@nyctophilia_1
|
Herkese selammmm İlk yazma deneyimim olacak açıkçası nereden başlayacağımı bilmiyorum kafamda bir çok sahne var aklım hemen diğer sahnelere de kayıyor :)) İnşallah istediğim girişi yapabilirim. Neyse daha fazla uzatmadan bölüme geçelim;)
Bölüm şarkımız : Billie Eilish- BLUE Pencereler açıktı, bulutların ardından sızan güneş ışığı sınıfa ulaşıyordu. Kulaklıklarım kulağımda oturduğum sırada matematik sorularıma odaklanmıştım. Evet belki kimisi benim müzik dinlerken nasıl ders çalıştığımı soracak ama ben çevremdeki boş samimiyetten öyle uzaklaşabiliyor ve düşüncelerimi susturabiliyordum. Dersime devam ederken öyle odaklanmıştım ki yanıma oturan Edayı beni dürtmesiyle fark edebildim. 12. sınıftık ve olduğum özel okulda bölümümüz olmayan boş derslerde okulun büyük kütüphanesinde çalışmamıza izin verebiliyorlardı. Bende yakaladığım fırsatla hemen kütüphaneye kaçar kitaplıkların arasına çektiğim sırada ders çalışırdım. Şimdi ise Eda yanıma oturmuş biraz mola vermemi istiyordu. ''Derin, biraz mola vermelisin. Hadi gel birer kahve içelim kafeteryada hem dışardaki banklarda oturur biraz hava alırız.'' dedi Eda, beni çekiştirmeye çalışarak. ''Eda tamam dur kalkacağım.'' dedim kolumu çekerken. Kulağımda kalan diğer kulaklığı da çıkarıp masaya bıraktım. Sabah çıkarken üzerime aldığım hırkamı da elime aldım. Dışarıda ne kadar güneş olsa da Adapazarı'nın havası dengesizdi. Kütüphaneden kafeteryaya yürümeye başladığımda Eda koluma girmişti. Eda benim ilk ve tek yakın arkadaşımdı. Babam orta okuldan sonra derslerime daha özen göstermem için beni bir özel liseye kaydetmişti. Devlet okulunda da devam edebilirdim ama babama daha az öğrenci olup öğretmenlerden daha çok faydalanabileceğim bir derslik bulmasını istemiştim. Ve şimdi üç yıldır buradaydım. Eda ile de burada tanışmıştık. Her zaman kaçmayı seçmiştim. Zaten hiç bir zaman samimi olamamıştım çevremdekilere karşı. Sebebini bilmiyordum ama bana hiç samimi gelmiyordu insanlar. Ta ki Eda beni bulana kadar. Okula yeni gelmiştim ve kimseyle muhattap olmadan en arkada bulduğum boş bir sıraya oturmuştum. Zaten boyum uzun olduğu için hep arka sıralarda öğrenim hayatıma devam etmiştim. Öğretmenin gelmesini beklerken kitap okuyordum. Kitaba o kadar dalmıştım ki yanıma oturan kızın bana elini uzatmasını ancak fark edebilmiştim. O zaman ayıp olmasın diye elini tutup ''Eda'' dediği isme karşılık sadece ''Derin'' deyip geçiştirmiştim. Oysa onun ilk ve tek arkadaşım olacağında habersizdim. Kumral saçları ve beyaz teniyle uyumlu olan ela gözleri onu çok sevimli gösteriyordu. Tüm gün boyunca benimle konuşmaya çalışmış ve yanımdan ayrılmamıştı. Oysa ben çok uzaktım ama ne kadar kaçmaya çalışsam da Eda peşimi bırakmamış ve yanımda durmuştu. Okula yeni başladığım için sınıftaki diğer öğrencilerin bana değişik olan bakışlarından ve arkamdan konuşmalarına takılmamıştım her zamanki gibi çünkü ben buna alışıktım ama Eda, onları susturmuş ve cevaplarını vermişti. İşte o zaman ne kadar küçük bir şey olsa da ilk kez biri benim için savaşmak istemiş ve beni savunmuştu. Yalnızlığımın hafiflediğini ilk o zaman hissetmiştim. Eda Kurt, yanımda durmak isteyen ilk insandı, belki de sonuncu kişiydi; bilmiyordum, sonuçta hayat değil miydi karşımıza başka şeylerle gelen. O çok sevecen ve neşe doluydu, olduğu her ortama adaptasyon sağlayabilirdi ama ben her zaman uzak olandım, soğukkanlı ve suratsız olan. Kaçaktım ben insanlardan uzaklaşan, belki de bu yüzdendi birbirimizi tamamlamamız birbirimizin eksiklerini tamamlıyorduk. Eda ''Al bakalım sütsüz ve şekersiz köpüklü kahven. Biraz beklettim belki ama çok sıra vardı'' deyip yanımdaki boş yerde yerini aldı. Elinden aldığım kahveden bir yudum aldım ve gülümseyerek '' Mmm, Osman Abi her zamanki gibi yeni demlemiş kahveyi. Teşekkür ederim.'' dedim. Osman abi bizim kafeteryanın sahibiydi. Çok tatlı ve yaşlı bir adam olmasına rağmen öğrencilerin her biriyle ayrı ayrı ilgilenir ve işine özen gösterirdi. Eda ''Of ya bir türlü şu matematiği yapamıyorum. Kafam çok karışıyor bir işlemi yaparken diğer işlemin devamını unutuyorum'' dedi yakınarak. Eda eşit ağırlık öğrencisiydi bense sayısal bu yüzden ayrı sınıflardaydık maalesef. Edanın tek derdi matematiğin son konularını yapamamasıydı. Aslında çok zeki bir kızdı ama sınava bir ay kaldığı için çözdüğü sorularda çok fazla dikkati dağılıyordu. '' İstersen Adem Amcadan izin alıp bize gelebilirsin beraber çözemediğin sorulara bakarız. Bende zaten babam şirket için toplantıya gittiği için bu gün evde yalnızım'' ''Çok güzel olur aslında bende uzun bir süredir kimseye uğramamıştım senide yalnız bırakmak istemem ben anneme söyleyip bu gece sizde kalmak için izin alıyım istersen.'' '' Olur sen Esma Teyzeye haber et bende eve gidip bir duş almalıyım bu gün nemli bir hava var sanki. 🦋 Kütüphaneye dönüp biraz daha soru çözdüm. Eda da annesinin arayıp babasının iş için gideceğini söyleyince eve erkenden gitti. Eda'nın babası yani Adem amca tur rehberliği yapıyordu ve bu yüzden sık sık şehir dışına gittiği oluyordu. Kulaklıklarımı takıp eşyalarımı toplamaya başladım. Çantamı da sırtıma aldıktan sonra merdivenleri hızlıca inip dışarı attım kendimi. Tahmin ettiğim gibi dışardaki hava değişmişti zaten Sakarya'nın havası ne zaman değişir belli olmuyordu. Kütüphanedeyken gözüme taktığım dinlendirici gözlük hala gözlerimdeydi saçlarımı da yukarda bağlayıp rüzgarda birbirine karışmasını önledim. Her zamanki gibi eve gidesim hiç yoktu. Zaten ev dediğimiz neydi ki dört duvar arası mıydı? O zaman hapishanelerde evdi. Kafamın içini susturmaya çalıştım kulaklığımın diğer tekini de kulağıma takarak. Bu aralar çok dinlediğim o şarkı vardı yine kulaklarımda şimdi. Yabancı bir şarkı olabilirdi ama babamın beni küçükken gönderdiği kreşlerden aldığım özel İngilizce dersleri sayesinde anlayabiliyordum. ''Billie Eilish-BLUE '' idi şarkının adı.
I try to live in black and white But I'm so blue (Siyah ve beyazla yaşamaya çalışıyorum ama çok maviyim)
Diyordu şarkının sözleri. Ben de çok Maviydim okyanus gibi derin. Ne siyah olmayı becerebilmiştim ne de beyaz olmayı zaten gri olmayı hiç bir zaman tercih etmemiştim. Gri bence iki yüzlü bir renkti, siyahtan beyazı çalan beyazı siyahla boğan.
(Derin'in anlatımıyla Geçmiş)
Annemin bizi bırakıp gitmesinden sonra babamla hayatıma devam etmiştim, tabi ki dadılarımı unutmamak gerekir. Ben 2 yaşındayken annem bırakıp gitmiş bizi. O zamanlar fakir olduğumuz için babam beni akrabalara bırakarak ecza işlerine devam etmiş. Ama 3 yıl sonra babam bulduğu bir adamla beraber ortak bir ilaç firması açmışlar ve o günden sonra babamdan çok benimle dadılar ilgilenmeye başladı. Yeni ev yeni insanlar ve hatta yeni bir şehir çünkü babam yani Hüseyin Soylu, ortağı Salih Acar ile İstanbul da büyük bir firma işine başladılar. Babamla hiç bir zaman yakın olamadım. Annemden sonra sadece iş hayatına odaklanmış ve bizi buraya kadar getirmiş. Ama beni unuttu. Beni sadece yaşatmaya çalışmakla uğraştı. Tabi ne kadar yaşatmak denirse çünkü beni her zaman dört duvar arasında kısıtlamalarla büyüttü. Belki de insanlardan o kadar kaçmamın sebebi buydu. Beni yalnızlaştırmayı başarmıştı. Babam kurduğu şirket için sık sık şehir dışına çıkıyordu bu yüzden evde dadımla yalnız kalırdım. Zaten evde olduğu vakitlerde yüzüme bile bakmazdı. Bende her zaman yemeğimi odamda yer ve kitap okurdum. Dadım artık ben büyüdükçe sadece ev işleri ve diğer hizmetlilerin işlerini ayarlamakla uğraşmaya başladı. Böylece artık tamamen yalnız kaldım. (Derin'in anlatımıyla Günümüz)
Kafamdaki düşüncelerle uzun bir yürüyüşten sonra sonunda eve varmıştım. Eda yarım saat sonra bizde olacağını mesaj atmıştı. Hemen kapıyı çalıp eve girdim. Kapıyı açan Ebru Ablaya ''Birazdan Eda burda olacak. Ben bir duş alıp odama geçeceğim bize yiyecek bir şeyler hazırlar mısın Ebru Abla?'' '' Tabi canım özel olarak istediğin bir şeyler var mı?'' diye sordu Ebru Abla kolumdaki çantayı ve hırkayı alırken. Evde kendime ait olarak bir odayı ufak bi okuma odası oluşturmuş. Ebru Abla da eşyalarımı her zaman oraya bırakırdı çünkü ben her zaman orda takılırdım. '' Yok teşekkür ederiz ama Eda, babam gelene kadar burda olacakmış. '' dedim üst kata doğru çıkarken. ''Tamam kızım'' dedi Ebru Abla okuma odama doğru giderken. Ebru Abla evimizin en küçük çalışanıydı küçük dediğime bakmayın 30 yaşındaydı. Çocuğu olmadığı için hiç evlenmemişti. Ve 5 yıldır bizimle beraber yaşıyordu. Beni kızı gibi görürdü her zamanda bana sıcak davranırdı, belki de annesiz olduğumdandı. Odama geldikten sonra bir duş almış ve her zaman yapmam gerekeni gene unutmuştum. Babama eve vardığıma dair bir mesaj atmıştım. Ama o neden 25 dakika geç kaldığımı sorunca telefonumun şarjının bittiğini eve gelince de şarja takmayı unuttuğumu söylemiştim. Eğer bu durumun beni umursamak olduğunu soruyorsanız şimdiden söyleyeyim değildi. Babam kontrolcü biriydi ve bu yüzden yaptığım her şey onun kontrolü altındaydı. Ben buna alışıktım belki sizin hoşunuza gitmedi ama ben buna göre bir yaşam stili oluşturmuştum. Üstüme giydiğim şortlu pijama takımımla aşağı inip salonda Eda'yı beklemeye başladım. Normalde burda oturmazdım çünkü babam evde olduğu gecelerde burda tek başına içer ve sızardı. Kapı sesiyle ayaklanıp kapıya doğru yürüdüm. Eda sanki beni bu gün okulda görmemiş gibi hemen bana sarıldı. İtiraz etmedim bu sıkı sarılışa çünkü ben sarılmayı bilmezdim ama hissettirdiklerini sevdirmişti bana Eda. Eda'yla beraber benim okuma odama geçip birer kahve istemiştik. Kahvelerimiz gelinceye kadar Eda elindeki telefonla oynamış bense kitaplıklarımdaki kitaplardan birini almış okuyordum. Fatma Teyze elinde kahvelerle odaya geldiğinde ikimizde ellerimizdekileri bırakıp kahvelerimizi aldık. Fatma Teyze benim dadımdı çocukluğumdan beri benle ilgilenmişti. Kahvelerimizi onun getirme sebebiyse bizi kontrole gelmesiydi. Eda'yla kahvelerden sonra biraz ders çalışmış ve şimdi arka bahçemizdeki salıncakta oturmuş sallanıyorduk. Her şeye rağmen yanınızda bir dostunuzun olması güzel bir şeydi. Ben dostluğu Eda'yla öğrenmiştim. Eda tüm ruhsal dengesizliklerime rağmen yanımdan ayrılmamıştı. Oysa ben Derin'dim. Her şeyi içine hapseden bir yanım vardı. Okyanus gibiydim Maviydim. En derinlere dalmıştım ama kendimi bulamamıştım. Kaybolmuştum ben. Ruhumun derinliklerine hapsolmuştum. Bu RUH KAPANINDAN kurtulamıyordum. 🦋 RUH KAPANI ilk bölümüyle sizlerleydi:') İlk bölümümüz de bir dostluğu okuduk. Karakterimizi daha fazla yalnızlaştıramazdım. Kıyamadım Derinime ;) birazda Derin'in geçmişinden aktarmaya çalıştım sonuçta kızımızın nasıl böyle bir buhrana hapsolduğunu bilmemiz gerek. İlerleyen bölümlerde Derin'in düşüncelerini daha çok okuyacağız. Çok mu amatörce oldu yada karışık? Kafamda o kadar senaryo var ki hepsini yazasım geliyor. Bölüm şarkımızda bu aralar beni uyutmayan şeylerden biri kafamın içinde çalıp duruyordu sözleri biraz onla da bağdaştırdım. Yorum ve oylarınızı bekliyorum. Bu satırın altına tüm eleştirilerinizi yazarsanız sevinirim. GELECEK BÖLÜME KADAR KENDİNİZE İYİ BAKINNNN SEVGİLERRR. |
0% |