Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@ogretmenbiranne

Merhaba arkadaşlar yine yeniden ben.

.

 

Akşamı bekleyemedim yeni bölümü atmak için.

 

.

Yorum yapmayı ve yıldızıma tıktık yapmayı unutmazsanız sevinirim

.

 

Keyifli okumalar diliyorum 🍀💕

 

.

.

.

.

.

.

 

 

 

 

 

Karşımda duran adamın söylediklerini yeni yeni idrak ediyordum.

 

   

   

Anneme benzediğim bir gerçekti ama adamın bana annemin ismiyle hitap etmesi bu adamın annemi yakından tanıdığını hissetirdi.

 

   

   

 

"Zeynep, yani kusura bakma kızım ben seni eski bir arkadaşıma benzettim" adamın sesiyle yüzümde belli belirsiz tebessüm oluştu.

   

   

 

"Estağfurullah ne kusuru hem benzetmekte haklısınız" ortaya attığım lafla adam şaşkınlığını gizleyemeden sordu, "nasıl yani benzetmekte haklısınız?"

 

   

   

 

"Zeynep, yani sizin arkadaşınız Zeynep benim annem" adamın an be an değişen yüz ifadesi şaşkınlığı geride bırakmış hüzünle sefkatle sevgiyle bakıyordu.

 

   

   

"Sen Zeynep'in.. yani yanlış anlama kızım Zeynep'i en son senin yaşlarındayken görmüştüm birden karşımda görünce" başını sağa sola sallayıp " ne diyorum ben ya bakma sen bana, ben Oktay " uzattığı elini sıkıp " bende mihre, tanıştığımıza memnun oldum oktay amca" bana gülümseyip "bende memnun oldum" derken neden burada olduğumuzu sorgular gibiydi.

 

   

   

 

Kızlar pür dikkat bizi izlerken " demek tanışmışsın mahallemizin çiçekleriyle" kızları gösterip tebessüm edince Betül olaya el atarak "Yaa tanıştık Oktay amca artık okeye dördüncümüz var" o da gülerek elini omuzuma atmıştı.

 

   

   

"Nasıl yani temelli mi buradasın okumak için mi geldin?" Oktay amcanın kafasında oturmayan şeyler vardı belli ki sorguluyordu.

 

    

   

"Evet okuluma burda devam edeceğim" aslında baştan beri duymak istediği şeyi söylememde bir sakınca görmeyip cümlemi "annemle beraber buraya taşındık" diyerek sonlandırıp Oktay amcaya baktım.

    

 

   

O ise önce bana sonra sokağın köşesindeki eve bakıp tekrar bana döndü.

 

    

   

 

"Ciddi misin? Burada mı yaşayacaksınız artık ailece?"

 

    

    

 

Aslında babamın olmadığını vurgulamam hata olabilirdi ama nedensizce karşımdaki adama güven hissetmiştim. Benim gibi biri için ilk kez gördüğüm birine güvenmek zorken hem de.

 

   

 

   

Ama yine de direkt babamın öldüğünü söylemek içimden gelmedi belkide yüreğim ne kadar sevgisiz büyüse bile ölümünü ağzıma alamayacağım kadar baba sevgisine hasret bir kız olarak sustu.

 

    

   

 

"Yani kısmen öyle babam yok ben ve annem geldik" diyip kızlara baktım. Onlar bakışlarımdan anlamış olacaklar ki gözlerini kırpıp tebessüm ettiler.

 

   

   

"Anladım o halde yine görüşürüz" kafa karışıklığı yaşayan oktay amca "görüşürüz" dememle arkasını dönüp gidecekken " Zeynep'e selam söyle olur mu" sanki hayır desem üzülecekmis gibiydi.

 

   

   

" Olur söylerim" diye ardından sadece duyacağı şekilde seslenip kızlara bakarak yürümeye devam ettim.

 

    

   

 

Yol boyunca ne kızlar konuştu ne de ben bir şey diyebildim.

 

    

   

Eve gelip sıcak bir duş aldıktan sonra kendimi yatağa atmıştım.

 

   

   

Aradan geçen 1 haftanın sonunda yarın yatay geçiş işlerimi halledeceğim için erkenden uyumam gerektiğinin bilincindeydim.

 

    

   

 

Ama şu anda annem, Oktay amca Meltem teyze ve eşi otururken onların konuşmasını yılların birikmişliğini yarıda bölüp uyuyacağımı söylemem adamları kibarca evden kovmak gibi olurdu.

 

    

   

 

Oktay amcayı sevmiştim. Annemin mahalleden arkadaşı hatta abisi sayılırmış. Annemi unutmamış hatta bu denli hatırlıyor olan Oktay amca eskilerden konuştukça annemin gözlerinin içinin güldüğüne şahit olmuştum.

 

     

    

Bu beni çok mutlu etmişti çünkü annemi başkalarının yanında gülüp bu denli mutlu olduğunu görmek beni de mutlu etmişti.

     

    

 

Düşüncelerimin arasında boğuşurken istemsizce esnememle Meltem teyze halime gülüp saate bakarak "hadi beyler kalkalım artık lafa daldık saatten haberimiz yok" ayaklanmasıyla ona mahcup bir şekilde bakmıştım. O ise bana göz kırpıp gülümsemişti.

 

   

   

Misafirler gittikten sonra yarın giyeceğim kıyafetleri kombinleyip lazım olacak evrakları hazırlayarak uyku pozisyonu aldım.

 

   

 

🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀

   

    

 

Gece karnıma giren şiddetli ağrıyla yattığım yerden kalkıp banyoya doğru yürüdüm. Başıma gelecekleri biliyordum. Ve hazırlıklı gitmiştim.

 

     

   

Odaya geri dönüp saate bakınca 01:20 olduğunu gördüm. Ağrım artıyordu ve üstümdeki ince şortlu pijama takımından kurtulmazsam daha çok sancı çekeceğimin farkındaydım.

 

      

 

Üstümü değiştikten sonra geçmeyen ağrıya inat gelmeyen uykumla beraber ince bir polar alıp balkona çıktım.

 

    

   

Yaz günü ayağımda panduf sırtımda polar ama ben balkondayım.

 

     

   

İzlenmediğimden emin olmak için başımı sağa sola çevirip sokağı kontrol ettim. Oturduğum koltukta iyice yayılıp dizlerimi karnıma çekerek getirdiğim kitabı okumak için rahat bir pozisyon aldım.

 

   

   

Kitaba kendimi epey kaptırmış olmalıyım ki gözlerim aydınlanan havayla buluşunca oturmaktan uyuşan bedenimi gevşetip odama girdim.

    

   

 

Geceden yaptığım kombinde ufak değişiklik yaparak üstümü giyinip aşağıya indim.

 

    

     

"Mihre sakın evden kahvaltısız çıkacağını söyleme hemen sofraya" Mutfaktan gelen annemin sesi kahvaltısız bu evden çıkamayacağımın kanıtıydı.

 

     

   

Kahvaltımı üstün körü yapmış ve kampüse gidecek otobüs için durağa koşturmaya başlamıştım. Karnımda hissetiğim ağrı şiddetlenince duraktaki banka oturup nefesinin düzene girmesini bekledim.

 

   

   

Uzun geçen bir yolculuğun ardından sıkış tepiş olan otobüsten inerek öğrenci işleri binasına doğru adımladım. Tatil olmasına rağmen yatay geçiş süreci olduğu için hatrı sayılır şekilde kalabalık vardı.

 

    

   

 

Önümdeki kalabalık azaldıkça sıranın bana gelmesiyle çantamdaki evrakları çıkartıp görevlinin karşısındaki sandalyeye oturdum.

 

    

   

İşlemler halledilirken "Mihre" adımın seslenilmesiyle şaşırmıştım çünkü burada beni tanıyan yoktu.

 

    

   

Usulca başımı kaldırıp seslenen kişiye bakmamla şaşkınlığımı gizleyemeyip sarıldım " Aaa Anıl senin ne işin var burada?"

 

    

   

Anıl üniversiteye kadar beraber okuduğum hem sıra arkadaşım hem mahalle arkadaşım hemde en yakın dostumdu.

 

   

    

Bizim oralarda bu tarz samimiyetler hoş karşılanmadığı için babamın baskısıyla konuşmayı kesmiştim ondan sonra da anıl üniversiteyi kazandığı için Muş'a sadece bazı tatillerde gelmişti.

 

   

   

" Ben burada okuyorum da asıl senin ne işin var? Bizim üniversiteye mi geçiş yaptın?" heyecan ve merakla sorduğu soruya başımı sallayıp " evet artık bende buradayım" demiştim.

 

    

   

Anıl oradaki görevli abiyi tanıdığı için yanımda kalmış işlemler bitinceye kadar beklemişti.

 

   

    

Beraber cafeye geçip bir şeyler içtikten sonra beni eve bırakmak istediğini söyleyince eskiden olduğu gibi ne kadar inatçı olduğunu görüp kabul etmiştim.

 

    

   

Yeni taşındığım mahalleyi navigasyonda yazarak Anıl'a yardımcı olabileceğim tek yöntem buydu. Çünkü bende henüz yolu bilmiyordum.

 

  

   

Araba tanıdık sokağa girince annemin kapı önünde komşularla oturduğunu görüp kemerini çözerek aşağıya indim.

 

   

   

Benim inmemle beraber Anıl'da inmiş annemlere doğru benimle beraber yürüyordu.

 

 

 

   

Annem gözlerini kısarak önce bana bakıp sonra Anıl'a bakmıştı. Acaba tanımadı ve yanlış mı anladı diye düşünüyordum.

 

     

   

Ta ki Anıl'ın "aşk olsun Zeynep teyze tanıyamadın mı sarı oğlanını" diyince annemin ağzından çıkan 'hihh' nidasıyla rahatlamış bir şekilde ilerleyip meltem teyzenin yanına oturdum.

 

    

   

Anıl annemin elini öpüp biraz konuştuktan sonra kalkmak için müsade istemişti. Ama annem ve arkadaşları burada yalnız kaldığını anne yemekleri değil de sokaktan yemek yediğini duyunca müsade etmeyip yemeğe tutmuşlardi.

   

   

 

Hatta ve hatta hergün buraya gelip yemek yiyip öyle eve gitmesi daha doğru olur diye diretmişlerdi.

    

   

 

Anıl son sınıf tıp öğrencisi olarak okul hastane arasında gidip gelmekten fırsat kalırsa geleceğini söyleyip onların gönlünü hoş etmişti.

 

   

  

 

Kızlarda birer birer aramıza katılınca sohbet gırgır şamata almış başını gidiyordu.

 

     

 

Anneler yemek hazırlığı için evlere dağılınca masa biz gençlere kalmıştı.

 

    

   

 

Furkan abinin deyimiyle tayfada tek tek masaya gelmeye başladı. Her gelen önce çatık kaşları ile Anıl'a bakıp tanıdıktan sonra yumuşamaya başlıyorlardı.

 

     

    

Masaya koşa koşa gelen küçük kızla hepimizin dikkati ondaydı. Arkasından annesi olduğunu düşündüğüm kadın " Nehir koşma annem düşeceksin" diye seslenmiş ama yine de nehir'i durdurmaya yetmemişti.

 

    

   

 

Masaya gelir gelmez kendini Selim'in kucağına atıp " Selim dayı neden beni çağırmadınız" dudak büzerek konuşmasıyla içim eridi.

 

        

 

"Meleğim burada olduğunu bilmiyordum bilseydim şunların" bizi göstererek yüzünü buruşturup " yanına geleceğime sana gelirdim" diyerek kızın yanağından kocaman bir öpücük almıştı.

      

      

   

"Kusura bakmayın gençler camdan sizin oturduğunuzu görünce tutamadım evde" Selma koşup kadına sarılırken "aşk olsun abla ne demek kusur, nehir hepimizin göz bebeği" diyerek nehire öpücük atmıştı.

 

    

   

 

Anladığım kadarıyla Selma ve Selim abinin ablası olmalıydı.

 

       

   

 

O da bize katılmak için masaya oturduğunda yüzünü inceleme fırsatım olmuştu.

      

   

 

Esmer güzeliydi ya erken evlemisti ya da cidden hiç yaşlanmayanlardandı. Ama gözlerinde gördüğüm hüzün acı çekmiş biri olduğunu gösteriyordu.

 

   

   

Onun da bakışları beni bulunca "mahallemize hoşgelmişsiniz, ben ceylan" diyerek elini uzattı.

    

 

   

Uzattığı eline karşılık elimi uzatarak içten bir şekilde gülümseyip "hoşbuldum ceylan abla, bende Mihre."

 

      

 

Erkekler eve üstlerini değişip marketten alınacaklar için kalkınca biz kızlarda sofra hazırlığına başlamış biz ve Selmalarin evinin birleştiği bahçeye masaları kurarak büyük bir sofra kurmuştuk.

    

   

 

Sofraya oturmuş Sevgi teyzenin eşi ve oğlunun gelmesini bekliyorduk. Nehirin birden " Dede, dayı" diye bağırıp masadan kalkmasıyla gelenlere bakmak için başımı çevirdiğim an şok olmuştum.

 

    

   

Ne yani şimdi 'Sevgi teyzenin oğlu, nehirin dayısı Cihangir miydi?'

    

 

   

Nehir'i kucağına alıp gözleri yerimi biliyormuş gibi birden bana dönünce utançla başımı Anıl'ın koluna gömdüm.

 

       

 

Diğer tarafımda oturan Selma beni dürterek " güzel taktik ama sen yine de Anıl'ın yakışıklı yüzü için uzak dur" masadan yükselen afiyet olsun sesiyle kendime gelip delici bakışlar eşliğinde yemeğimi yemeye başladım.

 

      

   

Anıl bana göz kırpıp " zeynep anne ellerine sağlık yaprak sarması efsane olmuş" diyerek Cihangirin gözlerine bakıp ağzına bir sarma daha atmıştı.

 

     

   

Üstümde hissetiğim gözlerle başımı çevirip baktığımda kaşları çatık bir Cihangir ve benle Cihangir arasında bakışları gidip gelen bir Ceylan abla görmeyi beklemiyordum.

    

   

 

" Cihangir ablam nehir uyumuş sen onu içeriye yatır da gel" ceylan ablanın sesiyle Cihangir omzunda uyuyan yiğeniyle beraber ayağa kalkmıştı.

 

   

   

Sonunda rahat rahat yemek yiyebileceğimi düşünüp elime çatalı almamla, " mihre kızım sen Cihangir'e yukarı kattaki misafir odasını göster eve kadar gitmesin nehir uyanınca duymayız" annemin itiraz istemeyen ses tonuyla elimdeki çatalı masaya bırakıp yerimden kalkarak önden ilerlemeye başladım.

 

    

   

Yukarı kata çıkıp misafir yatak odasının kapısını açarak geri çekildim. Cihangir yiğenini yatağa bırakıp etrafa göz gezdirince fısıldayarak "bir şey mi lazım?" diye sordum.

   

   

 

"İnce bir örtü ve yastık varsa alabilir miyim?"

 

    

   

Yedek nevresimler annemin odasındaki dolabın üstündeydi ona doğru mahcup bir ifadeyle iyice yanına yaklaşıp fısıldayarak " kendi odamdan getirsem nehir rahatsız olur mu?"

 

    

   

O ise dibine kadar girmiş olmamın verdiği çatık kaşlarıyla bana bakarak resmen tıslayarak "olmaz getir" demişti.

   

 

   

Resmen parmak uçlarımda koşarak odadan çıkıp yatağımın üstündeki ince pikeyi ve yastığımı alarak yan odaya geçtim.

 

    

   

Cihangir yiğenini yatırdıktan sonra bana doğru yaklaşıp kaşlarını mümkünmüş gibi daha çok çatıp sert bir soluk vererek yanımdan uzaklaştı.

 

    

    

O ters bakışları ve sert soluğu olmasaydı selmanın dile getirdiği aslında en büyük korkum olan hislere hak verirdim ama öyle değildi işte.

     

    

 

Odamdan getirdiğim küçük gece lambasını nehirin yanına bırakarak bahçeye indim.

        

  

 

Kızların sorgulayan bakışlarına aldırmadan masadaki yerime oturarak kaçan iştahımla yemeklere bakıp geriye yaslandım.

 

    

   

Yemek, kahve, çay derken saatin geç olmasıyla herkes evlerine dağılmıştı. Annemin ısrarıyla nehir burada uyumaya devam etmiş Ceylan abla da uyanırsa haber vermemizi söyleyip gitmişti.

   

   

 

Yukarıda uyuyan nehire bakmak için odaya girdiğimde nehir'i yatakta ağlarken bulmayı beklemiyordum.

 

    

   

 

Adımlarımı hızlandırıp yanına oturup kendime çektiğimde bir yandan saçlarından öpüp bir yandan da gözünden akan yaşları siliyordum.

     

 

    

"Geçti güzelim sakinleş hadi, kabus mu gördün?" Başını iki yana sallayıp "kabus değildi onu gördüm babamı" iç çekip " mihye abla annem ağlarsam babamın üzüleceğini söyledi ,şehitler çocuklarını görür mü?"

 

    

  

 

Nehirin sözleriyle boğazıma oturan yumru ağzımı açmama müsade etmedi. Ona daha çok kendime çekip gözümden düşen yaşlara engel olmadım.

   

  

 

Demek ki ceylan ablada gördüğüm hüzün bu yüzdendi.

     

  

 

Nehirin ağlaması iç çekişlere dönünce yatakta uzanır pozisyona geçip onu da kollarımın arasına aldım. Nefes alışverişi düzenli bir hal alan nehirin uyuduğunu anlayınca;

    

   

İki babasız kız olarak hayatın bize bundan sonra mutluluk getirmesini dileyerek uykuya bıraktım kendimi.

 

 

 

  

.

.

.

.

 

Yeni bölümü nasıl buldunuz?

 

Vatanı için şehit düşen asker polis bütün kollu kuvvetlerine Allah rahmet eylesin. Ailelerine sabır diliyorum.

 

 

Loading...
0%