16. Bölüm

15.BÖLÜM

Nazlı Kerçin
nzlkrcn

Sabah resmen mis kokular eşiliğinde açtım gözlerimi. ‘Börek mi lan o'. Yataktan fırladığım gibi kendimi mutfağa attım. Anam canım anam yine döktürmüştü. Evet annem hafta sonu için yanıma gelmişti. Çünkü babam köye babaannemin yanına girmişti. Annem pek köye gitmez bayram seyran harici. Zaten babamda çoğunlukla kendi gider. Babam kendine münhasır bir şahıs olduğu için neyi neden yaptığını pek sorgulamayız. Öyle kitaplarda anlatıldığı gibi babamla sarmaş dolaş bir hikayem yok. Evet sever çok sever biliyorum. Ama bunu öpüp koklayarak yada sözleriyle pek belli etmez. Annemle de uzun zamandır anne kız günü yapmadığımız için babam köye annem bana geldi. Eğer annem varsa enfes bir sofra da mutlaka ordadır. “kız sen neler yaptın”diyerek sokulup yanağına bir öpücük bıraktım. “Günaydın kızım”diyerek öpücüğe karşılığımı alınca önce elimi yüzümü yıkamak için banyoya gittim. Annemle kahvaltı saatimiz biraz fazla sürerdi. Zira anneden çok bana arkadaş gibi olduğu için içtiğim sudan sıçtığım boka kadar bilirdi. Bu zamana kadar ondan gizlediğim hiç bişey olmamıştır. En mutlu anımdan tutun dibin dibini gördüğüm anları bile bilir kendileri.

Kahvaltı bitmiş biz hala sofrayı toplamamış masa başında kahvemizi içiyorduk. Derin bir dedikodu ortasında çalan kapıyla ayaklandım. Hafta sonu benim kapımı kimse çalmazdı. Açtığım kapının karşısında bir kurye vardı. Elinde kocaman buket. Bingo! Doğru tahmin. “aslı hanım”

“benim”diyerek buketi aldım. Bu defa çiçek buketi değildi kocaman çikolata buketiydi. Üzerinde ise beni şapşal şapşal gülümseten bir not vardı “çöpe atılan şeylere paranı harcama demiştin. Bende öyle yapıyorum. Sen nimete kıymet verirsin. Bunları atmayacağını biliyorum. Afiyet olsun”

“aptal”diyerek elimdeki buketle mutfağa girdim. Elimdeki buketi gören annem “yine mi”dedi. Zira sürekli çiçek geldiği için hepsini çöpe attığımı boşuna parasını harcamamasını söylemiştim. Oda bu yolu tercih etmiş olmalı. Üstündeki yazıyı okuyunca annemim imalı bakışları üzerindeydi. “çöpe attım mı dedin” başımı olumlu anlamda salladım. “Öyle bilmesi daha iyi” oysa hepsini saklıyordum. Kuruyanların tek tek çiçeklerini kopartıp özel kutuda saklıyordum. “Hala vazgeçmedi mi”diye sordu annem. “Nerdeyse senesi dolacak bizim şirkete geleli. Hala pes etmedi” Evet manisada “sana güvenmeye hazır değilim” demenin üstünden nerdeyse altı ay geçmişti. O beni haklı bulup tek kelime etmemişti. Aksine daha çok üstüme düşmeye başlamıştı. İlk zamanlar her hafta gelen çiçeklere itiraz etmiş yollamamasını söylemiştim. Oda arayı açıp onbeş günde bir göndermeye başlamıştı. Bu defa “çiçekleri öldürüyosun” dediğmde daha çok saksıda canlı çiçek yollamaya başladı. Ona da itiraz ettiğimde geldiğimiz son durum elimdeki çikolata buketiydi. Annem en başından beri onun geri geldiğini ve benden af dilediğini şans istediğini biliyordu. Birgün ben onu affetsem bile annemin affetmesi pek kolay olmayacaktı. Çünkü hiç bir anne kızının o hallerini gördükten sonra ona bunu yapanı affedemezdi. “ne yapacaksın”diyerek daldığım düşünceden çıkardı annem “bilmiyorum”dedim derin derin. Aslında bunca çabası çok hoşuma gidiyordu. Aylar geçmişti ama o hala pes etmemişti. Ama beni 13 sene bu aşka mahkum etmesini kabullenemiyordum. Tamam o bana bişey dememiş umut vermemiş olabilirdi. Hatta ona giden tüm yollarımı kapatmış da olabilirdi. Ama ben hep kendi içimde başka bir yol çizmiştim onu sevecek. Mesela zamanında kendince gördüğüne inanıp aptal düşüncelerle dönüp gitmemiş olsa şuan ne halde olurduk diye düşünmekten geri duramıyorum. Leyla da haklı sanırım bu konuda. Dıştan gören bir göz Ozi ile beni arkadaş sanmazdı. Öyle bir köptü üstündeyim ki ne tarafa gitsem yıkılacak gibi. Şimdi tamamen reddetsem belkide yaşayamayacağım bir mutlu son var sonunda. Herşeyi silip ona gitsem eğer tekrar o giderse bu yıkım önceki gibi olmazdı. Ben altından kalkamazdım. Hani iki ucu şeyli değnek var ya. Heh tam o durumdayım.

Hafta sonu annemle geçirdiğim harikulade iki günün sonunda yine şirket dosyalarıyla boğuşmak ormanın ortasında aslanda güreşmek gibi geliyordu. Havalar ısındıkça bende manisadayken yazdan yeni çıkmıştık. Havalar soğumaya yüz tutmuştu. Kara kışı geçirip. ‘tabi izmirde kar görebilene aşk olsun' şimdi yaza yeniden giriş yapmıştık. Geldi bahar ayları gevşedi gönül yayları hesabı ben çiçekli elbiselerle meydanda dolaşırken yiğit beyin elbiselerimle ne alıp veremediği olduğunu merak ediyorum ‘tamam kabul, etmiyorum. Çünkü biliyorum. Zamanında hatırladığım anlar dolayısıyla birazcık kıskançlık damarına basmış olmam sorun olmaz bence değil mi?’.

Şirket yeni bir projeye başlanmıştı. Önceki gibi büyük bir iş değildi ama en ufak işi bile titizlikle irdelediğimiz için işlerimiz yorucu oluyordu. Yiğit bey hiç bir anı pas geçmiyor. Saçma sapan konular için bile ya odama geliyor yada odasına çağırıyordu. Pislik herif her fırsatı değerlendiriyordu.

Birde bunca işin arasında hafta sonu Gökhan beyin düğünü vardı. Ve bizim patron insan ayırmadığı için en üs rütbeden an alt rütbeye kadar herkes davetliydi. Ve bu benim en sevdiğim huyuydu. Kimseyi kendinden küçük görmezdi. Koskocaman patron olsa bile.

Bütün hafta hummalı bir şekilde elbise arayışına girmiştim. Zira Gökhan bey ve babası arasındaki ilişkimiz sadece işçi işverenden öte aileden biriymiş gibiydi. İş dışında bir abiydi o benim için. Sonunda aradığım elbiseyi bulmanın mutluluğu ile kalan haftayı kafam rahat tamamlamıştım. Siyah derin göğüs dekolteli ve cesur bir yırtmacı vardı. Belkide birinin sinirleri ile oynamak bana ayrı bir haz veriyordu. O efendi, sakin,nahif, kibar adamın gözlerinden kıvılcım çıkacakmış gibi olması kahkaha atmak istememe sebeb oluyordu. He tabi hayat hep istediğimiz gibi gitmiyor ve bana da aynı kalleşliği yapıyordu. Ben duygularını saklamakta uzmanlığı ele aldığım için bunu belli etmiyordum o ayrı. Bazen mimiklerime engel olamamakta benim suçum sayılmasın canım. Ana kattaki lobide karşılama masasında danışmanlık yapan Şeyda Hanım’ın Yiğit BEY e olan ilgisinin tüm şirket farkındaydı. Bu kızın bu yüksek makam merakı neydi. Bir ara Bülent beye bile yazmaya kalkmıştı da adam nişan yüzüğünü gözüne sokunca durulmuştu. Hayır kimseyi konumu yada dış görüntüsü ile yargılamak haddime değil elbet ama biraz kendi kulvarında yüzse belki şansı daha yüksek olabilirdi. Ve eğer o eyelinerini kaşına kadar çekip dudaklarındaki ruju taşırarak sürdüğünde güzel göründüğünü sanıyorsa çok büyük yanılıyordu. Birinin onu uyarması lazımdı. Hele ki sesini incelterek konuştuğunda dikkat çekmekten ziyade erkeklerin kulaklarını tıkamasına sebeb olduğunu ben görürken o görmüyor olabilir miydi. Ne? Ne var? Ne öyle bakıyosunuz?. Asla kıskanmıyorum! Size öyle geliyordur! Susun! Bitti! Nokta!

. .

. .

. .

Sonunda o büyük düğün günü gelmişti. Gökhan bey tüm şirketi çağırınca koskocaman bir salon tutmuştu. Evet havalar ısınmaya başlamıştı ama akşamları serinliği insanı üşütüyordu. Evde hazırlıkla uğraşmamak için kuaförü tercih etmiştim. Elbiseye yakışan bir saç ve makyajı evde kendim yapamazdım. Yani profesyonel şekilde yapamazdım. Düğünün ortasında dağılan saçlarım ve akan makyajımla kalmak istemiyorum.

Ensemde toplattığım dağınık topuzum ve yüzüme bırakılan doğal saç tutamları elbiseme gayet uyuşmuştu. Toprak tonlarına yapılan makyajımı patlatan şey dudaklarımdaki koyu kırmızı rujdu. Son olarak elbisemin altına giydiğim siyah yüksek topuklu ayakkabı ve üstüme boca ettiğim parfümle hazırdım. Telefonum cüzdanım ve sigara paketini küçük eş çantama atıp diğer kalan bütün eşyaları büyük çantaya tıkıştırdım. Telefonumdan gelen bildirimle kuaförden çıkıp merdivenleri indim. Dış kapıdan çıktığımda karşımdaki adam nefes kesiciydi. İlk adımı mı attığım gibi kaldım. Baştan ayağı simsiyah giyinmişti. Ve bu onda aşırı iyi durmuştu. Ayakkabısından saçına kadar süzdüğüm adam aynı muameleyi bana yapmıştı. Ama o ilk saçlarımdan başlamış aşağı doğru süzmüştü. Tam göğüs bölgesine geldiğinde gördüğü şeyle kaşları çatılmıştı. Daha sonra aşağı kadar devam etti. Bu bakışma maksimum iki dakika sürmemişti. Ama bana saatler gibi gelmişti. En sonunda kendimi toparlayıp adım attığımda ortaya çıkan bacağımı gören adamın bakışları büyümüş ve hızla yüzüme çıkmıştı. Evet kabul iki adet fazla cesur dekoltelere sahiptim. Ama ona neydi. ‘sanki ona inadına giymemiş gibi'. Arabanın yanına geldiğimde hiç birşey demeden elimdeki büyük çantayı alıp ön kapıyı benim için açmıştı. Şimdi diyeceksiniz ki bu neden burda. İnanın bende bilmiyorum. Ne desem laf dinletemediğim adam şuan beni kuaförden almıştı ve salona gidiyorduk..

Büyük aydinlatmalar ve tavandan sarkan çiçeklerle süslenmiş salon gerçekten masal dünyası gibi görünüyordu. Biz yetkililer için ayrılmış masaya ilerleyip çantamı bıraktım. Önce Gökhan beyin anne ve babasının yanına uğrayıp tebriklerimi sunduktan sonra masama oturdum. Herkese selam vermek için bakışlarımı gezdirdiğimde birbirine çatık kaşlarla bakan ikiliyi görmem birazcık germiş olmuş olabilir. İkiside birbirine ters ters bakarken bu akşam umarım tasasız geçerdi. Kısa bir bekleyişin ardından gelin ve damat alkışlar eşliğinde salona giriş yapmıştı. İlk dansların ardından diğer çiftlerde dansa davet edildiğinde başımı hiç kaldırmadım fakat tam karşımdan Murat beyin sandalyesinden kalktığını gördüm. ‘lütfen buraya gelme lütfen'. O daha bizden tarafa dolaşmadan bir anda elimin tutulması ve ayağa kaldırılmam bir oldu. Neye uğradığımı anlamadan Yiğitle el ele masadan kalkmış Muratın önünden geçip pistin önünde onun kolları arasında bulmuştum kendimi. Tuttuğu elimi omzuna bırakırken diğer eliyle belime sarmıştı. Boştaki eli ile elimi kavrayıp kaldırdığında ben her hareketini şaşkınca izliyordum. Göz göze geldiğimiz an kendime gelip “ne yapıyosun” Diye dişlerimin arasından fısıldadım.

“o herifle dans etmene müsade edeceğimi düşünmüyorsun herhalde”

“Bundan sanane”dediğimde gözlerime daha delici bakmaya başladı

“Gerçekten dans edecek miydin onunla?” Sesi kurılmıştı.

“eğer müsaade etseydin bunu öğrenebilirdik”

“asla! Bu saatten sonra asla seni bir başkasının kollarına bırakmam. Hele o herife asla” tam ağzımı açmış bişey diyecekken beni susturup tekrar konuştu “hele ki hala gözlerinde kendimi görürken bundan sonra arasında olabileceğin tek kollar benim kollarım” kollarından çıkmak için hareket ettiğimde beni kendine daha çok çekti. Sanki mümkün gibi. Tuttuğu elimi göğsüne yasladı. Avcumun içinde hisettiğim o güçlü atışların aynısı şuan benim sol yanımda da vardı. “Hala hissetmiyor musun yanında böyle deliren kalbimi. Bak gözlerime. Hala görmüyor musun kendini.” Gözlerini kapatıp saçlarımı kokladı. “ anlamıyor musun hala sana nasıl delirdiğimi.”

“yiğit b-“

“aslı yarın akşam benimle sinemaya gelir misin?”

OOPPSSS SİNEMA MI?

SİNEMAYI ANLAYAN?

NELER OLUYOR NELER OLUYOR?

YİĞİTÇİM? İYİ MİSİN ACABA!?

ASLI NE CEVAP VERECEK?

BUNDAN SONRA ONLARI NE BEKLİYOR?

SİZCE ARTIK VAKTİ GELDİ Mİ!?

EVEEET ALALIM BAKALIM YORUMLARI

OYLARI UNUTMAYALIM LÜTFEEN 💕💕

 

 

Bölüm : 27.12.2024 01:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...