13. Bölüm

Nazlı Kerçin
nzlkrcn

..bir isim hatası yüzünden yeniden düzenlendi...

 

Keçinin istemediği ot burnunun dibinde bitermiş hesabı Savaş sürekli heryerde dibimde bitiyordu. Şirkette etrafımda dolanması yetmezmiş gibi her akşam evde de gözümün önündeydi. Onun yüzünden salonda oturup tv izlemeyi özlemiştim. Çünkü o salona kurulduğu için odamda takılmak zorunda kalıyordum. Adam resmen ev babası gibi davranıyordu. Ne var ne yok bakıyor düzenli alışverişini yapıyordu. Banyo sonraları evde çıplak üstle şov yapmaları ayrı meseleydi.

 

Şirkette öğle arasından döndüğümüzde terasta kahve içerken Cemre gelmiş aşağıda bir misafirim olduğunu söylemişti. Gelen kişinin Azad olduğunu öğrendiğimde ise resmen koşarak kapı önüne çıkmıştım. Savaşın geldiğini öğrendiğinden huzursuzluk çıkmaması için içeri girmemiş dışarıda beklemişti. Kapıdan çıktığımda onu gördüğüm gibi topuklu ayakkabılarmın üstünde koşarak boynuna atladım. Serhat ağa ne kadar hoşnut olmasa da onunla aramdaki bağı bildiği için çok fazla ses etmiyordu. Azadla sıkı sıkı sarıldığımızda arkamızdan gelen boğaz temizleme sesi ile ayrılmıştık. Savaş elleri cebinde çatık kaşlarla bize doğru yürüdü.
"Senin burda ne işin var"
"Asıl senin ne işin var burda" dedi Azad dört yıl sonunda tekrar onu yanımda görmekten mutlu değildi. Çünkü onun yüzünden yaşadıklarımı çok iyi biliyordu.
"Karımın yanında olmak için senden izin mi alacaktım"
Azad alaylı bir gülüş sundu. "Evinde hizmetçi ettiğin karın mı?" Sanki bu cümle Savaş için son damla olmuştu. Bir anda yumruğunu Azadın yüzüne savurduğunda gür bir çığlık kaçtı ağzımdan. Araya girmek için adım atacağım sıra diğer yumruk Savaşın yüzünde patladı. Şok olmuş gibi onların yumruklaşmasını izlerken etraftaki herkes ben gibi onları izliyordu. Ne zaman sonra kendime gelip aralarına koştığumda ne yapsam da onlara engel olamıyordum. "YARDIM ETSENİZE" diye etraftakilere bağırdığımda etraftakiler koşarak Azad ve Savaşı tutarak ayırdı. İkisininde yüzü gözü kan içindeydi. Azad'ın dudağı patlamış burnu kanıyordu. Derin derin nefes alıp vermeye çalışıyordu. Savaşın ise kaşı açılmış ve dudağı patlamıştı. İlk koştuğum kişi Azad oldu. Çünkü epilepsisi vardı. Hızlı hızlı nefes alması her an bir krize sürükleyebilirdi. Yanın vardığımda ellerimi kolna koydum "iyi misin" Arkamdan Savaşın ettiği küfürleri duyuyordum. Adamlar onu tıttuğu için küfür ederek çırpınıyordu. Azad yüzüme bakarak "iyiyim, endişe etme" dediğinde elim yüzüne doğru ilerledi. Tamda o vakit Savaş kendini tutan adamlardan kurtulup daha yüzüne değmeyen elimi havada yakaladı "sikerler lan böyle işi" diye tuttuğu elimden beni sürüklemeye başladığında bu defa Azad küfretmeye başlamıştı. Zorla adımlarımı durdurduğumda "sorun yok. Git lütfen. Sonra konuşuruz" dedim ama son kelimem tamamlanmadan Savaş daha kuvvetli çekelemeye başlamıştı beni. Hızla onun odasına girdiğimizde tuttuğu bileğimi bıraktı "nasıl lan. Nasıl ilk ona koşarsın. Aşağıda onca adamın içinde ilk nasıl ona gidersin" diye bağırdığında sesinden camların bile titediğini hissettim. Sinirle ona döndümğüm sıra kaşından yanağına kadar inen kanı gördüm. "Kaşın kanıyor" dediğimde kahkaha attı. "Hayret farkettin demekki" Onu umursamadan Seleni arayıp ilk yardım setini istedim. O hala odada "neden" diyerek volta atarken önüne geçip durdurdum. Çenesinden tutup kaşına ve patlayan dudağına bakmak istediğimde kafasını çekerek elimden kurtardı. "Sabit dur!" diye bağırdığımda Selen çantayı getirmişti. Kapıdan çantayı alıp ortadaki sehpanın üstüne koydum. "Otur şuraya" Bana yandan bir bakış atıp camın önüne doğru yürümeye başladı "istemez". Birde tavır yapıyordu. Sanki çok hakkı varmış gibi. Yanına gidip kolundan sertçe tuttum. " Sana şuraya otur dedim"diyerek kolundan çektim. İstese çok rahat engel olabilecekken o bana uyup peşimden geldi. Çantadan yara temizleme solisyonunu pamuğa döküp önce yanağına akan kanı sildim. Temiz bir pamuk alıp bu defa kaşının etrafını temizledim. Biraz açılmıştı ama dikişlik bir durumu da yoktu. Daha sonra patlayan dudağını temizlediğimde kaşına krem sürüp bant yapıştırdım. Elmacık kemiği kızarmıştı. Belki de yarına moraracaktı. Dudağı için ayrı bir krem sürüp onunda üstünü küçük bir bantla kapattım. Tüm bunları yaparken bir kez bile yüzüme bakmamış bütün öfkesi ile karşıdaki duvarı izliyordu. Ben dağıttığım eşyaları toplarken "neden" dedi tekrar. "Neden direk ona koştun. Bende ordaydım. Bende onun kadar yara almıştım. Neden ilk ona gittin" dediğinde son cümlesi fısıltı halinde çıkmıştı. "öyle olması gerekiyodu." Azad'ın bu durumunu ona söyleyemezdim. Zaten haz etmezken onun bir zayıflığını eline koz veremezdim. "Ne demek bu ya. Nasıl öyle olması gerekiyor" Sesi yavaştan yükselmeye başlamıştı. "Lan ben delirirken sen nasıl ilk ona koşarsın. Söylesene orda ölüp kalsam umrunda bile olmazdı değil mi!"
"OLMAZDI" diye diklendim onun gibi. Sanki kurşun yemiş gibi sendeledi geriye doğru. Gözlerindeki hayal kırıklığını gördüm. Bir anlık öfkeyle agzımdan çıkana engel olamamıştım. Başını usul usul aşağı yukarı salladığında sandalyeye attığı ceketini alıp tek kelime etmeden odadan çıktı.

 

Akşam olmuş eve gelmiştim fakat hala Savaştan bir ses seda yoktu. Tüm öğleden sonra tekrar şirkete gelmemişti. Akşam yemeğinde de evde yoktu. Hatta saat şuan gece yarısını geçmesine rağmen hala gelmemişti. Ben neden aptal gibi onu bekliyordum. Ne halt ederse etseydi. Bananeydi. Belki de uğraşmaktan sıkışmıştı. Hatta şuan başka bir. Kadının kollarında bile olabilirdi. Bunu düşündüğüm an sırtımdan soğuk bir nefesin geçtiğini hissettim. Öyle değildir değil mi. Dört yıldır kendine set çeken adam bugün olanlardan ötürü başka bir kadına gider miydi?

 

Saat üçü geçtiğinde artık gelmesi ümidini kesmiştim. Bu saate kadar bekleyen bendeydi hata. Tam odama doğru ilerleyeceğim sıra kapının çalmasıyla koşarak kapıya gittim. Kolunu tutup açtığım an üzerime doğru devrilen adamı zor bela yakalamıştım "Dilan" dedi ağzından çıkmayan kelimelerle. Kollarını bedenime sardığında onun ağırlığını zor taşıyordum.
"Ayyaş herif" diye söylenerek içeri almaya çalıştım. Bir iki defa düşme tehlikesi atlatsakta çok şükür odasına varabilmiştik. Onu yatağa fırlattığımda "bekle kahve yapıp geliyorum" diyerek uzaklaşacağım sıra elimi tuttu. "Neden Dilan" diye sayıklıyordu hala. "Neden ilk ona gittin. Bana bir sebep söyle" derken sesi titremişti. Yüzüne baktığımda zorla açık tuttuğu gözleri dolmuştu. "Zerre bişey yok mu içinde bana karşı. Bak bende yaralıyım" dedi küçük çocuk gibi kaşını gösterdi.
"Acıyor mu" dedim dayanamayarak.
"Senin ona koltuğunda şurasının acıdığı kadar değil"dedi kalbini göstererek. " Tek bişey söyle nolur. İnanıcam ne desen inanıcam. Lütfen tek bişey söyle" Tuttuğu elime doğru eğildi.Elimin üstüne tüy kadar bir öpücük kondurduğunda ordan bütün vücuduma ılık bir his yayıldı. "Hasta Azad" dedim en sonunda. "Kriz geçirirse diye endişelendim"
"Peki ya ben?" Elimi elinden alarak ayağa kalktım. "Kahve yapıcam. Üzerini değiştir" diyerek odadan çıktım. Şuan kalbimin bu kadar hızlı atmaması gerekiyordu.

 

Elimde yaptığım acı kahveyle odasına girdiğimde hala bıraktığım konumdaydı. Kahveyi komidinin üstüne koyup onu kaldırmaya çalıştım.
"Savaş uyan. Kahve içmelisin" Zorla gözlerini aralayıp bana baktı. Gözlerinin beyazı kıpkırmızı olmuştu. Elimdeki fincanı dudaklarına uzattım. Aptal aptal gülümseyerek bir yudum aldı. Anında yüzü buruşurken "zehir gibi" diye mızlandı.
"İç şunu" diyerek tekrar duraklarına uzattım. Sıcaklığına aldırmadan elimden alıp tek yudumda içtiğinde tekrar avuçlarıma bıraktı fincanı.
"Kalk üzerini değiştir sonrada uyu" dedim yumuşak tonda
"Bir kere sarılsana bana"
"Ne?"
"lütfen sadece bir dakika. Çok ihtiyacım var Dilan. Sana kokuna. Çok kısa nolur"
"Savaş olmaz" diyemeden ellerini belime sarıp başını omzuma koydu. Kaskatı kesildim.
"En azından affetmeyi deneyemez misin beni" sessiz kaldım. Diyecek bir kelimem yoktu. Varsa da şuan çıkmıyordu. "Tamam. Olsun. Ben yine de pes etmeyeceğim" derken başını hareket ettirip iyice yaslanmıştı omzuma burnu boynumun oraya denk geliyodu. Derin bir nefes aldı. "Sadece bir dakika" diye mırıldandı. Bir kaç saniye sonra omzumdaki başın ağırlığını daha çok verdiğini hisettim. Belimdeki kollar gevşedi. Uyuyakaldığını anladığımda yavaşça yatağa uzandırdım. Artık bu gece kıyafetleri ile uyusundu. Üstünü örterken hala "affet beni"diye sayıklıyordu.

 

Gece sabaha karşı uyumanın etkisiyle bugün işe gidememiştim. Tabi bide Savaş hala uyanmadığı için aklım ondaydı. Bir başına bırakamamıştım. Birkaç kez baksamda hala derin bir uykudaydı. Kahvaltımı etmiş kahvemi içerken bir yandan da annemle konuşuyordum. Savaş geldiğinden hatta benimle yaşamaya başladığını öğrendiğinden beri hergün hatta günde iki üç kez arıyordu. Abimi babamı ve Şilanı saymıyorum bile. Onları bana zarar vermediğine ikna etmem pek mümkün olmuyordu. Annemin bugünki derdi ise hafta sonu halamın kızının olacak olan düğünüydü. Millete laf vermemek için çoğu düğüne gitmezdim. Ama madem Savaş gelmişti bu düğüne gitmem
icap edermiş. Annemi ikna edemediğim için mecburen kabul etmek zorunda kalmıştım. Savaşta gelmek zorunda mıydı peki?

Annemle telefonu kapattığımda Savaşı'nda odasının kapısı açıldı. Üstü başı dağılmış saçları karışmış yüzügözü şişmiş halde salona geldi. Başını ovalamasından ağrısının olduğu belliydi. Beni gördüğü an "günaydin" dedi mahçup şekilde.
"Günaydın" diye cevap verdiğimde elini ensesine attı gözlerini kaçırdı.
"Dün için özür dilerim. Yanlış bir davranışım yada sözüm oldu mu" Son yaptığı şeyden sonra içinde korku kalmış olsa gerekti.
"Hayır sızdın zaten" diyince derin bir nefes aldı. Rahatladığı burdan bile belliydi.
"İşe gitmedin mi? "
"Sabaha karşı uyuyunca bugün izin aldım" Onun için endişelendiğimi bilmese de olurdu.
"Özür dilerim" Dedi tekrardan
"Yiyecek bişeyler hazırlayayım mı" diye sordum dayanamadan.
"Yok zahmet etme sen. Ben bir duş alayım atıştırırım bişeyler. Ağrı kesici varmıydı evde."
"Vardır." başıyla beni onayladığında banyoya gitti. Bir yanım boşver desene diğer yanım şu haline kıyamadı. En basitinden bir sandviç hazırladım. O kahvaltıda çay severdi. Küçük çaydanlığa çay demleyip ocağın altını kıstım. Tekrar salona geçtiğimde o üzerini giyinmiş mutfağa ilerlemişti. Bugün garipti. Her zamanki arsız sırnaşık Savaş yoktu. Başı ağrıdığı için miydi?

Mutfaktan bir tepsi ile salona geldi.
"Burda yiyebilir miyim?" Onayladığımda sehpaya doğru yürüdü. Tepside sandaviçi ve iki bardak çay vardı. Birini bana uzattığında aldım. "Eline sağlık zahmet etmişsin. Teşekkür ederim" Yok bu sabah gerçekten çok garipti. "Afiyet olsun" dediğimde sessizce sandaviçini yiyip odasına çekildi.

Akşama kadar bir daha hiç görmediğim adam yemek yapacağım sıra "sipariş verdim uğraşma" diyerek salona oturdu. Televizyonu açmadı tekli koltukta elinde tableti ile dikkatlice bişeyler yapıyordu. Yarım saat sonra yemekler geldiğinde aynı sessizlikle yemeklerimizi yedik. "İyi geceler" diyerek tekrar odasına çekildiğinde ardından şaşkınca bakakalmıştım. Ne oluyordu?

 

ve bölüm sonuna geldik.

yeni bölümde çiftimiz düğüne katılacak.

sizce Dilan doğru mu yaptı?

Savaş neden bu kadar sessiz ve sakin.

bizi neler bekliyor. Yorumlarda buluşalım.

yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın.

yorumlarınızı çok severek okuyorum.

destek olan herkese kocaman teşekkürler 🙇🙇

Bölüm : 27.02.2025 01:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...