Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Talihsiz Gemi Seferi

@okkes1

 

Yıl 1905. Hava soğuk ve sisliydi. Motorlu ve Yelkenli bir gemi açık denizde bulunuyordu. Mizana yelkenleri ve flokları açık değildi sadece ana yelkeni açıktı ki durumu pek etkilemiyordu. Bir saat önce sisin etkili olmasıyla birlikte motor gücüne başvurmuştu ve aslında hemen hemen her denizcinin bu durumda yapması gerekeni yapmıştı. Her kaptan sisli havalarda genellikle rüzgar olmadığını bilir. Geminin mürettebatının bir kısmı makina minaresinde ve gözcü olarak çalışıyor diğer kısmı ise ana salonda sohbet ediyorlardı. Mürettebat 2 mühendis, 2 lostromo, bir aşçı, bir dümenci, 2 kamarot, bir mühendisbaşı, 2 yardımcı kaptan ve bir kaptan, 5 güverte tayfasından oluşuyordu. 3 gün üst üste uzun bir süre sisin etkili olmasından ve pusulanın şans eseri aynı günlerde düzgün çalışmaması rotalarından sapmış olmalarını açıklar nitelikteydi. Geminin kaptanı Alfred William 2 gündür çevreye sinyal yollasa bile dönüş yapan yoktu. Kaptan yönünü tam bulamamasına rağmen geminin güney güneybatı yönünde ilerlediğini tahmin ediyordu. Çünkü pusula gemi Macellan Boğazı'nı geçtikten sonraki 36 saatte, halen çalışırken, ibresi geminin gittiği rotanın batı, kuzeybatı yönü olduğunu gösteriyordu. Kaptan pusulanın bozulduğu gün geminin Yeni Zelanda kıyılarındaki Cook boğazından geçerek Avusturya kıyılarında bulunan Sidney limanına ulaşmayı planlıyordu. Bu yüzden geminin rotasını güneybatıya doğru kaydırdı fakat dün öğleden sonra meydana gelen şiddetli rüzgar ve fırtınadan dolayı rotanın satmış olabileceğini kanaat getirdi. Alfred endişelenmekte haklıydı çünkü gemi şu anda Antartika denizi'ne giriyordu ve daha şimdiden hava sıfırın altında 4 derece olmuştu bile. Yılın bu zamanlarında, mayıs ayının başları, Kuzey Yarım Kürede kasım ayına tekabül ediyordu. Kısacası kış geliyordu ve mürettebatın üçte biri daha şimdiden hasta olmuştu. En azından bunun gibi durumlara karşı kalın giysiler, battaniyeler, limon suyu ve şifalı ilaçlar, kömür dahil her şey yeterince depo edilmişti. Birkaç gün daha gemi aynı ortada devam etti. Mürettebat huzursuzlanmaya başlamıştı. Kendi aralarında, onların arasında kaptan , kaptan yardımcıları ve mühendisbaşı yoktu, sohbet ediyorlardı. Geminin genç tayfalarından biri konuşuyordu:“Bizim kaptan böyle giderse hepimizde donmaktan öleceğiz.” Bunu söyleyen Hollanda milliyetine sahip Finn idi. Ardından bir başkası:“kaptanımız aslında becerikli bir kaptan sadece elimizde bir tane bulunan Dünya atlasımızı kaybetmemiz büyük bir talihsizlik.”Bunu Türk milleyetine sahip Ahmet söylemişti. Aralarında tek Müslüman oydu. Kaptana büyük bir güven duyuyordu ve bu inanca sahip tek kişi oydu. Finn konuşmaya devam etti: “Atlasımızı kaybetmemize kim sebep oldu sizce? Tabii ki yardımcı kaptan sıfatını hak etmeyen fakat şu anda aynen bunu sürdüren Tom kaybetti. Rüzgarlı havada onu açık pencerede önünde bırakan oydu.”Ardından bir başkası:“Haklısın, gerçekten oydu.” Neredeyse hepsi onu onaylamıştı, Ahmet hariç:“Belki de onun işinden acilen alıkoyan bir olay olmasaydı kaybolmazdı.” Ahmet bunu imalı bir şekilde ifade etmişti. Aynı zamanda birkaç kişiyi kafasıyla işaret etmişti. Ardından bir başkası:“ Tamam olan olmuş, kavga sonlanmış, her neyse. Ben diyorum ki eğer bir başka sorun daha ortaya çıkarsa isyan çıkarabilme hakkımız olmalı ve yönetimi ben almak istiyorum. Onaylayanlar...Bu sözü söyleyen Alman milliyetine sahip Albert idi. Kendisi tayfalardan biriydi ve aynı zamanda kaptandan sonra en deneyimli kişiydi. Saçları dik ve hafiften beyazlamıştı. Yaşına rağmen becerikli ve çevikti. Lider ruhlu bir bakışı vardı. Kendinden emin ve kararlıydı. Bu oylamasına orada bulunanların dörtte üçü onaylamıştı. Sadece ilk başta Ahmet olmak üzere 3 kişi onaylamamıştı. Diğer ikisi ise lostromo olan Franz ve Anthony idi.Konuşma içeriye mühendisbaşı girince sonlandı. Ahmet, kaptana inancı tam olan ve durumdan dürüstçe, aldatmaca olmadan kurtulabileceğine inanıyordu. Görünüşünden bahsetmek gerekirse düz, kara renkli saçları ve favorileri olan, kollarında yaralar ve ellerindeki nasırlar ile yılların deneyimini anlatan, güler yüzlü ve kararlı bakışları olan, 30-35 yaşlarında bir adamdı. Finn ise kulaklarında küpe olan, saçları dağınık, kahverengi ve dalgalı bir şekle sahip, görünüşü hafiften korsan’a çalan, yaklaşık 28-30 yaşlarında görünen, bencil birisiydi. Velhasıl tayfanın çoğunluğu bu durumdan rahatsızdı ve yakında gerçekleşecek olaylar isteklerini daha da ateşleyecek. Pusula bozulalı 2 hafta geçmişti ve gemiyi ihtiyatla yönlendiren kaptan halen halen pasifik sularında ilerlediklerini düşünüyordu. Tam bu sırada kaptan yardımcısı, kaptan Alfred’in kamarasına girdi. O tabii ki 2.kaptan yardımcısı Tom değildi, aksine 1.kaptan yardımcısı Oliver’dı. Önemli bir konu hakkında kaptanı bilgilendirmek için gelmişti.“Kaptan, sanırım gemide ufak çaplı bir isyan var.Bunun ardından Kaptan Alfred:“farkındayım, artık verilen emirlere daha isteksiz yerine getiriyorlar.Yardımcı Kaptan Oliver kaptanın sözünü başıyla onaylayarak:“Dahası, ismi lazım değil bir tayfa üyesi bir sorun daha çıkarsa isyanın patlak vereceğini söyledi, kaptan.”Kaptan Alfred soğukkanlılıkla:“Anlıyorum, bundan sonra daha dikkatli olmalıyız.” dedi. Bu konuşmanın ardından başka bir şey söylenmedi. Ertesi gün bir fırtına çıktı ki fırtına kar şeklindeydi. Hava sıfırın altında 10 dereceydi. O gün yeni bir aksilik çıktı. Gözcünün dikkatsizliğinden ötürü geminin yan karinasına (su hizasına yakın dış kaplaması) bir buzul parçasının çarpması sonucu buzulun geminin altına kayıp dümeni parçaladı. En azından geminin çelik yapısına sahip gövdesi hasar almamıştı fakat gemi artık yönlendirilemiyordu ve dalgalarla boğuşarak kontrolsüzce sürükleniyordu. O ana kadar kaptan Alfred’in amacı Sidney limanına önemli bir iletiyi ulaştırmaktı ancak değişen şartlar altında / ve kendisinin hayatta kalabilmesi asıl amaç olmuştu. Dümenin parçalanmasından itibaren bir hafta geçmiş, kaptanın ne kadar çaba harcamasına rağmen yardım istekleri bir türlü cevaplanmamıştı. Görünürde hiçbir gemi yoktu. Ufukta uzaklarda toplanmış bulut ve sis kümeleri o bölgelerde kar fırtınasının etkili olduğunu gösteriyordu. Kaptanın bir önsezi sonucunda tahmin ettiği mevzubahis bölgenin güney buzullarının yani Antartika kıyılarının başlangıcı olduğuydu. Bu durum gösteriyordu ki gemi güneybatı istikametine devam ediyordu. Kaptan Alfred rüzgarın güney-güneydoğu tarafından estiğini ve bu durumdan faydalanarak soğuk denizlerden çıkmaya karar verdi. O yüzden motorları kapatıp yelkenleri açtırdı ki bu bilhassa kömür tasarrufu yapmalarını da sağlayacaktı. 2 gün boyunca halen görünürde gemi yoktu ve artık tayfalar isyan çıkaracaktı ki şafak vaktinde gözcünün “Kara göründü.” diye bağırması ile mevzubahis isyan bir süre ertelendi. Tayfalarda o ana kadar bıkkınlık ve isyankarlık hat safhadaydı ki verilen emirlere çoğunlukla uymayıp gruplar halinde güvertede veya ana salonda ayrı köşelerde takılmaları bu durumun göstergesi idi. Tayfalar hemen istekli bir şekilde belki de hayatlarını kurtaracak ve uzun süren yorucu deniz seyahatini bitirecek mevzubahis kara parçasına çıkmak için çalışmaya başladılar. Akıntı doğrudan onları oraya sürüklüyordu. Sisin dağılmasıyla birlikte daha net görünen ve daha da yaklaşan kara parçasının ne Yeni Zelanda ne de Avustralya kıyıları olduğu aksine boyutu çok daha küçük bir ada olduğu gözlemlendi. Acaba kahramanlarımız gemiyi adanın resiflerine çarpmadan durdurabilecek miydi? Durdurabilseler bile isyan çıkmadan birlik olup bu durumdan kurtulabilecekler miydi? Daha da önemlisi adada kalmaları gerekirse ne yapacaklardı? Ada meskun muydu? Meskun ise yerli vahşiler mi yoksa Avrupalı kolonizatörler mi vardı? Hepsini zaman gösterecekti. Buradan itibaren bu soruların cevabı okurun hayal gücüne kalmış.

Loading...
0%