@okur.yazarkelebek
|
Herkese selamm Bölüme geçmeden önce size bir soru sormak istiyorum, okullardan dolayı bölümler 1-2 haftada bir gelecek. Haftanın hangi günü gelmesini istersiniz? O halde daha fazla uzatmadan bölüme geçelimmm Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayınn <3 BÖLÜM 4 NİL’İN AĞZINDAN Elimde sıkıca tuttuğum telefonun ekranına bakıyordum. Aynı dakikalardır olduğu gibi öylece bakıyordum. Artık git gide göz pınarlarıma hücum eden yaşlar yüzünden telefonun ekranı bulanıklaşmaya başlamıştı. Göz pınarlarımdaki yaşların akmasıyla hissettiğim ani sinirle telefonu masanın bir tarafına fırlattım. Sakin ol, Nil. Sakinliğini koru senin elinden bir şey gelemezdi. Zaten bu halde okula dahi gidemezdin. Ne yaparsan yap o karların erimesine engel olamazdın. Ne güneş sıcaklık vermesin diye söndürebilirsin, ne de karlar erimesin diye tutabilirdin. Senin elinden hiçbir şey gelmezdi. Ben bu kadar neden mi üzülüyordum? Çünkü hayalim, hayatım olan amigoluğu artık yapamayacaktım. Nasıl yapacaktım ki? Ben her şeyi unutacakken o hareketleri nasıl aklımda tutacaktım? Amigoluk, benim için sadece bir spor değildi. Benim her şeyimdi. Amigoluk yaparken daha rahat ve özgür hissediyordum. Kısacası amigoluk beni rahatlatıyor ve kafamı boşaltmamda yardımcı oluyordu. Gerçi artık kafamın içinde boşaltılacak bir şey de olmayacaktı. Önümde bir tablo vardı. Tabloda; Tedavi takvimi, hipnoz, ilaçlar… Falan yazıyordu. Bu Kâğıdın en üstünde ise hastalığım ve anlamı detaylıca yazıyordu. Bundan sonra hayatımın bir parçası olacak o hastalık... Birkaç saattir bakışlarımı rapordan çok uzak yere çevirememiştim. Hemşirenin söylediğine göre zihnim yeni anıları geriden siliyordu, o hastalık hafızamı kahrolası bir bölüm sonu canavarı gibi hatıralarımı yiyerek beni takip ediyordu. En azından hastalığımı unutmamak için çoktan ezberlediğim kâğıttan bakışlarımı ayıramıyordum. En azından şimdilik hayatımın parçası olan bu hastalığı unutmamak için çabalayacaktım. Hemen yanımda duran kalemin kapağını dişlerimle açıp defterime not düştüm. -Amigo kaptanı değilsin. -Tedavi programını takip etmeyi unutma. Bunları yazarken unutmamayı diledim ama biliyordum bir gün bu yazdıklarımı da unutacaktım. Hatta bu kâğıdı bile unutacaktım belki de... Yaşadıklarımın etkisiyle hissettiğim kötü hislerle derince bir iç çektim. Ardından da lavabo ihtiyacıyla yataktan kalktım, başımdaki keskin ağrı yüzünden gözlerim bir anlık karardıktan sonra odadan çıktım. Kapının önünde kimseyi görmeyince içime gelen rahatlama hissiyle tuvaleti aramaya başladım. Aklımdansa sürekli hastalığımın adını geçiriyordum. Şimdiden nasıl bir durum içerisinde olduğumu unutmaktan korkuyordum. Tekrar sabahki durumu yaşamak istemiyordum, bir kez öğrenmek zaten yeterince kötüydü. Hatta bu yüzden uyumamayı bile düşünmüştüm. Belki uyumazsam unutmazdım. Tur atmış olmama rağmen hala nerede olduğunu çözememiştim. Odamdan ayrılalı kaç dakika geçmişti ki? Kaç tane tur atmıştım? Bir dakika, ben odamdan neden çıkmıştım? Duraksayıp gözlerimi kırpıştırdım. Bir şey aradığımı biliyordum ama ne olduğunu bilmiyordum. Ne olduğunu hatırlamıyordum. Midemdeki kasılmayla etrafımda döndüm. Oda numaramı not almadığım ve telefonumu odamda bıraktığım için kendime lanetler okurken gözlerim koridordaki insanlar arasında tanıdık aradı. Fakat tanıdık birini geçtim, çevrede şu an doktor bile yoktu. Bu yüzden gördüğüm ilk kişiyi durdurmak mecburiyetinde kaldım. “Pardon.” Adam dikkatini bana verdiğinde utançla ne söyleyebileceğimi düşündüm. Oda numaramı bile bilmezken nasıl yardım isteyebilirdim? “Şey, oda numaramı hatırlamıyorum.” Kelimeleri seçmeye çalıştım. “Ve çevrede görevli falan da yok. Yani…” Adam gülümsedi. “Ve sen de rastgele birinden yardım istemeye karar verdin.” Başımı aşağı yukarı salladım. “Merak etme,” dedi adam rahat bir tavırla. “Burada staj yapıyorum, ismini söylersen oda numarana dosyalardan ulaşabilirim.” Kazağındaki Stajyer -Koray yazısını yeni fark etmiştim. “Teşekkür ederim,” dedim minnet dolu bir sesle. “İsmim Nil Saatçi.” Arkadaki dolaba gidip dosyaları karıştırırken elini çabuk tutması için dualar ediyordum. Bana geri döndüğünde çoktan ondan yardım isteme amacımı unutup sapık muamelesi yapmak istemezdim. “Oda 124,” diyerek düşüncelerimi böldü Koray. Bakışları hala dosyanın üzerinde gezinirken kaşlarını çattı. “Anterograd amnezi hastası mısın?” Başımı aşağı yukarı salladım, başka ne diyebilirdim ki? 3/7 Koray bir şey düşünüyormuş gibi alt dudağını dişledi. “Atalay isminde bir sevgilin var mı?” Adını duyunca ister istemez öfkelendim. “Sevgilim yok benim. Ancak Atalay denen bir pislik tanıdığım doğru.” Güldü, neyin bu kadar komik olduğunu anlamamıştım. Yüzümdeki ifadeyi görünce toparlandı. “Bugün yanlışlıkla bir kızı hastanelik eden ve anterograd amnezi olmasına sebep olan o bahsi geçen Atalay’la tanıştım,” dedi açıklama yaparak. “O kız sen olmalısın.” “Beni sevgilisi olarak mı tanıttı?” diye sordum daha çok şaşkınlıkla. Hangi cesaretle yapmıştı bunu? “Hayır,” dedi nasıl anlatacağını düşünürken. “Daha çok benim çıkarımım diyelim.” “Eh,” diye mırıldandım. “Yanlış düşünmüşsün.” Koray teslim olurcasına ellerini kaldırdı. “Sen ne dersen o.” Odaya yürümeye başladığımızda sohbete devam ettik. “Eee…” dedim merakla. “Sen ne zamandan beri staj yapıyorsun?” “Birkaç ay oldu,” diye cevap verdi. “Amcam burada çalışıyor.” “Hangi dal?” dedim sorularımı sürdürerek. Her ne kadar şu an uzak gözükse de benim hayalim beyin cerrahı olmaktı, ister istemez sormak istemiştim. “Annemin zoruyla dermatoloji okudum.” Anlamsız bakışlarımı görünce, “Deri bilimi,” diye tanımını yaptı. “Tıpı seviyorum fakat seçme şansım olsaydı başka bir meslek tercih ederdim.” Ağzımı açınca, “Ben de bilmiyorum,” dedi, sorumu tahmin etmişti. “Hiç düşünmedim.” Ben onun için üzgün hissetsem de onun ruh halinde bir değişiklik yoktu. “Şimdi sıra bende. Senin hayalin ne?” “Beyin cerrahı,” diye hevesle cevap verdim. Fakat aklıma hastalığım gelince ses tonum düştü. “Şu an imkânsız gibi olsa da. Hayalim beyin cerrahı olmaktı.” Bir şekilde bana umut vermesini beklesem de Koray sessiz kaldı. Odamın önüne geldiğimizi fark edince, “Teşekkür ederim,” dedim. “Sen olmasaydın şu an koridorlarda amaçsızca geziniyor olabilirdim.” “Ne demek,” dedi samimi bir tonla. Ardından göz kırptı. “Bir daha kaybolursan kimi bulman gerektiğini biliyorsun.” “Hayır,” diyerek hüzünle başımı eğdim. “Hatırlamayacağım ki seni.” “O zaman şuna ne dersin, telefonuna ismimi not al. Yarın yanına gelir hatırlatırım kendimi.” Fikri sevmiştim, ayrıca eski hayatımdan tamamen uzak bir arkadaş fikri huzurlu hissetmemi sağlamıştı. “Anlaştık.” Odama girdiğimde ilk işim telefonumdaki notlar kısmını açıp Koray’ın adını not düşmek oldu. Tam kapatıp yatağa girmek üzereyken gözüm bildirim çubuğuma gelen yeni mesaj simgesine takıldı. *Gamze kişisinden 12 yeni mesaj* *524******* kişisinden 9 yeni mesaj* *559******* kişisinden 38 yeni mesaj* Neler oluyordu böyle? Gamze’nin mesajını es geçip bilinmeyen numaralardan ilkine girdim. 524******* Nil Ata Can ben İyi misin? Gamze’nin de mesajına cevap vermiyormuşsun Odanda değilsin? Neredesin? Nil? Endişelenmeye başlıyorum ??? Mesajlar bu şekilde son buluyordu. Gamze’nin mesajları da benzerdi, sonra en çok merak ettiğim 38 mesajlı numaraya girdim. Aynı numarayla bugün tarihli geçmiş mesajlaşmalarımız olduğunu görünce bilinmeyenin sahibini de öğrenmiş oldum: Atalay. Belli ki numarasını kaydetme gereği görmemiştim. 559******* Nil? İyi misin? Ne yapıyorsun? Ata Can haberi öğrendiğini söyledi Bak, eminim ki kısa süre içerisinde eski düzene dönülecektir En fazla sen iyileşene kadar böyle olur Orada mısın? Şu an evdeyim ve Ata Can bana odanda olmadığını yazmış Eğer hemen cevap vermezsen oraya geleceğim Ve mesajlar bu şekilde devam ediyordu. Numarayı kaydedip yanıt yazdım. Siz Buradayım, hayattayım ve herhangi bir sıkıntı da yok. Yani gelmene gerek de yok. Atalay Bunu ben yoldayken söylemek zorunda mıydın?! Gerçekten yanıma geleceğini söylediğinde ciddi olamazdı! Siz Neden bu kadar endişelendiniz? Ayrıca ne haberinden bahsediyorsun? Atalay: yazıyor… Mesaj tahminimden daha geç geldi. Atalay Boş ver. Önemsiz bir şey Gelmemi istemediğine emin misin? Siz İstemiyorum. Ben iyiyim. Merak edilecek bir durum yok. Atalay Sen öyle diyorsan… Bu kadar benim için korkmasının nedeni sadece habersiz odamdan çıktım diye mi? Bu durum canımı sıkmıştı, bariz bir şekilde benden bir şeyler gizlediği belliydi. Canımı sıkansa daha önce konuşup unutmuş olma ihtimalimin zihnimi rahatsız etmesiydi. Böyle mi olacaktı artık? En azından beni ilgilendiren konu hakkında bilgi sahibi olmalıydım. Ailemin hala durumdan haberi yoktu. Annem ve babamın umurunda olmazdı, eğer beni azıcık önemseselerdi boynumun kenarında şu an ince bir yara izi olmazdı. Onun yerine abimin numarasını tuşladım. “Nil, gece gece mi? Bu saatte mi? Sabaha kadar bekleyemedin mi?” Onun göremeyeceğini bilsem de gözlerimi devirdim. “Abi…” Ses tonumu duyunca, “Nil?” dedi bu kez. “İyi misin?” Abimin sesini duymamla göz pınarlarımda biriktirdiğim göz yaşlarım tekrardan akmaya başlamıştı. “Değilim…” Benim için bile daha yeni olan hastalığımı ona anlattım. Konuştuğum süre boyunca hiçbir yorum yapmadı, öyle ki bir ara hattın gitmiş olabileceğini bile düşündüm. “Oraya geliyorum.” “Gelme,” diye araya girdim hızlıca. “İşinden izin alamazsın.” Az maaş alıyordu fakat bir fabrikada zar zor işe girmişti, maddi tek dayanağı oydu. “Geliyorum,” dedi tekrar ederek. “İşten izin almak zorunda değilim.” “Abi, gelme.” Cevap vermedi. “Abi?” Yüzüme kapatmıştı! İç çekerek odanın içerisinde voltalar atmaya başladım. Bir süre sonra yorulunca usulca yatağa oturdum. Elimdeki telefonun notlar kısmına girdim. Notlar kısmını hemşirenin önerdiği üzere günlük gibi kullanırken aklım fazlasıyla doluydu. Ancak bildiğim tek bir şey vardı ki bu gece uyuyup sabah vakti hastalığımı tekrar öğrenme riskine girmeyecektim. O anları tekrar yaşamayacaktım. En azından bunun için elimden geleni yapacaktım... ATALAY’IN AĞZINDAN Kendimi lanet olası bir pislik gibi hissediyordum. Nil amigo kaptanının değiştirildiğini unutmuştu. Öfkesinin etkisiyle kendisine zarar vereceğinden o kadar korkmuştum ki bu ihtimal aklımın ucundan dahi geçmemişti. Arabayı kenara çekip Ata Can’a, Nil’e tekrar haberi vermemeleri konusunda uyardıktan sonra evime varmıştım. Açık kalan televizyon aynı şekilde duruyordu, köpeğim köşede kıvrılıp uyuya kalmıştı. İçimdeki rahatsız edici düğümle beraber yatağıma uzandım. Yarın okula gidecek miydim? Gitmeliydim, gitmek zorundaydım. Her ne kadar doğru hissettirmese bile hala kendi spor takımımın kaptanıydım. Ama okul çıkışı yanına uğrayacaktım. Belki bir hediye falan da alırdım yanıma? Hasta ziyaretine ne götürülürdü ki? Kendimi içime soktuğum berbat çukurdan nasıl çıkacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Uyku tutmayınca kalkıp bilgisayarımın başına geçtim. Ekran karanlık odayı aydınlatırken arama motoruna “Anterograd amnezi” yazıp çıkan sonuçları incelemeye başladım. Kalıcı amneziyle ilgili net çıkan bir istatistik raporu yoktu. Tedavi yöntemleri bile çok çeşitliydi. Yaygın olmadığı için makaleler uzun değildi, elde var sıfır. Anlık öfkeyle bilgisayar ekranını sertçe kapatıp çizildiğini görünce küfrettim. Son 24 saat içerisinde başıma gelmeyen kalmamıştı resmen. Hepsine sebep olan kişinin ben oluşu ise evrenin zihnime karşı oynadığı acımasız bir oyun gibiydi. -BÖLÜM SONU- Evett nasıl buldunuz? Tahminimden daha kısa bir bölüm oldu ama bu bölüm istese de uzamazdı :,) Yeni bölümü en kısa süre içerisinde sizlerle kavuşturacağım <3 Sorulara geçelim: -Favori shipiniz kim? -Bir sonraki bölümde neler olacak? -Nil'in abisinin gelişi neyi değiştirebilir? Bir sonraki bölüme kadar görüşmek üzere, en fazla 2 hafta içinde sizlerle buluşturacağım ama 🦋 Bookstagram ve iletişim için: okur.yazarkelebek
|
0% |