Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Mavi Ve Siyah

@nyazar

8. Bölüm: Mavi ve siyah

AYLİN”

Kafamdaki onca soru işareti ile baş başa kalmak istemediğimden odama çıkmak yerine en alt kata indim. Biraz çalışıp aklımdakileri dağıtmak istedim. Önümdeki bilgisayarlara gömülmüş Adnan hakkında bir şeyler bulmaya çalışırken karşımda duran kamera ekranlarına gözüm takıldı; Bu gece yaşanan her şeyi ben ne kadar unutmak istesem de o görüntülerin arasında bir yerde kayıtlıydı. Alt katta kaç saat geçirdiğimi bilmiyorum ama sonunda nefes almak için bahçeye çıktığımda daha güneş doğmamıştı. Havuzun etrafında dolaşıyordum ki Nazlının da havuzun etrafında yalpalayarak yürüdüğünü görünce yanına gittim.

-Şist, Yeni Aylin yani kız yeni Aylin naber

Bu saçma seslenişinden de anladığım kadarı ile sarhoştu.

-Yalnız mısın? Ekibin geri kalanı nerde?

-Derya uyumaya gitti.

- peki, Can o niye seni burada yalnız bırakıp gitti.

-Haaaa! Can, Can gitti çünkü git dedim ben ona, istemiyorum dedim bir de asıl sevmiyorum dedim.

Artık sesi cızırtılı çıkıyordu kahkaha atarken ağlıyor gibi bir hali vardı. Seninle odana kadar geleyim ister misin?

-Ne uyuması ya ben diyorum sana seviyorum diyorum, sen gidip yatalım diyorsun ben buradayım sen gitti.

Bu zor dengede duran çılgın haliyle fazlası ile sevimliydi, sarhoş olunca kendinden emin o kadının içinden adeta küçük, haylaz bir kız çocuğu çıkmıştı.

-Tamam, peki o zaman oturalım yoksa birazdan havuza düşeceksin. Cevap vermesini beklemeden koluna girdim; havuzun kenarındaki şezlonglardan birine oturmasını sağladım, bende yanındaki şezlonga oturdum.

-Biliyorsun değil mi? Ne söylersen söyle, ne yaparsan yap Can asla inanmaz.

-Neye inanmaz?

-Senin onu sevmediğine

-Peki, inanmayı değil ama sevmeye bırakırsa

-İstediğinde bu değil mi zaten.

-Ben sadece beklesin istemedim, sadece canı daha fazla yansın istemedim.

-Sen kendi canını bu kadar yaktın. Sonunda vaz geçti mi sence? Ve sen hangisini istediğine emin misin unutmasını mı, beklemesini mi? Cevap vermedi belki de cevabı o da bilmiyordu. Neden böyle kurallar vardı anlamıyordum. Aklıma gelen ilk şeyi düşünmeden sordum.

-Neden Can veya sen bu işten ayrılmıyorsunuz Nazlı?

-Çünkü olmaz buradan gidemem. Can’da gidemez.

Daha fazlasını merak edip sormak istesem de bir şey söylemedim. Cebinden bir sigara paketi çıkardı. İçinden bir tane alıp tutuşturduktan sonra paketi bana uzattı. Bende bir tane alıp Nazlı’nın sigarasına değdirerek tutuşturdum. Ve orda öylece oturduk. Biri ile gün doğumlarını, sigara dumanlarını ve sessizliği paylaşmaya başladığınızda artık arkadaşım diyebilirsiniz sanırım Nazlı da benim bu yeni hayatımın ilk arkadaşı olmuştu.

Gözümü çok rahatsız eden bir gün ışığı yüzüme vuruyordu. Yavaşça göz kapaklarımı aralayarak uyandım. Gece şezlongda uyuya kalmıştım. Nazlı da yanımda uyuyordu. Ben daha durumumuzun şaşkınlığını atamadan, önümü döndüğümde tam karşımda duran sert bakışlara çarpıp daha büyük bir şaşkınlığın içinde kendimi buldum. Sert bakışlar Sultan hanıma aitti ve hiç de sakin değillerdi. Yüksek sesi de bunu doğruluyordu.

-Aferin kızlar görmeyi en çok istediğim halde buldum sizi!!! Ne bu hal böyle Nazlı iki günden Aylin’i de kendinize benzetmişsiniz yani.

Bu bağrışlara Nazlı da hemen uyanmıştı. Benim gibi şaşkınlığını atamamış bir hali vardı.

-Akşamdan kalmışsınız siz. Ne zamandan beri hafta arası böyle adetleriniz var sizin, ayrıca Doruk’un haberi var mı bu halinizden?

Nazlı bu haliyle konuşsa kadının tezini iki dakikaya doğrulayacak bir haldeydi bu yüzen araya ben girdim.

-Kusura bakmayın, haklısınız Sultan Hanım. Ama içki falan yok yanlış anladınız. Nazlı ve beni gece uyku tutmamıştı, karşılaşınca biraz sohbet edelim dedik sonrada burada uyuya kalmışız.

-İkinizde toparlanın neredeyse toplantı saati geldi; geç kalmayın ve bir daha bahçe köşelerinde sabahlamayın.

Sultan Hanım gözden kaybolup içeri girene kadar hiç kıpırdamayan biz, çarpan kapının ardından birbirimize bakıp kahkahalar atmaya başlamıştık. Gülüşleri arasında

-Sen hızlı oldun sen, iyi idare ettin aferin.

-Bunu iltifat sayarım, göz kırpıp gülümseyerek odama doğru yürüdüm. Nazlı’nın yavaş adımlarla arkamdan odasına gittiğini duydum. İçeri girince saate gözüm çarptı, gerçekten de 8 olmak üzereydi. Hızlı bir duş aldım. Her zamanki gibi kendi kotumu giydim artık Batu’nun tişörtü de olmadığı için bavulumu biraz karıştırıp diğerlerine göre daha sade krem rengi bir kazağı üstüme geçirdim, saclarımı sıkıca toplayıp aşağıya indim. Toplantı masasına oturduğumda nerdeyse herkes gelmişti. Nazlı bile kırmızı elbisesi maşaladığı sarı sacları ne ara yaptığını anlayamadığım hafif makyajı ile birkaç dakika önceki halini unutturacak kadar hazır görünüyordu. Ortaya hızlıca bir günaydın dileyip sessizce yerime oturdum. Dün gece yaşananlardan olsa gerek Can keyifsiz görünüyordu. Doruk ve Derya ise her zamanki gibi fazlaca ciddi. Doruk’u dün gece yaralı bıraktığım haline düşünüce o da toparlamış, oldukça iyi görünüyordu. Sultan Hanım’ın içeri girmesi ile sessizlik bozuldu. Derya Adnan’dan bahsedecekti ki onu eliyle işaret edip susturdu.

-Bu gün müşteriler ile ilgili konuşmadan önce başka bir konudan konuşmamız gerekiyor.

Bu cümle herkesi tedirgin etmişti. Sanırım böyle cümlelerin arkasında pek hoş şeyler çıkmıyordu.

-Dün gece yakınlardan birileri bizim bahçeden silah sesleri duymuş ayrıca biri Arda’yı bir paket teslim alman gerekiyor bahanesi ile arayıp aşağı sokağa çağırmış. Çocuk dakikalarca beklemiş gelen giden olmamış sonrada silah seslerini duyup hızla eve gelmiş. Geldiğinde ortalıkta birini görmemiş. Bütün bunlar ne demek oluyor, Özellikle sana soruyorum Doruk ben yokken ne zamandan beri böyle şeyler yaşanıyor ve bana haber verilmiyor?

Bu sırada tanımadığımı tahmin etmiş olacak ki Can kulağıma doğru Arda kapıdaki güvenlik kulübesindeki çocuk diye fısıldadı. Ona gözlerimle anladığımı işaret ettim. O an gözlerim Doruk’la kesişti dün gece kimseye bir şey anlatmamak konusunda kararlı görünüyordu şimdi ne yapacağını merak ediyordum. Her zamanki kendinden çok emin bakışlarında bu kez huzursuzluk olduğu belliydi. Onu izlediğimi mi fark etmişti yoksa onu ele vermemden mi kaygılanmıştı bilmiyorum ama o sarada onun gözleri de beni buldu. Birkaç saniye zaman kazanıp, bakışlarını kaçırdı ve sonra konuşmaya başladı.

-Dün gece çocuklar dışarı çıktı ama Aylin ve ben tüm gece buradaydık. Herhangi bir durumda yaşanmadı başka bir yerden gelen silah sesleri ile ilgili bir yanlış anlaşılma olmalı. Arda’nın olayından elbette haberim var konuyu araştırıyorum henüz bir şey bulamadım elle tutulur bir şey bulunca mutlaka sizi anlatacaktım.

Müthiş bir soğukkanlılıkla kurduğu cümlesine dün geceyi yaşan biri olmasam ben bile inanacaktım. Ama nedense Sultan Hanım tatmin olmuş gibi bakmıyordu.

-Madem önemli bir şey olmadı, o zaman toplantıya geçmeden önce kamera kayıtlarına bir göz atalım. Can ekrana dün geceki görüntüleri yansıtır mısın?

Doruk’un çaktırmamaya çalışsa da soğukkanlılığını çoktan kaybettiği belli oluyordu. Dün geceki adamlar kimdi, ondan ne istiyorlardı bilmiyorum ama ortaya çıkmalarını hiç istemediği kesindi. Can aldığı talimata uygun olarak önce önündeki bilgisayarı açtı; sonra dün geceki kayıtları hazırlayıp ekrana yansıttı. Masadaki herkes oynatılan görüntülere gözlerini dikmişti, benim gözlerim ise Doruk’un üzerindeydi.

“Batu”

Gözlerimi araladığımda başımda çok güçlü bir ağrı vardı. Bardaki arka odadaki küçük kanepede uyumuştum; birkaç gündür gözümü hep burada acıyordum, Aylin gittiğinden beri nerdeyse eve uğramamıştım. Kalkıp içeri girdim, akşam servisi için çalışmalar başlamıştı bile Özlem’i bulup ben çıkıyorum buralar sende dedim. Bu artık bayatlamış bir talimattı, zaten 2 gündür işlerle nerdeyse tamamen o ilgileniyordu. Ben mi, bense sabahın ilk ışıklarında şuan yaptığım şeyi yapıp Toprak’ın kapısına dayanıyordum. Zille birkaç defa daha art arda bastıktan sonra uykulu bir halde kapıyı açtı. Bakışlarında yine mi sen ifadesini görmeye alışmıştım.

-Batu, abi senin kargalar bile uyanmadan ne işin var yine evimin önünde?

-Bana bu gün adresi tespit ederim demiştin dün, unutmadın inşallah.

-Unutmasına unutmadım da ben getiririm de demiştin.

-Toprak artık zaman kaybetmek ya da beklemek istemiyorum anlamıyor musun?

-İyi de abi Aylin arıyor açmıyorsun, mesaj atıyor geri dönmüyorsun, bir konuşsan zaten nerde olduğunu söyleyecek belki.

-Derdim sadece onu bulmak değil. Bütün bunları niye yaptığını bulmak.

-Para kazanacak birde kendini..

-Siktir git Toprak ikimizde bunların palavra olduğunu biliyoruz hatta sen bence gerçek sebebi de biliyorsun da neyse

-Sen bilsen söylemiydin ortağının sırrını, satmak hiç delikanlılığa sığar mı?

-Ben de ondan sana sormak yerine kendim bulmaya çalışıyorum ya Toprak hadi ver şu adresi artık.

-Al adres burada yazıyor, ama sana söyledim bu telefonun son kapatıldığı yeri gösteriyor iki gündür bu telefonu hiç kullanmadı hatta açmadı bile seni aradığı yeni numarayı kullanıyor olmalı.

Toprağın elindeki kâğıdı alıp söylediklerini bitirmesini bile beklemeden arabaya yöneldim. Ben motoru çalıştırmadan önce rica ederim ya ne demek diye kinayeli bir şekilde bağırıyordu onu umursamadan adresi arabanın navigasyonuna girdim. Buraya 40-45 dakikalık bir uzaklık sayılırdı, birazda hızlı kullansam kısa zamanda varırım diye düşünerek yola çıktım.

“AYLİN”

Yaklaşık dakikadır hep birlikte ekrandaki görüntülere bakıyorduk ve hiçbir şey olmuyordu. Evet hiçbir şey olmuyordu çünkü karanlık otoparkta Doruk’un kırmızı arabası dâhil öylece duran birkaç araba dışında hiçbir şey yoktu görüntülerde. Can’la kızların eve gelişine kadar tüm geceyi izledik kısa bir zaman sonra sıkıcı otopark görüntüsüne bakmayı çoğu kişi bırakmıştı bile. Bu herkesin zaten beklediği bir şeydi kimseyi de şaşırtmamıştı tabi biri hariç Doruk. Onun gözlerinde çaktırmadığı, ufak bir şaşkınlık olmuş sonra üzerimde durmadan gezinen bakışlarını düşünürsek bunu benim yaptığımı anlamıştı. Neyse ki Sultan Hanım da duruma ikna olup ekranı kapattı.

-Sanırım gerçekten bir yanlış anlaşılma; zaten Doruk buralardayken böyle şeyler olmayacağını biliyordum. Neyse biz işimize dönelim. Bu gün Adnan buraya gelecek tüm ekip onunla toplantı yapacağız. Bu gün büyük oranda bu iş çözülsün istiyorum. Doruk bir şeyler söylemek için araya girecekti ki onun sırasını ben çaldım.

- Dün gece biraz çalıştım da Melis’in ailesinin geçirdiği trafik kazasına karışan araba Kenan Gültekin isminde bir adama kayıtlı ama asıl ilginç olan Kenan denen bu adam birkaç ay öncesine kadar Adnan’ın şirketinde çalışıyormuş sonra kovulmuş. Üstelik hakkında usulsüz iş yapmaktan silah kaçakçılığına kadar pek çok soruşturma açılmış. Çoğundan aklanmış ama hala aranıyor.

-Bütün bunları gecemi buldun sen diyen Can’dı. Kızım sen yemeden içmeden çalışıyor musun diyen ise Nazlı. Onlara gülümsemekle yetindim. O sırada Derya kendini ispatlamak için bu kadar paralama, ilk günlerden Aylin hepimiz anladık ne derece yetenekli olduğunu değil mi çocuklar. Bunu söylerken her kelimesinde itici bir ima vardı ve ben artık bu kızın benle sorunu ne gerçekten bilmiyordum o sırada Sultan Hanım araya girdi.

-Doruk buralar sende bende şu adama araştırayım. Bakalım kimmiş, nerelerde saklanıyormuş. Siz çıkın Adnan gelmek üzeredir. Herkes ayaklanıp odadan çıkıyordu bende buna dâhildim ki Sultan Hanım’ın Aylin sen beş dakika daha kal emri beni durdurdu. Bir dakikaya odada baş başa kamıştık.

-EEE alıştın mı buraya? Ne diyordun sen karanlık dünyamıza

-Batu’nun annesi nerede ve ne zaman onu getireceksiniz? Tamda ona bunu sormamı bekliyormuş gribiydi mimikleri.

-Nerede olduğunu biliyorum ama sen bunu 3 ay sonra, süren dolduğunda öğreneceksin erkenden bizi bırakıp gitmeni istemeyiz değil mi?

-3 ay mı?

-evet, imzaladığın o belgede yazıyordu, 3 ay sonra istersen buradan ayrılacaksın ya da istersen kalmayı seçip çalışmaya devam edebilirsin.

-Peki, size nasıl güvenebilirim. Gerçekten doğru söylediğinizi kanıtlayın.

-Yakında sana bunu ispatlayan bir belge eline geçecek diyelim şimdi diğerlerinin yanına git ve işinin başına dön.

Söylediğini kabullenip odadan çıktım. Akşama kadar nerdeyse çoğu vaktim hatta hepimizin vakti Adnan denen şu adamın kibirli palavralarını dinlemek oldu, Şimdilik sadece karısını bulmaya yardım ettiğimizi düşünerek ona yaklaştığımızı sanıyordu aklımızdaki şüphelerden ve Melis’in ondan kaçmış olma ihtimalinden hiç bahsetmemiştik. Âmâ akşam adam buradan ayrıldığında Nazlı tüm gün onu gözlemlediğin ve söylediklerinde yalanlar olduğu anlatmıştı. Adamın takıntılı biri olduğu ve özellikle Melis konusunda saplantılı bir halde olduğunu anlamak için psikiyatrı olmaya gerek yoktu zaten ele veriyordu. Nazlı kıskanç biri olduğunu da söylemişti belki de karısını bu yüzden basından ve tüm sosyal çevresinden uzak tutuyordu. O sırada Derya

-Karısının kendi tercihi olduğunu göz önünde olmayı sevmediğin ve fazla kalabalık arkadaşlık ilişkilerinden hoşlanmadığını, onunda buna saygı duyduğunu söyledi. Can

-Fazla kalabalık mı? Kadının bir tane bile arkadaşı yok, neredeyse evden çıkmıyor

-Aslında bir tane varmış

Öylemi, hakkında hiçbir şey görmedik kimmiş peki. Bu soruyu merakla soran bendim. Derya’dan da imalı cevap gecikmedi tabi

-Ne sandın yeni bir şeyler öğrenme yeteneği sana mahsus mu? Bilgisayar başında saatler harcamadan da bunu yapmanın yöntemleri var tatlım.

Bu kızın problemi ne bilmiyordum ama daha fazla sakin kalmayacaktım onu biliyordum. Öfkeyle ağzımı açacaktım ki Doruk adeta beni durdurmak ister gibi araya girdi.

-Söylesene derya kimmiş bu arkadaş

-İsmi Buket Adnan ile Melis tanışmadan önce atölyede birlikte çalışıyorlarmış. Çok eski dostlarmış şimdide bir okulda resim öğretmenliği yapıyormuş.

İçeri Sultan Hanım’ın gelmesiyle hepimiz doğrulduk. O da gelir gelmez talimatlar yağdırmaya başladı zaten.

-Nazlı ve Derya siz benimle şu arkadaş kızla buluşmaya geliyorsunuz. Doruk, Can ve Aylin sizde gidip şu Kenan denen adamdan işin aslını öğreniyorsunuz. Eski bir boya fabrikasında uyuşturucu imal ediyorlarmış hatta sahte ilaç bile yaptıklarını duymuşlar. Mekâna girerken dikkatli olun. Detaylar burada yazıyor; elindeki dosyayı uzattığında Doruk hiç memnun görünmüyordu.

-Aylin için fazla riskli değil mi? biz Can’la hallederiz o sizinle gelsin.

-Mekânda çok fazla kamera ve güvenlik sistemi var o yüzden o da geliyor ayrıca sahaya çıkmadan bizden biri olamaz öyle değil mi?

Kızlar ve Sultan Hanım odandan çıktıktan sonra Doruk birkaç silah alıp otoparkta buluşmak üzere gitti Can da bilgisayarları alsak iyi olur, sinyal kesicide gerekebilir deyip gitti. Odama çıktım, saatin epey geç olduğunu görünce üşüyebileceğimi düşünüp üzerime askıda duran siyah sweatshirtümü alıp çıktım. Asansörü kullanmak istemedim daha geç otoparka inmek için kendime zaman kazandırıyordum. Sallana sallana 10 dakikan uzun sürede indiğim merdivenlerden adımı atınca Derya ve Doruk’un arabanın arkasında bir şeyler konuştuğunu gördüm. Henüz evden çıkmamışlar diye düşünürken nedense yanlarına gitmek yerine köşedeki duvara yaslanıp aralarında gecen konuşmayı dinledim.

-Eve tek parça olarak dönüce misin diye bekleyeceğim bir gece daha

-Bunun alışkın olduğumuz bir şey olduğunu sanıyordum.

-O sizin rahatlığınız beyefendi.

- Dert etme, o kadar riskli bir şey değil.

-Konu sensen bu da benim elimde değil.

Derya bu cümleyi kurarken birbirlerine oldukça yakın duruyorlardı. Ellerini Doruk’un beline dolayıp kafasını göğsüne yasladığında oldukça uzun ve samimi bir sarılmaya şahit oluyordum. İlk geri çekilen Doruk olmuştu belki de yarsı acımıştır diye düşündüm hani kurallar vardı; neydi o zaman bu gördüklerim. Bundan bana neydi, ayrıca tencere kapak bir çift olmuşlardı işte. Daha ne konuştular bilmiyorum ama bir dakika sonra Derya asansöre binip yukarı çıktı. Bu gece için olmayan hevesim de nedense tamamen kaçmıştı. Ayaklarımı sürüye sürüye Doruk’un yanına yaklaştığımda beni hemen fark etti.

-Bu gece emrimden çıkmanı istemiyorum Aylin. Kendini de bizi de riske atacak bir şey yapma.

-Sizi bilemem ama ben sorun çıkarmak yerine karşılaşacağımız sorunları çözeceğim bundan emin olabilirsiniz sayın patronum.

-Sen hep bu kadar küstah mıydın yoksa sonradan mı oldu.

-Buraya gelince bulaştı sanırım cevreden

-Onu bilmiyorum da hep bu kadar öfkeli değildin ondan eminim, ne bu ilk iş gerginliği falan mı?

Bu cümleyi duyunca kendi kendime bende bir sorguladım Sahi neye kızmıştım ki şimdi ben, neye kızabilirim ki beni bu iş için yetersiz gördüğüne sinirliydim. Evet, kesinlikle ondan öfkelenmişti. Ben kendimle didişmekle meşgulken o hiç beklemediğim bir soru sordu.

-Sen yaptın bunu biliyorum ama neden yaptın Aylin?

Kamera kayıtlarını illaki bir yerde bana soracağını biliyordum ama o anın gelmesini hiç istemiyordum. Aslında sorunun cevabı gayet basitti. Evet, kayıtları ben silmiştim, gece çalışırken dün geceki kayıtların yerine eski tarihli bir görüntüyü montajlayıp küçük bir hile yapmıştım. Ama zor olan bunu neden yaptığımdı işte bu sorunun cevabını ben bile bilmiyordum. Kimi, neyi, neden sakladığını bile bilmediğim ve nerdeyse hiç tanımadığım birine yardım etmiştim belki de kötü birine.

-Neden bahsettiğin hakkında hiç bir fikrim yok Doruk.

-Sen hatırlamıyor olabilirsin ama ben sana borçlandım Aylin ve ben bunu asla unutmayacağım!

Simsiyah gözlerini gözlerime dikip kurduğu şu cümle teşekkür mü tehdit mi onu bile anlamamıştım. Neyse ki tam da o an Can geldi. Onlar ön koltuğa oturduğunda bende kucağımda Can’dan aldığım bir kucak teknolojik eşya ile arka koltuğa yerleştim. Doruk arabayı çalıştırdı ve sonun hiç bilmediğim bir maceraya doğru yola çıktık. Yaklaşık 20 dakika yol gittikten sonra artık ışıklı otoyollardan uzaklaşmıştık; patika sayılabilecek birkaç sarı yol aydınlatması ile aydınlanan, daha ormanlık bir yolda ilerliyorduk. Uzun süreli sessizliğimizi boza Can oldu.

-Evet, abi şimdi plan ne, ne yapıyoruz?

-Fabrikanın arka tarafına gittiğimizde Aylin kameraları haklayıp içeriyi görmemizi sağlayabilir misin?

-Evet, yaparım birkaç dakika sürer.

-Tamam, o zaman sen Sultan Hanım’ın hazırladığı dosyayı da alıp içeri giriyorsun bunu arka kapıdan yap ve fazla dikkat çekmeden, bizde Aylin’le birlikte ön tarafa dikkat çekip, adamların hepsini ön tarafa topluyoruz. Sende böylece Kenan’ı yalnız yakalayıp konuştur.

-Anlaştık da ben içeri Kenan’ının adamlarına görünmeden nasıl gireceğim.

-Biz ön taraftan ateş açacağız, tehlikeli olduğu için tüm adamlar dışarı çıksa da Kenan içeride kalacaktır. Böyle pislikler canını çok sever bilirsin.

Dakikalar sonra fabrikanın arka tarafında durmuştuk. Can alarmları kapatmakla uğraşırken, bende içerideki kamera sistemlerine bağlanmaya çalışıyordum.

-Daha sürer mi Aylin, yarına kadar sürecekse biz yatıp uyuyup geri geliriz.

-Kaç aylıksın sen 4 falan mı beklersen beş dakikaya olacak.

-Tamamdır abi tüm alarmlar kapatıldı diyen Can’dı. Ve bende hemen ardından işte oldu dediğimde artık içeriyi önümdeki ekrandan net olarak izleyebiliyorduk.

-Çokça silah ve uyuşturucu yığdıkları depoya benzer bir yerdi, kalan kısmını ise seralar kaplamıştı. Buralarda da ne yaptıkları belliydi. İlaç ya da uyuşturucu üretiyorlardı. Bu adamlar gerçek pisliklerdi. Doruk iki silahı o geceki gibi torpidodan çıkarıp birini bana uzattı. Bu kez o kadar zorlanmamıştım, elime alıp ateş etmeye hazır hale getirdim sonrada belime yerleştirdim. O da aynını hızlı bir şekilde yaptı. En son arabada buluşuyoruz. Üçümüzde araban indik. Can arka tarafa elindeki dosyalarla yürükken bizde ön tarafa doğru ilerledik. Kameradan gördüğümüze göre toplam 6 kişilerdi ve hepsi içerideki masanın etrafında oturuyordu. Aynı anda silahlarımızı çıkardığımızda Doruk

-Kimseyi öldürme, vurmak zorunda kalsan bile hazır mısın?

Silah kullanmamın beni ilk seferki kadar korkutmaması içten içe beni üzmüştü, kafamı sallayıp kendimi toparladım

-Evet hazırım.

-Şimdi!!

Doruk’un bu kelimesin ardından tetiği çekilmiş bir bomba patlamış, gibi koca bir kaos başladı. İkimizde aynı ayna havaya ateş etmeye başladık, ne olduğunu anlamayan pek çok adam koşturarak içeriden dışarı çıktılar. Ağaçların arkasına siper aldığımızda o geceye göre çok daha soğukkanlıydım belki de kendi planımızı uyguluyor olduğumuz içindi. Doruk

-Dışarı çıkanlardan hiç biri Kenan değil, içerisi bunda sonra Can’da. Birkaç adamı atlatıp diğerlerini peşimize takacağız ki buradan uzaklaşsınlar sonra onları da atlatıp arabaya gideceğiz anlaştık mı Aylin

-Peşimize takacağız derken

-Adamlar durmadan ateş ederlerken bunumu açıklayayım şimdi sana, biz koşacağız onlar kovalayacak bu nasıl yeterli mi?

Bu kez de ben hareketi başlatmak istedim. Şimdi! diye avazım çıktığı kadar bağırıp saklandığımız yerden çıktım; arkamdan gelirken memnuniyetsizce salladığı kafası, bu hareketimi hiç onaylamadığını belli ediyordu. Kısa sürede Doruk 2 kişiyi ufak sıyrıklarla etkisiz hale getirmişti, bende adamlardan birini bacağından vurup durdurdum 4.adamıda aynı şekilde Doruk durduğunda sadece 2 kişi kalmıştı Ve Doruk gözlerimin içine bakıp bağırdı şimdi! İkimizde tüm hızımızla koşmaya başladık, bar güvenliklerini anımsatan 2 adamda peşimizden koşmaya başladı. Çoğu terkedilmiş, yıkılmış harabe binaların arasında nerdeyse zifiri karanlıkta koşuyorduk. Bazı binaların kenarlarına gençler ateş yakmış oturuyordu, ışık yanan ufak tefek dükkanlarda kim bilir neler yapılıyordu. Adamlar hala peşimizdeydi, dakikalardır koşuyorduk. Koşmak en iyi yaptığım şeylerden biriydi ama etrafımızda keskin bir alkol kokusu vardı nefes almamı engelliyordu. Bir an dönüp arkama baktım, adamlardan birinin bize iyice yaklaştığını fark ettiğimde biz yakalanırsak Can’ında işi biteceği alıma geldi Doruk’ta benzer şeyler düşünüyor olmalı ki önce

-Arkana bakma Aylin dengeni kaybedeceksin deyip sonra benim elimden tutup köşedeki dönemeçten bir ara sokağa soktu.

-Çok yaklaştılar ne yapacağız.

Girdiğimiz sokakta yine ateş başında oturmuş bira belki de uyuşturucu içen gençlerle dolu bir kalabalık vardı; o sırada adamın köşeyi dönmek üzer olduğunu gördüm.

-Doruk bir şeyler yapmamız lazım gelmek üzereler, köşedeler. O an aklından ne geçtiğine dâhil hiç bir fikrim yoktu. Yine beni bileğimden tutup peşinden sürükledi hızla gençlerin arasından dolaşıp arka taraftaki duvarın önünde durduk.

-EEE duvarın dibinde olunca görünmez mi olduk ya da kalabalıkta tanınmayacağımızı sanıyorsun, nefes nefese bu cümleye kurabilmiştim

-Şapkanı kapat

-Ne!

-Şapkanı kapat hadi Aylin.

Evden çıkarken üzerime geçirdiğim siyak sweatshirtün şapkası olduğunu bile unutmuştum. Sorgulamadan dediğin yapıp şapkamı başıma geçirdim, onunda siyah kapüşonlu giydiğini şapkasını kapattığını yeni fark etmiştim. Adamlar köşeyi döndüğü anda hızla beni karşı taraf çekti; sırtımı bir anda sertçe duvara yasladığında afallamıştım ve artık kontrolü tamamen ona bırakmıştım. Yüzü yüzüme yaklaştığında ikimizde hızlı nefes alıyorduk, nefeslerimiz birbirine karışmış bir halde orda durukken göz ucuyla bizi arayan adamlara baktım; etrafı gözleriyle tarıyorlardı, tam o anda adamlardan biri bizim olduğumuz tarafa gözlerini diktiğinde

-Siktir işte şimdi bittik, bu ilk ve son görevimmiş diyen iç sesime kulak verip gözlerimi sımsıkı yummuştum ki, önce cevreden gelen bütün isli kokuyu bastıran bir kokuyu sonrada dudaklarım üstündeki baskıyı hissettim. Neler oluyordu böyle gözlerimi açtığımda yine karşımda o kapkara bakışlar vardı ve Doruk beni öpüyordu!! Bir anda elini saclarımın arasından geçirmiş, beni kendine sertçe çekip, dudaklarını dukalarıma bastırmıştı ben ise, ben sadece şok olmuştum. Onu itmedim ya de geri çekilemedim sadece öylece gözlerinin içine bakmakla yetindim. Yine ilk geri çekilen Doruk’tu. Afallamıştım dengemi sağlamak için duvardan destek alıp, kendimi toparladım. Yeniden göz göze gelmemek için büyük bir caba göstererek adamların olduğu tarafa kafamı çevirdiğimde arklarını dönmüş sokaktan uzaklaşıyorlardı. Sanırım bizi tanıyamamışlardı sokakta öpüşen sıradan bir çift olduğumuzu sanıp uzaklaşıyorlardı, içinde bulunduğumuz ortamı düşününce bu çok olağan bir manzaraydı. Onlarda bizi aramak için başka bir sokağa gidiyorlardı her şeye rağmen adamları atlatmış olmanın rahatlamasıyla derin bir nefes alıp önümü dönmüştüm ki bu gece biraz önce olanlardan daha beklenmedik bir şey olmayacağına bahse girebilirken şimdi karşımdaki manzara biraz önce yaşadığım şoku ufak bir şaşkınlık tanesine dönüştürebilecek bir etki uyandırmıştı. Çünkü karşımda duran ve günlerdir gözlerimi kapatıp orda olmalarını istediğim mavi gözlerin sahibi olan adam, Batu’ydu.

8. Bölümün Sonu.

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%