@o_bir_yazar
|
Karargahın kapısından içeri adım attığımda, kalbim küt küt atıyordu. Gölge Timi’ne katılmak, benim için hem heyecan verici hem de ürkütücüydü. Barut Timi’nden ayrılırken yaşadığım duygular hala aklımda tazeydi. Yeni bir başlangıç, yeni bir fırsat; ama aynı zamanda bambaşka bir dünya. Kendi kimliğimi burada ispatlamak zorundaydım. Odada dizilmiş askerler, beni izliyordu. Yüzbaşı Emre Yıldız, ciddiyetle önde duruyordu. Evet, o benim babamın rütbesine sahip olduğu bir başkası, ama benim için o sadece bir komutan değildi; aynı zamanda bir aile bağıydı. Gözlerimin onun üzerindeki baskısı beni rahatsız ediyordu. Emre, toplantıya hazırlık yapıyormuş gibi durdu. Onun yanındaki havayı hissedebiliyordum; hem güven verici hem de baskı doluydu "Arkadaşlar, yeni bir yüzle tanışıyoruz," dedi Emre, sesindeki otorite ile karargahı doldurdu. "Üsteğmen Leyla Karaca, Gölge Timi'ne katılıyor." O an gözler üzerimde yoğunlaştı ve içimde bir sıcaklık hissettim. Kendimi ifade etme arzusu, bedenimdeki heyecanla birleşti. Dışarıdan gelen bakışların ağırlığı altında eğilmeyecektim. Ben Leyla Karaca’ydım; bu yeni timdeki yerimi almalıydım. Mert Çelik, çavuş, hemen yanıma geldi. "Hoş geldin Leyla! Gölge Timi'nde eğlencenin hiç bitmeyeceğini göreceksin," dedi gülümseyerek. Onun enerjisi, içimdeki gerginliği biraz olsun hafifletmişti. Ama Baran’ın soğuk bakışları, bu sıcak karşılamanın üzerine kara bir bulut gibi çökmüştü. O da kimdi ki, beni dışlayabilirdi? Ama içten içe biliyordum, Baran’ın bana karşı tutumu burada her şeyi belirleyecekti. Emre toplantıya devam etti. "Bugün biraz farklı bir tatbikat yapacağız. Gölge Timi'nin nasıl çalıştığını göstereceğiz," dedi. "Leyla, senin için özel bir alan belirledik. Burada kendi yeteneklerini kanıtlayabilirsin." Kalbim hızla atmaya başladı. Bu, kendimi ispatlama fırsatıydı; ama bir yandan da başarısız olma korkusu içimdeydi. Ekibin bana nasıl yaklaşacağını ve Baran'ın üzerimdeki etkisini merak ediyordum Tatbikat sahasına yöneldik. Emre’nin talimatları arasında kaybolmuş, diğer ekip arkadaşlarımla birlikte çalışma heyecanı içindeydim. Bir yandan dostane ilişkiler kurmaya çalışıyor, diğer yandan Baran’ın soğuk tavırlarını hissetmekten kaçınmaya çalışıyordum. İlk görevime adım atarken tek bir düşünce vardı kafamda: Kendi kimliğimi ispatlamak ve bu zorlu dünyada yerimi almak. Gölge Timi'nde savaşın yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir mücadele olduğunu öğrenmeye hazırdım. Gölge Timi’ndeki ilk günümde, başarılarım kadar hayal kırıklıklarımın da bana neler katacağını görecektim. Her şey tam önümde duruyordu ve ben, bu savaşta kendimi bulmak için cesaretle yola çıkmaya kararlıydım. Tatbikat alanına girdiğimde, aklımda bir yandan heyecan bir yandan kaygı doluydu. Etrafımdaki askerler, belirli bir disiplin içinde hareket ediyor, talimatları hızla yerine getiriyorlardı. Kısa bir süre içinde bu ekibe katılacak olmanın verdiği gurur ve endişe iç içe geçmişti. Mert, yanımda hızlı adımlarla yürüyerek, “Sakın geride kalma! Görevin ne olduğunu biliyorsun, değil mi?” dedi, gözleri parıldıyordu. Onun enerjisi, içimdeki korkuları biraz olsun dağıtıyordu. “Sen burada, Gölge Timi’nde çok şey yapabilirsin! “Evet, umarım. Ama Baran’ın tavırları beni gerçekten endişelendiriyor,” dedim, içimi dökerek. Onun yaklaşımını değiştirmesi için bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum ama nasıl olacağını kestiremiyordum. Mert, “Onu kafana takma. Ekibin gerisi seni destekleyecek,” diyerek güven verici bir gülümsemeyle yanıtladı. Ama aklımda hep Baran’ın beni dışlayacağı düşüncesi vardı. Sadece fiziksel değil, ruhsal bir savaşta da yer alacaktım; bu beni daha da tedirgin ediyordu. Emre, tatbikat alanında pozisyon almıştı ve gözleri ekibin üzerinde geziniyordu. “Herkes dikkat etsin! Bugünkü tatbikat, karşılaşacağımız gerçek görevlerin bir simülasyonu. Kendi yeteneklerinizi gösterme şansınız var!” dedi. Bu, benim için kritik bir an olacaktı; hem kendimi ispatlamak hem de Gölge Timi’nin bir parçası olmak için. Aylin, yanımdan geçerken, “Leyla, sen harika bir üsteğmensin. Gücünü göster!” dedi. Onun desteği içimi ısıtmıştı. Timin bir parçası olarak değerli hissetmek, bana cesaret veriyordu. Tatbikata hazırlık yaparken, bir süreliğine Baran’ın varlığını unuttum. Hedefe odaklanmak ve yalnızca kendi yeteneklerimi sergilemek zorundaydım. Görevin temellerini belirledikten sonra, tim olarak plan yapmaya başladık. Stratejiler belirleyip birbirimizin güçlü yönlerini vurgulayarak ilerlemeye karar verdik. Ama içimdeki kaygı, bir türlü dinmek bilmiyordu. Baran’ın oradaki tavırları, beni daha çok etkiliyordu. “Onunla çatışmamak için elimden geleni yapmalıyım,” diye düşündüm. Timin bana güvenmesini sağlamak için zayıf düşememeliydim Tatbikat başladığında, enerjim arttı. Bir hedefe ilerlerken, planları hayata geçirmeye başladık. Kalbim, ruhumdaki gerilimi yenip sadece bu anın tadını çıkarmaya odaklanmıştı. Emre’nin sesi, beni yönlendiriyor; Mert’in cesaretlendirici bakışları bana güç veriyordu. İlk atışımızı yaptığımızda, içimdeki stres biraz olsun azaldı. Tim arkadaşlarımın yeteneklerini görmek beni motive etti. Ancak tatbikatın seyrinde Baran’ın bakışları üzerimdeydi; her hareketimi izliyordu. “Görüyor musun? Yetersiz kalıyorsun,” der gibi bir ifade vardı yüzünde. Ama ben pes etmeyecektim. Kalbimdeki kararlılıkla, onun gözlerindeki soğukluğu yenecek ve Gölge Timi’nde yerimi alacaktım. “Bunu başarabilirim,” diye fısıldadım kendime. Her ne olursa olsun, savaş alanında güçlü durmalıydım. Görev sırasında taktiklerimizi uygularken, tim içinde bir bağ oluştuğunu hissettim. Leyla olarak, bu grubun bir parçasıydım. Görev sırasında, sıradan bir üsteğmen değil, Gölge Timi’nin bir üyesi olmanın önemini kavradım. Yavaş yavaş tim içindeki dinamikler gelişmeye başlamıştı. Görev sona erdiğinde, ekip ruhunun beni nasıl sarıp sarmaladığını hissettim. Baran, bu sefer daha az soğuk duruyordu; belki de tatbikatın sonunda bazı şeyler değişmişti. Mert’in gülümsemesi ve Aylin’in destekleyici sözleri, bana burada bir yere ait olduğumu hatırlatıyordu. İlk görevim, sadece bir tatbikat olsa da benim için çok şey ifade ediyordu. Gölge Timi’nde geçirdiğim bu zaman, beni şekillendirecek ve daha da güçlendirecekti. Artık bu zorlu yolculuğa birlikte çıkmaya hazırdım. Tatbikat sona erdiğinde, akşam karargaha döndüğümüzde timdeki atmosfer değişmişti. Herkes bir nebze daha rahatlamış, gerginlikler azalmıştı. Mert, yanımdan geçerken, “Harikaydın Leyla! Yeteneklerin herkesin dikkatini çekti. Bence Baran’ın bile sana bir şeyler katabileceğini düşünüyorum,” dedi gülümseyerek. Onun bu sözleri beni biraz olsun rahatlattı. Belki de Baran’la aramdaki mesafe zamanla azalacaktı Toplantı odasında Emre, günün değerlendirmesini yapmaya başladı. “Bugün Gölge Timi’nin potansiyelini gördüm,” dedi. “Hepiniz harika iş çıkardınız, ama Leyla özellikle dikkatimi çekti. Yeteneklerinizi gösterdiniz; bu, ekibimiz için büyük bir kazanç.” Bu sözler, kalbimde bir sıcaklık uyandırdı. Bir üsteğmen olarak burada kabul görmek, başarılarımın takdir edilmesi benim için çok önemliydi Ancak Baran’ın yüz ifadesi, yine beni düşündürmeye başlamıştı. O, durumu kabullenmiş gibi görünmüyordu. Kollarını gövdesinin üzerine kavuşturmuş, sinirle yere bakıyordu. “Baran, sen ne düşünüyorsun?” diye sordu Emre. Baran, derin bir nefes alarak, “Bir tatbikatta başarılı olmak, gerçek görevlerde de aynı başarıyı göstereceğiniz anlamına gelmiyor. Asıl mücadele bu değil,” dedi. Bu sözler beni derinden etkiledi. “Gerçek mücadele,” diye düşündüm, “Beni bekleyen zorlukları tarif ediyordu.” Emre’nin gülümsemesiyle karşılık vermesi, tatbikatın değerlendirmesinin ötesinde bir şeyler yaşandığını hissettiriyordu. Baran’ın tavırları, tam anlamıyla ne hissettiğini anlamama engel oluyordu. Tatbikat bitti ama gerçek görev için hazırlanmam gerekiyordu. Zihnimdeki endişeleri silip atmak istiyordum. Geceyi, timin diğer üyeleriyle sohbet ederek geçirmeye karar verdim. Mert, Aylin ve Kaan, hemen yanıma gelerek eğlenceli anekdotlarla gülüşmeye başladılar. “Leyla, bu gece bir film izleyelim mi?” dedi Aylin. “İyi bir dinlenmeye ihtiyacımız var.” “Bence de! Hem eğleniriz, hem de takım ruhumuzu güçlendiririz,” dedim. Gözlerimdeki kararlılıkla, tatbikatın sadece başlangıç olduğunu biliyordum. Bunu daha fazlası için fırsat olarak görmek istiyordum Gece boyunca kahkahalar ve eğlencelerle dolu bir zaman geçirdik. Ancak zihnimde hala Baran’ın sözleri dönüp duruyordu. “Gerçek mücadele,” ne demekti? Tatbikatlar beni güçlendirmişti ama içimdeki korkuları yenmem için daha fazlasını yapmam gerekiyordu. Ertesi sabah, Gölge Timi olarak yeni bir göreve çıkmak için hazırlanmaya başladık. Yüzbaşı Emre, kısa bir brifing vermek için toplantı odasına çağırdı. “Bu sabah, gerçek bir görevle karşı karşıyayız. Bir terörist hücresinin bulunduğu bölgeye gideceğiz. Sizin için bir fırsat olacak. Ben size güveniyorum.” Kalbimde bir heyecan dalgası yükseldi. Bu, daha önce hiç yaşamadığım bir deneyim olacaktı. Timin gözlerinde beliren kararlılık, benim de cesaretimi artırıyordu. Mert, yanımda durarak, “Hazır mısın Leyla? Bu sefer gerçekten bir şeyleri değiştirme şansımız var,” dedi. Gözlerinde bir güven ışığı vardı. “Evet, hazırım!” dedim. İçimdeki mücadeleye karşı cesaretimi bir araya toplamak zorundaydım. Bu görev, sadece başarılı olmak değil; aynı zamanda timin bir parçası olduğumu hissettirmek için de önemliydi. Bölgeye doğru yola çıktığımızda, içimdeki heyecan ve korku birbirine karışıyordu. Gözlerimi, önümüzdeki zorluğa odaklamaya çalıştım. Bu görev benim için bir sınav olacaktı; yalnızca askeri becerilerimi değil, aynı zamanda içsel gücümü de test edecekti. Gölge Timi’nin bir parçası olarak, sadece düşmana karşı değil, kendi içimdeki korkulara da karşı durmalıydım. Bütün bu düşünceler aklımda dönerken, yola devam ettik. Gölge Timi, savaşın derinliklerine doğru ilerliyordu ve ben, kendimi bulmak için bu yolculuğa cesaretle atılmaya kararlıydım. Gölge timi, görev alanına yaklaştıkça gerilim artıyordu. Araçtan inmeden önce, tim lideri olarak hazırlıkları tekrar gözden geçirmek için toplandık. Emre, gözleri kararlı bir şekilde bakarken, “hedefimiz belirli bir terörist hücresidir. Taktiksel olarak hızlı ve etkili bir şekilde ilerleyeceğiz. Bu, hayati bir görev ve kaybedecek bir saniyemiz yok,” dedi. Herkes ciddiyetle dinliyordu. Hava, üzerimize çökmüş ağı bir sessizlikle doluydu. “Hedefimiz on beş dakika içinde etkisiz hale getirilmeli. Leyla, senin görevin iletişimi sağlamak ve gerektiğinde destek olmak var. İhtiyaç duyulduğunda seni çağıracağız,” dedi Emre. “ anlaşıldı, Yüzbaşı,” dedim, içimdeki gerilimi bastırarak. Bu görev, sadece benim için değil, tüm tim için kritik bir andı. Alin ve Mert’le göz göze geldim. Biliyorum ki bu sefer birbirimize güvenmek zorundaydık. Herkesin elinden gelenin en iyisini yapacağına inanıyordum. Araziye adım attığımızda, kalbimdeki heyecan korkuyla iç içe geçmişti. Etrafa dikkatlice bakarak ilerlemeye başladık. Baran, önde yürüyordu ve yüzündeki soğuk ifade yerindeydi. Ancak artık durumu kabullenmeye çalışıyordum. O benim rakibim değil, ekibimizin bir parçasıydı; bu yüzden ona karşı olan tutumumu değiştirmeliydim. Arazinin zorluğuna karşı daha dikkatli ve ihtiyatlı adımlarla ilerliyorduk. Mert, sessiz bir şekilde yanımda yürüyordu. “Leyla, her şey yolunda gidecek. Unutma, sen buradasın çünkü sen bir üsteğmensin.” Dedi. Bu sözleri, içimdeki güveni artırdı. Kısa süre sonra, belirlediğimiz hedefe yaklaştığımızı hissetmeye başladık. Etrafımızdaki doğanın sessizliği, içimdeki gerilimi artırıyordu. Kafamda tekrar Baran’ın sözleri dönüp duruyordu. “Gerçek mücadele,” derken tam olarak ne demek istemişti? Şimdi bu sorunun yanıtını bulma zamanıydı. Birden, Emre işaret vererek durdu. “Hedef bölgeye ulaştık. Dikkatli olun. Herkes pozisyon alsın,” dedi. Hızla yanımdaki Mert’e döndüm, “Bu gerçekten başlamak için en iyi zaman değil mi?” diye fısıldadım. “Kesinlikle! Hazır ol Leyla, işimizi yapmak zorundayız,” diye yanıtladı. Hedef bölgeyi dikkatlice taradıktan sonra, tim üyeleri ile koordineli bir şekilde ilerlemeye başladık. İçimde bir şeyler kıpırdanıyordu; bu, yeni bir başlangıcın ve büyük bir değişimin habercisiydi. Tim olarak birlikte hareket edersek, her zorluğun üstesinden gelebileceğimize inanıyordum. Birden, uzaktan birkaç ses duydum. Kısa süre sonra düşmanlarımızın olduğunu anladık. Emre, hemen harekete geçti. “Ateş açın! Düşmanı etkisiz hale getirin!” diye bağırdı. O an, adrenalinin vücudumu sarsığını hissettim. Kalbim hızla çarpıyordu. Gerçeğiyle karşı karşıya olduğumu biliyordum. Mermilerin sesleri etrafımızda yankılanırken, odaklanmak zorundaydım. Dikkatimi toplamak için derin bir nefes aldım. Görevim, time destek olmak ve gerektiğinde durumları yönetmekti. Hızla elime silahımı aldım ve pozisyonumu aldım. Baran, beni yanına çağırdı. “ Leyla, buraya gel! Timi destekle!” diye bağırdı. Onun liderliğinde hareket etmek zorundaydım. Yanımda Mert Aylın ve Kaan vardı; hepimiz birlikte çalışmalıydık. “Hazır mısınız?” diye sordum. Hep birlikte kafa salladılar.” Hedefin nerede olduğunu biliyoruz, şimdi zamanımızı dikkatli harcamalıyız,” dedim. Tim içinde güven hissi oluşturmak zorundaydım. İşbirliği yapmazsak, bu görevde başarılı olamazdık. Bir yandan ateş ederken, diğer yandan düşmanlarımızın hareketlerini gözlemlemeye çalıştım. Etrafıma yayılmış olan düşmanlar arasında ilerlemek, beni çok düşündürüyordu. Düşmanın nereden geleceğini tahmin etmek için zihnimi zorlamalıydım. Tam o anda, içimdeki korku yeniden su yüzüne çıkmaya başladı. “ Leyla dikkat et!” dedi Mert, hemen yanımdan fırlayarak düşmanın ateşine hedef oldu. Gözlerimde korku belirdi. “Hayır, hayır!” diye bağırdım ama Mert’in yaralanmış olduğunu görene kadar ne yapmam gerektiğini bilemedim. Baran, hızla onun yanına koştu. “Mert, sakin ol! Destek çağırıyorum,” dedi. O an her şey bir anda donmuş gibi hissettirdi. Timdeki kayıpları görmek istemiyordum. “ Mert!” diye fısıldadım. Ama Baran ve diğer tim üyeleri durumu kontrol altına almaya çalışıyordu. Kalbim hızla çarparken, düşmanları etkisiz hale getirmek için harekete geçem gerekiyordu. Mert’in yaralı olduğunu düşünmek bile içimde bir boşluk açıyordu. “Leyla, odaklanmalısın! Bize yardım etmen gerek!” dedi Aylin, gözlerindeki kararlılıkla. Onun sözleri, içimdeki korkuların üstesinden gelmem için bir ışık oldu. “ Tamam, ben buradayım,” dedim. Düşmanları etkisiz hale getirmek için timin yanındaydım. Ellerim titreyerek silahımı sıktım. Kalbi, en yükseğiyle atıyordu. Görevim, bu time yalnızca bir üsteğmen değil; aynı zamanda bir lider gibi hareket etmekti. Bu zor durumda timin gücünü hissetmeliydim. Başka bir seçenek yoktu. Düşman ateşi arasında kalan Gölge Timi, her an hayatını tehlikeye atıyordu. Mert’in yaralı olduğunu öğrenmek, içimdeki cesareti sarsmıştı ama mücadele etmekten başka bir seçeneğim yoktu. Düşmanların konumlarını tespit etmeye çalışırken, bir anlık dalgınlığım yüzünden bir mermi yanımdan geçti. Yürek çarpıntımla kendime geldim. Artık korkunun yerini kararlılık almalıydı. “Leyla, harekete geç!” dedi Baran, yanıma gelerek. “Mert’i güvenli bir yere çekmeliyiz. Aylin, Kaan, sen de benimle gel!” Hızla, Mert’in yanına koştum. Baran ve Aylin, onu korumak için düşman ateşine karşı çıktılar. Gözlerim, Mert’in yüzünde acıyı gördü. “Leyla, ben iyiyim,” dedi, ama sesindeki titreme, durumun ciddiyetini ele veriyordu. “Bunu duymak istemiyorum! Şimdi seni güvenli bir yere götüreceğim,” dedim, ona yardım etmek için elimi uzatırken. Mert, başını salladı ama beni bırakmaya niyeti yoktu. “Leyla, timin sana ihtiyacın var. Burada kalmalıyım,” dedi kararlılıkla. Ama onun bu cesareti beni zorladı. Düşmanların her an saldırabileceğini biliyordum. “Hayır, şu an ekipteki herkesin hayatta kalması önemli. Biz seni kurtarmadan bu savaşı kazanamayız!” diye yanıtladım. İçimdeki savaşçı ruh, ne olursa olsun ona yardım etmem gerektiğini söylüyordu. Baran ve Aylin’in düşmanlara karşı ateş açarak dikkatlerini dağıtmalarını sağladım. “Mert, şimdi!” dedim, onu yavaşça kaldırarak çekmeye başladım. “Biraz dayan, hadi!” Mert, bir an için bana baktı ve yüzünde gülümseme belirdi. “Hadi, biraz çabuk ol,” dedi alaycı bir tavırla ama derin bir nefes alarak yola çıktık. Düşman ateşi arkamızda patlarken, içimden bir korku ve cesaret karışımı geçiyordu. Mert’i güvenli bir yere ulaştırmak için hızlı adımlarla ilerlemeliydim. Savaşın karmaşası içinde, onun güvenliğini sağlamak için her şeyimi ortaya koymalıydım. Bölgeye gittiğimizde, Emre hemen yanımıza koştu. “Mert, seni hemen karargaha götürüyoruz!” dedi. Mert’in yüzü, acıyla bembeyaz olmuştu. Etrafa da bir göz attım; düşman hala etrafımızdaydı. Durumumuz her an değişebilirdi. “Leyla, Mert’i hızlıca korumaya almalısın! Hızlı ol!” Emre, komut verirken, bir yandan da düşmana ateş etmeye devam ediyordu. Tim arkadaşlarım, yanımda duruyorlardı. Gözlerimdeki kararlılığı görünce, cesaretimi artırmaya çalıştılar. Hızla hareket ederek, Mert’i taşınabilir bir yere doğru sürüklemeye başladım. Aylin, Kaan ve Baran, geri planda kalıp düşman ateşini üzerlerine çekerek bizi koruyorlardı. “İşini yap Leyla! Hızlı ol, biz arkanızdayız!” diye seslendiler. Mert’in elini tutarak, ona daha fazla cesaret vermek istiyordum. “Beni bırakma, Leyla. İşimiz bitmedi,” dedi, ama gözlerindeki acı beni derinden etkiliyordu. Bu sırada, düşman ateşi artmıştı. Gözlerim hemen karşı tarafa çevrildi. Düşmanın nereden geleceğini tahmin etmeye çalıştım. “Baran, dikkat et!” diye bağırdım. Onun hemen yanına gittiğini görmek içimi rahatlattı. Tim arkadaşlarımın dikkatini dağıtmalarını sağlamalıydım. Hızla geri dönerek, Mert’i taşımaya devam ettim. Ama o kadar yoğun bir ateş altındaydık ki, kalbimdeki korku tekrar yüzeye çıkıyordu. Sonunda, güvenli bir bölgeye ulaştığımızda, herkes yanımıza gelmeye başladı. “Mert, seni hemen tedavi etmemiz lazım!” dedi Aylin, elini Mert’in üzerine koyarak. Mert, acı içinde kıvrandı ama hala cesaretini kaybetmiyordu. “Leyla, sen harika bir üsteğmensin. Bize yardım ettin. Teşekkür ederim,” dedi. O an içimde bir sıcaklık hissettim; işte bu, Gölge Timi’nin ne demek olduğunu gösteriyordu. Birbirimize destek olmalıydık. Emre, yanımıza yaklaşarak, “Hemen tedaviye başlıyoruz. Düşmanın bulunduğu noktayı belirlememiz lazım. Leyla, sen diğer time katılacaksın. Düşmanı etkisiz hale getirmemiz gerekiyor. Bunu başarmalıyız!” dedi. Herkesin gözünde bir kararlılık belirmişti. Mert, “Leyla, benim için üzülme. Beni bırakma,” diye fısıldadı. O an içimdeki güç, onun yanımda olmasından geliyordu. “Seni asla bırakmayacağım, Mert. Savaşmaya devam etmeliyiz,” dedim Bölgeden çıkıp, düşmanın izini sürmemiz gerektiğini biliyordum. Düşmanla yüzleşmek zorundaydık. Hayatta kalmalı ve birbirimizi korumalıydık. Leyla, bu savaşta sadece bir asker değil; aynı zamanda timin bir lideri olmalıydı. Düşmanın izini bulmak ve bu mücadeleyi kazanmak için hazırdım. Mert’in tedavisi sırasında, herkesin bir araya toplanmış olması içimde bir sıcaklık hissettiriyordu. Ekibin bu zor anlarında birbirine destek olması, bir ailenin nasıl birleştiğini hatırlatıyordu. Ancak düşmanın hala tehlikede olduğunu unutmamak gerekiyordu. Zaman kaybetmeden harekete geçmeliydik. “Leyla, Mert’i bırak. Savaşmaya dönme zamanı,” dedi Emre, gözlerini üzerimde yoğunlaştırarak. “Diğer time katılmalısın, durumu gözlemlemen gerek.” “Biliyorum, ama Mert’i buradan bırakıp gitmek istemiyorum,” dedim. İçimdeki savaşı vermek zorundaydım. Mert’in güvenliği benim için önemliydi ama ekibimizin hayatta kalması da bir o kadar kritikti “Leyla, onu bırakmalısın. Biz burada kalıp onu koruyacağız. Ama senin bizim için savaşman gerekiyor,” dedi Baran, kollarını çaprazlayarak. Gözlerindeki kararlılık, beni yeniden cesaretlendirdi. İçimdeki o savaş ruhu, ben bu timin bir parçasıyım, görevim burada bitmedi, diyordu. Sonunda, Mert’i geride bırakmaya karar verdim. Hızla yanlarına dönerken, “Seni burada güvende bırakacağız, Mert. Geri döneceğim,” dedim. Onun güvenini kazanmak, beni daha da güçlendiriyordu. Dışarıda, çatışmanın sesi azalmıştı ama hala tehlikenin geçmediğini biliyordum. Timle birlikte düşmanın izini sürmeye başladık. Emre, ilerlememiz gereken yeri belirledi ve timin geri kalanına seslendi. “Hedef, terk edilmiş bir depoda. Buradan ilerleyeceğiz.” Her adımda dikkatli olmalıyız, düşüncesi aklımı meşgul ediyordu. Düşmanın güçlü bir şekilde saldıracağını biliyorduk. Gözlerim, etraftaki her detayı inceliyordu; bir hareket, bir gölge, her şey önemliydi. Baran, “Leyla, sen önde ol. Taktiksel hareket etmeliyiz,” dedi. Artık timdeki en üsteğmen olarak sorumluluğum artmıştı. Tim arkadaşlarımın güvenliğini sağlamak, onların hayatta kalması için her türlü riski göze almalıydım. Depoya yaklaşırken, kalbimdeki ritim hızlandı. “Hazır olun, ne olursa olsun dikkatli olmalıyız,” dedim. Gözlerim, düşmanın herhangi bir hareketine odaklanmıştı. İçimden, “Leyla, her şey yolunda gidecek,” diyerek kendi cesaretimi artırmaya çalıştım. Kapıya yaklaştığımızda, içimdeki gerilim had safhaya ulaşmıştı. Emre, kapıyı açarken, dikkatlice içeri girdi. Düşmanın gizlendiği yer burası olmalıydı. Timle birlikte yavaşça ilerledik. Gözlerimi etrafa dikmişken, aniden bir ses duydum. “Dikkat!” dedim, her an tetikte olmalıydık. Aylin ve Kaan hemen pozisyon aldı. “Düşmanın bu tarafta olduğunu biliyoruz. Birkaç saniye içinde harekete geçmeliyiz,” dedi Aylin, elindeki silahı sıkarak. Gözlerim, onun cesaretinde parıldıyordu. Tam o anda, düşman ateşi patladı. “Saldır!” Emre, bağırarak ilerlememizi sağladı. Düşman ateşi, bir anda her yeri sardı. O an, kalbimdeki korkularla yüzleşmek zorundaydım. “Leyla, hareket et!” diye seslendi Baran. Silahımı ateşlemeye başladım. Düşmanın ateşine karşılık verirken, çevremdeki her şey bir anda bulanıklaştı. Adrenalinin yükselmesiyle birlikte, etrafımdaki gürültü kaybolmaya başladı. Kalbim, hızla çarparken, tim arkadaşlarıma dikkatle bakıyordum. Bir düşmanı daha etkisiz hale getirdim ama arkamdan gelen ateş, bir an içimde korku yarattı. “Dikkat et Leyla!” dedi Aylin, yanımdan geçerek bir düşmanı daha yere serdi. Timin dayanışması, birbirimizi korumamız için bir motivasyon kaynağıydı. Ama o sırada, düşmanın tam karşısında bir grup daha belirdi. “Arkadaşlar, daha fazla var!” diye bağırdım. Tim, düşmanın üzerine giderken, geri çekilmemek için çabalıyordum. “Bu, bizim savaşımız!” dedim. Emre, hızla düşmanı etkisiz hale getirmek için taktiklerini uyguladı. “Leyla, burada kal!” dedi. Savaşın içindeyken, düşüncelerim hızla geçti. Timle birlikte durmaksızın savaşmalıydım. Zihnimdeki kararlılık, onların güvenliğini sağlamaktan geçiyordu. Savaş devam ederken, içimdeki cesaret artıyordu. “Haydi, Gölge Timi! Birlikte başaracağız!” diye haykırdım. Düşmanın üstüne doğru ilerledikçe, bir aile gibi birleştiğimizi hissettim. Savaşın içinde bir bütün olmuştuk. Her şey için savaşmaya hazırdık. Savaşın ortasında ilerlerken, Gölge Timinin tüm gücünü arkamda hissediyordum. Düşmanla yüzleşirken, her birimizi korumak için savaşıyorduk. Adrenalinle doluydum; nefesim kesilirken, mermilerin hızı içimdeki korkuları unutturuyordu. Gözlerimdeki kararlılık, tim arkadaşlarımın güvenini sağlıyordu. Baran, yanıma yaklaştı ve “ Leyla, dikkatli ol! Düşman sayışım artıyor,” dedi. Etrafa bakındım; düşmanın sayısı gerçekten de fazla görünüyordu. “Hedefimiz o depodaki terörist lideri. Onu etkisiz hale getirmeden bu savaşı kazanamayız,” dedim. Emre, “Leyla, seninle birlikte ilerleyeceğim. Aylin, sende bize destek ol,” dedi. Aylin başını sallayarak. “ Tamam, dikkatli olmalıyız,” yanıtını verdi. İlerlemeye devam ederken, düşman ateşi yoğunlaştı. Düşmanın etkisiz hale getirilmesi için en azından birkaç saniye kazanmalıyız. “ Dikkatli ol, tim” diye seslendim. Timle birlikte, düşman ateşine karşı güçlü bir ses vermeliydik. Bir anda, düşman tarafından gelen birkaç mermi yanımdan geçti. Kafamı eğerek, arkamda olan time döndüm. “ Hızlı olmalıyız! Geri çekilmeden ilerlemeliyiz!” dedim. Düşmanın üzerine doğru koşarken, gözlerimdeki cesaret daha da artıyordu. “Leyla, burada dur!” dedi Baran, yanımda durarak. Hemen arkamda bir düşman gördüm. Kafamı çevirip ateş ettim. Mermim, düşmanına isabet etti. “Güzel bir atıştı,” dedi Baran, gülümseyerek. İçimdeki sıcaklık, ekip arkadaşlarımın bana güvenmesinden geliyordu. Ama aniden, çatışma ortasında bir patlama sesi duyuldu. “ Dikkat!” diye bağırdım. Gözlerim, depo patlayan bir bombanın etrafında parlayan ateşi gördü. Baran, bir anlık dalgınlıkla yere kapaklandı. “Baran!” diye haykırdım, içimde bir korku belirdi. Aylin hemen yanına koştu. “ Baran iyi misin?” dedi panik içinde. Baran biraz başını kaldırdı ama suratındaki ifade, onun ciddi şekilde yaralandığını gösteriyordu. İçimde bir korku, Mert’in yaşadığı anları hatırlatıyordu. “Leyla, dikkat et!” dedi Baran, arkasında düşman ateşi varken. “ timi korumak zorundasın. Beni düşünme!” gözlerinde bir cesaret vardı ama bu cesareti kaybetmek istemiyordum. “ Seni bırakmayacağım, Baran,” dedim. Ama zaman geçmeden, Aylin ve Kaan düşman ateşini kesmeye çalışıyordu. “Leyla, hemen düşmanı etkisiz hale getir!” diye bağırdı Emre. “Baran’ı burada bırakma. Bir an önce hareket etmeliyiz!” Gözlerimi düşmana odakladı. Bütün gücümü topladım ve en iyi nişan aldığım yere ateş açtım. Düşmanı etkisiz hale getirmiştim ama Baran’ın yaralı olduğunu bilmek içimde bir boşluk oluşturuyordu. “Leyla, şimdi burada kal!” dedi Aylin. “ Timi geri çekin! Hızlı olmalıyız!” Kendimi toparlayarak, “ Hayır, bu savaşı kazanmak zorundayız!” dedim. Düşmanın sayısı hala fazlaydı. Baran’ın yaralı olmasından ötürü, eğer geri çekilmezsek çok daha fazla kayıp verebilirdik “Baran, seni buradan çıkaracağım!” dedim, onu yanına giderek. Düşmanın önünde bir koruma sağlamalıydım. Ama ne kadar çok ateş edersem, bir o kadar çok kayıp vermemiz muhtemeldi. Kaan “Leyla, gel!” diye bağırdı. “Hızlı olmalıyız!” gözlerim düşman sayısını göz önünde bulundurarak, ne kadar geri çekileceğimizi belirlemeye çalışıyordu. Hızla Baran’a doğru hareket ettim. “Beni bırakma!” dedim, kollarımı onun etrafında sarmaya çalışırken Düşmanın yoğun ateşi arasında, bir patlama daha gerçekleşti. Etrafa dağılan mermiler, çevremizde bir korku yaratıyordu. "Leyla geri çekil!" dedi Aylin, ellerini kullanarak düşman hedeflerini hedef alarak. Ama geri çekilmenin zamanı değildi. "Hayır, Baran’a yardım etmeliyim!" dedim. Yüreğim, birbirimizi koruma için savaşmaya hazır olmalıydı. Timle birlikte mücadele ederken, düşman sayısını azaltmak için elimden geleni yapmalıyım Sonunda düşman liderinin konumunu tespit ettim. "Emre, onu etkisiz hale getirmek zorundayız!" dedim. Tim arkadaşlarım ateş etmeye başladılar. "Beni takip et!" dedim, liderin pozisyonuna doğru ilerlerken. Düşmanın liderine doğru koşarken, içimdeki kararlılık güçleniyordu. "Bunu yapabilirim" dedim. "bunu hep birlikte başaracağız!" Gözlerim düşman liderinin üzerine odaklanmışken, arkamda bir patlama duyuldu. İçimde bir korku belirdi ama geriye bakacak zaman yoktu. Tim, beni destekliyordu. Düşman liderine daha da yaklaşırken, ona ateş etmek için doğru anı bekledim. “Hadi, düşmanın liderine!” diye bağırdım. Ve tam o anda, lideri nisan aldım. Mermim tam isabet etti. Düşman lideri yere düştü. “Başardık!” dedim, içimde bir sevinç patladı. Ama bu zaferin bedeli ağır olmuştu. Baran’ın yarası, hala geçmemişti. Düşmanın etkisiz hale getirilmesi, timdeki kayıpların acısını dindirmeyecekti. “ Hadi Baran’ı buradan çıkaralım,” dedim, elimi onun omuzuna koyarak. “Hadi, senin için savaşmalıyız.” Düşman liderinin düşüşüyle birlikte, ekipte bir anlık bir rahatlama oldu. Ama bu, çok kısa sürdü. Baran’ın durumu, hala ciddiyetini koruyordu. “Baran, kendine gel!” dedim, onu nazikçe sarsarak. Gözleri kapanıyordu ve bu durum içimdeki korkuları daha da büyütüyordu “Leyla...,” dedi Baran, zor bir nefes alarak. “Ben... gidebilir... m.” Gözlerindeki acı, içimi parçaladı. “Hayır! Beni bırakma!” diye fısıldadım. İçimden bir şeyin koptuğunu hissediyordum. Timin kaybı, birinin daha acı çekmesine sebep olmamalıydı. Aylin ve Kaan, yanımızda hemen pozisyon aldı. “Leyla, hızlı olmalıyız!” dedi Kaan, düşmanın henüz etkisiz hale getirilmediğini belirterek. “Hızlıca geri çekilmeliyiz!” “Baran, seni buradan çıkaracağım!” dedim. Düşmanın tekrar toplanacağını biliyordum. İçimde bir cesaret patlaması yaşarken, onu kollarıma almayı başardım. “Haydi, destek olun!” dedim. Tim, Baran’ı taşımak için hızla yanımda yer aldı. Düşmanın artan ateşine karşı ilerlerken, düşmanın yeni bir saldırıya geçeceğini hissediyordum. “Ateş açın!” diye bağırdım. Tim, düşman hedeflerine karşı sert bir yanıt vermeye başladı. Her bir ateş sesi, içimdeki cesareti artırıyordu Sonunda, Baran’ı güvenli bir yere taşıdık. Ama onun durumu hala kritik görünüyordu. Hızla ilk yardım çantalarını açtım. “Baran, burada kal! Sana yardım edeceğim!” dedim, yarasını temizlerken Aylin, “Leyla, ne yapmamı istersin?” diye sordu. “Ateş açmaya devam et! Geri çekilmeden düşmanı etkisiz hale getirmeliyiz!” dedim, kalbimdeki korkuyu yenmeye çalışarak. Kaan, “Düşmanın geri çekilmesi için bir plan yapmalıyız. Timin direncini artırmalıyız!” dedi. “Leyla, sen liderlik etmelisin. Baran’ın hayatta kalması için zaman kaybetmemeliyiz.” Düşmanın önündeki ateş, hiç azalmıyordu. Ama ekibimin kararlılığı, benim de cesaretimi artırıyordu. “Tim birlikte güçlenmeli. Baran’ı kurtaracağız!” dedim, gözlerimdeki parıltıyla. Baran, gözlerini aralayarak, “Leyla, beni bırak. Başka birine yardım et!” dedi. “Hayır, seni bırakmayacağım. Buradasın, burayı birlikte geçeceğiz!” dedim, kalbimdeki kararlılığı korumak için. Düşmanın yoğun ateşi sürerken, Baran’ın yarasına bandaj sarmaya çalıştım. “Bir şeyler yapmalıyız!” dedim. O sırada düşmanın yeni bir saldırı yapacağını biliyordum. “Hızlı olun! Dikkatli olun!” Baran, zayıf bir sesle, “Timin güvenliği benim için önemli,” dedi. İçimdeki cesaret, onun sözlerinden güç aldı. “Senin hayatın da bizim için önemli. Bunu birlikte başaracağız!” dedim. Timle birlikte, Baran’ın etrafını korumak için bir çember oluşturduk. Düşmanın ateşi, hala yoğun bir şekilde üzerimize geliyordu ama biz pes etmeye niyetli değildik. “Haydi, Gölge Timi! Birlikte başaracağız!” diyerek cesaret verdim. Kaan, “Hedefi belirledim! Aylin, dikkat et! Onunla işimiz bitmedi!” dedi. Düşmanın yeni bir atağı için hazırlıklı olmalıyız. Hızla ilerleyip düşman ateşine yanıt verdik. Bir süre sonra, düşman ateşi azalırken, bariz bir şekilde geri çekilmekte olduklarını gördüm. “Şimdi ya da asla!” dedim. Hızla ilerlemeye başladık. Timle birlikte düşmanın üzerine yürüyorduk. Düşmanın geri çekilmesi, bir nebze olsun rahatlatmıştı ama Baran’ın durumu hala kritik durumda kalmıştı. Hızla ilk yardım yaparken, “Baran, beni duyuyor musun?” diye sordum “Leyla... ben iyiyim. Sadece biraz dinlenmem lazım,” dedi zayıf bir sesle. Ama gözlerindeki ıslaklık, durumunun ciddiyetini gösteriyordu. “Hayır, barışmak zorundayız. Bu savaşı kazanmak zorundayız!” dedim, içimdeki kararlılığı artırmaya çalışarak. Sonunda, düşman saldırısını püskürtünce, tekrar pozisyon almaya başladık. “Leyla, Baran’ı buradan çıkarmalıyız,” dedi Aylin. “Onu güvenli bir yere taşımalıyız.” Timle birlikte Baran’ı taşıdık. “Baran, haydi! Biraz daha dayan! Seni güvenli bir yere ulaştırmalıyız!” dedim. Gözlerim, timle birlikte düşmanı etkisiz hale getirirken onun durumuna odaklanmıştı. Geri çekilirken, düşmanın tekrar ateş etmeye başlayacağını biliyordum. “Tim, ateş açmaya devam edin! Baran’ı güvenli bir yere götüreceğiz!” dedim. Ama içimdeki endişe, kaybetme korkusuydu Düşmanın ateşi artarken, Baran’ın kollarını sarmalayarak ona yardım etmeye çalışıyordum. “Leyla, ben... dayanacağım,” dedi, gözleri kapanmak üzereydi O an, timin ne kadar önemli olduğunu anladım. Hep birlikte savaştığımız için güçlüydük. “Baran, asla pes etmeyeceksin! Birlikte çıkacağız buradan!” dedim. Ve son bir çaba ile onu güvenli bir yere ulaştırmayı başardık. Baran’ı güvenli bir alana ulaştırdıktan sonra, hızla ilk yardım yapmaya devam ettim. Kalbimde, yaşadığım olayların ağırlığı vardı. Düşmanın etkisiz hale getirilmesi, Baran’ın durumu üzerindeki endişemi bir nebze olsun hafifletmemişti. “Baran, lütfen dayan! Yardım etmeme ihtiyacım var,” dedim. Ellerim titriyordu ama ona yardım etme kararlılığım sarsılmazdı. “Leyla, ben iyiyim. Dikkat et!” dedi Baran, ama gözlerinin kapanmakta olduğunu hissediyordum. Onunla aramızdaki bağ, savaşın ortasında daha da güçlenmişti. “Hayır, benim için önemli olan senin sağlığın. Bu savaşı seninle kazanmak istiyorum!” dedim. Aylin yanımızda durarak, “Leyla, buradan çıkaralım. Baran’ı hastaneye göndermeliyiz!” dedi. “Tamam, hemen!” dedim. Timle birlikte, Baran’ı taşımak için tekrar harekete geçtik. Ama düşmanın geri çekildiğini düşünmek bile içimde bir korku yaratıyordu. “Tim, dikkatli olun! Düşman hâlâ dışarıda olabilir!” dedim. Aylin ve Kaan hemen dikkat kesildi. “Biz Gölge Timi’yiz! Birlikte güçlü olduğumuzu unutmayalım!” dedim. İçimdeki cesaret, timin beni takip etmesiyle daha da arttı. Baran’ın durumu ciddiyetini korurken, savaşın yarattığı ruh hali içimde bir karamsarlık oluşturuyordu. Ama geri çekilmek, asla bir seçenek olamazdı. “Leyla, bu savaşı kazanmalıyız,” dedi Baran, güçlükle de olsa. “Beni düşünme. Senin ve timin için savaşmalısın.” Ama onun için savaşmadan geçemeyeceğimi biliyordum. “Hayır, Baran! Sen benim en önemli destekçimsin! Beni bırakma!” dedim, içimdeki acıyı dindirmek için. Düşmanın hâlâ dışarıda dolaştığını hissederken, timi güvenli bir alana taşımak için çabalıyordum. Bir an bile duraksamak istemiyordum. “Hadi, çabuk olun!” diye seslendim. “Savaşmak için birbirimize ihtiyacımız var!” Sonunda, güvenli bir alana ulaştık. Ama içimdeki korku hâlâ geçmemişti. “Baran, şimdi seni hastaneye göndermemiz lazım. Yavaşça, dikkatlice!” dedim Timle birlikte, Baran’ı güvenli bir yere yerleştirdik. Hızla ilk yardım uygulamaya devam ettim. “Kendine gel, lütfen!” dedim, gözlerimdeki yaşları silerek. “Leyla, bu savaşta güçlü olmalısın. Tim için…” dedi Baran, ama sözleri yarıda kesildi. İçimde bir şey koptu. “Hayır, beni bırakma! Gölge Timi’ni koruyacağız!” dedim. O an, timin her bir bireyinin ne kadar değerli olduğunu hissettim. “Leyla, bu savaşı kazanacağız. Birlikte güçlü olacağız,” dedi Aylin, yanımda durarak. “Tim daima yanımızda.” O an, Baran’ın yarası benim için çok önemliydi ama savaşın getirdiği kayıplar daha da ağır geliyordu. “Gölge Timi olarak birlikte savaşmalıyız. Baran’ın hayatta kalması için savaşı kazanmalıyız!” dedim. Timle birlikte, o an daha fazla kararlılık hissediyordum. Baran’ın durumu biraz düzeldikten sonra, yüzünde bir gülümseme belirdi. “Leyla, sen lider olabilirsin,” dedi. O an, içimde bir güç hissettim. Evet, lider olmalıydım; timin her bir bireyi için savaşmalıyım. “Baran, bunu senin için yapacağım!” dedim, ona olan inancımı güçlendirerek. Tim, Gölge Timi olarak düşmanın üzerine yürümek için yeni bir plan yapmaya başladı. “Tim, düşmanı etkisiz hale getirmek için birlikte hareket etmeliyiz!” dedim. “Baran, bu savaşta seni düşündüğüm için güç buluyorum. Düşmanın tekrar geri döneceğini biliyorum, ama asla pes etmeyeceğiz!” Düşmanın yeni bir saldırısı ile karşılaşma ihtimalimiz yüksekti. İçimdeki korkuyu yenip, timle birlikte yeni bir strateji geliştirdim. “Her birimiz dikkatli olmalıyız. Düşmanı etkisiz hale getirmeliyiz ve Baran’ın yaralarını daha fazla zedelemeden hastaneye göndermeliyiz!” dedim Kaan, “Leyla, timin güvenliğini sağlarken düşmanı etkilemeliyiz. Bunu birlikte yapacağız!” dedi. O an, Gölge Timi’nin gerçekten güçlü olduğunu anladım. Birlikte savaşmanın gücünü, sadece kendi içimde değil, timde de buluyordum Hızla harekete geçtik. “Gölge Timi, düşmana ilerliyoruz!” dedim. Timle birlikte yeni bir kararlılıkla ilerledik. Artık bu savaşı kazanmak zorundaydık. Baran, benim için önemli bir motivasyon kaynağı olmuştu. Timle birlikte her adımda daha da güçleniyordum. Gölge Timi, stratejiyi hazırladıktan sonra ilerlemeye başladık. İçimdeki cesaret, timin bana olan güveniyle birleşince, düşmana karşı yürümeye hazırdım. Baran’ın yaralı hali, beni daha da motive ediyordu. Onu kurtarmak ve bu savaşı kazanmak zorundaydım “Tim, düşmanın yeni bir saldırı başlatma ihtimali var. Dikkatli olun!” dedim. Düşmanın nerede olabileceğini kestirmek zor olsa da, içgüdülerime güvenmek zorundaydım Düşmanın karargahına yaklaştıkça, kalbim hızla çarpıyordu. Her an, bir patlama sesi duyabilirdim. “Hazırlanın, düşman beklenmedik bir anda saldırabilir!” diye seslendim. Timle birlikte gizlendiğimiz yerden ilerlemeye devam ettik. “Leyla, dikkat et!” dedi Aylin, düşman mevzilerinin biraz ileride olduğunu belirterek. “Buradan geçersek, açık hedef oluruz.” “Doğru, Aylin. Ama geri çekilmek de bir seçenek değil. Onların karargahına sızmalıyız!” dedim. Planımızı oluştururken, timin gözlerindeki kararlılığı görmek, içimdeki korkuyu bir nebze olsun hafifletiyordu. Bir süre sonra, düşman karargahına yaklaştık. Düşmanın hareketlerini izlerken, düşmanın açık noktalarını tespit etmeye çalıştım. “Birkaç dakika içinde düşmanın dikkatini dağıtmalıyız. Emre, senin tecrübene ihtiyacımız var. Birkaç adamın dikkatini başka yöne çekebilir misin?” dedim. Emre, “Evet, Leyla. Hızla hareket edeceğim. Siz de bu sırada düşmanın zayıf noktalarına saldırabilirsiniz.” diye yanıtladı. Tim, düşmanın odak noktasını değiştirmek için harekete geçti. Bir anlık sessizlik içinde, düşmanın dikkatini dağıtmaya çalıştık. Düşmanın en savunmasız noktalarına yönlendirdiğimiz an, hemen harekete geçmeliydik. “Şimdi!” dedim. Hızla düşman karargahına sızdık. İçeri girdiğimizde, düşmanın beklenmedik bir şekilde karşısında bulduk. Düşmanın lideri, henüz bu durumu fark etmemişti. “Hadi, çabuk olun! Hedefi etkisiz hale getirmeliyiz!” dedim. Saldırı başladığında, düşmanın şaşkınlığı bizim için avantaj oldu. Timle birlikte hızlıca harekete geçtik. Düşmanın dağılması, bizim için bir fırsat yaratmıştı. “Leyla, burada bir düşman var!” dedi Kaan, hemen harekete geçerek onu etkisiz hale getirdi. Düşmanın direncini kırmaya başladıkça, içimdeki cesaret arttı. Baran’ın durumu aklımdan çıkmıyordu ama timin güvenliğini sağlamak zorundaydım. “Tim, düşman liderine ulaşmalıyız!” dedim. Hızla hareket ettik. Düşmanın lideri, hâlâ panik içinde karargahın köşesine sığınmaya çalışıyordu. “Onu etkisiz hale getirmemiz gerek!” dedim. Emre, “Ben onun arkasındayım! Dikkatini dağıtabilirim,” dedi. Tim, ona destek olmak için hemen pozisyon aldı Emre, düşmanın dikkatini başka yöne çekmek için kurgular oluşturdu. “Şimdi!” dedi. Düşman lideri, bir anlığına dikkatini dağıttığında, tim hızla harekete geçti. Düşmanın liderine ulaşmak için ilerledik. “Sakın geriye çekilme!” diye bağırdım. Düşmanın şaşkınlığından yararlanarak, hızla yaklaşmayı başardık. Hedefimize ulaştığımızda, düşman liderinin yüzündeki korkuyu görmek, içimdeki gücü daha da artırdı. Aylin, “Düşmanı etkisiz hale getirmeliyiz!” dedi. Timle birlikte, liderin karşısında durduk. “Düşmanınız burası!” dedim. O an, düşmanın son bir direniş göstereceğini tahmin ettim. Düşman lideri, “Beni burada durduramazsınız!” dedi, ama gözlerinde bir korku vardı. “Sizden korkmuyoruz!” dedim, kararlılıkla. “Bu savaşı kazanacağız!” Düşman liderinin panik içinde geri çekildiğini görünce, avantajımızı hızla kullanmalıyız dedim. “Baran için, tim için! Bu savaşı kazanacağız!” diye bağırdım. Düşman lideri, son bir çaba ile kendini korumaya çalışsa da, ekip olarak onu etkisiz hale getirmeyi başardık. Düşmanın lideri, sonunda yere serildiğinde, içimde bir rahatlama hissettim. Ama savaşın henüz sona ermediğini biliyordum. Düşmanın diğer üyeleri hâlâ dışarıda dolaşıyordu. “Tim, dikkatli olun! Henüz kazanmadık!” dedim. “Düşmanın geri çekilmesine izin vermemeliyiz,” dedi Kaan. “Onları burada durdurmalıyız. Hızla karargahı kontrol ettik. Ama Baran’ın durumu hâlâ aklımda kalıyordu. “Onu kurtarmalıyız!” dedim. “Bize katılacak olanları bulmalıyız!” Düşman liderini etkisiz hale getirdikten sonra, hızla çevremizi kontrol ettik. Ancak, hala tehlikelerle dolu bir ortamdaydık. “Tim, dikkatli olun! Düşman grupları hâlâ etrafta olabilir!” dedim. Savaşın getirdiği yorgunluk, dikkatimizi dağıtmamalıydı. “Leyla, düşmanın geri çekildiğini hissediyorum. Ama yine de tetikte olmalıyız,” dedi Aylin, karargahın etrafında dolaşırken. “Evet, Aylin. Düşmanın nasıl bir tuzak kurabileceğini düşünmeliyiz,” diye yanıtladım Bir an için karargahın sessizliğinde duraksadım. İçimdeki savaşın getirdiği baskı, bir süreliğine kaybolmuştu. Ama Baran’ın durumu hâlâ içimi kemiriyordu. Onu düşünürken, yüreğim ağrıyordu. “Tim, Baran’ı kurtarmamız lazım!” dedim. Kaan, “Leyla, önce çevremizi kontrol etmeliyiz. Belki başka düşmanlar bizi bekliyor,” dedi. “Haklısın, Kaan. Ama Baran’ı düşünmeden edemiyorum. Hızlanmalıyız!” dedim. Düşmanın etkisiz hale getirilmiş olmasına rağmen, hâlâ düşman üyelerinin nerede olabileceğine dair endişelerim vardı. “Bir an önce Baran’a dönmeliyiz!” dedim. “Daha fazla zaman kaybetmeyelim.” Timle birlikte, karargahın içinden çıkıp, Baran’ın bulunduğu alana doğru ilerlemeye başladık. Adımlarım hızlandıkça, içimde bir kaygı oluşuyordu. Onun yanına ulaşmanın yollarını düşünüyordum. Dışarı çıktığımızda, kalabalık bir alanda durduk. “Hızla ilerleyin! Baran’a bir an önce ulaşmalıyız!” dedim. Tim, birbirine sıkı sıkıya bağlı olarak ilerliyordu. Baran’ın yarası hâlâ aklımda, onu hızlıca hastaneye göndermemiz gerekiyordu. “Onu bir an önce hastaneye ulaştırmalıyız,” dedim. “Ama yine de dikkatli olmalıyız! Bir süre sonra, Baran’ın bulunduğu alana ulaştık. Onun yüzündeki yorgunluğu gördüm ve içimdeki acı daha da derinleşti. “Baran, buradayız!” dedim, ona yaklaşarak. Baran, “Leyla, siz burada ne yapıyorsunuz?” dedi, ama sesindeki zayıflık beni endişelendirdi. “Seni kurtarmaya geldik. Hastaneye göndermeliyiz!” dedim. Baran, “Sizi düşündüğüm için buradayım. Benim için endişelenmeyin,” dedi ama yüzündeki ifade, düşündüğümden çok daha kötüydü. “Baran, seni bırakmak istemiyorum!” dedim Aylin hemen ilk yardım çantasını çıkardı. “Hızla, ona yardım etmemiz lazım!” dedi. Tim, Baran’ın yarasını kontrol ederken, içimdeki kaygı daha da büyüyordu. “Baran, benim için çok önemli olduğunu biliyorsun. Seni kurtarmalıyız!” dedim. Baran, “Leyla, benim için savaşma. Sadece bu savaşı kazanın ve eve dönün,” dedi. Ama ben onunla hemfikir olamazdım. “Hayır! Sen benim en önemli parçamızsın! Beraber savaşmalıyız!” Baran’ın yarasını kontrol ederken, tim etrafımda hızlıca hareket ediyordu. “Onu hemen hastaneye götürmeliyiz!” dedi Kaan. Bir yandan düşmanın geri dönme ihtimalini düşünürken, bir yandan Baran’ın yanına yaklaşmak için savaşıyordum. “Hızlanmalıyız!” dedim. Hızla Baran’ı güvenli bir yere taşımaya başladık. “Tim, dikkatli olun! Düşman hala dışarıda olabilir!” diye seslendim. Baran’ın durumu ciddiyetini koruyordu ama benim içimdeki kararlılık hiç azalmadı. “Tim, birlikte bu savaşı kazanmalıyız!” dedim. Düşman bölgelerinde dikkatli hareket ederken, Baran’ın yanındaki cesaretimle birlikte harekete geçmeye devam ettim. “Leyla, ne olursa olsun güçlü olmalısın!” dedi Baran, ama hâlâ zayıf görünüyordu. Sonunda, güvenli bir bölgeye ulaştığımızda, Baran’ı dikkatlice yatırdık. “Aylin, hızlıca yardım et!” dedim. Düşmanın geri dönme ihtimaline karşı hazırlıklı olmalıydık. “Düşmanın nerede olduğunu bilmeliyiz,” dedim. “Baran’ı kurtarmak için zaman kaybetmemeliyiz!” Timle birlikte çevremizi kontrol ederken, Baran’ın iyileşmesi için çaba gösteriyorduk. Ama bir yandan, düşmanın saldırı yapma ihtimali vardı. “Tim, dağılın ve düşmanı kontrol edin!” dedim. Baran’a bakarken içimde bir güven duygusu belirdi. “Seni burada bırakmayacağım!” dedim, ona yaklaşarak.
|
0% |