@ogretmenbiranne
|
.
Adnan amca bir elindeki çiçeğe bir anneme bakıp yerinden hızla kalktığında yüreğim ağzımda atmaya başladı.
Umarım korktuğum şeyi yapmazdı.
Adımları mahallenin gençlerinin önünde durunca hepsini tek tek süzmüş Cihangir'e sıra geldiğinde dönüp göz ucuyla bana baktıktan sonra kafasını iki yana sallayarak Göktuğ abiye çiçeği verip gitmişti.
Furkan abi kaşlarını çatarak Adnan amcanın ardından bakıp yakınındaki sandalyeye çökmüştü.
Normalde çiçek atma merasimi eğlenceli geçmesi gerekmiyor muydu? Yoksa ben mi yanlış biliyordum?
Annem yanıma gelip "kızım biz meltem teyzenlerle eve geçiyoruz siz gençler hep beraber gelirsiniz" diyip gittiğinde sadece ardından "tamam" diyebilmiştim.
Ceylan ablaların oturduğu masada çıt çıkmıyordu ve ben sıkıntıdan ne yapacağımı bilemiyordum.
"Annemler çocukları da götürmüş, çıkışta dondurma yiyelim mi?" Ceylan ablanın teklifine hayır demek gerekiyordu çünkü yakın zamanda dondurma yüzünden ufak çaplı bir hastalık yaşamıştım.
"Ne dondurması abla?"
Arkamdan duyduğum sesle başımı çevirip Cihangir'e baktım.
Ceylan abladan benim gibi arkasını dönerek "Ne dondurması olacak paşam bildiğin dondurma işte ama Ahmet amcanın oradan yiyelim" dedi.
"Olmaz" diye çıkışan Cihangirin neden olmaz dediğini merak eden ceylan abla "üstüme iyilik sağlık, dondurma aşığı senden beklenmeyen tepkiler bunlar niye olmazmış?" diyerek kardeşinden bir cevap bekler gibi kollarını göğsüne toplayıp tek kaşını havaya kaldırmıştı.
"Mihre yiyince hasta oluyor çünkü."
Pat diye verdiği cevapla tükürüğüm boğazıma kaçmıştı.
Ceylan abla kahkaha atıp bir yandan da sırtıma vururken Cihangir " yavaş abla" diyip ablasını elini çekip masadaki Su şişesini açıp bana uzattı.
Renkten renge girmeyi bırakıp "teşekkür ederim" diyerek elindeki Su şişesini almaya çalıştım.
Su şişesini bana verirken parmakları elimin üstünü okşayıp geçmişti.
Biraz daha kendime geldikten sonra "benim için sorun değil, az bir şey yememden zarar gelmez" dedim.
Ceylan abla yeni aydınlanma yaşamış olacak ki "sen nereden biliyorsun mihrenin dondurma yiyince hastalandığını?" diye sormuştu.
Cihangir " Özel ilgi alanım" diyerek yanımdaki boş sanldayeye tünedi.
Ablalı kardeşli beni utandırmaktan vazgeçmiyorlardı.
Geri kalan ekipte masaya geldiğinde ceylan ablanın önderliği ve emir komutasında düğün salonunda ayrılmıştık.
Sahil kenarı bir yere geldiğimizde erkekler dondurmaları almak için bulunduğumuz kamelyadan kalmışlardı.
Kimseye nasıl istediklerini sormamışlardi ama yapacak bir şey yoktu artık.
Zuhal abla huzursuzca yerinde kımıldamaya başlayıp "keşke ben gelmeseydim ya Zeynep teyzelere mahcup oldum.
Selma Zuhal ablanın elini tutup "ne olacak sanki, bu seninde doğal hakkın hem annelerimiz el kadar bebeğin hakkından gekir sen merak etme" diyerek içinin rahatlamasını sağladı.
"Neyi merak etmeyecekmiş?" Selim abi elindeki dondurmanın birini selma'ya birini Zuhal ablaya uzattı.
"Neyi olacak abi Zuhal abla Umay'ı bırakıp geldiği için huzursuz onu konuşuyorduk" selmanın söyledikleriyle Selim abi derin bir çekip " bence de aklın kalmasın onca kadın var yanında bakarlar umay'a sana da biraz değişiklik olur" dedi.
Zuhal abla elindeki dondurmaya bakarak "peki o zaman, bu arada unutmamışsın teşekkür ederim" dedi.
Selim abi yanımda oturuyor olmasa duyamayacağım kadar kısık bir sesle "hiç unutmadım ki" diyip sonra gülümseyerek sesli bir şekilde "afiyet olsun" dedi.
'Hiç unutmadım ki' lafı beynimde dönüp duruken Cihangirinde bana böyle söylediğini hatırladım.
Ben selim ablayla Zuhal ablaya dalmış bakarken ensemde hissettiğim nefesle ağır ağır yutkundum.
Ceylan ablayla Betül'ün imalı bakışlarını görmezden gelmeye çalışmak cidden zordu.
Üstümdeki yeşil, saten ince ipli askılıyla sahilde dondurma yediğimi annem görse beni bir güzel paylardı.
Yiyeceğim fırçaları düşünce ürperdim.
"Üşüdüysen kalkalım"
Üşüdüğümü düşünmesi güzeldi ama hava soğuk olduğu için değilde annemin gazabından korktuğumu söylemeyip başımı sağa sola sallayıp "yok gayet iyiyim" dedim.
Cihangir ceketini çıkarıp omuzuma koyduğunda Poyraz abiyle Furkan abi kaşlarını çatarak bakıyordu.
"Fırsatçı köpek" poyraz abi açık açık kızınca uyandığım için başımı öne eğdim.
Eve dönüşte ben ceylan abla ve Zuhal ablayı Cihangir almıştı arabasına.
İki evin ortasında durduğumuzda çocuğu olanlar hızlıca inip evlere koştu.
Arabada ikimiz kalırken ne yapacağımı bilemeyip omuzlarımdaki ceketi çıkartıp ona uzattım.
"Kızarsın diye yıkamayı teklif etmiyorum " Eli ceketi tutan elime ulaşınca hafif bir tebessümle "kızmam.. o günde kızmak istemedim sadece kokun gitmesin diyeydi"
Açık itirafı karşısında utanmak gerekirken gözlerimden kalpler çıktığına emindim.
Elimi elinden kurtarmak isterken dans sonrası ettiği yemin geldi aklıma. Diğer elimi ceketi tutan eline koyduğumda gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Anlaşılan böyle bir haraketi yapacağımı beklemiyordu.
Koskoca adam karşımda sırf elini tuttuğum için o kadar savunmasız görünüyordu ki ciddi ciddi bir şeylerden emin olmaya başladım.
"Bende gideyim artık"
Cihangir transa girmiş gibi eline bakmaya devam edince "dünyadan Cihangir'e?" dedim.
Elimi dudaklarına götürüp avuç içimi koklayak "gitmeyeceğin günleri iple çekiyorum" dedi.
Yüzümdeki aptal sırıtışla arabadan nasıl indim eve nasıl girdim bilmiyorum.
Odama çıkıp üstümü değiştikten sonra lavaboya geçip makyajımı temizledim.
Yarın Anıl'ın eşyaları geleceği için daha fazla oyalanmayıp yatağıma geçtim.
. . . .
"bunları da buraya yerleştiriyorum"
Anıl bugün itibariyle mahallemize taşınınca el birliğiyle yerleşmesine yardım ediyorduk.
Mutfak dolaplarını yerleştirme görevini ben aldım.
"Dur bakayım hangisi?" Odasından yanıma gelirken bir yandan da elindeki gömlek askılarını rengine göre ayırıyordu.
Elimdeki kahve kupalarını gösterince "şuradaki rafa koyalım onları çok sık kullanıyorum" gösterdiği rafa kupaları koyarken İrem içeriye girdi "kitaplarda bitti" diyip kendini sandalyeye attı.
"Ellerine sağlık"
İreme gülümseyerek bakan Anıl'a burun kıvırdım. Biz sabahtan beri çalışıyoruz ağzından hiç böyle bir şey çıkmamıştı.
Sırayla herkes mutfağa dolduğunda "ara verelim artık acıktım" diye isyan ettim.
Sanki ben söyleyince hepsinin aklına gelmis gibi mırıldanmaya başladılar.
"Dolap boş ben alışverişe çıkayım" Anıl sandalyeden kalkıp kapıya doğru giderken İrem kolundan tutup "dur şimdi alışverişle uğraşma evden birşeyler getiririz" diyerek selmayı da kolundan çekip kaldırdı.
"Teşekkür ederim, size karşı da iyice borçlandım" Anıl'ın mahcup sesine karşılık İrem göz devirip "hiç sorun değil çünkü ailelerin olmadığı bir bekar evi var artık zamanı gelince ödeşiriz" diyip başındaki bana ait olan bandanayı masaya bırakıp mutfaktan çıktı.
"Kızlar ne kadar çabuk olursanız o kadar iyi açlıktan gözü dönmüş bir mihreyle karşılaşmanız an meselesi" diye bağırdım arkalarından.
Kapının kapanma sesiyle beraber Selim abi ve Furkan abi perde takma ve mobilya birleştirme işini bitirip mutfağa girdiklerinde zil sesi duyuldu.
Kızlar bir şey almayı unuttu sanıp söylene söylene kapıyı açmaya gittim " ben size çabuk olun dedim ama ya açlıktan karnım belime yap-" elim Kapının kolunda kaldım öylece.
Kızlar bu halime gülüp mutfağa ilerlerken Göktuğ abi selam verip "Betül içeride mi" diye sorup elindeki bir poşetle içeriye geçti.
Bana tatlı tatlı bakan cihangirden gözlerimi anlamıyordum ama sağolsun midemin açlık isyanları karın gurultusu olarak kendini ortaya attı.
Cihangir ayakkabısını çıkarıp içeriye girdikten sonra ben halâ mal gibi yaşadığım utancın acısındaydım.
Arkamdan uzanıp kapıyı kapattığında aramızdaki mesafe epey azalmıştı.
Saçlarımı koklarken Parmakları karnıma dokundu "isyanı ber taraf etmeye geldim" dedi.
Bileğimden tutup beni içeriye çektiğinde açlıktan burulan karnım iyice eziş büzüş olmaya başladı.
Mutfağın kapısına geldiğimizde kızlar masadaki poşetleri alıp salona götürüyordu.
Salona geçtiğimizde hepsi orta sehpanın etrafına oturmuş yemekleri açmaya başlamıştı.
Cihangiri yanımda gördüklerinde uğultu şeklinde hoşgeldin dediklerini duydum.
Cihangir ise hiç birini umursamayıp Anıl'ın bileğindeki saç bandımı göz hapsine almıştı.
O iremin çıkardığı saç bandıydı.
Dönüp baktığımda kaşlarını çatmış bir şekilde Anıl'a bakmaya başlamıştı.
Birden bana dönüp "lavabonun yerini gösterir misin? Ellerimi yıkayayım" dedi.
Sanki lavabonun yerini bilmiyor kendi evi.
"Kardeşim sen iyi misin? Lavabonun nerede olduğunu unutacak kadar mı oldun?"
Selim abinin alayvari konuşması ona.pek etki etmemiş gibi "belki müsait değildir" diyip mutfaktan çıktı.
Peşinden gittiğimde lavabonun temiz olup olmadığına bakmak için ondan önce girmem gerekiyordu.
Kolunda tutup durdurduğumda bir bana bir de kolunu tutan elime bakıp buz gibi bir sesle "ne oldu?" diye sordu.
"Lavabo temiz mi diye bakayım sonra sen git" diyerek içeriye girdim.
Görünürde herhangi bir kir yoktu.
Tam arkamı dönüp çıkacağımda lavabonun kapısı kapandı.
Yanından gecmek için adım attığımda elini karnından belime sarıp "ondaki bandana senin değil miydi?" diye sordu.
Ceylan abla demeli paşamızın karın ağrısı belli olmuştu.
Azıcık oyun oynmaktan zarar gelmezdi.
"Müsade eder misin? İçeriye geçeyim"
Sanki beni hiç duymuyordu.
Sakin ve soğuk bir sesle tekrarladı "o bandana senin mi?"
"Evet benim" dedim.
Gözlerinin an be an karardığına şahit oldum.
" O bandana bende olmalıydı" kendi kendine konuşup gözlerini kıstığında ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordum.
Baş parmağıyla kolumu okşayıp " Mihre hadi güzelim, Anıldan onu al gel.. ben seni burada bekliyorum" dedi.
"Saçmalama ne diyip alacam?"
Omuz silkip "bilmem bir bahane uydur, dokunmaya kıyamadığım saçlarına değen bandananın başka birinde olması hoşuma gitmiyor"
Biraz fazla mı abartıyordu?
Yanlış bir düşünceye kapılmasın diye bende ona bir adım yaklaşıp "gözünün önündekini görmüyor musun?"
Sorduğum soruyla yüzündeki kasılma gitmiş yerini şaşkınlığa bırakmıştı.
"O ne demek şimdi?"
Histerik bir gülüşle "benim bandanam başımda" diyip topuzuma sardığım bandanayı gösterdim.
Bakışları saçıma dönünce gözlerinde saf bir mutluluk gördüm ama ardından hemen bana bakıp "ama onu daha önce sende görmüştüm" dedi.
Biraz fazla dikkatli bir adam karşımdaydı.
"Evet zaten benim ama bugün onu ben değil İrem kullandı" dedim.
Dudakları iki yana kıvrılırken "yaa.. öyle mi?" diyip elini usulca saçlarıma uzattı.
Topuza sardığım bandanayı yavaşça çekip alarak "o zaman bunu da ben alsam senin için sorun olmaz değil mi?"
Avuç içinde sıkıca tuttuğu bandanaya bakıp iç çektim bu gidişle çarşıya çıkıp kendime bol bol bandana almam gerekecekti.
İçime kaçan sesimle "Sorun olmaz ama sayende bandanalarım eksiliyor" diyebildim.
"Dert ettiğin şeye bak"
"şimdi müsadenle elimi yıkayıp geleyim" Sanki onu orada zorla titan benmişim gibi konuştuğunda sinirlendim.
"Paşamıza bak sanki ben onu zorla tuttum" diye söylendim.
Elini yıkayıp musluğu kapattıktan sonra birden bana dönüp "ne dedin sen?" diye sordu.
"Yok bir şey" diyip göz devirdim.
Beni kendisiyle kapı arasında sıkıştırınca bulunduğumuz ortama rağmen ciğerlerime dolan kokusuyla gözlerimi kapatmak için kendimi zor tuttum.
"Dedin.. ama senin ağzından paşam kelimesini duymak yerine başka şeyleri tercih ederim" diyip saçlarıma daha doğrusu başımın üstüne dudaklarını sürüp geri çekildi.
Şu anda burada birilerine yakalanmak istemediğim için "oldu paşam başka emriniz" diyip boşluğunu firsat bilip kendimi koridora attım.
Hızlı adımlarla mutfağa girdiğimde herkes oturmuş bizi bekliyordu.
"Nerede kaldınız abicim acıktım?" Furkan abinin sorusuna ayak üstü yalan uydurarak "telefon geldi de ben o yüzden geciktim" diyip boş bir yere çöktüm.
Cihangir içeriye girdiğinde bu sefer ona bakmaz yerine önümde duran kebaba odaklanmıştım.
Köpük tabağın içindeki soğanları çıkarıp poşete attım.
Ekmeğin arasına kebap koyup birazcıkta soğansız salatadan koyarken kendimi iyice kaybetmiş gibiydim.
Ufaktan karnım doymaya başladığında kimseden ses çıkmadığını farkettim. Herkes yemeğine odaklanmış sanıyordum.
Görüş alanımdaki yedi kişi birden durup hayrete düşmüş gibi bana bakıyordu.
"1.5 şiş yediğinin hatta ve hatta onu ekmekle yediğinin farkında mısın?"
Betül'ün şaşkınlığını gizleyemeden sorduğu soruya gülüp "açken ben ben değilim.. öyle bakmasanıza açtım ne yapayım" diye çemkirdim.
Selim abi başını iki yana sallayıp "bu halini görmemiş olsam anlatsalar inanmazdım" dedi.
"Niye şaşırıyorsunuz ki doğal ve yaşamsal bir ihtiyaç" diyip "hem olsa bir şiş daha yerdim" diye de ekledim.
Son lokmayı ağzıma atıp kalan kolamı da kafama diktiğimde elimi karnıma koyup sıvazlayarak geriye yaslandım.
Anıl hunharca gülerken "bir doblon eksik" diye dalga geçti.
Ona burun kıvırıp "tercihim juke'den yana olurdu" dedim.
Bizimkiler aheste aheste yemeye devam ederken aklıma gelen fikirle telefonu cebimden çıkarıp tatlı siparişi verdim.
Bugünlük ev taşıma durumu olduğu için patrondan izin almıştım yarın başlayacaktım nasılsa artık kendi paramı kazanacağım için tatlı siparişi vermek bütçemi çokta sarsmazdı.
"Yapılacak başka iş kaldı mı?"
Göktuğ abinin aslında Betül'ü bakarak sorduğu sorunun muhatabı Anıl olunca "kıyafetlerimi yerleştirme dışında bir şey kalmadı, hepiniz sağolun tek başıma bu kadar çabuk bititremezdim" dedi.
Duyulan kapı zil sesiyle yerimden fırlayıp kapıya koşarken arkamdan Cihangirinde geldiğini hissettim.
Tatlı siparişim gelmiş diye hevesle açtığım kapı karşımda duran iki kızı görünce sönmüştü.
"Aaa Cihangir sende mi buradaydın?"
Geçen gün markette gördüğüm kız ağzını yaya yaya konuştuğunda kendime gelip "buyrun kime bakmıştınız" diye sordum.
"karşı evde oturuyoruz yiyecek bir şeyler getirmiştik."
Kasiyer kızdan daha sıcak kanlı ve samimi bir şekilde konuşan kıza gülümseyerek "teşekkürler, zahmet etmişsiniz" diyip elinden kapları aldım.
"Ayy dur ne kapatıyorsun hemen kapıyı?"
O kız yine çığırınca kendimi zor tutar oldum.
Kibar ve sakin bir dille " göründüğü üzere taşınma aşamasındayız ya çok işimiz var bizim."
Kız beni dinliyormuş gibi yaparken Cihangir'i kesmeye devam ederken sabrımın sonuna geldiğini hissettim.
"Oldu o zaman gerçekten teşekkür ederiz herşey için, hadi bizde girelim artik işler yarım kalmasın."
Cihangirin kolundan tutup geriye çekerken kapıyı usulca yüzlerine kapattım.
Tuttuğum kolu çekiştirerek içeriye götürmek istesemde iki minik adımdan öteye gidemedim. Dönüp baktığımda Cihangir öylece durmuş yüzündeki sırıtmayla bana bakıyordu.
"Ne öyle bakıyorsun hadi geçsene içeri-" içeriyi göstermek için kalkan elimden tutup beni yandaki odaya çeken Cihangirle lafım yarıda kalmıştı.
Tabi bende onunla kapanan kapı arasında kaldım.
"İşler bitti diye biliyordum. Neden içeriye gelmelerine müsade etmedin ki?"
Sorduğu soruya hemen cevap verebilirdim ama bu kadar yakından nefesinin sıcaklığı yüzümü yalarken sadece aval aval yüzüne bakabildim.
"Vardı biraz daha işimiz, yok muydu?" İçime kaçan sesimle gözlerine bakmak istesemde gözlerimi dudaklarından alamıyordum.
"Yoktu."
Onunda bakışlarının dudaklarıma indiğini gördüğümde kısık bir nefes sıcaklığı hissettim dudaklarımın üstünde.
Bu durumdan beni kurtaracak en güzel şey cirkeflik olurdu. " Rahatsız olduğunu düşündüm.." başımı kaldırıp bana gülerek baktığını fark ettiğimde "haa eğer gittiklerine üzüldüysen" elimi kapı koluna atıp açmaya çalışarak "sende git" dedim.
Kapıyı açmama müsade etmeyip nefesini tekrar yüzümde hissederken " ben bulunduğum yerden gayette memmunum" sağ elinin işaret parmağını dört nala koşan kalbime dokundurup nefesimi kesen son sözlerini söyledi "bir de buraya girebilirsem, artık kovsanda gitmem"
.. Bölüm ile ilgili düşüncelerinizi şuraya alabilirim
|
0% |