
Bir hafta sonunda şirkete dönmüştük. Savaşa ne kadar dinlenmesi gerektiğini söylesem de işleri daha fazla bekletmemek için oda dönmüştü. Ben evden de işleri hallettiğim için çok fazla sıkıntı olmamıştı lakin imzalaması gereken dosyalar fazlasıyla birikmişti.
Beraber kavgasız geçirdiğimiz iki ayı geride bırakmıştık. Tabi küçük didişmeler olmazsa olmazımızdı. Zaten eskiden de öyle anlaşırdık. Bu geçirdiğimiz iki ayda altı kez dışarıda yemek yemiştik. Evde artık ikimizde odaya kapanmıyor birbirimize alışmaya çalışıyorduk. Evli gibi değildik. Sevgiliden ziyade daha çok flört gibiydik. Bir birimizin özel alanlarına müsade ediyorduk.
Savaş bu sürede biraz biraz mutfağa alışmıştı. En azından salatayı ve makarnayı yapabilir konuma gelmişti. Ben yemekleri yaptıysam o bulaşıkları topluyordu. Bir kez Diyarbakıra toplantıya gitmişti.
Hafta sonları yine bir hafta benim annemlerde bir hafta Savaşın ailesinde kalıyorduk. Fakat iki evinde değişmeyen tek misafiri küçük Miraç beydi. Küçük beyefendi dayısına kavuşunca benim pabucumu erken dama atmıştı. Tabi onu da suçlamamak lazım. Bebekliğinden beri her gece ona dayısını anlattığım için görmediği dayısına beslediği sevgi büyüktü. Bana ne yaşatırsa yaşatsın Miraca onu hep iyi anlatmıştım. O yüzden ilk başlarda yabancı bilip çekinse de sonrasında çok çabuk alışmıştı.
Nerde aksiyonlu oyunlar var onları dayısıyla oynarken. Sakinlik istediğinde yorulduğunda aldığı yer benim kollarım oluyordu. Savaş ise tam eski Savaş gibiydi. Yani önceden tanıdığım. Beraber oynadığım adam gibiydi. Yeğeniyle yerlerde sürünüp güreşiyor, at olup sırtında taşıyordu. Konağın bahçesinde çimlerde top oynuyor bazen araba yarıştırıyorlardı. Bana ise onları gülümseyerek izlemek kalıyordu. Bazen Miraç beni özel içeçek tutucu olarak kullanıyor olsa da bundan şikayetçi değildim. Top oynarken ara ara koşup elimdeki meyve suyundan bir yudum alıp oyununa devam ediyordu. Ama her gece uyuduğu yer benim koynumdu. Bir kez dayısıyla uyuyup kalmıştı. Sabah kahvaltı için uyandırmaya gittiğimde gördüğüm manzara dudaklarımın iki yanına kıvrılmsına neden olmuştu. Savaşın koca kolları arasında minik adam neredeyse kaybolmuştu. Küçük kollarını dayısının koca bedenine sarmış resmen onun üstünde yatıyordu. Savaş ise sanki her an düşecekmiş gibi sarmıştı küçük adamı.
Her iki ailede bu son durumlardan çok memnundu. Zira çok uzun zaman sonra ilk defa yüzümde gerçek bir gülümseme vardı.
Savaş İstanbuldaki çevresiyle nerdeyse bütün irtibatını koparmıştı. Sadece bir kaç arkadaşı vardı görüştüğü. Bunlardan biri ise Leventti. Hatta bu sürede bir kez Mardin'e gelmişti. O diğer şerefsiz herifle görüşmeyi kesmişti.
Birgün iş çıkışı Azad ile yemeğe gitmiştim. O ne kadar surat assa da ağzını açıp bişey diyememişti. Hatta yemekten sonra gelip beni kendisi almıştı.
Şuan ise şirkette akşam olması için dakikaları sayıyordum. Nasıl başardım bilmiyorum ama sanırım hasta olacaktım. Her yerim arıyor deli gibi üşüyordum. Üzerime giydiğim hırka bile ısınmama yeterli gelmiyordu. Öğle arasında zorla yediğim bir kaç yudumdan sonra ilaç almıştım fakat hala bir etki göstermemişti. Savaş sabahtan beri dışarıda toplantıdaydı. Daha fazla dayanamayağımı hissetiğimde eşyalarımı toplayarak eve geçtim.
Aslında eve girince bir duş alma niyetim vardı fakat o kadar çok üşenmiştim ki üzerimi değiştirebildiğime şükretmiştim. Pijamalarımı giyip kendimi yatağa atmıştım. Tek battaniye ile ısınamadığımda üzerime iki battaniye daha attım. Bir süre sonra uykuya dalabişmiştim. .
.
.
.
.
Savaş şirkete geldiğinde Dilanın hastalanıp eve gittiğini öğrenince kalan bütün işleri iptal edip soluğu evde almıştı. Kapıdan içeri girince üzerindeki ceketi koltuğun üstüne fırlatıp özel alan falan umursamadan direk Dilanın odasına dalmıştı. Yatağın üzerinde ki battaniye yığınına doğru gidip üzerindeki üç battaniyeyi açtığında cenin pozisyonu almış, titreyen kızı görünce endişesi daha da büyümüştü. Elini alnına attığında cayır cayır yandığını farketti. Zaten tam kendinde olmayan kız sürekli olarak "üşüyorum" diye sayıklıyordu. Ne yapacağını nasıl yapacağını bilemediği için direk kucağına almış hastanenin yolunu tutmuştu. Arka koltuğa yatırdığı kadını sık sık aynadan kontrol ediyordu.
Hastaneye vardığında ateşinin kırkı geçtiğini öğrenmişti. Bir serum takılmıştı. Ateşi düştüğünde doktor reçetesini yazıp taburcu etmişti. Savaş durumu biraz daha iyi olan kızı yine arka koltuğa yatırmış eczaneden ilaçlarını alıp eve geçmişti.
Dilanı yatağına yatırıp kendi üzerini değiştirdikten sonra internetten çorba sipariş etmişti.
Gelen çorbayı bir kaseye boşaltıp tepsiye koydu. Yanına bir bardak su ve iki dilim ekmek koyup Dilanın odasına girdi. Hala bıraktığı şekilde uyuduğunu gördüğünde dudakları hafiften kıvrıldı. Kedi gibi büzülmüş battaniyenin altında uyuyordu. Elindeki tepsiyi sehpanın üstüne bırakıp kafasına kadar çektiği battaniyeyi açtı. Önce ateşini kontroo etti. Şükür ki ateşi yoktu. Sonra hafiften saçlarını okşayarak uyandırdı Dilanı. Yarı baygın gözlerle kendisine bakan kıza içi gidiyordu. Zamanında yaptığı herşey için kendisinden nefret ediyordu. Sehpadan aldığı çorbayı ne kadar itiraz etse de kendi elleri ile sevdiği kadına içirdi. Karşında kollarını kaldıracak dermanı olmayan kadın çorbayı içtikten sonra Savaşın verdiği ilaçları da su ile içti. Tekrar kendini yatağa bıraktığında uykuya dalması aynı anda oldu.
Savaş odadan çıkıp hızlıca bir duş aldı. İçine sinmediği için kendi odasına gidememiş Dilanın odasına geçmişti. Önce odadaki koltuğa oturup uzun uzun karşısında uyuyan kadını izledi. İlerleyen saatlerde tekrar ateşini kontrol etti. Hafiften yükseldiğini anladığında mutfaktan bir kaba su koydu. Banyodan aldığı küçük el havlusunu ıslatıp önce anlına sonra sırasıyla boynuna kollarına bileklerine sararak ateşini kontrol altına almaya çalıştı.
Sabah boğazındaki ağrı ile gözlerini açan Dilan önce alnındaki bezi hissetti. Elini başına attığında ıslak havluyu eline aldı. Ne olduğunu anlamak için başını sağa çevirince komidinin üstünde duran su dolu kabı gördü. Daha sonra soluna baktığında yatak başlığına başını dayamış uyuya kalan adamı gördü. Yataktan doğrulmak için hareket ettiği an uyudu sandığı adam hızla gözlerini açtı.
"İyi misin" telaşlı çıkan sesiyle elini alnına koydu.
"Şükür yok ateşin"
"Günaydin" Kısık çıkan sesi boğazını acıtmıştı. "Ne oldu"
"Hasta oldun" Savaş hala yatakta olduğunu anladığında kalktı. Kızın yanliş anlamasındna korkarak.
"kusura bakma. Ateşin vardı. İçim geçmiş sanırım" dedi ensesini kaşıyarak
"Teşekkür ederim" Bölük pörçük hatırladığı şeylerde adamın onu hastaneye götürdüğü vardı.
"Hadi kahvaltı edelim ilaçların var içilecek. Sen elini yüzünü yıka ben çayı demleyeyim"
Savaş hızla mutfağa geçerken Dilan ayaklarını sürüyerek banyoya geçti. Rutin ihtiyaçlarını giderdikten sonra adımlarını mutfağa doğru attı. Savaş çayı demlemiş kahvaltılıkları masaya yerleştiriyordu. Kızartma makinesindeki ekmekleri alıp üzerlerine Dilanın sevdiği gibi tereyağı sürdü. Onları da tabağa alıp masaya koydu. Çok bişey hazırlayamasa da en azından karınlarını doyuracak şeyler vardı.
"Dilan bugün hiç işe gidesim yok ama öğlen çok önemli bir toplantı var. Erteleme ihtimalim yok. Şilanı çağıralım gelsin yanına ben gelene kadar. Öğleden sonra gelirim zaten"
"Saçmalama. Çocuk muyum ben. Hem Miraç var. Ona falan geçer olmaz. Ben idare ederim. Sen işine bak"
Savaşın hiç içine sinmese de kahvaltıdan sonra evden çıktı. Dilan yatağı yorganı toplayıp salonda kendine ortamı kurup tv karşısına geçti elinde koca peçete kutusu kafasına kadar çektiği battaniyenin altında tv izliyordu. Öğlen çalan kapıyı zorla açtığında yemek getiren kuryeye şaşkınca baktı. İçeri geçince telefonuna gelen mesajı gördü.
-lütfen yemeğini ye. İlaçlarını içmeyi unutma. Afiyet olsun.
Geri kalan günlerde Savaş evde kalmak için diretse de Dilan iyiyim diyerek işe göndermişti. Ona kalsa kendi de giderdi de Savaş toplanmadan gelmesine izin vermemişti. Daha da zorlarsa annesini arayıp çağırmakla tehdit edince Dilan susup kabul etmişti. Zira annesi hastayken asla çekilmiyordu. Bir bezlemediği kalıyordu. Fazla pimpirikliydi.
O günlerin üstünden üç ay geçmişti. Savaş yine Diyarbakırda bir toplantıya gitmişti. Dilan işten çıkıp eve geldiğinde yemekleri hazır etmiş Savaşı bekliyordu. En son bir saate evdeyım eksik bişey varmı diye aramıştı. Fakat iki saat geçmesine rağmen hala gelmemişti. Dilan yine korkuyla evin içinde bir sağa bir sola yürüyordu. Üstelik telefonu da kapalıydı Savaşın. En son böyle olduğunda onu hastanelerde bulmuştu. Yüreği daha fazla dayanamayınca portmantodan ceketini alıp hızla kapıyı açtı. Açtığı an karşında gördüğü adamla adımları durdu. Savaş gülümseyerel ona bakıyordu. Dilanın yüzünü görünce onunda gülümsemesi soldu.
"Dilan" Cümlesini tamamlayamadan boynuna sarılan kollarle neye uğradığını şaşırdı. "şşştt sakin ne oldu" Bir eliyle belini okşadı.
"Nerdesin sen!! " diye patladı Dilan. Tahammülü yoktu artık. "Neden kapalı o telefonun!!." Sesi apartmanda yankılanınca Savaş yavaşça içeri doğru adımladı. Arkasındaki kapıyı kapattı. "Bir saat dedin. Neden geç kaldın. Neden ulaşamıyorum sana!!" Hala bağıran kıza gülümseyerek arkasında tuttuğu elini öne getirdi.
"Bunları bulmak biraz zamanımı aldı." diyerek elindeki renki lale buketini gösterdi. " Bu mevsimde bulması biraz zor oldu. Telefonumun da şarjı bittiği için kapandı. Süpriz yapmak istediğim için haber veremedim. Böyle korkacağını düşünemedim. Özür dil-" Bir anda cümlesi kesildi.
Dilan düşünmeden anlık, saniyelik hatta saliselik bir anda yükselerek karşısındaki adamın dudaklarına varla yok arası tüy kadar hafif bir şekilde dudaklarını değdirmişti. Değdirdiği an ne yaptığını anlamış anında geri çekilmişti. Dudaklarının temas etmesi ve ayrılması aynı anda olmuştu. Belki bir saniye bile sürmemişti. Ne yaptığını anladığı an parmaklarını dudaklarının üstüne kapattı. Gözlerini hızla sağa sola çeviriyordu. Savaşında ondan farkı yoktu. Hiç beklemediği anda gelen o temas bir anlık kalbini durdurmuştu.
Dilan yaptığı şeyle kıpkırmızı kesilmiş adamın elindeki çiçekleri bile unutmuştu. Yüzüne bakamdan hızla arkasını döndü. Daha bir adım atamadan bileğinden tutulduğu gibi geri çekildi. Kızın gideceğini anlayan Savaş anlık heycanla bileğinden tutup kendine çekti. Biraz önce varla yok arası değen dudaklarını Dilanın dudaklarına bastırdı....
Heeelllooo Ben geldiiim.
Nasılsınız Canlarım.
Ayyy neler oluyor neler oluyor..
Dilanın hamlesi? 🤭
Savaşın cevabı? 🤗
Bundan sonra neler olacak? 🤨
Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın ballı çöreklerim. 🥰
Yeni bölümde görüşmek üzereeee. 👋👋
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |