@o_bir_yazar
|
Emre’nin yanımdan uzaklaştığını izlerken, içimde bir huzursuzluk vardı. Yaralanmamı saklamak doğru muydu, yoksa aptallık mı yapmıştım? Baran’ın bakışları hala sırtımda bir ağırlık gibiydi. Sert ve eleştirel... Ama bu sefer sadece onu dinlememiştim; kendi içimde de sorguluyordum. Görev sırasında verdiğim kararlar timi riske atacak kadar yanlış mıydı? Mert’in biraz önceki esprisi ortamı yumuşatmıştı ama o rahatlık çabuk buharlaştı. Aylin yanımdan geçerken koluma hafifçe dokundu. Gözleriyle bana “her şey yolunda mı?” diye sormuştu. Sadece başımı salladım. Aylin güçlüydü, kendine güvenen biriydi ama aynı zamanda sezgileri de çok kuvvetliydi. Ne düşündüğümü anlamış gibiydi. “Kafana takma,” der gibi gülümsedi ve hızla uzaklaştı. O sırada Baran’ın sert sesi tekrar yankılandı. “Hepiniz birazdan toplantı odasında olun,” dedi. “Görev değerlendirmesi yapacağız.” Toplantı odasına doğru ilerlerken Emre’nin bakışlarını üzerimde hissettim. Hiçbir şey söylemedi ama ne düşündüğünü tahmin etmek zor değildi: Baran seni zorlayacak. Hazırlıklı ol. Odada herkes yerini aldı. Baran en önde duruyordu; duruşu her zamanki gibi dimdik ve otoriterdi. Elindeki raporu masaya koydu, ardından soğuk bir sesle konuşmaya başladı. “Son görevin detaylarını hepimiz biliyoruz. Evet, hedefi tam olarak ele geçiremedik ama önemli bir adım attık. Ancak bu başarının bedeli ağırdı. İki kişi ciddi şekilde yaralandı. Birimiz neredeyse geri dönüşü olmayan bir karar aldı.” Bu sözlerin bana yönelik olduğunu biliyordum. İçimden derin bir nefes aldım ama yüzümde hiçbir şey belli etmemeye çalıştım. “Leyla,” dedi Baran, gözlerini doğrudan benimkilerle buluşturarak. “Senin yaralanmanı saklaman… çok tehlikeliydi. Bunun sonuçlarını anlayabildin mi?” Sesi sertti ama içinde küçücük de olsa bir endişe olduğunu hissettim. Bu adam ne kadar sert görünse de, timin başarısını her şeyden çok önemsiyordu. Yine de içimdeki gurur, onu haklı çıkarmama izin vermedi. “Evet, farkındayım,” dedim, sesim mümkün olduğunca sakin ve kararlıydı. “Ama o an farklı bir karar alsaydım, hepimiz için daha büyük bir risk olabilirdi. Geri dönmek demek, elimizdeki fırsatı kaybetmekti.” Baran başını eğdi, dudaklarını sıktı. Sözlerimi değerlendiriyordu. Bu, onun huyuydu; hemen yargılamazdı ama bir açık arardı. Sonunda başını kaldırdı. “Kararlarını sorgulamak için buradayım, Leyla. Bu timin lideri sensin ama tek başına değilsin. Bunu unutma,” dedi. “Bu sefer bir sorun çıkmadı ama bir daha böyle bir risk alırsan, senin için sonuçları ağır olur.” Bu, açık bir uyarıydı. Onun otoritesine meydan okumadım. “Anladım,” diye karşılık verdim. Toplantı devam ederken Mert’in oturduğu yerden sessizce gülümseyip göz kırptığını gördüm. Aylin de beni desteklercesine başını salladı. Evet, hatalar yapmış olabilirdim ama bu tim beni dışlamıyordu. Bunun farkına varmak, üzerimdeki baskıyı biraz da olsa azalttı. Toplantının sonunda, odadan çıkarken Baran’la bir kez daha göz göze geldim. Gözlerinde hâlâ sertlik vardı ama bir şey daha hissettim: Saygı. Sanırım yaptığım fedakarlığı anlamıştı, en azından biraz. Kapıdan çıkarken içimden kendime söz verdim. Artık daha dikkatli olacaktım. Bu tim benim sorumluluğumdaydı ve her birinin güvenini hak etmeliydim. [19:31, 21.11.2024] Meryem: Toplantıdan çıktıktan sonra koridorun sessizliği üzerime çöktü. Herkes birer birer dağılıyordu; bazıları dinlenme alanına, bazıları da görev değerlendirme dosyalarını tamamlamak için ofislerine yöneliyordu. Ben ise bir an yalnız kalmaya ihtiyaç duyuyordum. Odaya doğru yöneldiğimde Emre’nin adımlarını arkadan duydum. “Leyla,” diye seslendi. Dönüp baktım; gözlerinde hala biraz önceki uyarılarla ilgili bir şeyler söyleme isteği vardı. Ama bunun yerine farklı bir şey yaptı. “Biraz konuşabilir miyiz?” dedi. Hafifçe başımı sallayarak ona eşlik ettim. Üst kattaki küçük teras alanına doğru yürüdük. Burayı genelde kimse kullanmazdı; sessiz ve sakin bir yerdi. Tam da ihtiyacım olan gibi. Terasa vardığımızda soğuk rüzgar yüzüme vurdu ama bu, zihnimi toparlamama yardımcı oldu. Emre, hemen yanımda durdu, kollarını göğsünde birleştirerek manzaraya baktı. Sanki her şeyi tarttıktan sonra konuşmaya başlayacak gibiydi. “Biliyor musun,” dedi sonunda, sesi ciddi ama bir o kadar da yumuşaktı. “Baran’ın söylediklerinde haklı olduğu noktalar var. Ama sana nasıl söylediği önemli. Sadece onun değil, hepimizin seni daha iyi anlaması gerekiyor.” Gözlerimi ona çevirdim. Emre’yi her zaman kararlı, profesyonel ve belki de fazla kontrollü biri olarak görmüştüm. Ama şu anda söylediklerinde bir içtenlik vardı. “Anlıyorum,” dedim. “Ama o an farklı bir şey yapmak benim için mümkün değildi. Hepinizi tehlikeye atabileceğimi düşündüm. Kendimden başka birini riske atmayı kaldıramazdım.” Emre, başını sallayarak bana döndü. “Leyla, bu timdeki her birimiz kendi hayatımızı ortaya koymaya hazırız. Sen bunu anlıyorsun, biliyorum. Ama bir lider olarak, fedakarlık yaparken bile ekiptekilere güvenmek zorundasın. Tek başına yüklenirsen, hem kendini tüketirsin hem de timi zayıflatırsın.” Sözleri doğrudan kalbime dokundu. Söyledikleri doğruydu, biliyordum. Ama bir yandan da bu kadar açıkça yüzüme vurması garip bir rahatlık hissettirdi. “Birbirimize güvenmeye alışmamız lazım,” diye ekledi. “Ve bu, zaman alacak. Ama başlamak için senin ilk adımı atman gerekiyor.” Derin bir nefes aldım. “Haklısın,” dedim. “Tim için en iyisini yapmak istiyorum ama bazen nasıl yapacağımı bilmiyorum. Sanırım hâlâ öğreniyorum.” Emre hafifçe gülümsedi. Bu, her zamanki kendinden emin ifadesinden farklıydı; samimi ve destekleyiciydi. “Hepimiz öğreniyoruz,” dedi. “Sen lider olarak büyük bir yük taşıyorsun ama yalnız değilsin. Bunu unutma.” Rüzgar daha sert esmeye başlamıştı ama içimde bir sıcaklık hissettim. Emre’nin sözleri sadece bir uyarı değil, aynı zamanda bir destek niteliğindeydi. Belki de timin bana olan güvenini sağlamak için önce benim onlara güvenmeyi öğrenmem gerekiyordu. “Teşekkür ederim,” dedim sessizce. Emre, başını sallayarak yanımdan ayrıldı. Onun uzaklaşmasını izlerken kendime bir söz verdim: Daha iyi bir lider olacaktım. Timim, ailemden farksızdı ve bu aileyi hak etmek için daha çok çaba gösterecektim.
Odaya döndüğümde hala Emre’nin sözlerini düşünüyordum. Gölge Timi’nin bana ihtiyacı vardı, evet, ama ben de onlara daha çok güvenmeliydim. Sadece tim için değil, kendim için de… Terasın soğuğu yerini odanın sakin ama ürkütücü sessizliğine bıraktığında, düşüncelerim karmaşıklığını koruyordu. Kapıyı arkamdan kapattım ve kendimi yatağa bıraktım. Gözlerim tavana dikili, kafamın içinde Emre'nin söyledikleri dönüp duruyordu. "Bize güvenmek zorundasın." Bu cümle o kadar basit ve netti ki. Ama aynı zamanda bir o kadar ağırdı. Bugüne kadar hayatımın her anında kendime güvenerek hareket etmiş, herkesi bir şekilde arkamda bırakmayı seçmiştim. Belki bu yüzden bu timde lider olmanın, onların gözlerinin içine bakarak sorumluluk almanın ne kadar zor olduğunu şimdi anlıyordum. Telefonumun yanıp sönen ışığı dikkatim dağıttı. Elime aldım ve mesajı açtım. Aylin’den gelmişti. "Hey, yarın sabah eğitim var. Uyumayı unutma, lider hanım." Mesajın sonundaki şaka tonu beni hafifçe gülümsetti. Aylin, tüm o sert ve otoriter duruşunun arkasında sıcacık bir kalp taşırdı. Bir süre mesajı elimde tutup düşündüm. Onların gerçekten bana güvenebilmeleri için daha iyi bir lider olmam gerekiyordu. Yarın, ilk adımı atmaya kararlıydım. Sabah erkenden eğitim alanına indiğimde, timin diğer üyeleri çoktan toplanmıştı. Mert, her zamanki gibi enerjik ve rahat tavırlarıyla esneme hareketleri yapıyordu. Aylin, yüzünde kararlı bir ifadeyle ekipmanını kontrol ediyordu. Baran ve Emre ise sessizce konuşuyorlardı; büyük ihtimalle bugünkü eğitim planını değerlendiriyorlardı. Onlara doğru yürüdüğümde hissettiğim baskıyı tarif etmek zordu. Bu insanlar bana bakıyor, emirlerimi bekliyordu. Lider olmak, her ne kadar alışkın olduğum bir şey gibi görünse de, bir fark yaratmak için doğru yolu bulmam gerektiğini biliyordum. "Bugün biraz farklı bir şey deneyeceğiz," dedim. Sesim, düşündüğümden daha net ve kendinden emindi. "Eğitim senaryosunu birlikte tasarlayacağız." Bana şaşkın bakışlar atıldı. Özellikle Baran’ın yüzünde açık bir şüphe vardı. "Birlikte mi?" diye sordu. "Evet," diye devam ettim. "Bugüne kadar hep belli bir plana sadık kaldık. Ama gerçek bir çatışmada planların her zaman istediğimiz gibi gitmediğini hepimiz biliyoruz. Hepinizin yeteneklerini ve fikirlerini kullanmak istiyorum. Bu yüzden, bugün eğitim sahasında hep birlikte senaryolar oluşturacağız." Baran, kollarını göğsünde birleştirip geri çekildi. Şüphe dolu bakışlarını üzerimden çekmese de bir şey demedi. Mert, her zamanki gibi gülümseyerek konuşmaya atıldı. "Bu çok iyi fikir, Leyla. Bazen çok düz gidiyoruz. Daha yaratıcı şeyler denemek lazım." Emre başını sallayarak onay verdi. "Bu, timin dayanışmasını güçlendirebilir. Hadi deneyelim." Aylin de gülümseyerek elini kaldırdı. "Ben hazırım. Ama unutma, senaryo ne kadar zor olursa o kadar eğlenceli olur." Tim üyelerinden gelen bu destek beni biraz olsun rahatlattı. Hep birlikte eğitim alanına doğru yürürken, herkesin önerilerini dinledim. Kimi farklı taktikler önerdi, kimi ise belirli senaryolara zorluk eklenmesini istedi. Baran bile sonunda birkaç fikirle katıldı, her ne kadar soğuk tavırlarını korusa da. Senaryomuz netleşmişti: İki ekip oluşturacak, biri savunmada, diğeri ise saldırıda olacaktı. Saldırı timi olarak belirlenen ekip bir rehineyi kurtarmak zorundaydı, savunma timi ise her türlü saldırıyı engelleyecekti. Herkes belirlenen rollere uygun olarak pozisyon aldı. Aylin, Mert ve ben saldırı timinde yer alırken, Emre, Baran ve Efe savunmadaydı. Rehin rolünü ise tatbikat gereği bir eğitim mankeni üstlenmişti. Saatler süren bir mücadeleden sonra, her iki tim de limitlerini zorlamıştı. Saldırı ve savunma arasında sürekli değişen taktikler, herkesin yeteneklerini öne çıkarmıştı. Savunma pozisyonunda olan Baran’ın dikkatli ve hesaplı stratejileri, saldırı timini zorlamıştı. Aylin ve Mert’in enerjik yaklaşımları ise savunma hattını yarıp geçmemizi sağlamıştı. Tatbikat sona erdiğinde hepimiz yorgun ama tatmin olmuş hissediyorduk. Bu, sadece bir eğitim değildi; aynı zamanda birbirimizi daha iyi anlamamız için bir fırsattı. Tim üyeleri birbirlerine gülümseyerek takılmaya başladığında, içimde bir şeylerin yerli yerine oturduğunu hissettim. Herkesin bana bakışları artık farklıydı. Daha sıcak, daha destekleyici. Emre, yanıma yaklaşıp hafifçe omzuma dokundu. "İyi iş çıkardın," dedi. Baran ise biraz uzak bir mesafeden durup ciddi bir ifadeyle ekledi. "Bugün iyi bir liderlik örneği gösterdin. Ama unutma, bu sadece bir başlangıç." Baran’dan gelen bu dolaylı övgü beni şaşırtsa da başımı sallayıp teşekkür ettim. Onun onayı, düşündüğümden daha çok şey ifade etmişti. O gece odama çekildiğimde, bu defa tavana değil, uykuya daldığımda gördüğüm hayallere odaklandım. Gölge Timi benim ailemdi ve bugün onlara layık bir lider olabildiğimi hissettim. Ama bu sadece bir başlangıçtı. Karşımızda hala çözülememiş görevler, yenilmesi gereken düşmanlar ve birlikte yazılacak bir gelecek vardı. O gece uyuyacağımı sanmıştım, ama olmadı. Eğitimden sonra tüm yorgunluğa rağmen düşünceler zihnimi esir aldı. Yastığa başımı koyduğum anda yeniden çatışma sahasına döndüm; yeniden verilen kayıpları, alınan kararları ve kaçırılan fırsatları düşündüm. Lider olmak, sadece emirler vermekle sınırlı değildi. Bu işin en zor kısmı, başkalarının hayatlarının sorumluluğunu omuzlamaktı. Bu, omuzlarımı bazen ezici bir yük gibi hissettiriyordu. Gözlerimi tavana dikmiş, zihnimde olan biteni tartarken kapı hafifçe vuruldu. Beklenmedik bir anda gelen bu ziyaretçi beni şaşırtmıştı. Hızla doğrulup kapıya yöneldim ve açtığımda karşımdaki yüz beni şaşırtmadı: Emre. "Uyumadığını tahmin etmiştim," dedi "Evet, haklısın," diyerek kapıyı açtım. "Gecenin bir vakti buradasın, bir şey mi oldu?" Emre, içeri adım atıp odanın köşesindeki sandalyeye oturdu. Her zamanki gibi kendinden emin bir tavırla konuşmaya başladı. "Eğitimde iyiydin. Aslında... düşündüğümden daha iyiydin." Emre’nin bu tür övgüleri nadirdi. O yüzden söylediği her kelimeyi tartıyordum. "Teşekkür ederim," dedim. "Ama senin düşündüğün kadar iyi olduğumu sanmıyorum. Hâlâ öğrenmem gereken çok şey var.” "Öğrenmek kötü bir şey değil, Leyla. Herkesin bir yerden başlaması gerekiyor. Ama lider olarak güven vermen önemliydi, bugün bunu başardın. Özellikle Baran’a." Baran ismi geçtiğinde yüzümde hafif bir irkilme oldu. Onun her zaman eleştiri dolu bakışlarını ve söylediklerini düşündüğümde içimde bir huzursuzluk beliriyordu. "Baran... zor biri," dedim. Emre gülerek başını salladı. "Baran’ın sert mizacı var, evet. Ama onun amacı kimseyi küçük düşürmek değil. Bize güçlü olmamız gerektiğini hatırlatıyor. Ona fazla takılma. Eğer Baran senden memnun kalmışsa, bu çok şey ifade eder." Derin bir nefes aldım. "Hâlâ yeterince hazır hissetmiyorum, Emre. Her şey bana o kadar çabuk yüklendi ki. Bir bakıyorsun, bir timin liderisin ve tüm hayatın artık onların hayatlarına bağlı. Ya bir hata yaparsam? Ya birini kaybedersek ve bu benim suçum olursa?" Emre oturduğu yerden doğrulup gözlerime baktı. "Bak, lider olmak her zaman zor. Ama unutma, bu tim sadece seninle ayakta kalmıyor. Biz birlikteyiz. Sorumluluğu paylaşmayı öğrenmelisin. Aylin, Baran, Mert, ben... Hepimiz buradayız ve senin yanındayız." Bu sözler bana biraz olsun güç verdi. Başımı salladım ve hafifçe gülümsedim. "Teşekkür ederim, Emre. Gerçekten." O gece Emre’nin sözleri zihnimde yankılanırken biraz olsun rahatladım. Sabaha karşı uykuya daldığımda, hissettiğim yalnızlık yerini sıcak bir güven duygusuna bırakmıştı. Bir hafta, hem hızlı hem de yorucu geçmişti. Eğitimler, brifingler ve yeni görevler derken tim olarak ciddi bir uyum yakalamıştık. Baran’ın soğuk tavırları hâlâ zaman zaman ortaya çıkıyordu ama artık onun söylediklerine daha çok kulak veriyordum. Aylin’in şakaları ve Mert’in enerjik halleri ise her zaman ortamı yumuşatıyordu. Ancak bu huzurlu atmosfer uzun sürmedi. Gelen bir çağrı her şeyi değiştirdi. Genel merkezden gönderilen bir görev bildirisi, hepimizi bir anda gerilime sürükledi. Aziz Kara’nın adamlarından biri, sınır köylerinden birinde görülmüştü. Görevin detayları verildikten sonra hepimiz toplantı odasında toplandık. "Evet," dedi Emre, masanın başında durarak. "Bu görev, şimdiye kadarki en hassas görevlerimizden biri olacak. Aziz Kara'nın yerini bulmamıza yardımcı olacak bir bağlantıyı ele geçireceğiz. Hedef, adamlarından biri: Metin Tuncer. Bu adam, Aziz Kara’nın finansal operasyonlarını yöneten biri ve yakalanması, örgütün iç yapısını çözmemizi kolaylaştıracak." Brifing ilerledikçe herkes daha da ciddileşmişti. Haritalar üzerinde plan yaparken Emre’nin sesi odayı dolduruyordu. Görev, küçük bir köyde gerçekleşecekti ve Metin’in saklandığı yer, yerel halk tarafından korunuyordu. Bu, operasyonu daha da karmaşık bir hale getiriyordu. "Bu bir hata kaldırmaz," dedi Baran, haritaya bakarak. "Halkın güvenini kaybedemeyiz, ama hedefi de elimizden kaçırmamalıyız." Plan netleştiğinde herkes görev için hazırdı. Hepimiz, belki de bu görevin timimizin kaderini belirleyecek bir adım olduğunu biliyorduk. Gece çökmek üzereydi. Timi iki gruba ayırmıştık: Aylin, Mert ve Baran köyün çevresinde keşif yaparken, Emre, Efe ve ben Metin’in saklandığı evi hedef alacaktık. Sessizlik, gerginliğimizi artırıyordu. İlk giriş planlandığı gibi ilerledi. Ev, köyün dışındaki bir noktada, diğer yapılardan ayrıydı. Fakat içeriye doğru ilerlediğimizde işler karıştı. Metin’in kaçmaya çalıştığını fark ettiğimiz anda bir anda çatışma başladı. Silah sesleri karanlık gecede yankılandı. "Metin kaçıyor!" diye bağırdı Efe, bir yandan siper alırken. Emre hemen harekete geçti. "Leyla, peşinden git! Efe ve ben burayı tutacağız." Hiç düşünmeden harekete geçtim. Karanlıkta Metin’in siluetini takip ederken kalbim hızla atıyordu. Ormanlık alana doğru koşarken, bir yandan onu yakalamak için hamle yapıyordum. Sonunda dar bir patikada köşeye sıkıştı. "Dur!" diye bağırdım, silahımı ona doğrultarak. "Kaçacak yerin yok. Metin’in gözleri korkuyla büyümüştü. Ancak, ellerini kaldırmak yerine cebinden bir şey çıkardı. Bu, küçük bir cihazdı. Ona yaklaştığımda fark ettim: Bir detonatör. "Yapma," dedim. "Bunu yapmak zorunda değilsin." Metin’in yüzündeki ifade bir an tereddütle doldu. Ama tam o anda arkamdan bir ses geldi: "Leyla, dikkat et!" Dönüp baktığımda Emre’nin bana doğru koştuğunu gördüm ve bir anda her şey hızlandı. |
0% |