Yeni Üyelik
31.
Bölüm

31. Bölüm

@ogretmenbiranne

 

Merhaba kıymetli okurlarım.

 

 

Final yapacağımın duyurusunu panomda paylaşmıştım.

 

 

Fakat birden bire kurguyu bitirmek yerine finali iki ayrı bölümde yapacağım.

 

 

Biraz hüzün biraz acı biraz gözyaşı ve biraz mutlululuk dolu bölümü bırakıp gidiyorum.

 

 

Satır aralarında yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmazsanız sevinirim 💙💙

 

 

Keyifli okumalar diliyorum 🍀💙

 

 

 

 

 

Telefonuma gelen mesaja bakınca abimin aşağıda beklediğini yazdığını gördüm.

 

 

Aynadan son kez kendimi kontrol edip mini çantamı elime alıp kuaförden çıktım.

 

Ayaz abimin koluna girip içimdeki heyecanı bastırmaya çalışıyordum.

 

Abim kapımı açıp "buyrun mimar hanım" diyince yanağından öpüp "teşekkür ederim doktor bey" diyerek arabaya bindim.

 

 

"Annemler nerede geçtiler mi?"

 

Bu halime gülümseyip "geçtiler prensesim, sen biraz sakinleş sahnede bayılıp kalmanı istemeyiz"

 

Uzattığı su kutusunu alıp üzerime dökülmemesine dikkat ederek içtim.

 

 

Yaşadığım son 1 yıl hayatımda çok şey değişmişti. Beni seven ailem dostlarım ve sevgilim vardı.

 

 

Kısa bir yolculuğun ardından ulaştığımız yerde gözümü gezdirdim.

 

Abim arabayı park eder etmez kapım Devran tarafından açıldı "yavrum çok güzel olmuşsun" diyip elimden tutup arabadan inmeme yardım etti.

 

 

Ayaz abim burun kıvırıp "hemen gel zaten çok bile dayandın değil mi?" diyip önden yürümeye başladı.

 

Kıskanç olan Ayaz abim devranın teklifinden sonra iyice zıvanadan çıkmış bulduğu her fırsatı yanımda geçirip görüşmemizi kısıtlıyordu.

 

Bahanesi ise "zaten seni bizden alıp götürecek bari seninle doyasıya zaman geçireyim" olmuştu.

 

 

Karşıdaki masada annemleri aliye teyzeleri ve hamileliğinin 6. ayına girmiş Su bize bakıp gülümsediler.

 

 

Geç kaldığımı düşünüp çantamı masaya bırakır bırakmaz duyduğum anonsla babamı sarılıp "yanlış bir şey söylemem inşallah"diyip gözlerine baktım.

 

 

"İçinden geldiği gibi konuş hislerini söze dök biz hep yanındayız" alnımdan öpen babamdan ayrılıp masadakilere el sallayıp sahneye doğru yürüdüm.

 

"Mimarlık fakültesi bölüm birincisi Ayliz Demir'i konuşma yapması ve plaketini alması için sahneye davet ediyoruz"

 

Elimdeki teri elbisemin eteklerine sürüp sunucunun yanına giderek kürsüye geçtim.

 

Babamların yanına koşa koşa gelen Aras'ı görünce gözümden düşmeye hazır bir yaşa izin verdim. Yine her zamanki gibi yanımdaydı.

 

Yanıma gelen dekan plaketi verip tebrik ederek gidince mikrofonu elime aldım.

 

"Öncelikle hepiniz hoşgeldiniz.. Bugün burada. bu konuşmayı yapmanın benim için nasıl önemli olduğunu bilmenizi isterim.. küçüklükten beri çok çalışmış kendi emegimle bir yerlere gelmek için çabalamıştım.

 

Aramızda sınıf arkadaşlarım olduğu için bunu itiraf etmekten korkmadan söylemeliyim ki yıllarca ailem bildiğim insanların her türlü psikolojik ve fiziksel siddetlerine maruz kalmış küçük bir kız çocuğuydum.

 

Onların bana tek kazandırdığı yalnız kaldığım için kendimi derslerime vermiş olmam.

 

Bir gün öğrendiğim gerçeklerle kendimi tamamen farklı bir rüyada farklı bir ailede buldum."

 

Annemin gözlerini silmesini görünce ağlayarak konuşmaya devam ettim.

 

"Ben hiç sevilmemis ve değer görmemiş bir kız cocuguyken yanımda sadece tek dostum kardeşim abim sırdaşım Aras vardı.

 

Onunla beraber her zorluğun hakkından gelirken bir tarafım hep eksik aile özlemini çekiyordu. Onu da gerçek ailem annem babam ve abilerim sayesinde tattım.

 

Bu başarımda Mimar olan Savaş abim ve sözlüm Devranın da katkısı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

 

Konuşmayı daha fazla uzatıp sizleri sıkmak istemiyorum. Ben bugün aldığım plaketi ailem ve sevdiklerime armağan ediyorum.. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim"

 

Plaketi onlara doğru kaldırıp kürsüye doğru gelen Arasın kollarına koşup ağlamaya başladım.

 

 

Saçlarıma konan öpücükler ve belime yerleşen eller sakinleşmeme yardımcı olurken biraz geri çekilip "iyi ki geldin" diyip yanağından öptüm.

 

 

Saçlarımı karıştırıp "tabi geleceğim kızım bir kardeşim var benim" diyip elimi koluna koyup masaya doğru yürüttü.

 

Herkesin tebriklerini aldıktan sonra biraz daha durup kutlama için bir mekâna geçtik.

 

 

Alınan güvenlik önlemlerini merak etsemde akşama devran'a sorarım diye konuyu açmadım.

 

 

Arslan amca boğazını temizleyip konuşmaya başlamadan önce devran'a kaş göz yapmış sonra geriye yaslanıp babama bakarak konuşmaya başladı.

 

 

"Seni kardeşimden ayırmam bilirsin Mehmet, hem artık ailede olduk gözümüzün nuru bir demir gelini artık lafı fazla uzatmak istemiyorum bu işin usulü böyle değil bunun farkındayımm ama Allah'ın emri peygamberin kavliyle Ayliz'i evimizin kızı devranında hayatı olsun diye senden müsade istiyorum"

 

 

Duyduklarımla ben şoka girerken herkes gayet rahattı. Hepsinin haberi vardı anlaşılan.

 

Babam bana bakıp gülümseyerek "ben meleğimi geç buldum ama evden erken uçacak anlaşılan devranın kızıma nasıl bağlı olduğunu nasıl sevdiğini gözlerimle görmesem bir dakika bu masada durmaz ailemi alıp giderdim.. hem kızımında gözlerinin içi gülüyor diyeceğim o ki haklarında hayırlısı"

 

 

Mert koluma vurup "kız şoka girdi, dünyadan Ayliz'e" diyince kendime gelip dolu dolu gözlerimle aileme baktım.

 

 

Babamın çağırmasıyla yerimden kalkıp yanına geçerek babamın bana sarılmasını beklemeden kollarımı boynuna sardım.

 

 

"Ayy yeter bu kadar duygusallık, ağlamaktan içim şişti" Su isyan edip bir yandan da karnını tutarak konuşunca bu haline gülümseyip Arslan amcanın yanına geçip devranla yan yana durduk.

 

 

Dualar eşliğinde yüzüklerimiz takıldıktan sonra Ayaz abim aniden yerinden kalkıp koşarak yanıma geldi.

 

Ben daha ne olduğunu anlayamadan "yere yatın" diyen savaş abimin sesini duydum.

 

 

Ayaz abim bana siper olmuşken devranın yanımdan kanlı göğsüyle yere yığıldığını gördüm.

 

"Devran" diye tiz bir çığlık attım. Bana sarılan abimle yere eğilmek istesemde bunu yapamadım.

 

Yavaş yavas abimin kolları sardığı vücudumdan ayrılıp yere düşünce sırtındaki ellerimin kana bulandığını gördüm.

 

 

Kuzey abim sürünerek gelip beni kendine çekerken annemin ve aliye teyzenin "oğlum" diye haykırışları şoktan çıkmama sebep oldu.

 

"Abi aç gözünü yalvarırım aç gözünü" dışarıdaki silah sesleri kesildiği an babam ve Arslan amca gördükleri manzara karşısında hızlıca yanımıza geldi.

 

 

"Ambulansı arayın siktigimin garsonlari arayın lan biriniz ambulansı" savaş abim Su'ya sarılıp bir yarası var mı yok mu baktıktan sonra devranla araz abimin ortasına oturup "dayanın kardeşlerim, nerede kaldı bu ambulans diye bağırdı"

 

 

Devran'a döndüğümde beyaz gömleğinin tamamen kanla kapandığını gördüğümde "bir şey yapın ne olur uyanmıyorlar babaa bir şey yap onlara bir şey olmasın ne olur"

 

 

Yazarın anlatımıyla..

 

Ambulans sesleri yakından gelince içeriye elinde sedyelerle giren sağlık çalışanları hızlıca yaralı iki gencin yanına ulaşmıştı.

 

Sedyeye koydukları yaralılara bakan ambulans doktoru en soğuk kanlı olan savaştan gerekli bilgileri alırken ambulansa geçtiler.

 

Ambulanstaki doktor sedyede yatan meslektaşı Ayaz'ın nabzının atmadığını gördüğü an gerekli müdahaleleri yapmaya başladı.

 

Hastanenin acilinde duran ambulanstan yaralılar inerken geri kalan aile bireyleri arkadan gelen arabalardan hızlıca inip içeriye girdiler.

 

 

Ambulans doktoru ameliyathane doktoruna bilgi verirken " 24 yaşında hocam hastanemiz intorn doktorlarında Ayaz Demir"

 

Doktor öğrencisi olan gence bakıp soğukkanlılığını koruyarak diğer hocalarına haber ver çabuk.

 

 

 

Aylizden..

 

Abimi de devranı da ameliyata almışlardı. Kapıdan çıkan hemşirelere her sorduğumuz soruya "biz bilgi veremeyiz birazdan hoca çıktığında size gereken bilgiyi verecektir" diyip gidiyordu.

 

Koridorda iki aile durmuş içerideki canlarımız için dua etmekten başka bir şey yapamıyorduk.

 

Gözümün önüne gelen görüntülerle ellerimi saçıma geçirip bağırmaya başladım.

 

"Benim yüzümden Allah kahretsin hepsi benim yüzümden ne olur bir şey olmasın"

 

İçeriden çıkan doktoru görünce hepimiz yanına koşmuş hep bir ağızdan "durumları nasıl, iyiler mi?" diye sormaya başlamıştık.

 

Doktor maskesini çıkarıp "iki ameliyatta çok zordu. Ayaz beyin ameliyatı çok iyi geçti.. yoğun bakıma alacağız kendine geldiğinde odaya alırız"

 

Hepinizden bir ohh çıkarken doktorun devam etmesini bekliyorduk.

 

"Peki devran o nasıl hocam?" Sorduğum soruyla doktor gözlerime bakıp ardından parmağımdaki yüzüğün kurdelesine bakarak elinde tuttuğu kurdeleyi bana uzatarak "herşey için hazırlık olmanız gerek, ameliyat başarılı geçti fakat iç kanama riskinden dolayı ilk 72 saat çok önemli"

 

Doktor ortaya attığı bombayla çıkıp giderken elimde tuttuğum kurdele sanki boğazıma dolanmış gibi nefes almamı zorluyordu.

 

 

Dizlerimin üstüne çöküp hıçkırarak ağlamaya başladım. O benim geç bulduğum mutluluğum koşulsuz şartsız güvenip sırtımı yaslayacağım tek adamdı.

 

 

Aliye teyze yanıma çöküp kollarının arasına aldığında "ağlama yavrum devran seni de bizi de bırakmaz"

 

 

Doğru söylüyordu zaten devran bana dememiş miydi "ölsemde bırakmam seni" diye.

 

O beni bırakmazdı benim yollarım hep onayken onunda yolları banaydı.

 

.

 

.

 

.

 

Gözlerimin kapanmasına izin vermeyip tekrar yerimden kalkıp cama doğru yürüdüm.

 

 

Hayati tehlikeyi atlatan sevdiğim adam henüz gözlerini açmamıştı.

 

 

İçeriden çıkan hemşireye "bir gelişme yok mu" diye sormamla hemşire artık 1 haftadır aynı soruyu bıkmadan usanmadan sormamışım gibi "maalesef Ayliz hanım" diyip yanımdan geçti.

 

 

Dün Ayaz abim taburcu olmuştu. Annemin ısrarları sonucu eve gidip hızlı bir duş alıp üstümü değişip tekrar hastaneye gelmiştim.

 

 

Benim gibi bekleyen aliye teyze arslan amca ve mert ne kadar eve gidip dinlenmemi söyleselerde uyanırsa onu asla bırakmadığımı görsün diye gitmiyorsun.

 

 

Hemşire ve bir doktorun koşa koşa odaya girdiğini gördüğümüzde hepimiz camın önüne koşmuştuk.

 

 

Doktor bir şeyler yapıp elektroşok cihazını ayarlayıp devran'a müdahale etmeye başladı. Aynı islemleri hemşireye bir şeyler söyleyip tekrarladıktan sonra cihazdan görünen düz çizgiler dalga şeklini alınca kaybetme korkusuyla akan gözyaşlarım bu sefer mutluluktan aktı.

 

 

Doktor gülümseyerek içeriden çıktığında "hepimize geçmiş olsun hastamız bir kaç saat içinde uyanır" diyip yanımızdan uzaklaşırken koşup kolundan tutarak "peki ne zaman görebiliriz?" dediğimde bana bakıp gülümsemiş "sizin için insiyatif alabiliriz hemşire hanım gerekli malzemeleri Ayliz hanıma verin nişanlısını daha fazla yalnız bırakmasın" diyerek gitti.

 

 

Mahçup bir şekilde Aliye teyzeye baktığımda bana kollarını açtığını görüp koşarak kollarının arasına girdim "emin ol seni yanında hissederse daha çabuk uyanacak kızım hadi bir an önce git oğlumu al da gel" diyip yanaklarımı öperek geri çekildi.

 

 

Hemşirenin verdiği maskeyi ve eldiveni taktıktan sonra odanın kapısında bekledim. Sanki girmek için can atan ben değilmişim gibi.

 

 

Arkamdan bana bakan ailenin varlığıyla kapıyı açıp içeriye girdim.

 

Sevdiğim adamı nişanlımı böyle görmek yüreğimin ince ince sızlamasına neden olsa da uyanacak olmasının düşüncesi beni mutlu ediyordu.

 

 

Sandalyeyi yatağa yaklaştırıp damar yolunun açık olduğu elini tutup " bir haftadır yoksun yanımda 2 gün görmesen bir bahane bulup yanıma gelirdin neden halâ uyanmadın?"

 

Gözlerimden akan yaşlar eline düştükçe daha çok ağlama isteğiyle dolup taşıyordum. Aliye teyzenin sarıldığı günden sonra içime atıp ha bugün ha yarın uyanacak derken meğer ne çok içime attığımı yeni yeni fark ediyordum.

 

 

"Ben senden gitmedim ben seni hiç bırakmadım aç artık gözlerini n'olur beni daha fazla sensizlikle sınama"

 

 

Sitemim ona değildi bana mutluluğu çok gören hayataydı aslında.

 

 

Sevdiğim adamın düzenli nefes alıp verirken hareket eden göğüs kafesine elimi koydum.

 

Hissettiğim kalp atışlarıyla günlerdir 1-2 saat kestirmenin dışında uyumadığım için en güvenli bölgede olmamın verdigi rahatlıkla gözlerimin kapanmasına izin verdim.

 

 

 

"Sssh sessiz olun"

.

"Kıyamam günlerdir ayrılmadı bu camın önünden"

.

" Çok mu üzüldü"

 

 

En son duyduğum sesin hayal olduğunu düşünürken gözlerimi açmak istemedim. Şayet hayalse bile biraz daha duymak istedim.

 

"Çokta laf mı oğlum perişan oldu.. bir yanda abisi bir yanda sen"

 

 

Arslan amcanın hayalimde duyduğum sesiyle gayri ihtiyari başımı aşağı yukarı salladım.

 

 

Yakından gelen gülüşmelerle kaşlarım çatıldı. Gözlerimi açıp "bari hayallerime

karışmayın" derken hastane odasında olduğumuzu farkettim.

 

 

Bakışlarım elimi tutan eli bulduğunda " hayal değilmiş gerçekten uyanmışsın" bir yandan konuşup diğer yandan elinin üstüne öpücükler koyuyordum.

 

 

Yüzümü iki avucunun arasına alıp "kurban olduğum iyiyim bak uyandım hem ben sana ne söz vermiştim hatırlıyorsun değil mi?"

 

 

Gözlerimden akmaya hazırlanan bir damla yaşı daha yanağıma düşmeden silip " ölsem bırakmam seni" hızla elimi ağzına götürüp "sakın.. sakin bir daha o kelimeyi zikretme" ne dediğimi anlamış beni kendine çekip alnımdan sakagımdan öpüp göğsüne yasladı.

 

 

"Oğlum Ayliz'le mert burada nasıl olsa biz eve gidip gelelim hem sana temiz kıyafetler getiririz hemde kendimizde duş alırız"

 

Aliye teyzenin konuşmasıyla gideceklerini anladığımda yerimden doğrulmak istedim ama devran o kadar sıkı sarılmıştı ki yerimden kalkamadım.

 

"Tamam annem aklın kalmasın siz gidin gelin"

 

 

Kapının kapanma sesini duyunca kollarını gevşetmiş bana gülümseyerek bakan sevgilime bakıp derin bir iç çektim.

 

 

"Dolmasın artık o gözlerin ben yanındayım artık ve bundan sonra hiç bir kuvvet beni senden ayrı koyamaz"

 

Yarasına dikkat edip sarıldığımda saçlarımdan öpüp kenara doğru kaydı.

 

Sonra aklına bir şey gelmiş gibi kahkaha atınca ne olduğunu anlamak için durup baktım.

 

 

"Dejavu yaşıyoruz resmen çok şükür bu sefer yaralı olan benim" dediğinde aklıma gelen hatıralarla beraber omuzuna hafifçe vurup "bir de çok şükür diyor" diye kızdım.

 

 

Yüzünü buruşturduğunda canını acıttığımı düşünüp "çok mu acıdı hafif vurmuştum oysa" diyip dudak büzünce, "üzülme bebeğim öpersen geçer."

 

 

Yüzüne baktığımda benimle dalga geçtiğini anlayıp omuz silkip yataktan kalkmaya çalıştım.

 

 

Beni kollarımdan tutup kendine tekrar çektiğinde daha fazla yorulmasin diye pes edip geriye yaslanarak başını göğsüme koyarak saçlarından öptüm.

 

 

Kapı çalıp mert içeriye girdiğinde "tamam tamam ben bakmıyorum devam edin demek isterdim ama Mehmet amcalar gelmek üzere" diyip kapıyı kapatıp içeriye girdi.

 

 

Ben daha yerimden kalkamadan içeriye ailem girdiğinde Ayaz abim yarasını unutup yanımıza gelerek beni yataktan kaldırdı.

 

 

"Abi ne yapıyorsun sen dikişlerin atacak"

 

Beni başıyla onaylayıp "evet ama sadece dikişleri olan ben değilim" bahanesi ne gülüp bu sefer de abime sarıldım.

 

 

Ayaz abim beni en çok kıran abimken bir saniye bile düşünmeden kendini benim önüme atıp kör kurşunlarla aramda siper olmuştu.

 

 

Su göbeğinin el verdiği kadar devran'a sarılıp ağlarken bir yandan da "ah şu hormonlar" diyip hepimizi güldürmüştü.

 

 

Bizimkiler geçmiş olsun diyip biraz daha oturduktan sonra eve geçmek için kalktıklarında babam ve abilerim eve gitmem için bana baksalarda annem hepsini alıp odadan çıkmıştı.

 

 

İlerleyen saatlerde Arslan amca ve aliye teyze gelip yemek ve giyecek kıyafet getirmiş bekleyebileceklerini söylemişlerdi.

 

 

Mert devreye girip "biz buradayız yenge kaç gündür perişan oldunuz siz eve geçin hem Su sizi de merak etmiş onu da görürsünüz" diyip onları can evinden vurup göndermişti.

 

 

Odada 3 kişi otururken daha doğrusu biz devranla yatakta uzanır şekilde mertte karşı koltuğa yayıldığında içeriye hemşire girip serumu değiştirip çıkarken mert gördüğü güzel hemşirenin peşinden çıkarken " bu gece beni beklemeyin" demişti.

 

 

Yaşadığım o kabus gibi günler geçerken kollarında olduğum adamın kalbinin üstünden öpüp " çok korktum, beni seven kalbinin sesini bir daha dinleyemeyeceğim diye, aşkla bakan gözlerini görmeyeceğim diye, yüreğimin sızısını kokunla değilde soğuk toprakla bastıracağım diye korktum."

 

 

Sözlerimden sonra derin bir nefes alıp "ben vurulduğum an kendimi kaybetmedim aslında karşıdaki silahın sana doğru ateş aldığını gördüğümde hareket edemeyip seni kurtaramadım diye kaybettim bilincimi, Ayaz'ın sana doğru koştuğunu gördüğüm an anladım sana bir şey olmadığını ondan sonra uyuşan bedenimin düşmesine izin verdim. Eğer sana bir şey olsaydı ben ne yapardım."

 

 

Başımın üstünden saçlarımın arasına karışan ıslaklıkla onunda ağladığını anlayıp konuyu kapatmaya çalıştım.

 

 

"İyiyim.. iyisin.. iyiyiz o günü artık hatırlamak bile istemiyorum bu konuyu bir daha açmamak üzere kapatalım mı?"

 

Başımı kaldırıp sorduğum soruya cevap vermek yerine dudakları dudaklarımı buldu.

 

 

Öpmedi hareket bile etmedi. İki dudağımın arasından çıkan nefesi içine çekip "işte şimdi nefes aldığımı hissettim" diyip bu sefer yumuşak hareketlerle öpmeye başladı.

 

 

Yaşadığım hazla yerimden kalkacakken Aklıma gelen şeyle öpüşmenin ileriye giderse devranın dikişlerini patlatma ihtimaliydi.

 

 

Birden geri çekildiğimde devran elinden şekeri alınmış çocuk gibi dudak büzüp masum masum yüzüme baktı.

 

 

Bu hâli hoşuma giderken yanaklarını iki yana çekiştirip "dikişlerin var hayatım" desemde omuz silkerken "özledim seni ne yapayım" diyip geriye yaslandı.

 

 

Büzdüğü dudakları 'beni öp' diye bağırırken bu manzara karşısında tepkisiz kalamamış dikişlerine dikkat ederek bandaj olmayan tarafa doğru kucağına oturdum.

 

 

Hareketime şaşırmış ama gülen gözlerle bakınca uzanıp dudağına öpücük kondurdum.

 

 

Bir elini kalçama atıp diğer eliyle yüzüme düşen saçlarımı okşayan adamın beni bu kadar güzel sevmesiyle mutlu oldum.

 

 

"6 tane yapalım mı?"

 

Devranın söylediği şeyi anlamayıp şaşkın şaşkın ona bakıp "ne yapalım mı?" diye sordum.

 

"Böyle maviş maviş minik demir ve çağlar karışımı bir şeyler"

 

 

"Maviş maviş mi?"

 

 

Şaşkınlığımı atamadan sorduğum soruya güldüğünde bende gülmeye başladım.

 

 

"Sen 6 tane olmasına tamamsan maviş olmasalarda olur yavrum" beni ve kendini gösterip "gerçi bizden de başka renk çıkmaz ama ne gelirse kabulüm"

 

 

İdrak ettiğim şeylerle devranın kalçamı tutan koluna sertçe vurup "ne demek Devran bey 6 az isterseniz 11 e tamamlayıp DemCağ futbol takımı kuralım"

 

Vurmamı umursamayıp saf bir heyecanla"vallaha mı?" dediğinde büyük bir kahkaha attım.

 

 

Birden kaşlarını çatıp "demek dalga geçiyorsunuz benimle hanımefendi o zaman olacaklardan sorumlu değilim" diyip gıdıklamaya başladı.

 

"Dur tamam dur" zor bela konuştuğumda ellerini belime sarıp "hep gül sevgilim" alnımdan öperek uzandığı yastığa beni de çekti.

 

 

"Devran, böyle olmaz uyurken çarparım filan canın acır" beni hiç takmayıp başını boynuma gömüp derin bir nefes aldı.

 

 

"Asıl seni solumadan uyursam canım acır, debelenmeyi bırak uyuyalım beraber"

 

 

Ciğerlerime dolan tarifi olmayan o kokuyu soluyarak kendimi günler sonra huzurlu bir uykuya teslim ettim.

 

 

 

 

Yeni ve sondan önceki bölümü nasıl buldunuz?

 

 

Düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız sevinirim.

 

 

Finalde görüşmek üzere 🍀

 

 

 

 

 

Loading...
0%