@ofkelicivciv
|
'Tıpkı bir kasırganın merkezindeki sakin bölge gibi durgun ve bomboştum, çevremdeki karmaşanın içinde yuvarlanıp gidiyordum.' Sylvia Plath - Sırça Fanus Indila - Tourner Dans Le Vide Bilmiyorum; nasıl hissettiğimi, neden bu halde olduğumu, neden yorgun olduğumu, neden korkağın teki olduğumu… Soruları cevaplayınca hep canımı acıtırdı bulduğum cevaplar. Ama zamanla bütün acılara alışırım sanmıştım fakat aslında en çokta zaman geçince daha çok acırmış insanın canı. Kaç kez söylerim bu cümleyi bilmiyorum ama fiziksel olarak da ruhsal olarak da yorgundum ben. Belki de ruhum yorgun olduğu için fiziksel olarak kendimi yorgun hissediyordum kendimi. Evet, bu yüzden olabilirdi.
Aradan birkaç gün geçmişti ve beni bu hayatta en çok yoran ve yaralayanlar eve geri dönmüştü. Annem ve babam. Yine her zaman ki gibi kahvaltı yapmadan okula gidip sırama oturup başımı sıraya koydum. Bugün sınıfa yeni bir öğrenci gelecekti. Sınıf grubunda paylaşmışlardı. Pek de umurumda değildi aslında. Büyük ihtimalle o da diğerleri gibi beni dışlayacak ve ezik biri olduğumu düşünecekti. Aslında ezik olduğum doğruydu. Sonuçta bugüne kadar bana yapılan zorbalıklara ses çıkarmamıştım. Bir nevi hak ettiğimi düşünmüştüm. Hala da öyle düşünüyorum ama her neyse. “Aypare sınıfta öğretmen olduğunda farkındasındır umarım.” Duyduğum sesle başımı kaldırdım. Oğuzhan Hoca gelmişti. Araya sıkıştırayım, kendisini hiç sevmem, o da beni hatta hiçbir öğrencisini sevmez. Ayağa kalkıp “Özür dilerim hocam,” dedim. “Bir dahakine müdürün yanına yollarım, otur şimdi.” Yerime oturup çantamdan eşyalarımı çıkarmaya başladım. Oğuzhan Hoca derse geçtiğinde tahtaya yazdıklarını not almaya başladım. Hızlı yazmam gerekiyordu. Çünkü asla beklemez direkt silerdi tahtayı. Tam yetiştiremeyeceğim galiba diye içimden geçirirken kapının çalmasıyla derin bir nefes aldım. Oğuzhan Hoca’nın gir demesiyle kapı açıldı. Büyük ihtimalle sınıfın çoğu kim diye bakıyordu ama benim şu an umurumda değildi. Tek derdim şu an tahtadaki son formülü de yazabilmekti. “Adın ne senin?” “Ceyhun Karabulut.” Sesi… “Yeni öğrenci sen misin?” “Evet.” Demek yeni öğrenci gelmişti. Beynim bu durumu umursamamıştı o zaman ama durum kalbimde pek öyle değildi. Kalbim çok hızlı atıyordu. Sanki şu an yanımda o varmış gibi atıyordu. Başımı iki yana hızla sallayıp düşüncelerimden kurtulmaya çalıştım. “Bir tek Aypare’nin yanı boş, geç otur.” Oğuzhan Hocanın sözleriyle kalbim sıkışırken sanki nefes almayı unutmuştum. Resmen boşluğa düşmüştüm sanki. Çocuğun yanıma oturduğunu hissederken ona bakmamaya çalıştım. Lakin bu çok zordu. O an neler hissettiğimi kelimelere dökemezdim. Sadece şunu söyleyebilirim ki; o hissi asla unutamazdım. Teneffüs zili çaldığında derin bir nefes aldım. Bugün yeterince Oğuzhan Hoca yeterdi zaten. Kenara astığım çantamı alıp eşyalarımı içine koydum ve kantine gitmek için cüzdanımı aldım. Tam kalkarken duyduğum sesle durdum. “Ne şans ki aynı okulda ve aynı sınıftayız,” dedi ve devam ettirdi. “O günü bana açıklamalısın bence.” Başımı çevirdiğimde onu gördüm. Masmavi gözleriyle bana bakıyordu. Yutkundum. Ne yapacaktım ben şimdi. Kaçacak mıydım yoksa yüzleşecek miydim? Her zaman yaptığım gibi kaçmayı seçtim. Sınıftan hızla çıkararak kızlar tuvaletine gittim. Kabinlerden birine girip kapıyı hızla kapattım. Yalnız garip bir şey vardı. Heyecandan ağlamam gerekirken gülümsüyordum. “Adı Ceyhun’muş…” … İçerden gir denilmesiyle sınıfa girdiğimde herkesin gözü benim üzerimdeydi. Tek bir kişi hariç. Tahtada yazanları not alıyordu. O an, onun geçen gün kayalıklarda gördüğüm kız olduğunu fark ettim. O çok güzeldi… Saçmalamayı kes Ceyhun. “Adın ne senin?” Hocanın sorduğu soruyla gözlerimi ondan ayırıp hocaya baktım. “Ceyhun Karabulut.” “Yeni öğrenci misin?” “Evet,” dediğimde başını tamam anlamında salladı. Önce sınıfta bir göz gezdirdi ardından tekrardan bana dönüp “Bir tek Aypare’nin yanı boş, geç otur.” dediğinde gözlerimi o kıza çevirdim. Demek ismi Aypare’ydi. Yanına ilerleyip yanına oturdum. Bana bakmamıştı ders boyunca. Ama ben bütün ders ona gizlice bakmıştım. Nefes almakta zorluk çekiyormuş gibi duruyordu. Sanırım heyecanlanmıştı. Teneffüs zili çaldığında eşyalarını çantasına koydu. Tam kalkarken ona seslendim. “Ne şans ki aynı okulda ve aynı sınıftayız.” Amacım sadece onunla konuşmak ve ondan o günün açıklamasını isteyecektim. “O günü bana açıklamalısın bence,” diyerek de amacımı ona belli etmiş oldum. Yavaş bir şekilde dönüp bana baktığında yutkundu. Beni beklemiyordu büyük ihtimalle. Gerçi bende beklemiyordum Aypare ile tekrar karşılaşacağımızı. Arkasına dönüp hızla çıktığında bunu yapacağını biliyordum. Cesaretli değildi. Yüzleşmeye korkuyordu. Ama ben yine de o günün açıklamasını ondan dinleyecektim. Neden beni arıyordu? O günden beri bu soru aklımdan hiç çıkmamıştı. Geceleri rüyalarımda bile neden beni aradığını düşünüyordum. Belki de ben de onu arıyordum. Onu sadece iki kez görmüştüm. Birincisi bir yıl önceydi. Yanından geçerken hissettiklerime bir isim vermezdim. Diğeri ise birkaç gün önce… Keşke... Keşke kolundan tutsaydım, gitmesine izin vermeseydim. Neden bilmiyorum ama onun için farklı duygular hissediyorum. Bu duygulara asla isim veremem. Sadece yaşayabilirim ve ben sadece onun yanında yaşıyorum bu duyguları. Her neyse. Okul bitmiş ve eve gelmiştim. Açıkçası bugün çok sıkıcıydı. Onun dışında… Of! Yine olmuştu, her aklıma geldiğinde kalbim hızlanıyordu. Bunu nasıl yapmıştı? Nasıl kalbimde kendine hiç zorlanmadan yer edinebilmeyi başarabilmişti? Belki de büyü yapmıştı. Evet, evet. Çok usta bir büyücü olmalıydı bu kız. “Saçmalamayı kes ve sus Ceyhun!” Bakışlarım aynaya kaydığında gülümsediğimi fark ettim. Neden gülümsüyordum lan ben? Aypare, ne yaptın kızım sen bana? … Koşarak eve gelmiş ve hemen kendimi odaya kapatmıştım. Kimseyle karşılaşmak istemiyordum. Çünkü çok utanıyordum. Çantamdan telefonumu çıkarıp çektiğim fotoğrafa baktım. Telefonumdan oyun oynuyor gibi yapıp kapıdan girerken onu çekmiştim son teneffüs. Sonra ise ara attığım kaçamak bakışları bile atamamıştım ona. Utançtan her saniye domates gibi kızarmış yerin dibine girmiştim. Fotoğrafı silse miydim? Evet silmeliydim. Ondan izin almadan fotoğrafını çekmiştim sonuçta. Dava açsa sıçmıştım. Bana dava açar mıydı acaba? Kaç yıl hapis yerdim? Ya da para cezası ile yırtar mıydım? Ama babam tövbeler olsun ödemezdi ve hatta beni evden atardı. Of, Aypare saçmalamayı kes artık! Yatağıma kendimi atıp fotoğrafı izlemeye başladım. Aptal aptal gülümsüyordum. “Ceyhun…” Acaba instagram hesabı var mıydı? Hemen istagramıma girip arama motoruna Ceyhun Karabulut yazdım. Çıkan hesaplardan sadece bir tanesinde profil fotoğrafı vardı ve onda da Ceyhun’un fotoğrafı vardı. Hemen hesabın üstüne tıkladığımda gizli olduğunu görüp derin bir of çektim. Ama bir dakika! Benim hesabımda adım yazmıyordu ve sınıftan kimse beni takip etmiyordu. İlk defa dışlanmanın bir faydasını görerek ona hemen istek attım. Uygulamadan çıkıp fotoğrafı tekrardan açtığımda ne güzel çıkmış olduğunu gördüm tekrardan. Ah, gerçekten o mükemmel ötesiydi. Beni kendine çekiyordu. Bunu nasıl başarıyordu bilmiyorum ama hakkını veriyordu. Acaba bir gün, korkaklığı bir köşeye bırakıp ona her şeyi anlatabilir miydim? Peki, o nasıl bir tepki verirdi? Benimle dalga geçer miydi? Ya da bana aynı şeyleri hissettiğini söyler miydi? Of Aypare! Bugün yeterince saçmaladın! |
0% |