12. Bölüm

11.BÖLÜM

Nazlı Kerçin
nzlkrcn

Şirketin son bir haftadır en büyük dedikodusu bana gelen gizemli çiçeklerdi. Evet evet bir haftadır aralıksız hergün bir demet kır çiçeği geliyordu. Her seferinde farklı renklerde arajmanlanmış kır çiçekleri.. Herkesin dilinde bu vardı. Bu zamana kadar ailem ve arkadaşlarım dışında kimseden çiçek gelmezdi. Tüm şirket bu çiçekleri göndereni merak ediyordu. Ben hariç! İlk gün gelen buketin üstünde yazan nottan anlamıştım kim olduğunu. Notta yazan satırlar yıllar önce ona attığım ilk mesajdı. Beni şaşırtan detay buydu zaten. Hala o mesajda yazanı hatırlaması şaşırtıcıydı. Oysa ben adımı daha unutmuştur sanıyordum. Bugün gelen bukette yazanlarda ilk günkü gibi garipti.
"limona gittim dün kapanmış. Kursun önünden geçtim otel olmuş. Bu şehirde herşey değişmiş. Bir tek sen aynı kalmışsın. Hala o günlerdeki gibi masum güzelliğinle."

Aynı mıydım hala gerçekten. Bence değildim. Mesela eskisi gibi dolu dolu gülemiyordum. En basitinden gülüşümü çalmıştı benden. Önceden bıraksalar zaruri ihtiyaçlar harici aralıksız yirmidört saat uyuyabilme kapasitesine sahiptim. Şimdi ise kısa uykular bile yetiyo. Uykumu çaldı benden. Önceden yanımdan geçerken sigara içenin kokusundan iğrenirdim şimdi günde en az bir paket sigara içiyorum. Sağlığımı çaldı benden. Önceden hayal kurmayı çok severdim şimdi yarını bile düşlemiyorum. Hayallerimi çaldi benden.

 

Bugün şirketten erken ayrılıp eve geçtim. Malum hafta sonu gelmişti. Yarın sabah kahvaltıya Melihler gelecekti. Akşam ise biz kızkıza onlsr erkek erkeğe takılacaktı. Önce güzelce bir temizlik yaptım. Daha sonra misafir odasını hazırladım. Yatağı hazırladım yeni nevresim takımı serdim. Tam çıkacakken kapının arkasındaki duvara takıldı gözlerim. Bu hafta gelen tüm çiçekleri şirkettekiler attı olarak bilse de ben hepsini misafir odasına duvara asmıştım kurumaları için. Kuruduktan sonra belki saklamak için daha farklı seçenekler düşünebilirdim. Yıllar da geçse ondan gelecek tek çöpü bile atmaya kıyamadığım için kendime kızıyordum.

 

Sabah erkenden kalkıp sofrayı hazırlamaya başladım. Benim küçük yakışıklım ay çöreğini çok sever önce onu hazırladım. Çayı demledim. Patates kızarttım. Onlar gelince de menemen yapardım sıcacık yerdik. Kahvaltılıkları masaya dizdim. Ülkünün sevdiği gibi ekmekleri kızarttım. Üstümü değiştirip son kez mutfapa girip menemen malzemelerini doğramaya başladım. O sırada kapı çalmıştı zaten. Kapıyı açtığımda minik adam direk üzerime atladı. "Teyse ay çöreği yaptın mı"
"yaptım tabi. Benim minik adamım gelirde yapmaz mıyım." Onu kucağıma alıp yanaklarına öpücük koyarken arkadaşlarıma da hoşgeldiniz diyip içeri geçtik. Salonda kısa bir sarılmadan sonra ben menemeni hazırlarken onlar ellerini yıkamak için banyoya geçmisti. Herkes hazır olduktan sonra bol sohbet eşliğinde kahvaltımızı ettik.

 

Ülkü ile mutfakta akşam hazırlığı yapıyorduk. Biz kızlar gecesi yapacakken erkekler çilingir sofrası kuracaklardı. Melih zaten içmezdi. İçerse eğer Ülkü hepsini tek tek burnundan geri çıkartırdı. Zira bir keresinde arkadaşlarının ısrarı ile bir kadeh birşey içince karısı eline ceketini verip kapı dışarı etmişti. Bir daha da ağzına sürmemişti. Ozi ise mesleği gereği nerde ne zaman durması gerektiğini bilirdi. Amaçları Yiğit'i kıvama getirip konuşturmaktı.

 

Şimdi Leyla da gelmiş mutfakta sohbeti koyulaştırmıştık. Çocuklara mısır patlatıp animasyon açmıştık. Onlar içerde onu izliyordu.
"Ne yapacaksın? " Dedi Leylâ.
"Bilmiyorum"diye cevap verdim.
" Ne demek bilmiyorum. Ona güvenemezsin Aslı. Yıllar sonra çıkıp gelmiş. Ne halt ettiğini hala anlamış değilim. Seni nasıl toplamaya çalıştığımız günleri hiç unutamıyorum."diye çıkıştı ülkü. Bu anlara yakındab şahitlik edenlerden biri de oydu zaten.
"Güvenmiyorum zaten" diye savundum kendimi "amacı ne bilmiyorum. Ne yapmam gerekiyo bu akşam bizimkiler konuştuktan sonra düşünmek ıstiyorum"

Erkekler küçük bir mekanda oturmuş usul usul demlenirken konu belliydi.
"Ne bok yemeye geldin" dedi melih buz gibi sesiyle. Yiğit"aslıyı geri kazanmaya"dediğinde melih gür bir kahkaha attı.
"Oda kollarını açmış seni bekliyordu değil mi? "
"Beklemediğini biliyorum. Görmezden geliyor beni. Hiç tanımıyor gibi."
"Ne sanmıştın ki buraya gelirken. Bianda herşeyin düzeleceğini mi. Kaç senr geçti lan aklın nerdeydi? "
"Ben daha önce geldim ama... "
"Bırak palavraları. Gelmişsin oğuzu sevgilisi sanmışsın bilmem ne. Korkak gibi kaçmışsın. Ardını dönüp gideceğine karşısına çıkıp sorsaydın"
"Çıkamadım işte abi çıkamadım. Ben yıktım onu biliyorum. Öyle mutlu görünce çıkamadım. Evet korktum. Evet korkağım. Tekrar üzmekten korktum" Yiğit sonunda biraz olsun çıkışınca oğuz melihe işaret yaparak sakin kalmasını söyledi. Oğuz temkinli şekilde içerken yiğit istedikleri gibi üçüncü dubleyi devirmişti bile.
"Ama ne var biliyomusun" dedi melih. "Bu yaptığın iki şeyi getirdi bana." Elini oğuzun omzuna vurdu"bir dost kazandım sayende. He birde Ülkü ile yakınlaşmamıza vesile oldun"
"Evlenmişsin. Duydum mutluluklar dilerim."
"Evlendim. Biz aslıyı toparlarken kendi aşkımızı bulduk. Birde oğlum vsr ellerinden öper."
"Allah bağışlasın resmi var mı?" Melih telefonu çıkartıp oğlunun resmini gösterdi.
"Çok yakışıklı maşallah. Adı ne? "
"Yiğit"
"Efendim"
"Oğlumun adı. Yiğit Efe"
Yiğit bunu duyduktan sonra şok olmuş gözlerle karşisindaki adama baktı. Bunu hiç beklemiyordu.
"Anasını satayım. Hılt olduğum adamın ismini oğluma verdim. Ben koydum sanma hiç. İmkan olsa adını andırmazdım. Ama doğumdan sonra oğlumu ilk kucağına aldığında. Gözleri ona benziyor dedi. Ve kahretsin ki haklı aynı göz rengine sahipsiniz. İşte o an benim güzel karım yapmaması gerekeni yaptı. Adını sen koysana dedi. Çünkü o zamnlar çok yeni bir depresyondan çıkmak üzereydi. Ve oğlum ona çok yardımcı oldu."
"Ne olmuştu ki o zaman"
"Antalyadan geziden döndükten sonra oldu ne oluysa. Ama hiç anlatmadı orda ne olduğunu büyük ihtimal oğuz biliyordur ama" Bütün gözler oziye dönünce başını olumlu anlamda salladı. Ne olmuştu orda.
"Oğuz ne oldu Antalya'da" Dedi yiğit sesinden korkusu belliydi.
"Üniveriste birinci sınıf nisan ayları. Sahil kenarı" dedi oğuz yiğitin anlacağı şekilde. Yiğit biraz düşünce dank etti kafasına.
"Orda değildi de. Görmedi de"
"Tam da o anda gördü. Nasıl denk geldi bilmiyorum. Ama kendi gözleri ile gördü" Yiğit bardakta kalan içkiyi tekte kafasına dikti.
"Ne oldu ki lan orda" dedi melih. Garibim tek anlamayan oydu. Çünkü aslı bu konuyu asla açmamıştı oğuz dışında kimseye.
"B-ben o gün orda o-onunla kendi aramızda yüzük takmıştık"
Evet doğruydu. İkiside farklı üniversite kazanınca arkadaşlarıyla küçük bir kutlama ayarlayıp sahil kenarında yüzük takmışlardı. Aslı ise antalya gezisini duyunca direk yazışmıştı. Belki uzaktan da olsa görürüm sanmıştı. Belki gezdiği yerleri gezerim sanmıştı. Sahte hesapla zaten onu takip ediyordu. En çok gezdiği yerleri biliyordu. O gün hocalar serbest gün ilan etmişti. Herkes kafasına göre takılacaktı. Aslı ise sevdiği adamın en çok gezdiği sahile gitmişti. Ondan bir parça hissederim belki diye. Ama hayatının yıkımlarından birine şahit olmayı beklememişti. Sevdiği adam sevdiği kızla yüzük takmıştı. Ve aslı bunu kendi gözüyle görmüştü. Gözyaşları ile ordan ayrıldı. Kaldıkları otele giderken yolda gördüğü dükkana baktı uzun süre düşündü sonra kararını verip içeri girdi.
"Siktir!" dedi melih "yoksa o dövme?" Başını salladı oğuz. O gün girdiği dükkan bir dövmeciydi. Sol elinin yüzük parmağına bir alyans dövmesi yaptırmıştı.
"Kendisini o gün mühürlemişti" dedi oğuz "ilerde birgün evlensem bile asla bu dövmenin üstüne bir yüzük takmayacağım diye yemin etmişti"
"Dövmenin resmi var mı" diye sordu Yiğit.
"Hiç mi görmedin anasını satayım" Dedi melih
"Gördüm. Ama böyle bir anlamı olduğunu bilmiyordum."
"Ne yalan diyim bende bugün öğrendim"
Oğuz aslının dövmesinin net göründüğü bir fotorafı gösterdi yiğite. "Atsana bana bunu" dedi hafif kaymış sesiyle. Yavaştan yavaştan kıvama gelmişyi.
"Napıcan sen bunu" dedi oğuz sorgular biçimde.
"Bakıcam sadece" dedi yiğit. Ama pek inanan olmadı ona. Oğuz resmi attıktan sonra biraz daha konuştular. Yiğit iyice sarhoş olma yolunda gidiyordu.
"Şimdi konuş bakalım. Ne senin niyetin Aslıya karşı. Ne yapmak istiyosun"
"Valla bak niyetim ciddi" Dedi seside gözleride iyice kaymıştı "yemin ederim oğlum. Ben bidaha kaybedemem onu. Bir kere aptallık edip bıraktım. Sonra karşısına çıkmaya korktum. Sizin sandığınız gibi değildi ki o benim için. Gerçekten değerliydi. Tabi o zamanlar bu değeri sadece arkadaşlık sanmıştım."
"Ya neymiş sende ki değeri" Dudaklarını büzdü yiğit
"Ah bi koyabilsem biyere. Arkadaşlık değil ama bundan eminim. İçimde öyle bir yerdeki adını koyamıyorum. Mesela ilk senile gördüğümde" Derken parmağı ile oğuzu gösterdi "anlamsız şekilde kıskandım. Çok kıskandım. Seninle mutlu görünce deli gibi kıskandım. Ama mutluluğunu bozmamak için kaçtım. O gün parti günü ışıl ışıldı. Peri kızı gibi. O kısacık saçlatı upuzun olmuş prensesler gibi. Çok güzeldi lan. Ama yine sen alıp gittin burama kurşun yemiş gibi hissettim"derken kalbini gösterdi "ama yeminle bunun adını koyamıyorum. Ona bakmaya kıyamıyorum kıyamadığım gibi doyamıyorum da. Eskiden kahkaha atarak gülerdi mesela şimdi sadece kıkırdıyor. Ben ona kahkaha attırmak ıstiyorum. Acıttığım yer yarasını öpmek istiyorum"
"Höst lan!!"
"hop dedik bilader!" Melih ve Oğuz aynı anda yükselince yiğit yerinde sıçradı. "Tamam ya. Öyle öpmek istemiyorm. İncittiğim kadar iyileştirmek istiyorum. He öpmek diyince zaten öptürmezki bidaha. Ama ben yeniden öpmeyi isterim o ayrı"
"Melih sustur şunu sarhoş demicem kırcam çenesini"
"Lan sussana sen. Şimdi geçircek masayı kafana."
"Oda öyle bakıyo biliyo musun. Bi anda bütün herşeyi kafama atacakmış gibi. Bazen de öyle bir bakıyo ki. Eskisi gibi. Seviyo gibi. Sanki kendine engel olmasa kollarıma sığınacakmış gibi." Ufaktan kıkırdadı yiğit "hem biliyomusunuz onu ilk öpen bendim." Derken dudaklarını okşadı. "Çok masum bir tadı vardı"
"Laaan!?! " diyerek kafasına bi tane geçirdi oğuz. Melih hızla kalkarak elini ağzına kapattı. "Lan sussana adamı katil etçen" Yiğit yine gülümsedi.
"Karşılık bile vermemişti üstelik"
"Melih topla şunu kalkalım. Valla elimde kalcek bak." Hep birlikte kalktılar mekandan. Önce yiğiti evine bıraktılar. Daha sonra ikisi Aslının evine geçti. Hepsi orda kalacaktı. Sabah birlikte kahvaltı edip biraz çocukları eğlendirdikten sonra Melihler geri dönecekti.

 

 

Hafta sonu eğlenceli geçmiş. İş günü başlamıştı. Aslı son zamanlarda olduğu gibi bu günde yoğundu. Yakın zamanda yapılacak olan büyük bir sevkiyat vardı. Onun hazırlığı yapılıyordu. Dosyayı hazırladıktan sonra imza için Yiğite ulaştırması lazımdı. Fakat kime dese işleri olduğunu söyleyip kabul etmemişti. Eh mecbur kendisi bırakacaktı. Dosyayı alıp odadan çıktı. Tam karşı kapının önüne gelip usulca tıklattı. İçerden "gel" Sesini duyunca kapıyı açıp içeri girdi. Çok fazla göz teması kurmadan elindeki dosyayo masanın üstüne bıraktı. "İmzanız gerekiyor Yiğit bey." Diyerek beklemeye başladi. İmzayı alıp çıkması gerekiyordu. Çünkü daha Gökhan beye imzalatıp işleme sokmalıydı. Yiğit dosyayı alıp incelemeye başladı. Bilerek ağırdan alıyordu. Çünkü karşısındaki kadının kokusunun odasına daha çok nüfuz etmesini istiyordu. İmzayı atmak kalemi sol eline alınca "bu da ne?" diyen kadının sesiyle başını kaldırdı.
"Ne ne?" diye sordu Yiğit. Aslı çenesiyle parmağını işaret etti. Kendi parmağındaki dövmenin aynısı karşısındaki adamda da vardı. "He bu mu" dedi yiğit sol elini havaya kaldırarak. Sonra aynı şekilde çenesiyle Aslının parmağını işaret etti. "O neyse buda onun aynısı" diyerek cevap verdi. "Ne alaka şimdi" dedi aslı elini hafif havaya kaldırarak hem kendi eline hemde karşıdaki adamın eline bakıyordu. "Aslı artık beni dinleyemez misin" dedi tekrar Yiğit. Aslı bir süre düşündü. "Akşam iş çıkışı otoparkta bekleyin" diyerek dosyayı alıp odadan çıktı. .

Mesai bitmiş otoparka doğru iniyordum. Sanırım artık daha fazla ertelemenin anlamı yoktu. Hem o dövmenin hesabını önce ona sonra Ozi'ye sorman lazımdı. Gerzek içince dökülmüş olmalıydı. Aşağı indiğimde zaten otoparkın kapısında beni bekliyordu. "Takip et beni" diyerek arabama ilerledim. Oda arabasına binince. O hep çıktığım tepeye sürdüm arabayı. Yarım saatlik yolculuktan sonra el frenini çekip indim. Oda arkama arabasını bırakıp yanıma geldi.

"Ne bu saçmalık" dedim dövmeyi öne sürerek
"Seninki saçmalık mı"
"Benimkinin amacı farklı"
"Benimkide seninkiyle aynı"
"Yani"
"Kendimi sana mühürledim Aslı! " Bu dedği bir kaç dakika çınladı kulaklarımda. Ne demek kendimi sana mühürledim. Bu kadar derinini biliyor muydu gerçekten.
"Konuşmak istiyorsun öyle mi"
"Evet! "
"Ozi ile melih anlatmıştır ama birde benden dinle istersen." dediğimde başını salladı. Arabamın kaputuna yaslanıp derin bir nefes aldım. Tekrar canımı yakan herşeyi dökmenin zamanı gelmişti.
"Ne anlatayım sana. Mesela bana ilk bitsin dediğinde içimin nasıl yandığını mı? Ben seni sevemedim dediğinde alamadığım nefesi mi?"
"Aslı... "
"Sus. Madem istiyorsun hiç sözümğ kesmeden dinle. Attığın mesajlardan sonra okulun içinde nasıl sinir krizi geçirdiğimi. Yarı baygın ozinin kollarında okuldan çıkarıldığımı biliyo musun. Yediğim sakinleştiriciye rağmen yine de o parka son kezde olsa seni görmeye geldiğimi biliyor musun? Bir kere bile bana değmeyen gözlerine bakmak için o gün nasıl delirdiğimi biliyor musun. Oysa ergenlik aklı mektup bile yazmıştım sana. Ama yüzüme dahi bakmadığın için vermedim. Bir kez baksan yüzüme herşeyi geçip bırakma diye yalvarmak istediğimi biliyor musun " Yavaş yavaş akmaya başlamıştı gözlerim. Şimdi o beni izliyordu ben karşımda kalan şehrin ışıklarını.
" Bir haftada kaç kilo verdim biliyor musun. Aptal gibi arkadaşım kal demenden kurduğum umutları ve tek cümle ile nasıl yıktığını biliyor musun? Mesela o Emreyi asla affetmeyeceğim. Yaptığım bir şakanın sonucunun bu kadar ağır olmasını bende beklememiştim" Çantamdan bir sigara çıkarıp yaktım. "Mesela ilk sigaramı ne zaman yaktım biliyor musun. O terastan indiğim gün. İçim öyle yanıyordu ki nefret ettiğim şeye muhtaç hissettim kendimi." Sağ bileğimi ona doğru uzattım "bak diğer hatırasıda burda. Nasıl silebilirim ki hergün gördüğüm izi. Sen o gün imkansızı başarıp yerle göğü birleştirdin ama arasında beni ezdin Yiğit. Kalbimi ezip parça pinçik ettin. Söylesene nasıl rahat etti için. Günlerce senin okulunun önüne geldim. Bahçeye çıkarsan görürüm diye. Ulan ben madde bağımlıları gibi ozinin çeketiyle bitirdim dönemi. Tabi hocaların kanaat notları olmasa sınıfta kalırdım ucu ucuna geçtim. Adam ne bilsin seninle aynı parfüm olduğunu. Bidaha da kendi üstüne sıkmadı mesela. Yazın kavurucu sıcağında bile bana hırka taşıdı hep. Kendi okula gelmese bile sırf hırkayı bana bırakmak, için gelir sonra çıkar giderdi. Bilirdi bi tek o kokuyla uyuduğumu. Hani diyomuşsun ya gelmişsin yanımda oziyi görmüşsün diye. Sen benim karşımda o kızla el ele gezdin be. Ben birgün gelirsen diye Limona garson olarak girdim. Ulan nerden bilirdim o kızı alıp geleceğini."
Evet doğruydu. Okul tatil olunca hem kafamı dağıtmak hemde belki arkadaşlar ile gelirse diye orda çalışmaya başlamıştım. Ama sevdiği kızla mutlu hallerine şahit olmuştum.
"el ele tutuşmaktan utandığınu söyleyen adam. Sevdiği kızla tüm İzmir'i el ele gezdi. Hemen arkandanızdaydım bir kere bile görmedin. Hadi getirdin eyvallahta. Hep gittiğimiz yerlere onla gitmek ağır değil miydi yiğit. Hep beraber gittiğimiz mısırcıya gittin mesela. Ama sen nar ekşili severdin. Sırf o seviyor diye ketçaplı aldın. Ben o günden beri ağzıma mısır sokmadım biliyo musun? Şimdi gelelim dövme meselesine. Okulda gezi var dediler Antalya'ya ilk ben yazdırdım adımı. Aptal gibi gittiğin mekanları gezdim. Evet gizlice hep takip ettim seni sahte hesaplardan. Nerden bilebilirdim o gün sevdiğim adamın başkasına Yüzük takacağını. Bide bana kendini mühürlemişsin sözde. Sence seninkiyle benim ki bir mi? Söylesene hersene doğum gününde gelen gizli hediyeler ne zaman kesildi? " Her sene bi şekildedir hediye ulaştırırdım ona. Ama yüzük taktığını öğrendiğim sene bırakmıştım. "Kalbinin başkasına ait oluşu engellememişti beni. Gurursuzdum belki. Ama gözlerimde taktığınız ortak yüzükler engelledi herşeyi. Çıktım sahte hesapla takiptende." Ben bunları konuşurken bir dakika durmamıştı gözümün yaşı. Elimin tersi ile sildim gözyaşlarımı içtim dördüncü sigarayı yere attım. "Söylesene sen affeder misin kendini. Söylesene çektiğim hangi acıya merhem olacaksın! SÖYLESENE SEN GÜVENİR MİSİN BİDAHA KENDİNE! " sesim artık yükselmişti. Göğsünden ittim. "BİDE KALKMIŞ SANA MÜHÜRLEDİM KENDİMİ DİYOSUN. SÖYLESENE HANGİ ÖZÜR SİLECEK İÇİMDEKİ YANGINI. HANGİ KELİME SİLECEK ELLERİNDEKİ ONUN İZLERİNİ. NASIL ANLATACAKSIN ACIYAN KALBİME BUNLARI" ben onu iterken bi anda kollarını kollarımın üstünden sırtıma sardı. Nefesim kesilmeye başlamıştı.
"Şşşşttt sakin ol. Önce sakin ol. Derin nefes al. Sonra yine bağır çağır vur kır dök. Ama önce sakin ol." Yine bir krizin eşiğindeyim. Hem sırtımı hem uzun saçlarımı okşuyordu. "BIRAK" diye debelendim kolları arasında. Parfümü değiştirmişti. Ama kendisine has kokuyu o anda tanımıştım. "Tamam, tamam. Sakinleş bırakıcam" dedi. Benim ellerim vücudumun yanında öylece dururken o sırtımı okşamaya devam ediyordu. "Bırak yiğit" dedim sesiszce. Ellerimi göğsüne koyup kendimi geri çektim. Zorlamadan bıraktı.
"Aslı ben artık vazgeçmem senden. Sövsende sevsende burdayım. Vursanda kırsanda burdayım. Senden gelen başımın üstüne. Sen ne kadat itsende gitmem artık. Bunca sene beklemişsin beni... "
"Ben seni beklemedim. Hiç beklemdim. Ben içimdeki aşka ihanet edemedim"
"Tamam beklemedin. Ben içindeki aşkın karşılığı olmaya geldim. Bu zamana kadar almamışsın hayatına kimseyi. Bunda sonrasına da ben izin vermem."
"Öyle mi?"
"Öyle. Artık burdayım. Hep burdayım. Belki çok zor olacak ama ben açtığım her yarayı iyi edeceğim"
"Benim buna izin vereceğimi nerden çıkardın?"
"Gerekirse kapına köpek olurum. Yine de bırakmam seni"
"Ya ben başkasını alırsam hayatıma"
Çenesi seğirdi. "Alamazsın. Ben varken buna izin vermem"
"Öyle mi. İzle ozaman"
Cebimden telefonu çıkarıp Oziyi aradım.
'Efendim aslım'
'Ozi nerdesin'
'Eve geçiyorum. Bişey mi oldu. Ağladın mı sen'
'Yok bişey. Ben sana başka bişey diyeceğim. Hani sizin karakolda biri vardı benimle tanışmak isteyen'
'Eeee nolmuş ona? '
'Söyle ona yarın akşam bir yemeğe gidelim'
'Ne saçmalıyon amına koyim'
'Tamam kardeşim. Ben eve geçince detayları anlatırım sana'
"Lan sikik sikik konuşma nerdesin sen '
" Tamam ozim. Sen konuş madem ben restoran ismini söylerim sana'
'Lan sen beni duymuyon mu. İçtin mi naptın amına koyim'
'Tamam tamam ben şimdi araba kullanıcam. Eve gidince haberleşiriz. Görüşürüz' diyip telefonu kapattım. Karşımda alnındaki damarı belirginleşmiş adama baktım.
"Sen kendin dönersin artık. Yolu öğrenmişsindir hadi iyi akşamlar" diyerek arabama yöneldim. Bianda kolumu tutup beni durdurdu.
"Yapamazsın bunu. Müsade etmem"
"Görürürüz yapıyo muyuz yapmıyo muyuz. Eğer inanamssan yemekten fotoraf atarım sana" diyerek elinden kolumu çekip arabaya bindim. Kemerimi takıp ordan uzaklaştım. Dikiz aynasından baktığımda hala olduğı yerde iki eli yanında yumruk olmuş dikiliyordu. İşte şimdş benim oyunum bailıyor yiğit bey. Hayırlı başarılar.
.

BİR BÖLÜM DAHA BİTTİ..

ŞİMDİ NELER OLACAK.

SONUNDA BEKLENEN YÜZLEŞME GERÇEKLEŞTİ.

YİĞİT SÖYLEDİKLERİNDE SAMİMİ Mİ?

ASLI ONA YENİDEN GÜVENEBİLİR Mİ

İÇİNDEKİ KIRIKLARI TAMİR EDEBİLİR Mİ YİĞİT

ASLI O YEMEĞE GİDECEK Mİ

ONUNLA TANIŞMAK İSTEYEN KİM

OZİ BUNA YARDIMCI OLACAK MI

YİĞİT O YEMEĞE İZİN VERECEK Mİ

BİR SONRAKİ BÖLÜMDE YİĞİTİ İYİCE DELİRTECEĞİZ.

OY VERMEYİ YORUM YAPMAYI LÜTFEN UNUTMAYIN.

DESTEKLEYEN HERKESE TEŞEKKÜR EDERİM.

SİZLERİ SEVİYORUM ❤❤❤

 

Bölüm : 27.12.2024 01:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...