yüzüme mi söylersin!” dedi. Gülüyordu ama gözlerinden yaşlar akıyordu.

 

 


“Abicim, gidelim mi alt kata?” diye ılımlı bir sesle konuştu Hakan. Bakışlarında bana karşı sadece nefret vardı!

 


Yağmur’un gülüşleri kesildi. Dudakları üzüntüyle büzüldü. “Kalbim acıyor abi! Kalbim çok acıyor!” dedi. Hakan kıpkırmızı oldu. Bakışları acıyla kavruldu. Kız kardeşi için bir şey yapamadığı için deliriyordu.

 


“Alparslan sarhoş belli ki Yağmur! Ne dediğini bilmiyor. Öyle değil mi?” diye sordu Mert uyarı dolu bakışlarıyla.
Yağmur’un bakışları umutla bana döndü. Karşımdaki kadın bir an gözüme yirmi altı değil de altı yaşında gibi gözüktü ama ben o merhametli adam değildim!

 


“Hayatım boyunca tek bir kadın sevdim ve seveceğim! O da Berfu!” dedim tane tane konuşarak.
Locadan çıktım. Yağmur’un gözlerinde yıkım vardı ama onun çevresi kalabalıktı. Gerçekten kalabalıktı benim aksime bu yüzden onu teselli ederlerdi.

 


Merdivenlerden inip sol tarafta kalan bar tezgâhına yürüdüm. Herkes deliler gibi eğleniyordu. Benim yıllardır tatmadığım, tatmama izin verilmeyen bu duyguyu unutmak üzereydim! Yüksek turkuaz tonlarındaki simli bar taburesine oturdum.

 


Bar tezgâhı geminin pruva tarafıymış gibi modernize edilmişti. Barmenler korsan kılığındaydılar. “Dammi un po’ di whisky! (Bana biraz viski ver!)” dedim sert bir ifadeyle.
Korsan kılığındaki barmen önüme viski bardağını koydu ve viskiyi doldurmaya başladı. Çerezleri de minik sandal şeklindeki servis tabaklarına koyup viski bardağının yanına koydu.

 


“Buon appetito signore! (Afiyet olsun efendim!)” dedi. Mavi gözlü barmen en fazla yirmi iki yaşında falan olmalıydı. Kafamı salladım beni rahat bıraksın diye.

 


Barmen de yalnız kalmak istediğimi hemen anlamış olmalı ki beni rahat bırakıp bardak kurulamaya başladı.
Viskimden birkaç yudum alıp bardağı bar tezgâhına koydum.

 

 

Cebimdeki telefonumu çıkarıp fotoğraflara girdim. Oradaydı işte! Bütün güzelliğiyle gülümseyerek bana bakıyordu.

 


Ahmet’ten aldığım bilgilere göre bugün değil evden dışarı çıkmak camı bile açmamıştı. Bir ara evden süpürge sesi gelmiş o kadardı.
O evrenin en güzel kadınıydı ama ben ona bunu hissettiremiyordum! O bir eve kapanmayacak kadar özeldi.

 

Şimdi ise…

 


Arnavutlara bu yüzden ihtiyacım vardı. Eğer onlarla bu işi halledersem istediğim her şeyi artık rahatça yapabilirdim. Fırat Ilgaz önümdeki en büyük engeldi. Bana yapılanların bedelini bile ödetememiştim onun yüzünden.

 


Bu ortaklıkla beraber Murat Özdoğan’ın da fişini çekecektim. Yüzümde sarhoşluğunda etkisiyle bir gülümseme oluştu.

 


Yan taburede oturan adamların kahkahaları bir an hareketli müziğin sesini gölgeledi. İçlerinden esmer olan ki bu yarın evlenecek olan adam oluyordu sakince içkisini içiyordu.

 

 

Arkadaşları da evlenmek yerine intihar etmesinin daha iyi olacağıyla alakalı saçma sapan şakalar yapıyorlardı.

 


Esmer adam ise arkadaşlarının saçmalıklarına rağmen kadına nasıl âşık olduğunu anlattı. Âşık olduğu her halinden belliydi.

 

 

Kadını anlatırken bile gözleri parlıyordu. Arkadaşları adamın anlatışına kusacakmış gibi değişik hareketler yaptılar ama esmer adamın son sözleri sevdiği kadını yarın gelinlikle görecek olacağı için heyecanını anlatışı oldu.

 

 

Bir kısmı yine saçma sapan hareketler yaptı ama esmer adam onları umursamayıp içkisini sakince içmeye devam etti.

 


Gruptaki bazıları dans etmeye kalktı. Bazıları yarın evlenecek olan esmer adamla dalga geçmeye devam etti. Bir tanesi de tıpkı esmer adam gibi sakince içkisini içiyordu.

 


Aniden hiç hesapta kitapta yokken aklıma bir düşünce girdi. Evlilik!
Berfuyu gelinlikle görme isteği içimde kavurucu bir etki yaptı.

 


Ona bu dünyada yakışmayacak renk yok ama buz mavisi gözlerine beyaz çok yakışıyor. Aniden onu gelinlikle hayal ederken buldum kendimi. Korsan kostümlü barmen biten içkimi doldururken bana garip garip baktı.

 

 

Çünkü karşımdaki bardaklara anlamsızca bakarak gülümsüyordum. Elbette ki şu an âşık olduğum kadını gelinliğin içinde hayal ettiğimi bilmediği için böyle bakması çok normaldi.

 


İkimizin evlendiğini hayal etmek bile beni dünyanın en mutlu adamı yapmıştı. Neden bunu gerçekleştirmiyordum ki?

 

Aklıma gelen bu düşünce beni capcanlı bir adam yaptı. Halbuki az önce nefes almak bile zor geliyordu bana.

 


Aniden omuza dokunan el ve ağır parfüm kokusuyla yanıma bir kadının oturması bir oldu. Bakmama gerek bile yoktu.

 

Parfümünün kokusundan bile Yağmur’un geldiğini anladım.
Abisi hayatımı mahvediyordu, kız kardeşi ise hayallerimi…

 


“Of!” diye ağzımdan bezdiğimi belli eden bir ses çıkması bir oldu. Omuzumu silkerek Yağmur’un elinden kurtuldum ama Yağmur sanki az önce bunu yapmamışım gibi elini koluma koydu bu sefer.

 


Barmene “Dammi anche un po’di whisky! (Bana da biraz viski ver!)” dedi. Sol elimle sağ kolumdaki elini ittim. Bunu yapmamla Yağmur’un alayla gülmesi bir oldu.

 

 

“Vay! Gecelerin kralı Alparslan Ilgaz, evrenin sözde en güzel kızına sadık ha?” diye alayla konuştu.
Onu umursamadan elimdeki viski bardağını hafifçe sağa sola yatırdım.

 

 

Canım sıkılıyordu. Ağır parfüm kokusu viskiyle dolmuş midemi daha da bulandırıyordu.

 


Barmen, Yağmur’a viskisini getirdi. Aynı bana dediği gibi “Buon appetito! (Afiyet olsun!)” dedi ve diğer müşterilere içki servisi yapmaya devam etti.

 


Kaç dakika geçti bilmiyorum ama Yağmur üçüncü bardağını içiyordu. “Senin gözünde sadece seni hırsları için isteyen bir kadınım değil mi?” diye sordu ama cevabını merak etmiyor olmalı ki kendi cevapladı.

 

“Öyleyim, biliyorum! Ya da şımarık zengin kız çocuğuyum değil mi?” diye keyifsizce güldü.

 


Bakışları elindeki viski bardağındaydı. “Ama öyle değil Alparslan, beni seni gördüğüm ilk an sana vuruldum. Dört ya da beş yaşlarındaydım. Annem ve babam yaşıyordu. Bana eve misafir geleceklerini söyleyince umursamamıştım bile ama sonra seni gördüm! Çok küçüktüm ama tek hatırladığım o yaşta bile seni görünce kalbimin hızlı atmaya başlamasıydı.” İç çekti.

 

 

“Melis’in senin kız kardeşin olduğunu bilmiyordum. İlk bu hayatta onu kıskandım sırf senin sevgini alabildiği için. Ne zaman senin sevgini alan birini görsem delirecek gibi oldum. Bu böyle devam etti…” tekrardan keyifsizce güldü.

 


Elindeki viski bardağını benim bardağıma dokundurup “Şerefe!” dedi ve gülerek bardağı kafasını dikti. Barmene tekrar doldurması için işaret verdi.

 


“Sonra sen nereye gittiysen ben de oraya gelmek istedim, geldim de! Seni eğitim için benden aldıklarında kafayı yedim! Zaten anne babamın ölümüyle dağılmıştım bir de eğitim diye saçma sapan bir nedenle seni de benden almışlardı! Sevdiklerimin benden gitmesinden nefret ediyordum ve o gün söz verdim kendime. Alparslan, annem ve babam gibi benden gidemeyecek diye!” dudağını ısırdı.

 


Bana döndü. Gözleri dolmuştu. “Ben bu sözü verdim vermesine ama sen bir kere bile beni sevmedin! Senin hayatında her zaman silmek istediğin bir leke gibiydim!” demesiyle sol gözünden bir gözyaşının düşmesi bir oldu. Sinirle ve aceleyle sildi hemen gözyaşını.

 


Bana tamamen döndü. “Neden beni hiç sevmedin Alparslan?” diye sordu. Cevap vermedim. Sarhoştu. Gerçi ben de sarhoştum!

 


Sağ bileğini öylesine havada döndürdü. “Yani bakıyorum kendime ama bulamıyorum! Neyimi sevmedin? Ben de olmayıp da diğer kadınlarda olan neydi?” diye sordu.

 

 

Gülümsüyor ama gözleri dolu dolu.
“İkimizin de kafası iyi değil Yağmur, sonra konuşalım!” deyip ayağa kalkmak için hareketlenmemle Yağmurun kolumdan beni çekmesi bir oldu.

 

“Hayır, şimdi konuşacağız! Ben artık bu sorularla sabaha kadar uyumamak istemiyorum! Söyleyeceksin bana! Benim sevilmeyen tarafım neydi?” dedi.

 

 

Gözlerinin dolu olmasına rağmen gerçekten de meraktan ölecek gibi duruyordu.

 


Dudaklarımı bilmiyorum der gibi büzdüm. “Hiç nedenini düşünmedim ama galiba Melis’e yaptığın o iğrenç olaydan sonra sana karşı nefret dolu olmaya başladım!” dedim.

 

 

Alkol kanıma iyice karışmıştı ve dudaklarım benden habersizce konuşuyorlardı sanki.

 


“Bana seninle ilgili yalan şeyler söyledi Alparslan! Ben Melis’in bana anlattıkları yüzünden benden hoşlandığını düşünürken, senin benim sana olan aşkımdan haberin bile yoktu!” dedi dişlerinin arasından.

 


Başımı iki yana salladım. “Melis küçük ve yalnız bir kızdı. Sadece senle arkadaş olmaya çalışıyordu ama sen ne yaptın? Evinde gösterişli bir parti verip Melis’i rezil ettin. Kusura bakma Yağmur ama sırf bu olaya kalsa bile seni sevemezdim zaten!” dedim viski bardağını kafaya dikerken.

 


“Bin defa özür diledim Melis’ten. Daha ne yapmamı istiyorsun beni sevmen için?” dedi acıyla.

 

Kendini göstererek “Gözünün önünde can çekişiyorum Alparslan! Neden bunu görmüyorsun?” dedi. Yağmur’u o kibirli halinden sonra ilk defa böyle görüyordum. Duyguları varmış gibi.

 

 

Sadece kibir duygusu olmadan onu ilk defa görmek beni şaşırtmıştı.
“Yağmur bak, sen çok güzel ve başarılı bir kadınsın ama benle olmaz! Hem ben başka bir kadına aşığım! Neden bunu anlamıyorsun?” diye sordum.

 

Ben de ilk defa onla düzgün bir iletişim kurmak istedim. Yılların hatırına kalsa bile…

 


“Senden başkasıyla olmaz asıl. Senden asla vazgeçmem! Sen benim çocukluğumsun, gençliğimsin. Kısacası her şeyimsin!” işaret parmağını kendine çevirdi. “Sen yoksan ben de yokum!” yüzündeki üzgün ifade aniden dağıldı ve yerini yine hırsa bıraktı. Böylelikle eski Yağmurda geri dönmüş oldu.

 


Başımı iki yana sallayarak “Olmayacağını biliyorsun. Bari aramızda saygı kalsın!” deyip ayağa kalktım. Birkaç adım atmamla Yağmur’un kolumda tutup kendine çekmesi bir oldu.

 


“O kız sana bir şey yapamaz! Ama ben senin için her şeyi yaparım!” dedi. Alayla güldüm. Buna karşılık “Ciddiyim ben! Senin için neler yapabileceğimi tahmin bile edemezsin!” dedi.

 


Kaşlarım havalandı. “Her şeyi mi?” diye sordum. “Her şeyi!” dedi Yağmur büyük bir ciddiyetle. Gözleri alev alevdi.

 


Sağ elim sol kolumda olan elini çekti. İki elimle boynunu tuttum. Ona doğru gitmemle o da geri geri gitmeye başladı. Heyecanlanmıştı.

 

Yüzlerimiz arasındaki mesafeyi neredeyse sıfıra indirip gözlerini kapattı. “Bu anı ne kadar zamandır beklediğimi tahmin bile edemezsin!” dedi fısıltıyla. Kafamı iyice yana çevirip sağ kulağına eğildim. O da kafasını sola eğerek bana boynunu daha da açtı.

 

 

Onu öpeceğimi hatta belki de onunla sevişeceğimi sanıyordu ama benim amacım bambaşkaydı.

 


“Gerçekten de benim için her şeyi yapar mısın?” diye sordum. Gözleri aralandı. Gözleri alev alevdi. Başını salladı. Bakışları dudaklarıma kayıp tekrardan gözlerimi buldu.

 

“Her şeyi yaparım. Senin için her şeyi yaparım.” demesiyle dudaklarıma yöneldi.

 


Hemen başımı çevirip kulağına eğildim. “O zaman benim için abini öldürebilir misin?” diye sordum kışkırtıcı bir ses tonuyla.

 

İlk başta ne dediğimi anlamadı ama sonra ne dediğimi anladığı an nefes almayı unuttuğunu düşündüm. Dudakları arasından zayıf ama şaşkınlık dolu bir “Ne?” sorusu döküldü.

 


Ellerimle yüzünü iyice kendime yaklaştırdım. “Öyle atıp tutmakla olmuyor Yağmur! Birine senin için her şeyi yaparım derken bundan sonra iki defa düşünürsün!” deyip ondan uzaklaştım.

 


Arkamı dönüp tam gidecekken Yağmur kolumdan tutup bütün gücüyle beni bar tezgâhına yasladı. Kaşlarım çatıldı aniden. “Ne yapıyorsun sen?” diye sinirle sordum.

 

“Tamam!” dedi. “Neye tamam?” diye anlamadığımı belirten bir ifadeyle baktım.

 


“Senin için abimi bile öldürürüm!” dedi ve ne yazık ki şaka da yapmıyordu. Şaşkınlıktan dudaklarım açıldı. Yağmur’un bana olan takıntısı düşündüğümden de ileri seviyedeydi.

 


“Yağmur, sarhoşsun! Sarhoşum! Ne dediğinin farkında değilsin! Ben de değilim şu an!” dememle aralık olan dudaklarımda Yağmur’un dudaklarını bulmam bir oldu.

 

 

Loading...
0%