@okur.yazarkelebek
|
Part2 olduğu için çok daha kısa oldu, tüm gün dışarıda olduğum için düzenleyemedim hatalarım varsa affedinnn
Lütfen oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın, son zamanlarda yorumların azaldığını görmek beni çok üzüyor.
Keyifli okumalar dilerimmmmm
***
Son 15 saat 24 dakika.
Tik tak...
Blaze, notu omzunun üzerinden okudu. Kâğıt parçasını elinde buruşturup fırlattı. "Gelsene!" Bir küfür savurup tekrar bağırdı. "Notların arkasına saklanma!"
Birkaç saniye hırsının geçmesini bekledi. Sonra kardeşine döndü. "Koluna bakmamız gerek."
"Önemli değil." Aslında gerçekten değildi, babası ona zamanında daha kötülerini de yapmıştı.
"Önemli."
Odaya döndüklerinde Flame'in kalbi hala kulaklarında atıyordu. Ölümden korkmadığını savunuyordu ancak panik, bedenini ele geçirmeye başlamıştı.
Blaze koluna bakarken son kez ısrar etmeyi denedi. "Gerçekten sorun değil."
"Gerçekten bir sorun."
Faydasızdı.
Blaze, banyodan bir sargı bezi almaya gittiğinde, “Seçim yapmak zorundasın,” diye seslendi Flame.
“Asla,” dedi Blaze sargı beziyle geri döndüğünde. “Babamı öldüremem, hem bunu yapmaya manevi gücüm yok hem de yakalanırım. Seni de feda etmeyeceğim.”
“Babamızın ölmesi gerekiyor,” diye mırıldandı Flame, her ne kadar acıtsa da doğruydu bu.
“Bilmiyorum,” dedi Blaze bezden bir parça koparırken. “Ama ölürse vicdanım sızlamaz gibi geliyor.”
Bezi koluna doğrulttuğunda Flame onu durdurdu. “Önce alkolle temizlemelisin. Mikrop kapar.”
Tıp hakkında bu kadar fikre sahip olmasını babasının onu dövdükten sonra kendi yaralarını sarmaya alışmasına borçluydu.
Blaze istemsizce Flame’in onu felçten kurtarmasını hatırlamıştı. “Teşekkür etmedim,” dedi sessizce. “Şey için…”
“Önemli değil.”
Alkolle getirdikten sonra Flame, “Son 15 saat 16 dakika,” diye hatırlattı. “Bu sefil dünyada yaşamak iğrenç olsa da kurtulmak da iyi olmalı.”
Kendince içini rahatlatmaya çalışıyordu.
“Ölmeyeceksin,” dedi Blaze baskın bir sesle.
“Kadın ya da adam, bizi izliyor belli ki. Birkaç dakikalık boşluğu bile kullandı ve yaraladı beni. Sırf yapabildiğini gösterebilmek için.”
“Ölmeyeceksin,” dedi Blaze ikinci kez.
Flame cevap vermek için ağzını açmıştı ki Blaze alkollü bezi bastırarak susturdu onu.
“Ah,” diye inledi Flame istemsizce. “Nazik ol.” Sonra kaşlarını çatıp ekledi. “Gerçi pislik gibi davranmadan bir saniye geçiremezsin ki.”
Ne dediğinin farkına vararak, “Ö-özür dilerim,” dedi çabucak. “Bir varise bunu söylemek pek uygun kaçmadı biliyorum-”
“Gerçekten bu yüzden sana bir şey yapacağımı mı düşünüyorsun?”
“Varissin,” diyerek kaçamak bir yanıt vermeye çalıştı Flame. “Aslında şu an bile sana resmi konuşmam gerekiyor.”
“Ama kardeşimsin.”
“Neden bir abi gibi davranmadın o zaman bunca sene? Ne değişti bir günde de böyle davranıyorsun bilmiyorum ama ben dün bir karar aldım,
Blaze. Çabalamayacağım sana ulaşmak için.”
Ne mi değişmişti?
Çünkü Blaze, Flame’in ölümle tehdit edildiği gerçeğiyle yüzleşmişti.
Çünkü Flame onun hayatını kurtarmıştı ve o şu an ağzından afallamayla kaçan bir cümlenin bedelini ödüyordu.
Çünkü kardeşine iyi davranmamasını savunan babasından şüphelenmeye başlamıştı. Şüphe de değildi bu, onun göründüğü gibi biri olmadığını artık biliyordu.
“Ya izin verirsem?” diye diretti. “Bana ulaşmana?”
“Kalbimin tekrar kırılmasını istemiyorum,” dedi Flame, Blaze’in gözlerinin içine bakarak. Tekrar. Blaze’in kardeşinin kalbini daha önce de kırdığı gerçeği bir nefes kadar yakınındaydı ilk defa. Vermek istediği fakat ciğerlerinde takılı kalan bir nefes.
“Kırmam,” diye güvence vermeye çalıştı Blaze.
“Alkolle yeterince temizlendi bence, yanması geçti. Bezi ver de sarayım.”
Blaze, sesindeki hayal kırıklığını gizlemeye çalışarak, “Ben yaparım,” dedi. Bezi sıkıca bağlarken aralarında sessizlik hüküm sürdü.
Flame, buzluğa gidip bir şişe dzalmup çıkardı. Alkol içerikli değildi, aşırı düşünme hastaları için kullanılıyordu, Flame daha önce de pek çok kez kullanmıştı. Bağımlılık yapmadığı için Flame bir an bile düşünmeden şişeyi kafaya dikti. İkincisini çıkarırken Blaze sadece onu izlemekle yetindi. Normal bir zamanda olsa kardeşini durdururdu fakat şu an buna ihtiyacı olduğunu düşündü.
“Yarın öleceğini bilsen ne yapardın?” Flame’in sessizliği bozması uyuşmaya başladığının en büyük göstergesiydi.
“Flame, ölmeyeceksin diyorum sana.”
“Ne yapardın?” diye sordu Flame ısrarla. Kelimeleri yuvarlıyordu, Blaze ilacın içinde alkol olduğundan şüphelenmeye başlamıştı.
“Ben bir varisim, kral olup izden vazgeçene kadar ölemem. Hiç düşünmedim.”
“Ölmek kötü bir şey değildir,” dedi Flame sesli düşünerek. “Sence huzura mı ererim? Yoksa sizin beni bellediğiniz kadar kötü bir insansam cezamı mı çekerim? Suçum her neyse.”
“Kötü bir insan değilsin,” dedi Blaze çaresizce. Böyle hissettirdiği ve bunu fark etmediği için kendinden nefret ediyordu.
“O halde belki huzura ererim,” diye mırıldandı Flame umutla. “Huzurluysa orası buradan güzeldir.”
“Neden huzurlu değilsin?” dedi Blaze biraz da olsa kardeşine yardım edebilme umuduyla.
“Erkek olsaydım beni sever miydin?” diye sordu Flame konuyu tamamen değiştirerek. “Babam en çok kız olduğum için sevmiyormuş, sen sever miydin? Abim olur muydun?”
Blaze, ben her şekilde sana abilik yaparım, diyemedi çünkü yapmadığını biliyordu.
“Ölmek istemiyorum,” diye mırıldandı Flame sonra. “İstiyorum zannediyordum ama galiba korkuyorum.”
“Ölmeyeceksin,” dedi Blaze kararlı bir sesle.
“Söz mü?”
“Söz.”
Flame tekrar konuşmayınca Blaze başını biraz kaldırıp kardeşine baktı. Uyuduğunu görünce iç çekip bir süre yüzünü izledi. Kaşları çatıktı, rüyasında her ne görüyorsa ara ara mırıldanıyordu.
Aradan saatler geçti, Blaze bu süre zarfında gözlerini çoğunlukla Flame’in üzerinden ayırmadı.
Güneş battığında Flame’i uyandırdı. “Son yarım saat,” diye fısıldadı kulağına.
Flame gözlerini kırpıştırarak açtığında, “Neyin yarım saati?” dedi mırıldanarak. Hatırladığında gözleri fal taşı gibi açıldı. “O kadar uyudum mu? Neden uyandırmadın? Son anlarımı yaşardım.”
“Dzalmup uyuttu. Ayrıca kırk bininci kez söylüyorum, ölmeyeceksin.”
Flame, Blaze’le inatlaşmamak için sustu.
Flame, su içmek için ayağa kalktığında, “Ne yapacağız son yarım saat?” diye sordu.
“Yanımdan ayrılmayacaksın, bir silah alacaksın ve saldırı gelmesini bekleyeceğiz.”
“Onun Ateş Krallığı’nın en iyi suikastçısı olduğunu biliyorsun, değil mi?”
“Evet,” bir elini havaya kaldırdı, avucunu havaya döndürdü, “Ama ben de Ateş Varisiyim.” Avucunda alevler dans etti. “Ve kolay kolay pes etmem.”
Hançeri kardeşine uzattı. “Bunu sen al, büyüm seninkinden daha güçlü. Bana ateşim yeter.”
Flame suyu içip biraz kendine geldi. Hançeri elinde biraz çevirdi, korkuyordu. Yine de bunu belli etmemek için elinden gelen her şeyi yapıyordu.
“Çığlık atsam, bir şey olursa,” dedi Flame tedirginlikle. “Saray soylularla kaplı, illa biri sesimizi duymaz mı?”
“O raddeye gelmemek için elimizden geleni yapalım. Biri bizi kurtarmaya gelirse onu da öldürme olasılığı yüksek.”
Flame yutkundu.
“Son 2 dakika,” dedi Blaze bir süre sonra.
“Ecelim yaklaşıyor,” diye iç geçirdi Flame hançeri havaya kaldırıp.
“Şöyle deme, ayrıca önce babamdan başlaya da bilir-”
Duvarda yanan mum söndü.
Blaze’in şıklattığı parmağıyla tekrar aydınlandı.
Söndü.
Ve tekrar yandı.
Sonra mum tamamen alev aldı.
Şimdi görüşlerini aydınlatan tek şey Blaze’in avucunda hala varlığını sürdüren ateşti.
“Seçmemişsin, Ateş Varisi,” dedi bir erkek sesi.
Sesi vardı, yüzünü ise görmüyorlardı.
“Çık dışarı!” diye bağırdı Blaze.
“İkiniz de öleceksiniz,” dedi Mortem’in Celladı, Flame ve babasını kastederek. “Belki biriniz çoktan ölmüş bile olabilir.”
Flame hala hayattaydı, öyleyse…
Ama aynı anda iki yerde olamazdı ki.
“Tek kişi öldürmeyeceğim sizi,” dedi ses, sanki zihinlerini okumuşçasına. “Ben Mortem’in Celladı değilim. Kızın ölümü ise benim elimden olacak.”Mortem’in Celladı burada değildi.
Blaze içten içe rahatladı. Öldürmesi gereken diyarın en iyi suikastçısı değildi, işi çok daha kolay olacaktı.
Kapı açıldı, Blaze bakışlarını oraya yönlendirdiğinde Flame bir çığlık attı.
Blaze hızla oraya döndüğünde alevini kapıya fırlattı, gerekirse aynı anda birden çok yere ateş ederdi.
“İyi misin?” diye sordu Blaze yeni bir alev belirirken.
“İyiyim, sırtıma bir şey sürttü sadece.”
Onlarla oynuyordu.
“Arkama geç.” Flame talimata uydu. Elindeki hançer titriyordu.
Blaze, başka ses gelmeyince etrafında döndü. Burnuna gelen yanık kokusuyla kaynağına döndü.
Perdeler yanıyordu.
“Bunu sen mi yapıyorsun?” dedi Flame incelmiş sesiyle.
“Hayır,” diye mırıldandı Blaze. Ateş, ince bir şerit halinde duvarlarda gezindi. Tahta gardolap gürültüyle yere düşünce Blaze planını anlamıştı.
“Bizi ateşle kapana kısıtıramaz,” sonuçta onlarda Ateş Krallığı’ndandı, “Ama yıkıntılarla yapabilir. Burayı üzerimize çökertmeye çalışıyor.”
Alevlerin gidişatını durdurabilmek için büyüsüne uzandı.
Ateş yavaşladı.
Lakin durmadı.
Blaze’in alnından boncuk boncuk ter damlıyordu, diyarın en güçlü ateş büyüsü onda olmalıydı, neden zorlanıyordu?
Bir şeylerin yolunda gitmediğini anlayan Flame, “Sorun ne?” diye seslendi.
“Çık dışarı!” dedi Blaze kükreyerek, harcadığı çabanın verdiği adrenalinle. O adamın kullandığı güç her neyse çok uzun süre yavaşlatamayacaktı.
“Seni bırakmam!” diye bağırdı Flame aynı şekilde.
“Abi kardeş ilişkisi, ne tatlı.”
Tekrar duydukları o erkek sesiyle Blaze dişlerini sıktı. “Flame, dediğimi yap. Hemen.”
Flame tereddüt edince Blaze, ateşi tutmayı bırakıp büyüsünü Flame’e yöneltti, ateş çemberi kardeşini belinden kavrayıp odadan dışarı attı.
Ve oda Blaze’in üzerine yıkıldı.
Flame’in etrafındaki ateşten kalkan yok oldu. Şimdi elindeki hançer haricinde onu koruyabilecek bir şey kalmamıştı.
Ayrıca kalkan yok olduğuna göre Blaze yıkıntının altında bilincini kaybetmişti.
Blaze’inki kadar canlı olmasa da cılız bir alev elinde belirdi. Büyüsü Blaze kadar güçlü değildi, hele Mortem’in Celladı gibi hali hazırda Ateş
Krallığı’ndan birine karşı hiç şansı olamazdı ama madem dövüşeceği kişi o ünlü suikastçı değildi…
“Nihayet baş başayız artık, Flame.”
-BÖLÜM SONU-
Genel düşünceleriniz neler? Sadece bu bölüm için değil tüm kitap için görüşlerinizi aşşırrrı merak ediyorummmmmm
Hala oy vermediyseniz lütfen yıldıza basmayı unutmayın, bir sonraki bölüme kadar görüşmek üzereee <33 |
0% |