Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@ogretmenbiranne

Hello canlarım bir değişiklik yaparak bugün erkenden attım bölümü.

 

Hatrı sayılır bir uzun bölüm oldu.

 

Keyifli okumalar diliyorum 🍀

 

 

 

.

.

.

.

 

Odama giren güneş ışığıyla gözlerimi açarken üstümdeki ağırlığı yani Betül'ü biraz ittirip telefonu elime alınca saatin henüz erken olduğunu farkedip uyumaya çalıştım.

 

Elimi ağzıma götürüp sessiz bir şekilde kuruyan boğazım için hafifçe öksürdüm. Tıkanıklık hissi geçmeyince başucumdaki sürahiye uzanıp bir bardak su içtim.

 

Su bile boğazımı acıttığına şifayı iyi kapmışım demektir.

 

Betül'ü uyandırmadan yavaşça odadan çıkıp aşağıya indim. Mutfaktan gelen seslerle annemin uyandığını farkettim.

 

"Günaydın" sesimin içten çıkmasıyla suçlu bir çocuk gibi geri dönüp odama gitmek istedim.

 

Ayak seslerinden geldiğimi anlayan annem " Mihre! Bu kadar dondurmayı yediğinizi söylemeyeceksin değil mi?"

 

Tezgahın üstündeki paketleri gösteren anneme pişmanlık dolu bir surat ifadesiyle baktım "eh be annem ben sana yeme demiyorum ama yediğin zaman abartıyorsun, gel bakayım ateşin var mı?" bana doğru yürüyeceği an elimle durdurup başımı sağa sola sallayıp "ateşim yok" diyerek geri geri adımladım.

 

"Mihre!"

 

Az önce kıyamayan annem şu anda öyle bir bağırmıştı ki yer yerinden oynamıştı. Bunu da üst kattan gelen düşme sesiyle anladım. Büyük ihtimal Betül annemin bağırma sesine uyanmıştı.

 

"Sesin ağzından çıkmıyor farkında mısın kızım sen? Bir de ateşim yok diyor"

 

 

Annem söylenerek yanıma gelince "Hihh! Yanıyorsun kızım sen, hemen odana çık bende geliyorum"

 

 

Ayaklarımı sürüye sürüye yukarıya çıkmamla odanın kapısı açılmış ve saçı başı dağılmış bir şekilde Betül'ün çıktığını gördüm.

 

"Az önce Zeynep teyzenin feryadına uyandım, ne oldu aşağıda iyi misin sen?"

 

 

Çıkmayan sesimle " hasta olduğum için köpürdü" diyerek odama yöneldim.

 

Betül peşimden odaya girerek "özür dilerim mihre gerçekten bu şekilde olmasını istememiştim."

 

Dondurma yeme fikrini ortaya attığı için kendini suçluyordu.

 

"Senin bir suçun yok ki bende yemek istedim" yorganı havalandırıp paytak adımlarla pencereye yönelip içeriye temiz hava girmesi için açtım.

 

"Olsun yine de gece gece ben girdim senin kanına" açılan kapıyla annem içeriye girince "Zeynep teyze çok kızma Mihre'ye, ben istedim yani benim yüzümden oldu" pişmanlık akan sesiyle anneme söyledikleri annem hiç etki etmemişti.

 

"Senin suçun yok kızım, Mihre hasta olacağını bile bile yemiş koskocaman kız hayır demesini bilmeliydi"

 

Annem küçüklüğümden beri hep böyleydi benim hasta olmam demek annem için büyük bir felaketti.

 

Onu da anlıyorum daha 7 aylıkken dünyaya gelmişim ciğerlerim tam gelişmediği için hastanede küvözde kalmışım annemde o günden beri beni hep gözünden sakınırdı.

 

"Betül cidden şimdi çorba içerim ilaçta alıp terleyince toparlarım sen dert etme" diyerek yatağıma uzandım.

 

"Sevgi teyzenin mükemmel karışımından alıp geliyorum bize hep yapardı ikinci gün ayağa kalkardık" diyip koşa koşa odadan çıktı.

 

Annem gelip ateşölçeri koltuk altıma koyup " bu çorbaya bitir bebeğim olur mu? Ben sana ilaç alıp gelirim eczaneden bir de girme şu yorganın altına al şunları giyin " diyerek şortlu pijama takımı verip o da odadan çıktı.

 

 

Annemin yaptığı çorbayı içip iyice yatağa gömülüp annemlerin gelmesini bekledim.

 

Çok geçmeden aşağıdan gelen zil sesiyle yerimden kalktım. Gelen annem değildi o olsaydı anahtarını kullanırdı herhalde.

 

 

Kapı tekrar tekrar çalınca nefes nefese aşağıya indim. Kapıya varınca gelen öksürük kriziyle kapıyı açmak ve karşımda Cihangiri görmem bir oldu.

 

Tepeden tırnağa beni süzüp elindeki poşeti uzatmış " Zeynep teyze acil bir işi olduğunu birazdan geleceğini söyledi" gözlerime bakarak "sen iyi misin?"

 

Öksürüğün izin verdiği kadarıyla yutkunup "biraz hastayım" kısık sesimle söylediğim şeye kaşlarını çatıp elindeki poşeti vestiyere bırakarak tekrar pijamalarıma bakıp "hadi üstünü değiş gel hastaneye gidelim" dedi.

 

Başımı iki yana sallayıp "teşekkür ederim gerek yok" konuştukça öksürüğüm iyice artıyordu ve ben bir an evvel ilaçlarımı içip terlemezsem gerçekten hastanelik olacaktım.

 

"Mihre" sesi o kadar güzel geldi ki kulağıma "hadi bak ağırlaşmadan götüreyim seni" diye konuşunca arkasında beliren sevgi teyze ve betülle neye uğradığımı şaşırdım.

 

"Cihangir oğlum?" Sevgi teyze oğlunu görmek epeyce şaşırmıştı.

 

"Zeynep teyzeyle yolda karşılaştık ilaçları verip gitti, acil bir işi çıkmış" açıklaması yeterli gelmiş olacak ki Cihangiri ittirip "tamam hadi çekil ayak altından kızı da kapıda lafa tutmuşsun zaten" diyerek terliklerini çıkarıp içeriye girdi.

 

"Betül kızım sen bir koşu marketten şu yazdıklarımı al gel ben hemen hazırlayayım" elindeki kağıdı betül'e verirken Cihangir durdurmuş "anne ne karışımı kız ayakta duramıyor, hastaneye gitmesi lazım" diye araya girmişti.

 

"Sıpaya bak hele yıllarca bu karışımla iyileşti şimdi beğenmiyor, 2 saate hazır olur merak etme kızım" sevgi teyzenin söylediklerine Cihangir bildiğin göz devirmişti.

 

"Tamam annem haklısın sen karışımı yap biz hastaneye gidip gelelim, daha çabuk toparlanır" diyip sevgi teyzeyi ikna etmişti.

 

" Gerçekten sizi işinizden etmeyeyim sevgi teyze, annem ilaçları almış zaten iki güne kalmaz geçer" uzun cümle kurmamla kuru öksürük kendini ortaya çıkarmıştı.

 

"Şuna bak hele bir de karşı geliyor, al oğlum sen mihreyi götür hastaneye bende bu arada hazırlayayım" diyip beni kapıdan ittirince Cihangir önüme geçip "anne bırak bir kız üstünü değişsin bari" diyerek bu şekilde sokağa çıkmamı engellemişti.

 

"Ateşi var kızın ne yapsın oğlum çarşaf mı giyinsin?" vestiyerdeki ince hırkamı ve çantamı elime tutuşturan betül'e gelmesi için yavru köpek bakışları atıyordum.

 

Hiç oralı olmayıp "bende gideyim sevgi sultan senin istediklerini alayım" hızla yanımızdan ayrılıp koşturdu.

 

Cihangir yüzünü sıvazlayıp "tamam anne ona da tamam, hadi gidelim mihre" diyip kapının önünden çekilip bana geçmem için müsade verdi.

 

Spor ayakkabılarımı giyinip hırkamı omuzlarımdan geçirerek Cihangiri beklemeden yürümeye başladım.

 

"Nereye gidiyorsun Mihre" Cihangirin sesiyle arkamı dönüp nefesimi sesli bir şekilde bırakıp "hastaneye gitmiyor muyuz? Taksi için ana caddeye yürüyorum işte" diye sitemli bir şekilde konuştum.

 

Hayır yani ne vardı sanki şu hastalığın evde kendi kendine geçmesini bekleseydim. Serumdan da iğneden de korkuyorum.

 

Bu halime belli belirsiz gülüp elindeki anahtarı kaldırıp düğmesine basarak hemen yanımdaki arabanın kapılarını açtı.

 

Nereden bilebilirdim arabayla gideceğimizi. Hastalıktan gözümün önünü göremiyorum arabanın varlığını unutmuşum çok mu?

 

Yolcu koltuğunun kapısını açarak yerime oturmamı beklemiş ardından sürücü koltuğuna geçip arabayı hareket ettirmişti.

 

Arabanın içinin sıcak olması ben iyi mayıştırmıştı gözlerimin kapanacağını anladığım an dik durmaya çalıştım.

 

 

Başını yoldan hiç çevirmeden arabaya sürerken bir yandan da düğmeye basıp klimayı çalıştırmıştı.

 

" Çok mu var ateşin" yüzüme bakmadan sorduğu soruyla ona dönmüştüm. Yüzünde anlam veremediğim bir ifadeyle kaşlarını çatmıştı.

 

"Yok yani sanırım" nefes alıp soluklarımı düzene sokarak " bilmiyorum ki üşüdüğüm için anlamıyorum" diyip elimi alnıma götürmüştüm.

 

Birden elini alnıma koyup ateşime bakınca vücudumun, başımın cayır cayır yandığını hissettim.

 

Hatırladığım gerçeklerle kendimi geriye çektim.

 

Ne yaptığını yeni yeni idrak etmiş olacak ki "özür dilerim sadece ateşine bakmak istemiştim" açıklama yapıp alnıma dokunan elini hemen direksiyona koymuştu.

 

"Önemli değil elin soğuk geldi de birden ürperdim" diye geçiştirmeye çalıştım.

 

Direksiyonu tutmuyordu. Eli direksiyonun üstünde duruyor sanki kirlenmiş gibi parmaklarını direksiyona sarmıyordu.

 

Çantamın içinden ıslak mendili çıkartıp içinden iki tane alarak ona uzattım.

 

Bir bana bir de elimdeki ıslak mendile bakıp " bunlar ne için?" diye sordu.

 

Direksiyonda asılı kalan elini gösterip "Hastayım ya elini temizle istersen, direksiyonun hakimiyetini böyle sağlayamazsın" bir tık kalbim kırılmıştı ama olabilir yani belkide hastalık bulaşmasın diye yapmıştı diye kendimi avutmaya çalıştım.

 

Diğer eliyle elimdeki ıslak mendilleri alıp gösterge kutusunun önüne bırakıp kaşlarını çatarak " saçmalama istersen" diyip vardığımız hastanenin acil otoparkına girmişti.

 

Çantamdan çıkardığım mendilin biriyle elimi silip kapıyı açıp onu beklemeden çıkmıştım.

 

İçeriye girip kimliğimi vererek girişimi yapmıştım.

 

Doktor odasının önünde beklerken vücudumu saran titremeye engel olamıyordum. Çok beklemeden sıra bana gelince cihangirde benimle beraber içeriye girmişti.

 

Doktor gerekli kontrolleri yaptıktan sonra elimize verdiği kağıtlarla çıkmış hemşirin yanına giderek kağıtları teslim etmiştim.

 

Boş bir sedyeye uzanıp damar yolunun açılmasını beklerken iğnenin koluma girişini izleyemediğim için kafamı çevirip yüzümü buruşturdum.

 

"Biraz dikkatli mi olsanız" Cihangirin hemşiri uyarmasıyla başımı kaldırıp ona baktım.

 

Hemşir sırıtıp " teniniz çok beyaz ve damarlarınız ince oldugu için bulamadım kusura bakmayın" demişti.

 

Cihangir sessiz olduğunu sandığı ama benim duyduğum şekilde ağzının içinden söylenmişti "sanane lan teninin beyazlığından"

 

Serum bittikten sonra hastaneden çıkmış yol üstünde bir eczanede durup ilaçları almıştık.

 

Aşina olduğum mahalleye girdiğimizde Cihangire dönüp "ben burada ineyim istersen daha fazla işinden etmeyeyim seni"

 

Beni hiç takmayıp evlerimizin olduğu sokağa girince " kim olsa aynı şeyi yapardım" diyen Cihangire dönüp boğazımdaki yumruyu yok edip "haklısın yine de teşekkür ederim" diyip ilaç poşetimi aldım.

 

Aklıma gelen şeyle kapıyı açmaktan vazgeçip çantamdan cüzdanımı çıkartarak son 100₺ mi yani Cihangirin ilaçlar için ödediği parayı ayarlayıp "ilaçlar için de sağol" diyip ona uzattım.

 

Almayacağını anlayınca kapıyı açıp çıktım kalktığım koltuğa parayı bıracakken "yapma" diyip kolumu tutu "kimseye borçlu kalmak istemem" diyerek kapıyı kapatıp eve doğru yürüdüm.

 

Halâ hareket etmeyen arabaya dönüp başını sağ omzuna yatırmış kırılmış gözlerle bana bakan cihangir'den gözlerimi çekip zile bastım.

 

Betül kapıyı açınca elimdeki ilaçları alıp mutfağa geçmişti.

 

Bende peşinden onu takip edip girdiğimde Annem, sevgi teyze, ceylan abla, meltem teyze yani bütün kadınları mutfakta oturmuş çay içiyorlarken buldum.

 

"Annem nasıl oldun iyi geldi mi serum?" Yerinden kalkıp bana doğru gelen annemin yüzünde daha önce hiç görmediğim bir yorgunluk var gibiydi.

 

Benim yüzümden böyle olduğunu düşünüp iyice vicdan yapmıştım.

 

Gülümseyerek "iyiyim annem, sağolsun Cihangir abi hastaneye götürdü serumu yiyince kendime geldim" benim abi dememle ceylan abla elindeki bardağı masaya sertçe bırakıp offlamıştı.

 

"Allah razı olsun bacım yaa Cihangir oğluma da çok teşekkür ederiz" annem kalktığı sandalyeye geri oturmuş ve sevgi teyzeye mahçup bir şekilde bakıyordu.

 

"Allah sizden de razı olsun ama yeter artık teşekkür edip durmayın Mihre'de kızımız sayılır lafı mı olur böyle şeylerin" diyerek annemi rahatlatmaya çalışmıştı.

 

"Müsadenizle ben odama çıksam, duş alıp biraz uyuyayım"

 

Hepsi birden "çık çık sen istirahat et" derken ceylan abla "sen duşunu al bende sana annemin yaptığı karışımdan hazırlayıp getiririm" demişti.

 

"Olur abla" diyip mutfaktan çıktım.

 

Salonda uyuyan nehir'i görünce yanına yaklaşıp açılan örtüsünü düzelterek merdivenlere yöneldim.

 

Kısa bir duşun ardından odama geçip üstümü giyinerek yatağıma uzandım.

 

Kapının tıklanmasıyla ceylan ablanın geldiğini anlayıp " gel abla" diye seslendim.

 

Elinde değişik renkli bir bardak dolusu içecekle girince buruşturuğum yüzümü görüp " sakın ön yargılı davranma tadı çok güzel" diyerek bardağı bana uzattı.

 

Gerçekten dedikleri kadar varmış dudaklarımı yalayıp "bunun içinde ne var böyle ya sırf bunun için hep hasta olurum" memnuniyetimi dile getirmekle ceylan abla gülüp " annemin özel tarifi kimse bilmiyor sır gibi"

 

Ceylan abla lafını tamamlayamadan çalan telefonu cebinden çıkartarak önce bana sonra da telefona bakmıştı.

 

"Efendim Cihangir"

 

.

 

"Ayy yok evde değiliz Zeynep teyzelerdeyiz"

 

.

 

Bana bakıp "hıhı"

 

.

 

"Tamam ablacım ben anneme haber veririm"

 

.

 

"Tamam geç gelecek olursan ara"

 

.

 

"Görüşürüz ablam dikkat et kendine"

 

Telefonu kapatıp "neyse ben aşağıya ineyim sen dinlen artık" diyip yerinden kalkmıştı.

 

Ceylan abla gittikten sonra telefonumu sessize alıp uyudum.

 

5 gün sonra...

 

Aradan geçen günlerde sevgi teyzenin karışımı Cihangirin hastaneye götürmesi derken çok çabuk toparlanmıştım.

 

Ben toparlanmıştım ama annemde bir haller vardı sürekli bir yerlere dalıp gidiyordu.

 

Evden hiç çıkmadığım için kızlar sitem etmişlerdi.

 

Keyfim yoktu aslında o gün yani Ceylan ablanın benim yanımda Cihangirle konuştuğu günün gecesi gördüklerimden ve duyduklarımdan sonra evden çıkmak istemedim.

 

Bütün gün uyuduğum için gece uyanmış ve evin içinde ses olmasın diye üstüme ince bir örtü alıp aşağı balkona inmiştim.

 

Saat iki civarı karşı evin balkonunda onun sesini duymamla kendimi gizleyip konuştuklarına kulak misafiri oldum.

 

"Bilmiyorum abla iki yıl önce görmüştüm onu cesaret edip konuşamadım şimdi de ya birini seviyorsa diye belli edemiyorum içimdeki hisleri"

 

Bu sözlerden sonra usul usul yatağıma geçip onu bu denli üzen sevgiye onun bu denli sevmiş olmasına hem mutlu olmuş hem üzülmüştüm.

 

Kendi içimdeki hisleri yok saymak için görmemenin daha iyi olacağını düşünüp kendimi eve kapatmıştım.

 

Telefonumun zil sesi hem odamı dolduruo hemde beni derin düşüncelerden çıkarırken gördüğüm isimle sesimi düzene sokup cevap verdim.

 

"Alo"

.

 

"Evdeyim Anıl"

 

.

 

"Yok ya ben hiç çıkmayayım, sen bize gel"

.

.

"Tamamdır bekliyorum"

 

Merdivenlerden inip son basamağa geldiğimde annemin içeride Meltem teyzeyle konuştuğunu duydum.

 

" Yıllar sonra gördüm onu bizim mahalleye taşındığımızı yeğeninde öğrenmiş"

 

"Ee konuştu mu peki" meltem teyzeyle annem kimden bahsediyordu bilmiyorum.

 

" Sadece durup baktı onu görmek çok sarstı beni, sonra dedi ki Poyraz'ın bahsettiği kız yani Mihre kızın mı?"

 

Meltem teyze can kulağıyla annemi dinleyip başını salladı "demek tanışmışlar poyrazla, poyraz kız kardeşinin oğlu, kız kardeşi küçük yaşta ölünce annesi zor süreç geçirdi çocuk haliyle geldi mahalleye yıllardır dayısıyla beraber yaşıyor"

 

"Yaa çok üzüldüm Allah sabır versin"

 

Annemin kaç gündür canını sıkan bu durum bu adam yani Poyraz'ın dayısı kim açıkçası çok merak etmiştim.

 

 

Hiç duymamış gibi merdivenlerden şakıyarak aşağıya inip neşeli tutmaya çalıştığım sesimle "günaydın annem, günaydın meltem teyze" diyip yanlarına geçtim.

 

Onlarda karşılık olarak günaydın diyince annem kahvaltı sofrasına geçelim diyip önden mutfağa geçti.

 

Anneme Anıl'ın geleceğini söyleyince bütün kadınlara haber vermiş hepsi el birliğiyle akşama güzel bir yemek organize etmişlerdi.

 

Neymiş efendim anne yemeği ev yemeği yedirmeden göndermezlermiş.

 

 

Kahvaltıdan sonra Anıl gelmiş beraber bahçeye çıkıp sohbet ederken kızlarda da tek tek yanımıza gelmeye başlamışlardı.

 

Selma içeriye "ayy anam öldüm bittim annemin gazabından ancak kurtuldum" diyip kendini karşıdaki sandalyeye atınca sordum "ne oldu ne bu halin?"

 

"Yaa annem 3 tepsi su böreği açtırdı en son tepsiyi ona bırakıp kaçtım"

 

"Su böreği mi? Mahallede boş ev var mı?"

 

Anıl'ın neşeyle sorduğu soruya Selma gülerken İrem " bizim evin karşısındaki ev önümüzdeki ay boşalacakmış" diye ciddi ciddi cevap verdi.

 

Ben Anıl'ın şaka yapmasını beklerken o "gerçekten mi?" Bana dönüp "gidip bakalım mı?" diye sordu.

 

Açıkçası şaşırmıştım çünkü Anıl yıllardır zaten öğrenci evinde kalıyordu.

 

"Sen zaten evde kalmıyor musun?"

 

"Kalıyorum ama tek değilim, ev arkadaşıma da sen çık diyemeyeceğime göre en güzeli benim çıkmam"

 

Onu başımla onaylayıp "tamam annemlere haber verip çıkayım, İrem sen ev sahibini tanıyor musun? Bir de onunla görüşelim" masadan kalkmış ve daha içeriye girmeden selmanın "aslında sende tanıyorsun" demesiyle durup onlara döndüm.

 

"Nasıl yani?" tek kaşımı kaldırıp sorduğum soruyla İrem selmanın omzuna vurmuş o ise omuz silkip " yani ev sahibini sende tanıyorsun çünkü o ev de Cihangir abilerin"

 

Neden elimi attığım her yerden o çıkıyordu ki ne güzel tam aklımdan çıktı derken hemde.

 

"Ne olmuş Cihangir'e?"

 

Gelen sesle arkamı dönüp bahçe kapısından elinden tencereyle giren sevgi teyzeyi görünce yanına gidip elindeki tencereye uzandım.

 

 

"Ben alayım sevgi teyze ağırdır" diyip elindeki tencereyi alıp yemeklerin bırakılacağı masaya koydum.

 

"Sevgi Sultan, sizin önümüzdeki ay kiracısı çıkacak olan evinize bakmak istiyorum buraya taşınmayı düşünüyorum da"

 

Anıl'ın sevgi teyzeye açıklama yapmasıyla sevgi teyze derin bir oh çekip "tabi evladım sen eve bak beğenirsen ayarlarız" diyerek içeriye annemlerin yanına geçti.

 

Kızlar ve Anılla beraber gidip eve baktığımızda Anıl evi çok beğenmişti. İki katlı evin birinci katıydı ufak ama şirin bir evdi.

 

Mahallede sallana sallana yürüyüp eve geldiğimizde bizimkilerin masayı kurduğunu beyleri beklediğini gördük.

 

 

Erkeklerinde gelmesiyle herkes masaya toplanmış ve afiyetle yemeğe başlamıştık.

 

Ceylan abla "Anıl ablacım hayırlı olsun ne zaman geliyorsun mahalleye?" diye sorunca Cihangir elindeki çatalı sertçe masaya bırakıp ablasına sorgulayıcı bakışlar atıp bana döndü.

 

"Öyle oldu Ceylan abla önümüzdeki ay taşınacağım inşallah" Anıl'ın verdiği cevaba memnun olan sevgi teyze " önceden haberdar et oğlum biz evi oturur hale getirir temizliğini de hallederiz"

 

Cihangir ortada dönen konuşmanın ne olduğunu anlamamış gibi kim konuşsa başını ona çeviriyordu en son dayanamayıp " ne taşınması ne evi anne?"diye sordu.

 

"Haa senin haberin yok oğlum çıkan kiracının yerine gelecek Anıl oğlum" Cihangir sandalyesini geriye ittirip " peki anne, tamam" diyerek masadan kalkmış "ben eve geçiyorum müsadenizle" diye konuşmuştu.

 

"Cihangir oğlum dur, mihre sana yaptığımız tatlıdan bir tabak versinde evde yersin" diyen annemi ikiletmeden kalkıp bahçeden mutfağa geçtim.

 

Peşimden gelen seslerle onunda içeriye girdiğini anladım.

 

Dolaptan sütlaç almak için buzdolabına yöneldiğimde dolabın kapağını sertçe ittiren Cihangirin dibime kadar girdiğini hissetmemle ellerim titremeye başlamıştı.

 

Onu görmezden gelip dolabı tekrar açıp bir kase sütlacı alıp kapağı kapattım.

 

Önüme dönüp tabağı ona uzatınca "sevgilinin bu mahalleden başka ev tutacağı yer mi yoktu?"

 

Cihangirin söyledikleri beynimin içinde uğultu halinde dönüp duruyordu. Sevgili mi?

 

Tabağı tekrar uzatıp "afiyet olsun" deyip dönerken kolumdan tutmuş " bir cevap vermedin neden bu mahalleye taşınıyor sevgilin hemde bizim eve?"

 

Sabrımın dibini sıyırdığımı belli eder şekilde sakin bir şekilde "istediği yere taşınabilir sevgi teyze bir sakınca görmemiş ki anlaştılar" dedim.

 

Neden bilmiyorum ama açıklama yapma gereksinimi duydum.

 

 

"Hem o yani Anıl benim sevgilim değil"

 

Kolumdaki eli gevşemiş şaşkın bir şekilde bana bakıp "gerçekten mi?" demişti başımı aşağı yukarı sallayıp gülümseyerek "gerçekten" diyip "ben bahçeye geçeyim bizimkiler merak eder, iyi geceler" diyerek aramızdaki mesafeyi açtım.

 

Derin bir "ohh çok şükür" çekip kapıya doğru yürüyünce bende yolcu etmek için arkasından ilerledim.

 

Kapının önü

nde durup elindeki ayakkabıları yere bırakıp giyindikten sonra gülümseyerek "ellerinize sağlık bundan sonra en sevdiğim tatlı sütlaç" diyerek gitti.

 

Ardından ağzı bir karış açık benden bihaber eve girip kapıyı kapattı.

 

.

.

.

.

.

 

Ne yapıyorsun Cihangir?

 

Yeni bölümü nasıl buldunuz?

 

Yorum yapmayı ve yıldızıma tıktık yapmayı unutmazsanız sevinirim 💙💙

 

 

 

Loading...
0%