Yeni Üyelik
49.
Bölüm

49. Bölüm

@okurveyazarolankiz

Uyuşturucu ve alkolün etkisiyle fazlasıyla uyuşmuş durumdaydım gözlerim zar zor açık duruyor ve saat 11'e geliyordu hala her Kral her kraliçe her Prens her prenses buradaydı tatlı sonrası bazıları dans ediyor bazılarının ise kafası uçmuş durumdaydı.

Bende onlardan biriydim.

İçmeye devam ederken bir yandan Rusça şarkıyı söylüyordum.

Şarkı adı Kapıya Pratskaya idi.

Mırıldanmaya devam ederken 7. Votka bardağımı bitirdim.

Şaraptan kaç tane içmiştim bilmiyorum çokta umrumda değildi.

Uyku basmaya başlayınca kendime hakim oldum.

Biraz daha içmeliydim.

Yeni bir sigara yakıp içmeye başlarken bir kaç kişinin gözleri hala bendeydi. Niye acaba... Güzeldim çünkü.

Şarkının sevdiğim yeri gelince fısıldamayı bırakıp kendi kendime söyledim.

Birden bir şey hisedince durdum.

Su sesi.

Yine ..

Neler oluyordu. Etrafa bakmaya devam ettim.

Arkamda bir şey hisedince hemen yanımdaki Loyalın belindeki kılıcı alıp ayağa kalktım, arkama döndüm.

Ama kimse yoktu.

Boş boş baktım." Sen uçuyon amına koyayım. Ne oluyor " dedi Loyal gülerek.

" Konuşma bir şey var. Sende kıs şu müziği ' dedim birine.

Etrafta bir sessizlik oluşurken boş bir alana geldim.

Tam yanımda bir rüzgar esince oraya döndüm.

Boşluk.

" Neler oluyor " dedi Wallace.

" Bir şey var. Hisediyorum ama ney bilmiyorum. " Dediğim an tam arkamda bir şey hisettim.

Hemen döndüğümde havada bir kılıç vardı.

Kılıca vurdum.

Ve o an kılıçta karşılık verdi.

Kılıcımı elimde döndürüp kılıca daha çok vurdum.

Hayalet gibiydi.

" Sıktır büyü bu sandalyelere bağlıyız!" Dedi Gabriel.

Kılıca son bir kez daha vurduğum an kılıç toz olup gitti.

Duvara bir ekran geldi.

Bir adam.

Yüzü kapalıydı.

Bana " Hahaha. Valencia İgnatova!" Dedi.

Ona baktım.

" Sen kimsin lan!" Dedim.

O ise gülmeyi kesti.

" Ben senin ecelinim!" Dedi.

" Aman aman çok korkunç!" Dedim kendi kendime gülünç bir durum gibi.

" Ordum sarayını ele geçirdi bile. " Dedi. Ve bu sırada saraydan bağırışlar geldi.

" Kaç kurtar kendini! " Dedi adam ve ekran yok oldu.

İçeriye 10 kişi girince hızla onları kılıcımla kestim.

Daha fazlası gelecekti eminim.

Kılıcım elimden düşünce " Ya siktiğ... " Diyecekken üzerime bir adam geldi.

Tiago kadar uzundu.

Beni sırtlandığı gibi yere yapıştırınce bacaklarım boynuna sarıp onu boğmaya başladım.

" Wallace kılıç!" Dedim.

Belindeki kılıçı bana fırlattığında kılıcı tuttum.

O daha fazla kıpırdayamadı.

Ben ise adamı kestim.

Kapıya gittim.

Sertçe koca kapıyı kapatıp arkasından kilitledim.

Etrafa baktım.

Uzun bir masayı sertçe sırtlandım ve kapının önüne koydum. Koşarak pencereye gittim.

İçeriye siyha giyimli adamlar geliyordu.

" Sikeyim. " Dedim.

Tam o an arkamı döndüm ama cüsseli bir erkekle çarpıştığım an çığlık atıp " Dokunma bana!" Diye bağırdım.

Ama belimdeki ellerin sahibi Tiagoydu.

Dengemi kurup benden uzaklaştı. " Saat 3 yönünden de 100 kişilik bir ordu geliyor. " Diyip bir pencereye gitti.

Gözlerini görmüştüm. Ağlamıştı biraz.

" Burda ne arıyorsun?" Dedim.

Pencereyi kapatırken " Yanlız başına herkesi öldüremezsin aptallaşma " dedi.

Belinden silahını çıkarttı.

" Tamamda sen niye burdasın! Doktorsun sen " dedim.

" Kral burda. Bende gizlice kaçtım. Sanırım infazım yaklaşıyor ama sikimde değil. " Dedi.

" Kendi başıma halledebilirim. " Dedim.

" Gidip kussan iyi olur. " Dedi.

" Sanane be! Karışma sen!" Dedim.

Sustu. " Peki haklısın " derken cebinden mermiler çıkarmaya başladı.

" Ayrıldık mı yani şimdi. " Dedim.

" Ayrıldık diye mektup yazan sensin. Bana niye soruyorsun. " Dedi.

" Ayrıldık ya belki acı filan çekersin. " Dedim. " Sonuçta güzel kadınım "

" Kalbimi kırmaktan başka bir şey yapmadın. Bende öyle. Şimdi ayrı olmamız gayet normal. " Dedi.

Eli kemerine gidince yutkundum.

" Arkanı dön " dediğinde döndüm.

Biraz kemer ve düğme sesinden sonra masaya bir şeyler daha koydu.

" Şimdi dön " dedi. Döndüm.

Takım elbise giymişti ve beyaz gömleği kandı. Ceketini çıkarttı ve kravatı da.

" Ne konuda kalbini kırdım. " Dedim.

" Benim hatam. " Dedi.

" Senin hatan olup olmadığını sormadım. " Dedim.

Bana baktı.

Çenesiyle kafamı işaret etti.

" Saçlarını kesmişsin. Dövmelerini lazerle silmiş kulaklarına yeni bir delik açmış burnuna piercing yapmış daha hafif kokulu parfüm kullanmışsın. Bu bile kalbimi kırmaya yeter. Ama bunları yapmanın sebebi bensem suçlu benimdir. " Diyip önüne döndü.

Yutkundum.

" Niye çirkin mi olmuşum?" Dedim.

" Hayır sadece insanların laflarını bu kadar ciddiye alman acıtıyor. Sırf dövmelerinden dolayı erkek gibisin dediler diye silmek zorunda mıydın?" Derken bakışları bacağıma indi.

Yamukluğu belli oluyordu.

Kendi kendine mırıldanıp önüne döndü.

" Kalbimi kırdın. " Dedim.

Başını eğdi ve bu sefer gömlekten mermiler çıkarmaya başladı.

" Bugün sabah kabus gördüm. Yine beni darp ediyordun. Ve sonra sen aradın. Açtım... " Diyip devam edecekken lafımı kesti.

" Kelimelerim için de özür dilerim. Faydasız ama yine de diyeyim." Dedi.

Başımı omzuma yatırdım.

Kendinden korkuyordu. Belkide bana bağırmaktan bile korkuyordu. Bu yüzden o kadar sessiz söylüyordu ki.

" Bence faydası var. " Dedim.

Bana baktı. " Yani affediyorsun... " Dedi.

" Hayır. Konuşurken yaptığın davranış bile özür dileme den daha faydalı. " Dedim.

Bana bakarken gülümsedi. " Bence git kus. Ayık olsan bana bıçakla dalıyordun. " Dedi.

" Kusasım yok. " Dedim.

" Parmağını ağzına şok kusarsın. Bak eskisi gibi gidipte parmağını ağzi.. " diyip devam edecekken yaptığım şeyden midem bulanmıştı bile.

Kenardaki çöpe eğilip başımı çöpe sokarken Tiago yanıma geliyordu.

Kusmaya başladığımda bir eliyle saçımı tuttu. Diğer eliyle de sırtımı sıvazladı.

Ellerim titremeye başlarken midemdeki her boku kustum.

Kusmam bittikten sonra tükürdüm.

Tiago eline bir su şişesi alıp eline döktü.

Islak elini de yüzüme sürdü. Agzımı sildi. Şaka bir yana bazen annem gibi davranıyordu.

Kendi elini yıkadıktan sonra bana " İyi misin?" Dedi.

" Değilim sıktır git. " Dedim.

Onu ittirdiğim an kahkaha attı.

" Ben ne dedim acaba. " Diyip bana yaklaştığı an yüzüne en sert yumruğumu yapıştırdım.

Burnu kanamaya başlayınca " Tiago. " Diyip ona yaklaßtım.

Kalbim el vermiyordu ama bu yumruğumu hak etmişti.

Burnuna peçete tuttum.

Gülmeye başladı.

" Tanrı bana sabır versin olur mu?" Dedi.

" Vermedin sana sabır mabır!" Dedim.

" Şimdi sevgili miyiz biz! Bu nasıl sevgilim amına koyayım! Az önce yumrukla girdiler bana. " Dedi.

" Girdileri kaldırsak mükemmel bir cümle. " Dedim.

Elime bacağımdaki silahımı aldım.

" Gel yardım et " dedim.

Geldi.

 

 

Loading...
0%