Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@okuyan_bir_insan

“Sen şaka yapıyorsun değil mi?” diye ani bir çıkış yaptı Yasemin. Söyleyeceklerimden sonra böyle bir tepki vermesini bekliyordum elbet, ama bu kadar yükseleceğini de tahmin etmemiştim.

“Sakin olur musun Yaso?” dedim. “Sözleşme zaten bitmek üzere. Yani hacı amcanın yaptığı pekte yanlış bir şey değil.” dememle daha çok yükselmişti.

“Ne demek yanlış bir şey değil. Kız beni delirtme. Burayı adam eden sensin. Birden sana çık diyemez.” diye tekrardan yükseldiğinde bu sefer Akın konuşmuştu.

“Kızlar bir sakin mi olsanız?” dedi. “Bu arada Yasemin bir yerde haklı. Sözleşmenin bitmesine iki hafta kalmışken sana ‘dükkanımdan çık’ diyemez. Senin mağdur olmaman için en azından bir ay öncesinden söylemesi gerekiyordu.” dedi.

Şu an saatlerdir bahsettiğimiz adamın dükkanında, sözleşmem bittiği için beni çıkartacağı haberini arkadaşlarıma vermiş ve dükkan sahibi olan hacı amcanın arkasından konuşuyorduk.

“Oysa adam bir de hacı hacı. Mendebur suratlı, kaknem bakışlı, yarasa suratlı adam!” diye tüm içindeki nefreti döken arkadaşım Yasemin’e baktım. O da bana baktı ve o an bir şey fark etti. Yaslandığı sandalyeden doğrulup, “Senin aklında ne var.”diye sordu.

“Sonunda!” diye yükseldim ben de. “Sonunda yani Yaso. Ben hiç o adamın ipiyle kuyuya iner miyim?” diye sordum bu seferde.

“İnmezsin.” dedi Akın.

“İpe bile bakmazsın.” dedi Çağatay.

“Allah’ın kuduruğu yaşlı bunak.” diye hakaretlerine devam etti Yasemin.

Benim hayatım bu kadardı işte. Bu üç insan dışında bir mesleğim bir de mutfağım vardı. “Ya siz beni boşverin de şimdi arada kaynadı.”dedim ve bakışlarımı Akın’a çevirdim.

“Avukat Bey.” dedim en ilgili bir şekilde. “Ne yaptınız davayı. Kötülerin içinden geçildi mi?” diye sordum. Bugün duruşması vardı ve kariyeri için önemli bir dava olduğunu söylemişti. Hatta o kadar önemliydi ki, bir hafta yüzünü bile görememiştik. Yani kazanması gerekiyordu.

“Ne sandın çiçeğim. Hepsinin içinden geçtim. Nerede benim tebriğim nerede benim alkışım.” dediğinde üçümüz alkışlamıştık. “Hiç şüphem yoktu zaten kazanacağından.” dedim.

“Hıı tabi tabi. Burada stresten ellerini yiyen de babamdı zaten.” diye tüm foyamı ortaya çıkaran kişi ise tabi ki Yaso’ydu.

“Ne bozuyorsun kızım beni.” diye çıkıştım yalandan.

Daha sonra yerimden kalktım ve mutfağa doğru gittim. Buzdolabından yaptığım dört kişilik pastayı ve tabak çatalları da alarak masaya geri döndüm.

“Kız bu nereden çıktı.” diye soran Çağatay’a, “Bugün yaptım.” dedim. “Akın’ın davasını kutlamak için.” dediğimde, “Biliyordun yani kazanacağımı.” dedi. Ben de, “Herhalde kardeşim senden yana şüphemiz mi var?” dediğimde, “Eyvallah.” demekle yetinmişti.

“E hadi servis edin de yiyelim kutlama pastasını. Bunu da ben mi diyeyim canım Allah Allah.” dedim ve hiç keyfimi bozmadan sandalyede yayılarak oturdum.

Yasemin pastaları servis ettikten sonra, “Ne yapacaksın peki dükkan işini, aklında ne var.” diye sordu. Akın ve Çağatay’da aynı şekilde merakla bakarken ben de aklımdaki şeyi söyledim.

“Yarın birkaç emlakçı ile görüşeceğim. Eğer içime sinmezse internetteki ilanlara bakacağım. İlla ki bir yer bulurum.” dediğimde, “Ben de birkaç yer bakarım. Eğer emlakçılarla anlaşamazsan haberleşiriz.” diyen Yasemin’i başımla onaylamış ve pastamı yemeye devam etmiştim.

Biten pastalarla birlikte el çabukluğuyla bulaşıkları yıkadıktan sonra hep beraber dükkandan çıkmıştık. Akın ve Çağatay’la vedalaştıktan sonra arabaya binip, eve doğru sürmeye başlamıştım.

“Yarın Pazartesi, Orhan amcanın yanına gidecek misin?”diye sordu Yasemin. “Evet onun yanından ayrıldıktan sonra emlakçıyla görüşeceğim.”dedim. “Sen ev bulabildin mi Yaso?” diye sordum.

Bir de böyle bir derdimiz vardı. Ev sahibi, oğlu evleneceği için bizi evden çıkarıyordu. Hacı amcanın şerefsiz oğlu da Almanya’dan döndüğü için beni dükkandan çıkarıyordu. Çıkaran çıkaranaydı. Benim de keçiler kaçmaktaydı.

Bir buçuk yıl önce görmüştüm o şeytan kılıklı adamı. Tam anlamıyla adamda p*zevenk tipi vardı ki zaten öyle biriydi. Orada paralar suyunu çekince buraya dönmeye karar vermiş, olan bana olmuştu.

“Buldum bir yer. Yarın öğleden sonra izinliyim bakacağım. Sen de Orhan amcaya selamlarımı ilet.” dedi.

“Tamam.” dedim bende ve arabayı kullanmaya devam ettim. Eve geldiğimizde günün yorgunluğuyla ikimizde ‘iyi geceler’ diyip odalarımıza çekilmiştik.

Ertesi sabah uyandığımda, kendime geldikten sonra yataktan kalkmış, odamın karşısındaki tuvalette işlerimi hallettikten sonra çıkmıştım. Mutfakta hazır gördüğüm kahvaltı ile yüzümde istemeden bir tebessüm oluşurken, kahvaltının yanında gördüğüm notla tebessüm kahkahaya dönmüştü.

“Bu kahvaltının hepsi bitecek yoksa senin g*tünü ısırırım. Aç kalma! Lütfen☺”

Yıllar geçse de bazı şeyler olduğu gibi duruyordu. Üstünden zaman geçse de, anıların üstü toz bağlasa da güçlü bir üflemeye bakıyordu. O tozlar kalkıyor ve yaşanmışlıklar tazeliğiyle olduğu yerde duruyordu.

 

Yazardan

Yıl 2006

Müdire hanımın odasında başları yere eğik bir şekilde gelecek olan azarı bekliyordu, Yasemin ve Nazlı.

“Bu kaçıncı ha bu kaçıncı! Nedir sizden çektiğim benim! Siz ne yaramaz çocuklarsınız! Tabii aile terbiyesi olmayınca böyle oluyor işte.”dedi, sesini en yüksek tonda kullanıp can yakan şekilde. Bir kez daha vurulmuştu yüzlerine kimsesizliği.

“Yok size yemek falan.”dedi, müdire hanım en sert şekilde. “Üç gün boyunca sabahları yemek yemeyeceksiniz. Cezalısınız, duydunuz mu beni?” diye öfkeyle soran kadına başlarını kaldırmadan evet manasında sallamışlardı sadece.

“İyi çıkın şimdi gözüm görmesin sizi.”dedi ve Yasemin ile Nazlı hızla çıktılar müdire hanımın odasından.

O üç gün boyunca sabahları hiçbir şey yiyememişlerdi. Kapıda güvenlik görevlisi olan Orhan, kızlara kıyamamış ve o üç sabah boyunca sadece süt verebilmişti. Ve bu üç gün, üçü arasında bir sır olarak kalmıştı.

 

**********

 

Aklıma gelen anıları ufak bir baş sallamasıyla def edip, Yasemin’in hazırladığı kahvaltıyı çabucak yedim. Yedikten sonra çıkan bulaşığı makineye dizip, dünden hazırladığım limonlu kurabiyeyi de koyduğum saklama kabına bir poşete koyarak hazır etmiştim. En son ben de hazırlandıktan sonra evden çıkmış, yurdun yolunu tutmuştum.

Yarım saatlik bir yolculuğun ardından arabayı yurdun önüne park etmiştim. Arabadan çıktıktan sonra az mesafede olan yurda girmiş etrafa bakınıyordum. Orhan amca kulübesinde değildi. Muhtemelen teftiş saatindeydi. Ben de bu durumu fırsat bilip, kurabiyeler olan saklama kabını kulübedeki masasına koydum ve ardından oradan çıktım.

Benim çıkmamla beraber yurdun kapısından birkaç çocuğunda yurttan çıktığını gördüm. Hızla bana doğru koşan çocuklara kollarımı açtığımda hepsine sarılmıştım. Daha sonra hepsini tek tek öperken Barış konuştu.

“Camdan gördüm senin geldiğini. Hayal gördüm sandım ama gerçeksin. Seni çok özledim Çiçek abla.” dedi ve boynuma sarıldı. “Ben de sizi hepinizi çok özledim minik kuşlar. Ben yokken neler yapıldı anlatın bakalım.” dedim.

Buradaki çocuklar için Çiçektim ben. Onların Çiçek ablası. Tabi bu durum sadece çiçekleri sevdiğim için değildi. Beni yurda bırakan insanlar kundağımın içine tek bir not bırakmış. ‘Adı Çiçek olsun.’ yazmışlardı. Orhan amca ise beni bulduğunda Çiçek adının yanına Nazlı’yı da eklettirmiş. Ben de Nazlı ismini kullanıyordum.

“Bütün yemeklerimizi güzelce yediiiik, yaramazlık yapmadııııııık, güzel güzel oynadııııık bi de bi deee” dedi ve bana göre ‘ham’ yapıp yemelik olan o işaret parmağını düşünürken dudaklarına vurmuştu. “Hah! Buldum. Orhan dedeyi üzmedik.” dedi.

“O zaman benden hepinize bir aferin veeeee.” dedim ben de heyecanı arttırmak için. Çantamdan onlar için yaptığım abur cuburu çıkarttım ve, “Ta daaaaa.” dedim. “Bunlar sizin. Ama bak paylaşacaksınız tamam mı?” diye sorduğumda hepsi başlarını sallayıp ‘tamam’ demişti. Elimdeki torbayı verdikten sonra rüşvet olarak hepsinden bir öpücük almıştım.

“Nazlı kızım?” diye bana seslenen Orhan amcaya baktım. Çocuklar kendi halinde, onlar için yaptığım abur cuburu yerken ben de Orhan amcanın yanına gittim.

“Kızım. Her Pazartesi gelmekten yorulmuyor musun be evladım.” dedi. Ben ise ona aldırış etmeden sıkıca sarılmakla meşguldüm. Yalandan suratımı asıp,

“Anlaşıldı Orhan Efendi anlaşıldı. Artık istenmiyoruz burada. Biz senin gülcemalin için gelelim, iki dertleşelim diyelim senin dediğine bak. Küseyim mi hı küseyim mi?”dedim tıpkı çocukluğumdaki gibi. Daha inandırıcı olsun diye biraz dizlerimi bile kırmıştım. Ben çok fenaydım.

“Olur mu öyle şey deli kızım benim?” dedi Orhan amca ve beni hemen kollarının altına aldı. Ben de girmek için tereddüt bile etmedim ve kollarımı beline sardım. Sonra durdu ve yüz yüze gelebilmemiz için beni karşısına aldı.

“Ne derdin var kız senin?” dedi.

“Ne derdim yok ki.” dedim.

“Yüreğime indirme kız bacaksız.” dedi.

“Ya sen böyle diye diye bacaksız oldum zaten. 1.59 da kaldı boyum. Çeyrek porsiyon insan oldum.” dedim.

“Kız söyle dedim. Ne oldu.” diye sorunca koluna girip, “Bunu taze demlenmiş çay ve limonlu kurabiyeler eşliğinde anlatmak istiyorum.” dedim ve kulübesine doğru çekiştirdim.

 

Selam kıymetli dostlar. Yeni kurgumla karşınızdayım. Hiç cesaret edemediğim bir kurgu olan, mahalle kurgusu yazıyorum. Aslında en az on bölüm yazmadan bu ilk bölümü atmayı düşünmüyordum. Fakat yazar yazmaz, düşüncelerinizi de merak ettiğim için ilk bölümü sıcağı sıcağına atmış bulunmaktayım. Lütfen düşüncelerinizi belirtmekten çekinmeyin. See you later agalar.

Loading...
0%