Yeni Üyelik
7.
Bölüm

İlk Gün Ve Silahlar

@nyazar

7.BÖLÜM

İlk Gün Ve silahlar

“AYLİN”

Zıııııır, zıııır! Henüz hava bile aydınlanmamıştı ki dün gece bana verilen telefondan çıkan kötü bir sesle uyandım. Telefonu elime aldığımda saat 5 e geliyordu, ekranda yazan patron kelimesini gördüğümde nedense şaşırmamıştım. Telefonu açtığımda kısa ve tek bir cümle duymamla yeniden kapandı.

-Aylin uyan, kalk ve en alt kata in.

İlk iş günleri hep bu kadar zor mudur? Yoksa bu bana mı özel bir lanet. İç sesimle tartışmalarım sürerken dakikalar sonra üstümde bir spor taytı ve büstiyeri ile ringin ortasında duruyordum ve tam karşımda da doruk vardı. Bakışlarım hala bu saat burada ne yaptığımızın şaşkınlığını yaşarken beyinim uyanmamıştı bile. O ise erken kalmış değil de daha çok hiç uyumamış gibi görünüyordu. Üstündeki eşofmanı, karın kaslarını net bir şekilde belli eden tişörtü ve yorgun bakışlarına rağmen birçok kız için hiç fena bir görüntüsü yoktu. Ben zihnimdeki düşüncelere dalmışken konuştu.

-Bu ekipteysen en az kendini savunacak kadar iyi dövüşmen gerekiyor, bu konuda bazı çalışmalar yapman gerektiğinden zaten sana bahsetmiştim.

O tam bunları söylediği sırada hızlı bir hamleyle yaklaşıp dizimi karın boşluğuna bastırmış boynun arkasından geçirdiğim sağ elini tutuyordum, tüm gücümle itip ringin şeritlerine yaslanmasına sebep olmuştum. Afallamış, bakışlarından bunu hiç beklemediği anlaşılıyordu.

-Bu nasıl patron!

Birkaç saniye gözlerimin içine baktı, bakışları çok keskindi bunun sebebi öfkesi mi simsiyah gözleri mi emin değildim. Bir şeylerin kendi kontrolü dışında gelişmesinden hoşlanmadığı belliydi tıpkı benin bu hamlem gibi. Yaptığım hamle hareketini biraz kısıtlasa da canını yakmadığı çok netti. Güçlü bir hamle yapıp, kolunu tutuğum bileğimi ters tarafa doğru çevirip kendi kolunu kurtardı. Ona tam karşılık vereceğim sırada diğer kolumu kavrayıp eğilmeme sebep oldu bu kez de o benim hareketimi kısıtlamıştı kurtulmak için göğsüne bir kaç yumruk atmayı denesem de biraz önce bahsettiğim kaslarından kaynaklı olmalı pek etkilendiği söylenemezdi. Dirseğimle karın boşluğuna doğru vurduğumda dengesini kaybeder gibi oldu. O anda tutuğu kolumu kurtardım arka tarafına geçmek için adım atmıştım ki benden hızlı davranıp belimden tutu. Bu hareketi dönüşümü engellemişti ki bacağına doğru savurduğum tekmemle dengesini kaybetti ama tek bacağımı havaya kaldırmam gerektiği için o an bende dengemi kaybetmiştim. Sırtım sert bir şekilde zemine çarptığında, üstüme doru düşmüştü. Zeminle kolları arasında sıkışmıştım da diyebiliriz. Aramızda birkaç santim vardı, kalbim olması gerekenden çok hızlı atıyordu ve nefes alış verişlerimin de dakikalardır aralıksız hareket ettiğim için olması gerekenden daha hızlı olduğunu fark ettim. O da nefes nefese kalmıştı. Gözlerimi yüzüne doğru kaydırdığımda yorulmuş görünmüyordu daha çok eğleniyormuş gibiydi. Arabada aldığım o vanilya kokusunu anımsatan kokusunu yine duyabiliyordum. Gözlerime bakıp keyifle gülümserken henüz pes etmediğim göstermek istedim ve ayağa kalkmak için bir hamle yaptım. Koluyla beni tutup kalkmama engel olduğunda sıkıntıyla nefesim bıraktığımda hala uzanır pozisyondaydım. Bir kaç deneme daha yapsam da kolları oldukça güçlüydü ve elinden kurtulmayı başaramadım.

-Demek dövüşmeyi biliyorsun bayan bilgisayar dâhisi?

Son 5 yılımı Batu ile sakin ve huzurlu bir hayatta geçirmiş olsam da maalesef bundan öncesi o kadar kolay bir hayat sürmemiştim ve istemediğim pek çok şeyi öğrenmek zorunda kalmıştım. Bilgisayarlar ve dövüşmek bunlardan bazılarıydı.

-Kendimi savunacak kadar diyelim.

-Ne kadar başarılı olduğunuzu görüyorum.

Bu cümlesindeki iması beni köşeye sıkıştırdığı duruşumuzdan kaynaklanıyordu. Bu eğlenir hali sinirlerimi bozmuştu, tam cevabını vermek için bir şey söyleyecektim ki duyduğum ayak sesleri ile bakışlarımı o tarafa cevirdim. Ayakta dikilip dikkatlice bize bakan kişi Derya’ydı. Gözlerinden yine bana ateş açmak isteyen alevler fışkırıyordu. Öksürdü gördüğü manzaradan rahatsız olmuş onu düzelmemizi ister gibi bir hali vardı. Sanki ben görünmezmiş gibi davranarak Doruk’a doru baktı ve

 

 

  • Toplantıdan önce sana göstermeme gereken çok önemli şeyler var. Odanda bekliyorum, dedi. Doruk onu duymasına rağmen duruşunda bir santim oynama yapmamıştı gözlerini de üstümden çekmeden cevap verdi.
  • 5 dakikaya orda olurum. Doruk’un aksine benim bakışlarım Derya’ya dönüktü. Ve hiç memnun olmadığını belli eden bir öfkeyle asansöre binip gittiğini görebiliyordum. Doruk yavaşça yerden kalktı. Sonra bana elini uzattı. Elini itip yerden destek alarak ayağa kalktım. Bu tepkim ona daha çok güldürürken beni de iyice gıcık etmişti.
  • Kendinizin yarı ağırlığında üstelik sizin her gün yaptığınız antrenmanlara karşı nerdeyse 5 yıldır hiç dövüşmemiş birini yenmeniz sizi herkül yapmıyor bay karanlık dünyalar patronu. Tek nefeste kurduğum bu cümleden sonra gülümseyerek kafasını salladı. Anlaşılan yaptığım benzetmeyi komik bulmuştu. Ringden inip askıdaki siyah kapişönlüsünü üstüne geçirdi. Asansöre binip düğmeye basmadan önce
Toplantıya gecikme cümlesini duydum.

 

 

Onun arkasından köşedeki minderde birkaç dakika oturup neyin için düştüğümü sorguladıktan sonra askıdaki diğer switşörtü üsteme geçirip odama çıktım. Can’ın dün akşam söylediğine göre toplantılar 8 de yapılıyordu yarım saatlik vaktim vardı. Hızla bir duş alıp üstüme bir şeyler giymek için odama bıraktıkları bavulu karıştırmaya başladım ama giyebilecek hiçbir şey bulamamıştım. Çünkü içindeki kıyafetlerin çoğu benin tercih etmeyeceğim kadar süslüydü. Etekler, elbiseler, bluzlar çoğu kaliteli ve pahalı markalarındı. Dün akşam toplantıda gördüğüm görüntüyü ve sabahın o saatinde bile siyah eteği ve topuklu çizmeleri ile oldukça iyi görünen Derya’yı gözümün önünde canlandırınca anlaşılan bu ekipteki kadınların normali bu diye düşündüm. Ama yine de etiketleri üstünde keyiflerden hiç birini seçemedim. Odadan çıkarken üzerimde dün akşam giydiğim siyah kotum, postallarım ve Batu’nun tişörtü vardı. Merdivenlerden bir alt kata inip yerin dün sabahtan hatırladığım odaya girdim. Ben içeri girdiğimde yalnızca Nazlı vardı.

-Günaydın dedim.

İçten bir günaydınla karşılık verdi. Karşısındaki sandalyeyi göstererek otursana dediğinde yavaşça ilerleyip işaret ettiği sandalyeye oturdum. Konuşmayı sürdürdü.

-İlk günler zordur ama zamanla alışıyorsun merak etme.

-Şu an buna pek inanmıyorum ama umarım diye karşılık verdim. Küçük bir kahkaha ile karışık

-ilk gün koşarak kaçmak istemiştim bende ama şimdi burası olmadan yaşayabileceğimi pek sanmıyorum alışacaksın inan. Benim için geçerli olacağına nedense inanamadığım bu cümlesine gülümseyerek karşılık vermekle yetindim. O sırada içeri Can girdi. Nazlı’nın yanındaki sandalyeye oturup yanağından bir makas adı

“ Naber fıstık” bu selamlama şekilden pek memnun olmasa da Nazlı da günaydın yine baya enerjiksin anlaşılan.Can gülümsedi bana dönüp sanada günaydın Aylin. Günaydın dedim. Can gerçekten günün her saati enerjisi ve neşesi tavan biriydi. Ve anladığım kadarıyla Nazlı ile aralarında özel bir yakınlık vardı.Kısa bir süre üçümüz sohbet ettik. Nazlı ve Can bana kendi ilk günlerini ve ekipteki bazı komik anılarını anlattılar. İtiraf etmeliyim ki bu sohbetten sonra kendimi eskisinden daha az gergin ve yabancı hissediyordum. İkiside sıcakkanlı ve güler yüzlü insanlardı ve bana her şeye alışmam konusunda destek olduklarını bilmek onları tanımasam da onlara ısınmamı sağlamıştı. Ekipteki diğerlerini düşündüğümde ki sert patron Doruk ve kızıl şeytan Derya onlar olmasa burada olmak çok daha katlanılmaz olurdu gibi geldi. Ellerinde pek çok dosya ile Derya ve Doruk içeri birlikte girdiler. Derya elindeki dosyaları Can’ın önüne bırakıp masanın karşısında duran projeksiyonu açmakla uğraşıyordu. Can tüm dosyaları hepimize bir tane vererek dağıttığında, hepsinin aynı olduğunu hepimiz için birer tane hazırlandığını anladım. Masadaki herkes dosyayı açmış içindekilerle ilgileniyordu karşımdaki sandalyede oturan Doruk hariç. Bende önümdeki dosyayı açıp içinde ne olduğunu baktım. Orta yaşlı bir adam ve ondan çok daha genç görünen bir kadının resimleri ve hayatları hakkında genel bilgilerin olduğu dosyayı incelemeye odaklanmıştım ki Derya ekrana yansıttığı görüntülerle hepimizin dikkatini çekip, anlatmaya başladı.

-Tahmin ettiğiniz gibi haftaya yeni bir müşteri ve olay ile başlıyoruz. Adı Adnan Cevher. Mücevher ve kozmetik sektöründe çalışan ünlü bir iş adamı diyebiliriz. Resimde gördüğünüz kişi ise karısı Melis Cevher yaklaşık bir yıl önce evlenmişler. Kadın tam 4 gündür kayıpmış ve bizden istenilen şey ise onu bulmak ve kocasına kavuşturmak. Cümlesini bitirdiğinde Doruk’un yanındaki boş sandalyeye oturdu. Demek çalışma şekilleri böyle işliyordu diye düşündüğüm sırada masadan çeşitli sorular geldi.

Can “İş emniyete yansımış mı? Nazlı ise “Basının olanalardan haberi var mı? Diye sordu. Kendinden emin ve neredeyse her şeye hakim görünen Derya hiç düşünmeden bu soruları cevapladı,

-Adnan Bey 2 gün önce emniyete başvurmuş ama kaçırıldığına ya da durumda bir tehlike olduğunu dair iz bulamamışlar o da işleri hızlandırmak için bizden destek almak istemiş. Basın konusunda çok titiz bir adam özellikle eşi hakkında neredeyse hiçbir şey paylaşmıyor bu konuyu da gizli tutmuş böyle kalması da bizden ilk ricasıydı.

Bu detaylı açıklamalardan sonra Doruk hızlı görev dağılımı yaptı.

-Nazlı sen adamın evine git, ortalığa göz gezdir, çalışanlarla konuş. Derya sende adamın şirketine git çalışanlarla konuş bakalım. İş hayatından bir rakiple ilgisi var mı bu olanların öğrenelim. Can sen adam ve karısı hakkında sosyal medya, internet ne bulursan kapsamlı bir araştırma yap. Ve gözlerini bana diktiğinde sıranın bana geldiğini anlamıştım Aylin sende Can’a yardım et. Bu cümleden iş yarar bir şeyler bulacağıma inanmayan ve baştan savan bir hava seziyordum ama ilk günüm olduğu için bu duruma takılmamaya çalıştım. Bende Adnan denen şu adamla tanışıp bir görüşüyüm bakalım herkese kolay gelsin.

Herkes masadan kalkıp ayaklandığında bende onlara ayak uydurmuştum. Can ile birlikte ilk gün gördüğüm bilgisayarların olduğu alana indik.

-Bulabildiğin ve aklına gelen her şeye bak, sonunda neler bulduğuna berber bakıp işe yarayanları ayıklarız olur mu?

-olur, anlaştık. Bu cümleyi kendinden emin bakışlarımla destekledim. Bu daha önce pek çok kez yaptığım bir şeydi. Önümdeki bilgisayarda çalışmaya başladım uzun zamandır en odaklandığım iş buydu kendimi ispatlamaya ihtiyacım varmış gibi hissediyordum. Ne kadar zaman geçirdim bilmiyorum ama çoktan öğleden sonra olmuştu bile Can hadi yemek arası verelim demeseydi gecen zamanın hiç farkında değildim. Ayağa kalkıp vücudumu esnettim o sırada elinde sandviçler ile geri gelmişti bile. Ofiste büyük bir dolap var çalışırken atıştırmak için hazır yemeklerle doludur ayrıca herkesin odasın küçük bir mutfak var orada yemek yapabilirsin bütün güç aç çalışmak gibi bir özelliğin yoksa tabi. Gülümseyerek elindeki sandviçlerden bir tanesini alıp koca bir ısırık almıştım bile.

-Yemeklerle arama iyidir. Sonuçta Batu gibi bir şefin mutfağındanburaya gelmiştim ama bu detaydan ona bahsetmedim.

- belli oluyor. İştahlı yiyişim onu gülümsetti karşımdaki sandalyeye oturdu.

-Eee nasıldı ilk gün?

-yorucu ve durağan diyelim

-bak sen önceki hayatın çılgın çatışmaların arasında geçiyordu galiba?

-hayır tabiki, sadece burada işlerin bu kadar profesyonel yürümesine şaşırdım.

- işi aldığımız ilk günler sakin geçer sonuçta olayla ilgili bilgi topluyoruz sıradaki günler daha eğlencelidir.

-Sana özel bir şey sorabilir miyim Aylin?

-Çok zor değilse olur.

-Neden buradasın?

-Anladım.

-Buranın dışında kurulu bir hayatın belki de arkanda bıraktığın sevdiğin birileri varmış gibi bakıyor gözlerin ama buradasın sebebi paramı?

-İnsanları çözmek konusunda kot yazmak konusunda olduğunuz kadar başarılısın Can Bey.

-Bu cevaptan kaçıyorum demek mi?

-Pek,i cevap verirsem ne kazanıcım

-şimdide pazarlık he! Bende sana bilmediğim bir şey söylerim sonunda artık orak sayılırız.

-Anlaştık ortak. O zaman şunu söylemeliyim para değildi. Bu hayatta en değer verdiğim kişiyi mutlu etmek için buradayım

-vayy işte bunu beklemiyordum. Ama mesele Sultan Aksu ise o her zaman istediğini alır eğer seni kafaya taktıysa ikna etmeden peşini bırakmazdı.

Bu cümleyi kurarken bakışlarından çok daha fazlası var gibiydi, dışarıdan bakıldığında dünyaya dair hiçbir şeyi umursamayan, neşe saçan bir adamdı ama onu da burada tutan şeyin paradan daha derin olduğunu anlamıştım. Düşündüğü her neyse sorumu sorup onu oradan uzaklaştırmak istedim.

-Nazlı ile ne zamandır birliktesiniz? Sorduğum şeye şaşırmış gibiydi. – Ne yani gözlem konusun tek yeteneklinin sen olduğunu düşünmüyorsun değil mi ortak.

-Tamda öyle olduğunu düşünüyorum çünkü biz birlikte falan değiliz.

İşte bu cevaba bende şaşırmıştım.

-Uzaktan âşık bir çift gibi duruyorsunuz. Ben eğer yanlış bir şer söylediysem.. O araya girdi

-Yanlış değildi. En azından aşık olduğumuz kısım. Nazlı benim hayatımın aşkı henüz yüksek sesle söylerken duymasam da onunda bana âşık olduğunu biliyorum.

-Peki, neden birlikte değilsiniz o zaman?

-Yasak çünkü yani ekipten biriyle özel bir ilişkinin olması yasak. Sen imzaladığın şeyi okumadın mı?

Bu duyduğum şeye şaşırsam da Can haklıydı ne imzaladığımdan haberim bile yoktu çünkü okumamıştım. Kim bilir daha neleri kabul etmiştim o imzayla kendi aptallığıma içimden küfürler saydırırken o anlatmaya devam etti.

-Bende Derya da bu kurallardan ne çektik be! . Bunu espriyle karışık söylese de ben konun Derya’yla ne ilgisi olduğunu merak etmiştim ama kurcalamadım. Birkaç saat daha çalıştık yukarıdan sesler gelmeye başladığında bizimkiler dönmüş sanırım ben yukarı çıkıyorum geliyor musun?

-Çok az işim kaldım sen çık birazdan gelirim bende.

Notlar aldığı önündeki dosyayı da alıp asansöre binip gitti. Bende bütün gün araştırdıklarımı bana verilen bilgisayara geçirip düzenlemeye başladım. Toplantı saatine kadar burada oyalanmayı düşünüyordum. Tanımadığım yüzleri ve bir de Derya’nın beni öldürmek istermiş gibi atacağı bakışları düşününce kendimi yabancı hissediyordum, bilgisayarla uğraşmak daha tanıdık ve güvenli hissettiriyordu. Ekranda saatin 8 e yaklaştığını görünce toparlanıp yukarı çıktım. Nazlı ve Derya gün içinde gittikleri yerlerle ilgili ofiste oturmuş sohbet ediyorlardı. Nazlı beni görünce “ gelsene Aylin bizde bu gün neler yaptığımızdan bahsediyorduk”

-Toplantıdan önce bilgisayarı şarj etmeliyim deyip odama çıktım. Küçük mutfağımda olduğunu yeni far ettiğim kahve makinesinde büyük boy bir kahve yapıp biraz dinlendim. Birkaç dakika sonrada toplantı masasında yerimi almıştım. Ve Doruk çoktan konuşmaya başlamıştı.

-Yeni müşterimiz Adnan beyle tanıştım. Olayın basına sızmaması konusuna gerçekten takılmış hatta gizlilik sözleşmesi imzalamak istedi. Emniyetle koordineli çalışılmamızı da istemiyor. Onun dışında karısını çok aşık olduğunu endişelendiğini falan söyledi işle ilgili bir düşmanım yok dedi ama kaçırıldığında şüpheleniyor sanırım. Evet, siz neler buldunuz dinliyorum.

İlk konuşun tabi ki Derya’ydı. Şirkete gittiğimde çalışanları hemen hemen hepsi portonu hakkında iyi şeyler söylediler ama karısı daha önce şirkete gelmemiş çoğu kadını tanımıyor hatta basından birkaç fotoğraf dışında hiç görmemiş bu bana tuhaf geldi. İş hayatında zararı olabilecek bir rakip ismi verende olmadı.

Derya’ dan sonra sıra Nazlı’ya gelmişti.

-Evde anormal bir durum yoktu.2 tane çalışan vardı anne kız. İkisinin de Melis’le arası iyiymiş. Melis için hazırlanmış bir resim odası vardı. İpucu olabilecek bir şey bulamadım. Kadın ressammış ama evlendikten sonra profesyonel çalışmayı bırakmış hobi amaçlı evde resim yapıyormuş. Pek sosyal değilmiş, fazla arkadaşı da yokmuş eve çok misafir gelmezdi dediler.

Bu kez de anlatmaya başlayan Can ‘dı.

-Melis adına sosyal medya Hesabı yok nikâh ve birkaç davet dışında tek başına çekilmiş fotoğrafı da yok. Eskiden küçük bir resim atölyesi varmış Adnan ile kimsesiz çocuklar adına düzenlenen bir sergide tanışmışlar bir röportaj da okudum. Adam hakkında ticaret odası kayıtları ve sosyal hesaplarda işiyle ilgili paylaşımları var. Hayır işleri ile uğraştığı bir vakıf kumuş hayvanlar, kimsesiz çocuklar şiddet mağduru kadınlar pek çok sosyal sorumluluk projesine sponsor olmuş, bağışlar yapmış diyebilirim.

O bunları anlatırken ben bilgisayarda anlatmayı düşündüklerimi açmakla uğraşıyordum. Derya’ nın soru ile kafamı kaldırdım.

-Bütün gün öylece oturmadın değil mi Aylin? Eğer bilgisayar oyunun bittiyse bulduklarını anlat dinleyim.

Benden hoşlanmadığını biliyordum hata burası için yetersiz bulduğunu da küçümseyen bakışlarından anlayabiliyordum ama işim konusunda iyiydim ve bunu ispatlıysak şekilde çalıştığım bir gün geçirmiştim. Derya’nın gözüne bakarken önümdeki tuşa basıp kendi ekranımdakileri masadakilerin görebilmesi için büyük ekrana yansıttım. Ve konuşmaya başladım.

-Teknik olarak ayakta bilgisayar kullanmak gibi bir huyum yoktur bu yüzden tüm gün oturmak kısmında haklısın Derya. Bu cümlem masadakileri gülümsetmişti. Doruk ve Derya hariç tabi. Doruk daha çok neler yapabileceğimi sınar gibi bakıyordu.

-Can’ın söylediği gibi Melis adına internet ortamından fazla bir şey yoktu bende bu yüzden nüfustaki bilgilerine baktım. Can şaşırmış gibi araya girdi bunu nüfus müdürlüğünü hekleyerek yapmadın sanırım.

-Bunun için buradayım sanıyordum. Can ağzını açacaktı ki Doruk araya girdi “ devam et ne buldun”

-Melis ile Adnan arasına neredeyse 24 yaş var. Bundan 1 yıl önce evlenmişler ama garip olan şey kız adamla tanıştıktan birkaç ay içinde üst üste sevdiği pek çok kişiyi kaybetmiş. Nazlı merakla soru.

-Nasıl yani?

-Anne ve babasını Adnan’la tanıştıkları sergiden bir hafta sonra trafik kazasında kaybetmiş. Ablası varmış onu da aynı ayın içinde evinde çıkan yangında kaybetmiş. Geriye bir tek babaannesi kalmış onu da bir buçuk ay sonra kalp krizinden kaybetmiş. Anne ve babası tek çocukmuş, annesinin ailesi ise o doğmadan ölmüş o yüzden yaşan akrabası yok diyebiliriz bu olaylardan 6 ay içinde de Adnan denen bu herifle evlenmiş zaten. Üst üste olması fazla tesadüf gibi geldi bana. Ayrıca sergi hakkında da bazı araştırmalar yaptım Melis’in sergi için resim çizmesini Adnan’ın şirketlerinden birinde çalışan asistan teklif etmiş. Gönüllük esaslı bir iş olunca da Melis kabul etmiş. Yani tesadüfen tanıştıkları fikri doğru değil.

Ben konuşmamı bitirdiğimde ilk tepki veren Can olmuştu

-Ortak değil rakip demeliydi sana ilk günden iyi iş bravo valla. Daha sonra sesi duyulan kişi Doruktu.

-Melis kaçırılmamış olabilir. Derya araya girip nasıl yani diye sorduğunda cevabı benim vermemi istediğin hiç sanmıyorum.

-Çünkü kaçmış olabilir hem de Adnan’dan.

-Neden kocasından kaçsın ki diyen Nazlıydı, diyelim ki öyle o zaman Adnan’ın bunu bile bile bize gelmesi saçma olmaz mı diyende Can.

Doruk Adnan yarın buraya geliyor ilişkileri hakkında daha çok şey öğreniriz bu gecelik paydos diyelim herkes biraz dinlensin. Nazlı yarın adamla konuştuğunda yalan söyleyip söylemediğini anlayacaktır, yarın Sultan Hanımda geliyor. Sabahki toplantıya kadar şimdilik serbest zaman.

Bu cümlelerden sonra herkes gülümsemişti. Can “ hadi kızlar bu gün erken bıraktık o zaman bizim mekâna götürüyüm sizi biraz kafa dağıtırız dediğinde. Nazlıda Deryada bir ağızdan olur, bana uyar diye cevap verdiler. Ben den ses çıkmayınca

-Hadi ortak bizim mekânla senide tanıştıralım eğlenceli bir bardır, seveceksin.

Bar kelimesini duyunca aklıma Batu ve hiç açmadığı telefonlarım geldi. Oturduğum koltuktan kalkacak enerjiyi bile kendimde bulamadım.

-Ben bu seferlik ilk gün kozuma sığınıyım biraz dinlesem iyi olacak, yorucu bir gündü size iyi eğlenceler.

Yüzüme de yorgunluğum yansımış olacak ki fala ısrar etmedi bir dahakine birlikte giyiyoruz o kadar demekle yetindi. Sırayla Can, Derya ve Doruk odadan çıkmışlardı. Nazlı’yla baş başa kaldığımızda

-Serbest zamanlar dışarıdan istediğimiz kişileri arar ve hatta istersek görüşebiliriz. Özlediğin sesi duymadan dinlene bilirmişsin gibi gelmedi bana. Göz kırpıp odadan o da çıktı. Sustuklarınızda duyma yeteneği olan bir kızdı Nazlı, sanırım işinde çok iyi olmasından kaynaklanıyordu insanları anlama yetenekleri her defasında beni şaşırtıyordu. İnsanın içine işleyen sıcacık bakışları ile sanki dün tanıştığım biri gibi değildi hayatıma uzun zaman önce dahil olmuş gibiydi. En sonunda bende bilgisayarımı toplayıp odama çıktım. Yaklaşık 10 dakika boyunca bavulu karıştırdıktan sonra muhtemelen uyumam için bıraktıkları gri bir eşofman altı bulabilmiştim. Altımdaki pantolonumu değiştirdim. Üstümde Batu’nun tişörtü vardı cep telefonumu da alıp odadan çıktım. Tüm gün içinde olduğum bu ev beni fazlasıyla nefessiz bırakmıştı. Kapıdaki güvenlik kulübesinde duran genç çocuğa başımla selam verince kapıyı açtı. Dışarı çıkınca sahile doğru yürüdüm. Deniz kenarında boş bir bank bulup oturduğumda uzun zaman önce okuduğum bir söz aklımdan geçiyordu “dünyandaki en zor his insanın kendini ait hissetmediği bir yerde kalma zorunluluğudur” Telefonumu çıkardım ve Batu’yu aradım ama yine açmadı. Buraya geldiğimden beri defalarca onu aramıştım ama hiç birine cevap vermemişti. Derin bir iç çekip gözlerimi kapattım. Sahilde nerdeyse hiç kimse yoktu, gecenin sessizliği, yüzüme çarpan serin rüzgâr ve dalgaların sesleri gözlerimin önünde ise onun hayal kırıklığı dolu bakışları vardı. Mavi gözlerine bakıp evde olmanın huzurunu hissetmeyi şimdiden çok özlemiştim. Gözlerimi daha sıkı kapatıp uzun zamandır orda tutuğum gözyaşlarımın yanaklarımdan aşağı dökülmesine izin verdim. Sanırım artık ağlıyordum, etrafta hiç kimsenin olmayışına şükrettim. Birinin beni böyle görmesi en son isteyeceğim şey olabilirdi. Sahilde epey bir oturduktan sonra oradan ayrılmadan önce Batu’ya bir mesaj yazdım.

Gönderen: Ay ışığı (Aylin)

Biliyorum kızgınsın ve haklısın. Eğer bu benim cezamsa çok başarılısın tebrikler. Çünkü şimdiden özlemekten gebermiş olabilirim ama sen ne kadar istersen cezamı çekmeye razıyım sadece bil istedim seni seviyorum başımın belası.

Eve yürüyerek döndüğümde güvenlik kulübesi boştu nedenini anlamasam da sessizce bahçeden içeri girdim. Tam o sırada otoparktan gelen sesleri duydum. Bir kaç kişinin gürültülü tartışmasına benziyordu. Önce hiç bulaşmadan içeri girmeyi düşünsem de sonra merakıma yenilip otoparka doğru yürüdüm. Bahçe duvarının kenarından başımı uzatıp neler olduğuna baktım.

Doruk’un kırmızı arabası çalışır şekilde otoparkın ortasında duruyordu. Arabanın ışıkları geceyi aydınlatır şekilde yansırken arabanın önünde duran kişinin de Doruk olduğunu fark ettim. Karşısında çalışır halde siyah 2 araba daha vardı. Arabaların önünde hepsi siyah takım elbiseli, mafya kılık sekiz belki on kişi DoruK’a doğru bakıyordu. Adamlardan biri bağırmaya başladı.

-Söyle lan! Neredeler. Neredelerse hemen şimdi söyleyeceksin duydun mu?

Doruk Adamın öfkeli bağrışlarından hiç etkilenmemiş şekilde sırıtarak karşılık verdi.

-Hiçbir halt söylemeyeceğim, siktirin gidin buradan.

Ben daha neler olduğunu anlamdan tekmeler, yumruklar havalarda uçuşmaya başlamıştım sabahki antrenmandaki tecrübelerimi düşünüce Doruk hiç de fena dövüşmüyordu ama tek kişiye karşı on kişi çok da adil sayılmazdı ayrıca bu adamların silah taşıyor olma ihtimalleri de tiplerine bakılınca bir hayli yüksekti. İç sesim bana bir şeyler yapmam gerektiğini söylüyordu ama Ortaya atlayıp tüm adamları yere serebilecek kas gücüm olmadığına göre daha akıllıca bir şeyler yapmam gerekiyordu ve Doruk’un karnına yediği yumruğu görünce bunu hemen şimdi yamam gerekiyordu. O anda arabaların çalışıyor olduğu dikkatimi çekti anlık bir kararla cebimden telefonumu çıkardım. Bluetooth ile Doruk’un arabasına bağlandım telefondan açtığım Galatasaray marşı kavganın ortasında duran kırmızı arabadan son ses, bangır bangır çalıyordu. Adamların hepsi afallamış bir an yüksek sesten irkilmişlerdi. Bu durumda hepsini dikkatini dağıtmaya yetti Saklandığım yerden koşarak çıkıp arkası dönük adamlardan birine tüm gücümle arkadan vurduğumda sendeledi, yerden kalmasına izin vermeden tekmelerimle onu durdum bir de bir hiç fena gitmediğimi düşünürken etrafımdaki adamların çoğu şaşkındı Doruk da en az adamlar kadar şaşkın görünüyordu. “şereftir seni sevmek senle ağlayıp gülmek ….” Bu sözler arabadan yankılanan marştan geliyordu. Futbol hayatımdaki tutkularımdan biriydi, Galatasaray ise sevdiğim nadir şeylerden, bu gecede beni kurtarmasını umuyordum. Bir kaç saniye sonra şaşkınlığını atıp Doruk da adamlardan birkaç tanesini hakladığında her şeyin iyi gittiğini düşünüyordum. Beklemediğim bir anda duymaya başladığım silah sesleri ne kadar yanıldığımı bana gösterdi. Adamlar tahmin ettiğim gibi silah taşıyorlardı ve şu an ateş açmışlardı. Silahlar bana hep kötü şeyleri hatırlatırdı. O anda barut kokusu, silah sesleri, kırılan araba camları, kurşunlar hepsi o kadar fazla gelmişti ki hareket dahi edemedim, etrafımdaki kargaşanın içinde çakılıp kalmıştım. Arabadan gelen müzikte bitiğinde sadece silah seslerini duyuyordum kalp atışlarım hızlandı, nefes almakta zorlandım Gözlerimi sımsıkı kapattı o andan kurtulmak istedim. Gözlerimin ödünündeki karanlığın beni sakinleştirmesini beklerken güçlü bir el belimi sıkıca kavrayıp beni biranda çektiğinde panikle gözlerimi araladım. Ve karşımda o gece gibi karanlık gözleri vardı. Öfkeli hatta telaşlı şekilde bana bakıyorlardı. Sırtımı arabaya yasladığında ikimizde eğilmiş durumdaydık. Önümde duruyordu bir eliyle de kafamı kaldırmamam için beni tutuyordu.

-Kimse sana kurşunların ortasında öyle dikilmek yerine siper alman gerektiğini öğretmedi mi ne sanıyorsun kendini metriks falan m?

Kızmışıydı, kormuş muydu anlamamıştı ben ağızımı bile açamadan

-Kıpırdama geliyorum dedi. Eğilir pozisyonda arabanın ön kapısına doğru ilerledi torpidoyu açıp içinden bir şeker almıştı. Yanıma geldiğinde elinde tutuğu silahlar olduğunu anladım. Birinin emniyetini açıp ateş etmeye hazır hala getirdiğinde diğerini de hiç vakit kaybetmeden bana uzattı. Aval aval önümdeki silaha bakıyordum.

-Ne, kullanmayı bilmiyor musun ama Sultan Hanım demişti ki Aylin bana bak kendine gel ölmek mi istiyorsun. Eğer kullanmayı bilmiyorsun sorun değil ben.. Cümlesini tamamlamasını beklemedim.

-Evet biliyorum. Kurduğum cümleme ben bile inanamıyordum. Gerçekten silah kullanmayı biliyordum ama bu isteyerek öğrendiğim bir şey değildi üstelik unutmak için baya bir bedel ödemiştim. Şimdi hatırlama vaktiydi. Doruğun uzattığı silahı avcuma aldığımda tonlarca ağırlığı tutuyormuşum gibi geldi başımı sallayıp kendimi toparladım ve onun yaptığı gibi Emniyeti açıp ateş etmeye hazır hale getirdim. Doruk bana gözleriyle arabanın sağ tarafında işaret ettiğinde ikimizde ayrı taraflardan öne doğru ilerledik. Doruk silahıyla karşılık vermeye başlamıştı hatta adamlardan bir kaç tanesini omuzundan ve bacağından vurmuştu bile. Bilerek öldürmediğini anladığımda kafamı kaldırıp, nişan alıp etrafıma baktım .Bende ateş edenlerden birini kolundan vuracağımı ummuyordum ama sonra, sonra kontrolümü kaybetmiş bir şekilde saklandığım yerden çıkıp bütün mermiler biten kadar ateş etmeye başladım bir yandan çığlık atıp bir yandan ateş ediyordum. Havaya, adamalara, etrafımdaki her yere ve her şeye. Doruk şok olmuş şekilde beni izlerken adamlar da büyük ihtimalle bir çeşit manyak olduğuma inanıp arklarına bakmadan arabalara bindiler, çalışan arabaların bir saniye için tüm kapıları kapandı Ve hızla gözden kayboldular. Silahtaki son kurşun bittiğinde gözlerimi açıp avucumu serbest bıraktım. Yere düşün metal silah tok bir ses çıkarttı tak!

Kırmız arabanın beyaz far ışıkları dışında etrafı aydınlatan bir şey kalmamıştı. Derin bir nefes alıp arkamı döndüğümde gülümseyerek beni izleyen Doruk’u gördüm.

-sen elinde o silahla gerçekten beni bile kokutmayı başarıyorsun. Bu yüzden kullanmayı bilmediğin konusunda sözlerimi geri alıyorum ve ikinci bir emire kadar eline kesinlikle silah almıyorsun.

Bu cümleleri gülümseyerek söylediğinde eğlenir gibi bir hali vardı bu durum korkudan öldüğüm dakikaları biraz önce yaşadığımı düşününce beni fazlasıyla sinirlendirmişti. Tam öfke dolu bir cümle kuracaktım ki tişörtünden akan kanları gördüm ne yani vurulmuş muydu?

-Doruk sen yaralanmışsın, yani şey vurulmuş yani çok fazla kanıyor ben

Ne ara yanına gidip nefes almadan saçma sapan şeyler kekelemeye başladığımı bile bilmiyordum.

-Tamam sakin ol küçük bir sıyrık ,kurşun sıyırmış olmalı.

-Çok fazla kanıyor bunu söylerken telaşlanmıştım.

-ilk defa başıma gelmiyor alışığım ben ve gerçekten önemli bir şey değil Aylin.

-Ben Derya’yı arayayım mı o doktor değil mi hemen çağıralım. Ayağa katlığım sırada beni kollarımdan tutup durdurdu .

-Aylin bana bak nefes al ve artık sakinleş, ben iyiyim. Bu küçük bir sıyrık. Biz Derya’yı aramayacağız, ambulans falanda çağırmak yok. Ekipten kimseye bu gece olanları anlatmayacağız tamam mı?

-Ama yaran kan kaybediyorsun canın acımıyor mu ya daha kötü olursa. Yarası göğsünde neyse ki kalbinden uzak bir yerdeydi, buruşturduğu yüzüne bakılırsa canı da yanıyordu ama bunu asla itiraf etmeyecek kadarda inatçıydı.

-Canım falan acımıyor benim. Kimseye bir şey söylemek yok o kadar. Ufak bir pansumanla hallolur.

Keçiler meydan okuyan inadına mı, canın yandığını saklayan çocukluğuna mı hala bu halde emir veren hallerine mi şaşırmalıyım biledim. Kafamı sallayıp.

-İnadın yüzünden kendini öldüreceksin, nesin sen metriks falan mı?

Kendi cümlesiyle onu sıkıştırmam hoşuna gitmişti gülümsemek istedi ama kıpırdadığında acı çektiği belli oluyordu yüzünü buruşturdu.

-Tamam, o zaman bari pansuman yapalım hemen çok fazla kanıyor.

-Üstüne bastıracak bir şey bulur bulmaz buradan kalkacağım otoparkta yatıya gelmedik herhalde.

Haklıydı daha fazla kan kaybetmemesi için tampon yamamız gerekiyordu. Hızla etrafıma bakındım ama işe yara hiçbir şey yoktu. Aklıma gelen tek şey vardı bende düşünmeden tişörtümü çıkardım. Üstümdeki yarım büstiyerimle kaldığımda gecenin soğukluğunu daha fazla hissetmiştim. Bu hareketim onu şaşırtsa da duraksamadan tişörtü buruşturup yarasına bastımdım. Dudakların kacak küçük ah nidası canın yandığını ele veriyordu. Vakit kaybetmek istemediğimden ayağa kalkıp elimi uzattım. Elimden destek alıp ayağa kalktı. Yürümek istediğinde sendelediğini gördüm, başı dönmesi bu kan kaybına normaldi. Kolunun altına girip yürümesine destek oldum cam kırıkları arasından geçip eve girdik. Bir kaç dakika sonra onun odasındaydık. En az gözleri kadar siyah bir odası vardı. Siyah nevresimlerle örttüğü yatağı, ahşap çalışma masası, siyah deri koltuğu ve siyah halısıyla odaya kendi ruhunu yansıtmayı başarmıştı. Yatağına oturmasına yardım ettim. Yarasına bastırdığımız tişörtü çoktan beyazdan kırmızı renge geçiş yapmıştı.

-Pansuman malzemeleri nerede?

-Banyoda. Bu cevapla aceleyle banyoya girdim. İçeri girdiğimde dolabın kenarındaki parfüm şişesi dikkatimi çekmişti şuan odasının her yerine yayılan ve artık tanıdık gelen o vanilya kokusunun kaynağını öğrenmek istesem de buraya ne amaçla geldiğimi kendimi hatırlattım küçük ecza dolabını bulup kapağını açtığımda gördüğüm manzara beni memnun etmişti. Fazlasıyla pansuman malzemesi vardır burada gerçekten de bu gibi durumlara alışık olduğunu daha iyi anladım. Kutuyu alıp odaya geçtiğimde yüzü solgun görünüyordu. Beni görünce doğrulup tişörtünü çıkarmak için hamle yapmıştı ki.

-Siktir! Canı yanıyordu ve bu durum onu çok sinirlendiriyordu. İstemsizce yüzümde bir gülümseme oluştu. Koca bir ekip patronumu haylaz bir çocuk mu belli değildi.

-Yardım edebilirim.

- Gerek yok ben hallederim.

-Kendi inadınla kendini öldürebilirsin biliyorsun değil mi kuşuna hiç ihtiyacın yok. Beş yaşındaki çocuk gibisin.

-Unutmayın Aylin Hanım yaralı olmam hala patronunuz olduğum gerçeğini değiştirmiyor.

Bana laf yetiştikten çaktırmamaya çalışsa da buruşturduğu yüzünden canın acıdığını anlayabiliyordum.

 

 

  • Peki, bay insanlık dışı, ölmez, canı yanmaz patronum izninizle dediğimde kafasını sallayıp geri çekildi. Tişörtünü yukarı doğru sıyırıp kafasında yavaşça geçirdiğimde hala ban laf yetiştiriyordu.
-Durmadan laf sokuyorsun birde bana çocuk diyorsun.

 

 

Söylediği şeyi aldırmadan çıkarttığım tişörtü yere fırlattım. Sabah beyaz tişörtü ile benimle dövüşürken yapılı bir vücudu olduğumu tahmin etmiştim ama şuan karşımda gördüğüm karın kasları ve sıkı vücuda bakınca bu kadarını da tahmin etmemiştim. Ne saçmalıyordum ben iç sesimle kendimi azarlayıp yarasına odaklandım. Fazla derin değildi, kurşun sıyırmıştı gerçekten.

-Daha önce pansuman yaptın mı sen? Yoksa ilk denek ben miyim?

Sorduğu sorudan mı yoksa bütün akşam yaşananların çok fena sinirlerimi bozmuş olmasından bilmiyorum kahkaha atıyordum. Bir kaç saat önce ağladığımı da düşününce gerçekten kafayı yiyor olabilirdim.

 

 

  • Ne yapalım şansını küs elinde bir ben olduğuma göre idare edeceksin artık.
Desem de daha önce Batu’ya defalarca pansuman yapmıştım kuşun yarası olmasa bile başımızı sürekli belalara sokarak geçirdiğimiz çocukluğumuzda pek çok yaramız olmuştu.

 

 

Ne yaptığımdan emin halimi gördüğünden duyduğu cümle onu da tedirgin etmemişti. Önce pamuğa döktüğüm oksijenli su ile yarsını temizledim sonra tentürdiyot ve krem sürüp sardım son banttı da sargının kenarına yapıştırdığımda derin bir nefes verip geri çekildim.

-Bu gece galiba seni yordum

-onu boş ver de söyle bakalım ilk deneme için sınıfı geçer mi yoksa elime sargı bezleri almamda mı yasaklandı

-Fena değil diyebilirim. Gerçi silahları sargı bezine tercih ederim ama

-Dikkat ette onları üstünde kullanmayayım.

-bu günden sonra en büyük korkum elinde silah olan bir Aylin’in karşısında yer almak emin olabilirsin.

-Yaralı ve komiksiniz sevgili patronum ama elimi yıkasam iyi olacak. Onu arkamda bıraktım. Kirli tişörtünü ve pansuman malzemelerini banyoya getirdim Ellerimi yıkayıp yüzüme soğuk bir sus çarptım. Nasıl göründüğümü de ancak o zaman fak etmiştim. Dağılmış saclarım kanlı eşofmanım ve üstümde kısacık büstiyer dışında hiçbir şey olmayan halim kimine korkunç kimine komik gelebilirdi. Bana korkunç gelmiş olacak ki koşarak aynadan uzaklaştım. İçeri döndüğümde Doruk çoktan ayaklanıp üstüne temiz bir tişört giymekle meşguldü, beni görünce siyah bir tişört alıp bana uzattı. Biraz daha öyle gezersen zatürre olacaksın.

-Gerek yok şimdi odama gider giyerim.

-Saçmalama Aylin evde böyle yarı çıplak mı gezeceksin.

Haklı olduğunu kabul edip uzattığı tişörtü alıp giydim.

-Seninki kullanılır gibi değil zaten borçlanmıştım.

Kenara ayırdığım beyaz tişörtüme gözlerim değdiğinde yine haksız sayılmazdı. Yırtılmış ve kan lekeleri ile dolu tişörtü yerden alıp çöp kovasına attığımda Batu’ya ait tek şeyi de kaybetmiş olmasam belkibu kadar kötü hissetmezdim. Odadan çıkmak için kapıyı açmadan önce

-İlaç al, ağrının olmasını engeller banyodaki kutuda vardı sanırım.

- Olur alırım.

-Tişört için sağ ol dediğim sırada kapıyı açtım tam dışarı adım atacaktım ki

-Sen de sağ ol Aylin tişört için

Zorda olsa gülümsemeye çalıştım. İyi geceler.

Kapıyı kapatıp odadan çıktığımda geride bıraktığım beyaz tişörtümün hüzünlü yükü, üstümdeki siyah tişörtten gelen vanilya kokusu ve aklımda tonlarca soru işareti ile ilk günümü bitirdim.

7.Bölümün sonu

Loading...
0%