@o_bir_yazar
|
Metin detonatöre basmadan önce harekete geçtim, fakat tam o anda bir patlama sesi yankılandı. Arkamdan yükselen sıcak hava dalgasıyla dengem sarsıldı ve yere düştüm. Etraf bir anlığına sessizliğe gömülmüş gibiydi; sadece kulaklarımda yankılanan tiz bir çınlama vardı. Gözlerim hızla karanlığa alışırken, Emre’nin siluetini patlamanın dumanı arasında gördüm. “Leyla!” diye bağırdı Emre, bana doğru koşarken. Sesindeki panik, içinde bulunduğumuz tehlikenin boyutunu daha da belirgin hale getiriyordu. Hızla toparlandım ve yerde yatan Metin’e baktım. Patlama, onun da işini bitirmişti; vücudu hareketsizdi. “İyi misin?” diye sordu Emre, yanıma geldiğinde. Gözleri hızla beni baştan aşağı tarıyordu, herhangi bir yaralanma belirtisi arar gibi “Evet... Sanırım iyiyim,” dedim nefes nefese. Ellerim hâlâ titriyordu. Bir an için kontrolü kaybettiğimi hissetmiştim, ama Emre’nin kararlı bakışları beni kendime getirdi. “Metin... öldü mü?” diye sordum, ama cevap belliydi Emre, gözlerini cesede kaydırdı ve yüzünde beliren sert ifade her şeyi anlatıyordu. “Evet. Ama detonatörün bağlı olduğu şeyi bulmalıyız. Bu, yalnızca başlangıç olabilir.” Haklıydı. Metin’in peşine düşerken düşündüğümüzden çok daha büyük bir sorunla karşı karşıya olabilirdik. Üzerinde taşıdığı cihaz, Aziz Kara’nın başka bir planını tetikleyebilir veya bir sinyal göndermiş olabilirdi. Bu, yalnızca bir çatışma değil, büyük bir stratejik hamlenin parçasıydı. O sırada telsizden Baran’ın sesi yankılandı. “Tim Alfa, durum raporu. Dumanı görüyoruz, ne oluyor orada?” Emre, hızlıca telsizi eline aldı. “Baran, hedef etkisiz hale getirildi ama patlama oldu. Bölgede başka bir tehdit olabilir. Çevreyi tarayın.” Baran’ın sesi kesildi, ama Aylin devreye girdi. “Anlaşıldı. Burada da hareketlilik var, köyden birkaç kişi şüpheli davranışlar sergiliyor. Belki bir bağlantı vardır. Emre bana döndü. “Hemen buradan çıkmamız lazım. Baran ve Aylin’le buluşup durumu yeniden değerlendireceğiz.” Ayağa kalktığımda bacaklarım hâlâ sarsılıyordu, ama bir şekilde hareket etmeye başladım. Ormanlık alanı hızla geçip köyün yakınında Baran ve diğerleriyle buluştuğumuzda, hepsinin yüzlerinde aynı gerginlik vardı. “Metin’in cebinden bu çıktı,” dedim, elimdeki küçük cihazı göstererek. Baran cihazı inceledi ve gözleri kısıldı. “Bu bir sinyal verici olabilir. Eğer öyleyse, Aziz Kara artık burada olduğumuzu biliyor. Aylin, etrafı gözleyerek bir adım öne çıktı. “Eğer böyleyse, bizi buradan çıkmadan bulacaklardır. Şimdi ne yapıyoruz?” Emre, liderlik rolünü bir kez daha üstlenerek kısa bir plan yaptı. “Bölgeyi hızlıca terk edeceğiz, ama Metin’in saklandığı yerin çevresinde kanıt bırakmamamız lazım. Bu cihazın ne işe yaradığını ve kime sinyal gönderdiğini çözmeden geri dönemeyiz.” Baran, bir an duraksadı. “Peki ya köy halkı? Bu patlamadan sonra onlar da bize karşı olabilir.” “Onlarla teması minimumda tutacağız,” dedi Emre, ardından gözlerini bana çevirdi. “Leyla, cihazı merkeze götürüp analiz etmelerini sağlayacaksın. Aylin seninle gelsin. Biz burada kalıp köydeki durumu kontrol edeceğiz.” Plan belirlendikten sonra hızlıca harekete geçtik. Aylin’le birlikte cihazı teslim etmek için yola çıkarken, arkamızda kalan tim üyelerinin güvende olması için dua ediyordum. Görevler zorlaşıyor, riskler büyüyordu. Her hamlemizin bir bedeli vardı ve bu bedelin ne kadar ağır olabileceğini hissetmeye başlamıştım Cihazı teslim edip detaylı analiz yapılmasını sağladığımızda, uzman ekipler hemen çalışmaya başladı. Saatler süren bekleyiş sırasında Aylin’le birlikte operasyonun olası sonuçlarını tartışıyorduk. “Biliyorsun değil mi?” dedi Aylin, sessizliği bozarak. “Bu iş daha yeni başlıyor. Aziz Kara, bizi buraya kadar çekerek oyununu bir adım daha öteye taşıdı.” Haklıydı. Bu sadece bir başlangıçtı ve daha zorlu günler bizi bekliyordu. Ama bu savaşı kazanmak için her şeyi yapmaya hazırdım. Her ne kadar ağır bedeller ödenecek olsa da. Köyde Gerilim Emre, Baran ve diğerleri köy meydanına doğru ilerlerken, gerilim giderek artıyordu. Patlamanın etkisi köy halkını tedirgin etmiş, insanlar gruplar halinde toplanmaya başlamıştı. Kimin düşman, kimin masum olduğunu anlamak neredeyse imkânsızdı. Aziz Kara’nın buradaki ağı daha derindi ve köy halkının içinde ajanlarının olabileceği gerçeği, herkesin tetiği çekmeye hazır olduğu bir atmosfer yaratıyordu. Baran, dikkatlice etrafı tararken Emre’ye yaklaştı. “Bu insanlar bize güvenmiyor. Patlamanın bizi işaret ettiğini düşünüyor olabilirler.” Emre başıyla onayladı, ama gözlerini kalabalıktan ayırmadı. “Bu, planlarının bir parçası olabilir. Aziz Kara, halkın tepkisini bize karşı kışkırtmak istiyor. Eğer bu insanları doğru yönlendiremezsek, bir çatışmanın ortasında kalırız.” Tam o sırada, kalabalığın arasından yaşlı bir adam öne çıktı. Kırışmış yüzünde hem korku hem öfke vardı. “Siz misiniz bu topraklarda patlamalar yapanlar? Evimizi, tarlamızı mahvedenler?” diye bağırdı. Baran bir adım öne çıktı, ellerini havaya kaldırarak sakin bir şekilde konuştu. “Biz sizin düşmanınız değiliz. Burada sizi korumak için bulunuyoruz.” Ancak adam, Baran’ın sözlerini dikkate almadı. “Koruyorsunuz öyle mi? Bu köyde yıllardır huzurumuz vardı. Siz geldiniz ve her şey alt üst oldu!” Kalabalık daha da hareketlenirken, Emre sessizce Baran’a döndü. “Burada duramayız. Eğer çatışma çıkarsa, işler kontrolden çıkar.” Baran kaşlarını çattı, ama haklı olduğunu biliyordu. “Tamam. Halkı sakinleştirecek bir yol bulalım. Yoksa bu durum bize pahalıya mal olacak.” Merkezde Aylin’le birlikte cihazın analiz edilmesini beklerken, zihnim bir an olsun durmuyordu. Patlamanın etkisi hâlâ aklımdaydı, Metin’in cansız bedeni gözlerimin önünden gitmiyordu. İlk başlarda bu işin bir oyun olduğunu düşünmüştüm; sadece eğitildiğimiz şekilde hareket etmek, görevleri yerine getirmek. Ama artık bunun bir oyun olmadığını, her adımın ölümcül sonuçları olabileceğini çok iyi biliyordum Aylin, odada gezinip duruyordu. “Sence ne yapacaklar?” diye sordu birden. “Emre ve Baran, köyde ne bulabilirler ki?” Başımı iki yana salladım. “Bilmiyorum. Ama bu işin köyden çok daha büyük olduğunu ikimiz de biliyoruz. Aziz Kara, hepimizi bir araya çekiyor. Neden?” Aylin, bir anlığına durdu ve bana baktı. “Çünkü bizimle oynuyor. Sadece bir strateji değil bu; aynı zamanda bir psikolojik savaş. Eğer bu cihazdan doğru bilgiler alabilirsek, en azından bir adım öne geçebiliriz. Tam o sırada kapıdan biri hızla içeri girdi. Uzmanlardan biri elindeki tabletle önümüze geldi. “Cihazın gönderdiği sinyalleri deşifre ettik,” dedi nefes nefese. “Bu bir izleme cihazı. Sizin bulunduğunuz tüm hareketleri kaydedip bir merkeze aktarmış. Kalbim hızlanmaya başlamıştı. “Merkez nerede?” Adamın yüzü karardı. “Henüz tam olarak belirleyemedik. Ancak sinyal gücü, çok yakınlarda bir vericinin olduğunu gösteriyor. Muhtemelen köyün içinde bir yerde.” Aylin bir küfür savurdu. “Demek Aziz Kara, her adımımızı biliyordu. Köyde bir ajanı olmalı.” Emre, köy meydanındaki gerginliği yatıştırmaya çalışırken, telsizinden gelen uyarı sesi dikkatini çekti. Telsizi açtı ve Leyla’nın sesi duyuldu: “Emre, dikkatli olun. Cihazın sinyali köyden geliyor. Aziz Kara’nın bir adamı orada olmalı. Bu bilgi, Emre’yi hem tedirgin hem de harekete geçmeye hazır hale getirdi. Gözlerini kalabalığa çevirdi ve bir anlığına her yüzü detaylıca inceledi. Aralarındaki düşmanı bulmak için bir ipucu arıyordu. Baran, durumu anlamış gibi Emre’nin yanına geldi. “Leyla’dan mı?” diye sordu alçak bir sesle. “Evet,” dedi Emre, gözlerini kalabalıktan ayırmadan. “Burada biri var. Patlamayı organize eden kişi o.” Baran başını salladı ve yüzündeki gergin ifade daha da derinleşti. “O halde ya kalabalığa karıştı ya da şu an bizi izliyor.” Tam o sırada, bir adamın kalabalıktan hızla uzaklaşmaya çalıştığını fark ettiler. Emre’nin eli anında silahına gitti. “Baran, o adam!” İkisi birden harekete geçti. Adam köyün arka sokaklarına doğru koşarken, Emre ve Baran peşinden ilerledi. Kalabalık dağılmaya başlamış, insanlar korkuyla evlerine çekilmişti. Kovalamaca giderek dar sokaklara taşındı. Adam bir anlığına arkasına baktığında, Emre’nin ona yetişmek üzere olduğunu gördü. Çaresizce bir evin kapısını zorlayarak içeri girdi. Baran, dışarıda beklerken Emre kapıyı tekmeleyerek içeri daldı. Adam, küçük bir odada köşeye sıkışmıştı. “Dur!” diye bağırdı Emre, silahını doğrultarak. Adam ellerini havaya kaldırdı, ama yüzünde bir gülümseme vardı. “Geç kaldınız,” dedi alaycı bir şekilde. “Bu sadece başlangıç.” Emre’nin gözleri aniden adamın elindeki küçük bir cihaza kaydı. Tetiğe benzeyen bir şey tutuyordu. “Bırak onu!” diye bağırdı. Ancak adam gülümsemeye devam etti. “Hepiniz Aziz Kara’nın avısınız. Kaçamayacaksınız.” O anda her şey çok hızlı gerçekleşti. Adam, tetiği çekmek için harekete geçtiğinde Emre ateş etti. Silah sesi yankılandı ve adam yere düştü. Ancak Emre’nin gözü hemen cihazdaydı. Cihaz, tehlikeli bir şekilde yanıp sönmeye başlamıştı. Baran içeri girdiğinde Emre, “Hemen buradan çıkmalıyız!” dedi. İkisi de hızla binadan çıkarken, birkaç saniye sonra küçük bir patlama duyuldu. Emre derin bir nefes aldı. Baran omzuna dokundu. “Hadi,” dedi sert bir sesle. “Bu iş bitmedi.” Bu sadece bir adımdı. Köydeki tehdit geçici olarak durdurulmuştu, ama Aziz Kara’nın planlarının ne kadar derin olduğunu yeni yeni anlamaya başlıyorlardı. Düşmanlarını yenmek için sadece silahlara değil, zihinlerine de güvenmek zorundaydılar. Gölgenin Ardından Baran ve Emre, köyün çıkışında Leyla ile buluştuklarında yüzlerinden geçen karamsarlığı gizleyemiyorlardı. Baran’ın sesi her zamanki gibi net ve sertti. “Aziz Kara, sadece bizi tuzağa çekmekle kalmıyor, aynı zamanda hareketlerimizi de kontrol ediyor. Bu iş daha derin bir organizasyonun parçası.” Leyla, elindeki haritayı açarak konuşmaya başladı. “Köyde bir verici bulduk. Ama buradan gelen sinyal, daha uzak bir noktaya yönlendiriliyor. Bu demek oluyor ki... asıl merkez başka bir yerde.”
Aylin de ekibe katıldığında, yüzündeki endişe gözlerinden okunuyordu. “Cihazın kayıtlarını incelemeye devam ettim. Köydeki ajan sadece bir piyon. Daha büyük bir organizasyonun parçalarını birleştirmemiz gerekiyor. Baran kaşlarını çatarak haritaya baktı. “Bu kayıtlar bizi nereye götürüyor?” Leyla işaret parmağını haritada bir noktaya doğru kaydırdı. “Kuzeydeki dağlık bölge. Eski bir maden ocağı var. Sinyallerin büyük bir kısmı oradan geliyor. Eğer Aziz Kara oradaysa, bu işi bitirmek için elimizdeki en büyük şans bu. Emre, Leyla’ya doğru eğildi ve alçak bir sesle konuştu. “Bu sefer tam hazır olmadan harekete geçemeyiz. Daha önce yaptığımız hataları tekrar etme lüksümüz yok.” Leyla, Emre’nin bakışlarını yakaladı ve yavaşça başını salladı. “Hazır olduğumuzdan emin olacağız. Ama ne kadar beklersek, o kadar çok zaman kaybederiz.” Kamp yerine geri döndüklerinde, herkes bir araya geldi. Baran, kısa ama net bir şekilde durumu açıkladı. “Aziz Kara’nın izini bulduk. Kuzeydeki maden ocağı, düşmanın bir üssü gibi görünüyor. Bu operasyonun kilit noktası burası.” Mert, Baran’ın söylediklerini dinlerken kaşlarını kaldırdı. “Yani şimdi madenin içine dalıp gizli geçitlerde mi savaşacağız? Harika.” Aylin, Mert’e dönerek sert bir bakış attı. “Mesele sadece savaş değil. Buraya kadar geldiğimizde, elimizde kesin kanıtlar olmalı. Bu, sadece bir saldırı operasyonu değil; aynı zamanda bilgi toplama görevi.” Efe, her zamanki sakin tavrıyla elindeki silahı temizlerken konuştu. “Maden ocağı gibi yerler, kapan tuzakları için ideal. Dikkatli olmazsak, hepimiz birer birer avlanırız.” Baran başını sallayarak konuşmaya devam etti. “Bu yüzden herkes rolünü iyi bilmeli. Mert, dış çevreyi gözetleyecek. Aylin ve Efe, teknik ekipmanı yönetip bilgi toplayacak. Emre, Leyla ve ben ise sızma operasyonunu yöneteceğiz.” Leyla, Baran’ın söylediklerini dinlerken içindeki gerginliği hissediyordu. Baran hâlâ ona karşı mesafeli davranıyordu, ama bu görevin ciddiyeti her şeyden önce geliyordu. Gece çöktüğünde, tim sessiz bir şekilde maden ocağına doğru ilerlemeye başladı. Gecenin karanlığında sadece fısıldayarak iletişim kuruyorlardı. Etraf tamamen sessizdi, ama bu sessizlik daha çok bir fırtına öncesi sessizliği andırıyordu Leyla, gece görüş dürbünüyle çevreyi taradı. Maden girişinde birkaç nöbetçi vardı. Baran, el işaretiyle herkesi durdurdu ve planını fısıldayarak açıkladı. “İki kişi nöbetçileri sessizce etkisiz hale getirecek. Efe ve Aylin, girişte bekleyip iletişim hattını koruyacak. Emre, Leyla ve ben içeri sızıyoruz.” Leyla ve Emre, nöbetçileri sessizce etkisiz hale getirdiklerinde, Baran’dan onay işareti geldi. Maden girişinden içeri girdiklerinde, yeraltına uzanan dar bir koridora ulaştılar. Duvarlar nemliydi ve tuğla aralarındaki çatlaklardan gelen soğuk hava, daha derinlere indikçe kemiklerine işliyordu. Leyla, telsizden fısıldayarak konuştu. “Baran, burada birkaç farklı yol var. Hangisini takip etmeliyiz?” Baran, durakladı ve küçük bir haritayı inceledi. “Sağdaki tünel. Diğerleri büyük ihtimalle kapan tuzaklarıyla dolu. Sağdan ilerliyoruz.” Grup ilerlerken, Leyla’nın içindeki tedirginlik artıyordu. Bu kadar derinlere indikçe, düşmanın onları bekliyor olma ihtimali daha da güçleniyordu Bir süre ilerledikten sonra, karşılarına geniş bir alan çıktı. Eski madenin bu kısmı, Aziz Kara’nın üssü gibi görünüyordu. Bilgisayarlar, haritalar ve silahlarla dolu bir alan... Ancak bu sessiz ortam, Leyla’yı huzursuz etmişti. Emre, elindeki silahı daha sıkı kavrayarak alana yaklaştı. “Burada bir şeyler ters gidiyor,” diye fısıldadı. Tam o anda, tavanın üzerindeki hareketi fark eden Leyla, refleksle bağırdı: “Tuzak!” Tavandan ipler ve metal ağlar hızla aşağı inerken, bir grup silahlı adam karanlık köşelerden çıkmaya başladı. Çatışma bir anda patlak verdi. Leyla, yere yuvarlanarak ağın altından kurtuldu ve silahını çekti. Emre, onun hemen arkasından birkaç düşmanı etkisiz hale getirdi. Baran ise saklandığı yerden ateş ederek düşmanı durdurmaya çalışıyordu. “Herkes pozisyon alsın!” diye bağırdı Baran. “Buradan sağ çıkacağız!” Leyla, koridorda ilerlerken bir düşmanla burun buruna geldi. Hızlı bir hamleyle silahını elinden aldı ve etkisiz hale getirdi. Kalbi deli gibi atıyordu, ama her hareketinde daha da güçlendiğini hissediyordu. Bir süre sonra, çatışma sona erdi. Düşmanlar ya kaçmış ya da etkisiz hale getirilmişti. Ancak bu zaferin tadını çıkaracak zaman yoktu. Leyla, Baran ve Emre hızla bilgi toplamak için alana yöneldi Leyla, bir masanın üzerinde açık bir dizüstü bilgisayar buldu. Ekranda bir video dosyası vardı. Videoyu açtığında, Aziz Kara’nın yüzü belirdi. “Siz gerçekten de tahmin ettiğim kadar iyisiniz,” dedi alaycı bir şekilde. “Ama her zaman bir adım gerinizdeyim. Bu sadece bir başlangıç. İlerleyen her adımda, sizi daha büyük bir karanlık bekliyor. Leyla, yumruğunu sıkarak bilgisayar ekranına baktı. Aziz Kara, zihin oyunlarıyla onları sindirmeye çalışıyordu, ama bu onların kararlılığını daha da güçlendirmişti. Baran, Leyla’nın omzuna dokundu. “Onu yakalayacağız,” dedi kararlı bir şekilde. Leyla başını kaldırdı ve kararlı bir ifadeyle cevap verdi. “Evet. Ve bu sefer onun sonu olacak.” Aziz Kara’nın gölgesinde başlayan bu mücadele, artık geri dönüşü olmayan bir savaşa dönüşmüştü. Leyla ve Gölge Timi, karanlığın derinliklerine doğru ilerlemeye kararlıydı. Ama bu yolculuk, sadece cesaret değil, aynı zamanda büyük fedakârlıklar gerektirecekti. |
0% |