@ogretmenbiranne
|
Merhabalar🍀💙
Sizleri Sancakzade Mahallesine alıp uyumaya kaçıyorum.
Keyifli okumalar diler yorum ve votelerinizi beklerim.💙🍀
Annemle konuştuktan sonra daha huzurlu hissediyordum kendimi.
Yatağa oturup çalan telefonumu elime alınca Cihangirin aramasına hiç şaşırmadım. Annemle sarıldığım süreç boyunca camdan çatık kaşlarıyla bize bakmış annem odadan çıkar çıkmaz ise hemen balkona çıkmıştı. Aramayı cevaplandırıp yerimden kalkarak balkona ilerledim. "Güzelim" Telefonu açar açmaz kullandığı hitap şekliyle sırıtıp balkona kapısını kapattım. "Cihangir" Sesimi duyunca derin bir nefes alıp "Zeynep teyze odandaydı ve çok gergin duruyordu, kötü bir şey mi oldu?"
Sorduğu soruyla pür dikkat bizi izlediğini anlamış oldum. "Cihangir annem bizi öğrenmiş" Başımı kaldırıp gözlerine baktım ufacık şakadan zarar gelmezdi değil mi?
"Katiyen onay vermediğini ısrar edersem buradan taşınacağımızı söyledi" dedim.
Söylediklerimle an be an değişen yüz ifadesiyle elini havaya kaldırıp "hemen geliyorum ben konuşayım Zeynep teyzeyle" diyerek balkon kapısına yöneldi. Ciddi ciddi gelecekti. Panikle "dur dur ne yapıyorsun Allah aşkına bu saatte ne konuşacaksın" dedim. "Ne demek müsade etmeyecekmiş onu da geçtim buradan taşınmanıza göz yumamam, ha gerekirse herşeyi sineye çekerim ama yine de seni gözümün önünden ayırmam" dedi.
O güzel yüreğinden öpmek istedim sırf beni görmek için düşündükleri benim için çok değerliydi.
"O güzel yüreğinden öperim" aklımdan geçenler dilimden dökülünce ne dediğimi sonradan farkettim.
"Öp güzelim" Cihangirin dalga geçer gibi konuşmasıyla utancımdan eziyet ettiğim alt dudağımı ısırmayı bırakıp "güzelin miyim gerçekten?" diye sordum.
Boş sokakta Cihangirin kahkahası yankılanınca "gülmesene" diye çemkirdim.
"Gündüzler çuvala mı girdi? Bütün mahalleyi ayağa kaldıracaksınız.!"
Yan pencereden Ceylan ablanın kafasını çıkarıp fırça atmasıyla çocuk gibi "hep Cihangir yüzünden" diyip suçu ona attım.
Cihangir öyle mi? der gibi kaşını havaya kaldırıp beni taklit ederek "güzelin miyim gerçekten?" dedi.
Bu sefer kahkaha atma sırası ceylan ablaya gelmişti. Eliyle kendine hava yapıp "romantik komedi filmi tadında muhabetinizi sabaha bırakın artık" diyip bana el sallayarak "mahallenin havasından mı suyundan mı ne ya gelen deliriyor" diyerek pencereyi kapatıp içeriye geçti.
Dudaklarımı büzüp kaşlarımı çatarak Cihangir'e bakmamla "en çok benim güzelimsin bir tek benim güzelimsin" diye bağırmasına şahit oldum.
Sanırım tek şahit olan ben değildim.
Zira aşağıdan gelen tıkırtılar bizim evdekilerinde şahit olduğunu gösteriyordu. "İyi geceler.."
Telefonu kapatmadan son kez gözlerinin içine bakıp gülümsediğimde Cihangir;
"Sen varsan benim her gecem, her günüm iyi" dedi.
Odama geçip kendimi yıllar sonra bu kadar huzurlu bir uykuya bırakırken bu günleri özleyeceğimden habersizdim.
🍀🍀🍀🍀🍀
Cihangirle en son konuştuğumuz geceden bu yana 1-2 sefer mesajlaşmaktan öteye geçememiştik.
Şimdide telefonu kapalıydı.Aramaktan vazgeçtim artık, o kadar attığım mesajı ve aramayı elbet görürdü.
Birden bire uzaklaşmasına anlam veremesemde tek öğrendiğim şey Ceylan ablanın "önemli bir iş için il dışına çıkmış" demesiydi.
Bunu bende biliyordum haber vermişti il dışında olacağını ama neden gittiğini söylememişti.
Yazdığı son mesaj ise "ben bir süre buralarda olamayacağım kendine iyi bak.. beni bekle diyemem ama ölene kadar seni bekleyeceğimi ve seveceğimi unutma" olmuştu.
Günler birbirini kovalarken kafe ev ve tayfayla buluşmak dışında pek aktivitem yoktu tabi arada kafam dağılsın diye umayla ilgilenmemi saymazsak.
Ders kaydımı yapmış olsamda 1 dersimde sorun olduğu için yarın okula gitmem gerekiyordu.
Cihangirin burada olmadığı süreçte tayfanın geri kalanı yani abiler kısmı mümkün mertebe beni tek başıma bir yere göndermiyordu.
Bu sebeple yarın okula da selim abi götürecekti.
Telefonumun alarmını kurup yatağa uzanınca günlerdir balkona çıkmadığım daha doğrusu çıkmak istemediğim gerçeği vurdu yüzüme.
Sabaha kadar uyumak için dönüp durduğum yatakta sabah ezanlarının okunmasıyla kalktım.
Aşağıdan sesler gelince anneminde namaza uyandığını anlayıp yanına gitmek için odadan çıktım.
Namazını kılmış elinde kuranıyla oturan annemi görünce sessiz adımlarla odaya girip tam karşısında oturdum.
Birkaç dakikanın sonunda annem duasını bitirip bana bakınca usulca yerinden kalkıp Kur'an'ı Kerim'i dolabın üstüne koyup yanıma geldi.
Benim konuşmayacağımı anlayan annem sessizliği bozdu.
"Allah sabredenlerle beraberdir, içini ferah tut annem.. elbet mantıklı bir açıklaması vardır bu sessiz sedasız gidişin."
Annem hep böyleydi işte. Benim suskunluğumdan bile anlardı.
Küçüklüğümden beri yaptığı şeyi yani inşirah suresini sesli okuyup başımdan öperek odasına geçti.
Bir müddet daha oturduğum koltuktan kalkmadan bekledim. Selim abinin beni alacağı saat yaklaşınca sarsak adımlarla odama geçip gündelik bir şeyler giyinip mutfağa indim.
Annemle Zuhal abla kahvaltı yapıp bir yandan da Umay'ı doyururlarken kendime bir bardak çay alıp sandalyeme oturdum.
Ufak bir kahvaltı faslından sonra çalan kapıyla yerimden kalktım. Her ne kadar gelen kişinin Cihangir olmasını istesemde onun olmadığını biliyordum.
Selim abi ağzı kulaklarında gülümseyerek içeriye geçip "günaydın fıstık, hazırsan çıkalım" dedi.
"Günaydın abi sen mutfağa bizimkilerin yanına geç ben çantamı alıp geliyorum"
Selim abiyi mutfağa yönlendirip odamdan çantamı alıp aşağıya inerken annemin ısrarcı sesi buraya kadar geliyordu.
"Git işte kızım sana da değişiklik olur, el kadar bebek ben bakarım gözün arkada kalmasın"
Mutfağa girdiğimde Selim abinin yardım dilenen bakışları bana dönerken olayın ne olduğunu anlayıp "annem doğru söylüyor bende yalnız kalmam" diyerek biraz selim abiyi gömmüş olsam bile "tamam o zaman hazırlanıp geliyorum" diyerek yüzündeki tebessümle yukarı çıktı.
Annem Umay'ı alıp salona geçerken Selim abi bana göz kırpıp " yemekler benden" diyerek dış kapıya yürüdü.
Zuhal abla da geldiğinde arka koltuğa hemen yerleşip
Hep beraber geldiğimiz fakültenin önünde durup "siz şuradaki kafeye geçin ben işlemleri halledip gelirim."
Onlar kafeye geçerken bende öğrenci işlerine sorunu çözmek için geçtim.
Okulların hafta başı açılacak olmasından kaynaklı çok kalabalık vardı. Sıramı beklerken mesaj var mı diye telefonumu kontrol ettim.
Yeni bildirim geldiğini görünce heyecanla açtım fakat karşılaştığım şey cihangir'den gelen mesaj değil geçen sene bahar döneminde yapmış olduğum Erasmus programıyla bir donemlik yurt dışına kabul edildiğimin mesajıydı.
Sıra bana geldiğinde ders kaydımı yapıp Erasmus için gerekli belgeleri öğrenip akşam anneme bu konuyu açmak için çalışan bayandan gerekli bilgileri aldım.
Geçen sene bu haberi alsaydım bir dakika düşünmeden kabul edeceğimi bilirken şimdi kararsız kalmıştım.
Annemi tek başına burada bırakmak, yeni tanışmış olmama rağmen tayfayi bırakmak ve Cihangir bekle dememiş olsa da onu görmeden gitmek.
Bunları düşüne düşüne kafeye vardığımda Selim abiyle Zuhal ablanın eğlenceli konuşmasını bölüp boş sandalye çekip oturdum.
"Hallettin mi işlerini?"
Selim abiye başımı sallayıp "hallettim, size ayıp olmazsa ben eve geçeyim" diyerek masaya bıraktığım çantamı aldım.
Zuhal abla beni şüpheyle izlerken selim abi "bir sorun mu oldu?" diye sordu.
Annemle konuşmadan kimseye bahsetmek istemediğim için "yok bir sorun olmadı" diyerek ayağa kalktım.
"O zaman yemek işini sonraya bırakalım" Zuhal ablanın sesindeki tınıdan bozulmuş olduğunu anlasam her şekilde onlarla giderdim ama o bana güven veren gülümsemesiyle bakınca az önce arabayı bıraktığımız yere doğru yürüdüm.
Sessiz geçen yolculukta selim abi dikiz aynasından çaktırmadan bana bakarken Zuhal abla açık açık arkasını dönüp bakıyordu.
Mahalleye geldiğimizde sağ tarafında kalan eve bakmamak için büyük çaba veriyordum. Çünkü biliyordum bakarsam ağlardım.
"Mihyeee!"
Nehir'in sesini duymamla istemeye istemeye o tarafa döndüm.
Bakışlarım Hayri ihtiyari nehirden kayıp üst kattaki balkona dediğinde benimle beraber yanındakilere oraya baktı.
Derin bir yutkunusla yüzüme tebessüm yerleştirip kollarımı açarak "bebeğim" diyip nehir'in sarılması için olanak sağladım.
Cihangir gittikten 2 gün sonra nehirde bir süre babaannesi ve halasında kalmak için gitmişti.
Ceylan abla nehir'in peşinden gelirken buruk bir tebessümle bana bakıyordu.
Nehirden gelen Cihangirin kokusu burnumun direğini sızlattı.
Ablam diyip açtığı kollarının arasına girerken saçlarımı okşayıp yanağımdan öperek çekilmişti.
Dolu dolu gözlerimle ona bakarken "sst paşam duyarsa seni ağlattığımı bana bozulur" dedi.
Omuz silkip "kim ona bozulsun" diyerek nehirin elini tutarak bizim eve yürüdüm.
İçeriden sesler gelirken anahtarımı vestiyere bırakıp nehirle beraber salona geçtik.
"hoşgeldiniz hanımlar, ben birazdan gelirim " adımlarım odama doğru giderken sevgi teyzenin telefonda konuşmasına şahit oldum.
"Tamam oğluşum tamam paşam sağ salim gel inşallah" diye konuşup kapattığı telefonla merdivenin hemen başında durup kalmıştım.
Beni aramaya vakti yokken annesiyle konuşmasına bir tık bozulmuştum. Ama yine de annesiydi nihayetinde ses çıkaramazdım.
Odama geçtiğimde kendimi yatağa atıp boş boş tavanı izlemeye başladım.
Gelen bildirim sesiyle arka cebime attığım telefonu çıkardım. Yine bir heyecanla baktığım telefonda kızların akşam betüllerde buluşmak için attığı mesajı görünce tamam yazıp gönderdim.
Aşağıdaki sesler kesilince herkesin gittiğini düşünüp indiğimde Zuhal abla salonda Umay'ı ayağına almış yatırırken annem çıkan bulaşıkları makineye atıyordu.
"Anne seninle bir şey konuşmak istiyorum" annem elindeki bardağı makineye koyup bana dönünce sandalyeye oturup karşımı işaret ettim.
"Ne oldu annem okulla ilgili bir problem mi var? Geldiğinde de keyfin yoktu" annemin otomatiğe bağlayıp sorduğu soruya gülümseyerek cevap verdim.
Konu ben olunca dur durak bilmiyordu.
"Okulla ilgili ama bir sorun mu değil mi bilmiyorum"
Annem hadi dercesine kafasını sallayınca geçen sene yaptığım başvurudan gelen onayı söyledim.
Ağzı kulaklarına varan annem şöyle bir beni süzüp "çok iyi haber ama sen pek sevinmiş gibi değilsin" dediğinde dudağımı disleyip "seni bırakmak buradaki arkadaşlarımı bırakıp gitmek hiç hesabımda yoktu" deyiverdim.
"Olsun kızım hoş hayatının geri kalanını orada geçirmeyeceksin ya eğitimin için ne gerekiyorsa onu yap" diyerek beni rahatlattı.
Annemle konuşup dertleşmek beni rahatlatirken işin bir diğer zor kısmı olan tayfaya haber vermem gerektigi beni germişti.
Akşam yemeğini yiyip ben Zuhal abla ve Umay evden çıkarken annemde Hacer teyzelere geçmek için evden çıkmıştı.
Yolda selim abi ve Selma da bize katılırken selmanın enerjik hali dikkatimi cekmisti. Bu kadar mutlu bir şekilde Furkan abinin olduğu ortama girmesi aklımda soru işareti uyandırmıştı.
Selim abi Zuhal ablanın kucağından Umay'ı alıp onlar önden ilerlerken biz selmayla arkalarından gidiyorduk.
"Ne bu neşeli haller Selma hanım ?"
Yanağımı pat diye öpüp " mutluyum bebeğim, çocukluk aşkımdan itiraf aldım da" dedi.
"Kim Furkan abi mi?" Şaşkınlıkla sorduğum soruya gözlerini kırparak "tabiki bebeğim, hadi gidelim de kavuşayım" diyip kolumdan tutarak çekiştirdi.
Bahçede herkes toplanmış çay içerken demir kapıyı açmamızla hepsi bize dönmüştü.
Furkan abi heyecanla yerinden kalkıp bize doğru gelirken selim abi sabır çekip umayla beraber büyük salıncağa oturdu.
Kendi derdime düştüğümden beri olaylara Fransız kaldığımı farkettim.
Herkes boş bulduğu yere otururken poyraz abi yanındaki sandalyeyi gösterip oturmam için kaş göz yaptı.
Gözüm bahçede Cihangiri ararken kısa sürede hayatıma bu kadar dahil olması ve benim onun olmayışıyla bu kadar yıkılmam korkutucu geldi.
Ortamdaki sohbeti dinlermis gibi dururken adımın seslenilmesiyle daldığım düşüncelerden kurtulup "ha" dedim.
"Abicim hayırdır? Sesleniyoruz sesleniyoruz cevap vermiyorsun bir problem mi var?"
Furkan abinin selmanın elini bırakmadan sorduğu sorusuna "problem yok ama sizinle konuşmam gereken bir mesele var" dedim.
Benim ciddi konuşmamla ortamdaki uğultu kesilirken Zuhal abla bildiği meseleden dolayı üzgün bakışlar atıyordu.
"Ben gidiyorum"
Dan diye söylediğim şeyle selim abi ağzındaki çayı püskürtürken karşımda oturan furkan abi kaskatı kesildi.
"Daha erken abim hep beraber kalkarız biz Selim'le size eşlik ederiz eve kadar"
Göktuğ abinin söylediğine tebessüm edip "eve değil abi, İngiltere'ye"
Kimseden ses çıkmazken Selma kahkaha atıp "seni şakacı, sevdiceğin gidince sende bize şaka yapmak istedin değil mi?"dedi.
"Şaka değil Erasmusla yurt dışında eğitim göreceğim..." diye başladığım sözü geçen seneden yaptığım başvurudan bugün haber geldiğine dair aldığım mesaja kadar anlattım.
Betül yanıma gelip boynuma sarılırken gözyaşları omuzuma düşüyordu "sikerim böyle işi Cihangir gelince ne diyeceğiz" yanımda oturan poyraz abinin isyanına göz devirip Betül'ün kollarını boynumdan ayırıp ayağa kalktım.
"bir şey demenize gerek yok, belki o dönmeden ben geri gelmiş olurum" mırıltı şeklinde son söylediğim içime oturmuştu.
Ona veda bile edemeden gidip o gelmeden geri gelmek canımı yakmıştı.
Akmak için hazırda bekleyen göz yaşlarım birbir düşerken Poyraz abi kalkıp bana sarılmış saçlarımı okşayarak "ama geri dön olur mu? Bana bir kız kardeşin yokluğunu yaşatma" demişti.
En aklı selim olanımız yani Göktuğ abi "ne kadar sürecek" diye sorduğunda ay olarak söylemem ağır gelince "1 dönem kalacağım" dedim.
Selma parmak hesabı yaparak "yuhh nereden baksan 5 ay yoksun" diyip ayağa kalkınca yüksek sesli tepkisinden dolayı Umay ağlayınca "ne bağırıyorsun kızım korkuttun bebeği" selim abinin kizmasiyla daha doğrusu Umay'ı bu kadar çok benimseyip tepki vermesiyle gülümseyip ortamı yumuşatmaya çalıştım.
"Evlenip gidiyormuşum gibi davranmasanıza geri döneceğim dedim ya" diye sitem eder gibi konuşmama Furkan abi "sen yiyorsa bunu Cihangir'e söyle" dedi.
"Söyleyecek bir şey yok gerçi söyleyek olsamda umursayacağını pek sanmıyorum" içimde acıyan tarafımla kurduğum cümleye herkes kaşlarını çatmış bana bakıyordu.
Kızlarda benim gibi habersiz olduğu için ses çıkarmazken "yapma abim elinde olsaydı seni bu kadar geç bulmuşken gitmezdi" poyraz abinin aramızın açılmasını istemediği her halinden belli olan tavırları canımı sıkarken "keşke bende nerede olduğunu bilseydim de bu söylediğine cani gönülden inansaydım, neyse ne ya keyfinizi kaçırmayalım daha fazla hem 5 gün sonra gidiyorum" diyip ortama son bombayı attım.
Kimse bir şey söylemeyip konuyu kapatırken kalan günlerim güzel geçsin diye bende sustum.
Aradan geçen günlerde teyze ekibi ve tayfa olarak yas ilan edilmişti resmen.
Hakan beye ise durumu izah ettiğimde ne zaman dönersem çalışabileceğimi söylemişti.
"Mihre hadi annem geç kalıyoruz"
Annemin aşağıdan seslenmesiyle saçlarıma elimle şekil verip telefonumu da alarak aşağıya indim.
Kapıda hazır bekleyen annem ve Zuhal ablaya bakıp vestiyerin yanını göstererek "valizim burada kalsın yemekten sonra alıp çıkarım" ayakkabımı giyinip karşı eve geçtik.
Son günümde bu eve gelmiş olmak beni mutlu etmeye yetmedi Cihangirin olmadığı bu ev beni huzursuz ediyordu.
Annemin elindeki sütlaçların olduğu tepsiyi alıp en arkada kapının açılmasını bekledim.
Ceylan abla tarafından şen şakrak açılan kapıyla ağırca yutkunup arkasından Cihangirin çıkması için dua ederken buldum kendimi.
Dolan gözlerimi gökyüzüne çevirip ağlamamak için çaba verdim.
Elimdeki tepsiyi mutfağa bırakıp mutfaklğın bahçeye açılan kapısından çıktığımda herkesin burada toplandığını gördüm.
Adnan amcada buradaydı.
Geçtiğimiz günlerde annemle ara ara konuştuklarına şahit olmuştum fakat bugün yanımda olmasını beklemiyordum.
Masaya göz gezdirip bizim kızların olduğu tarafa yönelirken bu bahçedeki anılarım doldurdu zihnimi.
Güle eğlene yediğimiz yemek sonrası mangaldan kalan kömürleri kahve yapmak için kullanmaya karar verdik.
Erkekler semaver çayı hazırlarken ceylan ablaya yardım etmek için diğer bir cezveyi alarak yanına geçtim.
Kişi sayısına göre hazırladığımız kahveleri tek tek ikram ederken " ellerine sağlık kızım isteme kahvelerini de içeriz inşallah" sevgi teyzenin söylediği sözle az kalsın tepsiyi elimden düşürüyordum.
Erkekler tarafından gülüşmelere ek olarak öksürük sesi gelince Adnan amcaya Su uzatan Selim abi gülüyordu.
Yüzümün al al olduğunu hissederken orada dikilmeyi kesip kızların gülmesini umursamadan mutfağa geçtim.
İçimdeki sıkıntı geçmek bilmeyince adımlarımı üst kattaki lavaboya çevirdim.
Elimi yüzümü yıkayıp biraz sakinleştiğimi düşünüp çıktığımda Cihangirin odasına girip girmemek arasında kararsız kalmıştım.
Gitmeden ona ait bir eşyayı götürmr isteğimi bastıramayınca kapıyı usulca açıp ciğerlerime özlediğim kokunun girmesine musade ettim.
Aldığım her nefeste kanıma karışan kokuyla bugün kaçıncısı olduğunu bilmediğim yaşlar göz pınarımdan yanaklarıma doğru süzülmeye başladı.
Komodinin üzerinde geçen düğünde dans ederken çekilen fotoğrafımızı görünce yatağa oturup çerçeveyi elime aldım.
Sesini duymayalı yüzünü görmeyeli kaç gün oldu saymadım ama hayatımdan birden böyle çekip gitmesi damarıma dokunuyordu.
Çerçeveyi yerine bırakıp dolabına yönelirken yatağın ayak ucunda gelişi güzel katlanmış tişört dikkatimi çekti.
Bu son konuştuğumuz gece üzerindeki tişörttü. Alıp kokladığımda halâ üstünde koku olması ya zihnimin bana bir oyunuydu ya da yüreğim onu bu kadar çok özlemişken onu hatırlatan bir seyler arıyordu.
Tişörtü son kez koklayıp katlayarak aldım. Odadan çıkarken birilerine yakalanma ihtimaline karşı arkamda saklayarak aşağıya indim. Vestiyere bıraktığım çantamın içine bıraktığım tişörtü görünmesin diye de üzerine bilet ve pasaportun olduğu dosyayı koydum.
Bahçeye çıktığımda herkes olduğu gibi oturmaya devam ederken poyraz abinin bakışları beni bulup yüzümde gezinince kaşlarını çatmış ve eliyle gel gel yaparak beni yanına çağırmıştı.
Arkası dönük oturan Adnan amca poyraz abinin çağırmasıyla dönüp bana bakmış sonra tekrar önüne dönmüştü. Hızla tekrar bana baktığında o da poyraz abi çatmıştı kaşlarını.
Yanlarına vardığımda poyraz abi kalkıp elini omzuma atarken " şerefsiz bir sağ salim gelsin benden yiyeceği yumrukları var" başımdan öperek söyledikleri kimse bilmese de benim için çok değerliydi.
Saatler ilerledikçe gerginlikten ve heyecandan yerimde duramıyordum.
"Hadi bakalım yolcu yolunda gerek" poyraz abinin yerinden kalkıp saatin geç olduğunu ifade etmesiyle bahçedeki herkesle tek tek vedalaşmıştım.
Annem havaalanına gelmek istese de geç saat olduğu için "kimsenin gelmesine gerek yok taksi çağır-" ekibin hatta Cihangirin babası ve Adnan amcanın kızgın yüzüyle kesilen cumlemi yutmak zorunda kaldım.
Adnan amca ve poyraz abi bırakacaklarını söyleyip herkesi ikna ettiklerinde eve girip son kez kontrollerimi yaparak kapının yanında duran valizleri poyraz abiye verdim.
1 saaten fazla süren yolculuk sürecinde poyraz abinin beni güldürmek için anlattığı çocukluk hikayeleri sadece Cihangirin olduğu kısımlarda dikkatimi çekmişti.
Havaalanına geldiğimizde valizlerimi kontuara teslim edip uçuş kartımı alarak bekleme salonuna geçtik.
Beklemeyin gidin dediğim halde iki adamda karşı çıkıp uçak kalkmadan buradan ayrılmayacaklarını di le getirmişlerdi.
Yolcular teker teker ikinci güvenlikten içeriye alınmaya başladığında poyraz abiye sıkıca sarılıp vedalaşmıştım.
Adnan amcayla nasıl bir veda yapacağımı bilemediğim için sadece elimi uzatmıştım.
Uzattığım elimden tutup beni kendine çektiğinde "bu eşek sıpası kadar olamıyor muyum?" diyip dudaklarını saçlarıma bastırmıştı. Adnan amcaya sarılmak hepsine sarılmaktan daha farklı hissettirmişti. Yıllarca özlemini çektiğim duyguları barındırıyordu kolları.
Gözyaşlarım Adnan amcanın yeşil tişörtünde birikirken "ağlama güzel kızım" diyip alnımdan öpmüştü.
Burnumu çekip " annem önce Allah'a sonra size emanet" dedim.
Adnan amca "Aklın burada kalmasın güzel kızım, bir an önce git gel" diyerek son kez sarılıp öptüğünde el çantamı poyraz abiden alıp güvenlikten geçtim.
Arkama bakarsam ağlayacağımı bildiğim için adımlarım boş banklara doğru oldu. "Mihre!" Duyduğum sesle adımlarım kesildi usul usul arkamı döndüm. Cihangir güvenlikçilere bir şeyler söyleyip geçmeye çalışıyordu.
Son kez dönüp gözlerine baktığımda başını omzuna doğru eğmiş bana gitme der gibi bakıyordu.
Geri döndüğümde bıraktığım yerde bulabilir miydim bilmiyorum ama şimdi gitmezsem kendime olan saygımı çiğnemiş olacaktım.
Yapılan son anonsla uçağa doğru geçerken bütün salonu onun haykıran sesi doldurdu.
"Bekleyeceğim, son nefesime kadar seni bekleyeceğim Mihre!"
Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi şuraya alabilirim 💙 |
0% |