Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24. Bölüm

@ogretmenbiranne

 

Merhaba arkadaşlar.

 

 

Uzun bir final bölümüyle geldim.

 

 

Duygu geçişlerinin yaşandığı bölümde sövmeden kırmadan okumanızı istiyorum.

 

 

Sizi sancakzade mahallesinin büyük aşıkları Mihre-Cihangir çiftinin düğününe davet ediyorum.

 

 

Keyifli okumalar dilerim🍀💙🍀

 

.

.

.

.

 

Gördüğüm manzarayla nutkum tutulmuş gibiydi. Kesinlikle böyle bir şey beklemiyordum çünkü.

 

Odamın içine aydınlatan ufak mumlar Cihangirin hayranı olduğum yüzünü görmeme yetiyordu.

 

Benim ona doğru gidemeyeceğimi anladığında elindeki bardağı bırakıp yanıma geldi. Kolları yerini biliyormuş gibi belime dolandığında "Cihangir bu ne?" diyebildim.

 

Bugüne kadar nasıl bir evlilik teklifi alacağımı hiç düşünmemiştim hayalini de kurmamıştım ama şu anda yaşadığım duygunun tarifi yoktu. Evet daha önce teklif etmişti ama böylesine bir organizasyon değildi.

 

"Çocuklarımıza 'babanız bana teklifi etmedi' deme diye her şey" diyip sırıtınca kaşlarımı çatarak ona baktım.

 

"Çocuklarımız mı?"

 

Şaşkınlığım kelimelerime de yansıyınca Cihangir gülümseyip önümde diz çöktü.

 

"Çocuklarımız tabi, 1,2,3,4,5 Allah ne verdiyse.."

 

Çocuk sayısını söylediğinde cebinden çıkardığı kutuya bile odaklanamıyordum. Geçen sefer teklif yerine kendi yaptığı bir kolyeyle teklif etmişti.

 

Terleyen ellerimi pantolonuma sürterek bacaklarımdan güç almaya çalıştım.

Gözlerim odanın dört bir yanina asılmış fotoğraflarımızla doluydu, çocuk gibi kendimi yere atıp tepinerek ağlamak istiyordum.

 

Cihangir baktığım yerlere bakıp boğazını temizleyerek ona dönmem için ses çıkardı.

 

" Böyle bir konuşma yapacağımı hiç düşünmemiştim ama sen bana hayalini bile kurmadığım kurmaya korktuğum bütün duyguları aynı anda yaşatıyorsun, kokun bağımlılık yaptı bende, kalp atışların çocukluğumdan beri dinlediğim en güzel masa gibi mihre'm.. ben seni gördüğüm günden beri sana karışmışım meğer eksik parçamı sen tamamlamışsın.. offf işte dönmüyor dilim sanki ne söylesem nasıl anlatsam yetersiz kalıyorum sana."

 

Ellerini saçına atıp karıştırken " yoluma yoldaş, canıma can olmaya, benimle sonsuzluğa..."

 

Cümlesini tamamlamasına müsade etmeden "daha önce demiştim yine diyorum ölene kadar herşeyin olurum, evet" diyerek cevap verdim.

 

Evet biliyordum ki bu hayatta annemden sonra beni en çok sevecek kişi kesinlikle Cihangirdi ondan başkası olmaz, olamazdı.

 

Titreyen elleriyle kutudan çıkardığı yüzük sağ elindeyken sol eliyle elimi tutup yüzük parmağıma yerleştirdi. Tıpkı kalbime kalbini hayatıma kendini yerleştirdiği gibi.

 

Omzumdan tutup kendine çekerken elleri belimi bulmuş sıcak nefesi saçlarımda geziyordu. Boynuna doladığım elimi biraz kaldırıp parmağımdaki yüzüğün duruşuna baktım. Daha önce hiç böyle bir yüzük görmemiştim kendisinin tasarladığı belliydi.

 

Ayakta durmaktan yorulmuş bir şekilde Cihangirden ayrılınca oda da yeni bırakıldığı belli markize geçip oturdum.

 

"Bütün gün seni görmeyince akşamda almaya gelmeyince halanlarla ilgili bir sıkıntı oldu sandım"

 

Saatlerdir aklımı kurcalayan şeyi dan diye söylediğimde yanıma gelerek beni oturduğum yerden kaldırıp kendisi oturdu. Bacaklarını iki yana açıp beni dizine çektiği zaman itirazsız kabul edip iyice yayıldım.

 

"Bu saatten sonra ne sıkıntılatı umrumda ne lafları, ha sana laf söylemelerine kesinlikle müsade etmem.. onlarda kabullenecek elbette kabullenmezlerse de kendi tercihleri der bende onları görmek bir daha"

 

Cihangir'in kesin ve net cümleleriyle afallayıp düşündüm bir yandan akrabalarını silmekten bahsederken bu huzursuz etsede diğer yandan bakınca bundan sonra ailesi ben olacaksam bunun mantıklı bir hareket olduğuydu.

 

"Hmm.. sen öyle diyorsan "

 

Lafımi ağzıma tıkan Cihangirin boynuma değen dudakları oldu.

 

"Evet öyle diyorum yavrum, seni bilmeyen beni de bilmesin.. benim için neler ifade ettiğini bilerek davransınlar bu konuda taviz vermeyeceğimi görsünler"

 

Her sözünde eriyip akmamak için direnirken boynumdaki ıslaklık kulağıma doğru yol almış sıcak ve titrek nefeslerle beraber orayı kendine mesken tutmuştu.

 

Derin iç çekişleri normal değildi bir şey söylemek için kıvranır gibi bir hali vardı ki bunu da tasdiklemis oldu.

 

" Ben sana sormadan bir şey yaptım"

 

Geriye çekilip yüzüne baktığımda bakışlarını benden kaçırdı. Aramızdaki sessizlik uzayınca "söyleyecek misin ne yaptığını?" diye sordum.

 

"4 Ağustos için nikah tarihi aldım"

 

Pat diye söylediği şeylerle gözümün önüne takvim geldi. Sadece 10 gün kalmıştı.!

 

"Şaka demi şaka?"

 

Bana bakmayıp gözleri odanın içini tararken olduğum kucaktan fırlayıp "saçmalama ya ne demek 4 Ağustos?"

 

"Neden böyle tepki veriyorsun ki yoksa istemiyor musun?"

 

Şirin şirin suratıma bakarken yumruğumu suratına geçirmemek için kendimi zor tutuyordum.

" Sana az önce tekrar evet dedim bunun istememekle ne alakası var? Bilmem farkında mısın ama 10 gün kalmış ve arada mezuniyetim de var bunca şey nasıl yetişecek.. offf Cihangir yaaa"

 

Odanın içinde dört dönerken kafamdan nasıl yetişeceğime dair planlar yapıyordum. Sanırım kendimden 5-10 tane daha kopyalamam gerekecekti.

 

"Tamam bebeğim gel sakinleş her şey hal olacak sen bana bırak"

 

Beni tekrar kucağına çekerken yatıştırıcı sesi ve dokunuşları ile sakinleşip "peki bu kadar sürede nasıl halledeceğiz bir fikrin var mı?" diye sordum.

 

Parmakları bulunduğu yeri okşarken kendinden emin konuşmaya başladı.

 

"Davetliler ve ikramlar annelerde, mekan için ablam sana katalog yapıp sana resimleri atacak, evin eşyalarını zaten depoya getirmiş mağaza sahibi, düzenlenecek yerlerde bizimkilerin görevi.."

 

Cihangir ne ara yaptığı görevlendirmeleri sıralarken hayretler içinde ona bakıyordum.

 

"Sen sadece gelinlik ve bindallı işini halletsen yeter" diyip son noktayı koyduğunda dediklerinin çokta kolay iş olmadığını bilsem bile gerçekten bu kadar şeyi düşünüp halletmesine sevinmiştim.

 

Dudaklarına ufak bir öpücük bırakıp geri çekilirken "iyi ki sen" dedim.

 

Karşımda bana gururla bakan anneme elimdeki diplomayı gösterdim. Çünkü bu sadece benim değil annemin de başarısıydı. Yıllarca herkese herşeye benim için göğüs germişti.

 

Konuşma yaptığım kürsüden inip ailemin yanına geçmek için yürürken bacaklarımdaki ağrı yine kendini gösterdi.

 

Ufak ve dikkatli adımlarla beni bekleyen ailemin yanına geçtiğimde bendeki değişikliği ilk fark eden Cihangir olmuş ve elini belime atarak destek olmuştu.

 

Annemden, Adnan amcadan arkadaşlarımdan ve Cihangirin anne babasından da tebrikleri aldıktan sonra kızlar yarın ki kına hazırlığı için müsade alarak beni o ortamdan kaçırmışlardı.

 

Gelinliği ilk baktığım mağazada bulurken kina için giyeceğim kıyafeti henüz bulamamıştım. Yaşadığım stresten dolayı midem ağzıma gelirken kızlara beklemeleri o söyleyip önce lavaboya uğradım.

 

Bu aralar o kadar yoğun geçiyordu ki yemek öğünlerim iyice şaşmış kahvaltıyı yapamaz olurken gece yarısı uyanıp bir şeyler atıştırmaya başlamıştım.

 

Ne kadar sessiz olmaya çalışsamda öğürmekten gözlerimden yaşlar akıyordu. Ceylan abla peşimden lavaboya girmiş "Güzelim iyi misin?" diyerek önüme düşen saçlarımı tutuyordu.

 

Midemde çıkaracak bir şey kalmayınca çömeldiğim yerden doğrulup "iyiyim abla, iki ayağım bir pabuca girdi ya dengem şaştı iyice"

 

Açıklamam mantıklı gelmiş olmalı ki "doğru söylüyorsun hep Cihangir yüzünden perişan oldun sende, ne vardı bu kadar yakın tarih alacak" diye söylenip çantasından çıkardığı ıslak mendili uzattı.

 

Ellerimi önce silip sonra yıkayarak lavabodan çıkarken gülümseyip " ona sorsan çok bile beklemiş beyefendi" dedim.

 

Arabaya geçtiğimizde Cihangir yüzüme bakıp "ne oldu güzelim rengin kaçmış yine" diye sorup yandaki su şişesini uzattı.

 

Ağzımdaki kötü tadın geçmesi için torpidoyu açıp baktığımda çölde su bulmuş gibi sevindim.

 

Çikolatanın paketini açarken yola koyulmuştuk. Elimdeki çikolatadan ayıp olmasın diye Cihangir'e uzattığımda başını yaklaştırmasıyla yiyeceğini düşünüp dudak büzdüm.

 

Korktuğum şeyi yapmak yerine parmak uçlarımı öpen Cihangirle resmen otuz iki diş sırıttım. Bu halime tebessüm edip hoş kırparak yola döndüğünde beni yine sözleriyle düşürmeyi başarmıştı.

 

"senden daha tatlı bir şey yok benim için"

 

Mağaza gezmekten şişen ayaklarımı yandaki sandalyeye uzatıp menüyü elime aldım.

 

Yanımıza gelen garson kızlardan siparişleri alırken ben hala 2-3 tatlı arasında kararsızdım.

 

"Siz ne alırsınız?"

 

Garsonun sorusuyla başımı kaldırıp bir menüye bir karnıma baktım.

 

"Ben bir magnolia, bir trilece.. ımmm bir de arkasından katmer alayım"

 

Garson not almayı bırakıp "hepsini mi servis açayım yoksa palet olacaklar var mıydı?" diye sordu.

 

Kaşlarımı çatıp "niye paket yaptırayım canım ama hepsi servis olsun lütfen" diyerek geriye yaşlandım.

 

Garson masadan uzaklaşırken kızların bana baktığını görünce omuz silkip cirkefce "ne var ya çok yoruldum canım çekti" diye söylendim.

 

Ceylan abla kısarak baktığı gözlerini yüzümde vücudumda gezdirdikten sonra başını iki yana sallayıp tekrar sohbete dahil oldu.

 

Elime aldığım kaşıkla tatlimi yerken ayaklarımı uzattığım sandalyeye iyice yerleşmiştim.

 

Ceylan abla birden nehire hamile olduğunu öğrendiği zamanları anlatmaya başlayınca dikkatimi birden oraya vermiştim.

 

O anlattıkça acaba bende hissedecek miyim? Acaba bende de bu kadar erken belirtiler gösterecek mi? En çok ne yiyeceğim diye düşünmeye başlamıştım.

 

Ceylan ablanın birden masadan kalkmasıyla caddenin karşısındaki eczaneyi gösterip "annemin ilaçlarını almam gerekiyordu unutmuşum ben hemen şu eczaneye gidip geliyorum"

 

Konuşmamızda müsade etmeden masadan kalkıp gittiğinde önüme bırakılan katmere bakıp dudaklarımı yaladım.

 

"Yeter kızım dünyayı yedin doymadın, Allah'tan düğün 2 gün sonra da gelinliğe sığacaksın"

 

Selmanın sözleri içime kurt düşmesine yetmişti. Cidden gelinliği 5 gün önce almıştım ama ya sığmazsam içine diye düşünüp son dilim tatlıma baktım.

 

Hepsi birden gülünce bu sefer İrem dalga geçer gibi "korkma o bir dilim bir şey yapmaz sana" dediğinde gereksiz bir şekilde bozulmuştum.

 

Kızlar moralimin bozulduğunu fark ederken İrem mahçup bir ifadeyle bana bakıyordu. Bu aralar herşeye kırılmam iremde patlak vermişti. O yüzden sahici olduğunu düşündüğüm bir şekilde gülümseyip " sorun yok kuzum" dedim.

 

Ceylan abla masaya geldiğinde "hadi kızlar kalkalım artık" bana dönüp "canım annenlerde yemek yiyecekmisiz önce bize uğrayalim ben üstümü değiştireyim öyle geçelim olur mu?" diye sordu.

 

Değişen yüz ifadesi dalgın bakışları bir sorun olduğunu belli ederken "olur abla" diyerek koluna girip kasanın oraya geçtim. Kızlara müsade etmeden ödemeyi yapıp çıktığımızda bu sefer bizi almaya kimse gelmemiş ceylan ablamin Ahmet amcadan dönmemiz için aldığı arabaya binmistik.

 

Yol çok uzak olmasa da fazla yediğim için bastıran uykuyla başımı Betül'ün omzuna koyup gözlerimi kapadım.

 

İçim geçecek kadar uyuduğumu Ceylan ablanın dürtmesi ve ismimi seslenmesiyle anladım.

 

Gözlerimi açtığımda arabada kimsenin kalmadığını görünce "geldik mi ya.. normalde uykum çok hafiftir" söylenerek arabadan çıktım.

 

"Gel geçelim bize bu arada uykunun neden ağır olduğunu anlarız" koluma girip eve yönlendiren Ceylan ablaya uyum sağlayıp adımlarımı hızlandırdım.

 

Kapıyı açıp içeriye giren ceylan ablayı takip ederken "abla sen hazırlanıncaya kadar ben bir kahve mi yapsam" diyerek salona girdim.

 

Yukarı çıkmak yerine çantasını kanepeye bırakan Ceylan abla "dur bakalım gelin hanım önce seninle bir işimiz var kahve içip icmeyecegine sonra karar veririz.." çantasından eczane poşetini çıkarırken başıyla yanına oturmami işaret etti.

 

Ses tonu ve hareketleri beni şüpheye düşürse bile yanına oturup ona döndüm. Daha önce onu hiç böyle kıvranırken görmemiştim bir sorun vardı belli ama söylemeye çekiniyor gibiydi.

 

"Bir sorun mu var abla?"

 

"Bak güzelim.. beni yanlış anlamanı istemem bunu sormak bile benim için utanç vericiyken emin olmamiz gerekiyor"

 

"Ne utanç veriyor abla?"

 

Ellerimi avucunun içine alıp "bunu asla yargılamak veya sorgulamak için yapmadığımı bilmelisin. Cihangirle birlikte oldunuz mu?"

 

Dan diye sorduğu soruya ne cevap vereceğimi bilemedim. Evet utanılacak bir şey yapmamıştık en nihayetinde dini nikahımız vardı. Ama bunu onun anlamış olmasına şaşırmıştım. Hemde neredeyse aradan 1 ay geçmişti. Yani ilk gün anlasa belki yüz ifademden yürüyüş seklimden filan sanardim.

 

"Evet abla da bunu nereden anladın?"

 

Dudakları iki yana kıvrılınca " çok zor olmadı aslında, şimdi al şunu" diyip elindeki poşete bana uzattığında ilk önce aklıma ertesi gün hapı olacağı geldi. Ama poşetten çıkan şey gebelik testiydi.

 

Ellerim titrerken gözümden düşen yaşa engel olamadım.

 

"N-ne yani abla, bu? Nasıl ya?"

 

Şaşkınlıktan konuşma kabiliyetimi kaybetmiş gibi iki kelimeyi bir araya getiremiyordum.

 

Gözümden akan yaşı silen Ceylan abla "bunun için testi yapman gerek, hadi sen yap gel bende üstümü değiştireyim"

 

Oda da yalnız kalınca elimdeki testi sıkıca tutup bir yanım olması için sevinçten ağlarken diğer yanım ' erken değil mi?' diye soruyordu.

 

Ayaklarımı sürüye sürüye lavaboya giderken testi yapmış ve hiç bakmadan alıp odaya getirerek poşetin üstüne koyarak az önce kalktığım yere çökmüştüm.

 

Aradan 5 dakika geçmeden merdivenlerden gelen adım sesleriyle yerimde doğrulmuş ağır cekimdeymis gibi aşağıya inen ceylan ablayı izliyordum.

 

Hala aynı yerde otururken görünce testi yapmamış olduğumu düşünerek "yapmadın mı?" diye sorup ardından ekledi, "Gerçi hiç sormayı unuttum sen regl oldun mu bu ay? "

 

Başımı olumsuz yönde sallayıp masadaki testi isareg ettim.

 

Hızlıca yanıma gelip "bakalım mi artık belli olmuştur" dediğinde karnıma kramplar girmeye başladı.

 

"Bilmiyorum abla korkuyorum.. gerçi neden korktuğumu bende bilmiyorum ama sanki pozitif çıksa anneliğin hakkını verememekten korkuyorum, negatif çıksa heyecanimi kaybetmekten korkuyorum.. off ben bakamayacagim galiba abla sen bak"

 

Elimi yüzüme kapatırken odada oluşan sessizlikle kendi kalp atış sesimi duyuyordum. Poşetin sesini duymamla Ceylan ablanın baktığını anladım. Ama ondan bir ses gelmeyince merakla ellerimi indirip yüzüne baktım.

 

Ceylan ablanın ağladığını gördüğümde anlam veremesemde negatif olma ihtimali beni de üzmüştü.

 

Omuzlarımdan tutup bana sıkı sıkı sarılan Ceylan abla elini karnıma atarken " hamilesin mihre.. hoşgeldin halam" dedi.

 

Yemek masasında benle Ceylan ablanın durgun hali Sevgi teyzenin gözünde kaçmayınca "güzel kızlarım çok mu yoruldunuz bugün?" diye sordu.

 

Ceylan abla alttan beni dürtüp "asıl yorgunluk yeni başlıyor" diyip annesine "evet annem ya çok yorulduk" diyerek sofradaki tatlıdan tabağıma koydu.

 

Cihangir'in bakışları ikimizin üzerinde gezerken "siz bir şeyler karıştırıyor gibisiniz umarım sinirlenecegim bir kiyafet değildir" diyerek uyarısını da yapmıştı.

 

Yemek Faslı bitip çaylar da icildikten sonra uykunun tekrar bastırmasıyla esnedim.

 

Ceylan abla durumu anlayınca sevgi teyzeyle Ahmet amcaya bakıp "biz de kalkalım artık yarın yorucu bir gün olacak" dedi.

 

Onlar çıkarken annemlerin ısrarıyla bu gece burada kalacağım için arabadan eşyalarımı alıp buradaki misfair odasına bıraktım.

 

Sabahın erken saatlerinde çalan kapı uykumun en tatlı yerindeymis gibi beni zoraki kaldırdığında gözümü ovuşturarak kapıyı açtım.

 

Kapıda gördüğüm yüzler benim aksime gayet enerjikti.

 

"Ohooo gelin hanım uyuyor daha"

 

Selma içeriye girerken elindeki poşetleri de vestiyere bırakmayı ihmal etmemişti.

Kızların hepsi içeriye girerken annemle Adnan amcanın sesi de salondan geliyordu.

 

Mutfakta kurulan masada biz kahvaltımızı yapmış kuaföre gitmek için evden çıkarken Cihangir'in de kuaföre geçtiğine oradan da arabayı süslemeye gideceğine dair mesajını aldım.

 

Kuaförde ilk önce saçım ve makyajım yapılırken kızlarda hazırlanmış benim üstümü giymemi bekliyorlardı.

 

 

Giyinme odasından çıktığımda kuaförüm dahil olmak üzere herkesin beğenilerini dile getirdiklerini duyunca rahatladım. Zor karar verdiğim bir model olmuştu açıkçası, gerçi Cihangir henüz görmemişti ama çok açık olmadığı için beğeneceğini düşünüyordum.

 

Kuaförün kızının "damat geldi" diye seslenmesiyle olduğum yerde durmuş kapının açılmasını bekliyordum. Küçük kızın "kapı açılmıyor damat abi" dediğini duyduğumuzda Selma yanına gidip "aynen açılmıyor" diyerek küçük kızın kapıyı tutmasına yardım etmişti.

 

Cihangir yarım aralık kapıdan içeriye küçük bir kese uzattığında kız hemen almış ve çekilmişti. Selma keseden çıkan altını görünce "gel kız seninle bölüşelim, kuzenimin bonkörlüğü tutmuş ancak" diyip kaçmaya çalışan kızı yakalayarak gıdıklamaya başlamıştı bile.

 

Bir kaç adımda karşımda duran adam sanki mümkünmüş gibi daha çok aşık olunası geliyordu gözüme.

 

"Bebeğim, şimdi alıp saklasam seni içime ölene kadar sen kalsam"

 

Dudakları alnıma yaklaşırken kurduğu cümleleri elimi beline atarak kesmiştim. Ölüm kelimesini bugün kullanmak dahi istemiyordum.

 

Uyarımı farkederken yanağıma düşen saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırarak "hadi gidelim" demiş fısıltı sayılacak şekilde "sensiz uyanacağım son gece" diyerekte elimi tutup kuaförden çıkarmıştı.

 

Kına eğlenceli geçerken elime kına yakılacağı zaman ağlamamış yolda gelirken Cihangirle poyraz abinin 'çıkışta paça içmeye gidelim' sözlerini hatırlayınca örtüyü yüzümden kaldırıp Cihangir'e doğru eğilerek "çıkışta bende gelmek istiyorum paça içmeye" dediğimde gür bir şekilde kahkaha atmış ve bütün bakışların bize dönmesine sebep olmuştu.

 

Kızlar niye ağlamadım diye söylenirken sevgi teyze karşıma geçmiş "benim gelinimde ağlamasın ne olacak sanki" diyip elime kınayı yakan Ceylan ablaya altını uzatmıştı.

 

Yorucu geçen saatlerin ardından kasıklarımdaki ağrı işimi epeyce zorlamıştı. Yarın gece Cihangir'e haberi verip ertesi gün hastane için randevusu almam gerektiğini aklıma not ettim.

 

"Hadi güzel kızım bizde çıkalım"

 

Adnan amcanın koluma girip beni adeta yapıştığım sandalyeden kaldırmasıyla son kez annemlerde kalmam üzere yola çıktık.

 

Eve gelir gelmez üstümdeki bindallıdan kurtulmuş ve ellerimi yıkayarak annemin yanındaki yerimi almıştım. Laf arasında anneme nasıl bir bebek olduğumu sorduğumda o bana bebekligimi anlatırken yanımda annem karnımda bebeğimle huzurlu bir uykuya dalmıştım.

 

Bu son huzurlu uykum olacağını bilmeden.

 

Dışarıda beni bekleyen aracın korna sesiyle gelinlik hurcunu alıp evden çıktım.

 

Kızlar bugün başka bir yerde saç ve makyajlarını yaptırmak istemis kuaförün sadece ban azaman ayırmasını mantıklı bulduklarını dile getirmişlerdi.

 

Son rötuşlarda biterken Ceylan abla gelinliğimi giymeme yardım ederken "bugün akşam söyleyecek misin? kimse duymasın diye sessizce sorduğu soruya "evet abla otele gidince söyleyeceğim, çok heyecanlıyım bu durum düğün heyecanimi bile bastırıyor" diye cevap verdim.

 

Düğün çıkışı bizi havaalanına poyraz abi ve deniz bırakacaktı. Ve hayalini kurduğum gibi balayı için peri bacalarına gidecektik.

 

Son kez gelinliğimin eteğini düzeltip ceylan ablayla beraber içeriye girdiğimde arkasi bana dönük olan sevdiğim adamı görünce kalp atışlarım yine hızlanmıştı.

 

Adım seslerimizi duyduğunda elindeki çiçekle arkasını dönen cihangir tepeden tırnağa beni süzmeyi de ihmal etmemişti.

 

 

 

Alnımdan öpüp çiçeği uzatan sevdiğim adamin koluna girerken kuaförden çıkıp salona doğru yola çıktık.

 

Arabaya binmeden önce poyraz abinin buruk bakışları cidden bir abinin bakışları gibiydi.

 

Salona girdiğimizde daha vaktimiz olduğu için gelin odasına çıkmıştım. Ardımdan kızlarda gelince bol bol fotoğraf çekip sohbet etmiştik. Yanıma gelen nehir giydiği beyaz kabarık gelinliğini gösterip "baaak bende gelin oldum" diyerek etrafında dönmüştü.

 

Kapının tıklatılmasıyla Betül hemen kapıya koşarken "kim o" diye seslenmiş annemle Adnan amcanın sesini duyunca kapıyı yarım açarak "geçin geçin damat beyden tam altın almadan kapıyı kapatmam gerekiyor" diyip hemen kapıyı kapatmıştı.

 

Annemin bana bakan dolu gözlerini görünce yerimden kalkıp yanına vardım.

Sarılmam için açtığı kollarının arasına girdiğimde "benim minik bebeğim, çok güzel olmuşsun" diyerek saçlarımı okşayıp öptü.

 

Dün "ben ağlayan bir gelin olmayacağım" dedikten sonra şu anda burnumun direğinin sizlamasi kesinlikle hormonlardandı.

Adnan amca yanıma gelip sarıldığında alnımdan öpmüş " güzel kızım çok mutlu ol, ne olursa olsun baba ocağının kapısı sana sonuna kadar açık" diyerek elindeki bilekliği koluma takmıştı.

 

Baba sevgisi görmeyen biri için baba ocağı kelimesinin ağırlığını yaşamayan bilemezdi.

 

Elini öpmek için eğildiğimde omzumdan tutup beni sıkıca kollarına aldığında titreyen sesimle " teşekkür ederim baba" dedim.

 

Kapının tekrar çalmasıyla Adnan amca tekrar başımdan öpüp söylenerek geriye çekilip koluna girmem için sağ dirseğini kırdı.

 

Betül aldığı altından memnun bir şekilde kapıyı sonuna kadar açarken karşımda siyah damatlıkla duran adam bütün ayarlarımı bozuyordu.

 

 

Adnan amca kolundaki elimi tutup Cihangirin yanına geldiginde "bu saatten sonra kızımız sana emanet, gözünden akan tek damlaya geçmişteki bütün suçlarını ortaya döker seni içeriye tıkmaktan büyük zevk alırım" diyerek babacan bir şekilde omzuna patpatlamıştı.

 

" Gözünüz arkada kalmasın benim canımdan ötedir onun canı" diyip elimden tutarak odadan çıkardı.

 

 

Nikah kıyıldıktan sonra ilk dansımızı yapmış arkadaşlarımızla beraber bol bol eğlenmiştik. Gelen tebrikleri de aldıktan sonra yorgun ve bitkin bir şekilde kendimi sandalyeye bırakırken poyraz abi yanımıza gelmiş " hadi abicim kızlar bekliyor at çiçeğini de geç olmadan çıkalım uçuş saatine az kaldı" demis ve benim kalktığım sandalyeye oturarak çiçek atmami beklemişti.

 

Çiçek Furkan abinin kucağına düştüğünde hiç düşünmeden getirip selmaya vermiş ve göz kırparak erkeklerin oturduğu masaya geçmişti.

 

Veda anlarını sevmediğim için kısa tutmuş bizi havaalanına götürecek arabaya binmistik. Gözlerim yorgunluktan açılmazken başımı Cihangirin göğsüne koyup varıncaya kadar dinlenmek istedim.

 

Havaalanına yaklaşan yolda poyraz abinin küfür ederek arabayı sağa sola çevirip kornaya basmasıyla başımı kaldırmış ve karşıdan bize doğru gelen kamyonu gördüm.

 

"Noluyor poyraz abi"

 

"Bir şey yapsana oğlum"

 

"Poyrazz!"

 

Cihangir'in üstüme kapanmasi ve poyraz abinin kolunu arkaya atıp bizim tarafın az hasar almasını son anda görmüştüm.

 

Dışarıdan gelen seslerle yerimden kımıldamaya çalıştım fakat Cihangir kendini bana siper ettiği için hareket etmem güçleşiyordu.

 

Sol tarafa yatan arabadan ilk ben ve deniz çıkartılırken Cihangirin kapıyla koltuk arasına sıkışan bacağından dolayı çıkamadığını sağlık ekiplerinden duymuştum.

 

Elim karnımda yüreğim ağzımda Cihangirin çıkmasını beklerken poyraz abi çıkarılmış ve gelen ilk ambulansla hastaneye acil olarak götürülmüştü.

 

Cihangir çıktığında gördüğüm manzara nefesimi kesmeme ve ardından kusmama sebep olmuştu. Sevdiğim adamın daha 2 saat önce eşim olan adamın kanlar içinde olan yüzü ve bedeni yüreğimin sıkışmasına sebep olmuştu.

 

"Çok Kan kaybetmis hastaneye haber verin" bize dönüp "kan Grubu ne?" diye sorduğunda transtan çıkıp "Arh+" diye bağırdım.

 

Dizlerimde bulduğum son güçle Cihangirin yanında ambulansa bindiğimde göz yaşlarım yanaklarımdan bir bir akıp Cihangirin kanla bulanmış yüzüne damlıyordu.

 

Cihazdan gelen seslerle ellerim titrerken hemsirin "hanımefendi müsade edin" yanındakine dönüp " nabız alamıyorum hastaneye haber verin ameliyathaneyi hazirlasinlar" diyerek mudahele etmeye giriştiğinde kararmaya başlayan gözlerimle son kez Cihangirin elini tutup "gitme Cihangir benide bebeğimizi de sensiz bırakma" diyebildim.

 

Parlak beyaz ışık altında gözlerimi açtığımda kolumdaki serumu farkettim.

En son ambulansta olanları hatırlayınca kolumdaki kelebeği söküp yataktan fırladım.

 

Adımlarım sevdiğim adama bebeğimin babasina koşmak isterken kalbim duyacaklarından dolayı sıkışıyordu.

 

Kalabalığın olduğu kısımda bizimkileri gördüğümde gelinliğimin eteğini kaldırarak yanlarına gittim. Karşılarında duran doktor elindeki boneyi sıkıp öldürücü cümleleri söylediğinde dünyam başıma yıkıldı.

 

"Hastaneye gelirken kalbi durmuştu, yapılan bütün müdahalelere rağmen kurtaramadık.. başınız sağolsun"

 

 

"Cihangirrrr" attığım çığlıkla tanıdık simalar bana dönerken dizlerimin üzerine çöküp karnımı tutarak ağlamaya başladım.

 

 

 

 

 

1 yıl sonra...

 

.

.

.

.

 

Odanın ışığını kapatıp beşikte yatan oğluma yaklaşıp " tatlı rüyalar güzel bebeğim" diyerek elinden öpüp odadan çıktım.

 

Aşağıya indiğimde mutfaktan gelen seslerle salona geçmek yerine mutfağa ilerledim.

 

Cihangir elinde tuttuğu kahve fincanını makineye atıp sandalyeye oturuken "uyudu mu poyraz?" diye sordu.

 

Evet o kötü günler geride kalmıştı. Doktorun açıklamasının başını duymadığım için Cihangir sandığım ölüm haberi poyraz abininmiş meğer.

 

Kabus gibi günlerdi. Sırf bizim için kendini feda etmiş kemerini çıkartıp arkada oturan bizim zarar gormememiz için hava yastığının devreye girmesini engellemiş.

 

"Uyudu, bizde uyuyalım mi artık?" Sorduğumda beni kucağına çekip "önce seni biraz seveyim, sonra yine seveyim sonra belki yine severim.. sonrada uyuruz diyerek dudakları boynumdaki yerini almıştı.

 

Kucağında benimle beraber yatak odamıza geçtiğinde odayı dolduran nefes seslerimiz olmuştu.

 

Yanımda yatan adama dönüp baktıktan sonra dirseklerimin üstüne doğrulup dudaklarına bir öpücük bırakırken düşündüğüm şey kesinlikle hayatımdı ve bu hayatımdaki en büyük iyikimdi.

 

"iyi ki sen ruhum, seni seviyorum"

 

 

Bugüne kadar destek veren herkese teşekkür ederim 🥰

 

Yeni kurgularda görüşünceye kadar kendinize iyi bakın 🍀💙

 

 

 

Loading...
0%