Yeni Üyelik
13.
Bölüm

Korku Ve Tutku

@nyazar

13.BÖLÜM- KORKU VE TUTKU

“DORUK”

Küçük ahşap masalar, etraflarında küçük iskemleler okey taşları, iskambil kâğıtları öylece çalan tüplü bir televizyon ama kimse izlemiyor koyu bir sohbete kapılmış herkes. İçeri girdiğime tamda böyle bir ortamın ortasındaydım. Yabancı birini görünce çoğu 60’ını geçmiş adamların tüm bakışları benim olduğum tarafa kaydı.

-Selamünaleyküm.

Kahvedekilerde hep bir ağızdan

–Aleykümselam oğlum hoş geldin.

İçeriden on beşlerinde çırak olduğunu umduğum, genç bir delikanlı yanıma geldi.

-Buyur abi, hoş geldin. Birine mi bakmıştın?

-Biz arabayla ormanda bir kaza yaptık, telefonda çekmeyince en yakın burayı bulduk, yardım edebilir misiniz? Eğer bir telefonunuz varsa bizi buradan alacak birilerini arayalım.

-Geçmiş olsun abi.

Kahvedekiler yine hep bir ağızdan

–Geçmiş olsun oğlum.

-Sağ olun.

Masada oturan yaşlı bir amca

–Bir yaralanma falan var mı evladım eğer varsa hastane çok uzak ama bizim kırıkcı çıkıcı Neriman bakıverir.

-Yok, amca sağ ol. Kimseye bir şey olmadı çok şükür. Ama telefon lazım.

Genç çırak,

-Abi bizim buralarda pek cep telefonu çekmez, köyde bir tane sabit telefon var o da muhtarlıkta. Ben en iyisi muhtarı çağrıyım sana.

-Tamam olur.

Yaklaşık beş dakika sonra köyün en yaşlılarından biri olduğunu tahmin ettiğim eli bastonlu, aksakalı bir amca çırakla birlikte yanıma geldi.

-Köyümüze hoş geldin evladım, ben ormancılar köyünün muhtarı Selahattin Ormancı.

-Memnun oldum abi benim ismim de Doruk. Araba bozulunca ormanda kaldık, telefonda çekmedi belki burada yardım çağırmak için kullanabileceğimiz bir telefon vardır diye düşündüm.

-Çırak bahsetti. Muhtarlıkta sabit bir telefon var oradan ararsın ama saat çok geç oldu, havada bozuk karanlıkla orman yolu çok tehlikelidir. Gelecek arkadaşına söyle yola sabah çıksın. Bu geceyi burada geçirin daha güvenli olur. Biz dediğine göre başka arkadaşlarında mı var, kaç kişisiniz?

-İki kişiyiz abi. Aylin dışarıda beni bekliyordu.

-Aylin mi? Bana bak eğer öyle yeni nesil gençler gibi biz sevgiliydik falan dersen kızın ailesinin haberi var mı belli değil. Bizim burada öyle şeyler ters karşılanır o zaman yardım edemem he ona göre.

-Yok, Selahattin abi olur mu evliyiz biz ne sevgilisi. Karım benim Aylin.

-Tamam, o zaman hadi gidelim de hanım kızımızı daha fazla soğukta bekletmeyelim. Eliyle kapıyı işaret edince dışarı doğru yürüdüm Arkasına döndü ve genç çocuğa

-Ayhan kahveyi sen kapatırsın. Diye bağırıp peşimden geldi.

Aylin tam karşımızda duruyordu ve yanına gittiğimizde umarım mecbur söylediğim yalanımı ele vermez ya da bir pot kırmaz. Aylin lafa girmeden Selahattin abiyi tanıttım.

--İşte Selahattin abi buda benim eşim Aylin. Karıcığım bu da köyün muhtarı Selahattin abi.

Daha cümlemin başında Aylin’in yüzü şok etkisiyle beyazlamıştı ama neyse ki durumu idare etti.

-Köyümüze hoş geldin hanım kızım.

-Hoş bulduk efendim. Yardımınız için sağ olun.

-Ne demek kızım insanlık öldü mü edeceğiz tabi. Siz bizim tanrı misafirimizsiniz. Hadi zaten yorulmuşsunuz biran önce muhtarlığa gidelim.

O önde biz birkaç adım arkasında, karanlık köy yollarında yürümeye koyulduk. 5 dakikalık bir mesafeden sonra küçük, beyaz, iki katlı bir binanı önündeydik. İçeri girdiğimizde Ormancılar köyü muhtarlığı yazan büyük bir tablo ile karşılaştık. Kırmalı bir masa ve sandalye vardı. Masanın üzerine beyaz tuşlu telefon hemen gözüme çarptı.

-Buyurun çocuklar telefon masanın üzerinde kimi isterseniz araya bilirsiniz. Âmâ dediğim gibi sabah gelmesini söylemeyi unutmayın, hava iyice bozdu.

Telefonun başına geçtiğimde aklımdan gecen ilk şey Can’ı aramaktı neyse ki ekipteki tüm numaralar ezberimdeydi. Rakamları tuşlamaya başlamıştım ki Aylin,

-Batu’yu da aramam gerek Doruk. Dedi

-İlk olarak Can’ı arayıp bizi almasını söyleyelim istersen Aylin.

-Ama Batu da beni çok merak etmiştir, mutlaka ona haber vermem gerek.

Şu herif asla ama asla aklından çıkmıyordu, her an onu düşünüyordu. Ve nedense bu durum beni aşırı sinirlendiriyordu. Tam bir şey söyleyecektim ki araya muhtar girdi,

-Batu kim hanım kızım, yoksa ormanda kaybolan başka bir arkadaşınız falan mı var? Öyleyse hemen jandarmayı arayayım.

-Yok, abi ormanda kalan kimse yok. Arama kimseyi sen.

-Baksana evladım karın çok telaş yaptı, Aylin kızım kocanda yanında kim ki bu Batu seni böyle meraklandırdı.

Aylin’in cevap vermesini beklemeden araya girdim.

-Kardeşi, Batu Aylin’in kardeşi anlayacağın benim kayınçom. Bizi bekliyordu da Aylin de merak eder diye telaş yaptı işte, değil mi karıcığım?

-Ya aynen öyle kocacığım. İzin ver de ben bir kardeşimle konuşayım. Bu cümle ağzından çıkarken her kelimesi öfke doluydu. Özellikle kocacığım derken beni çekip vurmak ister gibi bir hali vardı ama neyse ki muhtar bir şey anlamadı.

-Merak etme karıcığım ben Can’a söylerim o Batu’yu arar. Telefon bir kez çaldıktan sonra Can hemen açtı.

-Alo Can benim Doruk.

-Doruk sonunda, çok şükür abi bir haber verdin. Neredesin sen? Meraktan öldük bütün gün. Sultan Hanım küplere bindi resmen, neredeysen hemen eve gel. Aylin de yok ortalarda kadın iyice delirdi. Bana bak Aylin yanında değil mi? Kadına öyle demişsin, burada herkes ikinizi birlikte biliyor ama…

-Can abi bir nefes al, bir sus da anlatayım.

-tamam, tamam anlat neredesiniz?

-Aylin’le küçük bir araba kazası yaptık diyelim.

-Araba kazası mı, sen yani siz iyi misiniz, bir şey oldu mu?

-Yok, ikizimde iyiyiz ama araba pert. Telefonda çekmiyordu anca bir köye ulaştık oradan arıyorum seni, sabah gel al bizi buradan.

-Hemen gelip alırımda adres vermen lazım.

-Yol kötüydü, havada kötü karanlıkta gelme şimdi sabah ilk iş gel ama. Buranın ismi Oduncular Köyü haritalardan bakarsınız. Telefon çekmiyor konum atamam.

-Tamam, abi siz sabaha kadar ne yapacaksınız peki.

-Merak etme biz başımızın çaresine bakarız.

-Tamam, abi sabah ilk iş ordayım dikkat edin.

Tam telefonu kapatacaktım ki Aylin’in keskin bakışları ile karşılaştım ve hiç istemesem de

-Can kapatma dur

-söyle Doruk bir şey mi oldu?

-Batu’ya haber ver olur mu, Aylin benimle ve gayet iyi merak etmesin. . Bu cümlenin sanki altını çizmek ister gibi vurguladım.

-Batu mu, o kimdi ya?

Başımda muhtar dikilirken göreve gittiğimiz gece ortaya çıkan adam da diyemiyordum.

-Can hani üçümüz Kenan’a gittiğimizde tanışmıştın ya

-He hatırladım Aylin’inki tamam ararım ben.

-Tamam, neyse sabah erken gel. Devamını dinlemeden kapattım.

Muhtar,

-Üst katta köyün misafir hanesi var orada kalabilirsiniz. Benim hanım her gün temizler, böyle havalarda elektrik sık kesilir diye mumda koydum ve yakmaya hazır bir ocakta var. Deyip bir anahtar uzattı.

-Sağ ol muhtar, uzattığı anahtarı aldım o sırada Aylin,

-Gerçekten her şey için teşekkür ederiz.

-Ne demek çocuklar Allah rahatlık versin. Deyip muhtar evine gitti.

“Aylin”

Doruğun hemen arkasından içeri girdiğim odada ahşap büyük bir karyola, yakmaya hazır eski bir şömine ve önünde duran 2 sandalye vardı. Ben etrafa bakarken Doruk kapıyı kapatıp kilitledi.

-Sevgili kocacığım sonunda neler olduğunu bana da anlatacak mısınız acaba?

- Evli barklı değilseniz, yalnız gezen bir kızla erkeğe yardım erdemiyiz dedi adam ne yapıyım Aylin. Bak sayemde geceyi ormanın ortasında geçirmiyorsun.

-İş yerine gittiğimizi ve senin benim patronum olduğunu söylesen olmuyor muydu?

-Aklıma gelen ilk şeyi söyledim tamam mı planlı değil. Ayrıca ne olmuş yani iki beyaz yalan söyledin diye ölmezsin değil mi?

-Seninle tartışamayacak kadar yoruldum, çok uzun bir gündü. Sandalyelerden birine oturdum. İçerisi oldukça soğukta ve benim üzerimde sadece Doruğun beyaz tişörtü vardı. Kollarımı birbirine dolayıp biraz dinlenmeye çalıştım. O sırada cebinden bir çakmak çıkardı ve önümüzdeki şömineni içindeki odunları tutuşturdu. Yavaşça karşımdaki diğer sandalyeye oturdu. Onun üzerinde de siyah bir tişört vardı. O an aklımdan ikimize ait her şeyin en az tişörtlerimizin renkleri kadar zıt olduğunu geçiriyordum ki önce bir gök gürültüsü sesi duydum sonra etrafımız karanlığa büründü ve ardından tekrar eden gök gürültüleri.

Sol bileğimdeki yara izi 6 yaşımdan buyana benimleydi ve o günden beri gök gürültüleri ve karanlık beni hep ürkütürdü. Anlık bir panikler oturduğum sandalyeden ayağa sıçradım.

-Doruk, ne oluyor, niye karanlık oldu!

Beni bu kadar panik görünce şaşırmıştı. Yavaşça ayağa kalktı. Kolundan tutup bir anlık refleksle onu durdurdum.

-Nereye gidiyorsun?

Cebinden yavaşça çakmağını çıkarıp bana gösterdi.

-Sakin ol Aylin. Sadece elektrikler kesildi. Muhtar uyarmıştı ya, mumları yakmaya gidiyorum.

-Tamam, ama acele et.

-Karşımda silahlara meydan okuyan bir kadın olduğunu bilmesem karanlıktan korktuğunu düşüneceğim neredeyse.

Bu cümlesinde hem bir ima vardı hem de yüzünde garip bir tebessüm. Ne eğleniyor muydu? Gerçekten bu dururumuzdan bile mi?

-Ne alakası var. Hiç bir şey den korkmuyorum ben. Çocuk muyum ben karanlıktan korkayım daha neler.

-Peki, o zaman, Bende mumları yaktıktan sonra dışarı çıkıp bir hava alıp öyle gelirim.

-Hayır, hayır olmaz.

-Niye hani sen korkmuyordun.

-Korkmuyorum zaten. Kafana bu havada yıldırım düşsünde gör, ben senin için diyorum.

-Anladım benim için. Bu cümlesinden sonra gülümsedi. Gamzeleri vardı ama bunu bilen kişi sayısı muhtemelen iki falandı çünkü onu gülümserken yakalamak güneş tutulmasına denk gelmek kadar olası bir şeydi.

Odanın içindeki tüm mumları yakıp geri döndüğünde yüzüme vuran şöminenin ateşi ile birlikte artık odada loş bir ışık vardı. Kafamı küçük pencereye çevirdiğimde yansıyan şimşekleri görebiliyordum. Bir süre sonrada bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun sesi de duyuldu. Bir an için yağmuru, gök gürültülerini ve zihnimdeki tüm soruları susturmak istedim. Sanki bu mümkünmüş gibi ellerimle kulaklarımı kapatmıştım ki Doruk bileklerimden tutup bunu engelledi.

-Hadi ama o kadar kötü olamaz.

-Doruk bak ben ,sanırım karanlık olunca yani biraz şey..

Oturduğu sandalyeyi benimkinin karşısına doğru yaklaştırdı. Dizlerimiz birbirine değecek kadar yakındı.

-Anlatmak zorunda değilsin. Bak ne diyeceğim oyun oynayalım mı?

-Oyun mu, sen mi? Bunu istediğine emin misin? Ve sen iyi misin? Kazada başını da çarpmadım ama.

-Ne istediğimi değil ama neyi istemediğimi iyi biliyorum. Yanımda korkmanı istemiyorum Aylin. Benimle oynar mısın?

-Ne oynayacağız peki?

-Soru cevap. Herkes tek bir soru sorar kaçmak ve yalan söylemek yok.

-İddialıymış, cevap vermek pek Senlik değilmiş gibiydi.

-Bu oynayamıyorum demek mi?

-İlk soruyu sen sor demek.

-O herif senin neyin oluyor Aylin?

-O herif derken?

-Batu, sevgilin değil onu anladık peki o zaman kim, öylesine bir arkadaşın olamaz değil mi?

-Bak Doruk bunu dışardan bakan birine anlatmak gerçekten zor. Batu benim hayatıma ben çok küçükken girdi ve o geldiğinde benim gidebilecek hiç kimsem, hiç bir yerim yoktu. O geldi ve benim her şeyim oldu. Biz birlikte iki küçük çocuğun üstesinden gelemeyeceği çok fazla şeyle başa çıktık Yani Batu benim evim, ailem.

-Kaç yıl oldu onunla tanışalı?

-Aslında toplam ….. Bir dakika ya sıra bende değil mi ilk elden hile yapıyorsun.

-Tamam, hadi sor

-Peki, Derya, Derya senin neyin? Sadece arkadaşın olamaz değil mi?

-Bunu merak edip ekipten birilerine de sordun mu?

-Böyle kaçacak mısın, oyunu kurallarına göre oynayacak mısın?

-Bak biz Derya’yla eskiden birlikteydik, aslında çok eskiden daha ekibe bile katılmadan önce. Sonra ayrıldık ve

-Kurallar yüzünden mi? Ayrıldınız çünkü ikiniz ekibe katıldınız ve ilişki yasaktı.

-Bak aslında hayır. Biz o zaman çok küçüktük, çocukça bir şeydi. Dost olarak kaldık ve öyle devam ettik hepsi bu. Baksana sıra çoktan bana geçmedi mi?

-Üstünde neden benim tişörtüm var?

-Ben evden çıkarken elime ilk gelen şeyi giydim ve bu denk geldi o kadar.

-Bir bavul kıyafet arasından cidden mi, yalan yok demiştik.

-Tamam, yanıma almak istedim, benimle olsun istedim oldu mu, rahatladın mı? Şimdi sen söyle o gece neden evden kaçtığımı biliyor musun Doruk?

-Aylin bak ben…

-Sadece evet ya da hayır de.

-Evet.

-O yüzden mi kızmadın?

-Peki, sen kızdın mı?

-Neye?

-o gece görevde seni öpmeme.

-Mecburdun, hayatımızı kurtarmak için yaptın sonuçta duygusal bir anlamı yoktu.

Cevap vermedi, sönmek üzere olan ateşin önünde oturuyorduk, mumların çoğu eriyip sönmüştü, Ortalık karanlıktı ama artık karanlık eskisi kadar korkutucu gelmiyordur. Şiddetli bir gök gürledi, ayağa katlım, ayağa kalktı. Hem bir yere sığınmak ister gibi üşüyordum hem de saclarım, yüzüm, dudaklarım alev alacak gibiydi. Karşımda duran gözler ezberimdeki tüm gecelerden daha karanlıktı. Durmadım, düşünmedim. Yavaşça yaklaşıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Geri çekildim.

-Sanırım artık ödeştik, kızdın mı?

Cevap vermedi. Beni hızla çekip öpmeye başladı. Önce afalladım saniyeler içinde dudaklarına dudaklarımla karşılık verdim. Ellerimi boyuna yetişmek ister gibi boynuna dolayıp ayak parmaklarımın üstüne çıktım. Belime kavradığında, ellerim saclarının arasındaydı. En az gözleri kadar siyah sacları yumuşacıktı ve onlara dokunmak düşündüğümden çok huzurlu hissettirmişti. Belimi kavradığında, bacaklarımı beline doladım, kucağındaydım. Dudaklarını benimkilerden ayırmadan beni yatağa bıraktığında kendimi öylece zemine bıraktım. Geri çekildiğinde nefes nefese kalmıştım. Yatakla bedeni arasındaydım, boynuna tutunup öpmek için onu kendime çektiğimde durdu. Derin bir nefes alıp uzaklaştı.

-Aylin bu, bunu yapamam çünkü bu

-Çünkü bu çok yanlış Doruk. Bunu söylediğimde nefes nefeseydim, nabzım ve kalp atışlarım dışardan duyuluyordu.

-Çünkü sana anlatmam gereken çok fazla şey var Aylin. Ama anlatmayacağım.

-Benimde sana söylemem gereken çok fazla şey var Doruk. Ama ben de sana anlatmayacağım. Yine de bu gece yalnız uyumak istemiyorum. Sağ tarafa kayıp yatağa uzandım o da yavaşça yanıma uzanıp üzerimize battaniye örttü. Dakikalar sonra kilometrelerce yürüdüğümüz günün ardından derin bir uykuya teslim olduk.

 

 

 

 

 

“CAN” (Birkaç saat önce)

Sultan hanım ve Derya, Doruk’u bulamayınca söylene söylene çıktılar. Aylin’le Doruğun da kayıplarda olduğunu düşünürsek şu an koca evde yalnızız Nazlı.

-Eeee ne olmuş yani, sen aşağı inde bilgisayarının yanında çalış biraz.

-Doruk ortada yokken arayan müşteri falan olmadı benim bu gün hiçbir işim yok, tamamen boşum. Gördüğüm kadarı ile senin de görüşeceğin müşteri falan yok. Hazır baş başayken bu anın tadını çıkarabiliriz.

-Can kes şunu.

-Neyi?

-Can!

-Ne var Nazlı son zamanlarda çalışmaktan yüzünü bile göremiyorum, sürekli iş bahanesi ile kaçıyorsun.

-Bak tamam o zaman gidip bir kahve yapayım. Hazır kimse yokken açıp bir film izleyelim olur mu?

-Süper fikir, film ben seçeceğim ama

-Olur, ama uslu duracaksın oturup arkadaşça film izleyeceğiz ve cıvımak yok.

-Arkadaşça mı, Nazlı biz seninle arkadaş mıyız?

-Can bu konuyu kapattığımızı sanıyordum, hani bir daha konuşmayacaktık seninle.

-Ben zaten seninle konuşmak istemiyorum ki Nazlı, mesela küçük bir öpücük…

-Can! Film izlemekten vazgeçip, bütün gün arşiv düzenlemeye karar vermeme saniyeler kaldı.

-Tamam ya bir şey demedim, senin de espri anlayışın iyice köreldi. Neyse sen kahveleri getir bende filmi açayım. Nazlı mutfağa gittikten sonra ofisteki projeksiyonu açıp DVD’ler arasından bildiğim en korkunç filmlerden birini seçip taktım. Dakikalar sonra Nazlı elinde iki kupa ile geldi.

-Al bakalım seninki.

Koltuğa bağdaş kurup oturduğunda

-Hadi başlat artık.

Filmi oynattım.

-Gerçekten mi Can korku filmi mi seçtin. Bravo süper taktikmiş yalnız hatırlatayım ben böyle şeylerden etkilenmem. Unuttun mu psikoloğum ben zombiden, vampirden korkacak değilim.

-Tamam, madem korkmuyorsun izle o zaman amma söylendin.

Henüz filimin ortalarına bile gelmemiştik ki izlediğimiz birkaç kanlı ve cesetli sahneden sonra karakterin arkasında bir anda beliren katil sahnelerinde biri yaşanınca Nazlı güçlü bir çığlıkla kafasını göğsüme gömüp gözlerini kapatmıştı.

-Kızı öldürecek mi, Can söylesene kız öldü mü?

Onu bu hallerini görünce içimden kocaman bir kahkaha atmak gelse de kendimi tuttum. Şu haliyle çok sevimliydi. Ve ayrıca artık bir erkek olarak eminim ki klasik taktikler her zaman çalışır evet psikologlarda bile.

-Can söylesene öldü mü kız korkunç maskeli adam gitti mi bak acıyorum gözlerimi.

-Aç Nazlı gitti kızda ölmedi. Başrol kız filimin başında neden ölsün zaten. Gözlerini açıp kafasını kaldırdığında ona gülerken yakalandım.

-Çok mu komik geldi, baya eğleniyorsun benimle.

-Ne alakası var Nazlı hem sen korkmazsın değil mi böyle şeylerden.

Göğsüme bir yumruk vurup uzaklaştı.

-Çok komik, sen geç dalganı.

Yaklaşıp, aramızdaki boşluğu kapattım

-Sen bu kadar tatlıyken verdiğim sözü tutmak çok zor.

Gözlerinin içine baktığımda sıcacık bir gülümseme ile karşılık verdi. Tam dudaklarımız birbirine yaklaşmıştı ki arkamda bir öksürük sesi duydum. Başımı çevirdiğimde Arda karşımda duruyordu.

-Bana şuan birini en az birini öldürecek ya da yaşatacak öneme sahip bir haber veririsin umarım Arda yoksa önümüzdeki bir kaç yıl senin için kolay geçmeyebilir.

-Abi bölmek istemezdim ama dışarıda bir adam var, baya da öfkeli bir tip Aylin ablayı soruyor yok dedim tutturdu içeri bakacağım diye, gelip bir baksan iyi olur.

Bahçe kapısına geldiğimizde karşımdaki kişiyi görür görmez tanımıştım. Bu Aylin’inkiydi. Nazlı da arakamdan geliyordu. Batu’yu görünce

-Oha taş.

-Sen ne dedin, ne dedin?

-Ne! Yalan mı? Adam baya yakışıklı şimdi Allah var.

-Nazlııı! Buna daha devam edecek misin?

-Sen tanıyor musun, kim bu?

-Evet tanıyorum. Aylin ’in arkadaşı, görevdeki gece gelen sana söylemiştim ya. Batu da beni görünce o geceden tanıdı. Ve koşarak yakama yapıştı.

-sen o geceki herif değil misin? Bana bak Aylin’i buradan almadan hiçbir yere gitmeyeceğim. O yüzden söyle şu güvenliklerine önümden çekilsinler.

Ellerini tutup kendimden uzaklaştırdım. Sen önce bir sakin olsana, Aylin’i buradan alamazsın çünkü

Ben daha cümlemi tamamlamadan gözümün ortasında bir acı hissettim. Bu Batu’nun yumruğuydu, tamam bunu beklemiyordum.

-Ne demek alamazsın lan, nerede Aylin, ne yaptınız ona.

Sıra bana geçmişti bende o konuşurken bir yumruk indirdim. Ve artık onun gözü de mordu. Tam iyice birbirimize giriyorduk ki araya Nazlı girdi.

-Hey! Ne yapıyorsunuz siz. Kedi köpek dövüşünü cevirdiniz olayı. Kaç yaşındasınız siz 4 falan mı? Bir kendinize gelin. Batu’nun karşısına geçti ve

-Ben Nazlı, burada çalışıyorum ve sorularınıza cevap verebilecek yetkideyim İnsan gibi iletişim kurabilirsiniz bunu seve seve yaparım.

-Nazlı bana saldıran kaba bir adam mı cevap vereceksin, bana bak sen buradan gidiyorsun, sen de kimseye cevap falan vermiyorsun.

-Can bir sakin olur musun?

-Ben mi kabayım, Onu burada zorla tutan sizsiniz.

-Bakın beyefendi Aylin burada değil, kimse onu zorla burada tutmuyor. Daha fazlasını öğrenmek istiyorsanız biraz sakinleşseniz iyi olur.

-Peki tamam. Bakın niyetim kavga etmek değil, normalde böyle kaba bir insan değilimdir ama saatlerdir Aylin’den haber alamıyorum ve onu çok merak ettim, bu benim için gerçekten çok önemli anlıyor musun?

-Elbette anlıyorum. Aylin onu bu kadar önemseyen bir arkadaşı olduğu için çok şanslı. Bu arda isminiz

Tokalaşmak ister gibi elini uzatıp

-Batu ben. Nazlı tam elini sıkacakken araya girip önce davranıp ben elimi uzattım

-Bende Can. Ama pek memnun olduğumu söyleyemeyeceğim.

-Tanışma kısmını en az zarar ile bitirdiğimize göre beyler, beni takip edin de sizi birer buz torbası bulalım. Tabi yarın bir mor gözlüler derneği kurmayı düşünmüyorsanız.

Bunu söyledikten sonra gülümseyerek kafasını sallayıp içeri doğru yürüdü. Bizde peşinden içeri girdik.

Ofisteki masada oturuyorduk. Batu ve benim elimde birer buz torbası vardı. Nazlı anlatmaya başladı.

-Batu bak Aylin’in nerede olduğunu bizde birkaç saat öncesine kadar bilmiyorduk ama sonra bir telefon aldık. Bir kaza olmuş ve

-Ne kazası o iyi mi?

-Evet iyi. Kimse yaralanmamış ama arabaları bozulduğu için geri dönememişler. Ama yarın sabah Can onları gidip alacak. Zaten sana da yola çıkarken haber verecekti Aylin bizden rica etmişti.

-Onları derken kiminle birlikte ve nerede, niye beni direk aramamış?

-Sabah erkenden çıkmışlar bir iş için orman yolu tarafına gitmişler yanında Doruk var merak etme. Bizi de sabit bir telefondan aradı telefon çekmiyormuş o tarafta.

-Adresi verin bana hemen giderim ben.

Bu adam oldukça inatçıydı. Nazlı’nın cevap vermesini beklemeden araya girdim.

-Orman yolu tehlikeli dedik ya neyi anlamıyorsun sen. Çok istiyorsun yarın benimle gelirsin.

O sırada Sultan Hanım içeri girdi.

-Can eğer hala Doruk ortada yok dersen bu sefer sakin kalmayacağım haberin olsun. Bana bu cümlelerle söylenerek odaya girdi. Karşısında Batu’yu görünce bir an şaşırdı ve duraksadı.

-Misafirimiz olduğunu söylemediniz çocuklar?

-Bizde sana haber verecektik bu Aylin’in arkadaşı…

Ben cümlemi tamamlamadan araya girdi.

-Batu öyle değil mi?

-Evet Batu. Sizde Sultan Aksu olmalısınız. Aylin sizden bahsetmişti.

-Senden de bahsetti Batu. Madem buralara kadar geldin. Gel biraz seninle baş başa sohbet edelim.

-Olur tabi. Benimde size söylemek istediğim şeyler vardı zaten.

-Hayhay, odama gecelim en üst katta.

Can yarın sabah tüm ekibi toplantıda hazır halde bulmak istiyorum. Yeni bir iş aldık. Hiç bir bahane kabul edilmez sen diğerlerine haber ver, kovulmak istemiyorlarsa Patronun ve Aylin ide bul.

-O iş bende siz merak etmeyin.

Batu ile birlikte odadan çıkıp asansöre bindiler. Onlar gittikten sonra

-Tatlı çocukmuş demi, Aylin’in onu neden bu kadar önemsediğini anladım şimdi.

-Tatlı mı? Daha neler. Gözüm hala ağrıyor galiba. Asıl Aylin’in ondan kaçıp neden bu işi kabul ettiğini anladım.

-Saçmalama Can, acaba sen dayak yediğin için biraz kıskançlık yapıyor olabilir misin?

-Kim, ben mi dayak yedim onun sağ gözündeki morluğu far etmedin herhalde.

-İkinizden 5 yaşında gibi davranıyorsunuz. Komiksiniz bence.

-Genel olarak bu gün çok eğlendiniz Nazlı Hanım.

-Bak bu doğru işte, en azından hiç fena bir başlangıç yapmamıştım. Hani şu film. Sahi tam nerde kalmıştık biz? Bu cümleyi kurduğu sırada oturduğu sandalyeden kalkıp tam yanımdaki sandalyeye oturdu. Gözlerime sabitlediği gözleri yavaşça dudaklarıma doğru indiğinde kafam karmakarışıktı. Sabah aramızdaki mesafe konusunda beni keskin bir dile uyarıyorken şimdi de tam tersine. Aramızda tutkulu bir çekim vardı ve ben o çekime kendimi tamamen bıraktığımda bütün bu düşünceler çoktan dağılıp yok olmuştu bile. Oturduğu sandalyeyi sertçe çekip döndürdüğümde, Artık tamamen karşı karşıya gelmiştik. Gülümsedi yavaşça birbirimize yaklaşmıştık ve bir kapı sesi duyuldu. İçeri Derya girdi. Bu nasıl bir kaderdi böyle önce Arda şimdi Derya . Nazlı ayağa kalktı.

-Hoş geldin Derya, nerelerdeydin tüm gün görmedik seni.

Derya her zamankinden çok daha durgun gibiydi, halinde sanki kötü bir şey olmuş gibi bir tuhaflık vardı. Nazlı’nın söylediklerini sanki duymamış gibi uzun süre cevap vermedi.

-Derya huuu! İyi misin kızım sen?

-evet, evet iyiyim. Sadece bu gün çok yoruldum, çıkıp uyusam iyi olacak size iyi geceler.

-Sabah toplantı var. Yeni bir iş almışız Sultan Hanım herkesi tam saatinde burada istedi haberin olsun dediğimde.

-anladım demekle yetindi. Tam yukarı çıkıyordu ki sorumla onu durdurdum

-Sen Doruğu sormayacak mısın? Normalde bu saate kadar meraktan ölürdün. Yoksa sana haber mi verdi?

-Hayır, ben onunla hiç konuşmadım. Siz nerede olduğunu öğrendiniz mi?

-Evet, orman yolunda arabası bozulmuş, Aylin’le bu geceyi orada geçirecekler, yarın dönecek. Aylin’le kısmını bilerek vurgulamıştım çünkü normalde bu Derya’yı delirtmeye yeterdi oysa bu gün tepki belirtisi bile göstermiyordu.

-İyi bari haber almışsınız sonunda. Neyse artık gerçekten yatmalıyım iyi geceler.

Bu cümleden sonra cevap beklemeden yukarı çıktı.

-Nazlı sence de bir tuhaflık yok muydu, bana mı öyle geldi.

-Kesinlikle vardı. Normalde kıskançlıktan Aylin’i öldürme planları yapması gerekirken Derya iyi peki deyip gidip yattı. Bu hiç normal değil. En iyisi ben bir yanıma gidip bakayım.

-Belki de sadece yorgundur bırakalım biraz dinlensin. Bence sabah konuşuruz.

-Tamam öyleyse. Bende gidip yatıyorum uzun bir gündü.

-Bir dakika ya bu saate ne yatması, hem biz nerede kalmıştık.

-Can bizi durdurmak için bir ilahi işaret daha beklemeden yatsak iyi olacak. Bu kez kapıdan kim girer tahmin dahi etmek istemiyorum ve ben gidiyorum iyi geceler sana

-İyi geceler o zaman rüyanda beni gör.

-Sersem.

Gülümseyerek odasına gitti. Bende arkasında odama çıktım.

 

“BATU”

 

Ahşap büyük bir masa, deri koltuklar sade döşenmiş bir çalışma odasındaydık. Burası Sultan Hanım kendi odası olmalı diye tahmin ettim. Masanın arkasındaki koltuğa yerleştiğinde önündeki deri koltuklardan birine oturmam için eliyle işaret etti. Karşılıklı oturduğumuzda onun bir şey söylemesini beklemeden aklımdaki ilk şeyi ben söyledim.

-Bakın Aylin her ne anlaşma yapmış olursa olsun burada daha fazla kalamaz ve çalışamaz o döner dönmez onu da alıp hayatınızdan tamamen çıkacağız.

-Aylin, senin için çok değerli öyle mi?

-her şeyden daha çok.

-Bu her şeye annende dâhil mi?

-Anlamadı, demek istediğiniz…

-Hadi ama ikimizde Aylin’in istese bile, senden bir sır saklayabileceğine inanmayız değil mi. Onun neden burada olduğunu biliyorsun.

-Evet biliyorum. Ona annemin yerini bildiğinizi söylemişsiniz. Ama bu benim için bir şey değiştirmez.

-Bildiğimi söylemedin Batu. Annenin nerde olduğunu biliyorum ve onu nerdeyse her gün görüyorum.

-Buna inanmıyorum ki bu doğru olsa bile Aylin’i hiç kimse için asla tehlikeye atmam ve siz sormadan söyleyeyim buna annem de dâhil.

-Çok yazık, annene bu söylediğini ilettiğimde çok üzülecektir üstelik senin yardımına bu kadar ihtiyacı varken.

-Bakın eğer bu bir tuzaksa

-Aylin sana ona verdiğim fotoğrafı hiç gösterdi mi?

-Evet ama

-Aması yok Batu, onu bulmak istemiyor muydun?

-Aylin’i kaybetmek istemiyorum onu burada bırakamam.

-Bırakma o zaman. O seninle gelemez ama sen onunla kalabilirsin.

-Yani demek istediğiniz

-Sana profesyonel bir iş teklifi yapıyorum diyelim Ekibe katılmaya ne derisin? Evet, mi hayır mı?

 

13.BÖLÜM SONU.

Loading...
0%