Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@okur.yazarkelebek

Bölüm gecikmesi için çok üzgünüm, okullardı kendi hayatımda kontrol edemediğim şeylerdi derken gecikti. Ama bundan sonra düzenli bölüm gelecek, merak etmeyin.

Bölüme geçmeden önce oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfenn

 

BÖLÜM 3

ATALAY’IN AĞZINDAN

Sanki birisi saati yer atmıştı[KK1] ve zaman durmuştu. Kendi kalp atışlarım hariç hiçbir sesi duyamaz haldeydim, ben bu durumdaysam Nil’i düşünemiyordum bile.

Nil tepkisizdi, gözlerini az önce doktorun çıktığı kapıya baka kalmıştı. Gamze onunla konuşmaya çalışırken gözlerini kapattı. Sanki hiç kimseyi duymuyor ya da duymak istemiyor gibiydi[KK2] . O sırada Nil’in sol gözünden firar eden bir yaş yanağına doğru ilerken o damlanın içinde boğuluyormuşum gibi hissettim.

Nil nihayet dudaklarını araladığında, “Çıkın dışarı,” dedi kısık bir sesle. Hepimizi odadan kovuyordu fakat bu halde yalnız kalması ne kadar doğruydu?

Gamze iç çekti, dışarıya adımlamaya başlayınca kalmak ve gitmek arasında bir ikilemde kaldım. Aslında arkadaşı olarak Nil’in şu an neye ihtiyacı olduğunu en iyi o bilirdi. Ancak benim yüreğim öylece gitmeye izin vermiyordu.[KK3]

Ata Can, Gamze’ye uymaya karar vermiş olacak ki beni beklemeden odadan çıktı. Sadece ben kalınca Nil dalgın bakışlarını bana çevirdi.

“Yalnız kalmak istiyorum.”

Kollarımı göğsümde kavuşturdum. “Ben seni yalnız bırakmak istemiyorum.”[KK4]

“Atalay,” diye bitkin bir sesle mırıldandı. “Başka bir konuda seninle inatlaşmak istemiyorum, şu an yalnız kalmaya ihtiyacım var ve gitmeni istiyorum.”

“O halde şansına küs,” dedim geri adım atmayarak. “Hiçbir yere gitmiyorum. Benimle inatlaşmak istemiyorsan yanında kalacağımı anla. Bu durumda olman benim suçum, bana istediğin kadar bağırıp hesap sorabilirsin fakat gitmemi isteme çünkü isteğini gerçekleştirmeyeceğim.”

“Tamam o zaman,” diye patladı Nil. “Anterograd amnezi, böyle bir lanete sahip olmam ne demek biliyor musun sen?” Yanıt vermeme fırsat tanımadan devam etti. “Amigo kaptanıyım, okuldaki sosyal etkinliklerin çoğunluğundan ben sorumluyum. Artık bu işler için yeni biriyle tanışsam da hatırlayamayacağım. Bir koreografi oluşturmam gerekecek ama ben zaten sonrasında unutacağım.” Sesi yavaş yavaş yükseliyordu. “Bir de günlük hayatı ele alalım, ne dersin? Yemek yediğimi bile unutacağım mı demek oluyor bu? Bu hastalığın nasıl tedavi edildiğini bilmiyorum ancak ilaç kullanmam gerekirse onu içip içmediğimi bile hatırlamaz halde olacağım! Beyin cerrahı olmak benim hayalimdi, Atalay. Nasıl gerçekleştireceğim bunu şimdi?”

Tek solukta söylediği cümleler yüzünden nefes nefese kalmıştı. Dürüst olmam gerekirse istersen bana hesap sorabilirsin, derken bunu gerçekten yapacağı aklımın ucundan dahi geçmemişti.

“Hastalığın tam olarak nasıl bir durum olduğunu bilmiyoruz,” dedim doğru kelimeleri seçmeye çalışarak. “Ciddiyetini ya da nasıl tedavi edileceğini de öyle. Fakat eminim ki bir tedavisi vardır, Nil.”

Nil az öncekine göre daha sakin bir sesle, “Ben o zamana kadar ne yapacağım?” diye fısıldadı. Fısıldayışı bile haykırış gibiydi ya da vicdan azabı bana böyle hissettiriyordu. Birkaç saat öncesine kadar hiçbir şey olmayacağından emin olan benden eser kalmamıştı.

“Ne kadar sürer?” dedi sonra sesli fikir yürüterek. “Tedavi yani?”

“Bilmiyorum,” diye çaresizce cevap verdim.

“Peki sence kalıcı olur mu?”

“Bilmiyorum,” diye yineledim alt dudağımı dişleyerek. İhtiyacı olan yanıtlar bende yoktu, o ise bu halde olmasına sebep olmuş adamdan yardım dileniyordu. İşin acı tarafıysa ne yapmaya çalıştığını anlamıştım, normalde olsa asla benimle konuşmazdı. Lakin birkaç dakika sonra hastalığını dahi unutacaktı ve sorması gereken soruları şu an sormalıydı. Unutacaktı fakat en azından şimdilik içini rahatlatmak istiyordu.

Ve ben ona bunu bile sağlayamıyordum.

Beni çaresiz durumumdan kurtaran içeri giren kadın hemşire oldu. Nil hevesle doğruldu, bir an için yüzünü buruşturup başını tutsa da kendini hemen toparladı.

Hemşire, “Elimde hastamızın tahlil sonuçları var,” dedi bana doğru dönerek. “Ve yalnız konuşmamız çok daha iyi olacak.”

Pek çok insana göre inatçı bir yapım olduğunu söyleyebilirdim. Koç burcu olmamın kişiliğime sağladığı en büyük getiri buydu sanırım.

İçimden gene inat edip sonuçları dinleme istediğimi burcumun özelliğine bağladım o yüzden. Fakat söz konusu tıbbi bir meseleydi ve hiçbir halt bilmediğim konuda laf dinlesem iyi olacaktı.

Tek başıma koridorun ortasına dikilince gerginlikle parmaklarımı kütürdettim. Yalnızlığı sevmiyordum. Küçüklükten beri nefret etmiştim yalnızlıktan, aklıma 5. yaşım geliyordu.

Şu an bu durumdayken anıların beni ele geçirmesine izin veremezdim. O yüzden[KK9] geçmiş anıları kalbimdeki bir kutuya kilitledim ve anahtarı ruhumun derinlerine gömdüm. Zamanı değildi şimdi bunların.

Boş boş dikildiğimi ve artık burada yapabileceğim bir şey olmadığını [KK10] fark edince eve gitmeye karar verdim. Ata Can’ı bulabilmek için katları dolaşırken dalgınlıkla biriyle çarpıştım. Evet, bugün belayı resmen kendime çekiyordum.

“Ah!”

Benim yaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim bir adam, döktüğü kahve bardağına sinirle bakıp bakışlarını bana çevirdi. Üzerindeki mavi gömleğin kahverengiye bulandığını görünce hemen, “Çok özür dilerim,” dedim. “Kuru temizleme faturasını bana gönderebilirsin.”

Alayla kaşlarını kaldırdı. “Kahvem ne olacak?”

Çenemle kantinin olduğu tarafı işaret ettim. “Ismarlayayım mı?”

“Bir zahmet."

Kinayeli tavrı sinirime dokunsa da nihayet yanımda birisinin olmasına memnun olmuştum.

“Bu arada,” diyerek elimi uzattım sıraya girdiğimizde. “İsmim Atalay.”

“Koray,” dedi aynı şekilde karşılık verip. “Kahvemi dökebilecek kadar sağlıklı görünüyorsun, yakının için mi buradasın?”

Bir yabancıdan tavsiye almak fena fikir olmayabilirdi. Sonuçta, onu bir daha ne zaman görecektim ki?

“Kızın tekiyle kavga ederken senin yüzünden başını çarpsa ve antero-bilmem-nesine sahip olsa ne yapardın?”

“Anterograd amnezi mi?”

Tek seferde bildiği için şaşkınlıkla açılan gözlerimi görünce, “Tıp öğrencisiyim,”[KK15] diye geçiştirdi. “Ayrıca burada staj yapıyorum.”

“Neyse,” diye devam ettim stajı ilgimi çekmeyince. “Onun için geldim anlayacağın.”

“Sevgilin mi?”

Beni gafil avlayan soruyla kendi tükürüğüm boğazıma kaçtı. “Ne?” dedim öksürüklerimin arasından.

Güldü. “Kız diyorum. Hastanelik ettiğin. Sevgilin mi?”

“Onca dediğim arasından bu mu çekti ilgini?” diye sordum konuyu değiştirmeye çalışarak.

Ciddiyetle başını sallayıp onayladı.

“Nil, ben, sevgili?” Komik gelen fikirle istemsizce dudağımın tek tarafı yukarı kıvrıldı. “Kesinlikle hayır. Arkadaş dahi değiliz. Benimki sadece… vicdan azabı.”

Ben parayı uzatırken, “İnkar varsa gerçeklik de vardır," diye mırıldandı.

“Saçmalık. Nil’e tahammül dahi edemiyorum.”

Kahvesini aldı, bir yudum alıp dudaklarını hazla yaladı. Sonra, “Saçmalık dediğin cümle bir alıntı, Shakespeare’den” diyerek benim daha çok çileden çıkmama sebep oldu.

“Birbirimize tahammül edemiyoruz,” dedim sertçe. Canımı sıkmaya başlamıştı. “Ayrıca böyle bir konuda dalga geçmen ne kadar doğru?”

Omzunu silkip, “Dikkatini dağıtmaya çalışıyordum,” diye açıklama yaptı. “Bayılıp kalabilecek gibi görünüyordun.”

Kaşlarımı çattım. “Hayır görünmüyordum.”

“Evet, görünüyordun.”

İç çekip susmayı tercih ettim. Bu sohbet devam ederse buradan Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi’ne nakledilmem gerekilecekti.

Cüzdanımdan küçük bir tomar para çıkarıp Koray’a uzattım. “Kuru temizleme paran.”

Gideceğimi anlayınca, “Görüşürüz,” dedi. “Ayrıca bilgin olsun, anterograf amnezinin tedavisi zordur. Bazıları bununla yaşamayı öğrenmek zorunda kalır.”

Boğazımdaki yumruyu yok etmek için yutkunup yanından uzaklaştım. Ata Can’ı bulmayı boş verecektim, şu an sadece eve gitmeye ve uyumaya ihtiyacım vardı.

Hava kararmıştı, akşam trafiğine kalmıştım. Korna seslerinin oluşturduğu rahatsız edici koroyu dinleyerek geçen yolun ardından nihayet evime varabilmiştim.

Ailemle birlikte, epeyce büyük bir villada yaşıyordum. Annem ve babam hala kendi evime çıkmadığım için benden şikayetçilerdi ancak yalnız yaşamaya niyetim yoktu.

Bahçeden içeri girdiğimde duymaya alışmış olduğum köpek sesleri beni karşıladı. Kendi hayvanım yoktu, o sorumluluğu almaya çekiniyordum fakat sokaktaki köpeklerle hatırı sayılır vakit geçiriyordum.

Aramızda en çok bağ gelişsen ve hala isim bulamadığım bir Golden Retrivier, kuyruğunu sallayarak yanıma geldiğinde dudaklarım istemsizce yukarı kıvrıldı.

Eğilip kulağının arasını kaşırken, “Beni mi özledin sen?” diye mırıldandım. O bana kendini sevdirtirken yüzümü yalamasını engellemeye çalışıyordum. Gerçekten bu sefil dünyada anlaşabildiğim tek canlı çeşidi köpeklerdi.

Küçük tüy yumağını ev kapısına yönlendirip ışıkları açtım. Annemler yokken fırsattan istifade edip onu içeri alabilirdim. Babamın hayvanlara olan alerjisi yüzünden dostumu sadece kaçak olarak alabiliyordum yanıma.

Kasvetli havamdan biraz olsun uzaklaşabilmek için vücudumu hızla soğuk suyun altına attım. Buz gibi su damlacıkları omuzlarımdan aşağı süzülürken aklımı meşgul eden tek konu Nil’di. Sebep olduğum şeyden dolayı vicdan azabı duymayı bir kenara bıraktım, Koray’ın söyledikleri umurumda değildi. Telafi edecektim. Ne olursa olsun, Nil iyileşecekti. İyileşmek zorundaydı.

Bir eşofman giyip elime aldığım havluyla yüzümü kurulurken telefonumu çantamdan çıkardım. Bildirim çubuğuma yağan mesajları görmezden gelip Ata Can’ın numarasına tıklayarak ona mesaj atmaya başladım.

Siz

Eve gittin mi?

Ata Can: Çevrimiçi

Ata Can

Seninle konuşmuyorum.

 

Kendime engel olmadan küçük bir kahkaha attım.

Siz

Oğlum niye trip atan liseli kızlar gibi nokta koydun lan sonuna?

Ne zamandan beri noktalama işaretlerine önem veriyorsun?

 

Sadece soru işareti ya da ünlem koyardım sonuna. Noktayla asla işim olmazdı.

 

Ata Can

Sen beni ektiğinden beri.

Gören de onu randevuda ektim sanırdı…

Siz

Eve nasıl gittin?

Ata Can

Gitmedim.

 

Ne dediğini anlamayınca alnım kırıştı.

Siz

Şu an neredesin peki?

Ata Can

Hastanedeyim. Lobideki koltuklardan birine yattım. Montla üzerimi örttüm.

 

Yüzümü birkaç saniyeliğine, neden ben, dercesine kaldırdıktan sonra tekrar yazışmaya döndüm.

Siz

Peki neden hala oradasın?

Ata Can

Otobüs kartımı kaybettim. Cüzdanımı da senin arabanda bırakmışım. Gamze’ye de sormaya pek hevesli değilim.

 

Onunla empati kurmakta zorlanmamıştım.

Siz

Seni almaya gelmemi ister misin?

Ata Can

Aslında burası epey rahat. Hep lobi koltuklarının üzerinde uyumak istemişimdir.

 

Bazen bu çocuğun zihninin nasıl çalıştığını anlayamıyordum.

Hala çevrim içi olduğunu görünce konuyu asıl yazma sebebime çektim.

Siz

Nil nasıl?

Ata Can

Senden sonra görüşmedim. Kimseyi içeri almıyor.

Aksini tahmin etmemiştim zaten.

Siz

Bana bir şekilde numarasını bulup atabilir misin?

Ata Can

Hayır, sana hala tripliyim.

Gözlerimi devirdim.

Siz

Bana bir şekilde Nil’in numarasını bulup at, Ata Can

Ata Can: Çevrim dışı

Bunu evet olarak kabul ediyordum.

Mutfağa geçip bir bardak kola aldım, yemek yapmakta iyiydim fakat iştahım kapalıydı. İsimsiz köpeğim çoktan yerini ezberlediği gizli mama zulamı patlatmıştı.

Yeni bildirim sesini duyunca hızla odağımı tekrar telefonuma verdim.

*Ata Can kişisinden 1 yeni mesaj*

Numara bu.

Nasıl ulaştığını sorgulamayıp kişilerden hemen ismini kaydettim. Yeni mesaj sayfasını açtığımda duraksadım. Ne yazacaktım?

Hadi ama, dedim içimden kendime. Nasıl olduğunu soracaksın sadece.

Siz

Selam

Nasıl olduğunu merak etmiştim

Aptal, diye kızdım kendime. Kız senin yazdığını nereden bilecek?[KK23]

Siz

Atalay ben bu arada

Hala çevrim dışıydı. Yine de iki tik olması telefonunun kapalı olmadığını gösteriyordu.

Siz

Rahatsız ettiysem özür dilerim

Değildim.

Telefonu sessizde değilse titremesi gerekirdi, dikkatini çekmeye çalışıyordum.

Nil: Çevrim içi

Sonunda!

Nil: yazıyor…

Nil: Çevrim içi

Nil: yazıyor…

Nil: Çevrim içi

Nil: yazıyor…

Yazıp yazıp silmesi yüzünden mesaj anca birkaç dakika sonra geldi.

Nil

Numaramı nereden buldun?

Kırk saattir yazmaya çalıştığı şey bu muydu gerçekten?

Siz

Buldum işte

Sorgulama

Nasıl hissediyorsun?

Nil

Hissetmiyorum.

Bugün benim noktalı mesajlardan çektiğim neydi?

Siz

Yapabileceğim bir şey var mı?

Nil

Şimdi uyumak istiyorum. Rahatsız etme.

O kadar erken bırakmaya niyetim yoktu. Ona yardım etmek istiyorsam önce aramızdaki buzları eritmeliydim.

Aramızda koca bir buz dağı olduğunu düşünürsek bu biraz zor olacaktı.

Siz

Hastaneden ne zaman çıkacağını biliyor musun?

Nil: Çevrim dışı

Ah, hadi ama!

Umutsuzlukla telefonumu kapatıp kolamı tek dikişte içtim. Onu kesinlikle suçlamıyordum fakat ne yapmam gerektiğini de bilmiyordum.

Pek de takip etmediğim bir televizyon programı açıp koltuğa serilmişken bir saat kadar sonra Ata Can’dan bir yeni mesaj daha geldi.

Ata Can

Kaptan

O da özüne dönüp noktasız atmaya başlamışsa küslüğü bitmiş demekti.

Ata Can

Haberi duydun mu?

Kaşlarımı çattım.

Siz

Neyden bahsediyorsun?

Teker teker söyleme

Ata Can

Okul sayfasına bak

Uygulamadan çıkıp okulun sosyal medya hesabına girdim. Son paylaşımlarını kalbim göğsümü dövercesine okurken git gide çenem sinirle kasıldı.

Öğrencimiz Nil Saatçi’nin başına gelen kaza dolayısıyla okulumuzun amigo takım kaptanı geçici süreliğine değiştirilmiştir.[KK25]

Yeni kaptan kısa süre içerisinde kendisine bildirilecektir.

Bu kadar çabuk mu? Daha 24 saat geçmeden yerini mi doldurmaya çalışıyorlardı?

Siz

Ata Can

Nil’e söylemeyin

Öğrenmesin

Şimdiden ümidini söndüremeye gerek yoktu. Bu olay sadece moralini daha çok bozardı.

Ata Can

Çok geç

 

-BÖLÜM SONU-

 

Evettt bu kadardı.

Umarım sevmişsinizdir.

Bu arada bu bölümde diğer kurgum Suyun İntikamı'na bir gönderme vardı, fark edeniniz var mı?

Daha da uzatmadan sorulara geçiyorum.

-Sizce Nil'in bu habere tepkisi ne olacak?

-Koray hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bir sonraki bölüm yarın sizlerle olacak <3

Loading...
0%