@nurokumus
|
Yep yeni bir bölümle karşınızdayız. İnşallah beğenerek okursunuz😊 Yorumlarınız ve goruşleriniz benim için çok önemli görüşlerinizi büyük bir heyecanla bekliyor olacağım 🌷
"Bu ülkede yöneticilere kafa tutarsan öyle bir şey gelir ki başına, kelimelerin kifayetsiz kalır ve o gür çıktığını düşündüğün ses, boğazına sıkışarak çıkmamakta diretir. Sevdiklerinin ölümünü gözüne soka soka izletir hayat. Sonra da seni bu zindanların kimsesiz köşelerine atar. Ben Ayza. Yalnız bir kuşun sırtında uçan, yalnız bir kızım. Beş Binanın omuzlarıma yüklediği aile hasretiyle yanıp tutuşurken, nemli hapishane köşelerinde pişmanlığa mahkum bir kızım. İntikam ateşiyle kıvranırken demir parmaklıklardan kendiyle bakışan kimsesiz bir kızım ben. Yurdum, yöneticiler tarafından katledilen ailemin mezarı dahi olmadan yattığı Anterya topraklarıdır. Ve görevim o topraklara uzun süre uğramayan adaletin geri dönmesini sağlamaktır. Görevim adaletken, amacım intikamdır. Hayat benim sonumu hangi terk edilmiş uçurumun kenarında gerçekleştirir bilmiyorum. Ama hazırım. Savaşmaya ve gerekirse ailemin yanın da kendime bir yer ayırtmaya hazırım." ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Elis pelerinin soğuk rüzgarda dalgalanışını izlerken yanında hissettiği dört siluet, insana güven verircesine orada bekliyordu. Adları haricinde hiçbir şey bilmediği bu insanlar, ona nasıl güven bir verebilirdi ki? Bunun hakkında hiçbir fikri yoktu ama o, şiddetle çarpan güven duygusunu elinin tersiyle itmeyi tercih etmişti. Babasının bile böyle bir insan olduğunu öğrendikten sonra, bu hayatta kimseye güvenemezdi. Yalnızdı ve bunu beynine yerleştirmek için her saniye kendine tembihliyordu. 'Güven denen şey bir kurmacadan ibarettir.' Bu sözcükler sürekli başa sarıyor ve o hissi hemen susturmaya yetiyordu. Arkasından gelen tok sesle derin düşüncelerinden sıyrılarak başını çevirdi. Başkan, son kez planı anlatacak ve artık kurtarma operasyonu başlayacaktı. Şu an, gizli ve görkemli mahzenin dar koridorlarından geçerek dışarıya çıktıkları için başkanın sesi kulaklara oldukça kısık geliyordu. Bu gece karanlığına eşlik eden sessizlikte planın kimse tarafından duyulmaması gerçekten önemliydi. Herkes gölge bir köşeye geçtikten sonra, başkan ince bir dalla toprağın üzerine bir şeyler çizerek konuşmaya başladı. "Şimdi herkes bütün dikkatini buraya versin. Özellikle de sen Mizel. Bu görevde rolün büyük olacak. Şakayı bir kenara bırakıp dikkatlice dinlemeni istiyorum. Bu görev en ufak hatayı affetmez. Hepimiz ortaya çıkarız ve son gördüğümüz yüz gardiyanların kibirli yüzü olur. O nedenle iki kat dikkatli olmamız gerekiyor." Mizel, ayağını toprakta biraz hareket ettirdikten sonra kısık ama net çıkan bir sesle "Tamamdır kaptan" dedi. Bu cevaptan sonra herkes önündeki çizime dönerek başkanı dinlemeye başladı. "Öncelikle Mizel yarın akşam saat 10 sularında, kılık değiştirerek kilitli odaya girecek. Kilitli odalar tek kişilik tutsak odaları oldukları için çok güçlü bir savunma sistemleri yok. Ama buna rağmen girişte uçuşan 6 tane radar görevi tehlikeye sokuyor. İşte tam bu kısım da Melin devreye girecek ve sistemleri heckleyerek Mizel'in içeriye girebilmesi için ufak bir boşluk oluşturacak. Mizel, içeriye girdikten sonra oyunculuğunu konuşturman gerekiyor. Bir tutsak kılığına gireceksin. Normal şartlarda, saat 10.10 geçe kilitli odalara yeni bir mahkumun tahliye edilmesi gerekiyor. Ama bize gelen haberlere göre bu mahkum yolda yakalandığı bir hastalık sebebiyle ölmüş. Biz de bu durumu bir fırsata geçirerek mahkumun öldüğünü gizledik. Bu nedenle sen o mahkumun yerine geçeceksin. Başında da muhafız kılığına girmiş olan Karat bekleyecek. Böylece dikkat çekmemiş olacaksınız. Ama ölü mahkuma ait tutsak belgesi elimizde olmadığı için Melin'in oluşturdu o boşlukta, radarlara yakalanmadan geçmeniz gerek. Gelelim en can alıcı noktaya." Başkan derin bir nefes aldı. O sırada ortadaki ufak çaplı haritanın etrafında olan herkes şapkalarını gözlerine kadar örtmüş başkanın diyeceklerini dinliyorlardı. Elis de kendini olaylara kaptırmış can kulağıyla planı aklına kazımaya çalışıyordu. Çünkü onun da görevi birazdan gelecekti ve hayatın da ilk defa böyle bir işe kalkıştığı için herhangi bir hata yapamazdı. Başkan soğuk havayı ciğerlerine çektikten sonra tekrardan konuştu, "Deli rolü yapacaksın Mizel." Bütün bakışların Mizel'in üzerinde kilitlenmişti. Mahzendeyken anlatılan planda böyle bir şeyden bahsedilmemişti. Çok geçmeden Mizel sessiz bir kahkahayla söze girdi, "Bir deli olmadığımız kalmıştı. Onu da yapalım tam olsun." Melin de kardeşlik görevini icra ederek susmayıp, ikizine cevap verdi, "Sen çok akıllı olduğunu mu zannediyorsun kardeşim." Herkes Melin'in bu cevabına kıkırdarken Mizel bu cevabın altında kalmamak için ağzını açtı. Lakin başkan kardeşler arasında çıkacak ufak çaplı atışmayı engellemek için Mizel'in konuşmasına fırsat vermeden planı anlatmaya devam etmişti. "Daha yeni de duyduğun gibi Mizel, deli taklidi yapman gerekiyor. Bize gelen bilgilerde mahkumun akıl hastası olduğu yazıyor ve eminim ki bu bilgi kilitli odadaki muhafızların da bildiği bir şey. Ama eğer bu rolü iyi oynayabilirsen durumu avantaja çevirebiliriz." Karat söze girdi, "Nasıl yapacağız onu?" Barlas toprağın üzerinde birkaç çizim daha yaptıktan sonra, çizimlerin üzerinden aklındakileri teker teker anlatmaya başladı. "Nasıl yapacağımızı kısaca anlatayım. Diyelim ki girişteki radarları başarıyla geçtiniz ve demir parmaklıklar açıldı. Ondan sonra nöbetçi kulelerinden çıkan bir asker mahkumun üzerini aramak için yanınıza gelecek. İşte tam olarak o sırada Mizel biraz sağa sola koşuşturup yaygara çıkartacak. Bu kısmi firar aşamasında da akıl hastası olduğu için ona herhangi bir zarda bulunamayacaklar. Ama tabi ki elektroşok kullanabilirler. O nedenle muhafızlara çok yaklaşmamaya çalış. Mizel bu karmaşayı çıkarırken de Karat anahtarları alarak kilitli odaların bulduğu yer altına inecek. Yer altında tam -15 kat var ve bu katların her birinde iki mahkum bulunuyor. Sen –9. Katta siyah saçlı bir kızı kurtarmaya gideceksin. Lakin kız, büyük ihtimalle seninle gelmek için bir parola isteyecektir. Onun kulağına daha önceden sana söylediğim parolayı fısılda. Bu sayede bizim ŞAH olduğumuzu anlayacak ve zorluk çıkarmayacaktır. Kıza arka taraftaki çıkışa kadar eşlik et. Çıkışta Elis onu karşılayacak. Bundan sonra geriye tek bir adım kalıyor. Melin, buradan tekrar bilgisayar sistemlerine girerek elektriklerini birkaç dakikalığına kesecek. O sırada da Karat'ın yönlendirmesiyle Mizel kaçacak. Gece nöbetlerine on tane muhafız kalıyor. Ayrı ayrı olmak şartıyla iki tane muhafız farklı kulelerde bekliyorlar. Ama kulede nöbet tutan muhafızlardan biri bizim adamımız olduğu için olaylara hiç dahil olmayacak aynı zamanda Karat'a gizlice anahtarları da o teslim edecek. Her tarafta kameralar olduğundan kaçma konusunda bize yardım edemez. Ama yine de elektirik kesintisi sırasında Mizel'i diğer muhafızlardan kısa bir süreliğine saklayabilir. Geri kalan 9 muhafıza da yakalanmayacağınızı umut ediyorum. Eğer böyle bir durumla karşılaşırsanız kurtulmak pahasına her şeyi yapın. Gerekirse öldürün ya da yaralayın. Anlaşıldı mı?" Melin açık kahverengi gözlerini kocaman açarak kafasını topraktan kaldırdı. "Nasıl yani? Daha önce yaptığımız planlarda öldürmemize katiyen izin vermezdiniz başkan. Bırakın öldürmeyi, en ufak zarar vermemiz bile yasaktı." Mizel, kardeşine destek çıkarcasına konuştu. "Evet başkan, böyle büyük bir karar vermek istediğinizden emin misiniz? Eğer radarlardan birine yakalanırsak ne olabileceğini en iyi siz biliyorsunuz. Öldürmek Anterya da işleyebileceğin en büyük suç. Bu her şeyi göze aldığımız anlamına mı geliyor?" Başkan sesindeki ciddi tonu koruyarak cevap verdi. Sanki konuştuğu her kelime daha önce planlanmış gibi çıkıyordu dudaklarından. Sesi kararlı ve insanı yüreklendirircesine büyük bir azimle çıkıyordu. Yüzüne düşen gölgeler ne kadar mimiklerini kapatsa da şu an başkanın kaşlarının çatık olduğuna emindi. "Her şeyi göze alıyoruz Mizel. Bu düzen bozulacak ve biz bunu yapacak yegane kişileriz. Haklı olana hakkını, haksız olanı hak ettiğini vermemiz gerekiyor. Bu günden sonra yeni düzenin temellerini atıyoruz. Yaşadığımız karsız topraklarda bir gün kar yağacağının umuduyla yaşayan sınırlı sayıda insanlardan biriyiz. Ve görevimiz bu umudu bütün halkın kalbine ekmek. Evet kısaca diyeceklerim bu kadar. Yarın saat dokuzda herkes burada olsun. Bu gün Ayza'nın parmaklıklar arasında geçirdiği son günü olacak. Anlaşılmayan bir yer var mı?" Herkes kafasını hayır anlamında sallarken Elis söze girdi. " Mizel'in oraya bir mahkum kılığın da gireceğini söylediniz. Bir mahkumun başında sadece tek asker olması ne kadar mantıklı? Bu dikkat çekmemize neden olmaz mı?" Elis'in bu konuşması üzerine herkes Elis'e hak vermişti. Bu durum fazla dikkat çekebilirdi sonuçta. Başkan bu soruya cevap vermek için konuştu, "Öncelikle gelecek mahkumun bir akıl hastası olduğunu biliyorlar. Ve baştakiler hasta bir insan için asla birden fazla muhafız tutmazlar. Bunu iyi biliyor olmanız gerekiyor." Evet işte tam şu an Elis istediği cevabı almıştı. Elis'in bildiğini iddia ettiğine göre Elis'in gerçek kimliğini biliyor olmalıydı. Hatta büyük ihtimalle ona mektubu gönderen kişi başkandı. Ve böyle derin bir bilgiyi bildiğine göre beş binada çalışıyor olmalıydı. Bunları düşünürken aklında bütün sorularına cevap bulabilecek büyüklükte bir şimşek çaktı. Bu şimşek o kadar çok ışık yayıyordu ki, başkanın kime benzediğini bulmasını sağlamıştı. Ya beş binada çalışan bir görevli olmak yerine bir varisse. Elis başkanın tam gözlerinin içine baktı. En mantıklı seçim bu gibi görünüyordu. Su binasının camından mektup gönderecek kadar büyük bir yetkiye ancak bir varis sahip olabilirdi. Peki ya hangisi? Elis kafasını kaldırarak başkanın gözlerinin içine baktı. Bu bakışlar tam olarak bir varisin başka bir varise attığı bakışlardı. Keskin ve yırtıcı. Aynı zamanda tehditkar ve güçlü. Gerçek gözlerini onun gibi bir lens ile kapatmış bir adamın gözleriydi baktığı gözler. Elis derin bir nefes alarak bakışlarını başka bir tarafa çevirdi. Üç seçenek vardı. Ya sakladığı gözler sağlığı temsil eden yeşil rengindeydi ya da demiri simgeleyen gri... Ya da ateşi simgeleyen kızgın bir kırmızı tonuydu gözleri. Bunu öğrenmek için bolca zamanı olacaktı ve Elis tuttu işi bırakacak türden bir insan değildi. Ne kadar şu an babasından nefret ediyor olsa da o babası tarafından bir savaşçı olarak yetiştirilmişti. KÜÇÜK BALIĞI OYNA. AMA ASLA KÜÇÜK BALIK OLMA Bu gruba katılırken de bunu düşünmüştü ve bir saniye bile tedbiri elden bırakmamıştı. Nereden bilebilirdi ki bu insanların onun yaşadığı kötü bir olayı fırsat bilerek yararlanmadığını? Burada ki insanlar saf değildi. Zeki ve aynı zamanda becerikliydi. Sıradan bir insanı kolaylıkla ellerinde oynatabilirlerdi ama Elis sıradan bir insan değildi. Bu gün burada yanlış bir şeye rastlamamıştı. O nedenle şimdilik her şey gayet yolunda gidiyordu. Ama ne olursa olsun onlara güvenilir damgası vurmadan tedbiri elden bırakamazdı. Sadece iyi insanlara benzedikleri için babasına ve bu düzene asi çıkan tarafını dinlemiş ve gerçek ismini söylemişti. Ve zaman onlara güvenip güvenmeyeceğini gösterecekti. Elis o sırada ayağa kalktı. Diğer üyelerde birer birer ayağa kalkmış ve dağılmaya başlamıştı. Herkesin yarın için güç toplaması ve kafasını dinç tutması gerekiyordu. Elis de herkes gibi atların olduğu yere doğru yürürken omzunda bir el hissetti. Karanlıktan dolayı kim olduğu tam anlaşılmasa da tam döndüğünde, yüzüne vuran ateş ışığıyla kim olduğunu anladı. Gelen Melindi. Genç kızın sahip olduğu kocaman gülümsemesinin aksine gözlerin de hüzün, yerli yersiz dans ediyor gibiydi. O an Elis, Melin'in e nasıl bir geçmişe yoldaşlık ettiğini çok merak etti. Ama merakına cümlelerinde yer vermeyerek o da kıza sadece ufak bir tebessümle karşılık vermekle yetindi. Genç kız söze girdi, "İçerde sana bir özür borçlu olduğumu söylemiştim. Ben sözünün eri bir insanımdır. Suç ne kadar aklı bir karış havada olan kardeşimin olsa da ben de ortağı sayılırım. Lütfen bu içten özrümü kabul et Elis." Elis de kıza içten bir tebessüm sunarak, "Evet ufak bir karışıklık yaşandı galiba. Özür dilediğinize göre sorun yok." Bir eliyle atını göstererek, "Zaten gece de baya eğlenmiş gibi görünüyor." Bunu demesinin ardından ikisi de gülmeye başladı. İki kızında gecenin bir vaktinde savurduğu bu kahkahalar tamamen doğal ve katıksızdı. Yapmacıklıktan uzak ve içten bir samimiyet yüklüydü bu kahkahalar. Elis ne kadar kimseye güvenmemeye karar vermiş olsa da, onlara güvenmişti bir kere. Hiç düşünmeden gülmüş ve bu sayede arkadaşlığa teslimiyetin tohumunu nazikçe yüreğine yerleştirilmişti. Lakin o güvenmek istemiyordu. Babasının ona yaşattığı ve daha taze olan bu yaranın asla tekrar açılmasını istemiyordu. İşte tam da bu nedenle bir daha kimseye güvenmeyeceğine dair kendine söz vermişti. Ama bilmediği bir şey vardı. Güven haber vermezdi. Gelir ve bütün bedenini öyle alelade bir zamanda ele geçiriverirdi. Bunu ne sen fark ederdin ne de bir başkası. Kalbin onlardan yana karar verince anlardın güvenin tatlı duygusuna teslim olduğunu. O zaman anlardın hayatın sana ufak çaplı oyunlar oynadığını. Ve senin de o oyunun içinde büyük bir ŞAH taşı görevin de olduğunu. Peki güven tehlikeli bir seçim midir? Bunu kim bilebilir ki? Bazı insanlara güvenmek onu iyi hissettirirken bazı insanlara güvenmek onu dipsiz kuyuların derinlerine gömer. Elis de bu oyunun sonucunu zamanın getirdikleriyle öğrenecekti. Dipsiz kuyuları mı atılacak yoksa sırtını yaslayabileceği dostlar mı edinecek? İşte bu Elis'in hayatının konusuydu. O sırada Elis gruptan ayrılarak tekrar su binasından içeriye giriş yapmıştı. Yol boyunca pek çok düşünce ona eşlik etmiş ve bir şekilde gizlice odasından içeriye girebilmişti. Saat bir hayli geç olduğundan etrafta pek kimse yoktu ve bu durum onun için bir hayli iyi olmuştu. Kapısını önünde ki iki muhafızı da hızlıca geçiştirdikten sonra, bu yoğun günün ardından sonunda odasına girebilmişti. Elis, odaya girer girmez üzerinde ki pelerini çıkarttı ve dolabına dikkatlice yerleştirdikten sonra üzerine daha rahat bir şeyler giydi. Ardından dolabının gizli bölmesini açarak deri kaplı defterini eline aldı ve defterin sayfalarına yeni şeyler eklemek için tekrar masasına oturdu. Siyah mürekkepli kalemi de eline aldıktan sonra boş sayfaya düşüncelerini aktarması için hiç bir engel kalmamıştı. "Sözümü tuttum. Bu gün ŞAH denen topluluğa gittim ve planlarına dahil oldum. Onlardan biri oldum. Doğruluğu ve adaleti seçmeyen öz ve öz babama karşı gelerek isyanın ilk adımını attım ben. Yalanların içinde bir doğru bulma umuduyla bir yola çıktım ve her şey bana yabancı. Yüzleri, mahzenleri ve davaları. Ama bu günden sonra davalarını davam kabul ettim. Babamın da dediği gibi bana öğrettiği gibi yolumu adalete göre çizdim ve bu yolda ilk adımımı attım. Karşımda babam olsa bile bu yolda yürümeye karar verdim. Ve yarın beş binanın yıkılması için ilk bombamı hazırlıyor olacağım. Ve sonra bir diğer bomba buna eşlik edecek ve başka bir gün bir diğeri. Adalet sağlanana kadar bu, bu şekilde devam edecek ve haksızlık ortadan kalkacak. Bir varisin en büyük görevi bu değil mi sonuçta? Ben de görevimi hakkıyla yerine getireceğim. Bu yola ilk ŞAH topluluğuyla girdim ve savaşmaya devam edeceğim. Babama ve beş binaya karşı her zaman savaşacağım."
Son cümlelerini de beyaz sayfanın son satırlılarına sığdırdıktan sonra defteri dolaptaki yerine koydu ve yatağının içine yavaş haraketlerle girdi. Artık sakin kafayla uykunun tatlı kollarına kendini bırakabilirdi. Ve öylede oldu. Daha dakikalar geçmeden uyku onu ele geçirmiş ve rüyasında babasıyla olan mutlu anılarını görmeye başlamıştı bile. Uyandığında bu anıların ona ne kadar acı vereceğinden habersiz rüyasının tadını çıkarmaya başladı.
|
0% |