@o_bir_yazar
|
Baran’ı güvenli bir yere yerleştirdikten sonra, Timle birlikte düşmanın geri dönüş ihtimaline karşı hazırlık yaptık. Aylin, Baran’ın yarasını tedavi ederken, ben çevremizi gözlemlemeye devam ettim. Hızla değişen bir savaş ortamında, en küçük bir dikkatsizlik bile büyük kayıplara yol açabilirdi. “Leyla, Baran’ın durumu stabil ama onu tam anlamıyla iyileştirmek için zamanımız yok,” dedi Aylin, panik içinde. “Hızlanmalıyız, çünkü düşman her an geri dönebilir.” “Tamam, Aylin. Baran’ın yanındayken dikkatli olmalıyız. Onu korumalıyız,” dedim. Time, “Hızla ilerleyelim. Düşmanın karargahına doğru sızmalıyız!” dedim. Tim, geri çekilmiş düşmanların nerede olabileceğini bilmediğimiz için temkinli hareket ediyordu. “Dikkatli olun! Her an saldırıya uğrayabiliriz!” diye seslendim. İlerlerken, düşman bölgelerinin etrafında dolanıyorduk. İçimdeki endişe, düşmanın geri dönme ihtimalinin ağırlığıyla artıyordu. “Savaşın bu aşamasında kaybetme lüksümüz yok!” dedim. “Hedefimize ulaşmalıyız.” Hızla düşman karargahına yaklaştık. Dışarıda sükunet vardı ama içimdeki gerilim artıyordu. “Tim, planı hatırlayın. Birbirimizle iletişim içinde olmalıyız!” dedim. Karargahın dışındaki duvarları aşarken, düşmanın beklenmedik bir saldırıya geçebileceğini düşünüyordum. “Her an dikkatli olun!” diye bağırdım. Aniden, düşman bölgesinden bir patlama sesi duyduk. “Düşman geldi!” dedi Kaan. “Hızla geri çekilin!” “Hayır! Hızla karargaha sızmalıyız!” dedim. Düşmanın geldiğini hissettiğimiz an, acele etmeliydik. “Hedefe ulaşmamız gerek!” Timle birlikte, karargaha sızmak için çabalarken düşmanın sert saldırıları başlamıştı. “Dikkatli olun! Düşmanın hazırlıklı olduğunu biliyoruz!” dedim. Saldırı sırasında, düşmanın yoğun ateşi altında karargaha sızmaya çalıştık. “Leyla, burada bir düşman var!” diye bağırdı Emre, bir anlık dikkat dağıldığında düşmanı etkisiz hale getirdi. Düşmanın liderinin kaybından sonra, geri çekildiklerini düşündüm ama bu durum beni yanıltmıştı. “Düşman hâlâ burada. Belki de yeni bir tuzak kurmuşlardır,” dedim. Timle birlikte karargahın kapılarına yaklaştık. “Kapıları açalım! Hızlı olmalıyız!” dedim. İçimdeki endişe, düşmanın geri dönüşü ve Baran’ın durumu düşüncelerim arasında dönüp duruyordu. Hızla karargaha girdiğimizde, içeride daha fazla düşman olduğunu gördüm. “Dikkatli olun! Saldırıya geçmemeliyiz!” dedim. “Düşmanın nerede olduğunu tespit etmemiz gerek!” “Leyla, burada çok sayıda düşman var. Ama buradan çıkmamız gerek,” dedi Kaan. “Düşman, burayı savunuyor. Hızla ilerlemeliyiz! Hızla hareket ederek düşmanın pozisyonlarını tespit etmeye çalıştık. “Düşmanın zayıf noktasını bulmalıyız. Bir an önce harekete geçmeliyiz!” dedim. Düşmanlarla dolu karargahın içinde ilerlerken, Baran’ın durumu aklımdan çıkmıyordu. “Düşman liderinin yokluğu avantajımız olabilir. Hızla hareket edelim!” dedim. Emre, “Burada bir düşman var!” diyerek bir düşmanı etkisiz hale getirdi. “Hızla devam etmeliyiz!” dedi. Timle birlikte düşmanları tek tek etkisiz hale getirerek ilerlemeye devam ettik. İçerideki yoğun çatışma sırasında, düşmanın her an karşılık verebileceğini düşünerek dikkatli olmalıydık. “Tim, dikkatli olun! Kendi aramızda iletişimde kalmalıyız!” dedim. Hızla düşmanları etkisiz hale getirmeye çalışırken, bir anda büyük bir patlama sesi duyduk. “Geri çekilin!” diye bağırdım. Patlamanın etkisiyle düşmanın bir kısmı dağıldı. “Bu, düşmanın yeniden organize olduğu anlamına geliyor!” dedi Kaan. “Hızla çıkmalıyız!” Birbirimize sıkı sıkı bağlanarak, düşmanın karargahından çıkmayı başardık. Dışarıda, düşmanın yeni bir saldırı hazırlığı içinde olduğunu gördüm. “Hızla geri çekilmeliyiz!” dedim. Ama hala düşmanın nerede olduğunu bilmiyordum. “Tim, dikkatli olun! Düşmanın yeni bir tuzak kurma ihtimali var!” dedim. Dışarıda beklenmedik bir sessizlik oldu. “Bu durumu değerlendirmeliyiz. Düşmanın nerede olduğunu anlamalıyız!” dedim. Tim, düşmanın geri dönüşü için dikkatli hareket etmeye başladı. “Hızla, birbirimizle iletişimde kalalım. Her an düşmanın karşımıza çıkma ihtimali var!” dedim. Bir süre sessiz bekleyişin ardından, düşman bölgesinden gelen sesler duymaya başladık. “Leyla, düşman yaklaşıyor!” dedi Aylin, dikkatli bir şekilde. “Hazırlanın! Düşmanın saldırısı başlayabilir!” dedim. Ekibimle birlikte, düşmanın saldırısına hazırlandık. Düşmanın yaklaştığını duyduğum an, içimde bir gerilim yükseldi. “Tim, hazır olun! Düşman her an saldırıya geçebilir!” dedim, gözlerim etrafı tararken. Gözlerimi dikkatlice çevreme dikerken, düşmanın pozisyonunu anlamaya çalışıyordum. “Aylin, Baran’ın durumunu kontrol etmelisin. Eğer durum kritikse, geri çekilmek zorunda kalabiliriz,” dedim. Aylin başını sallayarak, “Baran’ın durumu stabil ama daha fazla zaman kaybetmemeliyiz. Hızla hareket etmeliyiz!” dedi “Tamam, o halde hızlı bir değerlendirme yapmalıyız. Düşmanın nerede olduğunu bulmalıyız,” dedim. Emre, “Leyla, bu şekilde daha fazla kayıp vermemeliyiz. Düşmanın güçlü bir pozisyonda olduğunu biliyoruz,” dedi Dışarıdaki hareketlilik arttıkça, gözlerimdeki kararlılık daha da belirginleşti. “Düşmanı analiz etmeliyiz. Belki bir zayıf nokta bulabiliriz,” dedim. Kaan, “Düşmanın sayıca üstün olduğu bir gerçek ama birlik olursak bunun üstesinden gelebiliriz,” dedi. “Dikkatli olmalıyız. Bize saldıracaklar.” “Tamam. Planımız net olmalı,” dedim. “Bölgeyi kontrol edeceğiz ve düşmanın nerede olduğunu anlayacağız. Hızla ilerleyelim!” Tim, hızla hazırlıklarını yapmaya başladı. “Düşmanın savunmasını aşmalıyız. Eğer burada kalırsak, kayıplarımız artar,” dedim. Dışarıdaki gergin hava, hem içimde hem de timde bir kaygı yaratıyordu. “Her an dikkatli olun! Düşmanın her an saldırıya geçebileceğini unutmayın!” diye uyardım. Hızla düşmanın olası pozisyonlarına doğru ilerledik. Herhangi bir düşmanın tuzağına düşmemek için dikkatli hareket ediyorduk. “Leyla, burası tehlikeli görünüyor!” dedi Aylin. “Evet, buradan geçmemiz gerekiyor,” dedim. Yavaşça ilerleyerek düşmanın gözünden kaçmaya çalışıyorduk. Ama beklenmedik bir şekilde, birkaç düşman askeri karşımıza çıktı. “Düşmanın burada olduğunu biliyordum!” dedim. “Hazırlanın!” Düşmanlar üzerimize saldırırken, ekibimle birlikte hızlıca karşılık verdik. “Hedef alın!” diye bağırdım. Silahların sesi karargahın sessizliğini bozarken, kalbim hızla atıyordu. “Leyla, dikkat et!” dedi Kaan, bir düşmanı etkisiz hale getirirken. “Düşman sayısı fazla, geri çekilmeli miyiz?” “Hayır, düşmanı durdurmalıyız! Düşmanın bu kadar güçlü olduğunu biliyoruz, geri çekilmek yerine savunmamızı güçlendirmeliyiz!” dedim. Bir anlık duraksama yaşandı. Düşmanların saldırısı biterken, timle birlikte bir plan geliştirdik. “Düşmanın zayıf noktasını tespit etmeliyiz,” dedim. “Dikkatlice yaklaşmalıyız.” “Leyla, düşmanın geri çekildiğini düşündüğüm için biraz daha dikkatli olmalıyız,” dedi Emre. “Her an tekrar gelebilirler.” Bir süre sessiz kalmayı başardık, ama düşmanın yeni bir saldırı hazırlığı içinde olabileceği düşüncesi içimi kemiriyordu. “Tim, hep birlikte hareket etmeliyiz. Düşmanı durdurmak için hızla ilerlemeliyiz!” dedim. Düşmanın saldırısının bittiğini düşünerek, harekete geçtik. “Şimdi planımızı uygulama zamanı!” dedim. Timle birlikte düşmanın konumuna doğru ilerledik. Dışarıda hâlâ bir belirsizlik vardı. “Leyla, dikkatli olmalıyız. Düşman her an gelebilir,” dedi Kaan. İlerlerken, düşmanın karargahına yaklaşmaya başladık. “Düşman liderinin nerede olduğunu bulmalıyız. Eğer onu etkisiz hale getirirsek, düşman moralleri çökebilir,” dedim. Bir an gözlerim karargahın kapısına odaklandı. “Hızlıca içeri sızmalıyız!” dedim. Timle birlikte kapıyı açtık ve içeri girdik. İçeride beklenmedik bir kalabalıkla karşılaştık. “Burada çok sayıda düşman var!” dedi Aylin, “Planı değiştirmeliyiz!” “Hayır! Düşmanı tek tek etkisiz hale getirmeliyiz. Dikkatli ve organize olmalıyız!” dedim. Tim, her an düşmanlarla karşılaşabileceğimiz gerilimi hissederek hareket etti. Düşmanlarla çatışmaya girdik. “Ateş edin!” diye bağırdım. Tim, düşmanları tek tek etkisiz hale getirirken, ben de düşmanın hareketlerini gözlemlemeye çalıştım. Her bir düşmanı etkisiz hale getirirken, Baran’ın durumu aklımdan çıkmıyordu. “Baran’ı burada bırakmayacağım!” dedim, daha fazla kayıp vermemek için. Düşmanlarla yoğun bir çatışma sürerken, düşmanın liderinin nerede olduğunu bulmak için çabalıyorduk. “Tim, düşmanın liderine odaklanalım!” dedim. “Düşmanın geri çekilmesini sağlamalıyız!” Bir süre sonra, düşmanların liderinin nerede olduğunu anladım. “Onu bulmalıyız! Tim, benimle gelin!” dedim, hızlıca liderin olduğu yere doğru ilerledik. Ama o sırada, düşman liderinin yanındaki korumaların sayısının çok fazla olduğunu gördüm. “Burada çok fazla düşman var!” dedim. “Bir plan yapmalıyız!” Emre, “Leyla, buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıyız. Bu kadar çok düşmanla başa çıkamayız!” dedi. Düşmanın sayısının fazlalığı karşısında, içimde bir kaygı belirdi. “Ama vazgeçmeyeceğim!” dedim. “Düşmanın liderini bulup etkisiz hale getirmek zorundayız!” Düşman liderinin odasına doğru ilerlerken, her adımımda daha fazla gerilim hissediyordum. “Hazırlıklı olun! Her an bir saldırıya uğrayabiliriz!” dedim Bir an için duraksadık. Düşmanın liderinin bulunduğu odanın kapısını açtığımızda, içeriye girmeden önce derin bir nefes aldım. “Tim, hep birlikte saldıracağız!” dedim. Ve o an, düşman liderinin bulunduğu odaya adım attık. Kapıdan içeri girdiğim an, karargahın ağır havası içinde düşman liderinin beklediğimden çok daha sert ve kararlı bir duruşla karşımda olduğunu gördüm. “Hoş geldiniz, üsteğmen Leyla Karaca,” dedi düşman lideri, alaycı bir gülümsemeyle. “Sizi bekliyordum.” Gözlerim düşman liderinin kararlılığında kaybolurken, içimdeki korkuyu bastırmaya çalıştım. “Sizi durdurmak için buradayım!” dedim, sesimdeki titremeyi gizleyerek. “Savaşınız burada bitecek! Düşman lideri, gülümsemesiyle bana yaklaşırken, “Cesaretin için seni takdir ediyorum. Ama bu savaş, sandığın kadar basit değil,” dedi. “Buraya kadar gelmek kolaydı ama asıl mücadele şimdi başlıyor.” “Düşmanın üstüne gitmemiz gerek!” diye fısıldadı Emre, yanımdaki koruma görevini üstlenmişti. “Düşmanı durdurmalıyız, Leyla!” dedi Aylin, yanımda durarak. “Baran için, hepimiz için!” “Tamam, plan yapmalıyız,” dedim, düşman liderinin çevresinde dolaşan korumaları dikkatle izlerken. “Düşmanın zayıf noktasını bulmalıyız. Birlikte hareket edersek, onları etkisiz hale getirebiliriz.” Düşman liderinin arkasındaki korumalar, duruşlarıyla düşmanlıklarını açıkça belli ediyordu. “Birbirimizi koruyarak ilerleyelim. Herkes dikkatli olmalı,” dedim. “Aylin, sen düşman liderinin arkasındaki korumalara yönel. Emre, sen ön tarafı kontrol et. Kaan, sen de benim yanımda kal.” Planımızı hızlıca oluşturduktan sonra, timle birlikte hareket etmeye başladık. Düşman liderinin etrafındaki korumalar, hazırlıklı duruyorlardı ama biz de boş durmayacaktık. “Hızla ilerleyin!” dedim. İlerlemeye başladıkça, düşman liderinin gülümsemesi bir an kayboldu. “Görünüşe göre bana bir sürpriz yapmayı planlıyorsunuz,” dedi. “Ama ben burada sizin gibi amatörler için değilim.” “Amatörler olabiliriz ama bu savaş, burada sona erecek!” dedim. Aylin, düşman liderinin arkasındaki korumalara yöneldi. “Şimdi!” dedi. “Dikkatlice!” Düşman liderinin korumalarına saldırdığımız an, çatışma başladı. “Ateş edin!” diye bağırdım. Korumaların hazırlıklı olması, çatışmanın sert geçeceği anlamına geliyordu. Düşman liderinin etrafındaki korumalar, hızla karşılık vermeye başladılar. “Tim, düşmanlara karşı dikkatli olun!” dedim. Savaşın gidişatı hızlıca değişiyordu. Düşman liderinin korumaları, ani hareketlerle üzerimize geliyordu. “Aylin, sen düşmanı etkisiz hale getir!” dedim. “Emre, sağ tarafta!” Emre, düşmanın korumalarından birine doğru hareket ederken, Aylin düşman liderinin arkasına sızdı. “Dikkatli olun! Düşman çok fazla!” dedi. Bir an için, düşman liderinin odasındaki gerilim arttı. “Beni durduramazsınız!” diye bağırdı düşman lideri. “Savaş benim kontrolüm altında!” Ama biz pes etmeyecektik. “Hızlıca ilerleyin!” dedim. “Baran için, bu savaşı kazanmalıyız!” Korumaları tek tek etkisiz hale getirirken, düşman liderinin o kadar da kolay pes etmeyeceğini biliyordum. “Leyla, burada daha fazla düşman var!” dedi Kaan. “Çok dikkatli olmalıyız! Savaşın sıcaklığında, düşman liderinin kararlılığı benim cesaretimi kırmıyordu. “Savaşacak çok şeyim var!” diye bağırdım. Düşmanın lideri, benim bu cesaretime karşı hiddetle doluydu. “Benimle oynuyorsunuz ama bu sadece bir başlangıç!” dedi. “Sizden daha güçlüyüm!” Ama ben pes etmeye niyetli değildim. “Bunu göreceğiz!” dedim, ileriye doğru adım atarken. Aylin, düşman liderinin arkasındaki korumaları etkisiz hale getirmeyi başarmıştı. “Şimdi Leyla!” dedi, düşman liderinin dikkatini dağıtarak. Hızla düşman liderinin üzerine yöneldim. “Beni durduramazsın!” diye bağırdı, ama ben durmayacaktım. “Bu savaş burada bitecek!” Son bir hamleyle, düşman liderine doğru ilerledim. “Bunu sona erdireceğim!” dedim. Ama tam o sırada düşman lideri, aniden silahını çekti. “Beni durdurmak için bu kadar yaklaşma!” dedi Zamanın yavaşladığı o an, karar vermek zorundaydım. Hızla düşünmeli ve hamle yapmalıydım. “Tim! Dikkatli olun!” dedim, bir an tereddütle. Düşman lideri, silahını doğrultarak, “Beni öldürmeye cesaret edebileceğini mi düşünüyorsun?” diye sordu Gözlerim düşman liderinin kararlılığına odaklandı. “Evet, düşünmüyor değilim!” dedim, içimdeki cesareti toplayarak. Ve o an, çatışma patlak verdi. Düşman liderinin çevresindeki korumalar tekrar harekete geçmeye başladı. “Saldırıya geçin!” diye bağırdım. Düşman liderinin etrafındaki korumalar, benimle birlikte timime de saldırmaya başladılar. Kalbim hızlıca çarpıyordu; her an, düşmanın silahından çıkan mermilerle karşılaşabilirdim. “ tim, dikkatli olun! Hızla hareket edin!” diye bağırdım, kendimi toparlayarak düşman liderine odaklanmaya çalıştım. Aylin, düşman liderinin arkasındaki korumaları etkisiz hale getirirken, Emre ve Kaan önde savunma yapıyordu. “ Leyla dikkat et!” dedi Emre, tam yanımda düşmanın bir korumasıyla karşılaştığında. Hızla ve korumaya doğru nişan aldım alarak ateş ettim. Mermim, korumanın omuzuna isabet etti ve yere düştü. Ama henüz rahat bir nefes şansım yoktu; düşman lideri hala ayaktaydı ve benimle yüzleşmeye kararlı görünüyordu “ Beni durdurmak için bu kadar cesur olmanı takdir ediyorum, ama kaybeden sensin!” dedi düşman lideri, alaycı bir gülümsemeyle. “ Herkes, senin ve timinin bu savaşı kazanma şansı olmadığını biliyor.” “ Bu savaş burada sona erecek!” dedim. Düşmanın yüzündeki gülümsemenin kaybolduğunu görebiliyordum. “Bunu göreceğiz!” dedi, ve aniden silahını doğrultarak ateş etmeye başladı. Gözlerimi kapatıp, hızlıca yan yatarken, mermiler odanın içinde vızıldamaya başladı. “ Kapıya doğru!” diye bağırdım. Timimle birlikte hızla kapıya doğru yöneldik. Düşman lideri, peşimizden geliyordu. “ Beni durduramazsınız! Bu savaşı asla kazanmayı başaramayacaksınız!” diye bağırıyordu. “ Hayır, biz kazanacağız!” dedim, kapıyı hızla açıp dışarı çıkarken. “ Hızlı olun, geri çekilmemiz gerekiyor!” Kapıdan dışarı adım attığımızda, düşmanın lideri korumalarına talimat vermişti, “ Onları durdurun! Onlar benim için çok önemli! Dedi. Dışarı çıktığımızda, savaşın gidişatını gözlemlemek için yerlerimizi aldık. “ Düşmanı durdurmalıyız!” dedim, gözlerim karargahın çevresini tararken. “ Planımızı uygulamaya devam etmeliyiz.” Aylin, “ Leyla, Baran’ın durumu nasıl?” diye sordu. “ onun için buradayız.” Bir an düşündüm. Baran’ın durumu içimdeki endişeyi artıyordu. “Onu burada bırakmayacağım! Timle birlikte hareket etmeliyiz!” dedim. Kaan “Leyla, düşman lideri hala peşimizde!” diye hatırlattı. “ hızlı olmalıyız!” Hızla ilerlemeye başladık. “Düşmanı etkisiz hale getirmek zorundayız! Eğer bu düşmanı durduramazsak, Baran’ı kaybedebiliriz! Dedim. Bir süre sonra, düşman lideri dışarı çıkmış ve bizi bekliyordu. “Neden geri çekiliyorsunuz? Ben burada!” dedi, kükreyerek. “Bunu durdurmak zorundayız! Dedim, kararlılığımı artırarak. “Ekibim, düşmanın üzerine gidiyoruz!” Hızla düşman liderine doğru ilerlemeye başladık. “ Hazır olun!” dedim. Ama düşman lideri, yanındaki korumalarıyla birlikte üzerime doğru gelmeye başladı. “Beni durdurmak için bir şansınız yok!” diye bağırdı. “Tim, dikkatli olun! Onlara karşı direneceğiz!” dedim. Düşmanın üzerimize gelmesiyle birlikte, çatışma yeniden başladı. Bir anlık gerilim içinde, düşmanın liderinin kararlılığını gördüm. “ Beni durduramazsınız! Ben buradayım!” dedi, yüzünde alaycı bir gülümsemeyle. Ama ben pes etmeyecektim. “Bunu sona erdireceğim!” dedim, düşmanın liderine doğru adım atarak. “Senin planların burada bitecek!” Son bir hamleyle, düşman liderine doğru hızla yaklaştım. Ama tam o anda düşman, silahını doğrultarak ateş etti. Mermiler vücudumdan geçerken, gözlerim kararan karanlıkta düşman liderinin yüzünü gördüm. Ama hiçbir şey beni durduramazdı; cesaretimle ileriye doğru atıldım. “Bunu durdurmalıyım!” diye bağırdım. Ve o an, çatışma duraksadı. Düşman lideri, benim cesaretime karşı boş bir ifadeyle bakıyordu. Karşımdaki düşman lideri, silahını benimle birlikte doğrultmuştu. Kalbimde bir korku vardı ama içimdeki cesaretle ona karşı durdum. “Bu savaş burada sona erecek!” dedim, gözlerimle onu keskin bir şekilde tarayarak. Düşman lideri, alaycı bir gülümsemeyle arkasındaki korumalarına döndü. “Beni durdurmaya çalışıyorsunuz ama bilmelisiniz ki ben burada güçlü bir duruş sergiliyorum,” dedi. Düşman liderinin arkasındaki korumalar, ona olan bağlılıklarıyla cesaretle yanına yaklaşırken, ben ve tim arasında gergin bir an yaşandı. “Tim, ona doğru hareket edin! Birlikte durdurmalıyız!” dedim. Aylin ve Emre, hemen yanımda durarak düşman liderine karşı hazırlandı. “Leyla, eğer bir anlık boşluk bulursan, lideri etkisiz hale getirmelisin!” dedi Emre, kararlılığıyla. Hızla düşman liderinin etrafında dönerken, düşman lideri “Beni durdurmak için geldiniz ama sonunda kaybedeceksiniz!” diye bağırdı. Bir anda bir patlama sesi duyuldu. O an, düşman liderinin etrafındaki korumalar panik halinde etrafa dağıldılar. “Bu bir fırsat!” diye bağırdım. “ Hızlıca hareket edin!” Kaan, düşman liderine doğru ilerlerken, “saldırıya geçin!” dedi. Düşman liderinin yüzünde beliren şaşkınlık, onu ele geçirebilmek için bir şans doğurmuştu. “Leyla, dikkatli ol!” diye bağırdı Aylin, düşman liderinin arkasındaki korumalara nişan alarak. Ama düşman lideri, hemen bir manevra yaparak Kaan’a doğru ateş etti. Mermiler Kaan’ın yanından geçerken, “Kaan geri çekil!” dedim. Ama Kaan, düşman liderinin yanına yaklaşmayı başarmıştı. “Leyla, şimdi!” dedi. Tam o anda, düşman liderini dikkatini dağıtarak düşmanın korumalarına doğru saldırmaya başladım. “Onları etkisiz hale getirin!” dedim. Hızla düşman liderine doğru ilerlerken, arkamda Aylin ve Emre’nin çatışma ortasında mücadele verdiğini gördüm. “Beni durduramayacaksınız!” diye bağırdı düşman lideri, silahını doğrultarak. Bir anlık tereddütle, düşman liderinin yüzündeki alaycı gülümsemesi beni durduruyordu. “Bu savaşı kazanmak için cesaretin yok!” dedi. Ama ben, bu savaşı kazanmak zorundaydım. “Benim cesaretim sana bağlı değil!” dedim, cesaretle düşman liderinin yanına yaklaştım. “Seni burada durdurmalıyım!” Düşman liderinin arkasındaki korumalar, panik halinde saldırmaya başladı. “Hızla geri çekilin!” dedim, timle birlikte düşmanın üzerine gitmek için harekete geçtim. Bir anda, düşman liderinin üzerindeki korumaların hepsi yere yıkıldı. Ama düşman lideri, hala ayaktaydı. “Sizden daha güçlüyüm!” diye bağırdı. “Beni durduramayacaksınız!” Bütün cesaretimi topladım ve düşman liderine doğru bir hamle yaptım. “Bunu sona erdireceğim! Dedim, düşman liderine doğru atıldım. Tam o sırada, düşman lideri bir anda silahını doğrultarak ateş etti. Mermiler vücudumdan geçerken, acı içinde gözlerim karardı. Ama içimdeki cesaret beni durdurmaya yetmedi. “Beni durduramazsın!” dedim, son bir çabayla. Ve o an, çatışma patlak verdi. Düşman liderinin etrafındaki korumaları tekrar harekete geçmeye başladı. “Bizi durduramayacaksın!” dedim. Ama düşman liderinin kararlılığı, beni yavaşlatmaya yetmedi. “Bu savaş burada sona erdi!” dedim, düşman liderinin gözlerine bakarak. “Bunu bitirmeliyim!” Ve o an, her şey değişti. Düşman lideri, tam o anda düşmanın yanında korumalarıyla birlikte yere düştü. “bu savaş burada sona erdi!” dedi. “kaybeden benim!” Ama ben, bu savaşın kazanmanın bir bedeli olduğunu biliyordum. Düşman liderinin yerde yatan cesedini görünce, bir an için kendimi kaybettim. “Baran!” dedim tim arkadaşlarımım yanında olup olmadığını kontrol ederken. “Leyla!” dedi Emre, yanımdan geçerken. “Baran’ın durumu kötü. Hemen onu bulmalıyız!” Düşman lideriyle olan çatışmanın sona ermesiyle birlikte, tim hızla Baran’ın yanına koştu. “Baran, burada mısın?” diye bağırdım. Ama Baran yanıt vermedi. Gözlerim korkuyla doldu. ”Onu kaybedemem!” dedim, içimdeki korkuyu bastırmaya çalışarak. Aylin, hemen Baran’ın yanına gitti. “Leyla, buraya gel!” dedi. “Onu bulduk!” Baran yerde yatıyordu, acı içinde “Leyla… yardım et!” dedi, zayıf bir sesle. “Buradayım Baran, seni kurtaracağım!” dedim, yanında diz çökerek. Ama onu n yaraları çok ağır görünüyordu. “Emre, hemen yardım et!” Tim, hızlıca Baran’a yardım etmeye başladı. Ama ben, düşmanın lideriyle yaşadığım çatışmanın ağırlığı içinde kaybolmuştum. “Bunu başaramazsam…” diye düşündüm, ama içimdeki cesaretle ona yardım etmeye devam ettim. “Baran, dayanmalısın! Dedim. “Seni kurtaracağız!” Ama Baran, zorlanarak gülümsedi. “Leyla… bunu başardın,” dedi. “Ama… seni kaybetmek istemiyorum.” Gözlerim doldu. “Beni kaybetmeyeceksin! Bu savaşı kazanmalıyız! Dedim, umutla. Baran’ın durumu beni derinden etkiliyordu. Kalbim, her geçen dakika daha da ağırlaşıyorken, yüzümdeki endişe ve korku gözlerimden okunuyordu. “Baran, dayanmalısın!” diye tekrar ettim, ellerimi onun yaralarının üzerine koyarak. “Kurtulacağız seni!” Ama Baran, yanıt vermek için çok yorgun görünüyordu. “Leyla,” dedi, sesi fısıldarcasına zayıf, “benim için üzülme…” “Bunu istemiyorum,” dedim, gözlerim dolarken. “Bu savaşı kazanmak zorundayız. Biz birlikte güçlüyüz. Baran, hayatta kalmalısın.” Aylin, durumu daha da ciddileşmeden değerlendirmeye çalışıyordu. “Leyla, buraya tıbbi malzeme getireceğim. Baran’a hemen yardım etmemiz gerekiyor!” dedi, hızlıca etrafa bakındı. Kaan düşman liderinin cesedine doğru yaklaştı ve etrafı kontrol etti. “Leyla, etraf güvenli mi? Daha fazla düşman gelebilir. “Evet hızlı olmalıyız!” dedim, Baran’ın elini sıkarak. “Hemen onu taşımamız lazım.” Tam o sırada, Baran bir gülümseme ile gözlerini açtı. “Siz… kazanacaksınız. Bunu biliyorum.” “Kaybetmeyeceğiz!” dedim, inancımı artırarak “Sana söz veriyorum.” Hızla hareket ettik. Tim, Baran’ı güvenli bir yere taşımaya karar verdi. “Hızlı olun, burası güvenli değil!” dedim. Düşmanı liderini etkisiz hale getirmiştik ama henüz tehlike geçmiş değildi. O anda, düşmanın başka bir grubunun yaklaşmakta olduğunu duyduk. “Geliyorlar!” dedi Mert, yüzü asık. “Baran’ı koruyun!” dedim, hemen düşmanın gelmekte olduğu yönde dönerken. “Sizi koruyacağım. Ger çekilmeyin!” Tim hemen pozisyon aldı. Düşmanın yaklaşmasıyla, tansiyon yeniden yükseldi. “Hazır olun!” dedim Silahlarımızı doğrulttuk ve düşmanın yaklaşmasını bekledik. “Baran, sana dikkat etmemiz gerekiyor,” dedim, time odaklanarak. Aylin, “Leyla, sen düşmanı oyalarken biz Baran’ı güvenli bir yere taşıyacağız!” dedi “Tamam,” dedim, düşmanın yaklaşmasını izlerken. “Ama sakın geri çekilmeyin!” Düşman lideri ve korumaları üzerimize ateş etmeye başladı. Mermiler havada vızıldarken, timle birlikte karşılık verdi. “Saldırıya geçin! Dedim, düşman grubu için pozisyon alarak. Bir anlık savaşın gerginliğinde, Baran’ın yaralarına odaklanmamız gerektiğini biliyordum. Ama düşmanın karşısında durmak da zorundaydım. Düşman lideri, bir yandan tim saldırırken bir yandan da bana odaklanmıştı. “Sen buraya kadar geldin ama bu savaşı kazanmak için cesaretin yok!” dedi alaycı bir gülümsemeyle. “Bunu biliyorsun, ama ben pes etmeyeceğim!” dedim. “Bizi durduramazsın!” Ve o an, düşman grubu üzerimize saldırmaya başladı. Tim, benle mücadele vererek düşman karşı direndi. “Hızla ilerleyin!” dedim, düşmanın üzerine kararlılıkla atılırken. Bütün cesaretimle, düşmanın liderine doğru hamle yaparken, onunla yüzleşme anı geldi. “Bu savaşı burada bitireceğim!” dedim, silahımı doğrultarak. Düşman lideri, şaşkın bir ifadeyle arkasındaki korumalara döndü. Ama biz, birlikte hareket etmenin gücünü hissediyorduk. “Şimdi!” diye bağırdım. Düşman lideriyle olan çatışma son derece gergindi. Timle birlikte düşmanın üzerine yürüyorduk. “Haydi!” dedim. Düşman lideri, bir anda silahını doğrultarak ateş etti. Ama bu sefer, timle birlikte vermek için hazırdım. “Mermileri karşılayın!” dedim, hızlıca yan yatarak. Düşmanın dikkatini dağıtmak için hamleler yapıyordum. “Baran’a yardım edin!” Ve o anda, düşman liderini silahı ateş aldı. Ama ben, cesaretimle onun üstüne yürüyordum. “Beni durduramazsın!” dedim. Düşman lideri, silahını bana doğru ateş etmeye başladı. Ama bu kez, timle birlikte hareket ederek onun etrafını sardık. Hızla düşman liderine yaklaşırken, düşmanın arkasındaki korumlar bizimle yüzleşmek zorunda kaldı. ”Saldırın!” dedim. Ve o an, düşman liderinin kararlılığı tamamen kırıldı. “Beni durduramazsınız!” diye bağırarak çekildi. “Bunu sona erdireceğim!” dedim, düşman liderine son bir hamleyle yaklaştım. Gözlerimi savaş alanında dolaştırırken, içimdeki kararlılığı kaybetmemeye çalışıyordum. Etrafımızdaki mermilerin sesi kulaklarımızı sağır ederken, her birimiz hayatımızı tehlikeye atarak Baran’ı korumak için mücadele veriyorduk. Ama içimde bir his vardı; bu çatışma sona erdiğinde hepimiz ya tamamen kazanmış olacağız ya da kaybetmiş. Baran’ın yanına döndüm ve yaralı bedenine baktım. Derin bir nefes alarak ekibe seslendim. “Hadi, bu savaşı bitirelim! Baran bizimle kalacak!” dedim, gözlerimde parlayan bir umutla. Mert, kendine has bir cesaretle bana göz kırparak, “Leyla, sanki bu lider fazla bile dayandı. Biraz da onu terletelim mi?” dedi, yüzünde yorgun ama kararlı bir gülümseme vardı. “Planım tam da bu,” dedim, düşman liderine bakarak. Silahımı sıkıca kavradım ve Timle birlikte harekete geçtik. Emre, hızlıca arka taraftan dolanarak düşmanın dikkatini dağıtmaya çalışıyordu. Aylin ise Baran’ın yanında kalarak onu korumaya devam ediyordu. Düşmanın lideri, farkında olmadan kıskacımıza girmişti. O an, göz göze geldiğimizde bir şaşkınlık gördüm. Belki de bizim bu kadar dayanıklı olacağımızı beklemiyordu. “Beni durdurabileceğinizi sanıyorsunuz, ama yanılıyorsunuz!” diye bağırdı, son bir çabayla. Emre, arkamızdan ona doğru yaklaşıp fısıldadı, “Leyla, bu işi bitirelim.” “Hazır mısınız?” dedim, son hamleyi yapmak için ekibe bir bakış attım. Her birinin gözlerinde zafer ışıltısını görebiliyordum. Bu bizim anımızdı.
Emre ve Mert, hızlıca pozisyon aldılar ve düşmanın geri kalanını etkisiz hale getirdiler. Artık sadece düşman lideri kalmıştı. Onunla yüz yüze geldim, gözlerimdeki kararlılığı okuyabildiğinden emindim. “Bu iş burada bitiyor,” dedim, silahımı ona doğrultarak. “Bu savaşı biz kazanacağız.” Düşman lideri, bir anlığına tereddüt etti. Ve o an, hamlemizi yaptık. Düşman liderini etkisiz hale getirdikten sonra, Baran’ın yanına koştum. Yaraları ağırdı ama hayatta kalmak için hala bir şansı vardı. “Dayan Baran, her şey yoluna girecek,” dedim, hafifçe elini sıkarak. Aylin, tıbbi çantadan çıkardığı malzemelerle hızla Baran’a müdahale ediyordu. Mert ve Emre, çevreyi kontrol altında tutarak güvenliği sağlıyordu. O an içimde, savaşı kazanmanın verdiği huzurla birlikte bir umut doğdu. Biz hayatta kaldık ve birlikte kazandık. Baran da bizimle olacaktı. Baran'ı güvenli bir noktaya taşımıştık. Hepimiz yorgunduk ama gözlerimizdeki ışık, kazandığımız zaferin gururuyla parlıyordu. Baran’ın hayatta kalma mücadelesini izlerken, içimde derin bir rahatlama hissi vardı. Aylin, sakinliğini koruyarak ona müdahalede bulunmaya devam ediyordu. Baran’ın derin nefes alışları, bize umut veriyordu. Emre, yanıma gelip omzuma hafifçe vurdu. “Hey Leyla, senin kadar cesur birini daha görmedim,” dedi, gözlerinde hafif bir tebessümle. Gülümseyerek ona döndüm. “Eğer yanında böylesine iyi bir tim varsa, cesaret kendiliğinden gelir, Emre.” Emre ve ben, uzun zamandır böylesine yoğun bir görevin altına girmemiştik. Yıllar boyu her birimiz ayrı cephelerde mücadele etmiştik, ama bu görev bizi sanki daha da yakınlaştırmıştı. Tim olarak bir bütün gibi hareket etmek, gerçekten inanılmazdı. Mert, her zamanki enerjisiyle yanımıza geldi. “Peki, bu iş bittiğine göre ödüllerimiz nerede, komutan?” diye şaka yollu sordu, gözlerini parlatan bir heyecanla. “Ödüller mi?” dedim, gülerek. “Bu görevi tamamlamak zaten başlı başına bir ödül değil mi?” “İyi de,” dedi Mert, yüzünde muzip bir ifadeyle, “birazcık daha fazlasını hak etmiyor muyuz? Ne de olsa canımızı dişimize taktık!” Timle aramızdaki bu anlık şakalaşmalar, her birimize moral kaynağı oluyordu. Kendi içimizde oluşan bu bağ, bizi her geçen gün daha da güçlü kılıyordu. Savaş alanında geçen saatlerin ardından, bir nebze de olsa yüzlerimize bir gülümseme getirebiliyorduk. Aylin, Baran’ın durumunu kontrol ederken yüzünde bir rahatlama ifadesi vardı. “Birkaç güne toparlayacak gibi görünüyor,” dedi. Derin bir nefes alıp rahatladım. “Harika... Baran olmadan ekibimiz eksik kalırdı.” Geri dönüş yolculuğumuz sırasında, hepimiz sessizliğe büründük. Yorgunduk ama içimizdeki tatmin duygusu, kelimelerin yerine geçmişti. Her birimiz bu anın tadını çıkartıyorduk. Baran’ın başucunda kısa bir süre daha bekledikten sonra ona sarıldım. “Seninle gurur duyuyoruz, Baran,” dedim sessizce. “Buradasın ve biz kazandık.”
Bu zaferin ardından, tim olarak yeni bir döneme adım atmıştık. Hem dostluğumuz güçlenmişti hem de düşmanlarımızın gözünde daha da tehlikeli bir hale gelmiştik. Leyla ve timi yeni mücadelelere hazırdı ve dostlukları sayesinde her türlü zorluğu aşabileceklerdi. Göreve başarıyla tamamladıktan sonra üsse geri döndük ve hepimiz derin bir nefes aldık. Zor bir çatışmanın ardından hayatta kalabilmenin huzuruyla yüzlerimizde hafif gülümsemeler vardı, ancak Baran’ın yaralanması ve geride bıraktığımız anlar içimizde bir iz bırakmıştı. Baran'ın toparlanması için biraz zamana ihtiyacı vardı, ama Aylin’in profesyonel müdahalesi sayesinde durumu daha iyi görünüyordu. Kamp alanına geri dönerken, Emre yanıma yaklaştı ve omzuma dokundu. “Leyla, bu sefer büyük bir iş başardık, ama seni en çok zorlayan ne oldu? Sanki seni düşündüren başka bir şey varmış gibi...” Dudaklarımı büzdüm ve derin bir nefes aldım. “Biliyorsun, Emre, bazen savaşı kazanmak yetmiyor. Arkadaşlarımızı tehlikede görmek, zafere gölge düşürüyor. Baran’ın durumu beni endişelendirdi, ama onun güçlü olduğunu biliyorum. Yine de…” dediğimde sesim biraz titredi. O an, savaştan dönmenin getirdiği bir kırılganlıkla yüzleştiğimi fark ettim. Emre, içten bir şekilde gülümseyerek başını salladı. “Sen cesur bir savaşçısın Leyla, ama aynı zamanda kalbinle de savaşıyorsun. Bu yüzden liderliğin ekibimize umut veriyor.” O gece, kampın etrafında bir sessizlik vardı. Hepimiz görev sonrası yorgunluğumuzu atmaya çalışırken, birbirimizle olan bağımızın gücünü de hissediyorduk. Mert, her zamanki gibi esprileriyle ortamı yumuşatmaya çalışıyor, Aylin ise Baran’a gözü gibi bakıyordu. Efe, yorgun bir şekilde kampın köşesinde dinlenirken, etrafımızda sessiz bir dostluk ortamı vardı. Gecenin ilerleyen saatlerinde, kamp ateşi etrafında toplandık. Mert, eline bir dal parçası alıp dikkatle ateşe tuttu ve komik bir yüz ifadesiyle konuşmaya başladı. “Şimdi, beyler ve bayanlar, bugünün kahramanlık hikayelerini dinlemek ister misiniz?” Herkes güldü. “Yeterince kahramanlık hikayesi yaşadık, Mert,” dedi Aylin, gözlerinde hafif bir yorgunluk parıltısıyla. “Ama anlatmaya değer bir anın varsa, dinliyoruz.” Mert, ciddi bir yüz ifadesi takınarak devam etti. “Bu görevde hepimiz hayatımızı ortaya koyduk ama ben özellikle Leyla’nın düşmanın gözlerine bakışındaki o kararlılığı unutmayacağım. Dedim ki, ‘Bu kızda liderlik kanı var!’” Bir an için sessiz kaldım, sonra kendimi tutamayıp gülümsedim. “Mert, fazla dramatiksin ama time moral verdiğin kesin!” Emre de kahkahasını tutamayıp, “Leyla, timi bu kadar iyi yönetmeseydin, belki de burada bu şakaları yapacak halde olmazdık,” dedi. O an, gerçekten ne kadar güçlü bir ekip olduğumuzu bir kez daha hissettim. Her birimizin birbirine duyduğu güven, savaş meydanında hayat kurtaran bir bağa dönüşmüştü. Ertesi sabah, güneş doğarken yeniden yola koyulduk. Bir sonraki görev için hazırlanmamız gerekiyordu ve önümüzde bizi bekleyen yeni zorluklar vardı. Tim olarak her zamankinden daha güçlüydük ve bu sefer her birimiz, her ne olursa olsun omuz omuza mücadele edecektik. Bir sonraki görev, bizi daha da büyük bir tehlikeye sürükleyecekti, ancak bu sefer aramızdaki bağ sayesinde her zorluğun üstesinden gelmeye hazırdık. Sessizce derin bir nefes aldım, ciğerlerim yanıyor gibiydi ama buna alışmıştım. Çatışmaların yükü sadece bedene değil, zihne de ağırlık yapıyordu. Dizimdeki sızıyı hissetmemeye çalışarak, yanımda duran Emre'ye bir göz attım. Gözleri hep olduğu gibi ciddi ve kararlıydı ama bu kez farklı bir şey vardı: endişe. “Yaralanmanı saklamak zorundaydın, değil mi?” diye sordu, sesinde alışık olmadığım bir kırılganlık vardı. Hafifçe gülümsedim, yarı alaycı bir ifadeyle. "Timi zora sokmak istemedim," dedim. “Yarayı gösterseydim geri dönmemiz gerekirdi. Bu riski göze alamazdım.” Başını iki yana salladı, derin bir nefes aldı. “Leyla, her seferinde kendini feda etmek zorunda değilsin,” dedi. “Biz buradayız.” Onun sözlerini düşündüm. “Biz buradayız.” Güzel bir cümleydi ama savaşın ortasında insan yalnız hissederdi. Sadece kendine güvenebilirdin, değil mi? İçimden bunları geçirirken sert bir sesle irkildim. Baran… “Bu timde bireysel kahramanlıklara yer yok. Herkes kendi sınırlarını bilmeli,” dedi. Baran’ın bu tavrına artık alışmıştım. Sert, disiplinli, kurallara bağlı bir komutandı. Ama bazen söyledikleri insanın sabrını zorlayabiliyordu. O an bir şey söylemek istedim, kendimi savunmak, ama yaptığım tek şey sessizce durup onun bakışlarını karşılamak oldu. İçimde büyüyen siniri bastırarak başımı salladım. Bu timdeki yerimi sorgulatmak istemiyordum. Ne kadar sert de olsa onun otoritesine saygı göstermek zorundaydım. En azından şimdilik. Tam ortamın gerginliği doruğa çıkacakken, Mert araya girdi. “Tamam, tamam! Hepiniz bir nefes alın. Leyla ölmedi, şükürler olsun! Hadi artık biraz rahatlayalım, yoksa hepimiz delireceğiz.” İstemeden de olsa dudaklarımda bir gülümseme belirdi. Mert’in bu gereksiz mizah anlayışı bazen kurtarıcı oluyordu. Timin içinde ufak bir kahkaha yankılandı. İçim biraz rahatladı. Bu insanların arasında olmak, tüm karmaşanın ortasında bile bana bir şeyler hissettiriyordu. Aile? Belki de öyleydi. Ama Baran’ın bakışları hala üzerimdeydi. Onu fark etmezden gelerek, Emre’nin beni kenara çekmesine izin verdim. Kolumdan hafifçe tutup yüzünü biraz yaklaştırdı. “Dikkatli ol,” diye fısıldadı. “Bize her şeyden çok sen lazımsın.” Sözleri içime işledi. Uzun zamandır böyle içten bir şey duymamıştım. Bu savaşın, görevlerin, sürekli tetikte olmanın arasında, birisi bana gerçekten önemli olduğumu hissettirdiğinde ne yapacağımı bilemiyordum. Kalbimde bir sıcaklık hissettim, garip bir his. Yüzüme vurduğunu fark ettiğimde, “Tamam,” diye fısıldadım. “Daha dikkatli olacağım.” Emre hafifçe başını salladı ve yüzünde belli belirsiz bir gülümseme belirdi. İçimdeki bu karmaşayı görmemiş gibi davranıyordu, ya da belki görmüş ve bir şey dememişti. Ne olursa olsun, o an yalnız hissetmedim. Baran’a, Mert’e, Aylin’e baktım. Gölge Timi’ne. Burası benim yerim, bu insanlar benim ekibim. Sadece iyi bir asker olmaya değil, aynı zamanda onların güvenini kazanmaya çalışıyordum. Çünkü bu bağın gücü, bizi savaşta ayakta tutan tek şeydi. Ve belki de bu bağı, savaşın kendisinden daha fazla önemsiyordum. |
0% |