Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Bölüm 3; ŞAH'a giriş

@nurokumus

Yepyeni bir bölümle karşınızdayım. Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur. İyi okumalar dilerimmm. Yorumlarınız ve görüşleriniz benim için çok önemli o nedenle önerilerinizi söylerseniz çok mutlu olurum 😊🌃

-Karanlık, size nasıl bir başlangıcın kapılarını açabileceğini hiç düşündünüz mü?

Elis, tüm vücudunu ele geçirmiş uyuşukluktan yavaş yavaş kurtulduğunu hissettiğinde sakince gözlerini açtı.

Bulunduğu yer buram buram kasvet kokuyorken onu izleyen gözler, bu ortam da daha da çok tedirgin olmasına neden oluyordu. Fark ettirmeden etrafına bakmaya çalıştı. Burası geniş tavanlara sahip ve oldukça büyük bir yerdi ama her tarafta yerleştirilmiş meşaleler sayesinde gayet aydınlık sayılırdı.

Oturduğu sandalyeden hiç kalkmadan, kafası önde bir şekilde hareketsizce durdu. Uyandığının anlaşılmaması için çok fazla kıpırdanmıyor ve sakinliği elinde tutmaya çalışıyordu. Bir nevi şu an neler olduğunun ve nerde olduğunu anlamak için genel bir analiz yapıyordu.

Kaçırılmıştı. Bir kokuyla uyuşturulmuş ve bu mekana kadar sürüklenmişti. Gizli bir karargaha benzeyen bu yer, toplantı yapacakları düşüncesiyle yola çıktığı ŞAH toplulluğuna aitti. ŞAH tarafından kaçırıldığını duvarlardaki ince işlemeli detaylardan ve tabelalardan çok net bir şekilde anlayabiliyordu.

İşlemeler mektubun üzerindeki mühürle aynıydı. Kafasını tam anlamıyla kaldırdığında ellerini yokladı. Elleri herhangi bir şeyle bağlanmamıştı. Bu işini kolaylaştıracaktı.

Harekete geçmeden önce oda da ki nefes seslerini saydı. Tam olarak 4 kişi Elis'in biraz ilerisin de bekliyordu. Biraz direnmesi gerekse de dört kişinin üstesinden gelebileceğini düşündü genç kız. Ama ya devamı varsa. Bu düşünceye daha çok ihtimal vermeden hamlesini yaptı.

Siyah uzun saçları yüzünü örttüğü için ne yapacağı belli olmuyordu ve bu durum Elis'in işine yaramıştı. Oturduğu sandalyeden yavaşça kalkıyormuş gibi yaptı. Şu an verdiği izlenim hala kendine gelemediği yönünde olmalıydı. Kendine doğru hızla atılan bir adım sesiyle ilk hamlesini yaptı.

Ağır hareketlerle kalkarken bedeninin kontrolünü kaybetmiş izlenimi vermek için biraz eğildi. Bu hamle sayesin de eğilerek pelerinin altında sakladığı gizli bölmeden keskin çakıyı çıkarabilmişti. Çıkardığı çakı, vuran ışıkla parlıyor ve daha keskin görünüyordu.

Kafasını tam olarak kaldırarak elindeki çakıyı biraz ilerisinde ki dört gence savurdu. Ölümcül bir şekilde parlayan cismi, ilk önce ona doğru adım atan kızın yüzüne doğrultmuştu. Ardından keskin aletin ucunu teker teker diğer üç adama yöneltti.

Hepsinin kahverengi gözleri genç kızı odak seçmiş ve bu ani hareketin beklenmedikliğiyle ürpermişlerdi. Peki önünde duran bu insanların gözleri sahte miydi yoksa gerçek miydi? Bu insanlar adaletin savunucuları mıydı yoksa azametin meraklıları mı?

Elis daha fazla dayanamayarak geniş oda da sesinin yankılanmasına izin verdi.

"Beni ne için buraya getirdiniz? Bunun cevabını vermeden bir adım daha atarsanız şah damarınızı kesmekten hiç çekinmem."

Hemen önündeki gözleri ve saçları aynı tona sahip ufak yüzlü kız, önce arkasını dönerek Elis'e mahcup bir şekilde tebessüm etti. Kız hemen hemen Elis boylarındaydı ama kahverengi saçları ve gözleri ender bulunacak türdendi.

Kıvırcık saçları göze batan kızla aynı göz rengine ve saç rengine sahip bir çocuk çok beklemeden söze girdi. Elis çakının ucunu genç kızdan çekerek bu oğlana çevirmişti. Ama gözüne takılan şey kız ve oğlanın arasındaki inkar kabul etmeyen benzerlikti. Birbirinden tek farkları cinsiyetleri ve boylarıydı. O an bu ikisinin ikiz olduğuna karar vermişti Elis. Çocuğun sakin çıkan sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı.

"Evet kardeşim ve kendim adına ufak bir özür dilemek istiyorum, ŞAH'ın yeni üyesi. Galiba biz durumu biraz yanlış anladık."

Elis hayret eden bakışlarını oğlanın üzerinden ayırmayarak, bir açıklama yapmasını bekledi. Oğlan bunu anlamış olsa gerek lafı çok dolandırmadan konuştu.

"Size kendimi tanıtmak ile başlayım en iyisi genç hanımefendi. Ben Mizel. ŞAH grubunun istihbarat ve gizli işlerinde görev alırım. "

Elis'in biraz önce önünde duran, kıvırcık kızı göstererek tekrar söze girdi.

"Bu da kardeşim Melin. O da grubun teknolojik işlerini halleder."

Biraz duraksadıktan sonra derin bir nefes aldı. Bütün üyelerin gözü Mizel'in üzerindeydi. Ama ona doğru attıkları bakışlar bu çocuğun bir hata yaptığını desteklercesine kızgın ve tehditkar bakıyordu. Bu sefer Mizel bir açıklama yapmak için konuştu. Elis bu konuşmadan sonra aklındaki bütün soruların bir cevaba kavuşacağını hissediyordu.

"Şöyle ki hanımefendi. Bu gruba uzun zamandır yeni bir üye alınmıyor. Takım Başkanı da karargaha yeni birisinin geleceğini söylediğinde biz de zannettik ki..."

Biraz durdu.

"Yani bizde senin sorgu için karargaha getirileceğini zannettik. Ben de kardeşime anladığım gibi anlatınca olaylar doğal olarak karıştı. Aslında Melin'in sana yolu göstermek için oraya gelmesi gerekiyordu ama yanlış anlaşılmadan kaynaklı seni kaçırmış bulunduk."

Mahçup bir gülümseme takınarak elini kıvırcık kahverengi saçlarına götürdü.

"Ama yine de dolaylı bir yoldan olsa da buraya gelmiş sayılırsın. Hem Melin senin kafana çuval geçirdiğine atın birden kaçmaya başladı. Tam yarım saat boyunca atını kovaladım. Lütfen bunu da özrümüzü değerlendirirken gözden geçirmeyi unutma."

Elis elindeki çakıyı hala havada tutarken yanına yaklaşan kızla bir karar vermesi gerektiğini hatırladı.

Güvenmek mi yoksa kaçmak mı? İçinde onu alevlendiren şiddetli sesi dinleyerek, büyük bir riski omuzlarına yükleyip güvenmeyi seçti. Melin, genç kızın yanına gelerek Elis'in koluna nazikçe dokundu.

"Şu çakıyı indirmeye ne dersin, bu sayede daha rahat konuşabiliriz bence. Hem benim de sana sağlam bir özür borcum var. Toplantı bitince daha uzun bir özür konuşması yapmak isterim."

Elis kafasını sallayarak kızın gösterdiği sandalyeye yavaşça oturdu. Ortama, soluk kırmızı ve siyah renkleri hakimdi. Çevresine bu sefer daha rahat bir şekilde göz gezdirdi. Ve her döndüğü tarafta daha büyük bir hayranlığa sürüklendiğini hissediyordu.

Burası gerçekten tasarımı harika düşünülmüş bir yerdi. Burası tam bir savaşçının yurduydu. Burası savaşçıların karargahıydı ve buna göre dizayn edilmişti. Kılıçlar, kapalı fanuslarda ender bulunan silahlar ve teknolojik araç gereçler. Pek çok belgenin ve kitabın bulunduğu tüm heybetiyle bir duvarı tamamını kaplayan dev gibi bir kitaplık. Ve arkasında ne olduğunu bilmediği pek çok kapı.

Bu, insanda hayranlık uyandıran odanın tam ortasında bulunan ve şu an büyük bir gerginlikle oturduğu masa yer alıyordu. Gözlerini etraftan çekerek bu sefer masada ki tanışmadığı simalara dikti.

Ama birinin ondan önce davrandığını sonradan fark etmişti. Daha yeni Mizel'in takım başkanı diye gösterdiği adam ona kuşkucu ve kısım gözlerle bakıyordu. Pelerinin şapkasını Elis gibi yüzüne kadar örttüğü için saçları görünmüyordu ama Elis içinde ki bu adama duyduğu kuşkudan emindi.

Karşısında ki adam tanıdık bir simaydı. Ve yine emindi ki bu adam da onu tanıyordu. Bu keskin bakışlar kesinlikle dışarda karşılaştığı bir çift göze aitti. Peki kime?

Kuşkucu bakışlar içeren bir kaç saniyelik göz temasından sonra adam, ayağa kalkarak kendini kısaca tanıtmak amacıyla söze girdi.

"Ben Şah topluluğunun plan kurucusu ve yürütücüsüyüm. Bu nedenle buradakiler bana takım başkanı derler. Grupla böyle tanışmanı istemezdim ama daha yeni senin de duyduğun üzere bazı aksilikler vuku buldu. Yaşananlar adına üzgünüm. Diyecek başka bir şeyim yok."

Duyduğu ses de düşüncelerini desteklercesine tanıdık geliyordu. Bu duruma daha çok takılmadan başıyla kısaca teşekkür etti.

Çok geçmeden kendini tanıtmak için bir başka kişi ayağa kalkmıştı. Bu kişinin hafif çekik gözleri ve siyah saçları, takım başkanının aksine Elis'e daha önce bu kişiyle karşılaşmadığını düşündürüyordu. Son olarak o da ayağa kalkarak konuştu.

"Kısaca kendimi anlatmam gerekirse adım Karat. Genelde bilek gücü gereken görevlerde yer alırım. Bu kadar."

Elis ona da kısaca teşekkür ettikten sonra sıranın kendisine geldiğini anlamıştı. Melin, Elis'e kısık bir ses tonuyla 'gerilmene gerek yok' dedikten sonra genç kız ayağa kalktı. Karar vermişti. Gerçek adını söyleyecekti.

Eğer beş binanın adaletsiz yönetimine karşı çıkacaksa bazı şeylere cesaret etmesi gerekirdi. Ve bu hareketi o güçlü iradeye sahip olmanın ilk adımıydı.

"Ben Elis. Bu gruba ülkede yaşanan ve insanların gözünü kör eden adaletsizliğe bir dur demek için katıldım. Mevcut olan 5 dilin beşini de biliyorum. Aynı zaman da yakın dövüşte ustayım. Temel düzey bilgisayar ve kodlama bilgisine de sahibim. Beni hangi pozisyona vereceğinizi bilmiyorum ama Anterya için elimden geleni yapmaya hazır olarak geldim. Diyeceklerim bu kadar."

Melin, Elis oturduktan sonra kulağına 'çok iyiydin' diye fısıldadıktan sonra grup başkanın hayret eden bakışlarına aldırış etmeden genç kıza gülümsedi. Bu adam onun kim olduğunu bilmekle kalmıyor aynı zamanda onun ismini de biliyordu. Bu bilgiyi nasıl ve kimden öğrendiğini de bilmemesine rağmen, ismini söylediğinden beri başkanın gözlerinin üzerinde olduğunu hissetmişti.

Çok geçmeden başkan toplantıyı başlattı.

"Herkes birbiriyle tanıştığına göre burada toplanmamızın asıl nedenini açıklayabilirim. Grupta bulunan beş kişinin de kendi hayat hikayeleri var ama bizi bu masada buluşmaya iten bir şey var. Hepimiz amaçları aynı kapıya çıkıyor. Adaletsizliğin bir an önce bu karsız topraklarda yok olup tarihin tozlu sayfalarına karışması. Kimimiz sevdiğinin uğradığı adaletsizlik için burada, kimi halkın uğradığı adaletsizlik için... Ama hepimiz aynı uğurda ve aynı yolda savaşıyoruz. Bunu hatırlatmak istedim."

Önündeki rulo yapılmış haritayı ayağa kalkıp masaya açarak tekrar konuşmasına devam etti.

"Ama bu grup daha tamamlanmadı. Bir kişi eksiğimiz var. Ama bu görev diğer görevlere benzememekle kalmayarak, uzun zaman sonra alacağımız en zor görev olacak. ŞAH'a katılacak olan yeni üyemizi, onu esir eden parmaklıkların arasından kurtaracağız."

Mizel gülerek konuştu.

"Onu da bir nevi kaçıracağız o zaman."

Masadakiler bu espiriye gülerken, Melin de kardeşini desteklercesine konuştu.

"Adımız üye kaçırana çıkacak desene kardeşim."

Bu sözünün üzerine herkes kendini tutamayarak sesli bir şekilde gülmüştü. Gruptakilerin birbirleri ile olan güveni ve bağlılığı uzaktan bile hissedebiliyordu Elis.

Şu ana kadar kimseyle bu tarz bir bağ kurmamıştı ama bu durum, bir gün onlar gibi sağlam bağlara sahip olacağı dostların hayalini kurmadığı anlamına gelmiyordu. Belki dedi içinden. Belki babamın bana yaşattığı yalanları, bu insanların samimiyetinin gerçekliği örter diye düşündü.

Adını duymasıyla gözlerini masadan kaldırarak başkanın net bakışlarına çevirdi.

"Elis senin de ilk görevin bu kurtarma görevinde olacak. Senin grup içindeki konumun da sen toplantıya gelmeden önce kararlaştırıldı."

Elis meraklı bakışlarını üyelerin üzerinde gezdirirken kısa bir sessizlik oluştu. Başkan çok beklemeden elinde bir işitme cihazıyla Elis'in yanına geldi. Grup içi iletişimi sağlayacağını düşündüğü bu cihaz, ülkede sınırlı üretim ve çok nadir bulunan bir cihazdı. Başkanın ona cihazı uzatmasıyla ayağa kalkarak cihazı avuçlarının içine aldı.

Ardından grup içindeki mevkisini öğrenerek artık resmen ŞAH topluluğunun bir parçası kabul edilmişti. Onu kaçırmalarına rağmen bu gruba girmekten garip bir şekilde rahatsız olmuyordu. Başkan boğazını temizleyerek söze girdi.

"Bundan sonra senin grup içi konumun bir nevi casusluk olacak. Beş binanın içinde görev yaptığını biliyoruz bu nedenle orada duyduğun her şeyi bize aktaracaksın. Aynı zamanda planın kurulma aşamasında da yardım edeceksin. Görevini kabul ediyor musun?"

Elis hiç beklemeden cevap verdi. Bu tam da onun yapabileceği türden bir işti.

"Kabul ediyorum."

İşte Elis'in hayatını değiştiren o sözler tam olarak o anda iki dudağının arasından firar etmişti. Artık beş binanın karşısında halkının yanındaydı. Sonu asla bilinmez bir davaya mührünü basmıştı ve canının hiç bir şekilde garantisi yoktu.

O diğer varisler gibi şan ve şöhret için savaşmıyordu. Babası gibi gözünü makam, mevki de bürümemişti. Sadece halkı için bu tehlikeleri göze almış ve adaleti sağlamak için ailesini karşısında dimdik durmuştu. Onun hayat felsefesi ve uğrunda canını koyacağı düşünce artık bu olmuştu. Düşüncelerinde gizli acılar artık tamamen değişmiş ve onu yeni maceralara hazır bir konuma getirmişti.

Oturduğu sandalyede belini dikleştirdi. Şu an sadece ilk görevine odaklanmış ve başkanın anlattığı planın detaylarını dinliyordu. Arada bir Karat da konuşmaya dahil oluyor kurtarma operasyonu için farklı yöntemler sunuyordu.

Birkaç saat sonra ilk görevine ve getirdiği tehlikelere hazır olarak hepsi birden ayaklandı.

Dava arkadaşlarını, acımasız demir parmaklıklardan kurtarma görevi artık başlamıştı.

Ayza kıstırılıp kapatıldığı o küf kokan yerden çıkarak özgürlüğüne kavuşarak onlarla birlikte savaşacaktı. Ve Elis bunun için elinden geleni yapmaya hazır bir şekilde yarının gelmesini beklemeye başladı.

Heyecanlı mıydı? Hem de çok. Ama bu sefer gerçekten doğruların içinde olduğunu hissediyordu. Başkanın ağzından çıkan her kelimeye hak veriyor ve kafasında oturmayan taşların büyük bir gürültüyle oturduğunu hissediyordu.

Masanın başında bir süre gözünü kapattı. Hayat ne de büyük bir ikilemdi böyle. Seni kaçıran insanlar sana samimiyeti hissettirirken, seni büyüten adam seni boşlukların ortasında bir başına bırakabiliyordu. İşte böyle bir ikilemdi hayat.

Yaşamla ölüm arası...

Uzakla yakın arası...

Varla yok arası...

Başlangıçla bitiş arası tek nefeslik bir yoldan ibaretti işte o abartılan hayat...

Yorumlarınızı ve görüşlerinizi bekliyor olacağım ☺️

 

 

 

Loading...
0%