Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Orman

@nyazar

12.BÖLÜM

"ORMAN"

Gözlerim karşımda duran kırmızı araba ve elimde tutuğum fotoğraf albümü arasından gidip geliyordu. Ne kadar zamandır bu halde olduğumu tam bilmesem de bana koca bir asır gibi hissettirmişti. Arabasından inen Doruk’u karşımda mı, elimdeki fotoğraf damı gördüğüme daha çok şaşırmıştım bilmiyordum. Arabanın kapısını sertçe kapatıp, üzerime doğru geldiğini fark ettiğimde panikle elimdeki albümü kapatıp, odunluğa doğru rastgele fırlattım. Yüzümdeki şok dolu ifadeden kurtulup, kendimi biraz olsun toparlamaya çalışıp, bende ona doğru yürüdüm. Aramızda birkaç adım mesafe kalana kadar kimse konuşmadı ama bakışlarını da benimkilerden bir an olsun ayırmadı. Ve ilk konuşan bendim.

-Sen burayı, yani beni nasıl buldun söylesene?

-Gerçekten ilk merak ettiğin şey bu mu Aylin? Kimseye haber vermeden ortadan kaybolup, attığın bir imza olduğunu bile bile ormanın ortasına saklanıyorsun ve başına gelecekleri değil seni nasıl bulduğumu merak ediyorsun, öylemi? Seninki de iyi cesaret.

Belki de tanıştığımız andan beri Doruk’tan duyduğum en mantıklı cümle buydu ama her ne olursa olsun o eve artık dönemezdim.

-Ben artık yokum Doruk. İstifa ettim say, ya da onun gibi bir şey işte.

Yüzünde saçma sapan bir gülümseme belirince bir anlık afalladım. Onu pek gülerken görmeye alışık değildim, zaten bu gülüşte oldukça imalıydı.

-İstifa ettin öylemi? Bunun seni ne kadarlık bir tazminat borcuna sokacağını biliyor musun, ayrıca Sultan Aksu peşini kolay kolay bırakacak öylemi? buna da gerçekten inandın. Seni ilk seferinde, işi almak istediğinde bulması iki gününü bile almamıştı. Bence sen daha komik espriler yapmadan arabaya bin, gidelim Aylin.

-Sen beni duymadın mı oraya gelmiyorum diyorum! Her ne olursan olsun gelmiyorum, arabaya falanda binmiyorum. Seni buraya gönderen o patronuna iletirsin aynen böyle. Şimdi sen geldiğin yere geri dön ve beni rahat bırak.

Bu cümleden sonra arkamı dönmüş gidiyordum ki hiç beklemedim bir gücün bileğimi kavraması ile durduruldum, Doruk bileğimden tutup bir anda beni kendine doğru çektiğinde afallamıştım. Ben bileğimi çekmeye çalışırken, o ellerini yavaşça sacımın arasına geçirip, bir tutam sacı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Aramızdaki mesafeyi tamamen kapattığında kulağıma doru eğilip fısıldadı

-Birincisi beni buraya hiç kimseye göndermedi ve senin evden kaçtığını da kimse bilmiyor Aylin. İkincisi ben hala senin patronunum ve sen şimdi bu arabaya binip, kimse hiçbir şey anlamadan benimle geri dönüyorsun.

Sertçe bileğimi çekip sacımı eski haline getirdim ama aramızda mesafe oluşmasına izin vermedim. Onu taklit edercesine emir veren bir tonda,

-Birincisi neden öfkeli değilsin, o çok kutsal kurallarını çiğneyip evden kaçtım ve sen sakin sakin burada bana yardım etmeye çalışıyorsun Doruk. İkincisi neden sormuyorsun, bir anda evden çekip gitmemin sebebini hiç merak etmiyor musun? Söylesene benim hakkımda tam olarak ne biliyorsun. Ya da daha doğru soru ne kadarını biliyorsun. İlk günü bana, ben ve Sultan Hanım bu ekibe katılan herkesin geçmişini bilir diyen sendin ve şimdi..

Cümlemi tamamlama izin vermeden bağırarak,

-Hiçbir şey Aylin, Ben senin hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Dediğinde bu tepkiyi beklemiyordum.

-O zaman neden Sultan Hanıma haber vermek yerine buradasın, neden benimle uğraşıyorsun. Sana ne benim başıma açacağım borçlardan, dertlerden. Bir çaylaktan kurtulursun işte senin için iyi haber değil mi?

O da böyle bir soru beklemiyormuş ki duraksadı.

-Buradayım, buradayım çünkü sen o gece bana yardım ettin ve bende şimdi sana yardım ediyorum, ödeşelim diye hepsi bu.

Hepsinin bu kadar olmadığını ve babamla ilgili bir şeyler bildiğinden emindim ama bozuntuya vermedim safa yatmak daha kolaydı.

-Hangi geceden bahsediyordun sen? Biraz detay versene hatırlayamıyorum.

- Hatırlamıyorsun öylemi Aylin, üzerindeki tişörte bakınca pek unutabilmişsin gibi görünmüyor ama.

Tam o sırada gözlerimi Doruğun gözlerinden kendi üzerime kaydırınca hala onun tişörtünü giyiyor olduğumu anımsadım. Bu durum benim kendime baya sinirlenmeme sebep olsa da onu eğlendiriyor gibiydi. Tam bir şeyler söyleyecektim ki o sırada hızla yaklaşan bir araba sesi duyuldu. İkimizde kafamızı sesin geldiğini yöne doğru çevirmiştik. Ben gelen kişinin Batu olabileceğini düşünüyordum, hata neredeyse emindim ama önce Doruğun

-Aylin eğil!!!

Diye bağrışını duydum ve saniyeler içinde de silah seslerini. Ne olduğunu bile anlamamıştım. Siyah bir arabanın içinden ateş eden birileri gittikçe yaklaşıyordu. Doruk

-Koş Aylin bu taraftan! Deyince. Refleks olarak onu takip ettim. Soluk soluğa arabaya binip kapıları kapattığımızda Doruk hiç vakit kaybetmeden arabayı çalıştırdı.

-Bu nasıl olabiliyor anlamıyor Aylın. Ne zaman etrafımda olsan birkaç dakika sonra bir yerlerden silahlı adamlar mutlaka çıkıyor.

- Bu da benim sucum yani, belli ki seni buraya kadar takip etmişler. Benimle ne ilgisi var. Ayrıca bu zamana kadar başımıza gelen her şey benim değil senin yüzünden bilmem fakımda mısın?

-Adamlar birazdan ikimizi de gebertecek sen hala benimle tartışılabiliyorsun ya, sana pes artık diyorum. Kemerini tak Aylin hemen.

Kontağın çalışma sesini duyduğumda panikle araya girdim

 

  • Dur, gidemeyiz olmaz.
  • Anlamadım. Aylin görmüyor musun adamlar arabadan indi. Dört kişiler ve hepsi silahlı. İnip sohbet mi edelim.
  • Hayır, Batu o birazdan gelecekti beni bulamazsa ya da ona bir şey yaparlarsa o gelmeden gidemem, gidemeyiz.

Ben daha cümleme tamamlamadan Doruk arabayı son sürat hareket ettirmişti bile. Adamlarda hemen peşimizden geliyorlardı. Artık ateş etmiyorlar ama bizi takip ediyorlardı.

-Üzgün ama minnoş sevgilini bekleyeceksin diye bu adamlara yem olmaya hiç niyetim yok.

İlk karşılaştıkları gece birbirlerinden hiç hoşlanmadıklarını tahmin etmiştim. Bu yüzden bu tepkisine nedense hiç şaşırmamıştım. Biraz önce gördüğüm resimleri hatırlayınca kendimi çok tuhaf hissetim. Kafamın içinde bir dünya deli soru vardı. İkisinin kardeş olabileceği de bunlardan biriydi.

-Senin niyetin olmaya bilir ama benimde onu bırakıp gitmeye niyetim yok.

-Peşimizde bu adamlar varken sağ da indireyim istersen seni. Aylin daha fazla saçmalamadan şu kemerini tak ve sus adamları atlatmam lazım ve bunu seninle uğraşırken yapama daha zor.

Ben kemerimi takarken o da gaza daha fazla yüklendi. Patika bir yoldaydık, etrafımızda bir sürü ağaç vardı, arkamızdaki araba her saniye bize daha da yaklaşıyordu. Ve sarsıntı hissettim. Sanırım bize çarpmışlardı.

Arkadan aldığımız birkaç darbe arasında panikle sormuştum.

Doruk bunlar be yapıyor böyle! Kaza yaptıracaklar bize. Ama Doruk bana göre oldukça soğukkanlıydı.

Yolda zikzaklar çizip abadan kurtulmaya çalışıyordu. Ve bir darbe daha, bu oldukça sert ve hızlıydı.

-Doruuukkk. Dikkat et!

-Tamam, Aylin bak bana tamam geçti. Bir şey yok, atlatacağız ama bana yardım etmem lazım .

-Nasıl, ne yardım ben arabayı mı kullanayım.

-Hayır, Aylin saçmalama onu zaten ben yapıyorum ya. Sen sakin ol. Torpidoyu aç

-Boş bakışlarımdan olacak, tekrar etti.

-Aylin hadi kendine gel ve aç şu lanet torpidoyu.

Dediğini yaptım. Kapağı kaldırdığımda karşımda duran silahı görünce ne yapmamı istediğin anlamıştım. Derin bir nefes alıp silahı elime aldım emniyetini açıp tetiği çektim. Tam camı açacaktım ki

-Dikkatli ol Aylin, hızlıca lastiğe tek el ateş et ve kafanı geri sok. Bu bize zaman kazandıracak, önümüzde orman yoluna bir dönüş var. Böylece atlatabiliriz. Başımı sallayıp camı açtım. Yüzüme çarpan buz gibi rüzgârı hissettiğimde tek seferde lastiği nişan aldım ve bingo, taam on iki den isabet araba hareket ederken ben bile kendimden böylesini beklemiyordum. Arkadaki arabanın yavaşladığını görünce kafamı içeri sokup camı kapattım o sırada orman yoluna dönen tarafa saptık. Bir kaç dakika daha ilerledikten sonra arkama baktığımda gelen giden yoktu sanırım atlatmıştı arakama yaslanıp kocaman bir nefes almıştım ki.

-Hazır rahatlamışken seni korkutmak istemem Aylin ama galiba frenler tutmuyor.

-Ne. Doruk eğer bu şakaysa şu an elimde bir silah var ve bu hiç komik değil söyleyeyim.

-Arkadan aldığımız darbeler yüzünden oldu sanırım. Bu bir şaka değil o yüzden elindeki silahın emniyetini kapatıp yerine bıraksan iyi olacak çünkü sakin bir iniş yapacakmışız gibi durmuyor.

 

-Panikle silahı yerine bıraktığımda gözlerini diktiği yöne baktığımda oldukça yaşlı kalın gövdeli bir ağaç gördüm ve aklında ne geçtiğini anlamış oldum.

-Doruk hayır, hayır sakın!! Bunu yapma. avazım çıktığı kadar bağırsam da o her zamanki gibi yine beni dinlemedi ve önce ayağın gazdan çekti. Sonra tek elini direksiyondan çekti. Karşımızdaki kocaman ağaca doğru son sürat ilerliyorduk. Tek eliyle arabayı kontrol ediyordu. Artık ağaçla aramızda bir kaç metre kalmıştı gözlerimi sımsıkı yumduğum sırada belimde beni sımsıkı tutan kolunu hissettim. Büyük bir gümbürtü ile kulaklarım çınladı ve öne doru savrulduk. Tekrar gözlerimi açtığımda yarısı ağacın içine girmiş, param parça arabanın içinde oturuyordum ve Doruk tarafından hala sımsıkı tutuluyordum. Başımı yana çevirdiğimde kendi sesimle birlikte onunkini de duydum

-İyi misin Aylin

-İyi misin Doruk

Aynı anada aynı şeyler sanırım ilk defa söylüyorduk ve bu durumu ikimizde komik bulmuştuk ki ikimizde birbirimize bakıp gülüyorduk ya da sonunda aklımızı kaçırmıştık.

Doruk dakikalar süren uğraşları sonunda arabanın çalışmasının imkânsız olduğunu kabullenmişti ve Yaklaşık yarım saattir ormanın ortasında yürüyorduk, yarım saatte en az 5 kez hangi taraftan gideceğimiz konusunda tartışmıştık. Artık kaybolduğumuzdan neredeyse emindim.

-Sana diğer taraftan gitmemiz gerektiğini söylemiştim ve Doruk Bey her zamanki gibi kendi bildiğini okudu sonuç tabi ki kaybolduk.

-bir öncekinde senin dediğin taraf gitmiştik Aylin farklı bir sonuçta alamamıştık hatırlarsan. Şimdi söylenmeyi bırak da peşimden gel, araba seslerini duyuyorum neredeyse ana yola geldik sayılır.

-Ben neden hiçbir şey duymuyorum acaba sen o sesleri galipten duyuyor olmayasın. Malum sen son model araban olmadan yürümeye pek alışık değilsin.

-Gözümü senin gibi spor arabalara açmadım ben merak etme Aylin.

-Bak sen, geçmişim çok derin diyorsun.

-Senin benim hakkımda bilmediğin çok şev var diyorum sadece.

-Peki, sen benim zenginlik içine doğduğumu nereden çıkardın, hani benim geçmişim hakkında hiçbir şey bilmiyordun sen?

-Evet, aynen öyle Aylin, benimde seni hakkında bilmediğim çok şey var.

-Ne bilip bilmediğin umurumda değil Doruk ama şunu unutmasan iyi olur. Soyadım yüzünden hayatıma giren hiçbir şey bana ait değildi ve hep öyle olacak.

Altını kalın çizgilerle çizmek istediğim bir cümleydi bu. Halit Arslan benim kurtulmaya çalıştığım lanetçimdi, hem de doğduğum günden beri. Asla ama asla bir zenginlik olmamıştı. Onun varlıklı dünyasının bende hatırlattığı tek şey acı ve öfkeydi. Uzun süren suskunluğumuzdan sonra bunun benim zayıf noktalarımdan biri olduğunu fark etmiş olmalı ki şöyle dedi.

-Hayatım boyunca bana daha fazla kafa tutan ve karşı koyan bir kadın olmamıştı yani demek istediğim rastladığım en güçlü kadınlardan birisin Aylin. Ve hayata da ayakta da kalmak için hiç kimsenin hiçbir şeyine ihtiyacın yok. Ama bu cümle seni sakın şımartmasın hatta en iyisi sen bu duyduğunu hemen unut.

Duyduğum cümle dünyanın en anlamlı cümlesi olmasa bile bunu ondan duymak nedense öyle hissettirmişti. Bunun sebebi bütün inadı ve öfkesine rağmen gerçekten inanmadığı hiçbir şeyi yüksek sesle söylemeyeceğini artık anlamış olmam olabilirdi. Tam bunu o kadar kolay unutmayacağımı söyleyecektim ki

-Dur Aylin konuşmaya başlamadan önce su tabelaya bak.

Gerçekten de gösterdiği yerde bir tabela asılıydı. Üzerinde şöyle yazıyordu. “Oduncular köyüne hoş geldiniz. “

-Sanırım burada bir köy var eğer birilerini bulabilirsek bir telefon isteyebiliriz.

-oh be! sonunda bir canlı yaşantısına rastladık. Bir an bu yürüyüş hiç bitmeyecek sanmıştım. Hem telefon bulursak sonunda Batu’yu arayıp haber verebilirim beni çok merak etmiştir.

Batu’nun ismini duymak her zamanki gibi kara gözlerinde bir kıvılcım çıkartmaya yetmişti. Gördüklerimden sonra birbirlerinden bu kadar nefret etmelerini istemiyordum. Beklide birbirlerinin yaşayan tek akrabaları olabilirlerdi. Ayrıca gördüğüm her şey bir yalan ya da tesadüf olsa bile hayatımda en çok zaman geçirdiğim iki insanın en azından birbirlerine tahammül edebilmelerin, isterdim.

-Senin sevgilini aramandan daha önemli problemlerimiz var fakında mısın? Mesela Can’ı arayıp kimseye çaktırmadan gelip bizi buradan alması gibi. Neredeyse hava kararacak, Sultan hanım yanıma senide alıp ortadan kaybolduğumu düşünüp çoktan delirmiştir. Sevgili muhabbetini dönümce yaparsın artık.

-Batu benim sevgilim değil!

Tek nefeste üstelik bağırarak kurduğum bu cümle Doruğu ne kadar şaşırttıysa beni de o kadar şaşırtmıştı çünkü bir anda ağzımdan çıkan bu cümleye söylemeyi asla planlamamıştım.

-Durmadan aklında, peşinden her yere geliyor. Ha birde seni her bulduğu yerde ahtapot gibi sarılıyor. Ama sevgilin değil öylemi? Sen bunu kendin inanıyor musun cidden.

-Evet değil. Ayrıca ahtapot gibi sarılmalar konusunda kimse senin kadar uzmanlaşamaz hakkını verelim. Sonuçta araba otoparklarında mastır yapan ben değilim.

-Ne demek şimdi bu, bir şey mi ima ediyordun sen?

-Göreve gideceğimiz gece Derya’yla aranızda tutkal dökülmüş gibiydiniz de. Can ve Nazlı için geçerli olan kurallar kişi patron olunca geçerli olmuyor sanırım.

-Bak Aylin bu konuda bilmediğin şeyler var Derya benim.

Lafını tamamlamasına izin vermeden araya girdim.

-Neyse ne, patronumun özel hayatı beni ilgilendirmez sonuçta. Çok üşüdüm ben, gidip yardım edecek birilerini bulalım. Cevap vermesini beklemeden hızla köyün olduğu tarafa doğru yürüdüm. O da arkamdan bir şey söylemeden geldi.

Tek tip müstakil evlerin olduğu bazı evlerin önlerinde ahırlar ve bolca tezek kokusu bulanan küçük bir köydü burası. Akşam ezanı çoktan okunmuş, serin havada herkes evine dağılmış gibiydi. Sokaklarda bomboştu tek duyduğumuz köpek uğultularıydı. Köyün meydanı olduğunu tahmin ettiğim alana geldiğimizde bir kahvehane gördük. Doruk.

-Sen beni burada bekle Aylin, henüz kapanmamış belki içeride birileri vardır. Gidip bakayım.

-Ben neden gelmiyorum da burada bekliyormuşum acaba.

-Çünkü burası kahve Aylin ve köylerden kadınlar kahveye gitmez de ondan. Bunları söylerken fazlası ile sinirlenmişti. Yorulmuştum ve daha fazla tartışmak istemiyordum o yüzden uzatmadım. Tamam, sen git burada bekliyorum ben.

Beni olduğum yerde bırakıp kahvehaneye doğru birkaç adım atmıştı arkasını döndü. Buradan bir yere ayrılama Aylin. Döndüğümde seni bıraktığım yerde bulayım ona göre, dedi. ve hızla ilerleyip kapıdan içeri girdi.

Artık hava tamamen kararmıştı. Yaklaşık 5 dakikadır Doruğun geri dönmesini bekliyordum. Tam sabrım tükenmişti ve içeri girecektim ki Doruk yanında orta yaşlı bir amca ile kahveden çıkıp bana doğru yürümeye başladı. Yanıma geldiklerinden Doruk,

-İşte Selahattin abi buda benim eşim Aylin. Karıcığım bu da köyün muhtarı Selahattin abi.

Ben daha duyduğum şeyi algılayamamıştım ne eşim mi hatta karım mı dedi o. Muhtar olduğunu öğrendiğim Selahattin abi o sırada gülümseyerek

-Köyümüze hoş geldin hanım kızım dedi. Boş boş adamın yüzüne bakıyordum çünkü afallamıştı.

12. Bölümün sonu.

Loading...
0%