Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9. Bölüm

@nurrunatt

 

Odama girdiğimde saatlerce talim yapmış kadar yorgundum. Ki bu çok nadir olurdu. Kara Lejyonları Komutanı Liandick’in en zorlu talimlerinden çıktığımda bile kendimi bu kadar yorgun hissetmezdim. Üzerimdeki tamamen Zonan Etkisi’ydi. Bedenim, karşılaştığım bu yeni hislerle tıpkı bir hastalıkmış gibi savaşıyordu. Ve bu savaş bittiğinde ne olacağına dair en ufak bir fikir bile yürütemiyordum.

Başımı yerden kaldırdığımda Via’nın yatağımın üzerinde bağdaş kurmuş oturduğunu gördüm. “İyi misin,” diye sordu. Yorgunluğum görülmeyecek gibi değildi.

Gözlerimi devirerek Via’nın yanına gittim ve kendimi yatağa olduğu gibi bıraktım. “Babamın tahtında oturmak bile iyi olduğumu söylemekten daha kolay.” Bu doğruydu. Babam seferlere, avlara, nereye olduğunu söylemediği yerlere gittiğinde bazen o demir tahta oturmak zorunda kalırdım. Tahtta oturuyor olmak mı yoksa oradan imparatorlukla ilgili kararlar vermek mi daha kolaydı bilmiyordum ama tahtta oturuyor olmak her zaman için işkence olmuştu. Ve şimdi bu olanları yaşamaktansa popom düzleşene kadar demir koltukta oturmayı tercih ettiğime göre gerçekten iyi sayılmazdım.

Via da benim gibi uzanıp dirseğini yatağa koyarak elini başının altına destekledi. “Ne oldu? Zonan’dan hoşlanmadın mı?”

Zonan’ı gördüğüm andan itibaren midemdeki rahatsız edici hareketleri dizginlemek için elimi karnımın üzerine koyarak “Sorun da bu,” diye soludum. “Hoşlandım.” Via’nın benimle uğraşacağını bilsem de daha fazla içimde tutabileceğimi sanmıyordum. Biriyle konuşmaya ihtiyacım vardı.

Via’dan beklediğim tepki gelmediğinde epey şaşırdım. “Hoşlanman neden bir sorun olsun, Nix?” Sabahki sinir bozucu afacanlığını sonunda bir kenara bırakmış gibiydi. Rahibe Darisa’nın aslında ondan ne istediğini anlamış gibi görünüyordu. Tek yapması gereken bu süreçte bana biraz olsun destek olmaktı. Via gibi değil, Livivia gibi davranmaktı.

Başımı çevirip ona baktım. “Bilmiyorum, Via.”

Yüzünde anlayışlı bir tebessüm belirdi. “Ben biliyorum,” dediğinde kaşlarım soru sorarcasına havaya kalktı. “Hayatının hiçbir anında aklına bile gelmeyen bir adamla dün evleneceğini öğrendin, bebeğim. Şimdi o adam burada ve onun hiç de önyargıyı hak etmeyen biri olduğunu gördün.”

Via’nın söylediği ilk cümleyi tamamen es geçtim. Evet, hayatımın hiçbir anında aklıma gelmemişti (!). “Onun önyargıyı hak etmediğini nereden biliyorsun ki?”

Derin bir nefes verdi. Yeşil saçlarını bugün sıkı sıkı topladığı için gözlerinin kenarı sivrilmişti. “Zonan’ı senden daha iyi tanıyorum. Evet, onunla evlenmek istememeni çok iyi anlayabiliyorum çünkü ona karşı, daha doğrusu krallığına karşı okuduğun bir takım şeylerden etkilendin-“

Sözünü kestim. “Sadece okuduğum şeyler değil. Evlenmek önümüzdeki on yıl içinde gündemimde bile yoktu ve-“

“Ve hiç tanımadığın bir adamın kocan olacağını öğrendin,” diyerek cümlemi tamamladı. “Seni gerçekten çok iyi anlıyorum, Nix. Ayrıca bana kendini açıklaman da gerekmez. Onunla evlenmek istemiyorsan bunu engellemek için her şeyi yaparım ama bil ki işe yaramayabilir ve çabalarımız sonuçsuz kalırsa, seni umutlandırdığımız için daha çok üzülürsün.”

Tekrar tavana baktım. Yıllar önce özel bir ressam getirtip tavana annemin o güzel portresini çizdirmiştim. Her gece yanıma gelip iyi geceler öpücüğü veremiyordu belki ama en azından yattığımda ona bakabiliyor ve ona iyi geceler dileyebiliyordum. Çizim, cevap vermese de verdiğini hayal ediyor, annemin oradan beni izlediğini, dinlediğini hissediyordum.

Keşke şimdi cevap verebilseydi. Keşke şimdi yanımda olabilseydi. “Bu evliliğin kaçışı yok, Via. Durumu kabullendim.”

Via, yatağa saçılmış olan saçlarımı okşayama başladı. “Öyleyse ondan hoşlanmanda da bir sorun yok, Nix. Zonan kötü biri değil. Emin ol, eğer senin sandığın gibi biri olsaydı ne olursa olsun bu evliliğe karşı koyardım. Gerekirse Sagmua’ya kaçar, onlar bizi kabul etmezlerse de kılık değiştirip Serkeşler’e katılırdık.” Via güldü. “Eh, muhtemelen Serkeşler’den biri bizim safkan olduğumuzu er ya da geç anlar ve hiç sevmedikleri o melez dölünü çoğaltmak için bize tecavüz ederlerdi. Ama iyi tarafından bak ki Zonan’la evlenmemiş olurdun.”

Boğazımdan homurtuyla karışık bir gülme sesi çıktı. “Zonan’la evlenmeyi tercih ederim, canım. Sağ ol.”

“Bak gördün mü? Zonan kötü biri bile olsa kötünün iyisi tercihin o oluyor. O yüzden bunu kendine bir işkence haline getirme. Bırak ne olacaksa olsun.”

“Zaten yaptığımda bu. Söyler misin, hangi prenses istemediği bir adamla evlenmeyi, üzerinden yirmi bir saat bile geçmeden kabul edebilir?” Sessiz cevabı kendi kendime verdim. On yedi yaşından beri o adamdan hoşlanmadığına kendini inandırmaya çalışan bir prenses.

Via alnıma bir fiske attı. Yüzümü buruştursam da her zamanki gibi bana aldırdığı söylenemezdi. “O zaman bu suratının hali ne?”

Sinirle ona baktım. “Daha bir gün bile olmadan nasıl olur da Zonan’dan hoşlanabilirim?” Aslında söylemek istediği şey şuydu: Nasıl olur da yelkenleri suya indirebilirim? Nasıl olur da durdurduğum bütün duygulara izin verebilirim?

Yüzünde çarpık bir gülümseme belirdi. Kaşlarını oynatırken başını da cilveyle sallamaya başladı. “Zonan’ın yakışıklı suratı bana da o gözlerle baksa ben de ondan hoşlanırdım, hayatım. Adam seni tek lokmada yutacakmış gibi bakıyor!”

Gözlerimi devirip homurdandım. “Susar mısın?”

“Neden gerçekleri söylemeye çalıştığımda beni susturmak istiyorsun?”

“Çünkü senin gerçeklerine güvenmiyorum.”

Ne söylediğimi duymamış gibi “Zonan çok yakışıklı ve devasa güçlü bir adam,” dedi, hülyalı bir sesle. “Sana bakışları da dünyadaki güzel olan her şeyi vadediyor.”

Annemin yüzüne bakarken gülümseyecek gibi oldum. Ama hemen bunu gizledim. Yaşadığım şeyi aşmam için kendime zaman vermem gerekiyordu. Doğru olmayan bir şey söylediğinizde bir süre sonra kendiniz de buna inanırdınız. Asla yalan söyleyemezdim. Fakat birine âşık olma korkusu – özellikle bu kişi Kral Zonan’sa – bana fark ettirmeden yalan söyletmişti. Ve işin kötüsü yalan olduğunu dört yıl boyunca fark etmemiştim.

“Babam ve Zonan bir yıldır görüşüyormuş,” dedim, konuyu değiştirmek için.

Via’nın hülyalı yüz ifadesi ekşidi. “Ne?”

“Sadece bu da değil. Zonan benimle görüşmek istemiş ama babam müsaade etmemiş.”

“Tam da amcamdan beklenir bir hareket.”

“Bitmedi,” diyerek elimi kaldırdım. “Zonan’a onunla evlenmeyi kabul ettiğimi de söylemiş.”

Gözleri sonuna kadar açılırken yüz hatları gerildi. “Ne!” Adeta cırlamıştı.

Bıkkınlık dolu bir sesle “Duydun,” dedim. “Babam mükemmel entrikalarla ikimizi de oyuna getirmiş.”

“Zonan’a haberin olmadığını söyledin mi, peki?”

Derin bir nefes aldım. Yalan söylemekten hiç hoşlanmayan biri olarak bu durumdan son derece rahatsız olsam da Zonan kendini kötü hissetmesin diye ona söylememiştim. Muhtemelen bu yüzden ve birçok sebepten daha gece uykularım kaçacaktı. “Söylemedim,” diye inledim.

Dudağını kıvırıp “Mantıklı olanı yapmışsın,” dedi. “Yoksa Zonan kendini küçük düşmüş hissedebilirdi. Düşünsene evlenmek istediğin kadın seninle evlenmeyi kabul ediyor ve on günlük yolu sırf o kadın için aşıp geliyorsun. Sonra babasının aslında sana yalan söylediğini öğrenip-“

Yüzümü buruşturup elimi kaldırdım. “Tamam, devam etme. Onun açısından gerçekten de çok kötü bir durum.”

“Evet, ama senin açından da kötü değil mi?” Via yalan söyleyemediğimi biliyordu. Hayallerimi ve bundan sonraki hayatımda yapmak istediklerimi de.

Ellerimi yüzüme kapatarak “Çok kötü, Via,” diye inledim. “Ben yalan söylemekten nefret ederim ve sırf bu yüzden gece rüyamda Zonan’ın öldüğünü göreceğim. ‘Bana yalan söyledin, prenses,’ diyerek gözümün önünde ölecek.”

Göz devirme sırası Via’daydı. “Bu kadar ince fikirli olma, Nix. Dünya, ince fikirli insanları sevmez, yaşama ayak uydurmak için bazen umursamaz olmak zorundasın.”

“Biliyorum ama-“

“Ama yok. Bazen insanları üzmemek için yalan söylemek zorunda kalabiliriz. Kaldı ki bunlar yalana girmez.”

Ellerimi yüzümden indirip kardeşime baktım. “Neye girer?”

Yüzüne tekrar şefkatli bir ifade yerleşti. “Biz buna gerçeğin üstünü örtmek deriz.”

yan dönüp yüzümü Via’nın göğsüne gömdüm. Kolları hemen beni sardı. “Umarım dediğin gibidir, Via.”

“Bana güven.” Ona zaten güveniyordum ve bir kez daha Işık’a Via’nın varlığı için şükrettim.

꧁꧂

Odanın kapısının aniden açılmasıyla yatakta sıçrayarak doğrulduk. Birbirimize sarılmış yatarken uyuyakalmış olmalıydık.

Karşımda Rhi’yi gördüğümde elimi kalbime götürüp kendimi tekrar yatağa bıraktım. “Ödümü kopardın!”

Via, benim aksine yataktan kalkerken “Baş Muhafız Lord Bey olduğunuzu biliyoruz ama odaya, önünüzde kapı yokmuş gibi girmeniz gerekiyor muydu, gerçekten?” diye sordu.

Rhi sinirli görünüyordu. “Bana yaptırdığın şey yeterince canımı sıkıyor, Via. Kapıyı senin suratına doğru açmadığıma şükret!”

Via elini kalbine götürüp Rhi’ye kınayan bakışlar attı. “Bir kadına şiddet eğilimi ha? Bir de Baş Muhafız Lord Bey olacaksınız.” Rhesel aslında imparatorun muhafız şefi yani Baş Muhafızıydı ve bir Lordtu. Ona Baş Muhafız Lord Bey denmezdi. Lord ya da Baş Muhafız yeterli oluyordu. Lord Bey, Via’nın espri anlayışlarından yalnızca biriydi.

“Baş Muhafız,” diye düzeltti, Rhi onu. “Lord ya da Baş Muhafız. Anlıyor musun?”

Via dudağını büzdü. “Anladığımı söyleyemem.”

Kahkahamı zorla bastırdım. Şimdi gülersem Rhi’nin bu sinirli halinden nasibimi alırdım. Ayrıca Via’ya ‘Bana yaptırdığın şey,’ demişti. Via ona ne yaptırmıştı ki?

Rhi işaret parmağını Via’ya doğrultup her gün ona ettiği tehditlerden birini göndermeye hazırlanırken araya girdim. “Bir; neden bu kadar sinirlisin? İki; Via sana ne yaptırdı? Ve üç; evleneceğimi öğrendiğinde ‘Geçmiş olsun,’ demeye gelmediğin için çok teşekkür ederim.”

Rhi Via’ya doğrulttuğu elini indirip derin bir nefes alırken bana döndü. Sonunda yatmaktan vazgeçip oturma pozisyonuna geçmiştim. “Gece yarısına kadar muhafızlarımla birlikteydim, Nix. Yaş günün için gereken korumayı sağlamaya çalışıyorum.” Sesi az öncekine göre epey yumuşamıştı. “Sen templuadan döndüğünde yanına gelecektim ama Kral Zonan’ın muhafızları birden karşıma çıkınca onlarla ilgilenmek zorunda kaldım.”

Kral Zonan’ın gelişi çoğumuz için sürpriz olmuştu anlaşılan. Böyle bir sebepten dolayı gerçekten de Rhi’ye kızgın değildim. Yalnızca onun yanımda olduğunu bilmek beni her zaman rahatlatırdı.

Usulca yataktan kalkarken “Biliyorum,” diye homurdandım. “Yalnızca takılıyordum.” Kendimi hasta gibi hissediyordum. Bu evlilik fikrine tamamen alıştığım güne kadar uyusam hiç fena olmazdı.

Rhi bana doğru bir adım attı. Yüzünde az önceki öfkesine dair hiçbir şey kalmamıştı. Gözleri şefkatli bir abi gibi, bir koruyucu gibi gözlerimi süzüyordu. “Bunun için çok üzgünüm, Nixavis.” Boğazım düğümlense de oraya yerleşen taşı yutkunarak yok etmeye çalıştım.

Rhi’ye doğru yürüyüp gülümsedim. “Dünkü evlilik teklifi provası benim de işime gelmiş oldu.”

Rhi gülmedi. Ciddi bir yüz ifadesiyle “Gel buraya,” diyerek belimden tuttuğu gibi beni kendine çekti. Yüzüm omzuyla buluştuğunda ağlayacağımı sandım ama artık ağlamak yoktu. Ben güçlü bir prensestim. Kendime Rahibe Darisa’nın sözlerini hatırlattım.

Güçlü ol. Güçlü ol ki Işık sana güvenebilsin.

Bazen olması gerekenin önüne geçemeyiz, Nixavis.

Rhi bana sıkı sıkı sarılırken tek yaptığım derin bir nefes alıp mükemmel kokusunu içime çekmek ve güçlü olmak için onun varlığını hissetmekti. Derken arkamdan birinin bedeni üzerime örtüldü. “Sizin yüzünden duygusal bir ahmak gibi görünüyorum.” Ben gülerken Rhi bir kolunu da Via’ya atıp üçümüzü yapboz parçası gibi birleştirdi.

Bir süre birbirimize sarıldıktan sonra “Via’nın seni yapmaya zorladığı şeyi hâlâ söylemedin,” diye mırıldandım.

Rhi, ikimizi de bırakıp bir adım geri çekildi. Sinirli ifadesi ahenkle yerine yerleşirken “Via benden Nazdo’yu kaçırmamı istedi,” diye kükredi.

Gözlerim sonuna kadar açıldı. “Ne?”

Rhi ellerini iki yana açıp “Hiç bana bakma,” diye savunmaya geçti. “Kardeşin dün gece odama gelip uykumu böldü ve ben kabul edene kadar da başımdan gitmedi.”

İfadesiz yüzümü Via’ya çevirdim. Via’nın gözü ikimizden başka her şeyde geziniyordu. “Via?”

“Hıh?”

Yüzüme yavaşça şeytani bir gülümseme yayıldı. Rhi şok olmuş gözlerle bakarken, kardeşimi tebrik etmek için yanağına sulu bir öpücük bıraktım. “Aferin.”

Via’nın da yüzü aydınlandı. Rhi’ye “Gördün mü,” diye sordu, sanki madalyon kazanmış gibi. “Sana kızmayacağını söylemiştim.”

“Elbette kızmadım!” diye bağırdım. “Konu ne olursa olsun Nazdo’nun kıvrandığını göreceksem nasıl kızabilirim?”

“Asıl hazzı şimdi gör, Nix. Nazdo korkudan altına işemiştir, bile.”

Biz kahkaha atarken Rhesel “Size inanamıyorum,” diye homurdandı.

Loading...
0%