@nurita
|
Lütfen yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın❤️😢🥰
Güneş ışığı gözüme vuruyor. Refleksle kapalı olan gözlerimi yumdum. Yavaş yavaş gözlerimi açtım.
Yüzündeki gülümseme sendeledi ama yine de gülümsemeye devam etti. Yataktan kalktım. Üstümü giymeye başladım. Kız konuşuyor ama umursamadım.
Bezgin bir ifadeyle “Şirkete!” dedim daha sakin bir tonda. Şu an en son istediğim şey Berfuyu görmekti. Kafamı arkaya doğru yatırdım. Elimle başımı ovmam Ahmetin dikkatini çekti. “Abi, iyi misin?” iç çektim. “İyiyim Ahmet! İyi olmaktan başka seçeneğim de yok zaten!” Ahmet mahcupça başını eğdi. Şirkete gidene kadar da arabada çıt çıkmadı.
Sinirlenmeye başlamıştım. Dişlerimin arasında “ Eee!” Süleyman gözlerini kaçırdı. “Abi dün geceyi geçirdiğin kadınla senin fotoğraflarını çekmişler. Haberler sizin fotoğraflarınızla dolu bu yüzden.” Süleyman kafasını eğdi. Başı eğik bir şekilde alttan alttan bakıyordu. Ben ise şu an sinirden kıpkırmızı olduğuma eminim.
“Abi dün gece birlikte olduğun kız sen gittikten sonra ortalığı birbirine kattı. Ben onla uğraşıyordum. Yoksa abi biliyorsun beni. Hem zaten Selçuk bağlantılıymış gazeteci kızlar.” Neden şaşırmadım acaba? “Merti çağır bana çabuk!” bir gece ya! Bir gece bari bensiz bir şey başarsınlar! “NE BEKLİYORSUN LAN HALA! HADİ!” Süleyman bağırmamla telaşla odadan çıktı.
Sinirle burun kemiğimi sıktım. O sırada aniden kapı açıldı. Mert içeri girdi. “Ne bu saçmalık! Nasıl basına sızar? Ayaz nasıl ayıkmaz!” daha sonra dişlerimin arasından “Ayaz nerede?”, “Sakin ol! Şimdi yeni hallettim. Öğrenir öğrenmez bununla uğraşıyorum. Bunu haber eden magazin siteleri bedelini ödeyecek! O kızlar da ödedi! Bu yüzden sakinleş artık!”
Mert yorgun bir halde ofis koltuğuna oturdu. Tekrar dişlerimin arasından “Ayaz nerede!” dedim. Mert şakaklarını ovarken “Sence nerede olabilir? Haberi duyar duymaz kaçtı? Şu an nerede bilmiyorum!” arkama yaslandım.
Sakinleşmem lazım. “Ayaz yeni yetme gibi nasıl bunların oyununa gelir!” Mert omuz silkerek “Konu kadınlar olunca azgın teke gibi ortalıkta dolaşıyor, gerizekalı!” o da en az benim kadar sinirlenmişti.
İçimdeki sinir geçmiyordu. Ayağa kalktım. “Ne oldu abi? Bir şey mi istiyorsun?” Süleymanın sorusuyla birlikte Mert elindeki dosyayı bıraktı, sorgulayan bakışları üzerimdeydi. “Selçukun sağ kolunun tutulduğu depoya gidiyoruz.”, “Abi bizim çocuklar hallediyor. Sen boşuna kendini yorma!” ağır ağır kafamı Süleymana çevirdim. “Öyle mi! Gördük az önce sizin halletmelerinizi!” Süleyman başını mahcupça eğdi.
Benim alayla söylediğim onu iyice utandırmıştı. “Sakinleşmek için gidiyorsun, öyle değil mi?” Mert bir insanı her hareketinden anlardı. Kafamı evet anlamında salladım ve odamdan çıktım.
…
Elimi kaldırdım susması için. “Sen onu satmamak için o kadar direndin. O seni umursamadı bile. Takdir ediyorum harbi adammışsın ama bazen kaliteli bir insan olsan da olduğun taraf önemli.” Karşımdaki adam çocuk gibi ağlamaya başladı. “Abi! Kulun, köpeğin olayım. Ne olur bir şey yapma bana! Her şeyi anlattım. Yemin ederim başka bir şey bilmiyorum!” güldüm hatta deli gibi kahkaha atmaya başladım.
“Demek yemin ediyorsun! Vay be! Görüyor musun Süleyman yemin etti!” Süleyman gevşek gevşek sırıttı. Karşımdaki adama gülümseyerek bakarken aniden yüzüm kaskatı kesildi. “Hala yalan söylüyorsun!” ona nasıl baktım bilmiyorum ama ağlaması şiddetlendi. “Sizin gibi kansızları kendi kanıyla boğmak lazım!” elime kerpeteni alıp ağır ağır ona yürüdüm.
Gözlerim kapalıydı. Kafamı da müziğin ritmine göre hareket ettiriyordum. Kollarım iki yana açıktı. Bu birkaç dakika devam etti. Sonra aniden adamın kafasını tutup ağzını açtım. Kerpetenle dişini kavrayıp tek tek çekmeye başladım. Kan yüzüme ve üstümdeki beyaz gömleğe gelmişti. Dişlerini sökerken boğuk çığlıkları beni rahatlatıyordu.
Baygın gözleri de artık cin gibi bakıyordu. Öğürmeye çalışıyordu ama koca ellerim izin vermiyordu. Kafasını da arkaya doğru yatırmamla rengi morarmaya başladı. “Sizin gibi kansızları kendi kanıyla boğmak lazım, demiştim!” birkaç defa daha çırpıntı. Sonra durdu. Ben de biraz daha bekledim. Gözlerin de ölmesine rağmen dehşet ifadesi vardı.
Eve geleli yaklaşık yarım saat olmuştu. Şimdi duş başlığının altında suyun ruhumdaki yaraları sarmasına izin veriyordum. Kafam dopdoluydu. Berfu o haberi gördüyse benim hakkımda yanlış bir izlenime kapılmış olabilirdi.
Tamam! Zaten yaptığım yanlıştı ama ben de çaresiz kalmıştım. Bütün benliğimi ele geçirmişti. Benliğim onun yüzünden yörüngesini şaşmıştı. Pusulamı kaybetmiştim. Bunları o bana yapmıştı. Ben neden suçlu oluyordum.
Merdivenlerin başında tekrar odaya gidip parfüm sıktım. Aynadaki yansımam da yirmi yedi yaşındaki Alparslan değil de on yedi yaşındaki o genç delikanlı vardı. Yıllar sonra nasır tutmuş kalbim onun varlığıyla bile bu kadar hızlı atmasının nedeni neydi?
Gülsüm buradaydı. Berfu yoktu. Mutfak bir an gözüme bomboş ve anlamsız geldi.
Berfuyu istiyorum, desem ne olurdu?
Yüzümde mutlulukla alakası olmayan bir tebessüm oluştu. Kıyamet kopardı büyük ihtimalle. “Hayır, bir şey istemiyorum, sen çıkabilirsin!”
Gülsüm saygıyla bir baş selamı verip evden gitti. Birkaç kaşık pirinç pilavından aldım ama daha fazla yiyemedim.
Neden o gelmemişti ki? Sıkıntıyla geriye yaslandım. İştah falan kalmamıştı. Acaba şu an ne yapıyordu. Eve mi gitsem? Ne diye gideceğim?
Üstümdeki tişörtü çıkardım. Gelişi güzel fırlattım odanın bir köşesine. Koşu bandına çıktım çıplak ayakla. Hızlandırdım. Hızlandıkça daha da hırslandım. Ne oluyordu lan bana! Berfu kim? Bir hizmetçi… eee …bana ne ondan!
Bir de onun için saçma sapan hareketler yapıyorum. Çıplak ayaklarım canımı yakacak kadar acımaya başladılar. En sonunda koşu bandından atladım. Sinirle L koltuğun karşısındaki berjere tüm gücümle tekme attım. “KİMSİN LAN SEN? KİMSİN?” bağırışım salonda yankılandı.
Yüksek tempoda koştuğum için alnımdan ter damlaları düşüyordu. Göğüs kafesim şiddetle inip kalkıyordu. Gözüme bir ter damlası düşünce gözüm yandı. Sinirle gözümü sildim. Sakin olmalıyım. Delirmiş gibi davranıyorum. Duş alıp yatmak en iyisi. Hızla merdivenlerin oraya giderken donup kalmam bir oldu.
Beni büyüleyen gözleri irice açılmış bana korkarak bakıyordu. Bu hayatta herkes benden korkar. Ama o benden asla korkmasın, olmaz mı?
Bu artık Berfuyu tedirgin etmeye başlamış olmalı ki konuşma cesareti buldu. “Alparslan Bey, iyi misiniz?”
Ne diyeceğim? En iyisi hiçbir şey olmamış gibi davranmak. “İyiyim! Az önce özel bir spor yapıyordum.” Berfu inanmamıştı. Zaten bu dediğime kimse inanmazdı ama o sadece kafasını sallayıp yukarı kata yöneldi.
Beni umursamadan merdivenleri çıkmaya başladı. Ben de arkasından gitmeye başladım. Giyinme odasına girince sepeti yere indirdi ve sepetteki kıyafetleri dolaplara yerleştirmeye başladı. Ben ona bakıyordum ama o yüzüme bile bakmıyordu.
Biraz daha yaklaştım. Hatta dibine girdim. Alttan bir bakış attı ve geriye gitti. Benden rahatsız mı olmuştu. Bu beni afallattı. Üstüm çıplak diye mi? Hemen yandan bir tişört alıp giydim ama yok hanımefendi yüzüme bile bakmıyordu.
Sinirlenmeye başlamıştım ama ona belli etmeden hatta umursamaz bir tavırla “Akşam yemeğini sen hazırlamamışsın! Neden?” elim enseme gitti ve kaşıdım. “Yani bir şey mi oldu da sen hazırlamadın?” ben ona beklentiyle bakarken o son tişörtü de yerleştirip yüzüme bile bakmadan “Hayır, efendim!” dedi ve yanımdan sepeti de alıp geçti.
Arkasından bakakaldım. Hatta dondum. Kendime gelince arkasından gittim. Mutfaktaydı. Ortalığı topluyordu. Masadaki yemekleri tam toplayacakken aklıma sinsi bir fikir geldi. “Ben daha yemedim.” Bu onu duraksattı ve geri çekildi. Ben yemek yerken burada olacaktı. Yanımda duracaktı. İtiraf etmem gerekirse yanımda durması bile bana yetiyordu.
Ona dokunmamdan da mı rahatsız oluyor artık? Allahım ne oluyor? “Nereye?” diye sorarken buldum kendimi. Çatık kaşlarıyla “Salonu toplayacağım efendim!” dedi ve gitti. Benim de kaşlarım çatıldı. Benle aynı ortamda bulunmak istemiyor.
Tek kaşım havalandı. Ben de imalı imalı “Evet, bitti!” dedim. Sonra Berfunun çatık kaşları altındaki mavilerinde kırgın bir bakış yakaladım. Bana kırgındı. Magazin haberini mi okumuştu? Büyük ihtimalle okumuştu. Benim onun gözünde şu an iyi bir izlenime sahip olmadığım belliydi artık.
Cezası gözlerini benden mahrum etmek miydi? Böyle ceza mı olur?
Sinirli bakışlarımın yerini şaşkınlık aldı. Tam yanımdan geçecekken bana yandan sert bir bakış atıp dış kapıya gitti. Kapıdan çıkana kadar da bir daha yüzüme bile bakmadı. Ben kaç dakika arkasından kapalı kapıya baktım bilmiyorum…
…
Annen nahif bir kadındır ama galiba benim sayemde bu tarafını da keşfetmişti… |
0% |