Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@ogretmenbiranne

Merhaba ballarım🥰

 

 

Satır aralarında yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmazsanız sevinirim 💙🍀

Keyifli okumalar diliyorum 🍀💙

 

.

.

.

 

Kötü bir yalnızlık seni incitmesin

diye avuç içlerindeki

hayat çizgisinden sessizce öptüm

 

Şükrü Erbaş

 

    

   

İnsanoğlu hayatta sahip olduklarının değerini bilmeliydi.

Eksikliğini hissettiğimiz şeyler bazılarının imtihanı varlığından şikayet ettiğimiz şeyler ise başkalarının duası.

 

Şu anda bulunduğum ortam bir zamanlar hiç sahip olacağımı düşündüğüm ama hayalini kurduğum, dilimden çıkmasa bile yüreğimden ettiğim duamdı.

   

Havanın soğuk olmasından dolayı Cihangirlerin evinde salona kurulan uzunca yer sofrasında oturmuş hep beraber yemek yiyorduk.

 

Yanımda oturan deniz karşı tarafı gösterdiğinde göz ucuyla bakıp omuz silkerek yemeğime geri dönmüştüm.

 

Yemek saatine kadar sadece Cihangir değil ekibin diğer erkekleri de denize gözdağı verir gibi bakmış sürekli sorular sormuşlardı. Buna son dakika gelişimden haberi olup gelen Anıl'da dahildi.

   

"Al kuzum şu sarmalardan da yiyin."

 

Ceylan abla benle denizin önüne sarma tabağını bırakırken, Cihangir kaşlarını çatıp mırıl mırıl konuşunca ben tek kaşımı kaldırarak ona baktığımda önüne döndü.

   

Daha bana bir açıklama yapmadan sarılmış olmam sadece özlemini çektiğim kokuyu solumak içindi. Onu öyle kolay kolay affetmeyecektim. Yani umarım inşallah !

   

Olaysız bir şekilde bitirdiğimiz yemek faslından sonra gençler olarak mutfakta çay içmeye karar verdik.

   

Ceylan abla nehir'i uyutup gelirken Selim abi omzuna başını yaslayarak uyuyayan bebeğe dikkat ederek ayaklanıp "kardeşim odan müsaitse oraya yatırayım Umay'ı" diye Cihangire sordu.

   

"Müsait kardeşim, istersen nehirin küçük beşiğini getireyim" Cihangirin bana bakan gözleri Selim abiye dönerken söylediği söze Zuhal abla cevap verdi "yok hiç odanın şeklini bozmayalım yanına yastık filan koyarız."

  

Zuhal abla ben gittiğimde nasılsa yine öyleydi aylardır burada yaşamasına rağmen halâ kendini mahcup hissediyordu.

 

"Ne demek şekil bozmak Zuhal, siz geçin bende beşiği alıp geliyorum" Cihangir itiraz istemeyen ses tonuyla yerinden kalkıp mutfaktan çıkarken ablasına kaş göz yapmayı da ihmal etmemişti.

 

Ne olduğunu anlamamıştım ama çokta umrumda değildi.

Zuhal ablaya bebek çantasını uzatan Ceylan abla bir şeyler fısıldayıp ocakta kaynayan suya yöneldi.

 

"Hay Allah mama yapmadım" kapıdan çıkarken duraksayan Zuhal abla söyledikleriyle arkasını dönüp "mihrecim sana zahmet olmazsa bunu hazırlayıp bana getirir misin?" diyerek elindeki biberonu ve mama kutusunu gösterdi.

   

Elinden kutuyla biberonu alıp kaynamış suya doğru giderken "hazırlarım tabi siz çıkın" diyip elimle gitmelerini işaret etmiştim.

   

Önce 5 ölçek mama sonrada ona karşılık gelecek çizgiye kadar su koyduktan sonra hafif dairesel çevirip karışmasını sağladım.

   

Bileğime damlattığım mamanın sıcaklığı normal gelince kapıdan çıkarken kızlara dönüp "bensiz dedikodu yapmayın bunu hemen verip geliyorum" dedim.

   

Arkamdan konuştuklarını ve kıkırdamalarının ne anlama geldiğini bildiğim halde üstlemeyip Cihangirin odasına bodozlama daldım.

 

Odada ne Zuhal abla ne selim abi ne de Umay vardı. Sadece pencerenin önünde sırtı bana dönük Cihangir duruyordu.

 

Arkamdaki kapı tekrar açılmış havada kalan elimden biberonu alınıp kapanmıştı.

Kapının tamamen kapanma sesini duyduğumda dönüp arkama bakmak istedim.

   

Sinirli bir soluk bırakıp önüme döndüğümde hangi ara dibime girdiğini bile anlamadığım Cihangirle yüzyüze geldim.

   

Bu yakınlıktan hasret kaldığım koku ciğerlerime nüfuz ederek içeride bayram etkisi yaratırken kuyruğu dik tutabilmek için kendi içimde savaş vermeye başladım.

 

"Böyle ufak oyunlara gerek var mıydı?"

   

Kehribar harelerine bakarak dik tuttuğum başıma soğuk çıkan sesimde eşlik edince kendimle gurur duydum.

 

Sorduğum soruya cevap vermeden bir adım daha bana yaklaşan adamla adımlarım geri geri gitmeye başladı. Ben geri gittikçe o üzerime geliyordu.

 

Sırtım kapıya çarpınca kaçacak yerimin olmadığını anlayıp tekrar cırladım "canın oyun mu istiyor?"

  

Bu halime tebessüm edip "oyundan daha çok istediğim şeyler var, mesela.." diyerek ellerini kapıya yaslayıp aramızdaki mesafeyi tamamen yok etmişti.

 

Sıcak nefesi yüzüme vurunca elimi kapı koluna atarak destek almaya çalıştım.

  

"Mesela yeniden bana eskisi gibi bakman, mesela kokunu ciğerlerim patlayan kadar solumak, mesela seni doyasıya yaşamak.. konu sen olunca oyun isteyeceğim son şey bile olamaz."

   

Sözleri içimi yakarken yakınlığı ayaklarımı yerden kesiyordu. Bize bunu sadece ben yapmadım ki. Ben sadece eğitim için gitmişken ve yedi duvel bile biliyorken onun nereye gittiğini sır gibi saklması ve söylememesi bizi bu hale getirmişti.

 

"Neden?"

 

Aklımdan geçen onca şey varken sadece bunu sorabildim.

  

Anlamaz gözlerle bana bakınca "neden gittin? Neden ben nerede olduğunu bilmedim? Devlet sırrı mıydı da söylemedin?" diye yükseldim.

 

Sesim az öncekinin aksine daha sert çıkınca söylediğim herşeyi dinledi. Ta ki en son sorumda göz açıp kapatıncaya kadar.

   

Ben sadece sormak için sormuştum ne yani cidden devlet sırrı mıydı?

  

"Çocuk mu kandırıyorsun? Bu nasıl bir şey ki bana hatta beni geçtim evdekilere bile nereye gittiğini söylemiyorsun?"

  

Eteğimdeki taşları, aylarca içime attıklarımı dökme vaktim gelmişti.

 

Sağ eli ne zaman aktığını dahi bilmediğim göz yaşlarımı silmek için yüzüme gelince başımı avucuna yaslayıp huzuru bulduğum adam da dinlenmek istedim.

 

Uzun uzun anlattıklarını dinlerken tamamen konudan uzaklaşmış kendimi ona teslim etmiştim.

 

"Mecbur olmasam gider miydim? Söyleme şansım olsaydı seni habersiz bırakmazdım ki.. ben o süreçte en çok senin yokluğunu çektim be güzelim"

 

Alnını alnıma dayayarak söylediği sözler bir nebzede olsa öfkemi dindirirken kollarımı boynuna dolayıp ensesindeki saçları çektim.

 

Bu hareketimle affalayınca "herşeye eyvallah ama benden çekeceğin var Cihangir Zerger" diyip şaşkınca bana bakan adamı arkamda bırakıp aşağıya indim.

 

Mutfağa girdiğimde kızların imalı bakışlarını umursamadan soğuyan çayımı döküp sıcak bir bardak çay alarak yerime oturdum.

  

Cihangir dağılmış saçları ve yüz ifadesiyle mutfağa geldiğinde herkes dönüp ona bakmış ve sessizliğe bürünmüşlerdi.

 

Selma beni dürtüp "o kadar süre odadan gelmeyince umaya arkadaş yapıyorsunuz sandım adamı darma duman edeceğini hesaba katmamışım" diyip elimi tebrik edercesine sıktı.

 

Deniz onun söylediğini duyup güldüğünde ne konuştuğumuzu anlamayan Cihangir ters ters bakıp sesli bir şekilde "ya sabır" diyerek çayını aldı eline.

 

Ceylan abla Cihangirin önüne bir bardak soğuk su koyarken "iç paşam soğuk su iyi gider, boşver sen çayı" diyerek dalga geçmeyi de ihmal etmemişti.

 

Saat ilerleyince içerden annemlerin seslenmesiyle ayaklandık. Kapıya çıktığımızda Adnan amca, selim abi ve Cihangir çatık kaşlarıyla bize bakarken "deniz sen istersen bize gel" diyen selim abi sayesinde ortamdaki sessizlik bozulmuştu.

 

Yan tarafından Furkan abi " siz ne alaka abi" diyip tepki gösterdiğinde annem olaya el atıp "deniz bizde kalacaktı.. değil mi oğlum?" dediğinde ise Cihangir "ne oğlumu yahu" diye tepki göstermiş Adnan amca ise "tabi ki bende kalacak koskoca ev" selim abi "hay ağzını öpeyim Adnan amca ne güzel söyledin" diyerek son noktayı koydu.

 

Arabadan denizin valizini indirmediğimiz için vedalaşıp evlere dağıldık.

 

Yorucu bir gün geçirmiştim daha doğrusu yorucu aylar geçirmiştim. Evimi, yatağımı, annemi özlemiştim.

 

Zuhal abla Selim abiden Umay'ı alıp yukarı çıkarken annemde peşinden gitmişti.

 

Kapının önünde üçümüz beklerken hepimiz birbirimize bakıyorduk Cihangir sinirle soluyup "oğlum defolup gitsene" diye selim abiyi kovmuştu.

 

"Oldu o zaman bende geçeyim.." kolumdan tutup göğsüne saran adama "ne yapıyorsun Cihangir" dedim.

 

Saçlarımın üstündeki hissettiğim sıcaklıkla gözlerimi kapattım " nazında kahrında başım üstüne ama nefes almaya ihtiyacım var" diyerek saçlarımdan derin bir nefes alıp başımdan öperek geri çekildi.

 

Ben öyle alık alık bakarken "hadi gir içeriye üşütme" diyerek göz kırpmıştı.

 

İçime kaçan sesimle "iyi geceler" diyip hızlıca içeriye girerek kapıyı kapattım.

   

Üzerimdeki montu çıkarıp vestiyere asarak mutfağa geçtim bir bardak suyumu içip çantamdan telefonumu da aldım.

 

Merdivenleri geldiğimin aksine yavaş yavaş çıkarken karanlığa alışan gözlerim sayesinde odamın kapısını açıp lambayı yakmadan yatağıma uzandım.

 

Boş boş tavanı izlerken cebimdeki telefon titredi kimin mesaj attığını tahmin ettiğim için bakma zahmetinde bulunmadım. Hatta sessize almak en mantıklısıydı.

 

Beklesindi bir zahmet. Hemen yelkenleri suya indirmeyecek ve bir süre onu görmemeye daha doğrusu onun beni görmesine asla müsade etmeyecektim.

 

Kendimi uykuya bırakırken o duymasa da görmese de iyi geceleri olmasını diledim.

 

🍀🍀🍀🍀

 

"Tamam ya tamam iniyorum 5 dakikaya"

 

Hoparlörden konuştuğum telefonun sesi evin içinde yankılanırken bir yandan da kendime kızıyordum.

 

Asla görmesine müsade etmeyeceğim dedikten 2 gün sonra aynı çatıda altında 3 günlük kafa dinleme tatili de nereden çıkmıştı.

 

Hayır yani bilseydim valizi boşaltmazdım.

 

Söylene söylene aşağıya indiğimde mutfaktan gelen seslerle anneminde uyanık olduğunu anladım.

   

Kapının önündeki sepeti görünce annemin yine durmayıp bir şeyler hazırladığını anlamam güç olmamıştı.

  

"Anne ben çıkıyorum" kısık sesle konuşmamın sebebi Umay'ın uyuyor olmasıydı. Kızların ısrarına rağmen Zuhal abla Umay'ın diş çıkardığı için huysuz olduğunu öne sürüp bu tatil işinden yırtmıştı.

 

Annemin duaları ve bol bol öpmeleri son bulunca montumu alıp kendimi dışarıya attım.

  

Soğuk hava yüzüme yüzüme çarpınca bu soğukta tatile gitme fikrini ortaya atan iremin kulaklarını çınlattım.

 

Dışarı çıktığımı farkeden Cihangir yaslandığı arabadan doğrulup bize taraf geldi.

  

Annemin uzattığı sepeti alıp yanımda sürüklediğim valizi de almak için yeltendiğinde "ben kendim taşırım" diye dayılandım.

 

"Taşıyabileceğinden eminim ama yerler buz kayıp düşersin" diyerek valizi alıp anneminde dualarından nasibi alarak arabanın bagajına eşyaları yerleştirdi.

 

Ben yanına varıncaya kadar Cihangir eşyaları yerleştirmeyi bitirmiş oturmam için ön koltuğu işaret etmişti.

 

Ona istediğini vermemek için arka kapıyı açtım.

   

Göktuğ ve Betül başbaşa vermiş uyuyorlardı. Bu manzarayı Cihangir'e tavır yapacağım derken bozmak istemedim.

 

Tükürdüğümü yalayarak ön yolcu koltuğuna geçip oturdum. Dışarıya nazaran arabanın içi sıcacıktı.

 

Araba hareket edip caddeye çıkmanıza yakın tekrar durunca dönüp Cihangir'e baktım. "Ne oldu? Neden durduk" fısıltı şeklinde konuşmam hoşuna gitmiş olacak ki dudakları iki yana kıvrılmıştı.

 

Üzerime doğru geldiğinde nefesimi tutup göz ucuyla da arkadakileri kontrol ediyordum. Betül neyse de Göktuğ abiye yakalanmak istemiyordum.

 

Cihangir sağ elini yandaki kutuya koyup destek alırken sol elini de üzerimden geçirip kapı koluna doğru götürdü.

 

İçeri sıcak olmasına rağmen parmak uçlarıma kadar titredim. Kokusunu yakından solumak sıcaklığını hissetmek beyin işlevlerimin doğru çalışmasına engel oluyordu. Hemde bu kadar yakınlık kalbime zarardı.

 

"Hah tamamdır" daldığım düşüncelerden beni çıkaran yine o olurken tamam olan şey ne diye merak edip kapattığım gözlerimi açtım.

 

' hayırdır ' der gibi başımı sallama gülümseyip "emniyet kemeri güzelim.. biliyorsun hayat kurtarır" göz kırparak imalı konuşmasına göz devirip cevap vermedim.

 

Uyuşan ayaklarımdaki botu çıkartıp altıma toplarken uykum iyice gelmeye başlamıştı. Başımı cama yaslayıp uyumaya çalıştıkça yerim rahat olmadığı için uyuyamıyordum.

 

"Uzat ayaklarını istersen" duyduğum sesle söylediği şeyin gerçekliği arasında kaldım. Ayağımı cama mı uzatacaktım yani.

 

Cama baktığımı gören Cihangir gülüp "cama doğru değil" diyerek bacaklarımdan tuttuğu gibi dizlerinin üstüne koydu.

 

İtiraz edip indirmeye çalışsam da sağ elini ayağımın üstüne koyarak "uyu biraz dinlen zaten az bir yolumuz kaldı" demişti.

 

 

Çıkardığım montumu üstüme atarken sırtımı da cama yaslayıp gideceğimiz yere kadar uyumayı hedefledim.

 

Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum ama ufak ufak dürtülmeyle uyandım.

 

Ayaklarımı aşağıya indirip gerindikçe etrafa bakıyordum. Cihangirin "uyandırmak istemezdim ama kucağımda taşırsam kızarsın diye mecbur kaldım" dediğine baş sallayıp "iyi yapmışsın" diyip botlarımı da giyerek arabadan indim.

 

Karşımda gördüğüm evle tebessüm ettim otel yerine böyle bir ev tercih etmeleri hoşuma gitmişti.

 

 

"Çok güzelmiş burası bayıldım"

 

Yanımda duyduğum Betül'ün sesiyle ona dönüp "harbiden çok güzel" dedim.

 

Furkan abilerde gelince erkekler eşyaları eve taşımaya başladı. Soğukta daha fazla kalmayıp içeriye girdiğimizde içerinin de en az dışarı kadar güzel olduğunu gördüm.

 

Burada böyle dikili kalmak yerine annelerimizin koyduğu yemekleri dolaba yerleştirmek için mutfağa yöneldim.

 

Benimle beraber kızlarda gelince ben eşyaları yerleştirirken Selma çay birakiyor Betül yiyecek bir şeyler hazırlıyor İrem ise masayı kuruyordu.

 

El birliği ile mutfaktaki işleri tamamlayıp içeridekileri mutfağa çağırdık.

 

Herkes bir sandalyeye oturunca bile isteye Cihangirin yanını boş bıraktıklarını anladım.

 

Çayımı alıp oturduğumda "var ya böyle bir evim olsa hiç çıkmam buradan şehrin kalabalığından uzak misss" gayri ihtiyari söylediklerimle hepsinin gözleri bana dönmüştü. Cihangir bardağıma attığı şekeri karıştırıp sırıtarak geriye yaslandı.

 

"Ne öyle bakıyorsunuz Allah Allah güzel değil mi?"

  

Selma bana karşıdan öpücük atıp "ahh benim saf üzümlü kekim kimse sana söylemedi tabi ama bu ev amcamların zaten" dediğinde sanki Selma yalan söylüyormuş gibi dönüp bir de Cihangir'e baktım.

 

Cihangirin yüzünde mimik oynamazken utancımdan masanın altına girmek istedim.

 

Kulağımla boynumun arasında hissetiğim sıcak nefesle derince yutkundum. Çünkü bu kadar yakına gelen Cihangir nefesimi kesecek şeyler söyleyecekti yine.

   

" Sen yeter ki işte ben seni buradan hiç çıkarmam" diyip yanağıma kuş tüyü gibi hafif bir dokunuşla öpücük kondurup çekildi.

 

Bu tatil süreci boyunca Cihangirin yanında oturmamaya hatta mümkünse aynı ortamda yalnız kalmamaya çalışacaktım.

 

Hazırladığımız sofrayı hep beraber kaldırdıktan sonra oda dağılımı için salonda oturduk.

 

"Kızlar siz ikiniz annemlerin odasına geçin isterseniz yatak büyük ve geniş" iremle selmaya sevgi teyzelerin odasını veren Cihangir dönüp bize baktığında "sizde ablamın odasında kalabilirsiniz" diyerek pis bir sırıtışla bu sefer beylere döndü "sizlerde salonda bir yere kıvrılıp yatın işte" dedi.

 

Beyler dünden razıyız der gibi kendilerini koltuklara atınca bizde valizlerimizi alıp yukarıya çıktık.

 

Cihangir odaları gösterip odasına girdiğinde onun odasının en köşedeki oda olduğunu gördüm.

 

Betül odaya üstünü degistirmek için girince bende banyoya yöneldim. Üstümü değişip çıkardıklarımı valize koyup bize verilen odaya geçtim.

 

Girer girmez gözlerim faltaşı gibi açıldı. Tek kişilik bir baza yanında ise bir beşik vardı oda o kadar küçüktü ki yer yatağı serecek boşluk bile yoktu.

 

Betül düşen suratımı görüp " üzülme be kuzum bizde koyun koyuna yatarız" dedi.

 

"Bekle ben geliyorum" diyerek bir hışımla Cihangirin odasına girdim.

 

Karşımda gördüğüm manzarayı normal şartlarda görsem oturur izlerdim ama şu anda ona çok sinirlenmiştim.

 

Üstünün çıplak olmasını umursamadan ona doğru adımlamaya başladım. O da uzandığı yataktan doğrulup benim ona gidişimi izlerken daha fazla bu haline bakarsam tribi nazı süründürmeyi bırakıp kendimi kollarına atacaktım.

 

Koskoca yatakta tek başına yatıp bize ufacık odayı vermenin hesabını sormak için geldiğimi kendime hatırlatmaya çalışırken yerinden kalkıp karşıma geçmişti bile.

 

"Bu güzel ziyaretini neye borçluyum" dediğinde elimle göğsünden ittirip hava almak için kendime boşluk oluşturmaya çalıştım.

 

"Sen burada koca yatakta tek başına yatarken bizim o yatağa iki kişi yatmamız saçma değil mi? Odaları değiştirelim"

 

Aklımdan geçenleri bir çırpıda söylerken "olmaz ben yatağımda başka birinin uyumasından rahatsız olurum" diye konuştuğunda benden rahatsız olduğunu düşündüm.

 

"Düşürme o yüzünü hemen senden bahsetmiyorum Betül'ün benim yatağımda uyumasını istemedim, yatağıma kokusunun karışmasını istediğim tek kişi sensin" diyip elimden tutarak beni yanına çekti.

 

Duyduklarım sayesinde içimde mutluluktan çığlık atan mihre sayesinde gardımı indirdim. Düşününce bende onun yatağında betülle beraber uyumak istemezdim.

 

Kollarımı beline sardığımda o kadar derin ve içten bir ohh çekti ki bu adamın üzerinde bu kadar hakimiyetim olduğunu öğrendim.

 

Bir eli omuzlarımdan tutup beni kendine bastırırken diğer eli usul usul saçımı okşuyordu.

 

Telefonuma mesaj geldiğinde uzaklaşıp cebimden çıkardım.

  

Betül:

          

Ben uyuyorum size iyi geceler.

 

Ufflayarak telefonu cebime koyarken cihangirinde benimle beraber mesajı okuduğunu gülümsemesinden anladım.

 

"Gel bakalım" diyerek az önce kalktığı yere uzandığında beni de kendiyle beraber yatağa çekti.

 

Saçlarım yüzüne dağılırken başım göğsüne denk gelmişti. Yerimden doğrulmak için hareketlendiğimde boşta olan eliyle belimi kavrayıp engel olmuştu.

 

"Cihangir bırak gideyim biri görse-" parmağını dudağıma bastırıp "kimse görmez görselerde kimse yanlış anlamaz" saçlarımı koklayıp çocuksu bir tonda " affettin mi beni?" diye sordu.

 

Belki affetmek için henüz erken olduğunu düşünenler olacaktı ama eni sonu affedeceğim bir gerçekken onsuz daha fazla günüm olsun istemedim.

 

Az önce öptüğü yerde hissettiğim ıslaklıkla yerimden kalkıp gözlerine baktım. Bu sefer ben sırtımı yatak başlığına yaslayıp kollarımı açtım.

 

Bu anı bekliyormuş gibi kollarını belime sarıp başını göğsüme koyunca derin bir nefes çekip sağ elimin hayat çizgis

inden öptü.

 

Yaptığı hareketle kalp atışlarımın hızlandığını hissederken aylardır içimde tuttuğum şeyi söyledim.

 

" Ben seni gittiğim günün ertesinde, sen İngiltere'ye geldiğinde affetmiştim"

  

 

.

 

 

.

.

.

.

.

 

Yeni bölüm nasıldı?

 

Bir sonraki bölümde görüşünceye kadar kendinize iyi bakın 🍀💙

  

 

Loading...
0%