Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@ogretmenbiranne

 

Merhaba ballarım🍀💙

 

 

Sizi güzel bir bölümle başbaşa bırakıyorum.

 

 

Satır aralarında yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmazsanız sevinirim 🍀

 

 

Keyifli okumalar diliyorum 🍀 💙

🪽

🌙

 

Tabağımdaki zeytinlere eziyet ederken Sudenin dürtmesiyle kendime geldim.

 

"Çok durgunsun bugün, bir şey mi oldu?"

 

Sudeyle daha iki gündür tanışıyor olmamıza rağmen sıcak kanlı oluşu ona yaşadıklarımı anlatmamda bir sorun olmayacağını gösteriyordu.

 

En nihayetinde tarafsız olarak yorum yapacaktı çünkü tam manasıyla beni de çok iyi tanımıyordu.

 

Aklıma dün gece kırdığım pot ve üzerine Cihangirin açık açık söylediği sözlerden sonra herkesin şaşkın bir şekilde ikimize bakınca utancımdan başımı kaldıramamıştım.

 

Cihangir ayağa kalkıp yanıma geldiğinde salonda sesler yükselmişti.

 

Ceylan ablanın gözlerinin içi gülerken Cihangir dibime kadar girip "dikkatini çektiğimi bilmiyordum, bilseydim bu kadar geç kalmazdım" dedi.

 

O kadar yakınımda olup o sözleri söylediğinde çocuk gibi yere oturup hıçkıra hıçkıra ağlamamak için zor tuttum kendimi.

 

Cihangir elini omzuma atıp beni kendine çekti. Saçlarımı koklayarak öptüğünde ise poyraz abi yerinde kalkıp "ağır ol birader abisi var burada" dediğinde ise buruk bir tebessümle baktım.

 

Soluksuz bir şekilde anlattıklarımla Sudenin pür dikkat beni dinlediğini farkettim.

 

Sustuğumda ise "vayy be aşka bak" Sudenin ilk tepkisinin böyle olması hoşuma gitse de ses çıkarmadım.

 

Kararsız bakışlarımı gördüğünde "neden bu kadar korkuyorsun?" diye sordu.

 

"Büyüdüğüm topraklarda, ailede ve çevremde böyle bir şeye hiç şahit olmadım.. nasıl desem yani ımmm bunu beni biraz korkutuyor"

 

Yalan değildi korkuyordum. Ve bunu şu anda kendimden başka birine daha itiraf ediyordum.

 

Çayımdan bir yudum alıp " Aslında anlattığım gibi ilk günden beri bana karşı hep farklıydı, ben ihtimal vermediğimden ve aynı zamanda başka bir kızı sevmiş diye düşündüğüm için kafamda kurup durdum" geriye yaslanarak " beni anlıyor musun bilmiyorum ama buraya gelene kadar güzel bir evlilikle sonuçlanan hiç bir aşka şahit olmamıştım" dedim.

 

Evet bu mahalle farklıydı dedikleri gibi aşıklarıyla nam salmış bir mahalleydi ki bu durumdan annem bile nasibini almıştı.

 

Ve ben bu yüzden de korkuyordum 'anasının bahtı kızının tahtı' sözü gerçek olur diye.

 

Sanki Cihangirle ciddi bir adım atmazsak onu kaybetmem diye düşünmeye başlamıştım.

 

Sude'de benim gibi bardağını alıp sandalyeye iyice yayılıp " şahit olmaman yaşanmayacağı anlamına gelmez ki? Hem bu adam iki yıl içinde istese gayette başka bir kız bulamaz mıydı? Neden bu kadar düşünüyorsun mutlu olmaya baksana sen."

 

İsmail masaya yaklaşınca sus isareti yapıp Sudenin başından öperek yandaki sandalyeye oturdu.

 

Onlar hasret giderirken telefonuma üst üste mesajlar geliyordu şu anda bakmak istememiştim.

 

Ya bankalardan veya indirimlerden veyahut cihangir'den gelmiştir.

 

Cihangirin mesajlarına bakmak istemedim çünkü dün gece sabah beni işe bırakacağını söylediği halde kendimle olan iç savaşımı bitirmeden onunla yakın olmak istemiyordum.

 

Aynı zamanda 10 dakikaya cafeyi müşteriye açacaktık mesaja cevap verip yarıda kesmek hoş olmazdı.

 

"Ee ne konuşuyordunuz öyle hararetli bir şekilde?"

 

Sude bana bakınca omuz silkip "anlatabilirsin sorun yok" dedim.

 

İsmail sudeyi can kulağıyla dinlerken bu halleri gözüme çok tatlı geldi.

 

Sudenin abartarak anlatmasına göz devirip "abartma istersen.. adam bana kör kütük aşık filan değil" tek kaşını havaya kaldırıp "o zaman sen mi kör kütük aşıksın?" diye sordu.

 

"Ne alakası var aşık filan değilim!"

 

Ağzımdan çıkanlara ben bile şaşırırken karşımda oturan çifte kumrular aynı anda "öyle mi?" diyip arkamdan bir noktaya bakmaya başladılar.

 

Ciğerlerime kadar nüfuz eden koku sayesinde nereye baktıklarını anlayıp ağır ağır yutkunarak arkamı döndüm.

 

Karşımda her zamanki cihangir'den başka bir Cihangir duruyordu.

 

Üstünde haki yeşili bir tişört altında siyah bir kot ve spor ayakkabıları ile bambaşka biri gibiydi daha doğrusu yıllar önce cafede gördüğüm kişi gibiydi.

 

Sandalyemin arkasına ellerini koyup Sudeyle İsmaile selam verince bana doğru eğilip "biraz konuşabilir miyiz?" diye sordu.

 

Arkadaşlarım komut almış gibi masadan kalkınca "çok vaktim yok aslında mesai başlamak üzere" dedim.

 

"Hakanla görüşsem bugünlük izin alsan olur mu?"

 

Hemen izin almak hele ki torpil yaparak izin almak istemediğim için makul bir teklif sundum,"böyle bir şeye gerek yok, iş çıkışında da konuşabiliriz" dedim.

 

Kafeye göz gezdirip "İş çıkışına kadar bekleyeyim o zaman" dedi.

 

Ciddi olup olmadığına bakarken yüzüme düşen saçımı geriye atıp karşımdaki sandalyeye oturdu.

 

"Dükkana gitmeyecek misin?" diye sordum.

Bütün gün burada oturup beni izlemesi rahatsız edici olabilirdi, hem sıkılmaz mıydı?

 

"Bugünlük babam bakar, bir günde batmayız herhalde" göz kırparak söylediği şeye gülümseyip "sen bilirsin sıkılırsın diye düşündüm" dedim.

 

"Manzaram güzel olunca sıkılmak mümkün değil"

Manzaradan kastını anlamış olsamda üstüne durmadım.

"Ben işe geçeyim o zaman sana iyi oturmalar" masadan kalkıp yanından geçerken parmakları koluma dokundu.

"Beni çok fazla ihmal etme olur mu?"

Masum bakışlarına aldanmayıp "işimi aksatamam beyefendi ben geç kalmadan gideyim" diyerek yanından sıvıştım.

Dur durak bilmeden siparişlere yetişirken arada bir göz ucuyla da Cihangir'e bakıyordum.

Öğlen molasında sırayla çıkarken Cihangir mutfak kısmına gelip bana yemekte eşlik etmişti.

 

İçeriye giren bir grup gençle servis sırası bende olunca siparişleri almak için masalarına yaklaştım.

 

Aralarında iki kızın bulunduğu ekipte erkek sayısı daha fazlaydı.

 

Kazasız belasız bir sorun çıkmadan bugünü atlatmak için bol bol dua ettim.

 

Dünkü gibi veya daha farklı bir tartışmanın içerisine Cihangir buradayken girmek istemiyordum.

 

Mesai saatimin dolduğunu farkettiğimde içeri kısma geçip çantamı toparlayarak önlüğü dolabıma bırakıp çıktım.

 

Cihangiri halâ aynı masada ama Hakan beyle konuşur bir şekilde görünce yanlarına gitmeyip sohbetlerinin bitmesini bekledim.

 

Kehribar gözleri üstümde hissetiğim an adımlarımı yanlarına çevirdim.

 

Hakan beyle vedalaşıp ayağa kalkan Cihangirin eli bluzumun açık bıraktığı belime ulaştığında beni kendisiyle beraber yürütüp kafeden çıkardı.

 

Belimdeki el yürümeme yardım etmesi gerekirken aksine uyuşuk hareket etmemi sağlıyordu. Veya ben bu adam bana her dokunduğunda beynimin islevlerini kaybediyordum.

 

Arabaya vardığımızda Cihangir bir bebekmişim gibi kapıyı açıp yerime oturmama yardım ettikten sonra üzerimden eğilerek emniyet kemerimi de takmıştı.

 

Burnuma gelen kokusuyla gözlerimi kapattım.

 

Kokusunun yorgunluğumu alıp götürecek kadar mükemmel olması boynuna başımı koyup soluklanmak isteğimi körüklüyordu.

 

Kapının kapanma sesiyle yumduğum gözlerimi açarak yan koltukta oturmuş beni izleyen Cihangir'e döndüm.

 

"Çok yoruldun.. eve bırakmamı ister misin?"

 

Beni düşünen hâli hoşuma gitse de aramızdaki bilinmezlik son bulsun diye başımı iki yana sallayıp " önce konuşalım sonra geçerim eve" dedim.

 

Yorgunda olsam bir yanım onunla zaman geçirmek istiyordu.

 

"Bildiğim bir yer var, kafeden çıktıktan sonra seni başka bir kafe ortamına sokmaktansa oraya götürsem sorun olur mu?"

 

"Farketmez, sessiz sakin bir yer olduktan sonra bana uyar" dedim.

 

Yorucu geçen bir günün ardından sakin bir yer tercih etmesi işime gelirdi.

 

Yol boyunca ikimizden de ses çıkmazken şehirin gürültüsünden uzak ormanlık bir alana saptığımızda pencereyi açıp ciğerlerimi temiz havayla doldurdum.

 

Yerden yüksek bir ağaç evin önünde durduğumuzda nereye geldiğimizi merak etmiştim.

 

Hep hayalini kurduğum şeydi.

"yalnız kalmaktan rahatsız olacaksan başka yere gidelim?"

 

Yüz ifadem nasıl bir hâl aldıysa rahatsız olacağımı düşünmüştü.

 

"Rahatsız olmam da burası kimin?"

 

Evi gösterdiğimde " 2 yıl önce.. yani askerden döndükten sonra ruhumu dinlendirmek için kaçıp sığındığım yer."

 

Dile gelen gerçekler benden sonra buraya geldiğini ve belki de bu evin bu duvarların bana olan hislerine ilk şahitlik eden yer olduğunu söylüyordu.

 

Cevap vermeyip arabadan inerek eve doğru ilerledim. Merdivenlerin başında durup yanıma gelmesini bekledim.

 

Önden çıkmam için elini uzattığında evin içinide deli gibi merak ediyordum. Merdivenleri hızlıca çıkıp kapının önünde durdum.

 

"Evime ilk gelen kişisin" boynumda hissetiğim nefesle ağırca yutkunup ona döndüm.

 

"Nasıl yani daha önce kimse gelmedi mi?" diye sordum.

Kapıyı açıp içeriye girmeme müsade ederken peşimden geliyordu.

 

"Dediğim gibi ruhumu dinlendirmek için geldiğim, seni anlattığım bu eve kimseyi almadım hoş bir kaç kişi dışında buranın varlığını bilen kimsede yok" dedi.

 

Cevap vermek için arkamı döndüğümde "otur lütfen" komutuyla kendimi hemen yanımdaki L koltuğa bıraktım.

 

Cihangir kapıyı kapatıp çaprazımdaki kısma oturduğunda gözlerini kısıp beni ablukası altına aldı.

 

"Ne zamandır gelmediğim için evde bir şey yok ama içecek bir şey ister misin?"

 

Evde yiyecek birşeyin olmadığından çok ne zamandan beri gelmediğini düşündüm.

 

"Sorun değil, Teşekkür ederim"

 

Bir bacağını altına toplayıp bana doğru döndüğünde "neden beklemedin bugün beni?" diye sordu.

 

Bende onun gibi yapıp sırtımı kol kısmına yaslayarak ona döndüm.

 

" Kendi iç mukayesemi yapmak istedim" yalan söylemek son zamanlar dilime pelesenk olsa da bir ilişkiye başlayacaksam eğer yalansız dolansız güven üzerine kurulmalıydı.

 

Daha önce güvenim sarsılmış olmasına rağmen .

 

Başını omzuna yatırıp bana masum masum bakarken kendi kendimi gazlamaya çalıştım.

 

"Neden peki? Seni rahatsız edecek bir şey mi yaptım?"

 

Sorunu bende değilde kendinde arıyor olması vicdanlı yanımı devreye soktu.

 

Yüzünde ufak bir tebessüm bile olsa görmek istedim.

 

" Sen beni hiç rahatsız etmedin ki" dedim.

 

"Seni çözemiyorum Mihre.. korktuğun bir şey mi var? Söyle bana ben yardımcı olayım yoksa sana bu kadar yakınken bu denli uzak olmak, seni yaşayamamak çok ağır geliyor yüreğime."

 

Son zamanlarda kendime ettiğim itirafla ne istediğimi biliyordum ama aynı zamanda korkuyordum.

 

"Evet korkuyorum ama bu seninle alakalı bir durum"

 

Cümleye yanlış bir şekilde girince yerinden dinlenip geriye çekildi.

 

Gözlerinde acı çeken ifadeyi görünce yanlış cümlemin yarattığı enkazın altında kaldım o an.

 

"Ben.. ben seni korkutuyor muyum?"

Zor bela kurduğu cümleyle sıçtığımı temizlemem gerektiğini anladım.

 

Ona doğru yaklaşıp dizinin üzerinde duran elini iki avucumun üzerine alarak "öyle bir korkmak değil" baş parmağımla elinin üstünü okşayıp "yani sana koşa koşa gelirsem kaybederim diye korkuyorum" dedim.

 

Avuçlarımdaki eli yavaş yavaş gevşerken diğer eliyle beni kendine çekip sarıldı.

 

" Bak şu duvarlara, şu eve ben seni son kez görmek için geldiğim gün bulamadım ya bunlar şahit kaybetme korkusunun ne olduğuna" saçlarımı parmaklarıyla tarar gibi okşarken "sen bana değil koşa koşa gelmek, bir adım gelsen ben kendimi kaybederim ama sen beni asla kaybetmezsin."

 

Başımı boynuna çıkarıp derin nefesler almaya çalıştım.

 

" Aklım sen, fikrim sen, ruhum sen olmuşken benim bütün yollarıma sana çıkar"

 

Söylediklerinin benim için ne kadar kıymetli olduğunu biliyor muydu acaba?

 

"Haa eğer adım atacak gücün yoksa başımın üstünde bile taşırım seni" dedi.

 

Geri çekilip sağ elini tutarak deli gibi atan kalbime yasladım.

 

"İşte aslında bundan da korkuyorum o kadar güzel konuşuyorsun ki rüya gibi, ve ben rüyadan uyanıp tepe taklak çakılmaktan da korkuyorum" dedim.

 

Parmak uçları göğüs kafesimi delip çıkacak gibi atan kalbimin üstünde şekiller çizerken ne yazdığını anlamaya çalıştım.

 

Hareketlerini tek tek takip ettiğimde parmakları sonunda durmuş "sana sormadım ama kalbin kabul ettiği için adımı yazdım kalbine" dedi.

 

Bu beni gülümsetirken bende onun gibi parmak uçlarımla kalbine dokundum.

 

Adımı harf harf kalbine yazarken onunda benden farkı yoktu.

 

Her hareketimde hissettiğim kalp atışları beni de heyecanlandırıyordu.

 

Cihangir iki elimi ellerinin içine alıp koklayarak öptükten sonra bu sefer tek tek her bir parmak ucumdan öperek "seni gördüğüm günden beri kalbime de alnıma da yazıldı adın, sen benim imkansız diye hayalini kurduğum mucizemsin" dedi.

 

İçimden fışkıran sevgi seline engel olmayıp dizlerimin üstüne doğrularak kollarımı boynuna doladım.

 

Benden böyle bir hamle beklemediği için elleri belimi bulmadan sırt üstü kanepeye düşmüş ve benide kendine çekmişti.

 

Hiç istifini bozmadan ellerini belime sardığında bende ellerimi göğsüne koyarak biraz doğruldum.

 

Gözlerine bu kadar yakından bakmak kokusunu bu denli yakından solumak ayarlarımı bozmaya başlamıştı.

 

Kehribar gözleri yüreğimde ihtilale sebep olurken belimi saran eli ufak ufak tenimi okşuyordu.

 

O kanepede uzanmış bir şekilde beklerken üstüne oturmam abes kaçacağı için kanepeden inip yanında yerde dizlerimin üstünde durdum.

 

Ben onu izlerken koltuk altlarımdan tutup hızlı bir hareketle beni de yanına çekti.

 

Kanepeyle aramda yan bir şekilde yattığında yüzünün her noktasını hafızama kazımak için parmak uçlarımla dokundum.

 

Derin bir nefes alıp " bunca yıl nasıl yaşamışım ben" diyerek alnımdan öptü.

 

İki elimi yanaklarına koyup ona bakarken beni içine çeken gözlerinde kaybolmak istedim.

 

Çenesini başımın üstüne getirip beni boğacak gibi sarılması nefes alamama sebep olsada halimden memnundum.

 

"Halâ inanamıyorum, hayallerimin bile ötesinde.. yanımdasın, kollarımdasın, ruhumdasın.. seni böyle yaşıyorum ya şu an dünya dursa veya ölsem umrumda olmaz"

 

Kaşlarımı çatıp "hemen bu kadar mı yani? Daha yaşayacak günlerimiz varken, ben seni doyasıya sevmemişken ne ölümü?"

 

Kızgın halimi umursamayıp burnunun ucundan öperek "şu anda bile kalbim duracak gibi atarken her yeni güne seninle uyanmak fikri aklımı kaybettirir bana."

 

Parmaklarımı dudaklarına bastırıp "deme şöyle.. ölmek, kaybetmek, gitmek olmasın lügatımızda." dedim.

 

Birden bire doğrulup sırtını duvara yasladığında kollarımın boşluğa düşmesiyle bende doğruldum.

 

"Artık benden kaçmayacaksın değil mi?"

 

Ciddi yüz ifadesine bakıp "ben senden kaçmadım hislerimden, başıma gelebilecek kötü durumlardan kaçtım ama anladım ki faydası yok, 2 yıl önce dikkatimi çektiğin gibi şimdide sana çekiliyorum" dedim.

  

Ne kadar zaman geçirdik bilmiyorum ama bedenime ve ruhuma iyi gelmişti.

  

Bilinmezlik ve soru işaretlerinin silinmesi beni rahatlatmıştı.

   

Aklıma saate bakmak geldiğinde az önce oturduğum yere bıraktığım çantamdan telefonumu alınca annemin ve Ceylan ablanın aramış olduğunu gördüm.

   

İçime dolan panikle Cihangir'e döndüğümde "annem çok merak etmiş olmalı ben annemi arayayım hem ceylan ablada aramış acaba bir şey mi oldu?" dedim.

   

Cihangir beni durdurup "ablamda aradığına göre beraber olduğumuzu düşünmüş, dur ben arayayım ablamı ne olduğunu öğreneyim" diyip telefonundan ceylan ablayı aradı.

   

Cihangir telefonla konuşurken stresten odanın içinde dört dönüyordum.

  

Telefonla konuşmayı bitirip yanıma gelen Cihangir elimden tutup öpünce "koparma tırnak etlerini, ablamla konuştum. dükkana gitmeyince sana geldiğimi düşünmüş biz gecikince de betül'e haber vermiş Göktuğla beraber buraya geleceklermiş" dedi.

  

Annemden korkmazdım hatta hiçbir şey saklamazdım ama bu aralar kendi kafası da karışık olduğu için bir de beni dert etmesini istemiyordum.

 

Gerçekten Ceylan abla olaya el atmasaydı annem bir iki aramayla pes etmezdi .

 

Ceylan abla burada olsaydı kocaman sarılıp teşekkür ederdim. Mahalleye gider gitmez sarılmayı aklıma not ettim.

   

Cihangir bana yaklaşıp elini belime koyup kendine çekince bende kollarımı beline dolayıp sakinleşmek için kokusunu soludum.

 

  

Çok geçmeden dışarıdan araba sesi geldiğinde cihangir'den ayrılıp çantamı alarak evden çıktım.

 

Betülle Göktuğ abi el ele bize doğru yürüdüğünde Cihangir önden gitmemi kabullenmemiş olacak ki kolumdan tutup beni kanatları altına aldı.

   

Göktuğ abiyle Cihangir erkekçe selamlarşırken Betül munzur bir şekilde gülüp "yok öyle bir şey yok ben kim aşık olmak kim, ne güzel yokmuş bu böyle" dediğinde dirseğimle karnına vurup susturdum.

 

Herkes arabalarına geçerken yol boyunca Cihangir elimi bırakmamış sürekli avuç içimden öpmüştü.

 

Selmanın bizim kızlar için kurduğu grubu görünce yazılan mesajlara bakıp Cihangir'e döndüm "annemler sizdeymiş biz gençlerde selmalara geçecekmişiz" dedim.

 

Mahalleye girdiğimizde köşe başındaki marketin önünde Adnan amcayı gördüm o da beni görünce kaşlarını çatarak yanımda oturan Cihangir'e baktı.

 

Onun aksine Cihangir korna çalıp selam vererek selmaların evinin önünde durdu.

 

Furkan abi bizi kapıda karşılarken "hayırlı başarılar gençler,kızlar siz içeriye bizde parka geçelim" dedi.

 

"Nedenmiş?"

 

Furkan abinin yönlendirmesine Cihangir ve Göktuğ abi aynı tepkiyi verince betülle kol kola girip önlerinden geçtik.

 

Furkan abi bir kolunun altına beni diğerine Betül'ü alınca pis bir sırıtışla "çünkü paşa gönlüm öyle istiyor" dedi.

 

Cihangir bize yaklaşıp "başlarım senin paşa gönlüne" diyerek beni kendi yanına çekti.

 

Elimden tutup eve doğru yürütmesine ben sessiz kalırken arkamızdan "ne kıskanç herifsin" diyen Furkan abiye "adamdaki şansa bak" diyen Göktuğ abi eşlik etmişti.

  

 

Biz çiftler olarak kapıda dururken en arkada Furkan abi vardı.

 

"Hoşgeldiniz taze aşıklar" Selma sona doğru kısılan sesiyle Furkan abiye şöyle bir bakıp kenara çekilerek kapıyı iyice açtı.

  

O olaylı günden beri mümkün mertebe Furkan abinin yanında kendi olmaktan çıkıp ruhsuz suskun bir Selma olarak duruyordu. Furkan abi baş selamı verip önden içeriye girdi.

 

  

Cihangir elini bir an olsun üstümden çekmeyince Selma "ehhh yeter bir bırak kızı kene gibi yapışmışsın" diyip beni kendine doğru çekip sarıldı.

  

"Ayy Allah'ım ne kadar da zergerlere yakışan bir gelin" yanaklarımdan öperken söylediği cümleyle utanan ben " cık.. zergerlerin ilk ve en güzeli" diyen Cihangirle yerin yedi kat altına girmek istedim.

   

İmdadıma yetisen Betül sağolsun "acaba hemen kendi kendinize gelin güvey olmasanız mı? Dün bir bugün iki hem ne demişler gelin ata binmiş ya nasip demiş."

  

Betül'ün sözlerine Selma burun kıvırırken Cihangirle Göktuğ abi bozulmuştu.

 

"Ne alaka hayatım?" Göktuğ abinin sorgulayan ses tonu ve bakışları Betül'ün üzerinde hakimiyet sürerken olası bir tartışmanın önüne geçmek için "hadi hadi içeriye girelim" diyip Cihangir'i kolumdan tutup içeriye çekiştirdim.

 

Tüm tayfa salonda toplanmış sohbet ederken bizim kapı ağzında bozulan ikilinin yüzünden düşen bin parçaydı.

 

Kızlarla çay hazırlamak için mutfağa girdiğimizde Zuhal abla Umay'ı selim abiye bırakıp yanımıza geldi.

 

Ceylan abla nehir'i uyutup geleceğini söylediği için servis yapmaya o gelince başlayacaktık.

   

Börekleri pastaları tabaklara koyarken çalan kapıyla "ben bakarım" diyip koşarak kapıyı açmaya gittim.

  

Ceylan abla daha kapıdan girmeden üstüne atladığımda kahkaha atıp "dur kız deli, benim değil kardeşimin üstüne atlayacaksın" dedi.

 

Artık emin olmuştum ki bunlar ailecek değil sülalecek utandırmayı seviyordu.

  

"Uff abla ya.. ben anneme haber vermeyi unutmuşum durumu toparladığın için teşekkür ederim" dedim.

 

"Ablaya uff denmez kötü görümce mi olayım istiyorsun?" Şakayla karışık kızmasına "aman abla büyüksün abla" diye karşılık verdim.

  

Ensemde hissettiğim nefesle arkamı döndüm.

  

Cihangir ellerini göğsünde toplamış yarı sitem yarı eğlenerek "ne yani bu karşılama için benimde mi durum toparlaması yapmam gerekiyor?" dedi.

  

"Çekil şuradan bugüne kadar sanki beni kapıda çok karşılamışsın gibi kalkmış bir de bana yapılan karşılamayı kıskanıyorsun"

 

Ceylan abla saçlarını savurup içeriye geçerken "kimse bir ceylan zerger edemez" diyip noktayı koymuştu.

 

Daha doğrusu ben öyle sanıyordum Cihangirdeki temas bağımlılığı işimi zorlaştırırken ağırca yutkunup "yanlarına geçelim mi?" diye sordum.

 

"Geçmeyelim desem.. benimle yalnız zaman gecirmeni istesem kabul edecek misin?" Tek kaşını havaya kaldırıp sorduğu soruyla ellerini belime koyup iyice yaklaştı.

 

Evet yalnız kalmak kalbinde dinlenmek istiyordum ama içeridekilerin diline düşmek istemediğim için "çok isterdim ama bizi bekliyorlar" diyip yanağına öpücük kondurduktan sonra affalamasını fırsat bilip mutfağa geçtim.

   

Çaylar içilip koyu bir sohbete daldığımız sırada Umay huysuzlanınca Zuhal abla ayağa kalkıp "ben Zeynep teyzelere geçeyim artık Umay'ın uykusu geldi" dedi.

 

Annemin eve gitmemiş olma ihtimalini göze alarak "bende geleyim abla" diye yerimden kalktım.

   

Zuhal abla yanımda oturan Cihangir'e bakıp gülümseyerek "sen şu koca bebeği yalnız bırakma ben kendim geçerim" dediğinde yanıma döndüm. Cidden gideyim dedim diye bebek gibi dudaklarını büzmüştü.

  

"Seninde gitmene gerek Umay'ı yukarıya odama yatıralım gideceğiniz zaman ben yardım ederim"

 

Selim abinin mantıklı teklifini kabul eden Zuhal abla Umay'ı selim abiye verip "bende mamasını hazırlayıp geleyim o zaman" diyerek mutfağa yöneldi.

   

İkisini shipleyen sadece ben miyim diye etrafıma bakındığımda Cihangir başımı göğsüne yaslayıp sol kolunu omzundan atıp kendine çekti.

   

"Hiç öyle bakınma onların hikayesi çok başka ve uzun"

  

Alttan alttan ona bakarken "nasıl anladın ki?" diye sordum.

  

Saçlarımdan öpüp " ben bilirim" dediğinde elimin altındaki karnını sıktığımda bedeni kaskatı kesilirken "Aman sen söyleme nasılsa ben öğrenirim" dedim.

 

"Doğru sizin dedikodu kazanı kızlar grubunuz var nasılsa"

 

Söylediğine göz devirip salondaki sohbete geri döndüm.

  

"Bu göz devirmelerin bir cezası olacak."

 

Kulağımın arkasında tenimde hissettiğim nefes ve boğuk çıkan sesiyle içim gıdıklandı.

 

Sohbetimizi bölen kapıyla Selma kapıyı açmaya giderken Furkan abi ayaklanıp peşinden gitti.

  

İçeriye Hacer teyze girince saatin geç olduğunu farkedip hepimiz müsade isteyip kalktık.

 

Selim abi Umay'ı getirmek için yukarı çıkarken Hacer teyze "burada kalın kızım ne fark ediyor ha zeynepler ha biz yavrucağın uykusu bölünmesin" dese de Zuhal abla kabul etmemiş ve Selim abi önde Umayla Zuhal abla arkasından evden çıkmıştı.

   

Herkes bir bir evine dağılırken Ceylan abla "bende geçiyorum fazla oyalanmayın" diyerek eve girmiş ve benle Cihangiri başbaşa bırakmıştı.

 

"Bende geçeyim o zaman iyi geceler" somurtkan bir şekilde bana bakan adama göz devirip içeriye geçeceğim an beni selmalarla evimizin arasındaki boşluğa çekti.

   

Ne olduğunu anlamadan "göz devirmenin cezası olarak" dudaklarını yanağımla dudak çizgimin tam üstüne bastırıp sonrada geri çekilerek öptüğü yere baş parmağını dokundurup "kime ceza orası tartışılır" diyerek alnıma öpücük kondurup benden uzaklaştı.

  

Bu halleri benim biraz daha rahatlamamı sağlarken aniden gelen cesaretle parmak uçlarıma yükselip dudak kıvrımını öperek " bu da senin cezan bana somurtarak baktığın için" diyip aradan hızlıca çıkıp eve girdim.

   

Odama çıkıp lambayı açmamla karşımda annemi görmem bir oldu.

   

Bana öyle kırılmış bakıyordu ki onu bu kadar kıran kişinin ben olduğunu bilmek beni paramparça etmişti.

 

Ağır ağır yutkunup yanına ilerlerken pencerenin önünden yana çekilip "o kadar mi kötü bir anneyim de benden gizleyip yalan söyledin" dedi.

  

Sarsak adımlarla yanına vardığımda "olur mu öyle şey.. ben yani biz daha yeni bir şeyleri konuştuk sana tabi ki söyleyecektim"

 

Lafımı yarıda kesip "bütün mahalle öğrendikten sonra mı?" diye bağırdı.

   

Annemin bana sesini yükseltmesiyle gözümden bir damla yaş düştü.

  

"Neyi kim nasıl biliyor İnan ki bilmiyorum anne ama aramızda her ne olduysa bugün başladı"

 

Yalan değildi bugün bir şeyler çözüme ulaşmıştı.

  

Annem kollarını açıp sarılmamı bekleyince hemen şefkatli kollarına sığındım.

   

Perdenin açık olduğunu Cihangirin bizi çatık kaşlarıyla izlediğini görmemle farkettim.

   

Herşey yolunda der gibi göz açıp kapamamla başını aşağı yukarı sallayıp içeriye girdi.

  

Annem elimden tutup yatağıma doğru yürüdüğünde küçük bir çocuk gibi iç çeke çeke ağlıyordum.

 

"Senin mutluluğunu herşeyden çok isterim biliyorsun değil mi annecim?"

   

"Hıhı" diyip akan burnunu çektim.

  

"Şimdi anlat bakalım annene, sen yeni tanıştığın birine bu kadar çabuk güvenip zaman gecirmezsin" dediğinde kaçışımın olmadığını anlayıp anneme herşeyi bir bir anlattım.

   

Annemle konuşmak bana bir arkadaşla veya kendi yaşıtım biriyle konuşmaktan daha iyi gelmişti.

   

Gözlerim ağlamanın da verdiği etkiyle yavaş yavaş kapanırken son duyduğum şey annemden beklemediğim şu sözler oldu;

 

"sancakzade mahallesinin aşıklar kervanına hoşgeldin kızım"

 

 

Bizim aşıklar kavuştu bunun hakkındaki düşüncelerinizi şuraya yazarsanız sevinirim🍀

 

 

Yeni bölümde görüşünceye kadar kendinize iyi bakın 🍀💕

 

 

  

 

   

  

 

Loading...
0%