Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@ogretmenbiranne

Helloooo canlarım.

 

Öncelikle şunu söylemek isterim ki Sancakzade Mahallesinde iyice sona yaklaştık.

 

Uzun uzadıya bir kurgu olmayacağını düşünmüştüm ama bu kadar kısa olacağına da ihtimal vermemiştim.

 

Ama bu sefer başka kurgu ve sıfır beklentiyle yine geleceğim.

 

Şimdilik diyeceklerim bu kadar.

 

Sizi şöyle yeni bölümü okumaya alıp uyumaya kaçıyorum💙

 

Keyifli okumalar diliyorum 🍀💙

 

Elimin altında atan kalp, dokunduğum ten, soluduğum koku.. sanki yıllardır aradığım mutluluk huzur buymuş gibi.

 

Gece doyasıya yaptığımız sohbet esnasında Cihangir belime doladığı kollarla uyuya kalmış, lavaboya gitmek için bile hareket ettiğimde "uyu güzelim, uyuyalım" diyerek kalkmama müsade etmemişti.

 

Cihangirin telefonuna üst üste gelen mesajların bildirim sesine daha fazla kayıtsız kalamayıp yandaki komodine uzanarak Cihangir'e uzattım.

 

"Cihangir, çok mesaj geldi bir bak istersen acil bir şey olabilir" dedim.

 

Tek gözünü açıp mesajlara bakarken " çokta önemli değilmiş" diyip telefonu diğer tarafa atarak beni göğsüne çekti.

 

"Kimmiş?"

 

Saçlarımı okşayan eli yanağıma gelince "ablam, dün incinin yaptığı haddsizliklerden sonra halam eve gitmiş bir ton söylenmiş, onun haberini veriyor"

 

Söyledikleriyle dudağımı dişleyip "sizinkilere beraber olduğumuzu söylemiş midir? Yani baban sorun etmez mi nihayetinde kardeşi ve kızı onlarda" diyip aklımdaki soru işaretlerine cevap vermesini bekledim.

 

Uzandığı yerden doğrulup beni tekrar kendine çekerken " sence bunu bilmeyen kaldı mı? Diyelim ki bilmiyorlar ama inan hiç umrumda değil.. sen yanımdasın hayatımdasın ya gerisi çokta önemli değil. Hem babama gelecek olursak o başından beri biliyor."

 

Benim için huzur ne diye sorarlarsa şüphesiz Cihangirin adını veririm.

 

Duyduklarımla içim içime sığmazken göğsünden kalkıp karşısına geçerek bakmaya doyamadığım yüzünü avuçlarımın içerisine aldım.

 

"İyi ki.." diyebildim sadece ucu açık kalmıştı ama devamına gelebilecek her şeye rızam vardı.

 

Çevik bir şekilde belimde tutup beni yan bir şekilde kucağına çektiğinde elimin biri göğsüne gideken diğeri ensesindeki saçlara tutunmuştu.

 

Başını usulca boyun girintime yaklaştırıp hafif bir öpücük alırken dudaklarını oradan çekmeyip sıcak nefesini oraya üflüyordu.

 

Bu yaptığı hoşuma gitse bile hareket etmeyip sıcak nefesini üflemesi bana eziyet ediyordu.

 

"Cihangir.."

 

Kedi gibi mırıldamam onu eğlendirirken istifini bozmayıp "söyle yavrum" dediğinde karnımdan kasıklarıma kadar inen bir sızı hissettim.

 

Anın vermiş olduğu hazla kucağında sürtünüp göğsüne yaslanmamla ellerini belimin iki yanına koyup beni kendine iyice yaslarken bir yandan da "yapma güzelim.. benim iradem sana kadar" diyordu.

 

Daha önce tatmadığım bu duygunun devamını merak etsemde içimdeki isteği bastırıp "tamam.. şey o zaman bırakırsan kalkayım" dedim.

 

"Hı hı " derken beni dinlemeyip hala boynumda derin nefesler almaya devam ediyor bir yandan da belimdeki elleri dokunduğu yeri hafif hafif okşuyordu.

Ona şu anda bu durumdan mutlu olduğumu söylesem ne tepki verirdi acaba.

" Cihangir, hadi kalkalım artık diğerlerine ayıp olacak"

 

Geri çekilirken homurdanarak " seninle tek gelmek varken hepsiyle buraya gelen aklımı sikeyim"

Son kelimesini duyar duymaz ağzının üstüne elimi kapatıp "çok ayıp" dediğimde elimi tutup bütün parmak uçlarımı tek tek öperken "asıl bana ayıp aylardır yoktun doyasıya sevemedim seni, hem asıl ayıp yatakta olur" diyordu.

 

Benim aklım tamamen başımdan gitmişti parmak uçlarımdaki dudakları hissedince.

Biz konuştukça bu odadan da yataktan da çıkamayacağımız anladım.

 

Dudağına ufak bir öpücük kondurup yataktan hızlıca inerek kapıya doğru yürüdüm.

 

"Ben üstümü değişip aşağıya iniyorum sende bir an evvel aşağıya in"

 

Tepki vermeyince arkamı dönüp baktım. Parmakları az önce öptüğüm yerde yani dudaklarının üstünde transa girmiş bir şekilde duruyordu.

 

Bu şaşkın haline kahkaha atmamla kaşlarını çatarak bana bakıp "gül sen güzelim gül, çıkarırım ben bunun acısını" diyerek yataktan kalkıp gardırobuna doğru yürüdü.

 

Kapıdan çıkarken arkamdan " böyle birden öpülür mü kızım" diye söylenmeye başlamıştı.

 

🍀🍀🍀🍀

 

Güzel geçen kahvaltının ardından Cihangirin babasının aramasıyla toplanmış mahalleye geri dönüyorduk.

 

Korktuğumun başıma gelmemesi için yol boyu dua etmem gerekiyordu.

 

Arkada sohbet eden ikiliyi umursamadan uzanıp elimi tutan Cihangir "asma güzelim suratını, senin üzüleceğin hiçbir şeye müsade etmem"

 

"Elimde değil ki, ya sorun olursa ne olacak o zaman.. yani biz ayr"

 

Cihangir birden fren yapıp arabayı sağa çektiğinde "sakın.. sakın o kelimeyi alma ağzına elimde olsa şu an, şu dakika nikahı basar seni bir dakika ayırmam yanımdan " diye öfkeyle soludu.

 

Yüzü kıpkırmızı olmuş Cihangir için ayrılık kelimesinin bile onun nasıl sinirlendiğini görmüş oldum.

 

"Abi sakin mi olsan.. hadi siz geçin arkaya ben devam edeyim"

 

Göktuğ abinin arkadan Cihangirin omzuna dokunup ılımlı bir şekilde konuşmasıyla Cihangir koltuktan kalkıp dışarıya çıkmış ve benim olduğum tarafa gelerek kapımı açarak benide çıkarmış bulundu.

 

Birden omuzlarımdan tutup kendine çektiğinde kaburgalarımı kıracak kadar sıkı sarılıp " yapamam ben sensiz, yaşayamam" derken başımın üstünden defalarca öpmüştü.

 

Yanlarda kalan kollarımı beline dolayıp "tamam sevgilim bir şey demedim sakin ol sadece bir ihtimal olarak düşündüm" diyerek başımı kalbinin üstüne koydum.

 

Beni kendinden uzaklaştırıp "sevgilim mi dedin sen?"

 

Başımı aşağı yukarı sallayıp "dedim niye sevgilim değil misin?" diye sordum.

 

Ayaklarımı yerden kesip beni kucağında döndürürken bir yandan gülüp bir yandan "sevgilinim ulan tabi, senin sevgilin, sende bir tek benim" diye bağırıyordu.

 

Korna sesiyle beraber "abi anlıyorum en çok sen aşıksın ama artık gitsek mi?"

 

Göktuğ abi yanımızdaki cama doğru eğilmiş Cihangir'e gitmemiz gerektigini söylerken ben Betül'ün hangi ara ön koltuğa geçtiğini sorguluyordum.

 

Cihangir mağrur bir edayla konuşup beni kucağından indirmeden arka kapıyı açarak "tabi en aşık benim lan, gel güzelim hava soğuk" dedi.

 

"Kırk yıl düşünsem Cihangir abinin böyle olacağını aklıma gelmezdi.. ey aşk sen nelere kadirsin"

 

Betül'ün sözleriyle biz gülerken Göktuğ abi somurtup yalancı bir ifadeyle küsmüş gibi davranıyordu. Neymiş efendim " en çok ben aşığım sen benim aşkıma inanmıyor musun?"

 

Yolun geri kalanında Cihangir sırtını kapiya yaslamış benide göğsüne çekmisti.

 

Saatler sonra mahalleye girdiğimizde unuttuğum gerçekler tekrar yüzüme çarpmıştı.

 

Herkes evinin önünde inip valizlerimi alarak gittikçe geriye sadece ben Cihangir, Selma ve Selim abi kalmıştık.

 

Stresle dudaklarımın etini dişleyip koparırken Selma koluma girip " hiç endişelenme amcam sevdadan da aşktan da anlayan biri, üzüleceğin korkacağın bir şey olmayacak" diyip selim abinin yanına gitti.

 

Cihangir bagajdan valizimi çıkartıp bizim kapının önüne bırakarak bana doğru geliyordu. Gelirken kaşlarının an be an çatıldığına şahit oldum.

 

Yüz ifadem nasıl bir hâl almışsa yine sinirleneceğini düşünüp başımı baska tarafa çevirdim.

 

"Bana bakar mısın güzelim?"

 

Omuz silkip bakışlarımı ondan kaçırmaya çalışırken baş parmağı ve işaret parmağını çenemin altına getirip ona dönmemi sağladı.

 

"Allah'a reva mı bu şimdi?"

 

Ne dediğine anlam veremeyip boş boş yüzüne bakarken baş parmağını dudaklarımda gezdirip, "Öpmeye kıyamadıklarımı kanatman diyorum, Allah'a reva mı?"

 

Baş parmağındaki kanı görünce dudağımı dişlemeyi abarttığımı fark ettim.

 

Gözlerimi kırpıştırıp ona bakarken söylediklerinden mi yoksa dokunuşundan mı bilmediğim bir şekilde hiç acımıyordu.

 

"Bakma şöyle yavrum" diyip beni kendine çekerken "seni alıp içimde saklayasım var"

 

Bizim evin kapısı açıldığında cihangir'den uzaklaşıp "beni habersiz bırakma olur mu?" diye fısıldayıp kapıda bekleyen anneme döndüm.

 

Valizim evin önünde olunca hiç beklemeden alıp içeriye girdim.

 

Annemle bir süre hasret giderdikten sonra Zuhal ablanın yukarıda Umay'ı yaptırdığını ve sessiz hareket etmemi söylemesi üzerine usul usul odama çıktım.

 

Yolun vermiş olduğu yorgunluğu atmak için kısa bir duş alıp odama geçerek kalın bir şeyler giyindim.

 

Telefon elimde cihangir'den haber beklerken uyumamak için zor bela açık tuttuğum gözlerim daha fazla uykusuzluğa dayanamayan bedenimle biraz kestirmek için kendimi yatağa bıraktım.

 

Gözlerimi açtığım halde odanın karanlık olması yaptığım şekerlemenin dozunu kaçırdığımı gösteriyordu.

 

Başucumdaki telefona baktığımda saatin 01:17 olması gördüğüm bildirim sayılarından daha az dikkatimi çekti.

 

Bu kadar saat uyumam sorun değildi ama bu kadar mesajın gelmesi beni korkutmaya yetmişti.

 

Cihangir'den gelen onlarca mesaja bakınca huzursuz bir şekilde yerimden doğruldum.

 

Mesajlari okurken ekrana arama düştü.

 

"Cihangir.."

 

Korkarak konuşmamla sesim içime kaçmış gibi çıktı.

 

"Güzelim uyuyormuşsun, sen mesajlara dönmeyince ablam zuhalden öğrendi"

 

Görmeyeceğini bildiğim halde başımı sallayıp "hı hı" diyebildim.

 

Babasıyla ne konuştuklarını deli gibi merak ediyordum ama sormaya da çekiniyordum.

 

Aradaki sessizlik " neden uyandın güzelim devam et istersen, yarın görüşürüz" demesiyle son buldu.

 

Ben burada meraktan çatlarken bir daha uyumam ne mümkün.

 

"O biraz zor işte uykumu aldığım için bugün sabahlarım"

 

Konuya o girmedikçe ben nasıl gireceğimi düşünüyordum.

 

"Cihangir."

 

"Söyle Cihangirin güzeli, söyle ruhum"

 

Bana her güzelim dediğinde afallıyordum ama ruhum demesi benim için bir ilkti.

 

"Yine kızardı yanakların değil mi?"

 

Ve evet heyecanlanınca veya utanınca yaşadığım renk değişimini biliyordu. Bunu bilmekle kalmayıp her seferinde beni daha fazla utandırıyordu.

 

"Konuştunuz mu Ahmet amcayla?

 

"Konuştuk yavrum, bir sorun yok"

 

İçim rahat etsin diye söylediğini ses tonundan anlamıştım ters giden bir şeyler vardı.

 

Adımlarım pencerenin önünde durduğunda perdeyi aralayarak karşı eve baktım. O da pencerede benim odamın penceresine bakıyordu.

 

"Nedense bana hiç inandırıcı gelmedi, hm?"

 

Derin bir nefes aldığını şişip inen göğsünden anladığım gibi nefesini sanki kulağımın dibindeymis gibi hissettim.

 

"Böyle konuşulacak bir konu değil güzelim, yarın sabah seni alayım bir yerde oturup konuşalım olur mu?"

 

Canını sıkan bir şey olmuştu. Sabahı zor edeceğim kesindi ama bu saatte de evden çıkmayacağım için kırık bir sesle beraber "olur sabah konuşalım" diyerek onu izlemeye devam ettim.

 

Orada ne kadar durduk bilmiyorum ama sanki biz sustuk da gözlerimiz konuştu.

 

"Beni bırakma"

 

"Beni sensiz bırakma"

 

Başını omzuna yatırıp tebessüm ettiğinde yarının bize ne getireceğini düşünmekten yalandan da olsa tebessüm edemedim.

 

"Uyu güzelim... sabah olsun bir an evvel sana, kokuna, nefesine ihtiyacım var."

 

"İyi geceler, sende uyu ama"

 

Bıkkın bir nefes vermesiyle bu gecenin onun için zor geçeceğini iliklerime kadar hissettim.

 

" Mihre'm.. ne olursa olsun senden geçmeyeceğimi, vazgeçmeyeceğimi unutma olur mu?"

 

"Sende Cihangir"

 

Son sözlerimi söyleyip yatağıma geçerken uykunun çoktan bedenimi terk ettiğini anlamış oldum.

 

Yan odadan Umay'ın sesini duyunca yerimden kalkıp usul usul odaya geçtim.

 

Zuhal abla gözünden akan uykuya rağmen Umay'ı göğsüne dayamış "uyu artık annem nolur" diye söyleniyordu.

 

"Abla müsait misin?"

 

Başını bana çevirip "gel canım, gün içinde çok uyudu şimdi uyumak bilmiyor.. sesimizden uyandın sende kusurumuza bakma"

 

Yatağın ayak ucuna geçerken "aşk olsun abla lafı mı olur, hem zaten uyanmıştım sesinizi duyunca yardıma geldim"

 

Elimi uzattığım Umay gerçekten de enerji patlaması yaşıyor gibi hemen kendini kollarıma atıp kıkırdamaya başladı.

 

"Abla ben Umay'ı alayım sen biraz dinlen çok yorgun görünüyorsun."

 

İtiraz edecek gibi olunca hemen yerimden kalkıp "hem çok özledim ben kuzuyu biraz vakit geçiririz" diyip odadan çıktım.

 

Umay artık tek tük kelimeler söyleyebiliyordu. Bu da bir nebze olsun işimi kolaylaştıracaktı.

 

Mutfağa inip bir bardak su içip Umay'ın da suluğuna doldurup verdim.

 

İkimizde yeterince uykumuzu aldığımız için onu tekrar zorla uyutmak yerine salondan umaya ait olduğunu bildiğim kitaplardan bir iki tane alarak odama çıkardım.

 

Yatağın üstünde bağdaş kurup Umay'ı da karşıma aldığımda saatlerce kitap okumayı düşünmüştüm ama bizim kuzunun dikkatini makyaj malzemeleri ve tokalarım çekmişti.

 

Sabah ezanın sesi odayı doldurduğunda Umay'ı göğsümde uyumasını fırsat bilip o cennet kokusunu soluyup biraz kestirmeye karar verdim.

 

Şu an kendimi bir anne gibi hissetmem saçmaydı. Bir kaç saat bakmakla anne olunmazdı ama benim çocukken en büyük hayalim anne olmaktı.

 

Belki Cihangirle yollarımız ayrılacaktı ama ben onun merhametini sevgisini gördükten sonra bir çocuğum olacaksa da Cihangirden olmasını isteyecek kadarda gözü kördüm.

 

Düşüncelerim uykumun içine edince sıkıntılı bir nefes verip Umay'ı da kucağıma alarak sessizce Zuhal ablanın odasına geçerek yanındaki beşiğe bıraktım.

 

Sıradaki istikametim mutfak olurken kendime bir kahve yaparak vestiyerden hırkamı alıp balkona çıktım.

 

Gün içinde çocukların koşturduğu esnafın dükkan açma telaşı henüz başlamamışken sessiz sokakta sadece bir kaç kedi köpek çöpleri eşeliyordu bir de sabah namazından dönen amcalar vardı.

 

Ahmet amca görüş alanıma girdiğinde utançla başımı önüme eğdim.

 

"hayırlı sabahlar kızım" diye tanıdık sesi duymamla içime kaçan sesimle karşılık verdim.

 

Karşı evin kapanan kapısının sesini işittiğimde odama çıkıp üstünü değişerek aşağıya indim. Vestiyerin cekmecesinden kalem alıp anneme ekmeğe gittiğimi yazan bir not bırakıp evden çıktım.

 

İçimdeki sıkıntı adım attıkça büyür oldu sanki. Cihangirle konuşuncaya kadar rahat nefes alamayacaktım.

 

Fırından ekmekleri alıp eve doğru yürürken cebimdeki telefona mesaj gelmişti.

 

Montumun cebinden telefonu çıkardığımda Cihangirden gelen mesajı gördüm.

 

Cihangir: Madem uyanıksın 20 dakika sonra kapıdayım.

 

Adımlarımı hızlandırıp eve girince annemi mutfakta kahvaltı hazırlarken gördüm.

 

"Günaydın annem" yanağına bir öpücük kondurarak ekmekleri kapının koluna asarak sandalyeye oturdum.

 

"Günaydın meleğim, erkencisin bir yere mi gideceksin?"

 

Annemin sorusuyla gayri ihtiyari saate bakıp ayaklandım "ayy valla unuttum ha, annem Cihangirle konuşmamız gereken bir konu var.. 20 dakika sonra geleceğim demişti 10 dakikası kalmış ben hemen çıkıp hazırlanayım"

 

Hızlı hızlı konuşup koşarak mutfaktan çıkarken annem arkamdan "tamam kızım dur yavaş düşeceksin" diyerek söylenmeye başlamıştı.

 

Üstüme günlük bir şeyler giyinip aşağıya indiğimde anneme seslenip hemen evden çıktım.

 

Sanırım hazırlanırken 5-10 dakika gecikmişim bunu da Cihangirin kızaran yanaklarından anlayabiliyordum.

 

"Beklettim, kusura bakma"

 

Yanına varırken montumun fermuarını çekip tam karşısında durdum.

 

"Beklediğim sen oldukça hiç sorun değil, bir ömür beklerim"

 

Bir adım daha yaklaşıp aradaki mesafeyi kapatırken söyledikleri bu soğuk havaya rağmen içimde çiçek açtırdı. Ama ben ağzımı açıp tek kelime edemedim. Aklım konuşacağımız konudaydı.

 

Cevap vermeyeceğimi anlayınca "hadi gidelim, daha fazla üşüme" diyerek kapıyı benim için açmış ben oturduktan sonra kapatıp kendi yerine geçmişti.

 

Arabada sessizlik hakimken ikimizde bu sessizliği bozmak istemiyor gibi sadece yola bakıyorduk.

 

Bir süre sonra araba ufak ahşap yapılı bir mekanın önünde durduğunda Cihangiri beklemeyip kemerimi çözerek arabadan indim.

 

İmayla karışık "ben seni bekliyorum da sen beni hiç beklemiyorsun" dediğinde hemen yanımda durduğunu hatta elini belime atıp beni içeriye yönlendirdiğini yeni idrak ediyordum.

 

Onun imasına karşılık geçmişten dem vurarak "bekle dedin de beklemedim mi?" diyip göz ucuyla ona baktım.

 

Belimdeki eli sıklaşıp " sen gitme de ben bekleyen taraf olurum" diyerek cam kenarı bir sofraya yönlendirdi.

 

Şark köşesi tarzında hazırlanmış sofraya baktığımda "Van kahvaltısı meşhur buranın" diyerek gördüğüm sofranın ne amaçla olduğunu açıklamış oldu.

 

Muş'tan kaçar gibi gelmiştik ama bizim o taraflardan bir şeyler görmek içimdeki çocuk mihrenin yüreğine dokunmuştu.

 

"Daha önce çok duydum ama hiç yemek nasip olmamıştı."

 

Maalesef o kadar yakın olmamıza rağmen Van'a sadece bir defa gitmiştim. Onda da vaktim kısıtlı olduğu için saatler içinde geri dönmüştüm.

 

"Ben acemi birliği Van'da yapmıştım oradan biliyorum gerçekten hakkını veriyorlar."

 

"Arkadaşlarımdan duymuştum, cidden merak etmeye başladım."

 

Yanımıza gelen garson çocuğa Van kahvaltısı istediğimizi söyledikten sonra bir süre sadece camdan dışarıya her yeri kaplayan beyazlığa çevirdim gözlerimi.

 

Envai çeşit kahvaltılık masaya yerleşirken "bu kadarını kim yiyecek" diye serzenişte bulundum.

 

Cihangir bana gülümseyip önündeki pide ekmeğe bir şeyler koyarken "öyle demeyin mihre hanım ben tek başıma masayı silip süpürürüm, hem eminim sende bayılacaksın"

 

Elindeki ekmeği bana uzattığında elimi uzattım ama vermek yerine ağzına yaklaştırıp ısırmamı bekledi.

 

Mekan çok kalabalık olmasa da insanların içinde böyle davranması utandırmıştı. Hafif yaklaşarak elindeki ekmeği ısırdığımda gözlerimi kapatıp tadın damağımda dağılmasını büyük bir sabırla beklemiş sonra dudaklarımda kalan parçayı da yalayarak gözlerimi açtım.

 

Cihangirin pür dikkat beni izlediğini gördüğümde gülümseyerek"harikaymış bildiğimiz her zaman yediğimiz tereyağ ve baldan farklı" gerçekten hissettiklerimi söyledim.

 

Kahvaltının geri kalanında onun tadına da bak, bu çok başka bir şey diyerek geçmiş harbiden masayı silip süpürmüş üstüne de bir demlik çay içmiştik.

 

Masadaki kahvaltılıklar toplandıktan sonra Cihangir birer kahve istemiş ve masanın üstünde duran elimi tutarak boğazını temizlemişti.

 

Nasıl başlayacağını bilmememis olacak ki karşımda kıvranıp duruyordu.

 

"O kadar kötü mü durum? Yani bizi bu kadar çıkmaza sokacak bir şey mi oldu?"

 

Elimi tutan avuçları terledikçe bende geriliyordum. Tam konuşacağı an kahveler gelince Cihangir garsona teşekkür etmiş daha o gitmeden kahveyi kafasına diktiği an yüzü kızarmaya başlamıştı.

 

Daha dumanı üstünde kaynar kahveyi kafayı dikmişti.!

 

Panikle üflemeye başladığımda bir elinin parmaklarını dudağıma bastırıp yandaki suyu alarak tek seferde içmişti.

 

Biraz sakinleştikten sonra geriye yaslanıp "bak güzelim sana anlatacaklarımdan sonra kendini asla bir şeye mecbur hissetme.. ben karşı çıktım zaten ama yine de aklında bir soru işareti kalmasın diye anlatacağım."

 

Şu an bu şekilde ucu açık konuştuğunda kafam daha çok karışmıştı.

 

Acaba ailesi ne istedi de karşı çıktı?

 

"Bildiğin gibi halam ve inci bize gidip bire on katarak babama çıkışmışlar, ha tabi babam durumu bildiği için ne onları umursamış nede söylediklerine inanmış"

 

Hayatının en zor konuşmasını yapıyor gibi durup benim suyumdan da bir yudum aldı.

 

"Ben hayır dedim, mihre nasıl ne zaman isterse o zaman olur dedim.. ama babam mahallede olanların ağzını kapatmak için sözlenmemizi söyledi"

 

Cihangir konuşmaya devam etti ama ben en son sözlenmemiz kısmında kalmıştım. Aynı zamanda Cihangirin istememesi kısmında takılmıştım.

 

Elimle durdurup " adımızın çıkacağı derken? Biz kötü bir şey yapmıyoruz hem sen neden istemiyorsun?"

 

Tamam benimle zaman gecirmek için beraber olduğunu düşünmüyorum ama istememesi dokunmuştu.

 

Yerinden kalkıp yanıma oturduğunda ellerimi tekrar ellerinin arasına hapsetmişti.

 

"Tabi ki de yanlış bir şey yapmıyoruz, babam da sırf senin düşündüğü için dedi malum erkek her haltı yer bir şey olmaz ama ilk fırsatta kadın linçlenir diye.. ama dediğim gibi sen istemedikçe insanların ne dediği zerre umrumda olmazken mecburi bir şekilde bu yola adım atmak istemedim yoksa istemediğim sen değilsin mecburi sözlenmemiz"

 

Bu kadar ince düşünmüş olması bana yap kız sözü ne olacak dese de insanların ilişkimiz hakkında söz sahibi olmalarını istemediğim için gerçek mana da kendimi bir yuva kurmaya hazır hissettiğim zaman olsun isterim.

 

"Peki bana karşı tutumları değişir mi ailenin? Biliyorsun daha 1 dönem okulum var ve şu anda sırf insanlar sussun, konuşmasın diye seninle bir adım atamam"

 

Söylediklerimle yüz ifadesi an be an değişirken kendimi hemen toparlayıp "kimsenin sana tavır almaya hakkı yok benimle istemediğin bir adımı atmana da gerek yok"

Sonlara doğru kısık çıkan sesi ve başını diğer tarafa çevirmesi durup söylediklerimi düşünmeye itti beni. O beni düşünürken ben yanlış bir şey söylemiş ve kırmıştım.

 

Sağ elimi yanağına koyup yüzünü kendime doğru çevirirken gözlerine bakıp "yanlış anlama beni nolur sadece şu an için çok erken, yoksa benim bütün adımlarım sana çıkar bir tek sana" dedim.

 

Başımı göğsüne çekip derin derin nefesler almaya başladığından kollarımı beline sardım. Ortamdaki kasveti dağıtmak için Cihangir'e biraz takılmak istedim.

 

"Ha bu demek değil ki ömür billah sevgili kalacağız Cihangir bey, sizinde içinizden geldiği gün yaparsınız teklifinizi alırsınız cevabınızı"

 

Göğsü şiddetle sarsıldığında güldüğünü anlayıp bende güldüm ama tabi bunu bilmesine gerek yoktu.

 

"Benim içimden geçenleri bir bilsen.."

 

Aramızda anlaşmalı bir sessizlik olduğunda iyice ona sokulup başımın altındaki göğüs kafesine öpücük bıraktım.

 

Olayı bir şekilde tatlıya bağladığımızı düşününce kalkmaya karar verdik.

 

Cihangir ödemeyi yaptıktan sonra beraber hakan beyin kafesine geçip olmadığım süreçlerden dolayı özrümü dilemiş önümüzdeki hafta tekrar döneceğime dair konuşmuştuk.

 

Kafeden çıkmadan Sude ve İsmaille de görüşmüş ayak üstü sohbet etmiştik.

 

Cihangirle yeni rotamız mahalle olurken kimsenin ne diyeceğini arkamızdan ne konuşacağını umursamadan yolumuza devam ettik.

 

İki evin arasına duran araba pencere güzeli teyzeleri odak noktası olmuştu.

 

Kemeri çözüp arabadan indiğimde Cihangirin de kapısının açılma sesiyle dönüp arkama baktım.

 

Sakin adımlarla yanıma geldiğinde herkese meydan okuduğunu göstermiş üstüne üstlük alnımdan öpüp,

 

" Seni kader diye alnıma yazan Allah'a şükürler olsun mihre'm.." diyerek yüreğime de meydan okumuştu.

 

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi şuraya alabilirim 💙

 

Yeni bölümde görüşünceye kadar kendinize iyi bakın Allah'a emanetsiniz 🍀💙

 

Loading...
0%