Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@nurita

Lütfen yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın❤️😢🥰


Fyodor ve Matteonun şaşkın bakışları aklıma geldikçe gülesim geliyordu ama bunu yapmadım.

 

Karşımda Mert şarabını içerken bilgisayarından bir şeyleri kontrol ediyor ve bana danışıyordu. Yeryüzünden metrelerce uzaktaydık.


Bana ait olan uçakla ülkemize dönüyorduk. Her şeyi planlamıştım. Bizimkiler bunu en başından biliyordu. Sadece onlar yaptığımız planın İtalyada olmasını istiyorlardı lakin bu kendi topuğumuza sıkmakla eş değerdi.

 


Diğer anlaşma yaptığımız uluslararası şirketlerle aramız bozulsa İtalyadaki dostumuz araya girerek arayı ya düzeltiyor ya da büyük kargaşaya neden olmadan bitiyordu. İtalyanın arabuluculuğu karşı tarafa güven veriyordu. Benim orada vurulmam demek çatışma olan yerde artık güven olmaması demekti.

 


Demir ve Diego vurulmama şiddetle karşı çıksa da Mert ve Ayaz bunu destekliyordu. Mert anlaşmalar için önemli olduğunu vurgularken Ayaz beni hemen ameliyat edeceğini ayrıca Fyodorun en iyi adamını yollayıp omzumu vuracağını söylüyordu.

 

Demirle Diego ise Fyodorun ihanet edebileceğini söylüyordu. Haklılardı. Böyle bir ihtimal vardı. Lakin böyle bir ihtimalde Gürcülere sıra vermeden Fyodorun bütün ailesini Topluluk katlederdi.

 

Evet, bu bir kumardı. Benim hayatım koca bir kumardı. Bu kumarı umursamayı bırakalı yıllar oluyordu.

 


“Oh be! En sonunda memleketime gidiyoruz. Son bir saat. Çok özledim lan!” Ayazın sitemi hepimizi güldürdü. “Sen sanki ayık geziyorsun da senin için ortam fark ediyor!” Mertin iğnelemesi Ayazın umurunda bile olmadı. “Kanka Türk kızlarını özledim ya! Ne varsa yurdum insanında var!” sonra aklına bir şey gelmiş gibi “Yarın hep beraber bizim Tunçun barına gidiyoruz. Yansın geceler kardeşlerim!” bunu dedikten sonra Demirle uğraşmaya başladı.

 

 

Biz bu çocuk iflah olmaz bakışlarımızla kendisine bakıyorduk. Ama Ayazın umurunda bile değildi. Normalde bu teklifi yapsa büyük ihtimalle reddederdim ama üç gün sonra planın son aşaması uygulanacaktı. Bu yüzden eğlenmek güzel olabilirdi.

 

 


Uçaktan inmiş ve bir saattir de yoldaydık. Evin yoluna girmiştik. İlk işim de duş alıp uyumaktı. Evimi özlemiştim. Bakışlarım istemsizce Demire kaydı. Demir dalgın gözüküyordu.

 

“Ne oldu? Neden dalgınsın!” Demir sorumla aniden bana baktı. Çok sert bakıyordu. “Eğer üç gün sonra sana bir şey olursa ilk işim Mert ve Ayazı öldürmek olur. Bunu bil ve ona göre davran!” söyledikleriyle kaskatı kesildim. Böyle bir çıkış beklemiyordum.

 

 

“Ne saçmalıyorsun sen!” yüksek sesle hatta bağırarak söylediğimden hiç etkilenmemişti. “Dediğimi duydun! Emin ol bunu tek yapmak isteyen ben değilim!” arabanın durmasıyla indi.

 

 

Arkasına bile bakmadan eve doğru ilerledi. Diegoyu kastettiğini biliyordum. Beni asıl korkutan ikisinin bunu yapabilecek kapasitede olmasıydı.

 

 

Söz konusu sevdikleri olduğunda yapacaklarının sınırı olmuyordu ama bunu yapmaları demek sayısızca ölüm demekti. Şu an gidip Demire bunu anlatmam lazımdı ama bugünlük bekleyebilirdi.

 


Kafamı çevirmemle Süleymanı görmem bir oldu. Benim arabadan inmemi bekliyordu. Ben de indim. Bana bir şey söyleyeceği belliydi. Ben de konuşması için kafamı ne oldu diye salladım.

 

 

“Abi Asuman Hanım ve Melis Hanım detoks kampına gittiler. Asu Hanım siz gelirseniz hemen haber vermemi istediler. Ne yapayım abi?” burada olmamaları iyi olmuştu.

 

 

Vurulduğumda üzüleceklerini biliyordum ama ne kadar geç öğrenirlerse o kadar iyiydi. “Kaç gün bu kamp ve ne zaman gittiler?”, “Abi dün gittiler ve bir hafta sürecekmiş.” Bu fırsat bir daha elime geçmezdi. “Bana bak Süleyman! Bu bir hafta boyunca evde kıyamet bile kopsa annemlerin haberi olmayacak, tamam mı?”

 

 

Süleyman hızla başını salladı. “Tabii abi ne demek! Sen yeter ki iste!”, “Ayrıca başka yerden de bir şey duyarlarsa senden bilirim, ona göre her şeyi ayarla!” bunlar son konuşmamız oldu.

 


Evime doğru yürümeye başladım. Neredeyse koşar adım banyoya girip duş aldım. Su beni rahatlatıyordu. Duştan çıkıp saçımı kurularken aşağıdan sesler geldi. Aşağı indim.

 

Merdivenleri inmemle Berfuyu görmem bir oldu. Elinde o gün yaptığı kurabiyelerden vardı. Yüzündeki kocaman gülümseme dondu. Gözleri büyüdü.

 

Beni baştan aşağı süzdü. Bakışlarını kaçırdı. Bembeyaz teni kıpkırmızı oldu. Büyüleyici maviliklerini kaçırıp etrafta gezdirmeye başladı.

 


Şu an çok seksi gözüktüğünün farkında mıydı?

 

Bu hali istemsizce beni yükseltti.

 

Kalp atışlarımda benden bağımsız hızlandı.

 

“Alparslan Bey, ben çok… ıııı… özür dilerim… ben… ııı… sizin geldiğinizi görünce yani kaç gündür yoktunuz… en son yaptığım kurabiyeleri bitirince size yapayım dedim!” sonra tekrar alttan bir bakış attı yanakları iyice kızardı.

 

Dolgun kırmızı dudaklarını utançla ısırdı ama bu onu iyice seksi yapmıştı. Sonra aceleyle elindeki tabağı mutfak adasına bırakıp bana hiç bakmadan dış kapıya gitti. Tam kapıdan çıkarken mavilerini bana dikti.

 

Dudağının yanındaki gamzelerde belirgindi. Sonra yaptığı yanlış bir şeymiş gibi kafasını sağa sola sallayıp hemen çıktı. Arkasından ben de yutkundum. Gitmesi gerçekten de ikimiz için iyi olmuştu.

 

Sakin olmalıyım. Sonra aklıma utandığı geldi. Belimde düştü düşecek olan bir havludan başka bir şey yoktu. Bu çapkınca sırıtmama neden oldu sadece utanmamış ayrıca benden etkilenmişti de.

 


Saçımdan damlayan sular göğsümdeki boğumlara takıla takıla aşağı iniyordu. Esmer tenime su damlaları daha çekicilik katıyordu. Nedense bu halimi Berfunun görmesi beni baya neşelendirdi. Merdivenleri inip mutfak adasındaki kurabiyelerden yerken bile yüzümdeki sırıtışı silemiyordum.



 


Saatlerdir biriken dosyaları halletmeye çalışıyordum. Bazen bütün çalışanları kovmak istiyorum. Bunlar onların görevi ama bazen beyinleri yok gibi davranıyorlar.

 


İtalyada kontrol etmeye çalışmıştım ama daha iyisi olabilirdi. Bu üç gün yapabileceğim kadar toplantı yapmak zorundaydım. İyileşme sürecini hesaplamalı ve ona göre çalışmalıydım.

 


Sekreterim Cansuyu arayıp her şeyi ayarlaması gerektiğini söyledim. Yorgunluktan adeta başım çatlayacaktı. Bu kadar yeterdi. Başımdaki ağrı da daha fazlasına izin vermiyordu.

 


Çalışma masamdan kalkıp özel mini barıma gittim. Viski bardağına biraz viski doldurdum. Berfuyu görmek istiyordum ama saat gece yarısını çoktan geçmişti. Hem geçmese kızı nasıl yanıma çağırtabilirdim ki?

 

Bu herkesin dikkatini çekerdi. Aklıma bugünkü hali geldi. İstemsizce dudağımın sol tarafı kıvrıldı. Çok güzeldi. Çok masumdu. Onun yanında ben şeytandım. Melekle şeytan yan yana olmamalıydı. Ama melek bu kadar güzelken şeytan nasıl duracaktı?

 


Adımlarım onu çizdiğim tuvali almaya benden habersiz gitmeye başladı. Özel kasadan onu çıkartıp komodinin üstüne koydum. Mavinin bu hırçın tonu nasıl onun göz rengi olurdu?

 

 

Bu onu gören herkese haksızlık değil miydi? Bu bana haksızlık değil miydi? İç çektim. Yanımdaki içki şişesini aldım. Direk kafaya diktim. Sızana kadar da onu izledim.

 

 

 

Sabah şiddetli baş ağrısıyla uyandım. Dün o kadar içmiştim ki bu olağan bir durumdu. Komodinin üstündeki saate bakmak için kafamı çevirmemle Berfunun resmini görmem irkilmeme neden oldu. Zar zor yutkundum.

 

Resimdeki gözleri bile beni günaha davet ediyordu. Kollarımı birleştirip kafamı kollarımın üsten koydum. Tuvali izlemeye başladım. Saçlarının kokusu burnuma doldu sanki.

 


Ne yapacağımı bilmiyorum onunla. Kafamın hep içinde “Alparslan Bey!” evet bana hep o tatlı sesiyle nazlı nazlı Alparslan Bey diyor. “Alparslan Bey hala uyanmadınız mı?”. Evet bana bazen, bir dakika! Aniden yataktan kalktım. Aşağıdan geliyor bu ses! “Alparslan Bey! İyi misiniz!” Berfunun sesi telaşlı gelmeye başladı. “Alparslan Bey! Beni korkutuyorsunuz!” merdivenden adım sesleri gelmeye başladı.

 

 

Kafamı çevirmemle Berfunun resmi dehşete düşmeme neden oldu. Berfu bunu görürse beni sapık bile sanabilirdi. Telaşla yataktan çıktım. Ayağım çarşafa dolandı ve yataktan düştüm.

 

Acıyla inlemem Berfunun adımlarının hızlanmasına neden oldu. “Alparslan Bey!” sesi daha da telaşlı çıktı. Birkaç adım kalmıştı ki o kadar yüksek sesle bağırdım ki “SAKIN GELME BURAYA!” buradan bile Berfunun irkildiğini hissettim. “Ben… Özür dilerim Alparslan Bey!” sesi üzgün çıkıyordu.

 

Ona sinirlendiğimi sanıyordu. Berfunun adım sesleri uzaklaşıyordu. Bu da gittiğini gösteriyordu. İstemsizce tekrar bağırdım. “DUR GİTME!” aşırı tepkimle kendime okkalı bir küfür ettim. “Alparslan Bey, ben sizi şu an anlamıyorum.” Ona bende akıl mı bıraktın dememek için zor duruyordum.

 

 

“Berfu sen aşağı in şey yap! Şey yap! Bana kahvaltı hazırla!” ne kadar daha saçmalayacağım? Neden hep ona karşı saçmalıyorum?

 

“Alparslan Bey, normal uyanma saatinizi bugün biraz geçti. Yani kahvaltı hazır çoktan. Sadece ne içmek isterseniz? Ona göre hazırlayayım.” Hiç düşünmeden “Kahve!” dedim. “Tamam, efendim!” son olarak Berfunun uzaklaşan adım seslerini duydum.

 


Hemen ayağı kalktım. Tuvali özel kasaya geri koydum. Dişimi fırçalayıp aşağı inecekken üstümün çıplak olduğunu fark ettim. Giyinme odama geri dönüp elime gelen ilk tişörtü giydim.

 

Kendime aynadan bakıp dağınık saçlarımı arkaya attım. Koyu kahve saçlarım tekrar alnıma döküldü. Derin bir nefes alıp tekrar aşağı inmek için odadan çıktım. Merdivenleri inip mutfak gittim.

 

Masaya oturdum. Berfu saçlarını dağınık topuz yapmıştı. Boynunun güzelliği ortadaydı. Siyah bir kot pantolon, üstüne de beyaz bir bluz giymişti. Elinde kahveyle kocaman gülümseyerek bana döndü. Beyaz giymesi gözlerini daha da belirgin yapmıştı.

 

“Günaydın, Alparslan Bey!” kahveyi önüme bırakıp ( o sırada ferah kokusunu çaktırmadan içime çektim) geri çekildi. Yüzüne bakmaya devam ediyordum. Yanakları kızarmıştı. Utanmıştı. Neden? Gözlerini de arada kaçırıyordu. Niye? Ona bağırdığım için mi? Bunu düzeltmeliydim. “Sabah sesim yanlışlıkla yükseldi yani sana bağırmak istemedim daha doğrusu bağırmadım Berfu!” hemen kafasını iki yana salladı.

 

 

“Teyzem sizin bu saate kadar asla uyumadığınızı söyleyince size bir şey oldu sandım. O yüzden üst kata çıktım ama hata benim, özür dilerim efendim! Yaptığım saygısızlıktı.” Bana saygısızlık yaptığını sanıyordu. Bilmiyordu ki kız, resmini çizip, kaç defa içerek sabaha kadar onu izlediğimi.

 

 

“Hayır, asıl sen yanlış anladın. Ben üst katta şey yapıyordum. Şey… eee… giyiniyordum. Dün hatırlarsan eğer yani!” ne saçmalıyorum ben. Suç örgütü yönetiyorum ama bu kıza karşı daha konuşamıyorum bile! Sikeceğim böyle işi! Ama tuhaf bir şey oldu. Berfunun yanakları daha da kızardı.

 

 

Neden! Düşündüm bir şey mi yaptım? Yoo! Tabii ya! Dün beni öyle gördüğü için utanıyordu. Bakışlarım onu esir oldu. Birbirimize sadece baktık.

 


O dün de çok güzel ve seksiydi, bugünde! Onu şu mutfak tezgâhına dayayıp o küçük kırmızı dudaklarını morartana kadar öpmek istiyordum. Sakin olmalıyım çünkü Berfuya şu an nasıl baktıysam kız irkildi. Omuzlarım da gerilmişti.

 

“İşin bittiyse sen git, istersen!” bunu demek zorundaydım yoksa sonu iyiye gitmiyordu. Berfunun gözleri hayal kırıklığıyla bakmaya başladı. Onu görmek istemediğimi sanıyordu ama yanılıyordu. Ona şu an yapmak istediklerimi bilseydi arkasına bakmadan kaçardı. Sertçe yutkundum. “Sen hadi git! Başka işlerini yap!” boğukça söylediğim şeye kafa salladı ve mutfaktan yavaşça çıktı.

 

 

Her şeyiyle çok güzeldi. Derin derin nefes aldım. Sakinleşmem lazım. Telefonumun sesi kulağıma dolunca ayağa kalkıp odama çıktım. Bütün bedenim gerilmişti. Bu kız bana zarar veriyordu. Telefonda yazan isim tabii ki de Ayazdı.

 

"Ne oldu?” karşıdan onaylamaz sesler çıkardı. “Sana da günaydın aşkım, aslan yeleli saçlım!” zaten Berfu yüzünden kasılmaktan bir hal olmuştum. Ayazı çekemezdim. “Kısa kes!”, “ Tamam, tamam. Hemen konuya geliyorum. Bugün Tunçun mekâna gidiyoruz değil mi?” iyi olurdu hatta çok iyi olurdu.

 

 

Biraz rahatlamaya ihtiyacım vardı. Yoksa sonu benle Berfu için iyi bitmeyecekti. Aniden yapacağım hareketin sonradan ağır sonuçları olabilirdi. “İş çıkışı gideriz. İşe gel bugün! Planla ilgili yapmamız gerekenler var!” , “Sen yeter ki iste aşkım! Hemen geliyorum!” bu son konuşmamız oldu. Kendimi direk duşa attım.

 

Kafamı fayansa yaslayıp gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapattığım da gözleri, dudakları aklımdan gitmiyordu. Nefesimi kesiyor. Her şeyiyle algılarımı kapatıyor.

 

Çok küçük. Küçük seksi bir kadın. Boynumu geriye attım. Su beni biraz olsun rahatlattı. Bütün benliğim onla dolmaya başlamıştı. Bu benim sinirimi bozmaya başladı. Ben ilk defa birine karşı böyle oluyordum.

 

Bu kadın kimdi?

 

Aniden nasıl hayatıma düşmüştü, algılayamıyordum. O, hayatımın en büyük bilinmeziydi ve bu bilinmezlik benim sonum olacaktı.

 

 

 

Şirkette saatlerdir toplantı üstüne toplantı yapıyordum. Bununla birlikte örgütün saçma sapan işleriyle uğraşıyordum. Güç üstünlüğü kurmak isteyen iki grup kavga etmişti. Hepsini öldürmek zorundaydım.

 

 

Bir kere güç algısına kapılıp isyan eden bir daha ederdi. Özel timi yollamıştım ama sadece iş özel timi yollamakla kalmıyordu. Basından uzak tutmak zorunda olup oraların başına yeni birilerini de getirmek zorundaydım. Onların o bölgeye alışması lazım gibi salak saçma şeylerdi.

 

 

Bir de Selçukun sağ kolunu bulmuştuk. Ona cümle âleme ibret olsun diye güzel bir işkence de yapmam gerekiyordu. Demir ve Diegonun bana somut olarak gözükmeyen ama benim anladığım küskünlükleri de vardı.

 

Bir de kardeşlerimle uğraşmalıydım. Bunlar yetmezmiş gibi mavi gözleriyle beni kukla gibi kullanabilecek bir kadın hayatıma girmişti. Harika(!). Parmaklarımı göz pınarlarıma bastırdım. Ayağa kalkıp kendime biraz viski doldurdum. Şirketin camından dışarıyı izlerken kapı çaldı. “Gir!” , “Son belgeleri de getirdim Arslan Bey! Başka bir şey istiyor musunuz?” Cansu döndüm.

 

 

Kafamı olumsuz anlamda salladım. “Sağ ol Cansu. Sen de çıkabilirsin. Şirkette başka kimler var şu an!” Cansu kibarca başını sallayıp “Mert Beyle Ayaz Bey var. Diğer herkes çıktı efendim!” tahmin ettiğim gibiydi. Tam o sırada kapı açıldı. Mert ve Ayaz girdi içeri. Ofis koltuklarına oturdular. Cansuya çıkabileceğini söyleyince o da hemen çıktı. Çocuğa vardı. Taze anneydi. Daha fazla beklemesine gerek yoktu.

 


“Ayyy bugün çalış, çalış öldüm! Aslan aşkım, sevgilin bugün çok yoruldu.” Baygın bakan gözleri aniden canlandı. “Ama bu akşam bu yorgunluk yok olacak!” Ayazın konuşmasına Mert gözlerini devirdi.

 

 

“Sanki her gün çalışan birisin de arada eğlenmeye çıkıyormuşsun gibi konuşma!” Ayaz, Merte kötü kötü bakıp bana döndü. Sonra çapkınca beni süzdü. “Yine yakıyorsun aşkım!” onu umursamadan çalışma masama geçtim.

 

 

Cansunun getirdiği son dosyaya bakarken “Mert, Fyodora adamı gönderdin mi?” Mert kafasını onaylayarak “Evet. En iyi keskin nişancısının yerine bizim adam geçti. Her şey tıkır tıkır ilerliyor. Sen olmuş bil!” ben de onu onayladım.

 

 

Tabii ki de Fyodora güvenmiyordum. Beni vuracak kişi ancak ve ancak Topluluktan biri olmalıydı. “Eee… Neden çıkmıyoruz daha? Saat akşamın dokuzu, yemek yeyip çıkana kadar…” Ayaz elini abartılı salladı. “Son dosyaya bakıyorum. Birazdan çıkarız. Demir nerede?”

 

 

Ayaz bilmediğini belirterek omuz silkti. Bakışlarım Merte dönünce “Gelmeyecekmiş. Yorgun olduğunu söyledi. Bugünlerde bize karşı tuhaf davranıyor. Nedenini biliyor musun?” Mertin tek kaşı havada sorgulayıcı bakışına alttan bir bakış atıp sadece omuz silktim. Mert cevap vermedi ama bunun peşini bırakmayacağını da biliyordum.

 

 

 

Barda oturuyorduk. Ayaz iki sarışınla dans ediyordu. Mert kızıl saçlı bir kadınla derin bir sohbet içindeydi. Bense kaç shot attığımı bilmiyordu. Tekila bedenimde sinsi bir yılan gibi geziyordu. Zehri ise Berfuydu.

 

 

Yanıma bir iki kadın gelmişti ama ben pas vermeyince gitmişti. Bir shot daha attığımda yanımda bir hareketlilik hissettim. İlk başta umursamadım. Daha sonra anlık gözüm yana kaydı. Teni aynı Berfu gibi bembeyazdı. Bu dikkatimi çekti.

 

Yüzüme iyice ona çevirdim. Saçları siyahtı ve upuzundu. Berfunun saçları kahve ağırlıkta ve orta uzunluktaydı. Kız bana gülümseyerek bir şeyler anlatıyordu ama umursamadım.

 

Bu kızın gamzeleri yanağındaydı ama Berfunun dudak kenarlarının hemen altında. Kıza tamamen dönmemi sağlayan gözlerinin mavi olmasıydı.

 

 

Berfunun mavilerinin çeyreği bile etmezdi ama maviydi işte. Lacivert en sevdiğim renktir ama mavi takıntım onun gözlerini gördükten sonra oldu. Kız iyice bana yaklaştı.

 

Ağır bir çiçek kokusu geldi burnuma. Berfunun kokusu ferah bir kokuydu. Tarif edemeyeceğim ama nerede olursa olsun onun kokusunu fark edebileceğim ferah bir koku.

 


Kız ellerimi tutarak beni kaldırdı. Dans pistine sürükledi. Bana sarılarak dans etmeye başladı. Kıvırıyor, bana sarılıyor hatta sürtünüyordu. Gözlerimi kapattım. Berfuydu sanki bunları yapan. Ben de kıza uyum sağladım.

 


Sesi kulağıma geldi. Çok konuşuyor. Sesi beni rahatsız ediyor. Sesi tek kelimeyle cırtlak! Berfunun ise huzur verici sakin bir tonu var. Kızın kulağına sakın konuşma dediğimi hatırlıyorum. Konuşursa gideceğimi bildiği için sustu.

 


Kaç dakika orada sarmaş dolaş dans ettik, bilmiyorum. Ama beraber üst kattaki özel odaların olduğu kata gelmiştik. Bu kat kırmızı renkle ışıklandırılmıştı. Aşağıdaki gürültü yoktu. Sakindi ama bu bile algılarımı açmama yetmiyordu.

 


Adını bile bilmediğim kızın dudaklarını dudaklarımda hissettim. Aklıma Berfunun utanınca kırmızı minik dudaklarını ısırışı geldi. Kızı öpmeye başladım. Geri çekildiğimde kızın mavi gözleri kırmızı ışıkta koyu bir hal almıştı.

 


Odaya girdik. Gözlerimi kapattım. Kızla öpüşmeye devam ediyorduk. Ben şu an farklı bir bedende Berfuyla öpüşüyordum. Ellerim kızın her yerindeydi. Berfunun bedenindeydi.

 


Ne ara soyunup yatağa geçtiğimiz bile anlamamıştım. Aklım da sadece ama sadece Berfu vardı. Kızla sevişirken kulağına kaç defa Berfu diye inlediğimi bile bilmiyordum.

 

Ben şu an Berfuyla sevişiyordum. Ruhum, bedenim sadece ama sadece onu arzuluyor ve onunla bir ahenkle sevişiyordu.

 


Bu hava aydınlanana kadar devam etti. En son hatırladığım adını bile bilmediğim Berfuya benzeyen kızın kafasını göğsüme koyarak uyumasıydı.

                                                         

 


Evet, Kardelen! Baban böyle bir adamdı. Anneni gördükten sonra kadınlar benim için Berfu ve diğerleri olarak ayrıldı.

 

Çok kadının teninde onu aradım. Bu kulağa korkunç geliyor, farkındayım.

 

Ama o kadar çaresiz ve yoksundum ki…

 

Bunu bana o mavi gözler yapmıştı. Ama anlıyorum seni kızım.

 

Eminim ki artık sen de annene hak veriyorsundur…

Loading...
0%