Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5. Bölüm

@nurrunatt

1 AY ÖNCE

ZONAN 

 

Haberci birliği şefi içeri girdiğinde Kral Zonan kalbinin teklemesine engel olamadı. Son iki aydır Tilades ne zaman odasına girse aynı duyguları yaşıyordu.

Kral, elleri arkasında kapıya doğru döndü. “Söyle, Tilades.” Sesi, çocuklar gibi heyecanlı çıktığı için kendine öyle sinirlendi ki ısırdığı dudağı biraz daha ileri giderse kanayabilirdi.

Elindeki mektubu göstererek “İmparator Miranris’ten, ekselansları,” dediğinde Zonan, neredeyse koşup mektubu elinden alacaktı. Ama kim olduğunu kendine bir kez daha hatırlatarak yalnızca elini uzatmakla yetindi. Tilades zorla taşıdığı göbeğiyle birlikte Zonan’a doğru yürüdü ve imparatorun mektubun eline bıraktı.

Kral Zonan, mektubu elinden kayıp gitmesinden korkar gibi sıkı sıkı tuttu. Bu, çok gülünç bir durumdu. Korkusuz Kral Zonan’ın geldiği bu son nokta. Öngörülemeyecek kadar farklı, şaşılası kadar benliğinden uzaktı. Aşk! Onun için hiçbir zaman olmayacağına inandığı ve bir bakıma olmasını istemediği bir duyguydu.

Onun korkaklara göre olduğunu düşünürdü. Yalnız yaşamaktan korkan insanların, bedenlerini yaslamak istedikleri bir sıcaklığa olan ihtiyaçlarından başka bir şey değildi. Ta ki Prenses Nixavis’i dört yıl önce kız kardeşinin düğününde görene kadar. Ve o gece kralın inandığı tüm doğrular yanlışlara, yanlışlar ise acımasızca doğrulara dönüştü. Zonan’ın kalbinin üzerine rahatsız edici bir sıcaklık yayılırken tüm gece boyunca gözünü o genç kızdan ayıramadı. Ona bakarken birden her şey doğruymuş gibi hissetti. Bütün dünya doğru ve iyi; kötülük yok, yalnız değil ve acıları hiç var olmamış gibi.

Sadece o vardı.

Siyah-kırmızı karışımı saçları, siyah parlak gözleri, beyaz teni, kırmızı dolgun dudakları.

Yalnızca o.

Tilades’in hâlâ yanında dikildiğini fark ettiğinde mektubu arkasına sakladı. Sanki herkes ona ve bu mektuba karşıymış gibi, sanki onu Zonan’ın elinden alabilirlermiş gibi saçma bir koruma içgüdüsüne girmişti.

“Çekilebilirsin, Tilades.”

Tilades bir iki adım geri gitti ama odadan çıkmadı. Söylemek istediği bir şey vardı. Gergin duruyordu. Nefesinin titremesi göbeğine kadar inen sakallarının sallanmasından anlaşılıyordu.

Zonan şu anda bu gibi şeylerle uğraşmamalıydı. Şu anda bu mektubu okumalı ve sonucu öğrenmeliydi. Prensesine kavuşmasında son bir adım kalıp kalmadığını bilmeliydi.

Tilades’in karşısında öylece dikilip gözlerini kaçırmasına sinirlenirken sert bir sesle “Söyle,” diye emretti.

Tilades boğazını temizledi ve sonunda kralın gözlerine bakabildi. Zonan, nedensizce haberci birliği şefinin mektubu açıp okumuş olabileceğini ve içinde kötü şeylerin yazdığını düşündü. Midesine rahatsız edici kötü bir his çöktü. Teni karıncalanmaya başladığında tekrar “Söyle,” dedi. Haberci birliği şefi olsa bile Tilades’in kraldan izin almadan imparatordan gelen mektupları okuma izni yoktu. Eğer bunu yaptıysa güzel bir cezaya hazır olsa iyi ederdi.

“Majesteleri canınızı sıkmak istemem ancak bugün Batı Ormanı kışlasından pek hoş olmayacak haberler aldık.”

Zonan derin bir nefes alıp başını yere eğdi. Bir şey olmalı mıydı? Her zaman esas önemli olanı ertelemeyi gerektiren can sıkıcı şeyler olmak zorunda mıydı? “Ne haberi?”

Tilades tekrar boğazını temizledi. “Sabaha karşı ekiptekiler büyük bir sarsıntı hissetmişler. Deprem olduğunu sanıp çevreyi araştırmışlar-“ Kralın ona bakması için duraksadığında Zonan başını yerden kaldırıp Tilades’in kahverengi gözlerine baktı. Gerçekten ciddi bir durum olmalıydı.

Devam etmesi için kaşlarını kaldırdığında “Ormanın belirli bölgelerinde yer yer yarıklar açılmış,” dedi şef, kısık bir sesle. “Epey derin yarıklarmış.”

Zonan mektubu çalışma masasına bırakıp üzerine okuduğu kitabı koydu. Ormanda yarıklar açıldığını öğreniyordu ama hâlâ bütün derdi bir kâğıt parçasını korumaktı. İçinde prensesinin adının geçtiği bir kâğıt parçası.

“Sebebi neymiş?”

“Bilinmiyor, majesteleri.”

“Öylece birden mi olmuş?”

Sakallarından görünmeyen çenesini kaşıdı. “Birden, efendim. Kışladaki herkes henüz uyuyormuş. Sarsıntı öyle büyükmüş gibi nöbetteki gözcülerin komutanları uyandırmasına kalmadan kışla ayaklanmış.”

Zonan poposunu masaya yaslayıp kollarını önünde birleştirdi. Böyle bir şeye sebep olabilecek birkaç farklı sebep aklına geliyordu. Ve her bir sebep bir öncekinden daha kötüydü. “Yarıkları araştırması için Parla’ya bir ekip ayarla. En geç şafakta yola çıkmalarını, benim emrim olduğunu söyle.”

Tilades göbeğinden zorla eğilip reverans yaptı. “Emredersiniz, kralım.”

“Ve Maxim’i de bana çağır.”

Bu sefer başını eğerek itaat etti. Konuşma bittiği için odadan çıkmasını bekledi ama Tilades karşısında dikilmeye devam ediyordu. Zonan sinirle nefes vererek. “Bu şekilde bana bakmaya devam mı edeceksin yoksa konuşacak mısın?” diye sordu.

Tilades hatasının farkında olduğu için “Canınızı sıkacağını düşündüğüm bir haberim daha var, efendim,” diyerek mırıldandı.

Zonan gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu. Belli ki Işık, bugün Zonan’ın mektubu okumasını istemiyordu. Hem de iki aydır bekliyor olmasına rağmen! “Söyle Tilades. Sen de kurtul, ben de.”

“Prenses Nixavis’in doğum gününe katılacak krallıklar hemen hemen belli oldu.”

Zonan onun adını başkasından duymaya ilginç bir şekilde dayanamıyordu. Kimse onun adını ağzına almaya, diline dolamaya layık değilmiş gibi geliyordu. Zonan bile.

Kral boğazını temizledi. “Ee?”

“Oillara Krallığı bu sene prensesin yaş gününe katılacak.”

Zonan’ın bütün kasları bir iple bağlamış ve geri çekiyorlarmış gibi gerildi.

Bugüne kadar prensesin yaş gününe bizzat katılmayan Oillara Kraliçesi ne olmuştu da bu sene katılmak istemişti? Heneta, hiçbir şeyi sebepsiz yere yapacak bir kraliçe değildi.

“Sebebini öğrenebildiniz mi?”

Tilades’in yüzünde kendiyle gurur duyduğunu belirten bir ışıltı göründü. “Kraliçe Heneta, imparatorluğa yazdığı mektupta prensesin ne kadar büyüdüğünü merak ettiğinden bahsediyormuş. Ayrıca… bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.”

Zonan yüzünü buruşturdu. “Söyle gitsin!”

“Siz prensese evlilik teklifi ederken orada bulunmak istediğini de yazmış.”

Kral Zonan doğruldu.

Duruşundan ya da bakışlarından. Hangisi olduğu önemli olmaksızın Tilades kralın duruşu karşısında belli belirsiz bir iki adım geri gitti. Yüzündeki ışıltı birden sönmüş, teni beyaza çalmıştı.

Krallığındaki herkes yalnızca tek bir bakışından korkabilirken Heneta ilginç bir cesaretle Zonan’ın üzerine gelme cüretini gösterebiliyordu.

Işık adına!

Nixavis’e evlilik teklifi edeceğini nasıl öğrenmişti? Ayrıca bu konu henüz askıdaydı. Zonan’ın aradığı cevap; o yaş gününe bir yüzükle gidip gitmeyeceği, şu anda masasında duran mektupta yazılıydı. Bunu bilmesine imkân yoktu.

“Bunu nereden öğrenmiş,” diye sordu, soğuk bir sesle.

Tilades yutkundu. “Agrius, bunu öğrenebilmek için imparatorun mektubunu getiren ulağı bulmaya gitti, ekselansları.”

“Heneta, mektubu mu okumuş?”

“Başka türlü nasıl öğrenebilir ki?”

Zonan hızla masasının başına geçip sandalyeye oturdu. Sinirden deliye dönmek üzereydi. “Maxim’i bul ve bana getir, Tilades. Onunla birlikte sen de gel.”

“Emredersiniz, ekselansları,” dedi ve sonunda kralın karşısında dikilmeyi bırakıp odadan telaşlı adımlarla çıktı. Zonan, onun şu anda kapının önünde durmuş derin nefesler alıp verdiğine emindi. Az önce gözlerine bakarken nefesini tuttuğunu görmüştü.

Bazen içinde taşıdığı bu güç Zonan’ı bile korkutuyordu.

Soğuk, sert, acımasız.

Ve bunu isteyerek yapmadığına da emindi. Parmaklarında, zihninde, bütün bedeninde büyük bir şeyin gezdiğini seziyordu. Büyük bir güç. Sanki her sinirlendiğinde patlama derecesine geliyordu ama bir şekilde aniden bastıran şiddetli yağmurun aynı hızla kesilmesi gibi yok oluyordu.

Bunun sebebini her zaman merak etmiş ama asla bulamamıştı. Ve bir süre sonra mizacının böyle olduğuna karar vermişti. Belki de böyle doğmuştu. Emin değildi.

İmparatorun mektubunu açarken kalp atışları hızlanmaya başladı. Heneta imparatora evlilik teklifinden bahsettiği bir mektup yazdıysa o halde… Sakin olmalıydı. O Kral Zonan’dı.

Korkusuz Kral Zonan. Avoria’nın, sekiz krallığın, tüm imparatorluğun en güçlü kralı.

Sertçe yutkundu.

Dört yıl önceki kendisi olsaydı bu çaresizliği için kendini cezalandırırdı. Bir kadının aşkı için hissettiklerini göz önünde bulundurunca kendini kesinlikle zincire falan vurdururdu.

Ki sekiz ay boyunca sarayından uzakta geçirdiği günleri hatırlayınca aslında kendini cezalandırdığını fark etti. Nixavis’e olan aşkını çözümleyebilmek, bununla başa çıkabilmek için kendini dış dünyaya kapattığı bir sekiz ay. Hayatının en korkunç ve zor dönemlerinden biriydi. Annesinin cesedini aramak için indiği o çukurda geçirdiği dakikalardan bile daha kötüydü.

Sarı parşömen kâğıdını zarftan çıkarıp eli titreyerek açtı. İçinden kinayeli kahkahalar atmak geliyordu. Kral Zonan, amansız ve geri dönülemez şekilde âşık olmuştu. Korkusuz Kral Zonan’ın bir aşk için eli titriyordu. Ve bu kral elini, yüreğini, ruhunu titreten bu kadın için ölmeye hazırdı.

Dudaklarından titrek bir nefes çıktı.

Txerria Kral’ı Korkusuz Zonan’a;

Hal hatır sormanın ötesine geçtiğimizi düşünerek direkt konuya yönelmek istiyorum, kral. Kızımla olan evlenme isteğini geri çevirmediğimi ve planladığın gibi Nixavis’in yaş gününde ona evlenme teklifi edecek olmanı onayladığımı bilmeni istiyorum. Nixavis’le konuyu konuştum. Seni tanımıyor. Kendine göre hayalleri olduğunu söyleyerek dirense de sonunda kabul etmeyi başardı. Belirtmem gerekiyor ki evlilik fikri onun için henüz yeni. Bu sebeple düğünü yaş gününün hemen ardından değil yaklaşık yirmi gün sonrasında yapmayı planlıyorum. Bu süreçte sarayda birlikte vakit geçirebilirsiniz ve kızım da sana alışmış olur.

Şimdi daha ciddi konulara gelelim: bu mektubu okuduktan sonra yak, yırt, ne yaparsan yap ama ortadan kaldır.

Eğer sır tutamayacak ve burada yazılanları Nixavis’e söylemek gibi aptalca bir düşünceye kapılacak olursan şimdiden evliliği iptal olmuş bil ve yaş günü etkinliğine hiç gelme. Bunu, müstakbel kayınpederin ve baban olarak değil; imparatorun olarak söylüyor ve emrediyorum.

Kızımla evlenmek istediğini söylediğinde bunun, senin ve krallığın için bir risk olabileceğini söylemiştim. Sanırım bunun sebebini öğrenmek isteyeceksin.

Benim karım ve senin annenin birlikte çıktığı ve bir daha geri dönmedikleri seferi hatırlıyorsundur. Yankı Ormanı’nın sınırındaki çukura gittikleri malum sefer. Nixvita’nın oraya gitmesinde bir amaç vardı. Kızımızı korumaya çalışıyorduk. Bir takım cevaplara ihtiyacımız vardı. Neticesinde bu cevabı bir imparatoriçe ile bir kraliçenin ölümü ile aldığımızı düşünüyorum.

Nixavis tehlikede.

Yaşadığı müddetçe de tehlikede olacak. Emin olmadığım ve hâlâ cevaplarını aradığım şeyler var. Bunları öğrendiğimde kızımın kocası ve koruyucusu olarak sana da aktaracağım. Ancak şimdilik bilmen gereken Karanlığın yer altında bir ordu kurduğu ve yeryüzüne çıkabilmek için Nixavis’e ihtiyaç duyduğudur. Onu neden istiyor, kızım yeryüzüne çıkmasında nasıl bir kilit rol oynuyor, bilmiyorum. Ama artık yirmi bir yaşında bir yetişkin olduğuna göre Karanlık Nixavis’in peşinde olacaktır.

Kızımla evlenmene müsaade etmemdeki en büyük etken de tam olarak buydu. Karanlık yaratıkların bekçisi olarak krallığın, çok eski kadim bir tılsım tarafından koruma altında. Ve bu kızımı korumak için – en azından bazı cevaplar bulmamız için bize zaman kazandıracağını düşünüyorum. Bu cevapları ararken Nix’i koruyamam. Ama onun yanında, onu çok sevdiğini bildiğim güçlü bir kralın olması gözümü arkada bırakmaz.

Ancak şunu bilmeni istiyorum. Bu ciddi bir durum, Zonan. Onun hayatı ve artık senin krallığında yaşayacak olduğuna göre senin krallığın da tehlike altında demektir. Bir aşk için böyle bir risk almak istemeyebilirsin. Ve bunun için seni suçlamam.

Ağzını sıkı tutacağına söz verdiğin ve Nix’i korumaya yemin ettiğin bir mektup göndermeni istiyorum. Mektubu eline aldığın gece odanın penceresinde mavi bir kuş göreceksin. Cevabını o kuşun ayağına bağla.

İmparator Miranris.”

Kral Zonan bir süre mektuba öylece baktı. Bütün bedenini ağır ağır yükselen bir öfke nöbeti ele geçirirken tek yapabildiği mektubu avucunun içinde yok etmek istercesine sıkmak ve ardından yanan şömineye fırlatmak oldu.

Yanan kâğıt parçasını izlerken düşünebildiği tek şey Nixavis ve onun hayatıydı.

İmparator daha önceki mektuplarında onunla evlenmenin büyük bir risk olduğundan bahsetmişti. Açıkçası Zonan bu mektuplarda imparatorun, gözünü korkutmaya çalıştığını ve imparatorluk prensesini, kızını hemen evlendirmeyi düşünmediğini sanmıştı. Durumun bu kadar ciddi olabileceği aklının ucundan bile geçmemişti.

Duyduklarını özümsemek için zamana ihtiyacı olduğunun farkındaydı. Ama öncesinde imparatora cevabını yazmak için eline bir tüy kalem ve parşömen aldı.

Zonan’ın elleri sinirden titrediği için harfler eciş bücüş görüneceğini bilse de buna aldırmadan mektubunu yazmaya koyuldu:

İmparator Miranris’e;

Onu korumamı emretmiş olmanızın benim için bir anlam ifade edeceğini düşünmeniz ne üzücü majesteleri. Siz söylemeden de onun için canımı vermeye hazırım.

Prenses Nixavis’i koruyacağıma ve siz aradığınız cevapları bulana kadar ona bir şey söylemeyeceğime dair Kutsal Işık adına ant içiyorum.

Ancak bu yemini siz istediniz diye değil; ‘Bir aşk için’ diye tabir edip küçümsediğiniz, kızınıza olan aşkım için ediyorum. Sevgiyi, tam olarak ne sanıyorsunuz bilmiyorum fakat imparatorum bile olsanız sevgim için, sevdiğim prenses için hiç kimseden emir almaya niyetim yok.

Txerria Kralı Zonan.”

Kâğıdı katlayıp Txerria mührünü bastıktan sonra kilitli çekmeceye koydu. Gece gelecek olan mavi kuş her ne ise o gelene kadar kimsenin mektubu görmesi riskini alamazdı.

Zonan uzun saçlarını parmaklarıyla geriye tarayarak yağa kalktı. Çalışma masasının arkasındaki pencereden krallığını izlerken yüzü, kasvetli hava kadar kararmıştı. Yağmur alçak perdeden bir tık sesiyle cama vuruyor, rüzgâr onun gerisinden uğulduyordu.

Gri bir hava. Zonan’a Nixavis’in beyaz tenini hatırlatıyordu.

Karanlık orduların Nixavis için geldiğini ve onu alarak yeraltına götürdüklerini hayal etmek, imparatorun mektubunu okuduktan sonra pek de zor olmadı.

Yumrukları bu düşünceyle anında öyle bir kapandı ki tek başına, sadece bunun hayali için bile bu yumrukları bir ordunun üzerinden geçirebilirdi. Onunla evlenmeyecek olsaydı bile Nixavis’i kurtarmak için krallığını, kendisini, dostlarını tehlikeye atardı. Prensesi için. Onun için. Her. Şeyi. Yapardı.

Kolunu duvara, alnını da koluna koydu ve gözlerini kapatıp derin nefesler almaya çalıştı. Onun başına gelebilecek herhangi kötü bir şey kralın dilinde acı bir tat bırakmıştı. Öfkenin bir tadı olsaydı tam olarak dilinin üzerindeki acı safraya benzerdi.

Kocakarı masallarının vazgeçilmez final cümlesi, gözünü kapadığı anda zihnine sızdı: “Karanlık, Işık’ı yuttuğunda dünyada yeni bir çağ başlayacak.”

Geceleri çocuklar dolaşmasın, yaramazlık yapmadan yataklarına girebilsinler diye uydurulduğunu sandığı bir cümleden başka bir şey değildi. “Karalık çağ yaklaşıyor,” derdi, annesi.

Zonan bir şekilde bunu engelleyeceğini düşündüğü için inanmayı reddettiği ihtimallerdi, onun için. İçindeki gücü püskürtmek için Karanlık’tan daha iyi bir düşman olamazdı. Ve gücünün son derece farkında olan Kral Zonan Karanlık’ın Işık’ı yutmasına izin vermeyeceğinin bilincindeydi. Belki gereksiz, fazla bir egoydu, bu. Fakat düşmanlarından korkmak için bir sebebi yoktu.

Ta ki o mektuba kadar.

Ta ki Nixavis’in tehlikede olduğunu öğrenene kadar.

Karanlık’ın tuttuğu sopanın diğer ucunda Nixavis varsa her ihtimali, her söyleneni göz önünde bulundurmak zorundaydı. Prensese kötü bir şey olması demek Zonan’ın ölümü demekti.

Nixavis, Zonan’la evlenmeyi kabul etmemiş olsaydı bile sadece nefes alması, Zonan’ın da nefes alması için geçerli bir sebepti. Ama o nefes almıyorsa, güle güle dünya ve merhaba ölümdü.

Odanın kapısı çalındığında “Gir,” dedi, sert bir sesle. Boğazındaki hırıltılar yanan odun gibi cızırtılı ve yakıcıydı.

Kapı açıldı ve on saniye sonra tekrar kapandı. Zonan’ın kimin geldiğini öğrenmesi için arkasına bakmasına gerek yoktu. Tilades’e “Muhbirlerini topla ve taht salonuna götür,” diye emretti.

Tilades, Txerria Krallığı’nın haberci birliği yani istihbarat şefiydi. Bütün mektuplar, bütün haberler, gizli fısıltılar ona gider ardından Zonan’a gelirdi. Bu sarayda casuslarından sonra Zonan’ın en güvendiği konsey üyesiydi.

“Elbette, majesteleri. Fakat sormama izin verin, kötü bir durum mu var?”

Zonan kafasını çevirerek ateş saçan gözlerini Tilades’e çevirdi. Şefin yüz hatları anında gerildi. “Kraliçe Heneta’nın, imparatorun mektubunu bir şekilde okuduğunu ya da bu sarayda bir hain olduğunu düşünüyorum, Tilades. Sence yeterince kötü bir durum mu?”

Tilades’in gözleri bulutlandı. O da Zonan gibi öfkelenmişti. Fakat bu öfke kralınınkinin yanında sahte gibi duruyordu. “Demek imparatorun mektubunda yazanlar ile Heneta’nın imparatora yazdığı mektup uyuşuyor.”

Zonan cevap vermeyip başıyla onayladı.

Krallığının üç casusundan biri olan Maxim’in gözleri kısıldı. “Emin miyiz?” Diğer bir casus Agrius ile Zonan’ın çocukluğundan beri yanında olan iki dostundan biriydi. Kral, onlara kendinden daha çok güvenirdi.

“Eminiz.”

Maxim, Tilades’e döndü. “İmparatorun mektubunu getiren ulak nerede?”

“Agrius’u oğlanı bulması için gönderdim,” diye yanıtladıktan sonra Zonan’a döndü. “Bizim kullandığımız yöntemi kullanmış olabilirler.”

Kralın kaşları çatıldı. “Bizim kullandığımız yöntem mi?”

Tilades, sanki kötü bir şey yapmış gibi biraz mahcup bir edaya büründü. “Oillara Krallığı’ndan imparatorluğa gitmek üzere yola çıkan ulağı yolda durdurmuş ve yerine yenisini geçirmiş olabiliriz.”

Zonan’ın gözleri sinirle kapandı. “Ne yapmış olabilirsiniz, dedin?”

“Oillara’nın her hareketini öğrenmek istediğinizi söylemiştiniz. Prensesin yaş günü bu kadar yakınken imparatorluğa çıkan mektupta ne yazdığını öğrenmek isteyeceğinizi düşündüm ve ulakları değiştirdim.”

Zonan burun kemerini sıkarak “Heneta’nın ulağı şu an nerede?” diye sordu.

Tilades bir süre cevap vermedi. Maxim bu sessizliğe sinir bozucu bir kahkaha atarken Zonan gözünü açıp ikisine baktı. Gözleri en son Tilades’te durdu. “Sorumu tekrarlamamı istemezsin.”

İstihbarat şefinin gözü Zonan dışında odanın her yerinde dolaşırken “Şu anda isimsiz ormanların birinde toprağa gömülü,” dediğinde Maxim, kahkahasının kinaye olduğunu belli etmek ister gibi homurdandı.

“Benden habersiz bunu yapmaya nasıl cüret edebildin?”

“Teknik olarak ben cüret etmedim, majesteleri. Bu iş için ayarladığım askerlere ulağı buraya getirmeleri gerektiğini söylemiştim.”

Zonan ellerini iki yana açıp bağırdı. “Öyleyse neden burada değil!”

Tilades zorla yutkunup krala baktı. “Ulak ellerinden kaçmaya çalışmış. Onlar da istemeden hedefini on ikiden vuran bir ok atmışlar.” Sesi şöminede çıtırdayan odunların sesine karışacak kadar kısık olsa da Zonan da Maxim de onun ne söylediğini duymuştu.

Maxim tekrar kahkaha attı. Bu seferki gerçek bir kahkahaydı. Daha doğrusu sinirlendiğini belli etmek istediği bir kahkaha. “Böyle bir iş için hangi askerleri ayarladığını sormak istemiyorum.”

Tilades, Maxim’e baktı. Mahcup görünüyordu. “Bu tamamen benim hatam. Tecrübelilerden birilerini yollamam gerekirdi.”

Zonan “Ne yani,” diyerek araya girdi. “Böyle bir iş için acemi piyadeleri seçtiğini mi söylüyorsun?”

“Majesteleri, Batı tarafından her gün daha kötü haberler alıyoruz. Her geçen gün kalkanı aşmaya çalışan düşmanlarımız var ve gün geçtikçe büyüyorlar. Böyle bir dönemde en iyi adamlarımı Heneta’nın mektubunu okuması için gönderemezdim.”

Maxim, ona hak veriyormuş gibi başını sallayıp “Haklı,” dedi.

Zonan pencereyi sertçe açıp içeri serin havanın girmesini sağladım. Cama vuran yağmur damlaları kralın soğuk yüzüne sıçrarken bunu umursuyor görünmüyordu.

Heneta, ulağının yokluğunu sezecekti ve bu durumda Txerrea’dan şüphelenmesi çok olağan bir durumdu. Özelikle Zonan, kızıyla evlenmeyi reddettiğinden beri Heneta, onu göz hapsine almışken. Ve elbette, Txerrea Sarayı’na casusunu sokma ya da imparatorun mektubunu okuma cesaretini gösterebilmişken.

İyi şeyler olmuyordu ve Zonan’ın bunu anlayabilmek için sadece imparatorun mektubunu okuması yeterli olabilirdi.

Karanlık çağ yaklaşıyor, diye bağırdı zihni. Ve hemen ardından imparatorun yazdıklarını hatırladı.

Nixavis tehlikede.

Loading...
0%